Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ıslah edilen miktarın faiz başlangıcı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-11-2010, 16:30   #1
av.kadirpolat

 
Varsayılan ıslah edilen miktarın faiz başlangıcı

Sayın meslektaşlarım,

Öncelikli olarak yardımınıza başvuracağım konu hakkında daha önce TÜRK HUKUK SİTESİ'nde bilgiler paylaşılmış ama bu konuya ilişkin son dönemlere ilişkin var ise yeni uygulamanın, paylaşılmasını talep ediyorum.

İşkazası sonucu açılacak işgöremezlik tazminatında, kısmi açılan davanın daha sonradan ıslahı halinde, ıslah edilen miktara faiz başlangıcı nedir.? Olay tarihi mi; dava tarihi mi yoksa ıslah tarihi mi?

Şimdiden ilgi ve bilginize teşekkür ederim.
Old 24-11-2010, 16:44   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.kadirpolat
Olay tarihi mi; dava tarihi mi yoksa ıslah tarihi mi?
Kanun'da ve uygulamada bir değişiklik bulunmamaktadır:
- Borçlunun temerrüde düşürülmesi gereken davalarda faiz ıslah tarihinden itibaren istenir.
- Borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekmeyen davalarda (örneğin haksız fiilden doğan davalarda) faiz olay tarihinden itibaren istenir.

Saygılarımla
Old 24-11-2010, 16:51   #3
Av. Eyüp KATI

 
Varsayılan

iş kazası sonucunda istenilen maddi tazminatın daha sonra ıslah ile artılırılması halinde ıslahta ayrıca faiz istemek şartıyla ıslah edilen rakam ıslah harcının yatırıldığı tarihten itibaren faiz işlemeye başlar.
Old 25-11-2010, 01:11   #4
av.alper tunker

 
Varsayılan

iş mahkemelerinde iş kazalarından dogan tazminatlar olay tarihi itibariyle faize tabidir
Old 25-11-2010, 15:05   #5
av_fikret

 
Varsayılan

"ıslah sonucu arttırılan miktarlar için ıslah tarihinden değil, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir."

Buna eski uygulama diyen arkadaşlar var sitede,yeni uygulamalar ise Islah tarihinden itibarenmiş.aynı konuyu bide ben sormuşum bugün
Old 25-11-2010, 15:21   #6
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Sayın Katı ve Sayın Fikret görüşünüze istinaden dayanak belirtebilir misiniz?

Ben de haksız fiilden kaynaklanan iş kazalarında faiz başlangıcının olay tarihi olduğunu biliyorum. Buna ilişkin birçok içtihat olduğunu biliyorum.

Kolay Gelsin...
Old 25-11-2010, 15:38   #7
av_fikret

 
Varsayılan Kararları okurken..

[quote=Av.Selim Balku]Sayın Katı ve Sayın Fikret görüşünüze istinaden dayanak belirtebilir misiniz?

Ben de teredütler geçiriyorum ve bir çok Yargıtay kararı okudum.Sanırım sizde okumuşsunuzdur.Size sadece bu konuda kararları okurken ;
-Islah ile ARTIRILAN KISIM farklı
-Tamamen islah farklı
-Borçlunun (yada davalının) TEMMERÜDE DÜŞÜRÜLMESİ GEREKEN ve buna gerek olmayan durumların ayırdına dikkat etmenizi salık verebilirim..
İyi çalışmalar..
Old 09-02-2011, 15:40   #8
dpolat79

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/9-809

K. 2002/802

T. 9.10.2002

�ISLAH YOLUYLA MÜDDEABİHİN ARTIRILMASI ( Islah Edilen Miktar İçin Faiz Başlangıcı )

�MÜDDEABİHİN ISLAH YOLUYLA ARTIRILMASI ( Islah Edilen Miktar İçin Faiz Başlangıcı )

�FAİZ BAŞLANGICI ( Müddeabihin Islah Yoluyla Artırılan Kısmı İçin )

�FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMASI ( Islah Yoluyla Artırılan Miktara Uygulanacak Faizin Başlangıç Tarihi )

�KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMASI ( Müddeabihin Islahla Artırılan Kısmı İçin Faiz Başlangıcı )

