Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Zeytİnlİk-muhdesatin Beyanlar Hanesİne Yazilmasi- Genel GÖrevlİ Mahkeme

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-04-2010, 11:36   #1
avukatssb

 
Varsayılan Zeytİnlİk-muhdesatin Beyanlar Hanesİne Yazilmasi- Genel GÖrevlİ Mahkeme

Meslekdaşlarım,

Müvekkilimin atalarına ait 948 dönümlük arazide müvekkilim ve ataları uzun yıllar boyunca zeytincilik yapmışlardır, bu taşınmaz hudutlu tapu olarak müvekkilimin ataları adına kayıtlı iken kadastro çalışmaları sırasında hazine adına kaydedilmiş ve müvekkilimin mülkiyetin kendisine ait olduğuna ilişkin talebi kadastro mahkemesi tarafından reddedilmiş ve kad. mahk. kararı 26.12.2002 tarihinde kesinleşmiştir. Kadastro mahkemesinden " müvekkilin deliceleri aşılamak suretiyle elde ettiği zeytin ağaçlarının mülkiyeti ya da muhdesat olarak beyanlar hanesine yazılması" talep edilmediği için kadastro mahkemesi bu konuda bir karar vermemiştir. Ben de 17.02.2010 tarihinde muhdesatların müvekkilime ait olduğunun tespiti ve beyanlar hanesine yazılması istemli davayı açtım. İlk duruşması geçen hafta yapıldı ve hakim dosyanın kararlık olduğunu söyledi çünkü davayı reddedecek. Aynı taleplerle ve birebir aynı içerikli bir avukat büyüğümün açtığı dava da geçen ay reddedildi ve temyiz edildi. Hakimin red gerekçesi ise şu: "MK 1008. maddesinde tapu siciline kayıt olunacak haklar ve şerh verilebilecek şahsi hakların gösterilmiş olduğu, muhdesat bu tür haklardan olmadığından beyanlar hanesinde gösterilmesine olanak olmadığı, Kad. K. 19/2. maddesinde muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilebileceğine dair imkan getirildiği, ancak bunun kadastro tespitinde yerine getirilebilecek bir husus olduğu, dava konusu taşınmazın ifraz görmeden önceki kadastro tespitinin 1993 te yapıldığı, kadastro tespitine itiraz üzerine Söke Kad. mahk. kararının 2002 yılında kesinleştiği, söz konusu dosyada davacının da taraf olduğu ve muhdesatın şerhi konusunda herhangi bir karar verilmemiş olduğu bu nedenle muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesinin mümkün olmadığı, Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğu..."

Fakat 1998 yılında meslekdaşımın aynı içerikte Muhdesatın beyanlar hanesine yazılması talepli Asliye Hukuk Mahk de açtığı dava karar düzeltme ile kabul edildi ve bu emsal karar da(Yargıtay 4. HD, 98/5269E. ve 98/7569K, 08.10.1998T.) ise şöyle:"... Davacı KADASTRO TESPİTİNDEN ÖNCE SATIN ALDIĞI taşınmaz üzerinde bulunan deliceleri zeytin olarak aşılayarak ve yeni zeytin fidanı dikerek imar ve ihya ettiğini, kad. tespitinde taşınmaz ile ilgili hazinenin itirazı üzerine görülen davada anılan parselin hazine adına mülkiyetinin kesinleştiğini, AŞAMALARDAN GEÇEREK KESİNLEŞEN KADASTRO MAHK. DOSYASINDA ZEYTİNLERİ DİKİP YETİŞTİRENİN KENDİSİ OLMASINA RAĞMEN HERHANGİ BİR KARAR VERİLMEDİĞİNİ, TAŞINMAZ ÜZERİNDE BULUNAN MUHDESATIN KENDİSİNE AİT OLDUĞUNU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN TESPİTİNİ İSTEMİŞ, DAVALI HAZİNE MUHDESATIN DİKİLİP YETİŞTİRİLMEDİĞİNİ, DELİCELERDEN AŞILANARAK OLUŞTURULDUĞUNU, BU NEDENLE DAVANIN REDDİNİ SAVUNMUŞ, YEREL MAHKEMECE KADASTRO MAHK. KARARI KESİNLEŞTİĞİNDEN DAVACININ AYRI BİR HAK İSTEME OLANAĞININ ORTADAN KALKTIĞI VE AYNİ HAK İSTEME OLANAĞI VERMEYEN KİŞİSEL HAK NİTELİĞİNDEKİ ŞERHİN VERİLMESİNDE HUKUKİ YARAR BULUNMADIĞINDAN BAHİSLE DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMİŞTİR. DAVA KONUSU ZEYTİNLERİN KİME AİT OLDUĞU KONUSUNDA BİR KARAR VERİLMEDİĞİ BU KONUYA İLİŞKİN KESİNLEŞMİŞ BİR HÜKÜM BULUNMADIĞI SABİTTİR. O HALDE BU DOSYADA İDDİANIN İNCELENMESİ VE DELİLLER DEĞERLENDİRİLEREK KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN YUKARIDA AÇIKLANAN GEREKÇE İLE KARAR VERİLMESİ USUL VE YASAYA AYKIRI OLUP HÜKÜM GÖSTERİLEN NEDENLERLE BOZULMALIDIR.”

Yukarıda ki açıklamalara göre siz değerli meslekdaşlarımdan isteğim şu:

Hakim, muhdesat davasına sadece kadastro mahk. bakabilir, ben Asliye Hukuk Mahk. olarak bu talebi kabul etmem diyor, Yargıtay 4. Hukuk dairesi ise Kadastro mahkemesi muhdesatla ilgili karar vermedi ise bu kararı Asliye Hukuk mahkemesi vermeli diyor, bununla ilgili Kadastro kanunun 12. maddesinde "KADASTRO TUTANAKLARININ KESİNLEŞTİĞİ TARİHTEN İTİBAREN 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇİNDE KADASTRODAN ÖNCEKİ HUKUKİ NEDENLERE DAYANARAK GENEL MAHKEMELERDE DAVA AÇILABİLECEĞİ teknik ve geçici görevli kadastro mahkemelerinde yeniden dava açılamayacağı" belirtilmiştir. Tüm bunları dava dilekçemde belirtmeme ve emsal Yargıtay kararlarını eklememe rağmen delilleri toplamadan hakim davayı reddedecek.

Bu türde bir davayı başarı ile sonuçlandırmış meslekdaşlarımda bulunan yerel mahkeme ya da Yargıtay kararlarını paylaşmalarını rica ediyorum. Hâkimden zorlada olsa beyanda bulunmak için süre istedim ve 29.04.2010 da karar duruşması var. MUHDESATIN BEYANLAR HANESİNE YAZILMASI TALEPLİ DAVANIN ASLİYE HUKUKTA AÇILMASI HALİNDE HAKİMİN GEREKLİ İNCELEMEYİ YAPARAK MUHDESATLARIN BEYANLAR HANESİNE YAZILMASINA İLİŞKİN KARAR VERMESİ HUSUSUNDA ÇOK ACİL EMSAL KARARA İHTİYACIM VAR... yoksaKöylünün yıllardır emek verdiği ve yetiştirdiği yaşları 50-60 yıl olan bu ağaçlarla ilgili hakkı korunamamış olacak. İlginiz için şimdiden teşekkürler
Old 27-04-2010, 12:31   #2
lawyer_6565

 
Varsayılan

SAYIN MESLEKDAŞIM;
Programımda biraz araştırdım ve işine yarayacağını sandığım 3 kararı seninle paylaşıyorum, umarım işine yarar. Saygı ile...

T.C. YARGITAY
16.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/3109
Karar: 2005/1923
Karar Tarihi: 17.03.2005

ÖZET: Taşınmaz üzerinde kadastro tespitinden önce oluşturulan muhdesat bulunduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu halde, mahkemece muhdesat hususunda hüküm kurulmamıştır. Taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise; bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterilecektir. Mahkemece muhdesat yönünden araştırma ve inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekir.

