Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kesin süre/temyizin son günü/bayram tatili

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-11-2010, 12:48   #1
furugferruhzad

 
Varsayılan kesin süre/temyizin son günü/bayram tatili

Mahkemece verilen 10 günlük kesin süre kurban bayramı tatili içine denk geliyor aynı şekilde bir dosyada temyizin son günü de kurban bayramı tatili içine geliyor malum bu gün cumartesi ve yapabileceğim hiç bir şey yok,cuma günü verilmiş kesin süre ve gerekçeli karar tebliği var.Bu durumda bayram tatilininin bitimini izleyen ilk iş gününe kadar süre uzar mı?Saygılarımla.
Old 13-11-2010, 12:53   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/4123
Karar: 2008/3572
Karar Tarihi: 18.03.2008

RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI - İŞ KAZASI - İDDİALARIN DEĞERLENDİRİLECEĞİ - ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYINA MARUZ KALAN SİGORTALININ KONTROL MUAYENESİNİN SONUCU - BAĞLANAN GELİRLERİN İLK PEŞİN SERMAYE DEĞERİNİN TAZMİNİNE OLANAK BULUNAN KISMININ TESPİTİ GEREĞİ

ÖZET: C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş. tarafından, mısır işleme fabrikası inşaat işini diğer davalılara anahtar teslimi usulü devrettiği, kendi faaliyet alanı dışındaki inşaat işi nedeniyle işten tümüyle el çekmiş olduğu, fabrikayı teslim almadığı yönündeki iddiaları değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının kontrol muayenesinin sonucu araştırılmalıdır. Son olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ortaya çıkan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, iş kazası sonucu sigortalıya bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin tazminine olanak bulunan kısmının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

(506 S. K. m. 10, 26, 87) (818 S. K. m. 60, 125, 128, 332) (1086 S. K. m. 76) (2709 S. K. m. 153) (YİBK. 09.05.1960 T. 1960/21 E. 1690/9 K.) (YHGK. 21.04.2004 T. 21.01.2004 2003/10-44 E. 2004/19 K.) (YHGK. 29.09.2004 T. 2004/10-448 E. 2004/461 K.)

Dava: Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı adına Av. İzzet P. ile 1) Hasan A., 2) İzzet B., 3) Ç. Çelik Ltd. Şti.adına Av. İlter Y., 4) Murat T., 5) Kamil Coşkun E., 6) C. Tarım A.Ş. adına Av. Gonca Gülçin Ö., 7) T. Mak. Tes. Montaj A.Ş. adına Av. Aykut Ç. arasındaki dava hakkında Orhangazi Asliye Hukuk Hakimliği’nden İş Mahkemesi sıfatıyla verilen 16.11.2005 günlü ve 119/422 sayılı hükmün Dairemizin 03.10.2006 tarih ve 6375/12089 sayılı ilâmı ile bozulmasına karar verilmiştir. Davalı Ç. Çelik Ltd. Şti tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı, işkazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.

Hükmün, davacı ve davalılardan Ç. Çelik Ltd. Şti. ile C. Tarım A.Ş. Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Tetkik Hâkimi Aydın Eser tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: A) Davalılardan Ç. Çelik Ltd. Şti. vekiline gıyabi hüküm 03.01.2006 tarihinde tebliğ edilmiş olup, sekiz günlük temyiz süresi sonunun 11.01.2006 bayram tatiline isabet etmesi nedeniyle, sonraki ilk mesai günü olan 16.01.2006 tarihinde yapılan temyiz itirazının süresinde olduğu anlaşıldığından, Dairemizin maddi hataya dayalı 03.10.2006 gün ve 6375/12089 sayılı bozmaya ilişkin ilamının, ortadan kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.

Bu nedenle, davalılardan Ç. Çelik Ltd. Şti. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin maddi hataya dayalı 03.10.2006 gün ve 6375/12089 sayılı bozmaya ilişkin ilamının, ORTADAN KALDIRILMASINA;

B) Davacı Kurum vekili ile davalılardan C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş. vekili ve Ç. Çelik Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

1- Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya yapılan sigorta yardımları nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesi istemine ilişkin olup; Mahkemece, kazalının %25, davalılardan C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş., T. Mak. Tes. Montaj A.Ş. ve Ç. Çelik Ltd. Şti.’nin ayrı ayrı % 25 oranında kusurluluğu, diğer davalıların kusurunun bulunmadığı esas alınarak karar verilmiştir.

Davada öncelikle halledilmesi gereken sorun, zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalıyı çalıştıran Ç. Çelik Ltd. Şti. ile diğer davalı C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin, bir başka ifadeyle asıl işveren - taşeron ilişkisi bulunup bulunmadığının saptanmasıdır.