1086/m.87,83

ÖZET : Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kısmi ıslah yapılmak suretiyle arttırılan alacak kesimi için hangi tarihten itibaren faize hükmetmek gerektiği noktasında toplanmaktadır. Yargı kararları ve öğretide kısmi ıslahta dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı, yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Faiz konusuna gelince; ödeme günü yasa ya da sözleşme ile kararlaştırılmayan alacaklarda, borçlu alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer. Eğer ihtar çekilmemişse açılan davanın tarihi, temerrüt tarihi ve faizin başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Burada uyuşmazlık konusu; açılan davada fazlası saklı tutulan alacağın temerrüt tarihi ve dolayısıyla faizin başlangıç tarihinin dava tarihi mi, yoksa ıslah tarihi mi olması gerektiğidir. Kısmi davanın dava edilmeyen ve fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği az yukarıda açıklandığı üzere öğreti ve yargısal kararlarda benimsenmiştir. Çünkü açılan dava ancak dava konusu edilen miktar bakımından davalıyı temerrüde düşürür. Başlangıçta bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporuyla ortaya çıkan kesim için, başlangıçtaki tarihte borçlunun temerrüde düşürüldüğünden söz edilmesine yasal olanak yoktur. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ıslah ile arttırılan alacak kesimi için, davalının ıslah tarihinde temerrüde düşeceği ve faize de ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
DAVA : Taraflar arasındaki ""tazminat"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.12.2001 gün ve 324-337 sayılı kararın incelenmesi davacı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 11.3.2002 gün ve 4378-3518 sayılı ilamıyla; ( ...Davacı kısmi dava açarak kıdem tazminatı ve bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istedikten sonra, yargılama devam ederken dava konusunu ıslah ederek, belirlenen tüm alacaklarına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece belirlenen tüm alacaklar hüküm altına alınmış ise de, kıdem tazminatı dışındaki işçilik alacaklarına ilk talep edilen kısmi miktarlara dava tarihinden bakiyelere ise ıslah tarihinden yasal faiz uygulamasına karar verilmiş ve davacı lehine 4.12.2001 tarihinden önce yürürlükteki avukatlık ücret tarifesine göre vekalet ücreti takdir etmiştir.
Verilen karar aşağıdaki gerekçelerle hatalı bulunmuştur.
1- Islah, dava dilekçesinin baştan itibaren düzeltilmesine yönelik bir taraf usul işlemidir. Bu niteliği itibariyle ilk davanın devamı olup, yeni bir dava değildir. Böyle olunca sonuçlarını ilk dava tarihinde meydana getireceğinden ıslah sonucu arttırılan miktarlar için ıslah tarihinden değil, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Mahkemece bakiye miktarlar için ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi hatalıdır.
2- Diğer taraftan 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren yeni Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesi ile ""Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır"" kuralı getirilmiştir. Bu kurala göre karar tarihinde dava konusu kabul edilen miktarlar yönünde yeni tarifeye göre belirlenecek vekalet ücretinin karar altına alınması gerekir. Mahkemece önceki tarifeye göre vekalet ücretinin kabulü ayrı bir bozma nedeni yapılmıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, işçi alacağına ilişkindir.
Davacı vekili işverenin, müvekkilinin maaşını tam ve düzenli olarak ödemediğini, öte yandan hak ettiği fazla çalışma, yıllık izin, ikramiye, nema ve vergi iadesini de ödemediğini, bu nedenle 30.4.2000 tarihi itibariyle iş akdini feshettiklerini belirterek, müvekkilinin çalıştığı döneme ait toplam 520.000.000.-TL. alacağın, fazlaya dair hakları saklı tutulmak koşuluyla kıdem tazminatı açısından iş akdinin fesih tarihinden, diğer alacaklar için 18.5.2000 tarihli ihtarname tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı usulüne uygun olarak yapılan tebligata rağmen duruşmaya gelmemiş ve davaya yanıt vermemiştir.
Mahkeme; kıdem tazminatına 30.4.2000 tarihinden, dava dilekçesinde istenilen alacak miktarı için dava tarihinden, ıslah ile arttırılan kısım için ise ıslah dilekçesinin havale tarihinden itibaren faize hükmetmiştir.
Davacı vekilinin tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini belirterek yaptığı temyiz üzerine Özel Daire; yukarıda açıklanan nedenle ıslah ile artırılan miktar için de dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gerekçesi ile hükmü bozmuştur.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kısmi ıslah yapılmak suretiyle arttırılan alacak kesimi için hangi tarihten itibaren faize hükmetmek gerektiği noktasında toplanmaktadır. 4.11.2000 tarihli ve 24220 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 gün ve 1999/1 E. ve 1999/33 K. sayılı kararı ile HUMK.'nun 87. maddesinin son cümlesindeki ""müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez"" hükmü iptal edilmiştir.
Bilindiği gibi artık davacı, kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak, müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırılabilir.
HUMK.'nun 83. maddesinde ıslah; taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen ya da kısmen düzeltilmesi olarak tanımlanmıştır. O halde ıslah kısmen yada tamamen yapılabilir. Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren yapılan bütün usul işlemlerin yapılmamış sayılması HUMK.'nun 87. maddesi hükmü gereğidir ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt: IV sayfa: 3695 vd. )
