Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Beledİyeye KarŞi Tazmİnat Davasi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-08-2008, 13:44   #1
av.c_elif

 
Varsayılan Beledİyeye KarŞi Tazmİnat Davasi

Öncelikle iyi çalışmalar;
Müvekkilim bundan 5-6 sene kadar önce deniz manzaralı bir arsa alıyor ve buraya 3 katlı bir ev yaptırıyor. Ancak belediye, evin deniz tarafına bakan kısmında bulunan yolu arsaya çeviriyor ve buraya 6 katlı bina için ruhsat veriyor.Müvekkilimin deniz manzarası olduğu gibi kapanacak ve evin değeri yarı yarıya düşecek. Belediye bu yolun arsaya çevrileceği bilgisini inşaatın başında müvekkilime verseydi müvekkilim inşatın yönünü diğer tarafa çevirebilirdi.Bu durumda nasıl bir dava açabilirim? Ben belediyeye karşı tazminat davası açmayı düşünüyürum . Bu konuda sizin de fikirlerinizi bekliyorum . Şimdiden teşekkür ederim.
Old 19-08-2008, 16:32   #2
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2005/01331
Karar No
: 2005/04758
Tarih
: 19.04.2005

ÖZET:
İmara aykırılığın komşuluk hukuku açısından çevreye zarar vermediği takdirde idari yaptırımı ve idari yargıyı, anılan aykırılıkların çevreye zarar verdiği hallerde adli yargıyı ilgilendirir.
Mahkemesi: K… As. H. H.

Tarihi: 05.03.2004

Nosu: 537-102

Davacı: Hasan

Davalı: Rahmi

Fer'i Müdahiller: Kazım vs.

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı 1 nolu parselde yazlık konutunun bulunduğunu, konutunun hemen karşısında Kıyı Yasası çerçevesinde 100 metrelik sahil bandı içinde bulunan 3 nolu parsel maliki davalı tarafından kapalı diskotek yapıldığını, diskoteğin deniz manzarasını kapattığını, rüzgarını kestiğini, gürültü kirliliğine sebep olduğunu ileri sürerek diskotek yapının kalini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Fer'i müdahiller, davacı iddiasının doğru olduğunu belirtmişlerdir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.04.2005 Salı günü saat 9:15 te daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı temyiz eden vekili avukata çıkarılan davetiyenin tebliğ edilemeden döndüğü, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler ile vekili avukatın gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra bilahare Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:


KARAR
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin yıkım suretiyle giderilmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; kayden davacıya ait 1 parsel sayılı taşınmaz ile deniz arasında davalı tarafından disko olarak işletilen yapı oluşturulduğu görülmektedir. Davacı anılan yapının ruhsata aykırı bölümleri bulunduğunu bu halin deniz manzarasını kısmen kapattığını ve görüntüye engel teşkil ettiğini, ayrıca diskoda yapılan müziğin kendisini rahatsız edici boyutta bulunduğunu ileri sürerek bunun giderilmesini istemiştir.

İddianın incelenmesi amacıyla yapılan keşifler sonucu bilirkişi rapor ve krokilerinden davalı tarafından çekişmeli 3 parsel sayılı taşınmazdaki yapıya imara aykırı ilaveler yapıldığı, bunun davacının deniz görüntüsünü engellediği, ses kirliliği ile ilgili olarak da yapının kullanış amacına uygun olmaması nedeniyle davacıyı rahatsız edici boyutta bulunduğu anlaşılmaktadır.

Çekişmeli yapının tadilat projesi ile imara uygun hale getirilmesi amacıyla yapılan düzenlemenin de idari yargı yerinde iptal edildiği sabittir.

İmara aykırılığın komşuluk hukuku açısından çevreye zarar vermediği takdirde idari yaptırımı ve idari yargıyı ilgilendireceğinde kuşku yoktur. Ne var ki, anılan aykırılıkların çevreye zarar verdiği hallerde bunun çözüm yerinin adli yargı yeri olacağı da tartışmasızdır.

Bilindiği üzere; çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde “Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. ” hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.

O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır. Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.

Somut olayda, mahkemece yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde bir inceleme yapıldığı söylenemez. Eksik soruşturma ile hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öte yandan belirlenen zararlar yönünden, davalı tarafından zararı giderilmesi yolunda tedbirlerin alınmakta olunduğu şekilde bir gerekçe ile çekişmenin çözüldüğünü, ya da çözüleceğini kabul etmek de mümkün değildir.