(3402 S. K. m. 14, 19)

Dava: Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi süresinde Hüseyin Kaplan tarafından duruşmalı olarak istenmiştir. Yargıtay duruşması için gerekli tebligat giderlerinin ödenmemesi nedeniyle duruşma isteminin reddine, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildi. İnceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği düşünüldü:

Karar: Kadastro sırasında 43, 51, 181 parsel sayılı 8760, 12040 ve 444730 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlardan 181 nolu parsel Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek yüzölçümü ve malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tesbit edilmiş, 43 nolu parsel kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Mustafa Şükrü Atalay, 51 nolu parsel Hacıobası Köyü Tüzel Kişiliği adına tesbit edilmiştir. Davacı Hüseyin Kaplan, 43 ve 51 nolu parsele Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğu ve tapu kaydına dayanarak davacı Yüksel Senirli, 51 nolu parsele kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak itiraz etmiş, itirazlarının Kadastro komisyonunca reddi üzerine aynı nedenlerle dava açmışlardır. Davacılar tarafından davalılar aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan karşılıklı elatmanın önlenmesi ve tapu iptal davası davaya konu olan parseller hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmış, davalar birleştirilmiş, Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanakları ile dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda; davacı Mustafa Demirkan ve arkadaşlarının Manavgat Asliye Hukuk Mahkemesinin 1963/162 esas sayılı dosyasında Hacıobası Köyü Tüzel Kişiliği ve diğer davalılar aleyhine açtıkları men'i müdahale davası ispatlanamadığından reddine, Hacıobası Köyü Tüzel Kişiliği temsilcisi Şükrü Atalay ve Ziya Senirli ile arkadaşlarının karşı davalarının reddine, çekişmeli 43 ve 51 nolu parsellerin tesbitdeki nitelikleri ile 181 nolu parselin zeytinlik ve ham toprak vasfı ile Hazine adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı-davalı Ümmühanı Ünal Özbay, Osman, Emine ve Fatma Demirkan, Hüseyin Kaplan, Meryem, Hasan, Yusuf İzzettin Demirkan, Hatice Özkan, Mehmet Emin Şenol, Yüksel Senirli, Hacıobası Köyü Tüzel Kişiliği ile Hatice Güneş ve arkadaşları vekili Avukat Şükrü Enhoş tarafından temyiz edilmiştir.

1- Temyiz eden davacı-davalı Hüseyin Kaplan'a hükmün tebliğ edildiği 30.10.2002 tarihi ile adı geçen tarafından düzenlenen temyizi dilekçesinin hakim tarafından havale edildiği 26.11.2002 tarihi arasında yasada öngörülen temyiz süresi geçmiş bulunmaktadır. Temyiz süresinin geçmiş bulunması nedeniyle Hüseyin Kaplan'ın temyiz inceleme isteğinin REDDİNE,

2- Ümmühanı Ünal Özbay, Osman Demirkan, Emine Demirkan, Fatma Demirkan, Meryem Demirkan, Hasan Demirkan, Yusuf İzzettin Demirkan, Hatice Özkan, Mehmet Emin Şenol, Mustafa Demirkan mirasçıları ve arkadaşları, Hacıobası Köyü Tüzel Kişiliği ile Hatice Güneş ve arkadaşlarının temyizine gelince; Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillere, çekişmeli taşınmazların kamu orta malı niteliğinde mer'a olmadığı maki komisyonunca düzenlenen haritaya göre makilik alan olup, bir kısım davacıların dayanağını oluşturan tapu ve vergi kaydının buraya ait olmadığı, ayrıca dayanılan tapu kayıtlarının sabit huduttan başlamak üzere miktarından fazla yere revizyon gördüğü adı geçen davacıların taşınmazlar üzerinde korunmayı gerektiren bir zilyetlikleride bulunmadığı, mahkemece mahallinde yapılan keşif ve uygulama ile belirlendiğine göre adı geçenlerin yerinde bulunmayan tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün bu şahıslar yönünden ONANMASINA,

3- Davacı-davalı Yüksel Senirli'nin 51 numaralı parsele ilişkin temyizine gelince;

Mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillere göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak taşınmaz üzerinde kadastro tespitinden önce oluşturulan muhdesat bulunduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu halde, mahkemece muhdesat hususunda hüküm kurulmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2.maddesi uyarınca, taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise; bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterileceği hükme bağlanmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece muhdesat yönünden araştırma ve inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, bu hususun kararda tartışılmaması ve bu yönden hüküm kurulmaması isabetli bulunmamaktadır.
Sonuç: Temyiz itirazlarının bu nedenle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 17.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

T.C. YARGITAY
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu

Esas: 1994/1
Karar: 1995/3
Karar Tarihi: 22.12.1995

ÖZET: Aşılanma yoluyla önceden mevcut olmayan yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekle başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü, amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Çoğun içinde az vardır. Nitekim, içtihadı Birleştirme Kararı ile deliceliklerin aşılanarak zeytinlik haline getirilmesi (ihya) olarak kabul edilmiştir ki, Genel Kurul bu durumu aşılamadan da öte mülkiyet kazandırıcı bir işlem olarak değerlendirmiştir. Bu itibarla, yabanı ağaçların aşılanması suretiyle meyveli bale dönüştürülmesi durumunda, bunları muhdesat kabul etmek gerekir. İçtihat aykırılığının bu şekilde giderilmesi uygun bulunmuştur.

(3402 S. K. m. 19) (766 S. K. m. 40) (743 S. K. m. 648, 649, 650, 655) (HGK 2.10.1991 T. ve 1991/16-311 E. 1991/450 K.) (Tapu Sicili Tüzüğü m. 60, 64)

I- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İSTEMİ

Gaziantep Kadastro Mahkemesinin 27.4.1993 tarih, 1993/73 Mah. sayılı yazısı ile, yabani ağaçların aşılanarak meyve ağacına dönüştürülmesinin, 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesi anlamında muhdesat olarak kabul edilip edilmeyeceği konusunda, 7. ve 17. Hukuk Daireleri ile 16. Hukuk Dairesi kararları arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülerek, içtihatları birleştirme yoluna gidilmesi istenilmiş; bu arada Hukuk Genel Kurulundan da muhdesat sayılması yolunda bir karar çıkmış olması karşısında, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca 21.4.1994 tarih ve 30 sayı ile kararlar arasında aykırılık mevcut olduğuna, bu aykırılığın Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda giderilmesine ve bu konuda rapor hazırlanması için raportör üye tayinine karar verilmiştir.

II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE KONU KARARLAR, AYKIRILIK VE BİRLEŞTİRME SORUNU

1- a) Yedinci Hukuk Dairesinin 25.10.1982 tarih, 1982/6508-1236 sayılı ve yabani zeytinlikle ilgili kararında; <Olayda mahkemece Tapulama Kanununun 40. maddesinin uygulanabilmesi için söz konusu taşınmazda muhdesatın varlığı gerekir. Aslında var olan ağaçların aşılanması Medeni Kanununun 655. maddesinin uygulanmasını gerektiren bir neden değildir. Hal böyle olunca, Tapulama Kanununun 40. maddesinin de uygulanması olanaksızdır> denerek aşılamanın muhdesat sayılamayacağı öngörülmüştür.

b) Onyedinci Hukuk Dairesinin 3.11.1993 tarih, 7044/12020 sayılı kararında; <Dava, taşınmaz üzerinde bulunan aşılanmış zeytin ağaçlarının ... Ali’ye ait olduğu yolundaki kadastro tutanağının beyanlar hanesindeki şerhin kaldırılmasına yöneliktir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taşınmaz üzerinde bulunan ancak davalılar tarafından aşılanan zeytin deliceliklerinin (muhdesat) sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Tesbit ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 19. maddesinde yer alan (muhdesat) sözcüğünün tanımlaması yapılmamış ve kapsamı belirtilmemiştir. Ancak uygulamaya ve genel kanıya göre muhdesat; meydana getirilmiş, ortaya konulmuş şey demektir. Başka bir anlatımla, taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kişiye veya paydaşlardan birine ait olan yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe gibi dikilen şeyleri ifade eder. Bilgilerine başvurulan bilirkişi ve tanıklar taşınmaz üzerindeki zeytin ağaçlarının, zeytin deli çeliklerini aşılamak suretiyle meydana getirildiğini haber vermişlerdir. Davalıların bu beyanlara karşı bir itirazları da olmamıştır. Şu hale göre, yukarıdaki tanımlama yanında bilirkişi ve tanık sözleri gözönünde bulundurulduğunda aşılanan zeytin deliceliklerinin muhdesat olarak nitelendirilmesine olanak yoktur> denilerek; 28.1.1993 tarih, 1992/11473-1993/476 sayılı kararında da, Hazine’nin açtığı muhdesatın iptali davasını kabul eden yerel mahkeme kararı onanarak Yedinci Hukuk Dairesi’nin görüşü paylaşılmış ve aşılamanın muhdesat sayılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.