Gerek öğreti gerekse yargısal kararlarda; tamamen ıslahta; yeni bir dava açılmış sayılmayacağı, ıslah edilen davanın ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğu, bunun sonucu olarak, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılacağı öteden beri yerleşik görüştür ( Y.HGK. 30.01.2002 gün 2002/2-63 E. ve 23 K, Y.H.GK. 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. 572 K. sayılı ilamları ).
Burada; kısmi davada dava edilmeyen kısım ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasının ne anlama geldiği üzerinde durulmasında yarar vardır.
Yargı kararları ve öğretide kısmi ıslahta dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir ( Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt: II sayfa: 1541 vd. ). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir ( Y.HGK. 20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E. ve 151 K., 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. ve 572 K.sayılı ilamları ).
Faiz konusuna gelince; ödeme günü yasa ya da sözleşme ile kararlaştırılmayan alacaklarda, borçlu alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer. Eğer ihtar çekilmemişse açılan davanın tarihi, temerrüt tarihi ve faizin başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Burada uyuşmazlık konusu; açılan davada fazlası saklı tutulan alacağın temerrüt tarihi ve dolayısıyla faizin başlangıç tarihinin dava tarihi mi, yoksa ıslah tarihi mi olması gerektiğidir.
Kısmi davanın dava edilmeyen ve fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği az yukarıda açıklandığı üzere öğreti ve yargısal kararlarda benimsenmiştir. Çünkü açılan dava ancak dava konusu edilen miktar bakımından davalıyı temerrüde düşürür.
Başlangıçta bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporuyla ortaya çıkan kesim için, başlangıçtaki tarihte borçlunun temerrüde düşürüldüğünden söz edilmesine yasal olanak yoktur.
HUMK.'nun 87/son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmi davada davalı önceden temerrüde düşürülmemişse, dava açılmakla oluşan temerrüdün önce açılan kısmi davaya konu alacak kesimi ile ilgili olduğu daha sonra açılan ek davada istenen bakiye alacaklarla ilgili olarak ek dava tarihi itibariyle borçlunun temerrüde düşürüldüğü, bunun sonucu olarak ek davaya konu alacaklara ek dava tarihinden itibaren faiz yürütüleceği Yargıtay'ca benimsenmekte idi.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yoluyla saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi, usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmi ıslahta tam ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder ( Y.HGK. 3.7.2002 gün 2002/9-564 E. ve 572 K.sayılı ilamı ).
Burada ıslahın hangi tarihte yapılmış sayılacağının saptanması gereklidir. Yukarıda açıklandığı üzere davacı, hukuki nitelik itibariyle ek dava niteliğindeki istemini, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra aynı davada ileri sürebilmektedir. O halde ıslahın yapılma zamanının tespitinde genel kuraldan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
Yaygınlık kazanmış, yargısal görüş ve öğreti; harca tabi olmayan davalarda hakimin dava dilekçesini havale ettiği tarihte, harca tabi olan davalarda ise harcın ödendiği tarihte dava açılmış sayılır ( Prof. Dr. Baki Kuru a.g.e.cilt:II sayfa: 1640 ). Buna göre; yapılan kısmi ıslah, arttırılan kısma ilişkin harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır.
Bu anlatılanların ışığında somut olaya baktığımızda; Davacı işçi, işverene gönderdiği 22.5.2000 günlü ihbarname de, kıdem tazminatı ve alacakları toplam olarak 2.425.000.000.-TL. istemiş, dava dilekçesinde ise fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplanı 520.000.000.-TL. istemiştir. Bu alacağın, 10 milyon TL.'lık Kıdem Tazminatı bölümüne iş akdinin fesih tarihinden, bakiyesine ihtarname tarihinden itibaren faize hükmedilmesini istemiştir.
Davacı ıslah dilekçesinde ise, faiz istemine yer vermemiştir. Mahkemenin dava dilekçesindeki kıdem tazminatı dışındaki kesim için dava tarihinden ıslah ile arttırılan kısım için ise ıslah dilekçesinin havale tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönündeki kararını davacı vekili, tüm alacaklar bakımından dava tarihinden itibaren faize hükmetmek gerektiğini iddia ederek temyiz etmiştir.
Hemen belirtelim ki, ıslah isteminde davacı faiz talep etmediğinden kural olarak ıslah ile arttırılan bölüm için faize hükmedilmemesi gerekir. Ne var ki, aleyhe temyiz olmadığından artık bu husus nazara alınamaz. Öte yandan, davacı ilk temyiz dilekçesinde açıkça tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren faiz talep etmiş olduğundan, artık ihtarname tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönündeki isteminden feragat ettiği kabul edilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ıslah ile arttırılan alacak kesimi için, davalının ıslah tarihinde temerrüde düşeceği ve faize de ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Ancak somut olayın özelliğine göre; ıslah dilekçesinin havale tarihi ile ıslah harcının yatırılma tarihi arasında 1,5 ay kadar süre bulunduğundan, harcın yatırıldığı tarihte ıslahın yapıldığı ve temerrüdün oluştuğu kabul edilerek 5.12.2001 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yönünde hükmün düzeltilerek onanması gerekir.


