Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Diplomatık temsilcinin çalışanların gerçek maaşını ve aylık primleri gerçek dışı beyan etmesi/ Yapılan şikeyete rağmen sonuç alınamaması?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-10-2010, 13:19   #1
umutlaw

 
Varsayılan Diplomatık temsilcinin çalışanların gerçek maaşını ve aylık primleri gerçek dışı beyan etmesi/ Yapılan şikeyete rağmen sonuç alınamaması?

Sayin Meslektaslarim,
Sorun bir yabanci devletin Turkiyedeki elciligiyle ilgilidir, soz konusu diplomatik temsilci tum yerli calisanlarin paralarini ya elden yada baska baska finans kuruluslari araciligyla odemekte ve sosyal sigortalar kurumuna gercek maas bilgilerini aktarmamakla aylik prim ucretlerini gercek disi bildirmektedir. Arastirmamin sonucunda bu islemin yaklasik 20 yila askindir yapildigini gordum. Kendime yediremiyorum, ihbar yaptim, sikayet ettim ses seda yok sanki bizimkiler bos ver yemisler afiyet olsun diyorlar bu nedenle baska bir yol baska bir care baska bir fikir bu isi kurcalayayacak devleti harekete gecirebilecek bir yol ariyorum dusuncelerinizi paylasmanizi dilerim.
Saygilarimla
Old 04-10-2010, 16:22   #2
laborlawyer

 
Varsayılan Sigorta sorunsalı

Değerli Meslektaşım,

Aslında ben kendim de, bir avukat olarak uluslararası bir kurumun Türkiye misyonunda 3 yıl kadar sigortasız olarak çalıştım fakat o kurum sağlık giderlerini ödemekteydi ve her ay maaştan belirli bir kesinti “pension fund” denilen emeklilik fonuna yapılmaktaydı. Ayrıldıktan sonra bu kesintilerin karşılığı bana nakit olarak ödendi ancak bilindiği üzere parayı almış olmak benim sosyal sigorta sistemi içinde kaybolan yıllarımı karşılamadı. Ben de önümüzdeki günlerde bir hizmet tespiti davası açmayı düşünüyorum. Ancak bu davada mütekabiliyet esasına göre yapılmış bir ikili anlaşmanın ve dolayısıyla bir muafiyetin var olup olmaması önem arz ediyor diye düşünüyorum ki sanırım bu durum sizin için de geçerli. Ancak kanımca bu muafiyet ilgili elçiliğe tanınmış olsa bile; bu durum Yargıtay kararlarında da temel hak/insan hakkı olarak geçen sosyal sigorta hakkından çalışanları mahrum bırakmamalı ve böyle bir davanın sonucunda en azından kanunda tahdidi olarak sayılmış olan hizmet borçlanması şartlarına ek olarak hizmet borçlanmasına olanak tanımalı. Zira her ne kadar parayı kendi cebinizden ödemek isteseniz bile avukatlık stajı askerli süresi ve yurt dışında çalışılarak geçirilen süreler gibi belirli birkaç hal dışında bu mümkün değil diye biliyorum.

Benim bildiğim SSK tebliğlerinde sigortalı bildirme zorunluluğunun istisnalarından biri de bir yabancı sigorta sistemince sigortalı olan şahıslar için. Acaba sizin müvekkilleriniz için de aynı durum söz konusu olabilir mi?

Bence belirttiğiniz gibi farklı beyan durumu varsa zaten böyle bir durum da söz konusu değil. 170 SSK ihbar hattını arayıp durumu bildirip sonuç alamadıysanız, alındı kaydıyla bir yazılı ihbarda bulunup sonra bunu da dava dilekçenizin eklerine koyarak sosyal sigortalar kurumunu da kural olarak hasım göstererek bir hizmet tespiti davası açabilirsiniz. Ben de bunları yapmayı düşünüyorum ama başka bir işte çalıştığım için bir türlü vaktim olmadı. Bu ilginç konuda diğer meslektaşlarımızdan gelecek katkıları da hem sizin durumunuz hem kendi durumum açısından merak ediyorum.

Saygılarımla,
Old 04-10-2010, 20:23   #3
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan umutlaw
Sayin Meslektaslarim,
Sorun bir yabanci devletin Turkiyedeki elciligiyle ilgilidir, soz konusu diplomatik temsilci tum yerli calisanlarin paralarini ya elden yada baska baska finans kuruluslari araciligyla odemekte ve sosyal sigortalar kurumuna gercek maas bilgilerini aktarmamakla aylik prim ucretlerini gercek disi bildirmektedir. Arastirmamin sonucunda bu islemin yaklasik 20 yila askindir yapildigini gordum. Kendime yediremiyorum, ihbar yaptim, sikayet ettim ses seda yok sanki bizimkiler bos ver yemisler afiyet olsun diyorlar bu nedenle baska bir yol baska bir care baska bir fikir bu isi kurcalayayacak devleti harekete gecirebilecek bir yol ariyorum dusuncelerinizi paylasmanizi dilerim.
Saygilarimla

Sayın umutlaw,
devlet harekete geçtiği andan itibaren milletlerarası anlaşmalara ters düşmüş olur. Konsolosluk ve diplomatik ilişkileri düzenleyen Viyana Sözleşmeleri, bahsettiğiniz konuda devlete herhangi bir hak tanımıyor. Yapılabilecek tek şey, söz konusu çalışanların iş sözleşmelerini incelemek, gerekirse söz konusu elçiliğin bağlı olduğu devlet yasalarına göre hukuki süreç başlatmaktır.

Alttaki linklerden
Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi ve
DİPLOMATİK İLİŞKİLER HAKKINDA VİYANA SÖZLEŞMESİ
metinlerini bulabilirsiniz.

\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ \\\\\\\\\\\\\\

Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi
Resmi Gazete Tarih: 27 Eylül 1975

Madde: Madde 48 - Sosyal sigorta rejiminden bagisiklik
1. Bu Maddenin 3. fikrasi hükümleri sakli kalmak üzere, gönderen Devlet'e gördükleri hizmetler konsunda konsolosluk mensuplari ve onlarla birlikte yasayan aileleri efradi, kabul eden Devlet'te yürürlükte bulunan sosyal sigorta hükümlerinden muaftirlar.