Hal böyle olunca, gerek görüntü gerekse ses kirliliği açısından aralarında çevre mühendisinin de bulunduğu bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden inceleme yapılması, bu incelemede genel hükümler yanında, 2872 sayılı Çevre Kanununun ve bununla ilgili yönetmeliklerinin de dikkate alınması, iddia edilen zararlarının mevcudiyetinin saptanması halinde bilirkişilerden zararın giderilmesini sağlayabilecek önlemlerinin ne olduğunun sorulması ve bu önlem ya da önlemlerden birine hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.04.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YIS

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2005/12485
Karar No
: 2005/13765
Tarih
: 26.12.2005

MÜLKİYET HAKKININ SINIRLARI
KOMŞULUK HUKUKU
MALİK SIFATI OLMAYAN KOMŞUNUN HAKLARI
ÖZET:
Mülkiyet hakkı, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevler de yükleyen bir ayni haktır.
Bu nedenle bir taşınmazın maliki komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.

Komşuluk hukukundan kaynaklanan iddianın ileri sürülebilmesi için, mutlaka komşu taşınmazın maliki olunması gerekmez.

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, kayden maliki olduğu 228 parsel sayılı taşınmazın 200 m² lik kısmının otopark olarak kullanılması için bedelsiz olarak Belediyeye terk edildiğini, bu parselden ifrazen oluşan 273 nolu parsellerine lojman yapıldığını, davalılarca amacı dışında kaçak yapı yapılmak suretiyle manzaranın kapatılıp, hava akımının engellendiğini, kendi atık su giderlerine bağlantı yapıldığını ileri sürerek, muarazanın meni, yıkım ve eski hale getirme isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Hülya Gerçeker'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.


KARAR
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi, yıkım, eski hale getirme isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Davanın, açıklanan niteliğine göre, komşuluk hukukuna ilişkin Türk Medeni Kanununun 737. ve izleyen maddelerinde tanımlanan ilkeler çerçevesinde çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere; çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet; geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevler de yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.

O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici, önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.

Bunun için de zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.

Somut olaya gelince; davacı kurum, davalının komşu taşınmazda imara aykırı nitelikte ve kaçak olarak yaptığı binanın kendi manzarasını kapattığını, havasını kestiğini ve kendi atık su borularına logar yapmak suretiyle bağlantı kurduğunu ileri sürerek muarazanın men'i yıkım ve eski hale getirme ile zararın giderimini istemiştir. Mahkemece, bina yapmak suretiyle oluşumuna sebebiyet veren komşu parselde, davacının mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı belirtilerek davacının korunması gereken üstün hakkının bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.

Oysa, davada ileri sürülen iddianın içeriğine göre; davadaki istek, Türk Medeni Kanununun 683 ve takip eden madde hükümleri gereğince mülkiyetten değil, komşuluk hukukundan kaynaklandığı açıktır.

Ancak, mahkemece bu konuda bir araştırma yapılmış değildir.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde taraf delillerinin toplanması, iddia ve savunma doğrultusunda araştırma, inceleme ve uygulama yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , 26.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


TBBD.2006/5

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2004/03175
Karar No
: 2004/05886
Tarih
: 11.05.2004

