Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay kararı arıyorum...

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-02-2010, 12:20   #1
Av.Ayse E.

 
Varsayılan Yargıtay kararı arıyorum...

2HD.2005-7055E.2005-9260K
2HD.2004-15395E. 2005-1119K
eşi ailesi ile görüştürmemek,eşin ailesine hakaret etmek,eşin ailesinin diğer eşe hakaret etmesi ile ilgili yargıtay kararları arıyorum.(boşanma davası)Şimdiden teşekkürler. İyi çalışmalar.
Old 20-02-2010, 18:03   #2
üye8180

 
Varsayılan

Eşi ailesi ile görüştürmemek ile ilgili bir karar takdim edeyim.


Davalı kocanın, davacıyı ailesi ile görüştürmediği, yaşantısına müdahalede bulunduğu, iş ortamında davacıya bağırdığı, sen anlamazsın, bilemezsin dediği anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanunu 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden, evlilik birliği taraflarının eşit kusurlu olmadığı, bu olayların davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak kadın yararına, uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Hükmün 2. bentte açıklanan nedenlerle davacı kadın yararına BOZULMASINA ( 01.03.2006- 2. Huk. D. 2005/18076E , 2006/2544 K. )
Old 23-02-2010, 15:43   #3
av.cevat

 
Varsayılan

YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 23.10.2008
Esas No : 2007/13963
Karar No : 2008/13938


4721 - TÜRK MEDENİ KANUNU 185

ÖZET : HASTA VE AMELİYATLI OLAN, BU YÜZDEN YARDIMA VE BAKIMA MUHTAÇ DURUMDA BULUNAN KAYINVALİDEYE YARDIMCI OLMAK AHLAKİ BİR ÖDEVDİR. BU ÖDEV VE FEDAKARLIK HER İKİ EŞ İÇİN DE GEÇERLİDİR. DAVALI, BİRLİĞİN MUTLULUĞUNU TEMİNE YÖNELİK OLARAK BU YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEMİŞ, ÜSTELİK KAYINVALİDESİNE HAKARET ETMİŞTİR. BU HALDE, TARAFLAR ARASINDA ORTAK HAYATI TEMELİNDEN SARSACAK DERECEDE VE BİRLİĞİN DEVAMINA İMKAN VERMEYECEK NİTELİKTE BİR GEÇİMSİZLİK MEVCUT VE SABİTTİR. GERÇEKLEŞEN OLAYLAR KARŞISINDA BOŞANMAYA KARAR VERİLMELİDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davalının, ayrı şehirde oturan ve rahatsızlığının tedavisi için evlerine gelen, geçici bir süreyle evlerinde bulunan ameliyatlı olması nedeniyle de yardıma ve bakıma muhtaç durumda bulunan kayınvalidesini istemediği, ona yardımcı olmadığı ve "terbiyesiz" gibi sözler sarf ettiği yapılan soruşturma ve toplanan delillerle gerçekleşmiştir.

Eşler, evlilik birliğinin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve birbirlerine yardımcı olmak zorundadırlar ( TMK. m. 185 ) ve evlilikte eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Hasta ve ameliyatlı olan, bu yüzden yardıma ve bakıma muhtaç durumda bulunan kayınvalideye yardımcı olmak ahlaki bir ödevdir. Bu ödev ve fedakarlık her iki eş için de geçerlidir. Davalı, birliğin mutluluğunu temine yönelik olarak bu yükümlülüğünü yerine getirmemiş, üstelik kayınvalidesine hakaret etmiştir. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.

Gerçekleşen olaylar karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu koşullar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 23-02-2010, 15:56   #4
Emin Cihan UYSAL

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/2-247
K. 2008/247
T. 12.3.2008


DAVA : Taraflar arasındaki "Boşanma, nafaka ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2. Aile Mahkemesi'nce davacı-k.davalının boşanma, nafaka ve manevi tazminat davasının reddine, davalı-k.davacının boşanma davasının kabulü ile manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen 09.02.2006 gün ve 2004/1370 E.-2006/48 K. sayılı kararın incelenmesi davacı-k.davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 02.10.2006 gün ve 2006/6087-12960 sayılı ilamıyla;

( ... 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-karşılık davalı kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yersizdir.

2- Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç küçük Gamze ile kardeşlerin birbirlerinden ayrılmalarının onların gelişimini olumsuz yönde etkileyeceği için küçük Önder'in Türk Medeni Kanununun 182, 336/2. maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, boşanma, yoksulluk nafakası ve manevi tazminat; karşı dava ise, boşanma ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Davacı vekili; 1999 yılında evlenen tarafların Önder ve Gamze adında sırasıyla 4 yaşında ve 10 aylık iki tane müşterek çocukları bulunduğunu, müvekkilini sürekli döven, hakaret eden ve kendi ailesi ile görüşmesine izin vermeyen davalı kocanın, müvekkilini haksız yere yabancı erkekleri eve almakla ve telefonla görüşmekle suçladığını ileri sürerek, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle tarafların boşanmalarına, tedbir ve yoksulluk nafakası taleplerinin yanı sıra 20.000,00 YTL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile müşterek çocuklar Önder ve Gamze'nin velayetlerinin davacı anneye verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını savunmuş, asıl müvekkiline hakaretlerde bulunan davacı kadının çok sayıda yabancı erkekle telefonla konuştuğunu, davacı kadının telefonla konuştuğu bu şahıslardan Ahmet ve Kadir isimli şahısların davacıya cep telefonu gönderdiklerinin müvekkili ve müvekkilinin annesi tarafından ortaya çıkarıldığını, davacı ile arkadaş gibi olan müvekkilinin yeğeni Ebru'nun, davacı kadının Ahmet, Kadir, Emrah ve Alpay isimli şahıslarla telefonda görüştüğünü, bu şahıslardan Ahmet ve Alpay'ı davacının evinde gördüğünü, yine Kadir'i de davacıya ait yatak odasında davacı ve küçük gamze ile birlikte gördüğünü, bir gazeteden Ebru ile birlikte arkadaş arayan davacı kadının gazete vasıtasıyla bulduğu Özcan isimli şahısla da telefonla görüşüp evine aldığını, nihayetinde bu olayları kabul eden davacı kadının ziynet eşyalarını alarak müşterek haneden ayrıldığını, bu olaylar nedeniyle müvekkilinin şeref ve haysiyetinin zedelendiğini ileri sürerek, müvekkilinin boşanma talebinin kabulü ile, müşterek çocuklar Önder ve Gamze'nin velayetlerinin babaya verilmesine ve 10.000,00 YTL manevi tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin, "tanık beyanlarından davalının kusurlu bir hareketinin ispat edilemediği, davacı kadının ise sadakatsiz davranışları nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olduğu, müşterek çocukların yaşları küçük olmakla birlikte müşterek evde ilişkiye girmek suretiyle gayri ahlaki davranışlarının bulunduğu, özellikle kız çocuğu olan Gamze'nin anne yanında kalmasının ilerdeki yaşamında duygusal gelişimini olumsuz etkileyeceği" gerekçesiyle "davacı kadın tarafından açılan boşanma davasının ve yoksulluk nafakası ile manevi tazminat taleplerinin reddine, davalı koca tarafından açılan boşanma davasının kabulü ile kocanın manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ve müşterek çocuklar Önder ve Gamze'nin velayetlerinin davalı-k.davacı babaya verilmesine" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece "küçük çocuklarının varlığına rağmen gazete aracılığıyla tanıdığı birden fazla kişi ile müşterek konutta ilişki yaşayan, olay tarihinde henüz 14 yaşlarında olan Ebru Kulaksız'ın dahi aynı yöntemle mektup arkadaşı edinmesine teşvik edici davranışları bulunan ve önceliğini kendi ihtiyaçlarında gören davacı annenin, çocuklarına iyi örnek olamayacağı ve davalı babanın da çocuklarına bakabileceği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık velayetle ilgili düzenlemeye ilişkin olup, tarafların müşterek çocuklarının velayetinin davacı anneye mi, yoksa davalı babaya mı tevdii gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki; velayet, ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.

Bu noktada; çocuğun, eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunan ana ve babanın, sayılan tüm bu unsurlar yönünden çocuğa örnek teşkil etmesi, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tüm önlemleri almaları gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Öte yandan, ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

Bu nedenle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalıdır.