2. Bu Maddenin 1.fikrasinda öngörülen bagisiklik, konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir.

a) Kabul eden Devlet vatandasi olmamalari ve kabul eden Devlet'te devamli ikametgahlari bulunmamamasi ve

b) Gönderen Devlet'te veya üçüncü bir Devlet'te yürürlükte olan sosyal sigorta hükümlerine tabi olmalari.

3. Hizmetlerinde bu Maddenin 2.fikrasinda öngörülen bagisikligin uygulanmadigi kişiler bulunan konsolosluk mensuplari, kabul eden Devlet'in sosyal sigorta mevzuatinin isverene yükledigi yükümlülüklere uymalidirlar.

4. Bu Maddenin 1.ve 2. fikralarinda öngörülen bagisiklik, kabul eden Devlet mevzuatinin yer vermesi sartiyla bu Devlet'in sosyal sigorta rejimine isteyerek tabi olabilme olanagini ortadan kaldirmaz.
Anlaşma metni için:
Link:
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/Cift...na_anlasma.htm


DİPLOMATİK İLİŞKİLER HAKKINDA VİYANA SÖZLEŞMESİ
Resmi Gazete Tarih: 24 Aralık 1984
Link:
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/Cift...a_sozlesme.htm

Saygılarımla
Old 05-10-2010, 09:37   #4
laborlawyer

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

Katkınız için teşekkürler ama ben bahsedilen kişilerin Türk vatandaşı olduğunu varsayarak anayasal bir hak olan Sosyal Güvenlik Hakkından mahrum kalamazlar diye düşünüyorum. Hatta sizin eklediğiniz anlaşma hükümlerine göre:

"2. Bu Maddenin 1.fikrasinda öngörülen bagisiklik, konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir.

a) Kabul eden Devlet vatandasi olmamalari ..."

Elbette bahsettiğiniz anlaşma bu tip kurumların da çoğu konuda dayanak noktasıdır ancak bu durumda geçerli olacağını sanmıyorum. Tek problem elinize kararı alınca karşı tarafı harekete geçirmek noktasında doğabilir zira o zaman icra memuru ile elçiliğe gidemiyorsunuz ve hatta her yazışmanın dışişleri bakanlığı aracılığı ile yapılması lazım fakat yine şahsi kanaatimce gelen resmi yazılar bürokratik anlamda ve itibar anlamında büyük problem yarattığı için bu tip olayları hemen halletmeye çalışırlar. Yani en azından benim çalıştığım Cenevre merkezli kurumda bu böyleydi...

Saygılarımla


Alıntı:
Yazan Gemici
Sayın umutlaw,
devlet harekete geçtiği andan itibaren milletlerarası anlaşmalara ters düşmüş olur. Konsolosluk ve diplomatik ilişkileri düzenleyen Viyana Sözleşmeleri, bahsettiğiniz konuda devlete herhangi bir hak tanımıyor. Yapılabilecek tek şey, söz konusu çalışanların iş sözleşmelerini incelemek, gerekirse söz konusu elçiliğin bağlı olduğu devlet yasalarına göre hukuki süreç başlatmaktır.

Alttaki linklerden
Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi ve
DİPLOMATİK İLİŞKİLER HAKKINDA VİYANA SÖZLEŞMESİ
metinlerini bulabilirsiniz.

\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ \\\\\\\\\\\\\\

Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi
Resmi Gazete Tarih: 27 Eylül 1975

Madde: Madde 48 - Sosyal sigorta rejiminden bagisiklik
1. Bu Maddenin 3. fikrasi hükümleri sakli kalmak üzere, gönderen Devlet'e gördükleri hizmetler konsunda konsolosluk mensuplari ve onlarla birlikte yasayan aileleri efradi, kabul eden Devlet'te yürürlükte bulunan sosyal sigorta hükümlerinden muaftirlar.

2. Bu Maddenin 1.fikrasinda öngörülen bagisiklik, konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir.

a) Kabul eden Devlet vatandasi olmamalari ve kabul eden Devlet'te devamli ikametgahlari bulunmamamasi ve

b) Gönderen Devlet'te veya üçüncü bir Devlet'te yürürlükte olan sosyal sigorta hükümlerine tabi olmalari.

3. Hizmetlerinde bu Maddenin 2.fikrasinda öngörülen bagisikligin uygulanmadigi kişiler bulunan konsolosluk mensuplari, kabul eden Devlet'in sosyal sigorta mevzuatinin isverene yükledigi yükümlülüklere uymalidirlar.

4. Bu Maddenin 1.ve 2. fikralarinda öngörülen bagisiklik, kabul eden Devlet mevzuatinin yer vermesi sartiyla bu Devlet'in sosyal sigorta rejimine isteyerek tabi olabilme olanagini ortadan kaldirmaz.
Anlaşma metni için:
Link:
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/Cift...na_anlasma.htm


DİPLOMATİK İLİŞKİLER HAKKINDA VİYANA SÖZLEŞMESİ
Resmi Gazete Tarih: 24 Aralık 1984
Link:
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/Cift...a_sozlesme.htm

Saygılarımla
Old 05-10-2010, 15:14   #5
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan umutlaw
Sorun bir yabanci devletin Turkiyedeki elciligiyle ilgilidir, soz konusu diplomatik temsilci tum yerli calisanlarin paralarini ya elden yada baska baska finans kuruluslari araciligyla odemekte ve sosyal sigortalar kurumuna gercek maas bilgilerini aktarmamakla aylik prim ucretlerini gercek disi bildirmektedir. Arastirmamin sonucunda bu islemin yaklasik 20 yila askindir yapildigini gordum

Alıntı:
Yazan laborlawyer
Katkınız için teşekkürler ama ben bahsedilen kişilerin Türk vatandaşı olduğunu varsayarak anayasal bir hak olan Sosyal Güvenlik Hakkından mahrum kalamazlar diye düşünüyorum. Hatta sizin eklediğiniz anlaşma hükümlerine göre:

"2. Bu Maddenin 1.fikrasinda öngörülen bagisiklik, konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir.

a) Kabul eden Devlet vatandasi olmamalari ..."

Elbette bahsettiğiniz anlaşma bu tip kurumların da çoğu konuda dayanak noktasıdır ancak bu durumda geçerli olacağını sanmıyorum.