PAYLI MÜLKİYET
ELATMANIN ÖNLENMESİ VE KAL
ÖZET:
Elatmanın önlenmesi ve kal istemiyle açılan davada, tarafların aynı taşınmazda daha pek çok kişi ile birlikte paydaş oldukları, taşınmaz üzerine kooperatif vasıtasıyla yapılan yapıların tamamlandığı ve bir site oluştuğu, davalının kura ile kendisine tahsis edilen dubleks yapı üzerine tek yöne eğimli çatıyı normal kata dönüştürmek suretiyle bir kat ilave ettiği, bu ilavenin ruhsatsız ve kaçak olduğu anlaşıldığına göre; mahkemece davalıya ait yapının, önceden paydaşlar arasında belirlenen kullanım biçimine uygun hale getirilmesi yönünde hüküm kurulması gerekir.
Taraflar arasında görülen davada; davacı, "H… Turizm Sitesi" adlı sitede kendisinin ve davalının da konutları olduğunu; davalının konutu üzerine yüksekçe bir kaçak kat daha ilave edip, üzerine de gün-ısı tesisatı kurması ve bahçesinde yetiştirdiği çam ve meyve ağaçlarının yükseklikleri nedeniyle, kendisine ait taşınmazın deniz manzarası ve görüş ufkunun tamamen kapandığını; bu durumun komşuluk hukukuna aykırı olduğunu ileri sürerek, davalının binasındaki kaçak kat ilavesinin yıkımı ve eski hale getirilmesi suretiyle elatmanın önlenilmesine ve davalı bahçesindeki ağaçların kesilip kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının manzarasını kapatmadığı ve komşuluk hukuku açısından olağan katlanma sınırlarını aşan yapı niteliğinde olmadığı için davalının binasının kaçak katının yıkılması talebinin reddine; bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen çam ağacının ise davacının görüşünü engellemekte olması nedeniyle yıkımına karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın öncesinin 502 kadastral parsel iken, imar düzenlemesine tabi kılındığı, yapılan imar işlemi ile paylı mülkiyet halinin oluşturulduğu, daha sonra taşınmazın bu haliyle 654 ada 1 parsele dönüştüğü, anılan parselde tarafların paydaş oldukları, bu yerde taraflar dışında çok sayıda paydaşın bulunduğu görülmektedir.

Söz konusu parselde, 18.06.2003 tarihli bilirkişi raporunda ifade edildiği gibi dörder gruplu, bitişik nizamda ve ikişer katlı tek dubleks tarzında yapılaşmanın gerçekleştirildiği ve imar düzenlemesinin buna göre yapıldığı, parsel üzerindeki yapıların tamamının inşaatlarının tamamlandığı sabittir. Bütün bu işlemlerin tarafların katılımı ile kurulan kooperatif faaliyetleri ile başladığı da çekişmesizdir.

Belirtilen hukuki düzenleme içerisinde meydana gelen yapılaşmadan sonra davalı tarafından kura ile kendine tahsis edilen yapı üzerinde yine 18.06.2003 tarihli raporuyla belirtildiği üzere imara göre tek yöne eğimli çatının normal kata dönüştürülerek dubleks üzerine bir kat ilave edildiği, anılan ilavenin ruhsatsız ve kaçak olduğu belirlenmiştir.

Taşınmazın yukarıda açıklanan hukuki durumu dikkate alındığında, taraflar arasındaki çekişmenin, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyete ilişkin hükümlerinin uygulanması suretiyle çözüme kavuşturulması gerekeceğinde kuşku yoktur. Bu nedenle Türk Medeni Kanununun 737 ve takip eden maddeleri ile düzenlenen komşuluk hukuku kurallarının olayda uygulama yeri bulunmadığı açıktır. Mahkemenin yanılgılı değerlendirme ile belirtilen hukuki ilişkiden söz ederek çözüm yaklaşımı doğru görülmemiştir.

Bilindiği üzere Türk Medeni Kanununun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Ticaret Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş, ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse, kayıtla paylı, eylemsel olarak bağımsız bu oluşumun, tapuda yapılacak resmi taksime ve şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde imar uygulaması yapılmasına kadar korunması akte vefa kuralının yanında Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir.

Nitekim, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyete ilişkin 688 ve takip eden maddeleri ile sözü edilen görüşler doğrultusunda düzenlemeler getirilmiş, anılan yasanın yürürlük tarihi öncesi yargısal uygulamalarla düzenlenmeye çalışılan bir kısım sorunlara bu suretle çözüm sağlanmak istenmiştir.

Değinilen yasanın, olağanüstü yönetim işleri ve tasarruflar başlıklı 692. maddesinin 1. fıkrasında paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi ve olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesinin paydaşların oybirliği ile kabulüne bağlı olduğu ifade edilmiş, aynı yasanın 695. maddesi ile de, yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararların mevcut paydaşlarla birlikte sonradan pay edinen kişileri de bağlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu düzenlemelerin altında yatan gerçek amacın insanların birliktelik içerisinde yahut bir tüzel kişiliğin çatısı altında aynı mülkiyet alanında büyük emek ve masraflarla ortak beğeni ürünü olarak düzenlenen projelerle meydana getirdikleri yapılarda güven ve her şeyden öte huzur içerisinde yaşama isteğinin korunması olduğu kuşkusuzdur.