Somut olayda; ahlaki durumu boşanmaya sebep olan davacı annenin, dosyada mevcut tanık beyanlarına ve özellikle davalı kocanın yeğeni olan Ebru Kulaksız'ın açıklamalarına göre, gazete aracılığı ile tanıştığı çok sayıda kişi ile telefon görüşmesi yapıp fotoğraf kabul ettiği; 1989 doğumlu olup, iyiyi kötüyü anlayacak çağda bulunmayan tanık Ebru'nun dahi davacının bu olumsuz tutumundan etkilenerek aynı yöntemle arkadaş edindiği ve bu konuda ona yardımcı olduğu, çocuklarının ahlaki gelişimi için uygun ortamı hazırlamak ve bu yöndeki tüm önlemleri almak bir yana, gazete aracılığı ile tanıştığı bu kişilerle çocuklarının da bulunduğu müşterek hanede ilişki yaşadığı; bunun yanında, ilişkide bulunduğu kişilerden biri ile yatak odasında bulunduğu sırada, mahremiyetle bağdaşmayacak şekilde müşterek çocuklardan küçük Gamze'nin, bu şahsın kucağında olduğu halde oturmasına izin verdiği sübuta ermiştir. Tüm bu hallerin, velayetin davacı anneye verilmesinde ciddi sakıncalar yaratacağı kuşkusuzdur.

Bu itibarla, müşterek çocuklar Önder ve Gamze'nin davacı anne yanında kalmasının çocukların bedeni, fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yolunda ciddi ve inandırıcı deliller bulunduğundan, velayet hakkının davacı anneye tevcih edilmesi olanaklı değildir.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, davacının sabit olan ahvali nazara alınmak suretiyle, müşterek çocuklar Önder ve Gamze'nin velayetinin davalı-k.davacı babaya tevdiine dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.

SONUÇ : Davacı-k.davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 12.03.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Davalı-karşılık davacı erkek eş tarafından açılan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasının davacı-karşılık davalı kadının "sadakatsiz davranışları" nedeniyle kabul edildiği, tarafların ortak çocuklarının velayetlerinin boşanma davasının açılmasından bu yana "yaklaşık dört yıl" gibi çok uzun bir süre geçmesine rağmen davacı-karşılık davalı kadının yaklaşık dört yıl önceki "gayri ahlaki davranışları gerekçesiyle" davalı-karşılık davacı babaya verildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda "görüş birliği" vardır.

Davacı-karşılık davalı kadının 30.11.2004 öncesi ( Yaklaşık dört yıl öncesi )"sadakatsiz davranışları" olduğu ve bu davranışlarının "hiç de tasvip edilemeyeceği" konusunda gerek yerel mahkeme hakiminin ve gerekse Yüce Hukuk Genel Kurulunun değerli çoğunluğunun ve gerekse benim görüşüm aynıdır. Sorun bu değildir ki!

Çekişme nedir?;

Çekişme, davacı-karşılık davalı kadının boşanma davasının açılmasından bu yana "yaklaşık dört yıl gibi bir süre geçmesine" ve bu sürede anne olan davacı-karşılık davalının "hiçbir ahlak dışı davranışı bulunmadığı" halde sanki "bu halleri sürüyormuş gibi" elinden ana bakım şefkatine muhtaç çocuklarının alınıp alınamayacağından kaynaklanmaktadır.

Yerel mahkeme hakimi "kendisiyle bile" çelişki halindedir.

Şöyle ki;

1- YEREL MAHKEME HAKİMİ ÇOCUKLARIN YAKLAŞIK DÖRT YIL BOYUNCA ANNE YANINDA KALMASINDA HİÇBİR SAKINCA GÖRMEMİŞTİR

Yerel mahkeme hakimi çocukların yaklaşık dört yıl boyunca anne yanında kalmasında "bir sakınca görseydi" çocukların tedbiren anne elinden alınıp babaya teslimine karar verebilirdi.

Yerel mahkeme hakimi bu yetkisini kullanmadığına göre çocukların yaklaşık dört yıl boyunca anne yanında kalmasını içine sindirebilmiştir.

Ne olmuştur da yerel mahkeme hakimi yaklaşık dört yıl sonra düşüncesini değiştirmiştir? Bu konuda dava dosyasında "yeni bir delil" kesinlikle yoktur.

2- ORTAK ÇOCUKLARIN KENDİSİNE TESLİM EDİLMESİ KONUSUNDA DAVALI-KARŞILIK DAVACI BABANIN TALEBİ BİLE OLMAMIŞTIR

Yerel mahkeme hakimi kenarda kalsın çocukların yaklaşık dört yıl boyunca anne yanında kalmasında davalı-karşılık davacı baba "bir sakınca görseydi" çocukların tedbiren anne elinden alınıp kendisine teslimini talep edebilirdi.