Sayin laborlawyer,
Viyana anlasmalari yabanci devlet temsilciliginde calisan kisilerle yabanci devlet elcilk veya konsolosluk personelinin yaninda calisan personel arasinda ayirim yapiyor benim görüsüme göre. Anlasmalarin metni tetkik edildiginde bunun nedenini anlamakta zorluk cekilmez bence.Sizin alintiladiginiz madde yeteri kadar acik bence. "konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir." ifadesi ile konsolosluk veya elcilik hizmetinde degil, konsoloslugun veya elciligin personeli yaninda calisanlari kast ediyor.

Bunun neden böyle oldugunu ve tarihi gecmisi aciklamaya calismak biraz zaman alir ama nedeni ve tarihi gecmisi anladiginizda, uygulamaya hak vermek zorunda kalirsiniz. Siz bir yabanci devletin konsolosluguna veya elciligine icra memuru vasitasiyla giremediginiz gibi, yabanci bir devlet nezdindeki Türk temsilciliklerine de kimse giremez.

Benim görüsüme göre bir Faransiz, bir Alman, bir Libya"li veya Suriye vatandasi yaninda calistigi bu ülkelerdeki Türk temsilciligininin elemanidir ve bu sifati ile Türk Sosyal sigortasina baglidir. Konsolosun, Elcinin veya diger bir temsilcilik mensubunun yaninda özel olarak calisan kimseler icin durum degisiktir.48.ci maddenin 2. firkasindaki düzenlemeden bu degisik durumun anlasilmasi gerektigini düsünüyorum.

Alıntı:
Yazan laborlawyer
Katkınız için teşekkürler ama ben bahsedilen kişilerin Türk vatandaşı olduğunu varsayarak anayasal bir hak olan Sosyal Güvenlik Hakkından mahrum kalamazlar diye düşünüyorum.
Türk Sosyal Sigorta uygulamasinin disinda olmak veya bu sisteme bagli olmamak, bunun yerine baska bir sisteme bagli olmak, sosyal güvenlik hakkindan mahrum kalmak anlamina mi geliyor sizce?

Alıntı:
Yazan laborlawyer
Elbette bahsettiğiniz anlaşma bu tip kurumların da çoğu konuda dayanak noktasıdır ancak bu durumda geçerli olacağını sanmıyorum.
Hangi tip kurumlari, hangi durumu ve neyin gecerli olamiyacagini sanmadiginizi biraz aciklarsaniz memnun olurum.

Not: Önemli olan kimin hangi sifatla is sözlesmesini imzaladigi.
Saygilarimla
Old 05-10-2010, 16:18   #6
laborlawyer

 
Varsayılan Bazı cevaplar ve Yargıtay Kararı

Sayın Gemici,

Açıklamamı istediğiniz noktalara değineceğim ancak biraz uzuyacak bu mesaj o yüzden sizin ve diğer forum üyelerinin peşinen affına sığınıyorum. Bu tip kurumlardan kastım Viyana Sözleşmesini yapan kurumdur zira Birleşmiş Milletler'de 4 yıl kadar hizmetim var. Tek tek kurum ismi zikretmek istemiyorum ancak bu tip misyonların elbette çalıştıkları devlet nezdinde belirli bir itibarı vardır ve buna zarar vermek istemezler. Ayrıca yine örnek olarak giren her doküman bazen çok üst kademelere, Genel Merkeze kadar gidebilir (Ya da ilgili ülkenin Dışişleri Bakanına/Bakanlığına). Örnek verecek olursak Türkiye'de Birleşmiş Milletler çalışanlarının yargılanabilmesi veya yaptığı işle ilgili herhangi bir konuda tanık sıfatıyla yargılama sürecine katılabilmesi için yine başka bir sözleşme uyarınca (Türk personel dahi olsa) Adalet Bakanlığı'nın Dışişleri Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı'nın BM Genel Sekreterliğine yazı ile dokunulmazlığın kaldırılması için başvurması gerekiyor. Ama uygulamada bu kurala defalarca uyulmadığını ve böyle prosedürler yüzünden karşılıklı notalar yazıldığını biliyorum. Dolayısıyla, her ne kadar ideal olmasa da, işleyen sistem içerisinde kesin kurallar koymamakta fayda olduğu inancındayım.

İkinci husus ise Vatandaşın kendi ülkesi içerisindeyken diplomatik korumadan faydalanamayacağıdır. (yukarıdaki olayda dikkat ederseniz yaptığı işle ilgili durumlarda dedim, bu şahsa değil işe tanınan bir dokunulmazlıktır). Konuyu buradan alıp Sosyal Güvenlik hususuna getirecek olursak, sosyal güvenlik anayasal ve temel insan hakkıdır. Sayın Umutlaw'ın verdiği örnekte bu haktan mahrum kalan insanlardan bahsediliyor ve benim nacizhane tavsiyerlerimde bu kişiler başka sigorta sistemlerinden faydalanamaz yönünde değildi. Elbette faydalanabilir ama görünen o ki burada bir mağduriyet var ve Avukat olarak da bizim görevimiz bunu en kolay şekilde çözmek diye düşünüyorum. Bu açıdan gönderilecek bir ihtarnamenin ya da mahkeme celbinin ulaşacağı yerler açısından bir baskı unsuru oluşturup karşı tarafı dostane çözüme itebileceğini düşündüm. Tüm bu varsayımları da çalışanların Türk personel olması ihtimaline dayanarak yaptım zira yabancı personel için diplomatik ya da teknik statüye girdikleri zaman zaten Türk sigorta sistemine üyelik söz konusu olmaz.