Sözü edilen ilkeler ve düzenlemeler karşısında; davalının yapısında, yukarıda açıklanan değişiklikleri yapması, paylı mülkiyete ilişkin genel hükümler yanında, yasanın belirtilen düzenlemelerine de aykırı bulunduğu tartışmasızdır.

Hal böyle olunca, davalıya ait yapının, önceden paydaşlar arasında belirlenen kullanım biçimine uygun hale getirilmesi yönünde hüküm kurulması gerekirken, davanın bu yönden reddedilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YKD. 2005/03

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2004/10624
Karar No
: 2004/10693
Tarih
: 06.10.2004
Taraflar arasında görülen davada; Davacı vekili, müvekkilinin Çeşme İlçesi, Sakarya Mahallesi, 5675 Ada, 5 parselde yer alan villanın maliki olduğunu, 6 nolu parselde bulunan villa maliki olan davalının kendi taşınmazı içerisinde diktiği ağaçların deniz manzarasını ve kuzey rüzgarını kestiğini ileri sürerek, dikilen ağaçların kesilerek veya görüş alanını engellemeyecek şekilde kısaltılarak el atmanın önlenmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur. Davalı vekili, deniz manzarasının ve kuzey rüzgarının kesildiği yolundaki iddiaların yerinde olmadığını, her iki villanın da deniz manzarasının olmadığını, müvekkilinin taşınmazı sınırları içerisinde diktiği ağaçların Medeni Kanunun 661. maddesi anlamında taşkınlık sayılamayacağını belirterek haksız ve dayanaktan yoksun açılan davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalının İmar Yasasına ve komşuluk hukukuna aykırılık sayılacak bir el atmasının olmadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi İ.A.'nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:


KARAR
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan çekişmenin giderilmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.

O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.

Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.

Somut olaya gelince; bilirkişi raporuna göre, tarafların komşu parsel maliki oldukları, davalının kendi mülkiyet alanı içerisine diktiği limon servilerinin sadece hava akımını kısıtladığı, taşınmazların denize uzaklığına göre deniz manzarasının kesilmediği anlaşılmakla birlikte, bu durumun, komşuluk hukuku bakımından hoşgörü sınırını aşacak sonuç doğurup doğurmayacağı ilişkileri çekilmez hale getirip getirmeyeceği açıklanmadığı gibi zarar var ise bunun giderimi için ne gibi önlem veya önlemlerin alınması gerektiği hususu da saptanmamıştır.

Hal böyle olunca, uzman bilirkişi aracılığıyla yukarıdaki ilke ve olgulara göre araştırma ve inceleme yaptırıp zarar doğup doğmadığının, zarar doğmuşsa alınacak önlemlerin nelerden ibaret olduğunun saptanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmaya gerektirdiğinden davalının temyiz itirazlarının kabulüyle,

Hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA) , peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2004/12305
Karar No
: 2004/14027
Tarih
: 16.12.2004
Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, 10149 ada 16 parselde kayıtlı 1/40 arsa paylı dubleks yazlık villaların maliki olduklarını, davalılara ait 1 parselde; ruhsata, imara çevri düzenine aykırı villaların yapıldığını, deniz manzaralarının tamamen kapandığını, hava akımının engellendiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi, yıkım ve tazminat isteğinde bulunmuşlardır. Davalılardan bir kısmı, alınan ruhsatlara göre ve imar mevzuatına uygun olarak inşaatlarını yaptıklarını, komşuluk hukuku ile ilgisinin bulunmadığını, zararın ve haksız fiilin de olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın reddine ilişkin önceden verilen kararın Dairece "ana projenin temininden sonra yeniden keşif yapılması, rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi B.D.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:


KARAR
Hükmüne uyulan bozma ilamında uyuşmazlığın niteliği vurgulanmak suretiyle izlenmesi gereken yol açıkça belli edilmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyulmakla yanlar yararına usuli kazanılmış hak oluşturacağı kuralı gözardı edilerek hükme yeterli inceleme yapılmaksızın sonucuna gidilmiştir.

