Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

Yargıtay'dan Tartışılacak "zina" Görüşü

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 10-11-2012, 18:13   #1
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Yargıtay'dan Tartışılacak "zina" Görüşü

Yargıtay, evden kaçan evli bir kadının geceyi bir erkeğin evinde geçirmesini ve bir kocanın geceyi bir kadınla otelde aynı odada geçirmesini zina sebebi sayarak boşanma nedeni olarak kabul etti.

Yargıtay'dan tartışma yaratacak zina kriterleri


Yargıtay, evden kaçan evli bir kadının geceyi bir erkeğin evinde geçirmesini ve bir kocanın geceyi bir kadınla otelde aynı odada geçirmesini zina sebebi sayarak boşanma nedeni olarak kabul etti.

Yargıtay zina konusunda imza attığı iki karar dikkat çekti. Yerel mahkemelerin boşanma davalarında aldıkları kararları bozan Yargıtay, evli bir kişinin karşı cinsten birisiyle aynı yerde kalmasını zina olarak değerlendirerek tartışma yaratacak kararlara imza attı.
Habertürk Gazetesi'nden Yasemin Güneri'nin haberine göre Konya’da yaşayan A.L., karısı M.L.’ye, 2011 yılında “zina yaptığı” gerekçesiyle boşanma davası açtı. Davacı koca A.L., eşinin evi terk ederek başka bir erkeğin evinde geceyi geçirdiğini iddia ederek boşanmak istediğini kaydetti. Davaya bakan Konya 2. Aile Mahkemesi, davalı kadın M.L.’nin geceyi başka bir erkeğin evinde geçirmesinin “zina” olarak yorumlanamayacağını belirterek davayı reddetti.

Zina için yeterli kanıt


Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yapılan itiraz üzerine yerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Davalının evden kaçıp geceyi başka bir erkeğin evinde geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, zinanın varlığı için yeterlidir. Zina kanıtlanmıştır. Öyleyse, istek doğrultusunda boşanmaya karar verilmesi gerekirken, değerlendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır” şeklinde görüş bildirdi. Dosyanın gönderildiği yerel mahkeme, Yargıtay’ın kararına itiraz etmeyip kararında direnmedi. Böylece Yargıtay’ın hükmü de kesinleşmiş oldu. İçtihat oluşturacak bu kararın ardından başka bir erkeğin evinde kalmak “zina” nedeni sayılabilecek. Yargıtay, davacı eşin tazminat talebinin de kabul edilmesine karar verdi.

Aynı odada kalmak boşanma nedeni

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, benzer bir karara bu sefer “bir kadınla aynı otel odasında kalan bir erkek” için imza attı. Kocası hakkında boşanma davası açan kadının davasını reddeden Ankara 5. Aile Mahkemesi’nin verdiği kararı bozan daire, bu durumun zina sayılabileceğini belirtti. Kararda şöyle denildi:

“Davalı kocanın, dava açılmadan önce ve davanın devamı sırasında dahi başka kadınlarla birlikte otelde aynı odada kaldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde yer alan boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davacı kadın, evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı boşanma davasını zina sebebine dayandırdığına göre, bu sebebe dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi gerekir.”
Yargıtay’ın kararı, yerel mahkemenin itiraz etmemesi nedeniyle kesinleşti.

Zina mutlak boşanma nedeni

Kararlarda imzası bulunan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan, “Zina, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen özel boşanma sebeplerindendir. Zina, aynı zamanda kanunda düzenlenen ‘mutlak boşanma’ sebepleri arasında sayılmıştır” dedi. Eşlerden birinin zina yapması halinde diğer eşin boşanma davası açabileceğini belirten Gençcan, “Cinsel sadakat, evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulması sonucunda eşler için doğan yükümlülüklerden biridir. Belki de en önemlisidir. Zina sebebiyle boşanma davasında, davaya hakkı olan kadın veya kocanın boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay içinde dava açması gerekir” diye konuştu. Gençcan, eşlerden birinin otel odasında farklı bir cinsle geceyi geçirmesinin ve karşı cinsle aynı evde sabahlamasının güven sarsıcı durum olduğunun ve ‘zina’ kabul edildiğinin de altını çizdi.


http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-si...i-haberi-62176

Kaynak : Sol Gazetesi
Old 15-11-2012, 01:48   #2
yigiturk

 
Varsayılan

Ben kararı destekliyorum. Sadakatsizliğe karşı sıfır tolerans.
Old 15-11-2012, 15:05   #3
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yigiturk
Ben kararı destekliyorum. Sadakatsizliğe karşı sıfır tolerans.