Konuyu daha iyi açıklayabilmek için aşağıdaki Yargıtay kararını sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim:

YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 1993/5620
Karar Numarası: 1993/10875
Karar Tarihi: 14.10.1993

DAVA: Davacı, 01.01.1944-30.09.1984 tarihleri arasında davalı elçilikte sigortalı işçi olarak çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakim tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR: Davacı, davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği işyerinde 01.01.1944-30.09.1984 tarihleri arasında sigortasız geçen hizmetlerin tesbitini istemiş, ancak, mahkemece, Türkiye'nin de taraf olduğu Viyana Sözleşmesi'nin 31. maddesindeki dava bağışıklığından söz ederek, davanın reddine karar vermişse de, Türkiye ve Danimarka'nın taraf oldukları 18.04.1961 tarihli Diplomatik ilişkiler Hakkıdaki Viyana Sözleşmesi'ne Türkiye, 24 Aralık 1984 tarih ve 18615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı şekliyle bu tarihte taraf olmuştur. Bu sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasında; diplomatik ajanın, kabul eden devletin cezai, medeni ve idari yargısından bağışık olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, bu hususta bir tartışma sözkonusu değildir. Ancak, sözleşmenin olayımızda uygulama yeri tartışmalıdır. Davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği, Danimarka Kraliyeti'nin (Devleti'nin) Türkiye temsilcisidir. Diğer bir ifade ile Danimarka Kraliyeti'ni Türkiye de temsil etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'deki sorumluluğu Danimarka Kraliyeti'nin sorumluluğu ile eşdeğerdedir. Davacı ise, sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasının aksine diplomatik ajanın şahsi işinde değil, Danimarka Kraliyeti'ni temsil eden elçilikte, daha açık bir ifade ile davacı, Danimarka Kraliyeti'nde (Devlette) çalışmıştır. Durum böyle olunca da, burada sözleşmenin 31. maddesinden söz etmek mümkün değildir Kaldı ki, diğer taraftan Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki 2675 sayılı Yasanın 33. maddesi ile; "yabancı devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz. Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devletin diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir" hükmü getirilmiştir.
Demek oluyorki, olayımızda davalı Elçiliğin savunmasına ve Sözleşmenin 31. maddesine itibar edilemez. Aksi düşünüldüğü takdirde yabancı devlet elçiliklerinde çalışan Türk uyrukluların hiçbir hak arama imkanı ve müracaat edecek bir merci ve makam kalmayacaktır. Bu da insan haklarına, hukuka ve mevzuata ters düşecektir. Bu görüş ve düşünce Yargıtay'ca da benimsenmiştir. Uygulama da bu biçimde şekillenmiştir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin davanın reddi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.[/font]
Mahkemece yapılacak iş, davanın esasına girip tarafların tüm delilleri toplandıktan sonra varılacak sonuç uyarınca hüküm kurmaktan ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 14.10.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Alıntı:
Yazan Gemici
Sayin laborlawyer,
Viyana anlasmalari yabanci devlet temsilciliginde calisan kisilerle yabanci devlet elcilk veya konsolosluk personelinin yaninda calisan personel arasinda ayirim yapiyor benim görüsüme göre. Anlasmalarin metni tetkik edildiginde bunun nedenini anlamakta zorluk cekilmez bence.Sizin alintiladiginiz madde yeteri kadar acik bence. "konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir." ifadesi ile konsolosluk veya elcilik hizmetinde degil, konsoloslugun veya elciligin personeli yaninda calisanlari kast ediyor.

Bunun neden böyle oldugunu ve tarihi gecmisi aciklamaya calismak biraz zaman alir ama nedeni ve tarihi gecmisi anladiginizda, uygulamaya hak vermek zorunda kalirsiniz. Siz bir yabanci devletin konsolosluguna veya elciligine icra memuru vasitasiyla giremediginiz gibi, yabanci bir devlet nezdindeki Türk temsilciliklerine de kimse giremez.

Benim görüsüme göre bir Faransiz, bir Alman, bir Libya"li veya Suriye vatandasi yaninda calistigi bu ülkelerdeki Türk temsilciligininin elemanidir ve bu sifati ile Türk Sosyal sigortasina baglidir. Konsolosun, Elcinin veya diger bir temsilcilik mensubunun yaninda özel olarak calisan kimseler icin durum degisiktir.48.ci maddenin 2. firkasindaki düzenlemeden bu degisik durumun anlasilmasi gerektigini düsünüyorum.


Türk Sosyal Sigorta uygulamasinin disinda olmak veya bu sisteme bagli olmamak, bunun yerine baska bir sisteme bagli olmak, sosyal güvenlik hakkindan mahrum kalmak anlamina mi geliyor sizce?


Hangi tip kurumlari, hangi durumu ve neyin gecerli olamiyacagini sanmadiginizi biraz aciklarsaniz memnun olurum.

Not: Önemli olan kimin hangi sifatla is sözlesmesini imzaladigi.
Saygilarimla
Old 05-10-2010, 21:39   #7
umutlaw

 
Varsayılan

Tesekkurler.
Buradaki konu Turk vatandasti olup yabanci ulke elciliginde calisan kisilerin sosyal sigortalar primlerini gercek disi gostererek odemektir.
Saygilarimla
Old 06-10-2010, 07:57   #8
laborlawyer

 
Varsayılan Yabancı Devletlerin Türkiye'deki elçiliklerinde konsolosluklarında çalışan Türkler

Sevgili Meslektaşlarım,

İnternetten bulduğum E. Sigorta Başmüfettişi İshak Kara tarafından yazılmış konuyla ilgili başka bir kaynağı konuyu burada mümkün olduğunca inceleyip tartışabilelim ve bu konuyu ilerde arama motorlarında aratan meslektaşlarımız da faydalanabilsin ve de sayın umutlaw'ın da açabileceği muhtemel bir davada kaynak zenginliği yaratıp ilham versin diye ekliyorum:

YABANCI DEVLETLERİN TÜRKİYE’DEKİ ELÇİLİKLERİNDE-KONSOLOSLUKLARINDA-ATAŞELİKLERİNDE ÇALIŞAN TÜRK UYRUKLULARIN SİGORTALILIĞI

başlıklı yazının tüm yasal hakları Yazarıı: İshak KARA* ya ait olup E-Yaklaşım / Haziran 2008 / Sayı: 59 da yayınlanmıştır



I- GİRİŞ

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2. maddesinde “Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar bu Kanun’a göre sigortalı sayılırlar.” (Değişik 11.05.1976-1992/1 md).

Aynı Yasa’nın 3-1. maddesinde sigortalı sayılmayanlar, 3-11. maddesinde de bazı sigorta kollarının uygulanamayacağı sigortalılar belirtilmiştir.