Umarım işinize yarart kadir bey
Old 22-02-2011, 10:54   #9
av_fikret

 
Varsayılan

HGK'nun;ıslah ile arttırılan alacak kesimi için, davalının ıslah tarihinde temerrüde düşeceği ve faize de ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
Buraya kadar tamam..
Ancak bu durum TAMAMEN İSLAH için de aynımıdır??
Yanıtlarsanız teşekkür ederim.
Old 09-10-2013, 23:51   #10
av.agi

 
Varsayılan

Sigorta tazminatları yönünden "haksız fiil" sebebine dayanması nedeniyle olay/dava tarihi faiz başlangıcıdır şeklindeki 17.HD'nin kararını ekliyorum, kolay gelsin

T.C.

YARGITAY

17. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/7591

K. 2010/858

T. 8.2.2010

• HAKSIZ EYLEME DAYALI TAZMİNAT ( Rizikonun Bilgi ve Belgeleri İle Birlikte Sigortacıya İhbar Edildiği Tarihten İtibaren 8 İş Günü İçinde Sigortanın Tazminatı Ödeme Yükümlülüğü Bulunmakta Bu Sürenin Sonunda Ödememe Halinde Temerrüt Gerçekleştiği )

• SİGORTANIN TAZMİNATI ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Haksız Eyleme Dayalı Tazminat - Rizikonun Bilgi ve Belgeleri İle Birlikte Sigortacıya İhbar Edildiği Tarihten İtibaren 8 İş Günü İçinde Sigortanın Tazminatı Ödeme Yükümlülüğü Bulunduğu )

