Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

MK 724' e göre Maliye Hazinesine karşı dava açılabilir mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-01-2008, 01:36   #1
Pelweşin

 
İnceleme MK 724' e göre Maliye Hazinesine karşı dava açılabilir mi?

Bilindiği üzere yeni Medeni Kanunu'nun 724. maddesi "yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyeti taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamını veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir." denilmektedir. Bu maddenin şartları olan iyiniyet, yapının değerinin arazinin değerinden fazla olması vs. şartlar kanunun hükmüne uygun ise MK 724 teki şartlarara dayanarak hazineye karşı dava açılabilir mi? Bu konuda baktığım bütün kararlar gerçek kişilere yönelik kararlar. Ama hazine ile ilgili bir karara ulaşamadım. Bu konuda yardımcı olursanız sevinirim. Saygılar
Old 19-01-2008, 12:19   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Taşınmaz orman, kayalık taşlık gibi devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerden veya kamu hizmetine tahsis edilen kamu mallarından değilse , hazinenin özel mülkü durumunda ise TMK. uygulanabileceği kanısındayım.
Saygılarımla.

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1981/971

K. 1981/9103

T. 7.7.1981

• BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT

• TAHDİDLİ GAYRİMENKULÜN DEVRİ ( İyiniyet )

• İYİNİYET ( Başkasının Arsasına İnşaat )

• KAL ( Tahdidli Taşınmaza Yapılan İnşaat )

743/m.649

ÖZET : 1 - 4753 sayılı Kanun uyarınca takyitli olan ve işlenmemesi nedeniyle geri alınan taşınmaza inşaat yapılmasında iyiniyet sözkonusu olamaz.
2 - Kural olarak 4753 sayılı Kanun gereğince topraksız köylüye dağıtılan araziye inşaat yapılması tahsis amacına uygun düşmeyeceğinden kal'i gerektirir. Ancak dağıtılan yer iskan nedeniyle tarım arazisi vasfını yitirmiş olduğundan; bu durumda,Hazine’den en az malzeme bedeli karşılığında binanın adına temlikine muvafakat edip etmediği sorulmalı, muvafakat bildirilmesi halinde binanın adına temlikine aksi haldekâl isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki davada,
Davacı Hazine Kâğıthanedeki 6035 parsel sayılı taşınmaza elatmanın önlenmesini, inşaatın kal'ini ve 1350 lira ecrimisil tahsilini istemiştir. Davalı ecrimisili ödemeye hazır olduğunu, ancak binayı Belediyeden ruhsat olarak inşa ettiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin hüküm süresi içinde ve davalı vekilleri tarafından istenilmiş olmakla:
Davacı Hazine 6035 parsel sayılı taşınmaza elatmanın önlenmesini, inşaatın kal'ini ve 1.350 lira ecrimisilini istemiştir. Davada önceki malikten haricen satın alarak iyiniyetle inşaatta bulunduğunu savunmuştur. Dava konusu taşınmazın 4753 sayılı yasa uyarınca dağıtıma tabi tutulduktan sonra işlenmemesi nedeniyle Hazinece geri alındığı, davalının önceki malikin harici satışına dayanarak bu yerde altı katlı kargir bir apartman inşa ettiği, inşaatın kal' inden aşırı zarar doğacağı uygulama ve uzman bilirkişi raporu ile anlaşılmıştır. Davalının 4753 sayılı yasa uyarınca takyitli olan ve işlenmemesi nedeniyle geri alınan taşınmaza inşaat yapmasında iyiniyet sözkonusu olamayacağı açıktır. Bu nedenle elatmanın önlenmesine ve istekle bağlı kalınarak 1.350 lira ecrimisil tahsiline karar verilmesi doğrudur. Kâl hususuna gelince; kural olarak topraksız çiftçilere dağıtılmak üzere tahsis edilen taşınmazlarda bina yapılması dağıtım amacına uygun düşmeyeceğinden bu gibi yerlerdeki inşaatın kal'i gerekir. Ancak uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu bölgenin tarım arazisi niteliğini yitirerek iş ve yerleşim merkezi haline geldiği, 4753 sayılı yasada öngörülen amaca tahsis edilme ve tarla olarak kulanılma olanağı kalmadığı dosyadaki delillerle kanıtlandığından olayda bu kuralın uygulanmasından yararlı bir sonuç elde edilemez.
SONUÇ : Hal böyle olduğuna göre Medeni Kanun’un 649. maddesi uyarınca en az malzeme bedeli karşılığında binanın temlikine muvafakat edip etmediği Hazine’den sorulması muvafakat bildirmesi halinde binanın adına temlikine, aksi halde kâl isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere kal'i fahiş doğuracak nitelikte binanın kal'ine hükmedilmesi isabetsizdir. Temyiz itirazları bu bakımdan yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenden ötürü ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-01-2008, 17:39   #3
Gaspıralı