2- a) Onaltıncı Hukuk Dairesi’nin 8.2.1993 tarih, 1992/2604-1993/966 sayılı kararında ise; <Nizalı taşınmaz üzerinde bulunan yabani menengiç ağaçlarının davalı tarafından para ve emek sarfı neticesi aşılanarak fıstık ağacına dönüştürüldüğü tarafların kabulündedir. Bu nev’iden ağaçların muhdesat niteliğinde kabulü gerektiği Hukuk Genel Kurulu’nun son kararları ile benimsenmiştir. Bu durumda davanın reddine karar vermek gerekirken aksi düşünce ile hüküm verilmesi isabetsizdir> denilmek suretiyle yerel mahkeme kararı yabani menengiç ağaçlarının aşılanarak fıstık ağacı haline dönüştürülmesi halinde muhdesat kabulü gerekeceği gerekçesi ile bozulmuştur.

b) Hukuk Genel Kurulu’nun 2.10.1991 tarih ve 1991/16-311 E., 1991/450 sayılı kararında da, geniş açıklamalardan sonra; <... aşılama suretiyle evvelce mevcut olmayan yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekle başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla aşılama isteminin muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan, böyle bir yorum 11.6.1958 tarih ve 9/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının özüne ve hedefine uygun düşer. Zira, çoğun içinde az vardır. O itibarla deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik haline getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerekir> denilerek aşılamanın muhdesat olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 16/5 ve 45. maddeleri uyarınca toplanan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 16.6.1995 tarihli ilk oturumunda, öncelikle yukarıda özetlenen kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve dolayısiyle içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu tartışılmış ve sonuçta Yedi ve Onyedinci Hukuk Daireleri ile Onaltıncı Hukuk Dairesi ve Hukuk Genel Kurulu Kararları arasında aykırılık bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.

III- KONUNUN KAYNAKLANDIĞI YASAL DÜZENLEME

İçtihadı birleştirmeye konu ve aykırılık içeren kararların yasal dayanağı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19. maddesinin 2. fıkrasıdır. Sorun bu fıkrada yer alan <muhdesat> kavramının yorumundan, yani neleri içerip, neleri içermediğinden kaynaklanmaktadır. Sözü edilen maddenin 2. fıkrası aynen şöyledir:

<Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.>

Bu fıkranın çok az farklılık arzeden şekli, mevzuatımıza 3402 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi ile girmiştir ki, bu madde de aynen <Gayrimenkul üzerinde arzın malikinden başkasına ait muhdesat mevcut ise, muhdesatın cinsi ve ihdas tarihi tutanağın iktisap sebebi sütununda izah edilmek suretiyle muhdesatın sahibi tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.>

Gerek 3402 sayılı Yasanın 19. maddesinin gerekçesinde, gerekse bu yasanın yürürlükten kaldırıldığı 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesinin gerekçesinde <muhdesat>ın; geçici olmayan bina ve ağaç gibi şeylerdir, şeklinde genel bir tanımı ile yetinilmiş, içtihadı birleştirmeye konu aşılamanın değerlendirilmesine ışık tutacak herhangi bir açıklamaya dolaylı olarak dahi yer verilmemiştir.

IV- HUKUKSAL VE KADASTRO YASASI AÇISINDAN MUHDESAT KAVRAMI

Muhdesat, sözlük anlamıyla <muhdes>, ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş, eskiden olmayan demektir (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara-1990), muhdesat ise muhdesin çoğuludur.

Medeni Kanunu’nun kabulünden önceki hukukumuz ve Arazi Kanunu bir taşınmazda ikili mülkiyete olanak verdiğinden muhdesat üzerinde bulunduğu arzdan bağımsız olarak mülkiyete konu teşkil edebilirdi. Bu nedenlerledir ki, Medeni Kanun öncesinde yapılan muhdesatın durumu, Mer’iyet Kanunu’nun 21 ve 39. maddelerinde yer almış ve kurala bağlanmıştır.

Medeni Yasamızın öngördüğü sistemde ise ana kural, muhdesatın bağımsız biçimde mülkiyete konu olamıyacağıdır. Muhdesat, bağımsız ve devamlı bir hak değildir. Yani bir taşınmazda muhdesat ayrı, arz ayrı mülkiyet konusu edilemez. İkili mülkiyete imkan yoktur. Muhdesat zeminin bir parçasıdır ve ondan ayrı düşünülemez (Medeni Kanun m. 619, 648, 650, 655). El değiştirmelerde muhdesat tapu sicilinde gösterilmez. Bu maddelerde geçen (bina) ve (ebniye) sözcükleri uygulamada ve yargısal kararlarda genellikle (muhdesat) kelimesi ile ifade edilmektedir.

Ana ilke, yukarıda açıklandığı gibi olmakla birlikte, tasfiyeye yönelik olmaları nedeni ile, 766 sayılı Tapulama Kanunu ile bu Yasayı yürürlükten kaldırarak yerine geçen 3402 sayılı Kadastro Kanunu; tesbit sırasında taşınmazın kadastrol ve hukuksal durumu saptanırken, parselin zemin ile muhdesattan oluşabileceğini ve bu muhdesatın zemin sahibinden başka bir kişi tarafından vücuda getirilmiş olabileceği varsayımını gözönünde tutmuş ve 40 ve 19/2. maddeleri koyarak işte bu eylemli durumun belirtilmesini özellikle istemişlerdir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere, her iki yasanın ilgili maddelerinde muhdesatın tanımına yer verilmediği gibi, madde gerekçelerinde de genel bir tarifle yetinilmesi yoluna gidilerek, konu bir anlamda uygulamanın yorumuna bırakılmıştır. Fakat her iki maddenin aynı olan konuluş amaçları dikkate alındığında, özellikle arzeden hususun eylemli durumun belirtilmesi olması karşısında, bu noktadan hareketle muhdesatın, <tesbiti yapılan taşınmaz üzerinde malikten başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait olan yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe gibi dikilen şeyleri ifade ettiğini söylemek mümkün olduğu gibi, <kanun koyucunun burada sözünü ettiği muhdesatla, MK. nun 648-650 ve 655. maddelerinde sözü edilen bina ve fidan deyimleri arasında bir ayrıcalık bulunmadığı>nı anlamak da gerekir (İhsan Özmen-Halim Çorbalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara-1988, sh. 672; A. Nusret Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi, 2. Baskı, sh. 580).

Maddenin öngördüğü muhdesatın, mütemmim cüz niteliğinde olduğunu, başka bir deyişle geçici ve taşınabilir olmaması ve taşınmaza sıkı sıkıya bağlı bulunması gerektiğini söylemek de yanlış olmaz.

O halde, 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesinde yer alan muhdesat sözcüğünün içeriğini saptarken özellikle bu konuluş amacını ve Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddeleri hükümlerini gözardı etmemek, bütün bunları değerlendirecek bir sonuca ulaşmak gerekir.

Bu arada; deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) imar için masraf ve emek sarfı ile zeytinlik haline getirilmesinin mülga 5602 sayılı Tapulama Kanunu’nun 52 nci maddesinin tatbiki bakımından (ihya) sayılacağını öngören 11.6.1958 tarih ve 1958/8-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da özellikle hatırdan çıkartılmamalıdır.

V- MUHDESATIN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİMİNİN NİTELİĞİ VE HUKUKİ SONUÇLARI

Medeni Yasamız, güven ve açıklık gereği tapu sicilini 910 ila 935. maddelerinde düzenlemiş ve nelerin sicilde yer alabileceğini kurula bağlamıştır. Bunlardan 918. madde, tapu siciline kaydolunacak ayni hakları; 919. madde, sicile şerh verilebilecek kişisel hakları; 920 ve 921. maddeler ise, temlik hakkının sınırlamaları ile muvakkat tescili düzenlemiştir.

Tapu Sicili Tüzüğünün 60 ila 64. maddelerinde 7 bölüm olarak tanzim edilen <Beyanlar> ise, gerek tescillerden, gerekse şerhlerden farklıdır. Kütüğün beyanlar hanesine işlenen bir kayıt, kural olarak ne bir ayni hak ihdas eder; ne de şahsi bir hakkı kuvvetlendirmeye yarar. Beyanların fonksiyonu, gayrimenkulle ilgili bazı fiili veya hukuki durumlara ya da zaten mevcut bulunan bazı haklara aleniyet sağlamaktan ibarettir (Tekinay ve arkadaşları, Eşya Hukuku, İstanbul, 1989, sh. 464).

Yukarıda belirtilen ilke uyarınca, 3402 sayılı Yasanın 19/2 ve mülga 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddelerinde yer verilen muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi hususu da kişiye herhangi bir hak vermez. Sadece madde gerekçelerinde de açıkça vurgulandığı üzere eylemli (fiili) durumun belirtilmesi demek olup; muhdesat sahibi yararına sürekli ve ayni bir hak meydana getirmez.

Kanun koyucunun amacının Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddeleri uyarınca, muhdesatı meydana getiren ile arz sahibi arasında doğabilecek çekişmede, muhdesat sahibinin hakkını kaybetmemesi bakımından, onu güvenceye almak olduğu hususunda uygulama ve öğreti görüş birliği içerisindedir. Bir başka söyleyişle bu beyan sadece aleniyet ve kanıtlama kolaylığı sağlar.