Yabancı Devletleri Türkiye’de temsil eden elçilikler, konsolosluklar ve ataşeliklerde çalışan Türk uyrukluların sigortalılıkları; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Sigorta İşleri ve Primler Dairesi Başkanlığının 16 sayılı 1988 yılı Genelgesi’nde, sayfa 12’de şu cümlelerle ifade edilmektedir:

“Devletler Hukukuna göre özerklikleri ve masuniyetleri bahis konusu olduğundan bu gibi işyerlerinde sigorta mevzuatı uygulanmayacak, ancak bu işyeri işverenlerinin Kurumumuza müracaat ederek işyerlerinde çalışıp da kendileri için gerekli belgeleri düzenleyip prim ödemek istedikleri Türk Personeli, prim ödendiği sürece sigortalı sayılacak, bunun dışında herhangi bir işlem yapılmayacaktır.”

Devletler Hukukunda elçilikler, bir devlet tüzel kişiliğini diğer bir devlet nezdinde temsil eden organlar olarak tarif olunmuş ve devletlerarası sözleşmelerle de, temsilciyi kabul eden devletin hiçbir adliye veya idare memurunun elçinin ikametgahına veya elçilik işlerinin görüldüğü yere, temsilcinin müsaadesi olmadan giremeyeceği ve ayrıca elçilik mensuplarının bir takım diplomasi ayrıcalıklarından faydalanacakları kabul olunmuştur. (Bkz 09.12.1931 tarihli Kararname ve buna ek Talimatname).

Ancak, Elçilik, Konsolosluk ve Ataşelikte hizmet akdiyle çalışan Türk personelin sigortalı olamayacaklarına dair bir kanun, kararname ve protokol yoktur.

Bilakis, 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinde: “Çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olurlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı tarihte başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümlüğünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.

Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamaz.”

Bu hükümler karşısında sigortalı olma niteliği şartların oluştuğu tarihten itibaren kendiliğinden doğar. Sigortalı niteliğinin kazanılması, Kuruma beyan ve tescil edilmiş olması şartına bağlı değildir.

Sosyal sigortalar, kişiler için mecburi (zorunlu) nitelik taşıdığından, sigortalılık hakkından vazgeçilmesi ve yükümlülüğünden kaçınılması mümkün değildir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı’nın yetkilileri ile yabancı misyonların (elçiliklerin) katılımı ile Dışişleri akanlığında 25.04.1996 tarihinde yapılan toplantı sonucunda alınan ortak karar uyarınca Büyükelçilik, Konsolosluk ve Uluslararası Kuruluş Temsilcilikleri mensuplarının kendi özel hizmetlerinde (ev hizmetlerinde) çalıştıracakları Türk uyruklu olmayan hizmetlilerin sigortalıklarının sağlanması amacıyla protokol düzenlenmiştir.

Diplomatik dokunulmazlıkları olanların ev hizmetlerinde sürekli ve ücretle çalıştırdıkları Türk uyruklular tüm sigorta kollarına tabi olacaklardır.

Bunların tescilini yapacak Ünite işyerinin (Ev hizmetinin yapıldığı yerin) bağlı bulunduğu Sigorta Müdürlüğüdür.

Konu ile ilgili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü-Sigorta Primleri Takip ve Tahsilat Daire Başkanlığı’nın 13.09.2002 tarih 633446 sayılı 58 sıra numaralı Genel Yazısı aşağıdadır.

“Bilindiği üzere, Yabancı devletleri Türkiye’de temsil eden elçilikler, konsolosluklar ve ataşeliklerde çalışan Türk uyrukluların sigortalılık durumları ile ilgili bugüne kadar;

Devletler hukukuna göre özellikleri ve masumiyetleri söz konusu olduğunda bu gibi işyerlerinde Kurumumuz mevzuatı uygulanmamakta ancak, bu tür işverenlerin Kurumumuza müracaat ederek işyerlerinde çalışıp ta kendileri için gerekli belgeleri düzenleyip prim ödemek istedikleri Türk personeli sigorta primleri ödendiği sürece sigortalı sayılmakta, bunun dışında herhangi bir işlem yapılmamaktadır.

Diplomatik masumiyetleri bulunmayan yabancı kuruluşlar ile dini kuruluşların işverenlerle aralarında hizmet akdi ilişkisi bulunan Türk personeli hakkında ise Sosyal Sigortalar Yasası hükümleri uygulanmaktadır.

Ancak, T.C. Dışişleri Bakanlığı’ndan alınan 02.08.2002 tarih, 204.41/2002 PERD/261660 sayılı Yazı’da özetle; Yurt dışı temsilciliklerimizde bulunan ülke ve üçüncü ülke vatandaşı olan sözleşmeli yabancı uyruklu personel istihdam edildiğinde mahalli yasalara göre sigorta primi yatırılması gerektiği, ancak bu primlerin karşılanabilmesi için o ülkenin Türkiye’deki temsilciliklerinde çalışan Türk uyruklu personelin sigorta primlerinin Kurumumuza yatırılıp yatırılmadığının bilinmesine ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir.

Bu nedenle, varsa üniteniz kayıtlarında tescilli yabancı temsilcilik işyerlerinin işyeri sicil numaraları ile son dönem bordrosuna göre sigorta primleri ödenen sigortalıların sigorta sicil numarası, ad ve soyadlarını ihtiva eden bir listenin T.C. Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı’na yukarıda belirtilen yazıları ilgi kurularak en kısa zamanda gönderilmesini.

Bundan sonra işveren olarak müracaat ederek işyerlerini tescil ettiren ve çalışan Türk personelini sigortalı yapan yabancı ülke temsilciliklerinin de aynı usulle T.C. Dışişleri Bakanlığı’na bildirilmesini,

Ayrıca, herhangi bir ülke temsilciliğinin çalışan Türk vatandaşlarını sigortalı göstermemesi halinde nedeninin de öğrenilerek anılan Bakanlığa bildirilmesini.

Rica ederiz. (İmza: Genel Müdür Yrd. V. – Kurum Başkan V.)”

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında “Hukuk Devleti” ilkesine de yer vermiştir.

Ancak insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adalete ve eşitliğe dayanan bir hukuk düzeni kurarak bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, tüm çalışmalarında hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uyan, toplum yaşamında bireylerin haksızlığa uğratılmamasını ve mutluluğunu amaç edinen bir devlet hukuk devleti olabilir.