 
Varsayılan

1- Taşınmaz kamu malı değilse,
2- MK 715'e tabi yerlerden değilse,
3- Kadastro görmemiş yerlerde ise,
MK 724' e göre Maliye Hazinesine karşı dava açılabilir kanaatindeyim.
Old 19-01-2008, 18:37   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gaspıralı
1- Taşınmaz kamu malı değilse,
2- MK 715'e tabi yerlerden değilse,
3- Kadastro görmemiş yerlerde ise,
MK 724' e göre Maliye Hazinesine karşı dava açılabilir kanaatindeyim.
3.Numaralı bentdeki görüşe katılma imkanı bulunmamaktadır.
Bir yerin kadastro görüp görmemesi TMK. 724,725 md.lerinin uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. İyiniyet unsurunun ispatı halinde Yargıtay çap ile belirli parsellerin de kazanılmasını kabul etmektedir.
Saygılarımla.
Old 19-01-2008, 19:09   #5
Gaspıralı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
3.Numaralı bentdeki görüşe katılma imkanı bulunmamaktadır.
Bir yerin kadastro görüp görmemesi TMK. 724,725 md.lerinin uygulanmasına en teşkil etmemektedir. İyiniyet unsurunun ispatı halinde Yargıtay çap ile belirli parsellerin de kazanılmasını kabul etmektedir.
Saygılarımla.


Söylediğinize katılıyorum.

Ben sadece bu konudaki genel kuralı vurgulamak istemiştim.

Saygılar.
Old 22-01-2008, 00:50   #6
Pelweşin

 
Varsayılan MK 724 göre Temliken Tescil

Sayın Meslektaşlarım öncelikle gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Olayım biraz karışık ve uzun olduğundan şimdiden affınıza sığınıyorum. Hukuki durumun karamaşıklağından dolayı anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Dava konusu taşınmaz 1951 yılında Maliye Hazinesinin taraf olmadığı bir dava ile Mahkeme kararıyla şahıs adına Tapuda tescili yapılıyor. 1984 yılına kadar söz konusu taşınmaz bir çok kez el değiştiriyor, tabi ki bu satışlar tapu siciline de yansıyor. En son müvekkilim 1980 lı yıllarda taşınmazı satın almış ve Tapu sicil Müdürlüğünde usulune uygun bir şekilde adına geçirmiştir. Bu işlemlerden sonra müvekkil 1983-84 yıllarında Belediyeden aldığı İmar Durum Belgesi ve İnşaat Ruhsatnamesine istinaden taşınmaz üzerinde inşaat yapıyor.
1990 yılında şehir içi kadastrosu yapılırken de müvekkil adına taşınmazıntespiti yapılmıştır. Lakin bu tespite karşı Maliye Hazinesi, taşınmazın hazineye ait olduğundan bahisle kadastro Mahkemesine itirazda bulunmuştur. Yapılan yargılama sonucunda Kadastro Mahkemesi mevcut taşınmaza ilişkin çifte tapu söz konusu olduğunu, Maliye Hazinesine ait tapu kaydının müvekkilin tapusunun geldisini oluşturan tapuya göre daha evelliyetli olduğunu tespit etmiş ve dava konusu taşınmazın 1951 yılındaki mahkeme ilamını iptal ederek hazine adına tesciline, taşınmaz üzerinde avlulu kargir evin müvekkile ait olduğunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar vermiştir.

Bu bilgiler işığında müvekkilim inşaatı yaparken iyiniyetli olmadığından bahsedilebilir mi? İnşaatı yaparken de tapu da adına kayıtlıdır.
Yine yukarıda özetini sunduğum olayda MK 724'e göre açılacak olan bir davada mahkeme, olayı Kadastro tespitinden önceki bir hakka dayandırırp ve bu tespitin de 10 yıllık hakdüşürücü süreye tabi olduğundan bahisle davamızı reddebilir mi?
Saygılarımla...
Old 22-01-2008, 21:06   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1. Ortada iyiniyetin bulunduğu bence çok açıktır.