VI- TARTIŞMA VE DEĞERLENDİRME

Konunun değerlendirilmesine geçilmeden önce, Menengiç’in; kışın yaprağını döken, çoğunlukla çalı, bazen de 8-10 metre boyunda, kalın gövdeli, geniş yuvarlak tepeli bir ağaç olduğunu, bu türün fidanları üzerine Antep fıstığı aşılanabildiğini; yabani zeytinin de; halk arasında delicelik olarak tanımlanıp, aşılanarak kültür bitkisi zeytin ağacına dönüştürüldüğünü belirtmekte yarar görülmüştür. Aşılama ise, başlıbaşına yeni bir bitki elde etmek için, bir bitkinin bir parçası ile bir başka bitkinin bir parçasının birleştirmesi olarak tanımlanmaktadır.

Yukarıda anlamı, niteliği, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilme nedeni ve bununla yasa koyucunun güttüğü amaç açıklanan muhdesatın, bir yabani ağacın aşılanması ile meyveli hale dönüştürülmesini de kapsayıp kapsamadığına gelince;

Bir taşınmaz üzerine bina yapılması veya ağaç dikilmesinin muhdesat sayılması gerektiği tartışmasızdır.

Muhdesatın mütemmim cüz, yani taşınmazın ayrılmaz parçası niteliğini taşıması gerektiğinde de bir anlaşmazlık söz konusu değildir.

Sorun, yabani ağaçların aşılanması ile meyveli hale getirilmesinin de, bu ağaçların (muhdesat) olarak kabul edilmesini gerektirip gerektirmediği noktasındadır.

Kadastro Yasaları tasfiyeyi amaçladıklarından taşınmazların tesbit günündeki geometrik ve hukuki durumlarını her şeyi ile olduğu gibi saptamayı öngörürler.

Yabani zeytinlikler ile menengiçlerin aşılanmak suretiyle kültür bitkisi haline dönüştürülmesi de, yeni ve evvelce mevcut olmayan bir olgudur. Zira bu bitkilerin aşılanmadan önce ekonomik değerleri hemen hiç yok denecek kadar azdır. Bu bitkilerin bulunduğu arazi genelde tarım dışı verimsiz topraklardır. Bu araziler, deliceliklere zeytin, menengiçlere de fıstık aşılanmak suretiyle değer kazanır ve bu yolla yurt ekonomisine de katkı sağlanır. Bu yabani ağaçların aşılanmasıyla nitelikleri tamamen değişmekte, verimsiz bitkiler ürün veren hale dönüşmekte, kalıcı bir olgu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle artık var olan bir ağaçtan söz edilemez. Aşılanma yoluyla önceden mevcut olmayan yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekle başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü, amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Çoğun içinde az vardır. Nitekim, 11.6.1958 tarih ve 8/7 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile deliceliklerin aşılanarak zeytinlik haline getirilmesi (ihya) olarak kabul edilmiştir ki, Genel Kurul bu durumu aşılamadan da öte mülkiyet kazandırıcı bir işlem olarak değerlendirmiştir.

0 itibarla, yabanı ağaçların (delicelik ve menengiçlerin) aşılanması suretiyle meyveli bale dönüştürülmesi durumunda, bunları muhdesat kabul etmek gerekir. İçtihat aykırılığının bu şekilde giderilmesi uygun bulunmuştur.

Sonuç: Yabani ağaçların (Delicelik ve Menengiçlerin) aşılanarak meyve ağacı haline dönüştürülmesi durumunda, bunun 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesinde öngörülen ve tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken bir <muhdesat> olarak kabul edilmesi gerektiğine, 16.6.1995 ve 8.12.1995 günlü ilk iki oturumda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından, 22.12.1995 gününde üçüncü toplantıda çoğunlukla karar verilmiştir.

KARŞI OY YAZISI

Yüce Kurulun önüne gelen uyuşmazlık, menengiç ve delicelerin aşılanması ile üretime dönüştürülen (fıstıklık-zeytinlik) taşınmazlar üzerindeki zeytin ve fıstık ağaçlarının muhdesat olarak beyanlar hanesinde gösterilip gösterilemeyeceği konusudur.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 1. maddesi hükmüne göre, kadastronun amacı, Medeni Kanuna dayalı taşınmaz sicilinin oluşturulmasıdır. Amaç, Medeni Kanuna dayalı sicil oluşturmak olduğuna göre, 3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanması sırasında, Medeni Kanunun hükümleri gözardı edilemez.

Medeni Kanunun ayni haklarla ilgili bölümünde, Medeni Kanunun 648. maddesinde başkasının arsasına yapılan inşaattan; 655. maddesinde ise, başkasının tarlasına dikilen fidanlardan söz edilmektedir. Gerek yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi; gerekse halen yürürlükte bulunan ve uyuşmazlığa konu teşkil eden 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi hükmünde <Muhdesat> sözünün kapsamı belirtilmemiş ise de bu sözün kapsamının belirlenmesinde Medeni Kanunun 648 ve 655. maddesi hükümlerinden yararlanılması gerekir. Medeni Kanunun 648 ve 655. maddeleri hükmünce başkasının arsasına yapılan binanın, tarlasına dikilen fidanın muhdesat olarak tarif edildiği açık ve seçik olarak görülmektedir. Aşılama ile taşınmazda bulunan ağaçlardan söz edilmemektedir. 3042 sayılı Kadastro Kanunu ile Medeni Kanunun öngördüğü tapu sicilini oluşturmak hükme bağlandığına, Medeni Kanunun 648 ve 655. maddeleri yürürlükten kaldırılmadığına göre, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi hükmünün bu hükümler dikkate alınarak yorumlanması zorunludur. Muhdesat sözcüğü <ihdas> sözünden gelmektedir. <ihdas> sözü ise yeniden yapan, meydana getiren, dikip yetiştiren anlamında olup <Muhdesat> sözcüğü <İhdas> sözünden gelmektedir. <ihdas> sözü ise yeniden yapma, meydana getirme, dikip yetiştirme anlamında olup, <Muhdesat> sözcüğü ise başkasının arsasına yapılan binayı, ya da tarlasına dikilen fidanı ifade eder. Taşınmaz üzerinde zaten varolan menengeç ve delicelerin aşılanması olgusunun yeniden yapma, ya da dikip yetiştirme olarak kabulü mümkün değildir. Aşılama olayı bina yapma, ya da fidan dikip yetiştirmeye göre daha az masraflı olup, daha az emeği gerektirir. Diğer anlatımla, taşınmaz üzerinde zaten varolan menengiç ve delicelerin bina yapmaya ya da dikip yetiştirmeye nazaran az bir masraf ve emekle faydalı hale getirilmesidir. Arzın sahibine yasal olarak ait olan deliceler ve menengiçlerin yararlı hale getirilmesi malikin kendisinin az bir masraf ve emekle verimli hale getirebileceği taşınmazına da müdahale sayılır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.6.1958 günlü, 1958/8 esas, 1958/7 sayılı kararı ile delicelerin zeytinlik durumuna getirilmesinin ihya sayılacağı hükme bağlanmıştır. İçtihadı Birleştirme Kurulunun anılan kararına uygun olarak taşınmazla ilgili uyuşmazlıklara bakan tüm Yargıtay Hukuk Daireleri delicelerin aşılanmasını ihya kabul etmektedir. Bu nedenle ihya yoluyla zeytinlik-fıstıklık haline getirilen zeytin ve fıstık ağaçlarının muhdesat olarak kabulü mümkün değildir.

Bilindiği gibi, Dairelerimize gelen tüm uyuşmazlıklarda Hazine ile özel kişiler karşı karşıya gelmemektedir. Ahmet’in, Mehmet’in tapulu taşınmazı içinde kalan delicelik ya da menengiç ağacının Ali ya da Veli tarafından aşılanarak delice yada menengiç ağacının zeytin yada Antepfıstığı ağacına dönüştürülmesi mümkündür. Aynı şekilde taşınmazın Ahmet ya da Mehmet yararına taşınmazda ihya yoluyla başlayan zilyetlik iktisaba yeterli süreye ulaşmış; ancak taşınmazda üzerindeki 10 adet delicenin yada menengiç ağacının Ali yada Veli tarafından aşılanarak zeytin yada fıstık ağacına dönüştürülmüş olabilir. Bu durumda mülkiyetin taşınmazı ihya eden Ahmet adına tapuya tesciline 10 adet delice ya da menengiç ağacını aşılayan kişi adına beyanlar hanesinde gösterilmesine karar vermek durumu ortaya çıkar ki, buda uyuşmazlık çözümlenmeden ikinci uyuşmazlığa neden olur. Oysa, mahkemelerin görevi uyuşmazlıkları çözmek olup, yeni uyuşmazlıklar çıkarmak değildir.

Yüce Kurulun, halen uygulanmakta olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun, 11.6.1958 günlü, 8/7 sayılı Kararı ışığında durumu değerlendirmesi gerekir.