Davalı-karşılık davacı babanın bu yönde bir talebi de olmadığına göre yerel mahkeme hakimi gibi davalı-karşılık davacı baba bile çocukların yaklaşık dört yıl boyunca anne yanında kalmasını içine sindirebilmiştir. Hiç de sakınca görmemiştir.

3- DAVACI-KARŞILIK DAVALI KADININ YAKLAŞIK DÖRT YIL BOYUNCA HİÇBİR AHLAK DIŞI DAVARANIŞI KANITLANMAMIŞTIR

Davacı-karşılık davalı kadının 30.11.2004 öncesi hatalı davranışlarının yaklaşık dört yıl sonra hala gerekçe yapılmasına katılabilmem olanaksızdır. Aksi düşünce yaklaşık dört yıl süreyle "gayri ahlaki davranışları" ısrarla sürdüren bir kadın ile bu davranışları tekrarlamayan davacı-karşılık davalı gibi bir kadını aynı kefeye koymak anlamına gelir ki davacı-karşılık davalı kadının yaklaşık dört yıl boyunca süren her kadın gibi "namuslu davranışını" görmezden gelmemize yol açar.

4- DAVACI-KARŞILIK DAVALI KADININ YAKLAŞIK DÖRT YIL BOYUNCA YAŞADIĞI ORTAM BİR AİLE ORTAMIDIR

Davacı-karşılık davalı kadın genel ev kadını değildir. Genel evde çalışmadığı gibi genel evde de yaşamamaktadır.

Davacı-karşılık davalı kadın yaklaşık dört yıl boyunca herkes gibi bir "aile ortamında" yaşamaktadır. 9.12.2004 günlü zabıta araştırmasından da görüleceği üzere davacı-karşılık davalı kadın yaklaşık dört yıl boyunca "abisinin yanında yengesi ve iki çocuğu ile birlikte" yaşayarak çocuklarını bir "aile ortamında" büyütmekle meşguldür.

5- ORTAK ÇOCUKLARIN ANA BAKIM ŞEFKATİNE MUHTAÇ OLDUĞU BİLİMSEL BİR GERÇEKTİR

Tarafların ortak çocukları Önder 3.4.2000, Gamze ise 2.2.2004 doğumlu olup doğumlarından bu yana ve hatta şu an bile anne yanında kaldığı konusunda da bir çekişme yoktur.

Bu kadar küçük çocukların ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğu "bilimsel" bir gerçekliktir.

Davacı-karşılık davalı kadının yaklaşık dört yıl boyunca ana bakım ve şefkatine muhtaç çocuklarına yönelik hiçbir olumsuz davranışının "gerçekleşmediği" dosya kapsamından anlaşılan tartışılamayacak bir gerçektir.

6- YEREL MAHKEME HAKİMİ ÇOCUKLARIN ANNE YANINDA KALMASINI KENDİSİ KARARLAŞTIRMIŞTIR

Tarafların ortak çocuklarının davacı-karşılık davalı kadının yaklaşık dört yıl boyunca kalmasını yerel mahkeme hakiminin "kendisi" kararlaştırmıştır.

Yerel mahkeme hakimi tarafların ortak çocuklarının yanında kalmasını "3.3.2005 günlü ara kararı ile kabul etmiş" ve babaya teslimini değil de babanın "sadece kişisel ilişki kurmasını" uygun ve yeterli görmüştür.

Sonuç olarak;

Dört yıl önce hiç de "tasvip edilemeyecek" hataları olsa bile "artık bu davranışları tekrarlamayan" bir anneden bu kadar küçük çocukları "yaklaşık dört yıl sonra almanın" zararının anneye değil de olsa olsa çocuklara olduğu bilimin ve öğretinin benimsediği bir olgudur.

Bu sebeplerle saygıdeğer çoğunluğun "farklı görüşüne" katılamıyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay kararı arıyorum dadaş Meslektaşların Soruları 4 20-11-2008 11:22
Yargıtay Kararı arıyorum. hidayet Meslektaşların Soruları 4 19-11-2008 16:09
Yargıtay Kararı arıyorum ........ radikal Meslektaşların Soruları 0 24-06-2008 09:47
Yargıtay Kararı arıyorum erdal7 Meslektaşların Soruları 1 13-06-2008 11:56
yargıtay kararı arıyorum... Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 14 09-04-2007 16:39


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05480409 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.