2. Muhtesatın davacıya aidiyeti tapunun beyanlar hanesinde gösterildiğinden ( Kad.K. madde 19, eski Tapulama K. madde 40 ) beyanlar hanesindeki bu şerh tapu kaydına dahil bulunmaktadır . Bu şerh kadastro ile tesis edilen sicil anlamına gelmekte ve TMK 724 (eski MK 650) maddesindeki hakkın varlığını ifade etmektedir. Burada davacı kadastro tespitine itiraz etmemekte aksine kadastro tespiti ile varlığı tespit edilen hakkını görevli mahkemede aramaktadır. Zira 724 mad.ye dayanan davanın görülmesi kadastro mahkemesinin görevi dışında kalmaktadır. Bu yönden davanın 10 yıllık hak düşürücü süreye dahil olmadığı kanısındayım.

Nitekim aşağıdaki kararda bu kurallara işaret edilerek "Davacının hakkı 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı M.K.’nun 650. maddesine dayanan davaların görülmesi tapulama mahkemesinin görevi dışında olduğundan bu dava 31/2. maddedeki süreye tabi tutulmayacaktır."
denilerek ulaştığımız bu sonuç doğrulanmaktadır. ( Yargıtay kararındaki olayda davacının hakkı tapu kaydının beyanlar hanesinde gösterilmediğinden sonradan eski MK.nun 650 md. göre açtığı tescil davası eski Tapulama K.nun 31/2 mad. yazılı 10 yıllık süreye tabi tutulmuş ve kararda açıkca beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı süreye tabi olmayacaktı. Denilmiştir. )

Saygılarımla.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1986/14-647

K. 1987/39

T. 23.1.1987

• TEMLİKEN TESCİL ( Muhdesat )

• MUHDESAT ( Temliken Tescil )

• BAŞKASININ ARSASINA İNŞAAT ( Görevli Mahkeme )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Başkasının Arsasına İnşaat )