Ben bir defasında Yargıtay'daki duruşmaya erkek avukat arkadaşımla gitmiştim. Gece otelde aynı odada kalmıştık. Neyse ki eşimin haberi olmadı.
Old 15-11-2012, 16:55   #4
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yigiturk
Ben kararı destekliyorum. Sadakatsizliğe karşı sıfır tolerans.

Benim karardan anladığım ise, bundan böyle; " ceviz oynamaya geldi odama" şeklindeki bir savunmaya itibar edilmeyeceğidir.
"Ceviz" ayrı, "fındık" ayrı ; seni yaramaz
Old 18-11-2012, 22:41   #5
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Evlilik birliğinin sarsılması sebebi; şikayetçinin başka bir hemcinsi ile mahrem bir ortamda, şikâyet edilenle yapılan herhangi bir eyleme dayandırılabilir. Çünkü evlilik birliği;

a) 'münasebete dayalı olarak bozuldu' dediğimizde; 'güncel ilişkilerin /tatmin yöntemlerinin/, malûm yöntemlerle sınırlı olmayacağı' hususu, karşı gerekçe olarak gösterilebilir.

b) 'birlikteliğe bağlı olarak bozuldu' dediğimizde ise; 'evli olanla geçirilmesi mümkün olan bir yakınlaşma ortamının /zaten evlilik kapsamında yapılması için sözleşilmiş olan bir tatminin/ başka biriyle karşılandığı' hususu, gerekçe olarak gösterilebilir.

Apaçık bellidir ki bu 'özel' ortamlar; ders çalışma, çay içme, iş konularını görüşme veya evlilik sorunlarını karşı cinsten bir ombudsmanla çözme, ... sınırlarını aşar. Genel temâyül ise; seçilen birliktelik ortamını, zikredilen suç mahâlli ile eşleştirme yoluna gitmektir.

Öte yandan 'ayrı' odalar veya 'ayrı' evler; fizikî /somut delil/ açısından 'birlikte kalmış'lığın karşıtı olduğundan, genelde başvurulan meşrû yöntemlerdir; üstelik bu görüşmeler de lobilerde, yahut usûlen tek yatak odası bulunan evlerde değil, seminer salonlarında veya internet odalarında makûldür. Masûmiyet; yakın konumda bulunan iki karşıt cinsin, derhâl cinselliğe eğilim duymak zorunda olmadıkları şeklinde tanımlanmış yahut iddia edilmiş olsa bile; olayı desenleyen diğer fizikî olgular, sığınılan ikinci kişinin, şikâyetçi olan (birinci kişinin) yerini almakla, aynı işlevi görmekle /yetkilerini kullanmakla/ zaten yitirilmektedir.

Bu resmî hükmün karşısındaki tek olası görüş; mevcut 'zinâ' tanımının gerçekleşmediğine dayalı bir masumiyetin cezalandırılmasının, şikâyet edilene karşı bir haksızlık olacağına ilişkindir. Ancak güven sarsıcı ortam, olayın içeriğine bağlı olarak değil, olayın zamanı ve mekânının iki kişi için eşleşmesiyle gerçekleştiği teâmülüne dayanır. Toplum yasaları, yahut bir güven ortamı; gözlenemeyen bir içerikle değil, belli bir amaçla veya niyetle inşaa edilen sahneden mütevellit sarsılır. Esasen bu sahne de; zaten içeriğin görülmesine, delil aranmasına da gerek bırakmaz!
Yani öte yandan bu bedensel 'zinâ' eyleminin ertelenmesiyle, belki de somut münasebete ilişkin delilleri ortada /arkasında/ bırakmamayı tasarlayan bir taammüd söz konusu olabilirdi çünkü. Yahut diğer yöntemlerle gerçekleştirilebilir olan muhtemel cinsel fiillerin, zaten delil üretebilirliğinin de bulunmayacağı beklentisi geçerlidir.

Aslında tarihteki olgulardan sağıldığında, değişmeyen tek şeyin; kişinin gerçekten ne yaptığını kanıtlaması, ne söylediğine bağlı değil; ancak somut delillerle ortaya koymasına bağlanmıştır. Çünkü gerçek; ilişkinin olup olmadığına değil, başka bir amaç/niyetle gidilebilir ortam olup olmadığına bağlı 'yorumlanır'. Yani konum, gerçektir; içerikse önemini yitirmiştir. Ancak yolda kalanı almak gibi, karşı cinsi açıkta bırakmamak gibi, kazadan kurtarıp tek sığınılan yer bulmak gibi bir amaç/niyetler geçerli olduğunda; belirtilen tüm içerik veya konum saptamaları birdenbire düşer!

Sonuçta bu resmî hüküm, hukuk mevzuâtındaki içtihattan ziyâde; gerçekleşenler ile beklentilerin uyuşmaması ve sonuçta da zan ile yahut başka bir amaçla ilişkilendirilememesinden kaynaklanan bir olayı usavurma işleminden ibarettir. Amaç/niyet tabanlı bir içerik belirlemesine dayanır.