Devletin yaptığı düzenlemelerle haksız bir edinim sağlaması ve kişilerin haksızlığa uğratılması kabul edilemez. Devletin güvenirliği esastır. (AMK. E. 1989/11- K. 1989/48-T. 12.12.1989)

Anayasa’nın 2. maddesinde aynı zamanda sosyal devlet ilkesinden bahsedilmektedir. Sosyal devletin görevi, güçsüzleri koruyarak sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır.

Anayasamızın 5. maddesinde Devletin Temel Amaç ve görevleri arasında toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak da vardır.

Devlet ferdin hayat mücadelesini kolaylaştıracak, ferdin insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamasını, yarınlara güvenle bakmasını gerçekleştirecektir.

Sosyal Sigortalar Kurumu, Anayasa’nın 60. maddesinde öngörülen örgütlerden biridir. Kuruluş yasasının 1. maddesine göre, özel hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk ve tüzelkişilikte bir devlet kuruluşudur. Hizmet akdine dayalı olarak çalışanların sosyal güvenliğini sağlamak için önemli bir kamu hizmetini devlet adına gerçekleştirme ödevini üstlenmiştir.

Kişinin sosyal güvenliğini sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve teşkilatı kurmak devletin ödevidir.

Anayasa’nın 17. maddesinin ilk tümcesi “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir….” biçimindedir.

Hukuk devletinin amaç edindiği yaşama hakkının korunması, sosyal güvenliğin sağlanmasıyla gerçekleşecektir.

Sosyal güvenliği sağlayacak olan kuruluşların yasal düzenlemeleri “yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma haklarını” zedeleyecek veya ortadan kaldıracak hükümler içermemesi gerekir.

Bu konuda düzenlenen uluslar arası kurallar da aynı amaca yönelik hükümler taşımaktadır.

Anayasa’nın 40. maddesinde; Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması bölümünde:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

Anayasa’nın 49. maddesinde: “Çalışma Hakkı ve Ödevi” bölümünde;

“Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.

Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek….. ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.

Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirleri alır.”

Devler, işçi-işveren ilişkisinin seyircisi değil dengeleyicisidir.

Anayasa’nın 60. maddesi “Sosyal Güvenlik Hakkı”:

“Herkes, Sosyal Güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”

Sosyal güvenlik hakkı çalışanların yarını, güvencesidir.

Hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir.

Anayasa’nın 60. maddesinde, “Herkes Sosyal Güvenlik hakkına sahiptir.” denilmektedir. Bu hüküm bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malulluk gibi sosyal riskler karşısında asgari ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamayı amaçlar.

Aynı maddenin ikinci fıkrasındaki “Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmü bu görevin Devlet tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine getirilmesini öngörmüştür.



II- ULUSLAR ARASI GÜVENCE

Sosyal Güvenlik Uluslar arası Hukuk belgelerinde ve çağdaş Anayasalarda temel bir hak niteliğinde görülerek “ekonomik ve sosyal haklar” bölümünde düzenlenmiştir.

Uluslar arası kurallar açısından sosyal güvenlik hakkı temel bir insanlık hakkıdır. 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22. maddesinde “Her kişi toplumun üyesi olarak sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” denilmektedir.

Konsolosluk ilişkileri hakkındaki 24.04.1964 tarihli Viyana Sözleşmesini Türkiye onaylayarak taraf olmuştur. (R.G. 27.09.1975-15369).

Viyana Sözleşmesi’nin 44-1. maddesine göre: Konsolosluk mensupları adli ve idari davalar sırasında tanıklık yapmağa çağrılabilirler.

Viyana Sözleşmesi’nin 44-2. maddesinde: Tanıklık talep eden makam tanıkla ilgili ifadeyi memurun ikametgahında veya konsoloslukta alabilir veya konsolosluk memurunun yazılı beyanını kabul edebilir.

Viyana Sözleşmesi Madde 48: Sosyal Sigorta Rejiminden Bağışıklık:

Madde 48-1:

Bu maddenin 3. fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, gönderilen Devlette gördükleri hizmet konusunda konsolosluk mensupları ve onlarla birlikte yaşayan aileleri efradı, kabul eden Devlette yürürlükte bulunan sosyal sigorta hükümlerinden muaftırlar.

2- Bu maddenin 1. fıkrasında öngörülen bağışıklık, aşağıdaki şartlarla konsolosluk mensuplarının özel hizmetlerinde bulunan özel personel mensuplarına da uygulanır.

a) Kabul eden Devlet vatandaşı olmamaları ve kabul eden Devlette devamlı ikamet etmemeleri.

b) Gönderen Devlette veya 3. Devlette sigortalı olmaları.

3- Hizmetlerinde bu maddenin 2. fıkrasında öngörülen bağışıklığın uygulanmadığı kişiler bulunan konsolosluk mensupları, kabul eden Devlet’in sosyal sigorta mevzuatının işverene yüklediği yükümlülüklere uymalıdırlar.

4- Bu maddenin 1. ve 2. fıkralarında öngörülen bağışıklık, kabul eden Devlet mevzuatının yer vermesi şartıyla bu Devlet’in sosyal sigorta rejimine isteyerek tabi olabilme olanağını ortadan kaldırmaz.

Madde 90: Milletlerarası Hukuk Kurallarının İç Hukukta Uygulanması

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar Kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.”

Aralık 2000 Nice Zirvesinde yayımlanan Avrupa Anayasasında Temel Haklar Şartı 61-114. maddeler arasında oluşur.

Madde 11-94’de Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım şartından bahsedilmektedir:

1- Birlik, doğum, hastalık, endüstriyeler kazalar, … iş kaybı durumlarında koruma sağlayan Sosyal Güvenlik ödemelerinden ve sosyal hizmetlerden yararlanma haklarını, Birlik yasaları ile Ulusal yasalar ve uygulamalar tarafından belirlenmiş kurallara uygun olarak kabul eder ve bu haklara saygı gösterir.

2- Avrupa Birliği içinde herkes …. Birlik yasaları ile Ulusal yasalar ve uygulamalara uygun olarak, Sosyal güvenlik haklarından ve Sosyal avantajlardan yararlanma hakkına sahiptir.

3- … Birlik yasaları ile Ulusal yasalar Sosyal yardım ve barınma yardımı hakkını kabul eder.