• RİZİKONUN GERÇEKLEŞMESİ HALİNDE SİGORTACIYA HABER VERME ZORUNLULUĞU ( Sigortacıya İhbar Edildiği Tarihten İtibaren 8 İş Günü İçinde Sigortanın Tazminatı Ödeme Yükümlülüğü Bulunmakta Bu Sürenin Sonunda Ödememe Halinde Temerrüt Gerçekleştiği )

• ISLAH İLE İSTENİLEN TAZMİNAT ( Davadan Önce Sigortaya Başvuru Yapılmış İse Bu Başvuruyu Takip Eden 8 İş Gününden Sonra Başvuru Yok İse de Dava Tarihinden İtibaren Temerrüt Faizi Uygulanması Gerektiği )

• TEMERRÜT FAİZİ ( Anılan Hükümlerde Öngörülen Koşullar Yerine Getirilmiş Olup Buna Göre Gerek Dava Dilekçesinde İstenilen Tazminat Alacağı İçin ve Gerekse Islahla Artırılan Kısım İçin Dava Tarihinden İtibaren Temerrüt Faizine Hükmedileceği )

6762/m.1292, 1299

ÖZET : Dava, haksız eyleme dayalı tazminat istemine ilişkindir. TTK'nın 1299/1. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 1292/1. maddesi ve olay tarihinde geçerli olan Genel Şartları uyarınca rizikonun, bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir.

Somut olayda, dava tarihinden önce sigortaya başvuru yapıldığı iddia ve ispat edilememiş, buna göre ıslahla artırılan miktar bakımından ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmiştir. Ancak, yukarıda açıklanan ilke ve alacağı doğuran sebebin esasen kanundan doğan borç kapsamında haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, ıslah ile istenilen tazminat için de davadan önce sigortaya başvuru yapılmış ise bu başvuruyu takip eden 8 iş gününden sonra, başvuru yok ise de dava tarihinden itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan, zarar miktarı değil kazanın ihbarıdır. Bu itibarla, dava dilekçesi ile kazanın davalı sigortaya ihbar edilmiş olmasıyla, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olup, buna göre gerek dava dilekçesinde istenilen tazminat alacağı için ve gerekse ıslahla artırılan kısım için dava tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi gerekmektedir.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili, davalının zorunlu taşımacılık, ferdi kaza ve mali sorumluluk sigortacısı olduğu otobüste yolcu olarak bulunduğu sırada oluşan kazada müvekkillerinin desteğinin öldüğünü, müvekkillerinin bu yüzden zarar gördüğünü ileri sürerek, ıslahla birlikte toplam 125.000,00 TL'nin avans faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, limitle sınırlı sorumlu olduklarını ve temerrüde düşürülmediklerini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacıların destekten yoksun kaldıkları ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davalının bundan sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davacı Ertuğrul B. için 77.027,60 TL, kızı Gizem B. için 11.233,02 TL ve oğlu Tunahan B. için ise 11.233,02 TL'nin 76.000,00 TL'ye dava tarihinden ve kalan kısma da ıslah tarihinden yasal faiz uygulanmak üzere davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

1- ) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına zorunlu kara yolu taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları B.4 maddesi uyarınca yasal faiz uygulandığına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- ) Dava, haksız eyleme dayalı tazminat istemine ilişkindir.

TTK'nın 1299/1. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 1292/1. maddesi ve olay tarihinde geçerli olan Genel Şartları'nın B.3, B.4.a maddesi uyarınca rizikonun, bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir.

Somut olayda, dava tarihinden önce sigortaya başvuru yapıldığı iddia ve ispat edilememiş, buna göre ıslahla artırılan miktar bakımından ıslah tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmiştir. Ancak, yukarıda açıklanan ilke ve alacağı doğuran sebebin esasen kanundan doğan borç kapsamında haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, ıslah ile istenilen tazminat için de davadan önce sigortaya başvuru yapılmış ise bu başvuruyu takip eden 8 iş gününden sonra, başvuru yok ise de dava tarihinden itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Yukarıda anılan hükümlere göre, davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan, zarar miktarı değil kazanın ihbarıdır. Bu itibarla, dava dilekçesi ile kazanın davalı sigortaya ihbar edilmiş olmasıyla, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olup, buna göre gerek dava dilekçesinde istenilen tazminat alacağı için ve gerekse ıslahla artırılan kısım için dava tarihinden itibaren temerrüt faizine hükmedilmesi gerekmektedir. Dairemizin son uygulaması bu yöndedir. Bu nedenle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenle kararın bozulması gerekir ise de; bu yanlışlıkların giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, yerel mahkeme hükmünün HUMK'nun 438/7.maddesi uyarınca düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hüküm fıkrasının 1. bendinin 5. satırında yer alan ıslah tarihi olan 09.04.2009 tarihinden ibaresinin hükümden çıkarılarak yerine “dava tarihinden itibaren” ibaresinin yazılmasına ve hükmün bu şekilde düzeltilerek ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 1.55 TL kalan onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 08.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 10-10-2013, 09:30   #11
Av.Armağan ÖZMEN

 
Varsayılan

Bir de bu var..