Yani, her ne kadar siz, bir olayı mavzuât maddeleri içinde bulamasanız da, bu açığı kapatmak için üst düzeyde (ama hepimizde bulunan bir mekanizmanın işleyiş esaslarına göre) bir mantık yürütülür. Bu mantık; orada gerçekten ne olduğu ile yahut hangi düzeyde olduğu ile değil; orada ne için bulunulabileceğine (amaca/niyete) ilişkin hükümlerle sınırlı kalan bir 'boşluk doldurma' veya bir 'akıl dolgulama' işlemiyle yetinildiğini gösteriyor.
Savunma; başkaca bir amaç/niyet ilişkilendirmesi yapmadıkça, söz konusu bu hükmün, kendi doğruluğundan taviz vermesi de beklenemez.

Konuyu sunana çok teşekkürler..
Old 19-11-2012, 14:36   #6
yigiturk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Teknik_Uzman
Evlilik birliğinin sarsılması sebebi; şikayetçinin başka bir hemcinsi ile mahrem bir ortamda, şikâyet edilenle yapılan herhangi bir eyleme dayandırılabilir. Çünkü evlilik birliği;

a) 'münasebete dayalı olarak bozuldu' dediğimizde; 'güncel ilişkilerin /tatmin yöntemlerinin/, malûm yöntemlerle sınırlı olmayacağı' hususu, karşı gerekçe olarak gösterilebilir.

b) 'birlikteliğe bağlı olarak bozuldu' dediğimizde ise; 'evli olanla geçirilmesi mümkün olan bir yakınlaşma ortamının /zaten evlilik kapsamında yapılması için sözleşilmiş olan bir tatminin/ başka biriyle karşılandığı' hususu, gerekçe olarak gösterilebilir.

Apaçık bellidir ki bu 'özel' ortamlar; ders çalışma, çay içme, iş konularını görüşme veya evlilik sorunlarını karşı cinsten bir ombudsmanla çözme, ... sınırlarını aşar. Genel temâyül ise; seçilen birliktelik ortamını, zikredilen suç mahâlli ile eşleştirme yoluna gitmektir.

Öte yandan 'ayrı' odalar veya 'ayrı' evler; fizikî /somut delil/ açısından 'birlikte kalmış'lığın karşıtı olduğundan, genelde başvurulan meşrû yöntemlerdir; üstelik bu görüşmeler de lobilerde, yahut usûlen tek yatak odası bulunan evlerde değil, seminer salonlarında veya internet odalarında makûldür. Masûmiyet; yakın konumda bulunan iki karşıt cinsin, derhâl cinselliğe eğilim duymak zorunda olmadıkları şeklinde tanımlanmış yahut iddia edilmiş olsa bile; olayı desenleyen diğer fizikî olgular, sığınılan ikinci kişinin, şikâyetçi olan (birinci kişinin) yerini almakla, aynı işlevi görmekle /yetkilerini kullanmakla/ zaten yitirilmektedir.

Bu resmî hükmün karşısındaki tek olası görüş; mevcut 'zinâ' tanımının gerçekleşmediğine dayalı bir masumiyetin cezalandırılmasının, şikâyet edilene karşı bir haksızlık olacağına ilişkindir. Ancak güven sarsıcı ortam, olayın içeriğine bağlı olarak değil, olayın zamanı ve mekânının iki kişi için eşleşmesiyle gerçekleştiği teâmülüne dayanır. Toplum yasaları, yahut bir güven ortamı; gözlenemeyen bir içerikle değil, belli bir amaçla veya niyetle inşaa edilen sahneden mütevellit sarsılır. Esasen bu sahne de; zaten içeriğin görülmesine, delil aranmasına da gerek bırakmaz!
Yani öte yandan bu bedensel 'zinâ' eyleminin ertelenmesiyle, belki de somut münasebete ilişkin delilleri ortada /arkasında/ bırakmamayı tasarlayan bir taammüd söz konusu olabilirdi çünkü. Yahut diğer yöntemlerle gerçekleştirilebilir olan muhtemel cinsel fiillerin, zaten delil üretebilirliğinin de bulunmayacağı beklentisi geçerlidir.

Aslında tarihteki olgulardan sağıldığında, değişmeyen tek şeyin; kişinin gerçekten ne yaptığını kanıtlaması, ne söylediğine bağlı değil; ancak somut delillerle ortaya koymasına bağlanmıştır. Çünkü gerçek; ilişkinin olup olmadığına değil, başka bir amaç/niyetle gidilebilir ortam olup olmadığına bağlı 'yorumlanır'. Yani konum, gerçektir; içerikse önemini yitirmiştir. Ancak yolda kalanı almak gibi, karşı cinsi açıkta bırakmamak gibi, kazadan kurtarıp tek sığınılan yer bulmak gibi bir amaç/niyetler geçerli olduğunda; belirtilen tüm içerik veya konum saptamaları birdenbire düşer!