Yabancı bir Devlet’in Türkiye’deki Büyükelçiliği, o yabancı devletin temsilcisidir. Yabancı bir Devleti Türkiye’de, o devletin büyükelçiliği temsil eder.

2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un 33. maddesi gereğince, yabancı Devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz.

Aynı maddenin 2. fıkrasında bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı Devlet’in diplomatik temsilcisine Tebliğat yapılabileceği de öngörülmüştür. (Yargıtay 13. HD. E. 2001/8947, K. 2001/11405, T. 05.12.2001).



III- İÇ HUKUK MEVZUATIMIZ

Türkiye’de Bulunan Yabancı Devlet Diplomatik Temsilcilerine Tebligat:

Türkiye’de yabancı bir devletin temsilcisi sıfatıyla görevli bulunan büyükelçiler, elçiler, maslahatgüzarlar, yabancı elçilik müsteşar ve katipleri, elçilik ataşeleri ile bu görevde bulunanların eşleri, yanlarında bulunan çocukları ve diğer aile fertlerinin konsolosluk ilişkileri çerçevesinde diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıktan yararlanmaları kabul edilmiştir.

Bu kişilerle ilgili adli makamlarca çıkarılan her türlü tebligat evrakı, Tebligat Tüzüğü’nün 45. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, tebliği çıkaran adli makam tarafından diplomatik kanaldan Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile ilgili yabancı devlet dış temsilciliğine bir nota ekinde iletilmek üzere Bakanlığımıza gönderilecektir.

Diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıktan yararlanmaları kabul edilmiş kişilere Türkiye’de doğrudan Tebligat kanunu hükümlerine göre tebligat yapılamaz.

Ancak bu kişilere, “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi” hükümlerine göre Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla idari yoldan duyuruda bulunulabilir.

Türkiye’de yabancı ülke temsilciliklerinde çalışan memur, işçi, sözleşmeli eleman veya tercüman gibi sıfatlarla çalışan Türk vatandaşlarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebligat yapılır.

Yabancı bir Devlet’in özel bir şahıs gibi giriştiği özel hukuki ilişkilerden dolayı aleyhine açılacak dava ile diplomatik temsilcilerin yargı muafiyetini birbirine karıştırmamak gerekir.

Tüm hukuk sistemleri yabancı devletleri, hakimiyet-egemenlik bakımından yerel yargıdan muaf tutmuştur. Bu itibarla, Türkiye’nin taraf olduğu Viyana Sözleşmesi’nde ve gerekse bu hususta düzenlenmiş olan ikili ve çok taraflı antlaşmalarda kabul edilmiş olan muafiyet, diplomatik temsilcilerle ilgili olup temsil ettikleri devlet aleyhine açılan davalar için değildir.

2675 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile bazı hükümlerinin geçerliliği tartışılabilir hale gelmiş bulunan, Adalet Bakanlığı’nın “Türkiye’de kendilerine tebligat yapılamayacak kişileri” gösteren Tebliğ’in 5. kısmında sayılanlar arasında konsol ve konsol bulunmamaktadır.

Konsolos ve konsolos yardımcılarının konsolos görevlisi olsa bile özel hukuk alanında sebebiyet verdikleri haksız fiilden doğan borçtan ötürü haklarında açılacak hukuk davalarında diplomatik dokunulmazlık söz konusu edilemez.

Nitekim mevzuatımıza getirilen çok açık bir hükümle yabancı devlete dahi hukuk davalarında hasım olma durumu benimsenmiştir.



IV- SONUÇ

1- Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Hukuk Devleti olarak kanun hakimiyetini sağlamakla mükelleftir.

2- Sosyal Sigortalar Kurumu’nun asli görevi sosyal güvenliği sağlamaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun asli görevini yapmamasından zarara uğrayan sigortalılar Kurum aleyhine dava açabilirler.

3- Yabancı toprağı kabul edilen Konsolosluklarda, elçiliklerde, ataşeliklerde çalışan Türk uyrukluların çalışma olgusunun fiili tespitle ve çalışanın işyeri güvenlik kimlik kartıyla belirlenmesi mümkündür. Bu kişilerin ifadelerini almak için çalışma adreslerine gönderilecek iadeli taahhütlü tebligatların alındıları da işyerinde çalıştıklarının kanıtı olarak kullanılabilir.

Buralarda çalışan Türk uyruklu sigortalıların Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirilmeyen hizmetlerinin tespiti için 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesi 10. fıkrasına istinaden mahkemeye başvurma hakları da vardır.

4- Konsoloslukların, elçiliklerin, ataşeliklerin özel statüleri yasaların ve milletlerarası hukukun üstünde değildir.

Konsolosluk mensupları kabul eden Devlet’in Sosyal Sigorta Mevzuatı’nın işverene yüklediği yükümlüklere uymak zorundadırlar.

Bu yükümlülüklere uymamaları halinde temsil ettikleri devlet adına haklarında bu işyerlerinde çalışan Türk uyruklu sigortalılar tarafından hizmet tespit davası açılabilir.

Sayıları çok az olan ve bu nedenle sendika kapsamında olmayan bu çalışanların sosyal güvenliğe kavuşturulması öncelikle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin görevidir.

* E. Sigorta Başmüfettişi
Old 06-10-2010, 12:56   #9
umutlaw

 
Varsayılan

Inanin cevaba nasil sevindigimi anlatamam, harikaydi.
Old 06-10-2010, 23:31   #10
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan laborlawyer
Sayın Gemici,

Açıklamamı istediğiniz noktalara değineceğim ancak biraz uzuyacak bu mesaj o yüzden sizin ve diğer forum üyelerinin peşinen affına sığınıyorum. Bu tip kurumlardan kastım Viyana Sözleşmesini yapan kurumdur zira Birleşmiş Milletler'de 4 yıl kadar hizmetim var.

Sayın laborlawyer,

Birleşmiş Milletler'de çalışmış olan birisi olarak aktardığınız düşünceleriniz için teşekkürler. Bu türden kurumların nasıl çalıştıkları ile hukuki bir problemin yine hukuk çerçevesinde nasıl çözüleceği benim için birbirinden değişik iki ayrı konu. Siz birleşmiş milletleri iyi olmayarak görebilirsiniz.; Ben bu konuda sizinle aynı fikirde değilim ve milletlerarası kurumları, hantallıklarına, bazı devletleri kayırmalarına ve daha birçok kusurlarına rağmen faydalı ve olması gereken kurumlar olarak görüyorum.