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/9-76
K. 2003/126
T. 5.3.2003
• ALACAK DAVASI ( Davacı Tarafından Kıdem Tazminatı Ücret Fazla Mesai Yıllık İzin Ücreti Vergi İadesi ile Hafta ve Bayram Tatili Gündeliklerinin İstenmesi )
• KISMİ DAVADA İSTENEN VE SONRADAN ISLAH TALEBİYLE ARTIRILAN ALACAKLAR ( Temerrüt ve Faiz Başlangıcı - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Gönderilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI ( Islah Edilen Miktar ve Kısmi Davada İstenen Miktar Açısından Temerrüt ve Faiz Başlangıcı - Daha Önceden Borçlunun İhtarnameyle Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• ISLAH ( Kısmi Davada İstenen ve Islah Dilekçesiyle Artırılan Alacaklar Açısından Temerrüt ve Faiz Başlangıç Tarihleri - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Çekilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• ISLAHIN GEÇERLİLİĞİ ( Bunun Geçerliliği İçin Karşı Tarafın veya Mahkemenin Kabulüne Gerek Duyulmaması )
• ISLAHTA YARGILAMA GİDERİ ( Islah Eden Taraf Bu Tarihe Kadar Olan Yargılama Giderleriyle Karşı Taraf İçin Mahkemenin Takdir Edeceği Zarar ve Ziyanı Talep Üzerine Mahkeme Veznesine Ödemeye Mecbur Olması )
• FAİZ BAŞLANGICI (Davanın Islahında Asıl Davada İstenen ve Islahla Artırılan Alacaklarda Temerrüt Tarihi - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Gönderilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• USÜL İŞLEMLERİNİN YAPILMAMIŞ SAYILMASI ( Tamamen Islahta Islaha Kadar Yapılan İşlemlerin Yapılmamış Sayılması )
• ZAMANAŞIMI ( Kısmi Davada Geri Kalan İstem İçin Zamanaşımı Süresinin Durmaması )
• TEMERRÜT ( Muaccel Bir Borcun Borçlusunun Alacaklının İhtarı ile Mütemerrit Olması - Asıl Davada İstenen ve Islah Yoluyla Artırılan Alacaklarda Faiz Başlangıcı)
1086/m.83,84,85,86,87
818/m.74,101/f-1
ÖZET : 1- Davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur. Bu nedenle bu alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değildir.
2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara İkinci İş Mahkemesi )nce davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 14.5.2002 gün ve 2001/289-2002/224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 17.9.2002 gün ve 14732-15413 sayılı ilamı ile; ( ...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Kıdem tazminatı dışındaki alacaklar için ıslahla istenilen bakiye miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce benimsenen görüşüne göre gerektiği halde ilk dava gününden faize karar verilmesi hatalıdır ... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalılardan H... Kargo vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 21.5.2001 tarihinde açtığı kısmi davada kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündeliklerinden şimdilik toplam 640.000.000.-TL.nın kıdem tazminatının fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte tahsilini istemiştir.
Bilirkişi raporundan sonra verdiği 21.3.2002 tarihli dilekçe ile kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündelikleri miktarını rapor doğrultusunda arttırmak suretiyle alacağının bu geri kalan bölümünün de kıdem tazminatının fesih tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliğinden itibaren yasal faizleri ile birlikte hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Mahkemenin kıdem tazminatının 7.5.2001 fesih tarhinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi, diğer alacakların 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline" dair verdiği karar yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "kısmi davadan önce işverene ihtarname çekilip tebliğ edildiği, ihtarnamede ödeme günü belirtilmediğinden kısmi davada istenen miktarlar ile sonradan arttırılan kalemlere ilişkin miktarlara 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Bilindiği gibi HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesinde "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü vardı. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazetenin 4.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.7.1999 tarih 1999/1 E, 1999/33 K. sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırılmasını önleyen bu kural bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle Anayasa"nın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtladığından, Anayasaya aykırı bulunduğundan iptal edilmiştir.
Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihi ( davalı muvafakat etmese bile )aynı dava içinde ıslah yolu ile arttırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tutuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Islahın sonuçlarına gelince; Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. ( HUMK m.83 )Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabilir ( HUMK. m.84 ). Yargıtay'ın 4.2.1948 gün 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay'ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85. maddesi gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle, karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur ( HUMK m.86/1 ). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa mahkeme resen ( kendiliğinden )bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini red edemez.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir ( HUMK m.87 ). Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı CiIt:IV, sh:3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay "Yargılama Usulleri" isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr. İlhan Postacıoğlu "Medeni Usul Hukuku Dersleri" 1975 baskı S:460 vd, Prof.Dr. Saim Üstündağ "Medeni Yargılama Hukuku Esasları" 1973 baskı S:335 vd, YHGK 18.12.1957 gün E:2/66 K:64, 30.1.2002 gün E:2002/2-63 K:2002/23 ).
Davanın kısmen ıslahında ise, örneğin müddeabihi aynı davada arttırması, davasını genişletmesi hallerinde, kısmi ıslahtan söz edilebilecektir. Bu durumda o zamana kadar yapılmış bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasına imkan yoktur. Davanın kısmen ıslahını düzenleyen HUMK.nun 87 nci m.de "bunu ( ıslahı )yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren" dediğine göre, davacının davasını kısmen ıslah etmesi halinde, hangi usul işlemlerinin yapılmamış sayılması gerekeceği davacının iradesine göre yorumlanacaktır. Davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmakla devam edecektir ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru a.g.e sh:4018 ). Kısmı ıslah halinde davacı, ıslah yolu ile müddeabihi arttırabileceği için, kısmi dava açan davacı, alacağının saklı tuttuğu bölümünü sonradan aynı davada talep edebilecektir. Asıl alacağını ilk davada talep eden alacaklı ( davacı )davalı ( borçlu )muvafakat etmezse kısmi ıslah yolu ile aynı davada faiz isteyebilecektir.
Sırası gelmişken kısmi davanın açılması şartlarının da irdelenmesi gerekir. Hukukumuzda ilke olarak kısmi dava açılması mümkündür. Çünkü yasalarımızda bir alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalanının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açar. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Özel Dairelerce oybirliği ile benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bunun gibi, kısmi dava ile alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olur. Kısmi dava dışı kalan ( saklı tutulan )alacak kesimi hakkında hak düşürücü süre korunmuş olmaz.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayın irdelenmesine gelince; Davacı, açtığı kısmi dava ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle talepte bulunmuş, kıdem tazminatı için fesih tarihinden sair alacakları için ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faiz istemiştir. İlk davadan önce temerrüd ihtarının keşide edilmediği hallerde, kısmi davanın, dava edilmeyen fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği yargısal kararlar da benimsenmektedir. Çünkü açılan kısmi dava ancak, dava konusu edilen miktar kadar davalıyı temerrüde düşürür. Bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile ortaya çıkan ve kısmi ıslaha konu olan kesim için, kısmi dava dilekçesinin borçluyu temerrüde düşüreceğinden söz edilemez. ( Y.5.H.D. 4.5.1989 E:23307 K:9906, Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:572 )
Yine kısmi davadan önce borçlu temerrüde düşürülmemiş, davacı ( alacaklı )kısmi davanın devamı sırasında müddeabihi arttırmış ise, kısmi ıslah ile davalı temerrüde düşeceği için, bu kesim için kısmi ıslah tarihinden itibaren faiz yürütüleceği, yargı kararlarında benimsenmiştir. ( Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:2002/572 )
Davacı ( alacaklı )açacağı kısmi davadan önce borçluyu temerrüde düşürmüş ve yargılamanın devamı sırasında kısmi ıslah yolu ile müddeabihi arttırmış veya ek dava açmış ve kısmi dava ile birleştirilmiş ise, bu temerrüd ihtarının bu iki halde borçlunun temerrüdünü oluşturup oluşturmayacağı sorununun da çözümlenmesi gerekir.
Bütün borçlar açısından olduğu gibi, para borçları bakımından da temerrüdün temel şartı borcun muaccel hale gelmiş bulunmasıdır.
BK.nun 74. maddesinin mehazına göre "ifa zamanı ne sözleşmeyle ne de borç ilişkisinin niteliğiyle belirlenmiş bulunmadıkça, borç hemen ifa edilebilir ve ifası derhal talep olunabilir" BK.74. maddesi çerçevesinde ifa zamanı bakımından kural, borcun herhangi bir vadeye bağlı bulunmaması ve doğumu anından itibaren muaccel olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse ilke olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşacaktır. Borcun muaccel hale gelmesi borçlu temerrüdünün ana şartı ise de, tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir. BK. 101/f-1'e göre "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur" denilmiştir. Öyleyse borçlunun temerrüde düşmesi için ihtarın kural olarak şart kılındığı anlaşılmaktadır. Genel olarak ihtarın normal gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. Alacaklı tarafından borçluya yöneltilen ihtar, onun ödemeyi talep edildiğini tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve kesin bu şekilde ortaya koymalıdır. Uygulamada ihtar yerine geçen işlem olarak dava açılması veya icra takibi yapılması halinde de temerrüdün oluşacağı kabul edilmektedir ( Bkz. Dr. Nami Barlas Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst.1992 s:27 vd ).
O halde bir borç ilişkisinde alacaklının temerrüt faizi talep edebilmesi için, iki temel şartın bir arada bulunması gerekir. Borcun bir para borcu olması ve borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi gerekir.
Bu ilkeleri somut olaya uyguladığımızda; davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur.
1- Bu nedenle ücret alacağı dışındaki alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihi bulunan 21.5.2001 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değilse de temyiz edenin sıfatı nedeni ile bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Bu nedenlerle direnme kararı yerindedir.
2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ücret alacağı yönündeki direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : 1- Yukarıda ( 1 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı yönündeki temyiz itirazlarının reddi ile bu alacaklar yönünden verilen direnme kararının ( ONANMASINA ),
2- Yukarıda ( 2 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin ücret alacağı yönündeki temyiz itirazlarının kabulü ile ücret alacağı yönündeki direnme kararının ( BOZULMASINA ), 5.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
yarx
Old 13-10-2013, 17:00   #12
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Armağan ÖZMEN
Bir de bu var..