Sonuçta bu resmî hüküm, hukuk mevzuâtındaki içtihattan ziyâde; gerçekleşenler ile beklentilerin uyuşmaması ve sonuçta da zan ile yahut başka bir amaçla ilişkilendirilememesinden kaynaklanan bir olayı usavurma işleminden ibarettir. Amaç/niyet tabanlı bir içerik belirlemesine dayanır.

Yani, her ne kadar siz, bir olayı mavzuât maddeleri içinde bulamasanız da, bu açığı kapatmak için üst düzeyde (ama hepimizde bulunan bir mekanizmanın işleyiş esaslarına göre) bir mantık yürütülür. Bu mantık; orada gerçekten ne olduğu ile yahut hangi düzeyde olduğu ile değil; orada ne için bulunulabileceğine (amaca/niyete) ilişkin hükümlerle sınırlı kalan bir 'boşluk doldurma' veya bir 'akıl dolgulama' işlemiyle yetinildiğini gösteriyor.
Savunma; başkaca bir amaç/niyet ilişkilendirmesi yapmadıkça, söz konusu bu hükmün, kendi doğruluğundan taviz vermesi de beklenemez.

Konuyu sunana çok teşekkürler..


Davalı fiilinin evlilik birliğini sarstığında ve boşanma sonucunun gerçekleşmesi gerektiğinde şüphe yok. Ama burada hakimi ikna etmeye çalışılan şey evlilik birliğinin geridönülemez biçimde temelden sarsıldığı değil zinanın gerçekleştiği olgusu. Zira davacı ve hükmedilecek tazminat miktarı açısından salt boşanmanın kendisinden çok m.161'den dolayı boşanma hükmünün kurulmasının daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Old 20-11-2012, 02:05   #7
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Haberdeki ikinci olgu üzerine verilen görüşte, evlilik birliğinin bozulmasının zinaya dayandırılması işlenmişti. Diğer olgularda da, zinanın emarelerle kanıtlanmış sayılabileceğine ilişkin akıl yürütme kurgulanmıştı. Davalarda hâkimi ikna etmeye çalışmak; yasa maddeleriyle desteklenen bir olay örgüsünü kurmakla mümkündür. Zinanın gerçekleşip gerçekleşmediği olgusu; içtihat yoksa emarelerin iddiayı kanıtlamasıyla, en az bir içtihat varsa benzer örgüyü kullanmakla çözülür.

Mesele, savunmanın bir davayı kazanması için mevzuâtın desteğini alarak, doğru / kesintisiz bir usavurma işlemini yapması ise; gerekçeleri ve sonucu kurgulayalım:

1-Gerekçe = Emâre

“… Yargıtay uygulamalarında cinsel ilişkiye teşebbüs ve sadakatsiz davranışları da zina kabul etmektedir. Kadının başka bir erkekle, erkeğin başka bir kadınla uygunsuz resim çektirmeleri, uygunsuz şekilde görülmeleri, bu şekilde yarı çıplak yakalanmaları, orman gibi ıssız yerlerde birlikte görülmeleri, araç içinde öpüşmeleri, yemek esnasında birbirlerini öpmeleri birbirlerinin saçını, yüzünü, elini, okşamaları sesiz ıssız yerlerde el ele tutuşarak sarmaş dolaş yürümeleri, aynı otelde aynı odada kalmaları da zina nedeni olarak kabul edilmektedir…” Yani “… Zina’nın tamamlanması gerekmez. Tam ve eksik kalkışma da boşanma nedenidir. Yargıtay uygulamalarında zina suçuna tam derecede ve eksik derecede kalkışma eylemleri kutsal aile bağlarına ihanet niteliğinde ve ahlak sınırları dışında hareketler olduğundan boşanma hukuku açısından zina için yeterli sayılmıştır…” “… Zina olgusu tanık her türlü delille kanıtlanabilir. Kocanın iş için uzun süre evden ayrılmasına, başka ilde veya ülkede çalışmasına rağmen kadının hamile olması, ilişkiyle ilgili fotoğraflar, ilişkiyi açıklayan ve doğrulayan mektuplar, ilişkiye girilen otelin kimlik bildirim bilgileri İspat kolaylığı sağlayan delillerdir...” Tam tersine “… kadının aynı işyerinde çalışan bir başka erkekle telefonla görüşmesinin, mesaj göndermesinin ve bu kişinin arabasına binmiş olmasının, zinaya delâlet eden davranışlar niteliğinde olmadığı ve bu nedenle zinanın sübut bulunmadığı…” düşünülür ve ‘emâre’ olarak değerlendirilmez. Aksi hâlde “… mesleği icabı başkalarının kocalarıyla yapılan telefon görüşmeleri, başkalarının kocalarının arabalarıyla yapılan seyahatler, biteviye ‘zinâ’ şüphesi uyandırırdı.