Kuşku etmemek gerekir ki, dikip yetiştirme ile ihya arasında ağacı dikip yetiştirme ve aşılayarak meyveli hale getirme olgusu da dikip yetiştiren, aşılayıp bakan bir para harcamakta, emek sarf etmektedir. Ne var ki, dikip yetiştirme olgusu aşılama olgusundan daha zor ve daha masraflıdır.

Kanun koyucu ihya yoluyla taşınmaz edinmeye olanak sağladığına göre, yapacağı yasal düzenleme ile önümüze gelen uyuşmazlıkla ilgili olarak ihya edilen meyveli ağaçların da beyanlar hanesinde gösterilmesine imkan sağlayabilir.

Açıklanan nedenlerle Yüce Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

KARŞI OY YAZISI

Yabani ağaçların (delicelik ve menengiçlerin) aşılanarak meyve ağacı haline dönüştürülmeleri halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesine göre tesbit tutanağının ve tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken bir muhtesat olarak kabul edilip edilemiyeceğinin doğru olarak tesbiti için muhtesatın anlamı, beyanlar hanesinde gösterilmesinin amacı ve imar ihya ile olan farkı üzerinde kısada olsa durulmasında zorunluluk vardır.

Genel olarak muhtesat sözcüğü ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş, eskiden olmayan sonradan yapılan, dikilen, anlamında kullanılmaktadır. Daha açık söyleyişle muhtesat bir taşınmazda önceden olmayan bir şeyi yapmak veya dikmektir.

Bilindiği üzere eski hukukumuzda muhtesata üzerinde bulunduğu topraktan ayrı bir mülkiyet hakkı tanınabiliyor, zemin bir kişi üzerine yazılırken üzerindeki muhtesat için başka bir kimseye tapu verilebiliyordu. Ancak Medeni Kanun bünyesine uymayan bu ikili mülkiyet düzenine son vermiş, eski hukukumuzda topraktan ayrı olarak ağaçlar için tesis edilen mülkiyet hakları 864 sayılı Tatbikat Kanununun 21. maddesi hükmüyle korunurken, Medeni Kanunun 619. maddesi, taşınmazın ayrılmaz parçası (mütemmim cüzü) niteliğindeki muhtesatın mülkiyetini taşınmaza bağlayarak <bir şeye malik olan bir kimse o şeyin bütün mütemmim cüzülerine de malik olur> kuralını getirmiştir. Öte yandan, 918. maddesinde tapu siciline tescili gereken ayni hakları sınırlı olarak saymış, tapu sicilinin şerhler hanesinde gösterilecek kişisel hakları 919, 920 ve 921. maddelerinde aynı şekilde belirtmiş, beyanlar hanesine işaret edilebilecek kişisel haklar ise 8.10.1930 tarih, 10012 sayılı eski Tapu Sicil Nizamnamesinin 85-90. maddelerinde, 7.6.1994 tarihinde yürürlüğe giren yeni Tapu Sicili Tüzüğünün 60-64. maddelerinde açıklanmıştır. Böylece yasa koyucu, muntazam tutulmasını üstlendiği, iyi tutulmamasından doğan sorumluluğu yüklendiği tapu sicilini disipline almak, tapu sicili nedeniyle çıkacak nizaları asgariye indirmek onu yazboz tahtasına çevirmemek maksadı ile lüzumsuz ve zorunlu olmayan bilgilerin tapu siciline geçirilmesini önlemek istemiştir. Medeni Kanun getirdiği sistem itibariyle muhtesatın tapu sicilinin beyanlar veya şerhler hanesinde gösterilmesini gereksiz bulmuştur. Keza, Cumhuriyet döneminde çıkarılan öteki kanunlarda ve 5602 sayılı ilk Tapulama Kanununda da muhtesatın tapu sicilinde belirtilmesi yönünde hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki 509 sayılı Tapulama Kanununun 40 ve bu kanunun Anayasa Mahkemesince 16.11.1965 tarih 1964/38 esas 1965/69 sayılı kararla şekil koşulundan iptal edilmesi üzerine, 12.5.1966 tarihinde yürürlüğe giren 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi ile muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi esası getirilmiş, aynı hüküm, 9.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi ile tekrarlanmıştır. Anılan kanunların söz konusu maddelerinde muhtesatın tarifi ve tanımı yapılmadığı gibi beyanlar hanesinde gösterilme nedeni de açıklanmamıştır. Hemen belirtmek gerekir ki genel anlamda muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ne ayni bir hak doğurur, nede kişisel hakkı kuvvetlendirmeye yarar. Sadece o kişisel hakkı tesbit edip, ve ona aleniyet sağlar. Ancak, değinilen tapulama kanunlarında muhtesatın tesbit tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmesinin öngörülmesinde özel bir neden bulunmaktadır. Bu neden, gerek 766 sayılı Tapulama Kanunun 40. maddesinin gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19. maddesinin gerekçelerinde (...tapulama tesbitinin tutanağın düzenlenme tarihinde mevcut hukuki ve geometrik durumunun tayine matuf bir işlem olduğu, oysa muhtesat ile arz maliki arasında yenilik doğurucu bir ilişki bulunduğundan olayın çözüme kavuşturulmasının tapulama görevlilerinin ve tapulama mahkemelerinin görevi haricinde kaldığı, bu yönde genel mahkemede MK. nun 648, 649, 650, 655. maddelerine göre bir dava açıldığı takdirde hak durumunun kolayca belirlenmesine yardımcı olmak amacıyla muhtesatın tesbit tutanağında ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi gerektiği...) biçiminde açıkça belirtilmiştir. Hiçbir yoruma gerek göstermeyecek kadar açık olan bu gerekçeye göre kanun koyucunun asıl amacı kadastro görevlilerinin ve mahkemelerinin çözmeye yetkili olmadıkları bir konuda genel Medeni Kanunun yukarda belirtilen maddelerine göre daha sonra genel mahkemede açılacak bir davaya ışık tutmaktır. Bir anlamda kanun koyucu, 766 sayılı Tapulama Kanununun 40 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19. maddeleri ile Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddelerinin birlikte değerlendirilmesini istemiş, aralarında bağlantı kurmuş, Medeni Kanunun ilgili maddeleri uyarınca açılacak temliken tescil davalarında muhtesat kabul edilmeyen şeylerin beyanlar hanesine düşürülmesini hiç arzu etmemiştir. Başka bir anlatımla, yasa koyucu muhtesatı beyanlar hanesinde göstererek ona aleniyet sağlamak gibi genel bir amaçla değil, Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddelerine göre açılacak davalarda hakkın isbatını kolaylaştırmak şeklinde özel bir amaçla bu hükümleri kabul etmiştir. Bu maddeler uyarınca bir hak talep edilemeyecekse, 766 sayılı Kanunun 40, 3402 sayılı Kanunun 19/2. maddelerine göre o muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesine gerek yoktur. Her muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi kanun koyucunun amacına ters düşeceği gibi pratik bir fayda da sağlamayacaktır. Medeni Kanunun 648 ve 655. maddelerinde ise aşılamadan değil başkasının arsa ve arazileri üzerinde yapılan ve dikilen şeylerden söz edilmiştir. Gerçekten de arsa ve arazide bulunan bir şey ıslah ve imar edilir. Daha kullanışlı, daha verimli hale getirilirse bu işlem hiçbir zaman muhtesat yapmak anlamına gelmeyeceği, bilimsel alanda ve yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ortaklaşa kabul edilmektedir. Aşılama işlemi hiçbir surette başkasının arazisine dikilen ağaçla eş değerde tutulamaz. Birisinde daha önce mevcut olan kökü ve gövdesi ile arzın mütemmim cüzü bulunan bir ağaç aşılanmakta yani imar ihya edilmekte, diğerinde sonradan yeni bir ağaç dikilmektedir. Mevcut bir binayı restore etmek, ona ilaveler yapmak başka, yeni bir bina yapmak tamamen başka bir şeydir. Ağaç aşılayan kişi Medeni Kanunun 655. maddesi gereğince hak talebinde bulunamaz. Şimdiye kadar ki uygulamada hep bu doğrultudadır. Ne yazık ki, bu içtihatları birleştirme kararı ile imar ihya eden kişinin söz konusu maddeye dayanarak hak isteme yolu açılmıştır.