743/m.650

ÖZET : Tapulama Kanunu’nun 40. maddesindeki "muhdesat" sözcüğü, M.K.’nun 650. maddesi açısından; yapılmış meydana getirilmiş şeyleri ifade eder.
Muhdesat, tapulama ile kurulan ( tesis olunan ) sicil kapsamındadır. M.K.’nun 650. maddesine dayanan davacının Tapulama Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca belirlenmiş bir hakkı söz konusu olmadığına göre, bu konudaki itiraz ve dolayısıyla davanın da Tapulama Kanunu’nun 31/2. maddesinde öngörülen 10 yıl içinde açılması zorunludur.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "temliken tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Aydın İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi ) nce davanın kabulüne dair verilen 12.12.1983 gün ve 535-737 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi'nin 29.11.1984 gün ve 2851-7265 sayılı ilamı ile : ( ...Dava konusu olup krokide miktarı ve yeri belirtilen taşınmaz kesimi tapulamadan önce satın alınarak davacı tarafından üzerinde muhdesat vücuda getirildiği, tapulama sırasında ise Kadir adına tesbit ve 24.3.1965 gününde tapuya bağlandığı, işbu davanın ise 8.9.1981 gününde açıldığı dosyadaki yazılar ile bilirkişi ve tanık sözlerinden anlaşılmaktadır.
Tapulama Kanunu’nun 31. maddesinde tapulamadan önceki nedenlere dayanılarak açılacak davalardan söz edilmiş ve bu davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı olduğu belirtilmiştir.
Tapulama Yasasının 47. maddesi, tapulama mahkemesinin görevi itibariyle düzenlenmiştir. Hakkın yenilik doğurması ve buna dayanan isteğin yenilik doğurucu bir hüküm almayı gerektirmesi madde hükmünde gözetilmemiştir. O halde dayanılacak hak yenilik doğurucu nitelikte bir hak olsa bile bu konuda açılan dava TK.nun 31. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü süreye bağlı tutulmuş olan dava türünden sayılır. Taşınmazın tescil tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Bu itibarla davanın sukutu hak yönünden reddi gerekir. Mahkemece savunmada ileri sürüldüğü ve re'sen üzerinde durulması gerektiği halde bu konuda hiçbir açıklamada bulunulmadan yazılı olduğu üzere davanın kabulü doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle; yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı dava konusu yeri, babasının 30 yıl önce tapusuz olarak satın aldığını, babadan kardeşine, ondan da kendisine geçtiğini, malik sıfatıyla zilyetliğinin devam etmekte iken, tapulamacada bu taşınmazın bitişiğindeki yerle birlikte davalıların murisi adına tesbit edildiğini, davalılarca kendi aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davası dolayısıyla durumu öğrendiğini, tapulama tesbitinden itibaren 10 yıl geçtiğinden iptal ve tescil davası açamadığını; taşınmaz üzerine iyiniyetle duvar yapıp ağaçlandırdığını ve bunların değerinin arzın değerinden fazla olduğunu iddia ile Medeni Kanunun 650, 655. maddelerine dayanarak 3400 metrekarelik yerin tapu kaydının iptali ile kendi adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Olayın çözümlenmesinde öncelikle taşınmaz üzerine dikilen ağaçlar ve duvarın Tapulama Kanunu açısından durumu üzerinde durulmalıdır. Sözü edilen yasanın 40. maddesi şu düzenlemeyi getirmiştir: "Gayrimenkul üzerinde arzın malikinden başkasına ait muhdesat mevcut ise muhdesatın cinsi ve ihdas tarihi tutanağın iktisap sebebi sütununda izah edilmek suretiyle muhdesatın sahibi tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir. "Buradaki "muhdesat" sözcüğü Medeni Kanunun 650. maddesi açısından yapılmış, meydana getirilmiş şeyleri ifade etmektedir. Bir tasfiye Kanunu olan 766 sayılı Tapulama Kanun2u 47. maddeye göre, Medeni Kanunun 650. maddesine dayanan iddiaların çözümlenmesini görevi dışında tutmuştur. Ancak hakların kaybolmasını önleme ve ileride MK. 650'ye dayanan uyuşmazlıklarında kolaylıkla çözümlenmesini sağlama amacıyla muhdesata ilişkin olarak özel düzenlemede bulunmuştur. 766 sayılı Yasa’nın 40. maddesine göre yapılan belirleme bir tesbit hükmü niteliği taşımaktadır. Şu hususta özellikle belirtilmelidir ki 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilen husus geniş anlamıyla beyanlar hanesini de kapsamına alan tapu sicilini oluşturur.
Tapulama Kanunu’nun 31/2. maddesi hükmünce tapulamaya dayanılarak tesis olunan sicillerde belirtilen haklara tescilleri tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra tapulamaya tekaddüm eden sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Olayda muhdesat az öncede açıklandığı gibi tapulama ile tesis olunan sicilin kapsamında olup sicilin oluşmasından önceki döneme ait bulunduğu ihtilafsızdır. Medeni Kanun’un 650. maddesine dayanan davacının, Tapulama Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca belirlenmiş bir hakkı sözkonusu değildir. Bu konudaki itirazın ve dolayısıyla davanın dahi 31/2. maddede öngörülen 10 yıl içerisinde açılması zorunlu idi. Davacının hakkı 40. maddeye göre beyanlar hanesinde gösterilmiş olsaydı M.K.’nun 650. maddesine dayanan davaların görülmesi tapulama mahkemesinin görevi dışında olduğundan bu dava 31/2. maddedeki süreye tabi tutulmayacaktır. Bu durum karşısında yukarıda belirtilen hükümdeki on yıllık süre geçtikten sonra dava açıldığından mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa’ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.’nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı M.Y.’nın 650. maddesine dayanarak muhdesatın kendisine ait olduğunu, zeminin değerinden daha yüksek olduğunu ileri sürerek iptalen adına muhik tazminat karşılığı tescilini istemiştir.
Yerel mahkeme davayı kabul etmiş, Ondördüncü Hukuk Dairesi oyçokluğu ile verdiği kararda 766 sayılı Tapulama Yasasının 31/2. maddesinde yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin gözönüne alınması ve uygulanması gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.
Direnme kararına karşı Yüce Genel Kurulda çoğunluk görüşü benimsenmiştir.
Oysa, Tapulama Yasasının 47. maddesinde tapulama mahkemesinin görevleri belirlenmiştir. M.Y.nin 650 ve 655. maddesine göre açılan davalar Tapulama Mahkemesinin görevi dışındadır.
Öncelikle Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir dava için tapulama Yasası ile getirilen hak düşürücü süre uygulanamaz. Burada sicile, işin özüne ilişkin bir itiraz yoktur. 31/2. madde belirlenen hak düşürücü süre işin özüne yani sicile karşı gerçekleşen itirazlarda sözkonusudur. Muhdesat sahibi 650. maddeye istinaden tazminat karşılığı tescil isteyerek, yenilik doğurucu ( ihdas edici ) nitelikte bir istekde bulunmuştur.
Muhdesat sahibinin isteği şahsi hak niteliğindedir. Arzın malikine karşı aynî hak niteliğinde sicile karşı bir itiraz sözkonusu değildir. Oysa yasa, oluşmuş sicile karşı vaki itirazlarda 10 yıllık hak düşürücü süreyi kabul etmiştir. Burada muhdesatla ilgili şahsi bir hak vardır öze itiraz yoktur. Yenilik doğurucu bir dava sözkonusudur. Esasen Tapulama Mahkemesinde görülemeyecek bir davadır.
Bu tür davalarda, 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 31/2. maddedeki 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanamaz.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği kanısı ile Yüce Genel Kurul Çoğunluğunun bozma yolundaki düşünce ve kararına katılmıyoruz.
Ferruh ATBAŞOĞLU
Üye
Çetin AŞÇIOĞLU
Üye