506 Sayılı Kanunun 87. maddesi hükmüne göre aracı, (alt işveren) bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.

Asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığı için öncelikle işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.

İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatına haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenlerde asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.

Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise, asıl işverenden istenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.

Somut olayda; davalılardan C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş. ile diğer davalılardan T. Mak. Tes. Montaj A.Ş. ve Ç. Çelik Ltd. Şti. arasındaki fabrika binasının inşasına ilişkin sözleşmenin tüm içerik ve ekleriyle getirtilip, yukarıdaki ilkeler ışığında yapılacak incelemeyle, özellikle C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş. tarafından, mısır işleme fabrikası inşaat işini diğer davalılara anahtar teslimi usulü devrettiği, kendi faaliyet alanı dışındaki inşaat işi nedeniyle işten tümüyle el çekmiş olduğu, fabrikayı teslim almadığı yönündeki iddiaları değerlendirilip 506 sayılı Yasanın 87. maddesi koşulları yönünden bir sonuca varılması gereğinin gözetilmemiş olması isabetsizdir.

2- Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının, gelir bağlama kararında 03.05.2003 tarihinde kontrol muayenesinin yapılması gerektiğine yer verildiği halde, sözü edilen kontrol kaydının sonucu araştırılmadan karar verilmiş bulunması, usul ve yasaya aykırıdır.

3- Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, yasal dayanağı oluşturan 506 sayılı Kanunun 26 ncı maddesindeki <halefiyet> ilkesi uyarınca, kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (tavan) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Mahkemesi’nin 23.11.2006 gün, 2003/10 Esas ve 2006/106 Karar sayılı kararı ile anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan <...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere...> ibarelerinin Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir.

Anayasa’nın 153 üncü maddesinde öngörülen düzenlemeye göre; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmesi ile birlikte, elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması karşısında, iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 21.03.2007 tarihinden sonra; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 76 ncı maddesi uyarınca, yürürlükteki yasaları uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin ve giderek Yargıtay’ın, iptal kararı ile keenlemyekun (yok hükmünde) olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına cevaz yoktur (İBBGK.’nun 09.05.1960 gün, 1960/21-9 sayılı kararı; YHGK.’nun 21.01.2004 gün, 10-44/19 sayılı, 07.04.2004 gün, 214/19 sayılı; 2004/448-461 sayılı kararları). Gerçekten de, usulü kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun hükmü, sonradan (karar kesinleşmeden önce) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usulü kazanılmış hakka göre değil; aksine, usulü kazanılmış hakkın istisnası olarak, iptal kararından sonra oluşan yeni hukuki duruma göre karar verilmesi gereği vardır (Kuru, S.4784).

Şu hale göre; 26 ncı maddede sayılan koşullarda kurumu, sigortalının ardılı (halefi) olarak kabul eden anılan maddenin birinci fıkrasındaki itiraz konusu kuralın iptalinden sonra; bu madde uyarınca açılan davalarda artık halefiyet ilkesine dayanılamayacağının, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin, yasadan doğan, sigortalı veya hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız, kendine özgü <basit rücu> hakkına dönüşmüş olmasının kabulüyle; bu aşamadan sonra, zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle, sigortalı veya hak sahiplerine kurum tarafından bağlanan gelirin (başladığı tarihteki) ilk peşin sermaye değerinin, tazmin sorumlularının (işverenin) kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Nitekim bu yönler, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesine de yansımış ve <Kanuna uymayan eylem nedeniyle hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirin sermaye değerini kuruma ödeyen, böylece olayla bağlantısı (ilişkisi) kesilen işverenin; kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla getirilen katsayılarla, sigortalıya önceden bağlanan gelirlerde sonradan yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak sürekli dava tehdidi altında bulundurulması, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir ve böyle bir durum hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturur.> görüşü belirtilerek, gelirlerdeki artışların tazmin sorumlularından (işverenlerden) istenemeyeceği kesin bir anlatımla ortaya konmuştur.

Anayasa Mahkemesi kararlarının, konuyu açıklayıcı özelliği itibarıyla her kesimi ve bu arada mahkemeleri, gerekçeleriyle de bağlayıcı olduğu hususu gözetildiğinde; iptal kararı ile birlikte ortaya çıkan bu yeni hukuki durum itibarıyla konuya uygulama açısından açıklık getirmek gerekirse; öncelikle, kurumun rücu hakkının hukuksal temelinin <halefiyet> yerine <kanundan doğan (basit) rücu hakkı>na dayandığının kabul edilmesiyle birlikte; artık ilk peşin değerli gelirlerin (bağlandığı tarih itibarıyla) her bir hak sahibi yönünden tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gereği vardır. Bu durumda açıklıkla söyleyebiliriz ki, ilk peşin sermaye değerli gelirlerdeki artışların istenemeyeceğinde kuşku ve duraksamaya yer yoktur.