imar ihya ise, Cumhuriyet öncesi dönemden beri pozitif hukukumuzda düzenlenen bir hukuki kurum olup mevcut bir şeyi canlandırma, diriltme, yeniden hayat verme, bir şeyi daha yarayışlı ve verimli hale getirme anlamına gelmektedir. Hukukumuzda muhtesat yapmak ile imar ihya etmek tamamen ayrı hukuki kavramlar olarak ele alınmıştır. Koşulları, hüküm ve sonuçları birbirinden çok farklı kurumlardır. Biri, mevcudu ıslah etmek; diğeri, mevcut olmayan bir şeyi yapmak veya dikmektir. Muhtesatın tespit tutanağının ve tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesi yönünde ilk defa hüküm getiren 509 ve 766 sayılı Tapulama Kanunlarının 40. maddeleri bir yandan muhtesatın beyanlar hanesinde belirtilmesini hükme bağlarken öte yandan 37. maddelerinde imar ihyayı ayrıca hüküm altına almışlardır. Her iki kanunda özellikle 766 sayılı Tapulama Kanununda imar ihya ile mülk edinme yolu kapalı olduğu ve imar ihya bir zilyetliğin tesbiti şeklinde ele alındığı için, ilerde o yerde 4753 sayılı Yasaya göre bir dağıtım yapıldığı takdirde gözönünde bulundurulup değerlendirilmek üzere taşınmazın Hazine adına yazılmasını, ancak imar ihya eden kişinin şerhler ve beyanlar hanesinde gösterilmesini emretmiştir. Yani değinilen yasa maddelerinde muhtesat şerhi ile imar ihya şerhi ayrı hükümlerde düzenlenmiş, ayrı hüküm ve sonuçlara bağlanmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile imar ihya ile mülk edinme yolu açıldığından koşullarının oluşması halinde tapulama ekipleri tarafından taşınmaz, imar ihya eden kişi üzerine yazılacağından imar ihya için tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesine gerek görülmemiştir. Açıklandığı üzere imar ihyanın muhtesat şerhi olarak kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi söz konusu kanun maddelerinin açık hükümlerine ve kanun koyucunun amacına aykırı düşer.

Yabani deliceliklerin ve menengiçlerin aşılanmasının bir ihya olduğu ise 2644 sayılı Tapu Kanunun daha sonra 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ortadan kaldırılan 6; 5618 sayılı Kanunla değişik 4753 sayılı Kanunun geçici, 509 ve 766 sayılı Tapulama Kanunlarının 37 nci maddesinde açıkça hükme bağlanmıştır. Ayrıca 11.6.1958 tarih, 1958/8 esas, 1958/7 karar sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde vurgulanmış, o tarihten itibaren uygulamada aşılamanın imar ihya niteliği hiç sapma göstermeksizin kabul edilmiştir. Esasen yabani delicelik ve menengiçlerin aşılanmasının ihya olduğunda bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Bu durum yukarıda değinildiği üzere ayrı ve özel maddesinde düzenlenen imar ihya hakkında yürürlükten kalkmış olan 766 sayılı Kanunun 37 ve 3402 sayılı Kanunun 17. maddesine göre işlem yapılması gerekirken, hiçbir ilgisi bulunmayan aynı Yasaların 40 ve 19/2. maddelerine göre beyanlar hanesinde gösterilmeleri kavram ve kurum kargaşasına neden olacak, uygulamada duraksamalar yaratacak, yasa hükümleri ve şimdiye kadar ki uygulama ile büyük çelişkiye düşülecektir. Şöyle ki;

1- 11.6.1958 tarih, 1958/8-7 sayılı içtihatları Birleştirme Kararıyla çelişki doğmuştur. Önceki kararda delicelik ve menengiçlerin aşılanması imar ihya kabul edildiği halde bu içtihadı birleştirme kararında muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir. Bu durumda aşılanan ağaçlar beyanlar hanesinde aşılayana ait olarak belirtilecek arz sahibinin ağaçlar üzerinde bir hakkının bulunmadığı sonucunun doğmasına neden olacaktır. Oysa, kökü ve gövdesi ile arza sık surette bağlı olan ağaçların mülkiyeti mütemmim cüz kuralına göre arzın mülkiyetine bağlıdır. Bilindiği üzere 3402 sayılı Kanunun 19/2. maddesine göre düşürülecek beyanda, bu ağaçların şu kişi aşılamıştır şeklinde değil, bu ağaçlar şu kişiye aittir şeklinde ibarenin kullanılması gerekecektir. Bunun sonucunda da aşılayan kişi Medeni Kanunun 655. maddesine dayanarak hak talebinde bulunabilecektir. Bu içtihat kararından ve beyanlar hanesinde düşürülecek bu beyandan sonra, bu olay bir imar ihya işidir. Olaya imar ihya hükümleri uygulanmalıdır demek mümkün olmayacaktır. Böyle bir iddia karşısında imar ihya eden kişi, bu içtihadı birleştirme kararını yasal dayanak gösterdiğinde ve imar ihya hükümleri uygulansa idi muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmez, ihyaya ilişkin özel hükümlere göre işlem yapılması gerekirdi şeklinde bir savunma getirdiğinde 766 sayılı Kanunun 40; 3402 sayılı Kanunun 19. maddelerinin kabulündeki özel amaç ve bu amacı açıklayan söz konusu maddelerin açık gerekçeleri karşısında verilecek bir cevap bulunamayacaktır.

Öte yandan; olaya, Medeni Kanunun 655. maddesi uygulandığında, 2644 sayılı Kanunun muaddel 6., 4753 sayılı Kanunun geçici, 766 sayılı Kanunun 37. maddeleri ve en önemlisi 11.6.1988 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına da ters düşülecektir.

2- Bu kabul ile şimdiye kadar kırk yıla yakın uygulamaya ters düşülmüştür. İçtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine neden olan Onaltıncı Hukuk Dairesi ve Genel Kurul kararına kadar tüm içtihatlarda deliceliklerin ve menengiçlerin aşılanma işlemi bir imar ihya işlemi olarak kabul edilmiş, imar ihya hükümleri uygulanmış, muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmemiş ve gösterilmesi düşünülmemiştir.

3- Bizatihi tapulama kanunlarının ilgili hükümlerine, amacına aykırı olarak içtihatlar birleştirilmiştir. 509, 766 ve 3402 sayılı Kanunlarda imar ihya ile ilgili özel düzenlemeye göre işlem yapmak gerekirken, bu kanun maddeleri gözardı edilerek hiç ilgisi olmayan bir maddeye dayanılmak suretiyle imar ihya işleminin muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilerek, tapulama (kadastro) kanunlarının açık hükümlerine ve amacına ters düşülmüştür.

4- İmar ihya edilen başka şeyler muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmediği halde aşılanan delicelik ve menengiçlerin muhtesat olarak gösterilmesi suretiyle açıkça çelişkiye düşülmüştür. Bu ayrımcılığın pozitif hukuk açısından izahı mümkün olmayacaktır.

5- Bu tevhidi içtihat, Medeni Kanunun amacına ve emredici hükümlerine de aykırıdır. Medeni Kanun hiçbir muhtesatın tapu sicilinde gösterilmesini öngörmemiştir. Yukarıda değinildiği üzere Tapulama Kanunlarının zorunlu ve belirli bir nedenle Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddeleri ile bağlantılı olarak getirdikleri muhtesata ilişkin hükümleri, bu içtihadı birleştirme kararı ile genişletilmiş, imar ihya işlemi de 19/2. maddesi kapsamı içerisine alınmış bu maddeye Medeni Kanunun tapu sicili ile ilgili maddelerini değiştiren bir anlam kazandırılmıştır.

6- Bundan böyle, bu tür olaylara Medeni Kanunun 655. maddesi uygulanacak, ağaçları aşılayan kişi 3402 sayılı Kanunun 17. maddelerinin atıfta bulunduğu 14. maddede öngörülen 20 yıllık nizasız ve fasılsız zilyet olma koşulundan kurtulmuş olacaktır.

7- Keza olaya muhtesat açısından yaklaşıldığında, 3402 sayılı Yasanın 17/son maddelerinin emredici hükümlerinin uygulama yeri kalmayacaktır.

8- Ayrıca imar ihya, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yoğun emek sarfı ile yapılan bir işlem olup, bu yerlerde vücuda getirilen muhtesata ise hiçbir hukuki değer ifade edilemez. Daha açık anlatımla, bu nitelikteki taşınmazlar ancak imar ihya koşullarının oluşması ile özel mülke konu olabilir. Muhtesat sahibi, muhtesatına dayanarak temliken tescil davası açamaz. Özel mülk konusu olan taşınmazlar yönünden de imar ihyadan söz edilemez. Yani, imar ihyaya dayanarak taşınmazın kendisine verilmesini istiyemez. Hal böyle iken, bu içtihadı birleştirme kararı ile aslında Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve aşılanmak suretiyle imar ihya edilen bir yer hakkında muhtesat yapmaktan söz edilerek Medeni Kanunun 655. maddesi uygulanmak suretiyle mülk edinme yolu açılmış olacaktır. Öte yandan, özel mülke konu bir taşınmazda bulunan menengiç ve delicelikleri aşılanarak temliken tescili istenebilecek, böylece Medeni Kanunun temel ilkelerine ters düşülecektir. Açıkladığım bu gerekçelerle, aşılanan menengiç ve deliceliklerin muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. (¤¤)


Old 27-04-2010, 12:32   #3
lawyer_6565

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1991/16-311
Karar: 1991/450
Karar Tarihi: 02.10.1991

ÖZET: Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekte başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla, aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan, böyle bir yorum İçtihadı Birleştirme Kararının özüne ve hedefine uygun düşer. Zira çoğun içinde az vardır. O itibarla, deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik hale getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerektiğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekir.