2-İknâ kurgusu =Mantık zinciri

‘Zina’; bilinen yöntemlerle sınırlı değildir; her şekilde icrâ edilebilir. Olaydaki görülebilir izlerin (emârelerin), ‘zina’ için hazırlayıcı yahut olagelen bir kanaât vermesi yeterlidir. Üstelik, bir davada ‘yatakta çıplak birliktelikle yakalanmak’ kanıt sayılabilirken; diğerinde ise bu olayın, doktrin tanımı gereği doğrudan ‘cinsel ilişkinin gerçekleşmesi’ ile kanıtlanabileceği ifade edilebilmektedir. Yani aslında katı bir tanımla hareket eden davalı savunması; neredeyse zinânın kalitesiyle, tatminkâr sonuçlarıyla mâsumiyetin ancak yitirilebileceğini söyleyecektir. Her flörtü mâkûl görense, gözlenmesi mümkün olmayan mâlûm zinâ’nın, bir türlü gerçekleşmediğini üzülerek beyân edecektir. Yani ‘zina’ tanımındaki gerçekleşme oranı; gebe kalış koşullarıyla bir tutulmaktadır! Psiko-sosyolojik yanıyla tam olarak teşebbüs edilen ve ortamlarındaki hazırlayıcı (flört) eylemleri icrâ edilen bir olguda; fizyolojik şartların mükemmelliğinden nasıl söz edilebilir? Toplum içindeki kısmı evlilik birliğini çürüten nitelikte iken, hangi mantık bunun fizyoloji ile desteklenmesi şartını ileri sürebilir? Yani ‘zinâ’; evli karşı cinsle cinselliğe cevaz veren, karşı cinse yönelik birlikteliktir, cinsellik bağlantısıdır; eşiyle harcanacak zamanı, karşı cinsten bir kişiyle karşılamaktır. Böylece bir ‘zina’ olgusunda ihmâl edilemez öğe olan “cinsel ilişki” şartı; bu bakımdan ‘çiftleşme’ anlamından uzaklaşır ve biri davalı/ evli olan iki kişinin, cinselliğin farkındalığını yaşamasına dönüşür. ‘Cinsel ilişki’ tanımının, ‘zinâ’ açısından daha geniş tutulması gerektiğini gösterir.
“Zina, hukuka ve ahlaka aykırı bir fiil olduğu cihetle çoğu zaman gizlenerek gerçekleştirilir; zinanın doğrudan ispatlanması çoğu kez imkansızdır. Bu nedenle hukukumuz, uygulamasında zinanın emarelerle ispatına imkan verilmiştir. Eşin başkasından gebe kalması ya da cinsel hastalığa yakalanması zinanın varlığı için oldukça güçlü emareler iken; karşı cinsle samimi şekildeyken çekilmiş fotoğraflar, telefon konuşma sıklığı, telefon mesajları, e-mail kayıtları, mektup, tanık anlatımları, ses kayıtları da zinanın varlığına dair kanaat oluşturacak emarelerdir… Aldatıldığı yönünde güçlü şüpheleri bulunan eş, delil olarak ortak meskenlerinde bulunan mektup ve günlük gibi kayıtları, hukuka uygun olarak toplayıp, mahkemeye sunmuş olup, davalı eşin üçüncü kişiyle olan arkadaşlığı / flört ilişkisi, zinaya karine teşkil etmektedir.”
“Zan vardır, bazı emareler o kanaâti güçlendirdiğinden dolayı, sû-i zan edilebilir. Meselâ; bir adam şüpheli işlerle meşgul oluyor, açık bir şekilde habîs şeyleri irtikâb ediyorsa, onun hakkında sû-i zan edilebilir. Bu emareler, o kişi hakkındaki zannın iyi olmadığına ilişkin kuvvetli şüphe uyandırır. İşte bu kişiler hakkında sû-i zanda bulunmak mümkündür. Çünkü bu kişiyi, zina ederken görmesek dahi, yine hakkında sû-i zan’dan kaçınılamaz. Fakat, zahiren sâlih olan bir inşân hakkında (delilsiz) sû-i zanda bulunmak makûl değildir. Bir kişinin zina ettiğini düşündüren bir hâl ve emâre bulunmadığı halde, töhmette bulunmak; iftirayı doğuran bir zandır. Olayı doğrulayan bir emâre ve şüphe bulunmayan hâllerde, fiiller hayatın olağan akışına yorulur.”