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/9-76
K. 2003/126
T. 5.3.2003
• ALACAK DAVASI ( Davacı Tarafından Kıdem Tazminatı Ücret Fazla Mesai Yıllık İzin Ücreti Vergi İadesi ile Hafta ve Bayram Tatili Gündeliklerinin İstenmesi )
• KISMİ DAVADA İSTENEN VE SONRADAN ISLAH TALEBİYLE ARTIRILAN ALACAKLAR ( Temerrüt ve Faiz Başlangıcı - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Gönderilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI ( Islah Edilen Miktar ve Kısmi Davada İstenen Miktar Açısından Temerrüt ve Faiz Başlangıcı - Daha Önceden Borçlunun İhtarnameyle Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• ISLAH ( Kısmi Davada İstenen ve Islah Dilekçesiyle Artırılan Alacaklar Açısından Temerrüt ve Faiz Başlangıç Tarihleri - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Çekilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• ISLAHIN GEÇERLİLİĞİ ( Bunun Geçerliliği İçin Karşı Tarafın veya Mahkemenin Kabulüne Gerek Duyulmaması )
• ISLAHTA YARGILAMA GİDERİ ( Islah Eden Taraf Bu Tarihe Kadar Olan Yargılama Giderleriyle Karşı Taraf İçin Mahkemenin Takdir Edeceği Zarar ve Ziyanı Talep Üzerine Mahkeme Veznesine Ödemeye Mecbur Olması )
• FAİZ BAŞLANGICI (Davanın Islahında Asıl Davada İstenen ve Islahla Artırılan Alacaklarda Temerrüt Tarihi - Borçlunun Davadan Önce İhtarname Gönderilerek Temerrüde Düşürülmüş Olması )
• USÜL İŞLEMLERİNİN YAPILMAMIŞ SAYILMASI ( Tamamen Islahta Islaha Kadar Yapılan İşlemlerin Yapılmamış Sayılması )
• ZAMANAŞIMI ( Kısmi Davada Geri Kalan İstem İçin Zamanaşımı Süresinin Durmaması )
• TEMERRÜT ( Muaccel Bir Borcun Borçlusunun Alacaklının İhtarı ile Mütemerrit Olması - Asıl Davada İstenen ve Islah Yoluyla Artırılan Alacaklarda Faiz Başlangıcı)
1086/m.83,84,85,86,87
818/m.74,101/f-1
ÖZET : 1- Davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur. Bu nedenle bu alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değildir.
2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara İkinci İş Mahkemesi )nce davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 14.5.2002 gün ve 2001/289-2002/224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 17.9.2002 gün ve 14732-15413 sayılı ilamı ile; ( ...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Kıdem tazminatı dışındaki alacaklar için ıslahla istenilen bakiye miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce benimsenen görüşüne göre gerektiği halde ilk dava gününden faize karar verilmesi hatalıdır ... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalılardan H... Kargo vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 21.5.2001 tarihinde açtığı kısmi davada kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündeliklerinden şimdilik toplam 640.000.000.-TL.nın kıdem tazminatının fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte tahsilini istemiştir.
Bilirkişi raporundan sonra verdiği 21.3.2002 tarihli dilekçe ile kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündelikleri miktarını rapor doğrultusunda arttırmak suretiyle alacağının bu geri kalan bölümünün de kıdem tazminatının fesih tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliğinden itibaren yasal faizleri ile birlikte hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Mahkemenin kıdem tazminatının 7.5.2001 fesih tarhinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi, diğer alacakların 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline" dair verdiği karar yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur.
Mahkemece, "kısmi davadan önce işverene ihtarname çekilip tebliğ edildiği, ihtarnamede ödeme günü belirtilmediğinden kısmi davada istenen miktarlar ile sonradan arttırılan kalemlere ilişkin miktarlara 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Bilindiği gibi HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesinde "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü vardı. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazetenin 4.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.7.1999 tarih 1999/1 E, 1999/33 K. sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırılmasını önleyen bu kural bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle Anayasa"nın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtladığından, Anayasaya aykırı bulunduğundan iptal edilmiştir.
Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihi ( davalı muvafakat etmese bile )aynı dava içinde ıslah yolu ile arttırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tutuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Islahın sonuçlarına gelince; Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. ( HUMK m.83 )Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabilir ( HUMK. m.84 ). Yargıtay'ın 4.2.1948 gün 10/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay'ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85. maddesi gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle, karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur ( HUMK m.86/1 ). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa mahkeme resen ( kendiliğinden )bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini red edemez.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir ( HUMK m.87 ). Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı CiIt:IV, sh:3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay "Yargılama Usulleri" isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr. İlhan Postacıoğlu "Medeni Usul Hukuku Dersleri" 1975 baskı S:460 vd, Prof.Dr. Saim Üstündağ "Medeni Yargılama Hukuku Esasları" 1973 baskı S:335 vd, YHGK 18.12.1957 gün E:2/66 K:64, 30.1.2002 gün E:2002/2-63 K:2002/23 ).
Davanın kısmen ıslahında ise, örneğin müddeabihi aynı davada arttırması, davasını genişletmesi hallerinde, kısmi ıslahtan söz edilebilecektir. Bu durumda o zamana kadar yapılmış bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasına imkan yoktur. Davanın kısmen ıslahını düzenleyen HUMK.nun 87 nci m.de "bunu ( ıslahı )yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren" dediğine göre, davacının davasını kısmen ıslah etmesi halinde, hangi usul işlemlerinin yapılmamış sayılması gerekeceği davacının iradesine göre yorumlanacaktır. Davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmakla devam edecektir ( Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru a.g.e sh:4018 ). Kısmı ıslah halinde davacı, ıslah yolu ile müddeabihi arttırabileceği için, kısmi dava açan davacı, alacağının saklı tuttuğu bölümünü sonradan aynı davada talep edebilecektir. Asıl alacağını ilk davada talep eden alacaklı ( davacı )davalı ( borçlu )muvafakat etmezse kısmi ıslah yolu ile aynı davada faiz isteyebilecektir.
Sırası gelmişken kısmi davanın açılması şartlarının da irdelenmesi gerekir. Hukukumuzda ilke olarak kısmi dava açılması mümkündür. Çünkü yasalarımızda bir alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalanının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açar. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Özel Dairelerce oybirliği ile benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bunun gibi, kısmi dava ile alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olur. Kısmi dava dışı kalan ( saklı tutulan )alacak kesimi hakkında hak düşürücü süre korunmuş olmaz.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olayın irdelenmesine gelince; Davacı, açtığı kısmi dava ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle talepte bulunmuş, kıdem tazminatı için fesih tarihinden sair alacakları için ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faiz istemiştir. İlk davadan önce temerrüd ihtarının keşide edilmediği hallerde, kısmi davanın, dava edilmeyen fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği yargısal kararlar da benimsenmektedir. Çünkü açılan kısmi dava ancak, dava konusu edilen miktar kadar davalıyı temerrüde düşürür. Bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile ortaya çıkan ve kısmi ıslaha konu olan kesim için, kısmi dava dilekçesinin borçluyu temerrüde düşüreceğinden söz edilemez. ( Y.5.H.D. 4.5.1989 E:23307 K:9906, Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:572 )
Yine kısmi davadan önce borçlu temerrüde düşürülmemiş, davacı ( alacaklı )kısmi davanın devamı sırasında müddeabihi arttırmış ise, kısmi ıslah ile davalı temerrüde düşeceği için, bu kesim için kısmi ıslah tarihinden itibaren faiz yürütüleceği, yargı kararlarında benimsenmiştir. ( Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:2002/572 )
Davacı ( alacaklı )açacağı kısmi davadan önce borçluyu temerrüde düşürmüş ve yargılamanın devamı sırasında kısmi ıslah yolu ile müddeabihi arttırmış veya ek dava açmış ve kısmi dava ile birleştirilmiş ise, bu temerrüd ihtarının bu iki halde borçlunun temerrüdünü oluşturup oluşturmayacağı sorununun da çözümlenmesi gerekir.
Bütün borçlar açısından olduğu gibi, para borçları bakımından da temerrüdün temel şartı borcun muaccel hale gelmiş bulunmasıdır.
BK.nun 74. maddesinin mehazına göre "ifa zamanı ne sözleşmeyle ne de borç ilişkisinin niteliğiyle belirlenmiş bulunmadıkça, borç hemen ifa edilebilir ve ifası derhal talep olunabilir" BK.74. maddesi çerçevesinde ifa zamanı bakımından kural, borcun herhangi bir vadeye bağlı bulunmaması ve doğumu anından itibaren muaccel olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse ilke olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşacaktır. Borcun muaccel hale gelmesi borçlu temerrüdünün ana şartı ise de, tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir. BK. 101/f-1'e göre "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur" denilmiştir. Öyleyse borçlunun temerrüde düşmesi için ihtarın kural olarak şart kılındığı anlaşılmaktadır. Genel olarak ihtarın normal gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. Alacaklı tarafından borçluya yöneltilen ihtar, onun ödemeyi talep edildiğini tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve kesin bu şekilde ortaya koymalıdır. Uygulamada ihtar yerine geçen işlem olarak dava açılması veya icra takibi yapılması halinde de temerrüdün oluşacağı kabul edilmektedir ( Bkz. Dr. Nami Barlas Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst.1992 s:27 vd ).
O halde bir borç ilişkisinde alacaklının temerrüt faizi talep edebilmesi için, iki temel şartın bir arada bulunması gerekir. Borcun bir para borcu olması ve borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi gerekir.
Bu ilkeleri somut olaya uyguladığımızda; davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur.
1- Bu nedenle ücret alacağı dışındaki alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihi bulunan 21.5.2001 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değilse de temyiz edenin sıfatı nedeni ile bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Bu nedenlerle direnme kararı yerindedir.
2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ücret alacağı yönündeki direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : 1- Yukarıda ( 1 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı yönündeki temyiz itirazlarının reddi ile bu alacaklar yönünden verilen direnme kararının ( ONANMASINA ),
2- Yukarıda ( 2 )numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin ücret alacağı yönündeki temyiz itirazlarının kabulü ile ücret alacağı yönündeki direnme kararının ( BOZULMASINA ), 5.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
yarx