(743 S. K. m. 648, 650, 655, 919, 920) (3402 S. K. m. 13, 15, 17, 19) (2942 S. K. m. 19) (766 S. K. m. 37, 40)

Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fethiye Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.4.1988 gün ve 1987/190-1988/129 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi'nin 6.11.1989 gün ve 586-15934 sayılı ilamıyla; (...Mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillere göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, taşınmaz üzerinde kadastro tespitinden önce oluşturulan muhdesat bulunduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu halde, mahkemece muhdesat hususunda hüküm kurulmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi uyarınca, taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise; bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterileceği hükme bağlanmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece muhdesat yönünden araştırma ve inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, bu hususun kararda tartışılmaması ve bu yönden hüküm kurulmaması isabetli bulunmamaktadır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, deliceliklerin ( yabani zeytinliklerin ) aşılanmak suretiyle zeytinlik haline dönüştürülmesi işleminin, muhdesat olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi, "Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir" hükmünü taşımaktadır. Taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın bu tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesi, ilk kez yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesinde kabul edilmiştir. Kanunlarımızda muhdesatın tanımı ve açıklaması yapılmamıştır. Bu nedenle öncelikle muhdesatın anlamı, niteliği, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi ve bu ilke ile kanun koyucunun güttüğü amacının açıklanması gerekli görülmüştür.

Muhdesat kelimesi sözlük anlamıyla sonradan meydana gelmiş, eski olmayan, yeni yapılmış, ortaya konulmuş şeyler demektir. Muhdesatın geçici ve taşınabilir olmaması, taşınmaz mala sıkı sıkıya bağlı bulunması gerekir. Muhdesat, mütemmim cüz niteliğindedir. MK. nun 619. maddesi gereğince taşınmaz malın maliki taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın da malikidir. MK., taşınmaz malın zemini ile üzerindeki muhdesatın malikinin tek olmasını ilke olarak kabul etmiş, bu ilkeye 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu ile üst hakkının düzenlenmesine ilişkin 3678 sayılı Kanunla istisna getirilmiştir. Eski Hukukumuzda, taşınmaz malın zemini için ayrı, üzerinde bulunan muhdesat için ayrı tapular oluşturulması kabul edilmiş, özellikle zeytin ağaçları için ağaçların sayısını belirtir zeytinlik tapuları oluşturulmuştur.

Kadastro Kanunlarının amacı; taşınmaz malların tespit günündeki geometrik ve hukuki durumlarını tespit ederek, Medeni Kanunun öngördüğü biçimde tapu sicili kurmaktır. Kadastro Kanunları tasfiye Kanunları niteliğinde olduğundan, özel ve genel hükümlere aykırı hükümleri de bünyesinde taşımaktadır ( 3402 sayılı Kadastro Kanunu 13/B, b,15,17 vd. gibi ).

Taşınmaz mal üzerinde bulunan ve malikine ait olmayan muhdesatın, beyanlar hanesinde gösterilmesi de bu hükümlerden birisidir. Bu hükümle taşınmaz üzerinde malikinden başkasına ait hakların güvence altına alınması, tespit tarihinden önceki dönem nedeniyle doğabilecek uyuşmazlıkların asgariye indirilmesi hedeflenmiştir.

Muhdesatın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi, MK. nun 919 ve 920. maddelerinde belirtilen şahsi ve aynı hakların şerh ve tescili niteliğinde değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun gerekçesinde belirtildiği üzere, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi eylemi durumun belirtilmesi demek olup, muhdesat sahibi yararına sürekli ve ayni bir hak meydana getirmez. Beyanların işlevi eylemli ve hukuki durumu göstermek, aleniyet ve kanıtlama kolaylığı sağlamaktır. Muhdesatın gösterilmesi, muhdesat sahibine şartları mevcut olduğu taktirde MK. nun 648,650 ve 655. maddeleri uyarınca muhdesata taban arazinin temlik hakkını ayrıca izale-i şuyu davaları ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19. maddesi gereğince kamulaştırma halinde muhdesat sahibinin hakkını korumayı sağlar. Muhdesat sahibinin haklarının hak düşürucu süre nedeniyle ortadan kalkması böylece önlenmiş olur.

Taşınmaz mal üzerine bina yapılması veya ağaç dikilmesinin muhdesat olduğu tartışmasızdır.

Deliceliklerin aşılanmak suretiyle kültür bitkisi haline dönüştürülmesi de, yeni ve evvelce mevcut olmayan bir olgudur. Zira deliceliklerin iktisadi değeri yok denecek kadar azdır. Zeytinliklerin bulunduğu arazi genelde tarıma elverişli olmayan, verimsiz topraklardır. Bu tür topraklar deliceliklerin aşılanması ile değer kazanır ve bu suretle yurt ekonomisine de katkı sağlanır. Aşılı zeytin ağacının değeri, üzerinde bulunduğu zeminden fazladır. Eski hukukumuzda zeminden ayrı olarak zeytin tapuları oluşturulduğu gibi günümüzde de Zeytinciliğin Islahı ve Yabani Zeytinlerin Aşılanması Hakkındaki 3573 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. Bu özellikleri nedeniyle,11.6.1958 gün,8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca deliceliklerin aşılanarak zeytinlik haline getirilmesi, ihya olarak kabul edilmiştir. Genel Kurul, deliceliklerin aşılanması işlemini mülkiyet hakkını kazandıran bir işlem olarak değerlendirmiştir. Deliceliklerin aşılanmasıyla niteliği tamamen değişmekte, verimsiz bitki, ürün veren hale dönüşmekte, kalıcı bir olgu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle artık var olan bir ağaçtan söz edilemez. Aşılanma suretiyle evvelce mevcut olmayan ve yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekte başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla, aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan, böyle bir yorum İçtihadı Birleştirme Kararının özüne ve hedefine uygun düşer. Zira çoğun içinde az vardır. O itibarla, deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik hale getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerektiğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının açıklanan nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının geri verilmesine, birinci görüşmede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 2.10.1991 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel Mahkeme ile Yüksek Onaltıncı Hukuk Dairesi arasındaki görüş ayrılığı, deliceliklerin aşılanması yolu ile elde edilen zeytin ağaçlarının 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesi uyarınca muhdesat olarak tespit tutanağına ve tapu sicilinin beyanlar hanesine yazılıp yazılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Söz konusu zeytin ağaçlarının, deliceliklerin aşılanması ile elde edildiği, bu işlemin bir imar-ihya işlemi olduğu davacı yararına zilyetlikle kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmaması nedeniyle Hazine adına taşınmazın tespit ve tescil edildiği yönünde hiçbir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere, modern toplumlarda, tapu sicilinin büyük önemi vardır. Böyle toplumlarda devlet tapu sicilini muntazam tutulmasını üstlenmiş, iyi tutulmamasından doğan sorumluluğu yüklenmiş, tapu sicilinin aleniyetini sağlamış, tapu siciline itimat prensibini getirmiştir. Elbette bu dereceden önem verilen sicille kaydedilmesi gereken hakların ve düşürülmesi gereken şerhlerin bir düzene konması ve açıkça belirtilmesi gerekiyordu. Aksi halde; tapu sicilleri bir yazboz tahtasına benzer, içinden çıkılması mümkün olmayan bir karmaşaya itilmiş olurdu. İşte bu amaçla, MK. nun 918. maddesi tapu siciline tescili gereken ayni hakları sınırlı olarak saymıştır. Aynı Yasanın 919. maddesi tapu siciline şerh verilecek kişisel hakları belirtmiş, diğer kişisel hakların kanunun sarahaten tayin ettiği hallerde tapu siciline şerh verilebileceğini öngörmüştür. 920. maddede mülkiyet hakkını kısıtlayan kişisel haklara, 921. maddede ise muvakkat kişisel haklara yer vermiştir. Konumuzla ilgili tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilecek hak ve bilgilerin neler olduğu Medeni Kanunda açıkça belirtilmemişse de,910. maddenin açık hükmü ile Tapu Sicili Nizamnamesi'ne bırakılmıştır. Nitekim,8.10.1930 tarih,10012 sayılı Tapu Sicili Tüzüğü beyanlar hanesinde gösterilecek hakların ve bilgilerin neler olduğunu 85-90. maddelerinde açıklamıştır. O halde, Tapu Sicili Nizamnamesi ve ilgili yasalarda açıkça öngörülenlerin dışında tapu sicilinin beyanlar hanesine de hiçbir şerh düşürülemez. Somut olayda, söz konusu edilen beyan, Tapu Sicili Nizamnamesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesine göre düşürülmesi gereken muhdesat şerhine ilişkindir. Gerek anılan maddede, gerekse bu maddeye paralel hüküm getirmiş olan yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesinde muhdesat sözcüğünden neyin kastedildiği açıklanmamıştır. Muhdesat sözcüğünün kapsamını ve niteliğini kanun koyucunun amacına ve MK. nun Tapu Sicili ile ilgili yukarıda belirtilen genel prensiplerine uygun olarak saptamak gerekmektedir.