3-Değerlendirme ve Sonuç:

Bu olay ve yapılagelen çözümleme; önceden de belirtildiği üzere, hukuk mevzuâtının noksanlığına ve sisteminin yetkin olmadığına değil; çoğu zaman sadece usavurma işleminin aksak gerçekleştirildiğine işarettir. Tam tersine ‘zina’ yanlış tanımlandığında ise akıl yürütme işlemi, tanımın dışına çıkamaz. Sonuçta ise kısır döngülü bir usavurma ile tartışılır bir hükme varmak da kaçınılmaz olacaktır. En kötüsü de, düzeyli bir usavurmanın geri plana atılarak, mevzuâtın içinden bulunan hükümlerin birbiriyle anlamlı zincir oluşturacak şekilde sıraya dizilip, açmaza çözüm aranmasıdır. Oysa düşüncenin ilerletildiği yolda, her bilim dalından bir parça yer almakta, bilgiler bütünleşik yorumlanmaktadır.

Düşündürene ve çözüm arayana çok teşekkürler..
Old 20-11-2012, 11:07   #8
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yargıtay
“Davalının evden kaçıp geceyi başka bir erkeğin evinde geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, zinanın varlığı için yeterlidir. Zina kanıtlanmıştır. Öyleyse, istek doğrultusunda boşanmaya karar verilmesi gerekirken, değerlendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır” şeklinde görüş bildirdi.

“Davalı kocanın, dava açılmadan önce ve davanın devamı sırasında dahi başka kadınlarla birlikte otelde aynı odada kaldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde yer alan boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davacı kadın, evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı boşanma davasını zina sebebine dayandırdığına göre, bu sebebe dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi gerekir.”

Haremlık selamlık ayırımı boşuna değil elbette, bu ayırımda bir hikmet olması gerekir!

Türkülerden öğrendiğimize göre mahalleli, konu komşu toplanıp hep birlikte Halimeyi samanlıkta basarlarmış. Tarihte kaldı Halimeleri samanlıkta basmalar. Samanlığın yerini otel odaları aldı. Eski ile şehirleşme çağı arasındaki fark, kadını ve erkeği otel odasında basma eylemine gerek kalmadığı gerçeği. Kişilerin bu odada gecelemeleri 'zina fiilinin' gerçekleştiğinin kanıtı olabiliyormuş yargıtayın belirttiğine göre.

Gelelim olayın püf noktasına:
Bu nokta 'Zina' fiilinin ne kadar zamanda gerçekleştirilebileceği ile ilgili.
Zina fiili ne kadar zamanda gerçekleştirilir?

Zina fiilinin gerçekleştirildiğini kabul etmek için illede 'gecelemiş olmak mı' aranır?

Erkek ve kadın bu kadar beceriksiz mi ki kısa bir sürede gerçekleştirilebilecek bir fiil için kendilerine bir gecelik bir süre tanıyoruz?

Yarım saat, bilemedin bir saat yetmez mi?

Şehirleşme dedim ama Türkiye'de, senelerce süren göçe rağmen, halen varlığını sürdüren kırsal bir kesim ve bu kesimin söz konusu fiil için yeterli olabilecek samanlıkları ve bağları-bostanları-bahçeleri ve var. Fiil için illede samanlıkta veya bostanda ve bağda gecelemiş olmak mı gerekir. Aslında içinde bir art niyet barındıran bağa gel, bostana gel türküsünü yasaklamak gerekir.

Varsayım:
Zina fiilinin halen suç olarak kabul edildiğini düşünelim? Yargıtayımız yukarıdaki kararlarında söz konusu olan kişileri zinadan dolayı cezalandırır mı? Sırf otel odasında veya evli olmadığı bir kişinin evinde gecelemiş olmak suç olan zina fiilinin kanıtı olur mu? Yoksa, ceza hukuku başka medeni hukuk başka mı diyeceğiz.