Gelelim sözünü ettiğiniz bir kurumun eseri olan Viyana Sözleşmeleri'ne; Türkiye bu sözleşmeleri yapıldıkları tarihten 25 seneden fazla bir süre sonra kabul etmiş. Sizce Türkiye ve Viyana Sözleşmelerini imzalayan 174 diğer ülke'de mi sözünü ettiğiniz kurumlara dahil?

Saygılarımla
Old 07-10-2010, 08:13   #11
laborlawyer

 
Varsayılan Teşekkürler

Sayın Gemici,

Sanırım bir konuda yanlış anlaşıldım veya kendimi yanlış ifade ettim. Ben kesinlikle BM kötü veya iyi gibi bir ifadede bulunmadım. Zira böyle bir yargı hem konumuzla ilgisiz hem de dünyayı siyah ve beyaz olarak ayırıp grileri görmemek olur.

Burada benim de sizin gibi yardımcı olmaya çalıştığım tek konu Türk vatandaşlarının diplomatik masumiyeti bulunan yerlerde çalışmaları durumunda sigortalılık hali ve izlenilebilecek yollardır.

Bir Türk vatandaşının temel insan hakkı olan sosyal sigortadan kendi ülkesinde faydalandırılmaması halinde bu duruma karşı izlenilecek yolların Anayasa'nın 90. maddesi hükmüne bir aykırılık olmadığı kanaatindeyim zira sigortalılık hakkı da aynı şekilde temel insan hakkıdır. 90. maddenin son fıkrası:

"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."

Demektedir. Burada sigortalılık hakkının diğer anlaşmalarda ve evrensel metinlerde bahşedildiği korunmadan tekrar bahsetmek sözü çok uzatacaktır ve yukarıdaki makalede bu tip bazı kaynaklara atıf yapılmış. Lütfen olayı Uluslararası düzen sigortasızlık hakkı veriyor ve ulusal kanunlar bunun tersine düzenleme getiriyor gibi düşünmeyin. Çünkü hem ulusal hem uluslararası kaynaklar kişinin sigorta hakkını temel hak olarak tanımıştır. Hatta bahsedilen Viyana Sözleşmesinin ilgili hükmüne siz zahmette bulunup atıf yaptınız ve bizimle paylaştınız. O madde (33. madde) dikkatli okunduğu zaman zaten sorun yok ortada ama sizin demek istediğinizi ben anlayamadım galiba. Ya da farklı maddelerden bahsediyor olabiliriz. Konuyu fazla uzatmamak adına yine son kez madde metnine bakacak olursak:

Madde 33 - 1. Bu maddenin 3.fikrasi hükümleri sakli kalmak sartiyla, bir diplomatik ajan, gönderen Devlet (gönderen devlet derken gönderilen bir kişiden bahsetmekte ve elbette bu çifte vatandaşlık halleri hariç TC. vatandaşlarını kapsamamaktadır) için yapilan hizmetler bakimindan kabul eden (bakınız yine kabul eden devlet demek suretiyle bahsedilen kişinin diplomatik statüde olduğundan bahsediyor, hizmet memuru olan TC vatandaşı değil)Devlette yürürlükte olan sosyal güvenlik hükümlerinden bagisiktir.
2. Bu maddenin 1.fikrasinda öngörülen bagisiklik, asagidaki sartlarla bir diplomatik ajanin münhasir hizmetinde bulunan özel hizmetçilere de uygulanir: (Aşağıdaki bentleri okuduğumuz zaman buradaki özel hizmetçiden kastın diplomatla beraber ülkesinden gelen yardımcıları olduğu gayet açık)
a) Kabul eden Devletin vatandasi olmamalari TC vatandaşı olmamalı veya kabul eden Devlette daimi ikametgahlari bulunmamasi, ve (umutlaw bey'in durumunda Türkiye'de ikamet eden Türk vatandaşlarından bahsediyoruz dolayısıyla bağışıklık yok)
b) Gönderen Devlette veya bir üçüncü Devlette yürürlükte olan sosyal güvenlik hükümlerinden yararlanir olmalari.

Sayın Gemici, Viyana antlaşması bile gördüğünüz gibi diplomatik muafiyeti sigortalılık hakkı bakımından kendi ülkesinde çalışan insanlar için düzenlememiş ve buna üstünlük tanımış. Ben sizin hangi diğer uluslararası metnin hangi maddesiyle bu hakka kısıtlama getirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü inanın anlayamadım. Sonuç olarak yeterince anlaşmaya çalıştık ve ortaya beraberce bir şeyler koyabildiğimizi düşünüyorum. İyi çalışmalar.



Alıntı:
Yazan Gemici
Sayın laborlawyer,

Birleşmiş Milletler'de çalışmış olan birisi olarak aktardığınız düşünceleriniz için teşekkürler. Bu türden kurumların nasıl çalıştıkları ile hukuki bir problemin yine hukuk çerçevesinde nasıl çözüleceği benim için birbirinden değişik iki ayrı konu. Siz birleşmiş milletleri iyi olmayarak görebilirsiniz.; Ben bu konuda sizinle aynı fikirde değilim ve milletlerarası kurumları, hantallıklarına, bazı devletleri kayırmalarına ve daha birçok kusurlarına rağmen faydalı ve olması gereken kurumlar olarak görüyorum.

Gelelim sözünü ettiğiniz bir kurumun eseri olan Viyana Sözleşmeleri'ne; Türkiye bu sözleşmeleri yapıldıkları tarihten 25 seneden fazla bir süre sonra kabul etmiş. Sizce Türkiye ve Viyana Sözleşmelerini imzalayan 174 diğer ülke'de mi sözünü ettiğiniz kurumlara dahil?

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yabancı Devletten Gelen Tebligat, 35. Maddeye Göre Yapılmış... seyitsonmez Meslektaşların Soruları 1 23-03-2008 12:40
Devletten Kdv AlacaĞina Hacİz mustafakiraz Meslektaşların Soruları 1 14-01-2008 16:22
Kadına Değer Veren Kazanır- Seda Kaya Güler Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 16-07-2003 22:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11377907 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.