Hemen belirtmek gerekir ki; muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi, ne aynı bir hak ihdas eder, nede kişisel bir hakkı kuvvetlendirmeye yarar. Sadece mevcut hukuki veya fiili bir durumun tespitine yarar ve ona aleniyet sağlar. O halde, kanun koyucunun amacı nedir? Gerek bilimsel görüşler, gerekse uygulama amacın MK. nun 648, 649, 650 veya 655. maddelerine göre muhdesat sahibinin ilerde açacağı davalarda hakkını yitirmemesini sağlamak, onu güven altına almak olduğu hususunda tam bir görüş birliği içerisindedirler. Esasen yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 40. maddesine ilişkin hükümet gerekçesinde ve 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesinin gerekçesinde bu maddelerin konma nedenleri açıklanmıştır. MK. nun 648,649,650 veya 655. maddeleri uyarınca açılacak davalara yenilik doğurucu sonuç doğurduğundan Kadastro Mahkemeleri bakamamaktadır. İleride genel mahkemelerde açılacak bu gibi davalarda mevcut durum kadastroca tespit edilerek ve aleniyet sağlanarak muhdesat sahibine yardımcı olunmak istenilmiştir. O halde,766 sayılı Tapulama Kanununun 40. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesinde belirtilen muhdesat sözcüğüne bir kapsam belirlerken MK. nun yukarıda sözü edilen ilgili maddelerinin göz önünde tutulması zorunludur. Kadastro Yasasının 19/2. maddesinin MK. nun bu maddelerinden ayrı değerlendirilmesi düşünülemez. MK. nun temliken tescil veya buna bağlı olarak tazminata ilişkin hükümlerine göre bir hak vermeyen muhdesatın tespit tutanağında ve tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesinde hiçbir yarar ve yasal olanak yoktur. Daha açık bir söyleyişle, her muhdesat 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesine göre, sicilin beyanlar hanesinde gösterilemez. MK. nun 648,649,650 veya 655. maddelerinde öngörülen muhdesata, muhdesatı meydana getiren kişiye ve muhdesatın oluşturulduğu yere ait koşulların bulunması muhdesatın mütemmim cüz ( taşınmazın ayrılmaz parçası ) niteliğini taşıması gerekir. Örneğin, başka yere nakledilmek üzere geçici olarak dikilen fidanlar, kavak ve söğüt ağaçları, baraka ve basit binalar yol, orman toprağı, mera, göl, deniz, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan yerlere dikilen veya yapılan muhdesat ile iştirak halinde mülkiyete konu olan taşınmazlar üzerine ortaklardan birinin yaptığı muhdesatın anılan maddeye göre, tespit tutanağında ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi olanaksızdır. Aksi halde kanunun amacının dışarısına çıkılmış olunur ve tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesi gerekmeyen muhdesatlar tapu siciline işlenir. Bunun gibi önceden çekişmeli taşınmaz üzerinde bulunan ve arzın mütemmim cüz'ü olması nedeni ile mülkiyeti MK. nun 619. maddesi uyarınca arsa sahibine ait bir muhdesatın başka bir kişi tarafından imar ihya edilmesi, tamir edilmesi, geliştirilmesi, ilaveler yapılması gibi haller de, bu eylem v işlemleri yapan kişi adına şerh düşürülmesi için yeteni neden kabul edilemez. MK. nun 650. maddesi açıkça mevcut bir binayı tamir eden ona ilaveler yapan kişiden değil kendi levazımı ile başkasının arsasına bina yapan kişiden söz etmektedir. Aynı şekilde MK. nun 655. maddesi de dikilen ağaçları kapsamına almış aşılanan, imar ihya edilen ağaçları kapsamı dışında tutmuştur. Dava konusu olayda, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deliceliklerin aşılama yolu ile imar ihya edildiği ve zeytin ağaçları haline getirildiği yönünde hiçbir kuşku yoktur. Kökü ve gövdesi toprağın mülkiyetine tabi ağaçlar sadece aşılanmış, imar ihya edilmişlerdir. İmar ihya koşulunun yanında zilyetlikle mülk edinme koşulu da gerçekleşmiş olsa idi, bu ağaçlar Hazineye değil, davacı kişi üzerine tespit edilecekti. Tespit tarihinde imar ihya koşulları tamamlanmadığından kişinin taşınmaz ve üzerindeki muhdesat ile mülkiyet ilişkisi tamamen kesilmiştir. 3402 sayılı Yasa ile imar ihya yolu ile mülk edinme yolu açıldığından, yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 37. maddesindeki imar ihya şerhine benzer bir hükme yer verilmemiştir. Bir yandan yapılan işlemin imar ihya işlemi olduğu kabul edilirken, diğer yandan 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesine göre, muhdesat şerhi verilmesi iki şerhin birbirleriyle karıştırılması sonucunu doğurur. Öte yandan, bir dava açıldığı tarihteki hukuki duruma göre incelenip hükme bağlanır. İmar ihyanın zilyetlik koşulu dava açıldığı tarihte veya tespit tutanağının tanzimi gününde gerçekleşmemiş ise taşınmazın Hazine üzerine tespit ve tescili gerekir. İmar ihya eden kişinin bir hakkı varsa Medeni Kanunun 907,908. maddelerine veya taraflar arasında bir hukuki muamele bulunduğu takdirde Borçlar Kanununun 61. maddesine göre tazminata dönüşür. Bu gibi hallerde muhdesat şerhi verilirse hükümle kesin olarak halledilmesi gereken bir konu usule aykırı bir biçimde hüküm dışı bırakılmış, Hazinenin olması gereken muhdesat üzerinde, muhdesatın mülkiyeti ile ilişkisi kesilmesi gereken kişiye yeniden bir hak tanınmış olur. Muhdesat yönünden gereksiz bir takım yeni davaların açılmasına yol açılır.

Ayrıca, bilimsel alanda yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 40. maddesi gibi 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesi de MK.nun mülkiyet, mütemmim cüz ve tapu sicili ile ilgili genel prensiplerine aykırı düştüğünden tenkit edilmekte ve kaldırılması istenilmektedir (Nusret Ozanalp, Tapulama K.,579. sh.; Suat Bertan, Aynı Haklar,677. sh. vs.). Dikilen ağaç değil de aşılanan ağaç muhdesat olarak kabul edilip şerh verilirse bu denli haklı tenkit alan sadece konulma nedenine uygun olarak dar kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gereken maddenin kapsamı çok genişletilmiş olur ki bu da kanun koyucunun amacına ters düşer.

Bu gerekçelerle sayın, çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. Usul ve esas yönünden yerinde gördüğüm Yerel Kararı onanmalıdır.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 27-04-2010, 13:15   #4
avukatssb

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım, öncelikle çok teşekkür ederim. Paylaştığınız içtihatların hepsini dava dilekçeme eklemiştim. Bunlara rağmen dava reddedilecek. Benim isteğim bu davanın genel mahkemeler tarafından değerlendirilebileceğine ilişkin yani Kadastro K. 19. maddesinin genel mahkemelerce uygulanabileceği, muhdesatın beyanlar hanesine dair davanın açılan genel mahkemede araştırma yapılıp karara bağlanabileceğine ilişkin yukarıda yazdığım emsal karar gibi, yerel mahkeme, yargıtay ya da Yargıtay HGK kararı arıyorum, hakimin dediği gibi bu davanın genel mahkemede görülemeyeceğine ilişkin OLUMSUZ karar varsa onları öğrenmek adına paylaşmanızı talep ediyorum. En azından boşa kürek çekip çekmediğimi öğrenmiş olurum...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
GÖrevlİ Mahkeme soylu Meslektaşların Soruları 3 09-11-2009 17:20
Katki Payi Davasi GÖrevlİ Mahkeme Avukat Tekin Meslektaşların Soruları 5 26-05-2009 11:13
Tahlİye Davasinda GÖrevlİ Mahkeme Av.bozkara Meslektaşların Soruları 4 22-09-2008 14:43
İdarİ Para Cezasi GÖrevlİ Mahkeme Av. BERNA AK Meslektaşların Soruları 9 12-06-2008 20:06
GÖrevlİ Mahkeme(acİl) Av.Zeynep Sevgi Meslektaşların Soruları 3 13-11-2007 11:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07058311 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.