(KAZANCI)
Old 23-01-2008, 17:51   #8
Pelweşin

 
Varsayılan Tmk 724...

Sayın hocam gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok teşekkür ederim. Mardin ve çevresinde bir işiniz bir isteğiniz olursa her zaman hazırım. saygılarımla efendim.
Old 30-07-2011, 21:40   #9
advokat34

 
Varsayılan


Başka bir başlıkta açtığım konuyu, benzerliği
nedeniyle buraya taşıdım.
  • muris baba sağlığında arsasını iki oğlu adına müşterek tapu çıkarmıştır. Bu kardeşlerden biri (müvekkil), arsa üzerinde 4 dükkan ve 6 daireden oluşan bir bina yapmıştır. Babası sağlığında ısrarı üzerine, maddi durumu iyi olan müvekkil, diğer kardeşine 2 daire ve 1 dükkanı vermiştir. Bu durumu kendi aralarında bir protokol ile düzenlemişlerdir. Yalnız, müvekkilin yarı hisse arsa payı kendisinin değil eşinin adına kayıtlıdır. Çünkü tapu çıkarıldığı tarihte yurt dışında olan müvekkil, eşi adına çıkarılmasını söylemiştir. Bunun yanında sözkonusu protokolü ise taraf olarak müvekkilin kendisi imzalamıştır.
  • Müvekkil, şimdi de kardeşine ayrı ayrı tapularını çıkarmak için işlem yapmalarını teklif ettiğinde, kardeşi; "binanın yarısını kendisine vermediği takdirde imza atmayacağını" söylemiştir. Oysa ki, o binanın müvekkil tarafından yapıldığını herkes bilmekte.
  • Müvekkil, ortaklığın giderilmesi yoluyla taşınmazın satışını istemiyor. Muhtesatın aiditenin tespiti davası sonucu, kardeşinin arsa payının değeri binanın değerinden düşük olduğu için, karşılığını para olarak vermek istiyor.
  • Arsanın hissedarının müvekkilin eşi, ama protokolü imzalayanın ise müvekkilin kendisi olması açılacak davada sorun yaratır mı?
  • Böyle bir durumda açılacak dava hangisi olmalıdır, bu arada müvekkil yurt dışında olduğu için binanın inşaatı ile kardeşi ilgilendiğinden proje ruhsat gibi belgelerin hepsi kardeşi adınadır. Ayrıca müvekkil, binanın yapımı için gönderdiği paraları çoğunlukla elden göndermiş, tanık var ama yazılı belge yok. Bu davada şansı nedir? Görüş bildiren meslektaşlara teşekkür ederim
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
89/1'e Yapılan Itiraza Karşı Itiraz Davası Açılabilir mi? FTKY Meslektaşların Soruları 13 06-09-2011 10:45
Kefile karşı yeni takip açılabilir mi? Edies Meslektaşların Soruları 15 14-01-2008 18:30
tck m.245 ile ilgili olarak bankaya karşı tazminat davası açılabilir mi? ayse1728 Meslektaşların Soruları 3 09-01-2008 16:14
kaymakamlığa karşı nasıl bir dava açılabilir? avturker Meslektaşların Soruları 3 23-08-2007 15:31
Türk hükümetine karşı dava açılabilir mi? Nesrin D. Meslektaşların Soruları 4 30-10-2006 11:28


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06452608 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.