Hemen belirtmek gerekirse, artık; 506 sayılı yasa uyarınca açılan rücuan tazminat davalarına ilişkin olarak süregelen uygulamada olduğu üzere maddi zarar (tavan) hesabı yapılması gerekmediği gibi; anılan kanunun 10 uncu maddesinin uygulanmasını gerektiren durumlarda ise, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce süregelen içtihatlarla oluşturulup uygulanan prensiplerde temel farklı bir yaklaşım bulunmamaktadır. Ancak, bu madde uygulamasında da, tavan zarar hesabı yerine, kurumun sigortalıya başlangıçta bağladığı ilk peşin sermaye değeri üzerinden hesaplama yapılmasında herhangi bir tereddüt olmamalıdır. Ayrıca yapılan tüm hesaplama uygulamalarında; tazmin sorumlusunun, sigortalıya veya hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödeme ve ibranın da kurumun rücu alacağından düşülmesine imkan bulunmadığı göz önünde tutulmalıdır.

Öte yandan, kurumun bundan böyle <halef> sıfatını taşımadığı, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan rücu hakkına sahip olduğu gözetilerek; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davasında alınan kusur ve hesap raporunun, rücu davasında bağlayıcı olmayıp, güçlü delil niteliğinde sayılması gerekir. Ancak, bu aşamada ilave edelim ki, kesinleşen önceki rücu davalarında hüküm altına alınan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiği, şayet ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların karar altına alınacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmadığı da göz ardı edilmemelidir. Bu çevrede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise; fiili ödemenin mevcudiyeti halinde kurumun talep edebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; ilk peşin sermaye değerli gelir ile fiili ödeme miktarı karşılaştırılmalı ve hangisi düşük ise anılan tutar esas alınıp kusur uygulanmalıdır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, 506 sayılı yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanununun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, inceleme konusu 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olmakla; zaman aşımının, süregelen eski uygulamalar gibi, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiğinde; ayrıca, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan üçüncü kişiler yönünden ise, Borçlar Kanunun 60 ıncı maddesinde öngörülen haksız fiil zaman aşımına tabi olduğunda tereddüt yoktur. Bu arada zaman aşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı yasada bu tür davalarda uygulanması gereken zaman aşımının düzenlenmediği düşünüldüğünde genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de Borçlar Kanunun 128 inci maddesinde, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamandan başlayacağı belirtilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet olgusunun onay tarihinde gerçekleşeceği açıktır. O halde, 26 ncı maddeye ilişkin davalarda zamanaşımı, giderler yönünden sarf ve ödeme, gelirler için ise ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinden başlatılmalıdır.

Faiz başlangıcının da, aynı şekilde, ilk peşin değerli gelire ait tahsisin onay tarihi olduğunda kuşku yoktur.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular gözetilerek, iş kazası sonucu sigortalıya bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin açıklanan ilkeler doğrultusunda tazminine olanak bulunan kısmının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunduğundan, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekili ile davalılardan C. Tarım San. Ve Tic. A.Ş. vekili ve Ç. Çelik Ltd. Şti. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18.03.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 13-11-2010, 12:55   #3
furugferruhzad

 
Varsayılan

HUMK madde 162.uyarınca ilk iş günü içinde verilmesi gerekiyor diye biliyorum.
Old 15-11-2010, 11:31   #4
akoguz

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
HIMK'nun 162.maddesine göre "Tatil günleri müddette dahildir. Şu kadar ki müddetin son günü tatile tesadüf ederse tatilin ertesi günü hitam bulur." denilmektedir. Dolayısıyla kurban bayramı nedeniyle ara giren tatil bitiminde pazartesi mesai bitimine kadar süreniz var. iyi çalışmalar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Temyizin son günü 28 Ekim Resmi Yarım Gün tatile denk geldiyse temyiz süresi ne olur? imperium Meslektaşların Soruları 7 28-10-2016 15:19
delil listesi - kesin süre - kesin sürenin tarafın yokluğunda verilmesi ve tebliği serdarserdar Meslektaşların Soruları 4 04-03-2010 14:07
deneme süresinde sigorta va bayram tatili ücreti av_meliha Meslektaşların Soruları 6 21-10-2008 13:19
ÖNÖDEME de bayram tatili 10günlük süreyi keser mi? Av. Arzu Erkol Dursun Meslektaşların Soruları 2 31-12-2007 17:00
işçinin hafta sonu ve bayram tatili ücret alacakları burçin solmaz Meslektaşların Soruları 5 01-03-2007 15:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04878712 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.