HGK kararının bu soruyla alakası bulunmamaktadır. Soruda iş kazası(haksız fiil) nedeniyle açılan davada ıslah olursa, ıslah edilen bölümle ilgili faiz başlangıcı sorulmuş(Tabii ki olay tarihinden itibaren). Sizin aktardığınız karar ise işçilik alacaklarına ilişkin verilmiş bir karardır. Kararda, işçilik alacaklarında işveren davadan önce temerrüde düşürülmemişse kıdem tazminatı dışındaki alacaklara ıslah tarihinden itibaren faiz işletileceği belirlenmiştir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tazminatta Faiz Başlangıcı Av.Hüseyin Erdayandı Meslektaşların Soruları 15 31-05-2016 16:15
çek takibinde faiz başlangıcı llawyer Meslektaşların Soruları 3 03-08-2010 21:44
Kıdem Tazminatı Faiz Başlangıcı KARİNE Meslektaşların Soruları 4 04-09-2009 22:32
faiz başlangıcı Hukukçu55 Meslektaşların Soruları 4 02-09-2008 14:54
Davanın tamamen ıslah edilmesi ile faiz ıslah tarihinden itibaren mi istenecektir? Av.E.Fırat Kuyurtar Meslektaşların Soruları 8 26-02-2007 21:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06816792 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.