Davada, komşuluk hukukuna dayanarak istekte bulunduğu kuşkusuzdur. Davalılar binasının projeye bağlı yapıldığı, sonradan ruhsat alındığını, ancak bir kısım ruhsatların idari yargı yerinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. İmar plan ve projesine uygun olan ve ruhsata bağlanan hallerde komşuluk hukukuna aykırılıktan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, yerinde 3 uzman bilirkişi ile yeniden keşif yapılarak dava konusu yıkımı istenen bölümlerin idari yargı kararları da gözetilmek suretiyle imara ve projeye uygun yapılıp yapılmadığının, yeniden projeye uygun ruhsat alınıp alınmadığının araştırılması, anılan bölümlerin mevzuata uygun olmadığının saptanması durumunda Türk Medeni Kanununun 737 ve devamı maddeleri anlamında iddia edildiği gibi komşuluk hukuku yönünden zarar doğup doğmadığının saptanması ve zararın varlığı halinde ne gibi önlem ya da önlemlerin alınması gerektiğinin saptanması, tüm bu hususların bilirkişi tarafından hazırlanacak hükme yeterli ve doyurucu rapor ve krokiye yansıtılması, hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.12.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

.
Old 20-08-2008, 13:42   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın av. c elif

Belediyeye karşı açacağınız tazminat davasına dayanak olarak yazdıklarınız davayı kazanmanıza yetmeyecektir kanısındayım.

Belediyelerin inşaat sahiplerine komşu parsellerin imar planları hakkında bilgi verme veya uyarma görevi bulunmamaktadır. İnşaat sahiplerinin bu tür bilgileri kendilerinin talep etmeleri beklenir.

Yolun arsaya dönüştürülmesi bana çok inandırıcı gelmedi: Eskiden beri arsa olan komşu parselin müvekkilinizin inşaatı sırasında yol olarak kullanıyor olması nedeniyle müvekkiliniz arsayı yol sanarak tapudan ve imardan bu parselin durumunu araştırmamış olabilir.

Daha sonra bu arsaya inşaat yapılması için Belediyece ruhsat verilmesi hukuka aykırı olmadığından bu işlem nedeniyle Belediyeden tazminat istenmesi de mümkün olmaz kanısındayım.

Ortada bilgisizlik nedeniyle bir aksilik var ama bu aksiliğin müvekkilinizin ihmalinden doğmuş olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla
Old 21-08-2008, 10:30   #4
av.c_elif

 
Varsayılan

Sayın Av.Armağan Bey ,
Öncelikle sorumu yanıtladığınız için teşekkür ederim.
İlgili arsanın deniz tarafına bakan kısmında arsaya çevrilmezden önce yol geçtiği kadastro planı ile sabittir.Belediye keyfi davranarak burayı arsaya çevirmiş ve müvekkilimin 3 katlı tripleks villasının manzarasını tehlikeye sokmuştur. Çünkü buraya 6 katlı bina için ruhsat vermiştir.Ayrıca arsa alınıp ev bitirilinceye kadar geçen sürede bu gayrimenkul 3 kere imar görmüş ve 3 tapu değişikliği olmuştur.Bu konuya açıklık getirmek istedim.
Old 21-08-2008, 10:43   #5
av.c_elif

 
Mutlu

Sayın Av.ahmetyılmaz; gönderdiğiniz yargıtay kararları için çok teşekkür ederim.İyi çalışmalar...
Old 21-08-2008, 10:47   #6
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın av.c_elif

Açıklamalarınız olayın gelişimi hakkında benim yanlış düşündüğümü ortaya koyuyor. Davanın sonucu hakkında da yanlış düşündüysem bunu bilmek isterim. Gelişmelerden bizi de haberdar ederseniz seviniriz.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Cezaevİndekİ EŞe KarŞi BoŞanma Davasi tufan gürses Meslektaşların Soruları 5 16-06-2008 11:28
Tazmİnat Davasinda ZamanaŞimi-karŞi Tarafin ÖlmÜŞ Olasi Nil Şeker Meslektaşların Soruları 6 04-06-2008 15:19
İŞ Davasi - KarŞi Dava tolga doğan Meslektaşların Soruları 2 16-05-2008 09:53
Beraat Halİnde MÜŞtekİye KarŞi Manevİ Tazmİnat damista Meslektaşların Soruları 8 17-11-2007 11:21
Adalet BakanliĞina KarŞi Tazmİnat Davasi Av.Furkan Mutlu Meslektaşların Soruları 16 11-09-2007 20:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,15213299 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.