Saygılarımla
Old 20-11-2012, 11:12   #9
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Yargıtay, evden kaçan evli bir kadının geceyi bir erkeğin evinde geçirmesini ve bir kocanın geceyi bir kadınla otelde aynı odada geçirmesini zina sebebi sayarak boşanma nedeni olarak kabul etti....
Yargıtay'ın, kadının bir başka erkekle aynı evde ve erkeğin bir başka kadınla aynı otel odasında kalmasıyla boşanma nedenlerinden biri olan "zina"nın gerçekleştiğinin kabulü gerektiği yönündeki yaklaşımına katılmıyorum. Bu tip durumlarda boşanmaya dayanak olması açısından belirlenmesi gereken husus, "yabancı" bir kişiyle aynı ortamda kalma olgusunun zina kapsamında değerlendirilebilecek olup olmadığıdır. Ancak Yargıtay, tümüyle peşin fikirle ve olumsuz bir önyargıyla hareket ederek bu davranışın Medeni Kanun'un 161. maddesinde ifadesini bulan mutlak bir boşanma nedeni olduğunu savunmuştur. Eğer bir başkasıyla aynı ortamı paylaşan eş, bir arada olma nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığı savunmasını yapar ve bunu kanıtlar ise, mahkemenin bu durumu göz önünde bulundurarak karar vermesi gerekir. Ayrıca Sayın ERGİN'in konuya
Alıntı:
Ben bir defasında Yargıtay'daki duruşmaya erkek avukat arkadaşımla gitmiştim. Gece otelde aynı odada kalmıştık. Neyse ki eşimin haberi olmadı.
şeklindeki ironik yaklaşımının da değerlendirilmesi gerekir. Zira evli ve çocuk sahibi olduğu halde karşı değil aynı cinsten başkalarıyla birliktelik yaşayan insanlar da vardır. Yargıtay söz konusu kararında, evlilik birlikteliği içinde iken karşı cinsten başka insanlarla bir arada olmaya odaklanarak bu hususu atlamış görünmektedir.

Şu anda devam eden bir boşanma davamızda, eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde -çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor- başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının "zina" eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında mahkeme, görüntü ve gsm kayıtlarını göz önünde bulunduracaktır ancak bu durumu boşanma nedeni kabul edip etmeme bakımından ince eleyip sık dokumak gerekir.

Saygılarımla..
Old 20-11-2012, 11:23   #10
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Ayrıca Sayın ERGİN'in konuyaşeklindeki ironik yaklaşımının da değerlendirilmesi gerekir. Zira evli ve çocuk sahibi olduğu halde karşı değil aynı cinsten başkalarıyla birliktelik yaşayan insanlar da vardır. Yargıtay söz konusu kararında, evlilik birlikteliği içinde iken karşı cinsten başka insanlarla bir arada olmaya odaklanarak bu hususu atlamış görünmektedir.

Şu anda devam eden bir boşanma davamızda, eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde -çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor- başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının "zina" eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında mahkeme, görüntü ve gsm kayıtlarını göz önünde bulunduracaktır ancak bu durumu boşanma nedeni kabul edip etmeme bakımından ince eleyip sık dokumak gerekir.

Saygılarımla..

Yapmak istediğimi sanırım bir tek siz anlamışsınız.

Yargıtay'ın bu kararı hem toplumsal yaşam hem de hukuk anlamında çok önemlidir. Umarım HGK kararına dönüşmez. Ben bu kararı buraya aktarırken, üzerinde çok tartışacağımızı düşünmüştüm. Oysa önce sadece Sayın Teknik_Uzman konuya ilgi gösterdi. Kendisine ve konuya duyarlık gösterip mesaj yazan size ve diğer üyelere teşekkür ediyorum.
Old 20-11-2012, 11:38   #11
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Yargıtay'ın, kadının bir başka erkekle aynı evde ve erkeğin bir başka kadınla aynı otel odasında kalmasıyla boşanma nedenlerinden biri olan "zina"nın gerçekleştiğinin kabulü gerektiği yönündeki yaklaşımına katılmıyorum. Bu tip durumlarda boşanmaya dayanak olması açısından belirlenmesi gereken husus, "yabancı" bir kişiyle aynı ortamda kalma olgusunun zina kapsamında değerlendirilebilecek olup olmadığıdır. Ancak Yargıtay, tümüyle peşin fikirle ve olumsuz bir önyargıyla hareket ederek bu davranışın Medeni Kanun'un 161. maddesinde ifadesini bulan mutlak bir boşanma nedeni olduğunu savunmuştur. Eğer bir başkasıyla aynı ortamı paylaşan eş, bir arada olma nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığı savunmasını yapar ve bunu kanıtlar ise, mahkemenin bu durumu göz önünde bulundurarak karar vermesi gerekir. Ayrıca Sayın ERGİN'in konuyaşeklindeki ironik yaklaşımının da değerlendirilmesi gerekir. Zira evli ve çocuk sahibi olduğu halde karşı değil aynı cinsten başkalarıyla birliktelik yaşayan insanlar da vardır. Yargıtay söz konusu kararında, evlilik birlikteliği içinde iken karşı cinsten başka insanlarla bir arada olmaya odaklanarak bu hususu atlamış görünmektedir.

Şu anda devam eden bir boşanma davamızda, eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde -çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor- başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının "zina" eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında mahkeme, görüntü ve gsm kayıtlarını göz önünde bulunduracaktır ancak bu durumu boşanma nedeni kabul edip etmeme bakımından ince eleyip sık dokumak gerekir.

Saygılarımla..

Efendim,
Zinadan vermesin de "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" ndan versin. Amaç, boşanmayı sağlamak, plakayı iade etmek değil mi?
Gerçekten yukarıdaki koyulaştırılmış durumlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına, kesin karine teşkil etmez mi? Kesin olduğu da her ne kadar, tarafların tahammül ve hoşgörü derecelerine bağlı ise de !!!. Saygılarımla...
Old 20-11-2012, 11:41   #12
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Efendim,
Zinadan vermesin de "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" ndan versin. Amaç, boşanmayı sağlamak, plakayı iade etmek değil mi?
Gerçekten yukarıdaki koyulaştırılmış durumlar, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına, kesin karine teşkil etmez mi? Kesin olduğu da her ne kadar, tarafların tahammül ve hoşgörü derecelerine bağlı ise de !!!. Saygılarımla...
Sayın C_OKYAY;

Açılan boşanma davası "zina" nedenine dayandırıldığından "evlilik birliğinin sarsılması" gerekçesiyle boşanma kararı verilebilir mi?

Saygılarımla..
Old 20-11-2012, 11:47   #13
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Sayın C_OKYAY;

Açılan boşanma davası "zina" nedenine dayandırıldığından "evlilik birliğinin sarsılması" gerekçesiyle boşanma kararı verilebilir mi?

Saygılarımla..

Çok haklısınız; yazarken benim de açıkca aklımdaydı. Ya davacı bakımından hakların telâhuku, ya da boşanmayı, genelde kamu düzeninden sayan Yüksek Yargıtay bakımından tek sebeple kalmaması, yumuşatması ve red etmemesi... Saygılarımla...
Old 20-11-2012, 12:21   #14
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Sayın C_OKYAY;

Açılan boşanma davası "zina" nedenine dayandırıldığından "evlilik birliğinin sarsılması" gerekçesiyle boşanma kararı verilebilir mi?

Saygılarımla..

Olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ise hakime aitse; boşanma kararı verilebilmeli, diye düşünmekteyim.
Old 20-11-2012, 13:14   #15
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan C_OKYAY
Çok haklısınız; yazarken benim de açıkca aklımdaydı. Ya davacı bakımından hakların telâhuku, ya da boşanmayı, genelde kamu düzeninden sayan Yüksek Yargıtay bakımından tek sebeple kalmaması, yumuşatması ve red etmemesi... Saygılarımla...
Ne demek istediğiniz anlıyor ve bu bakış açınıza katılıyorum üstadım.
Old 20-11-2012, 13:14   #16
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ise hakime aitse; boşanma kararı verilebilmeli, diye düşünmekteyim.
Evet. Zaten davacı vekili olarak davanın kabulü yönünde karar verilmesini bekliyorum üstadım.
Old 23-11-2012, 00:37   #17
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
... Sırf otel odasında veya evli olmadığı bir kişinin evinde gecelemiş olmak ...

Burada unutulan; 'şikâyetle başlatılan ve gözlenen bir eylemin onu destekleyici kanıt niteliği taşıması' durumu ile 'hayatın olağan akışı içindeki bir eylemin, suça zan teşkil etmesi' arasındaki farktır. Yani 'olgu önceliği'.

Durup dururken, zan oluşmaz; aynı dava için buluşan savunmalar, ortak akıl için, uzlaşma için toplantıların aciliyeti, ... gibi olgularda niyet/amaçtan kuşku duyulmaz; duyan olursa, bunu başka bir (cinsel) eylemle desteklenmesi veya kanıtlanması gereği doğardı.

Yani suçlama yahut sebebe kaynaklık eden, önceden gerçekleşmiş bir zan vardır; eylemlerden biri de bunu kanıtlayan birlikteliği sergiler; çünkü genelde nihaî eylem, fizyolojinin de son tatmin noktasıdır zaten.

Konuyu anlaşılmayana odaklayana çok teşekkürler...
Old 23-11-2012, 00:55   #18
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
… Eğer bir başkasıyla aynı ortamı paylaşan eş, bir arada olma nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığı savunmasını yapar ve bunu kanıtlar ise, mahkemenin bu durumu göz önünde bulundurarak karar vermesi gerekir…
olarak varılan hükmü;
Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
... Şu anda devam eden bir boşanma davamızda, eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde -çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor- başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının "zina" eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktasında mahkeme, görüntü ve gsm kayıtlarını göz önünde bulunduracaktır ancak bu durumu boşanma nedeni kabul edip etmeme bakımından ince eleyip sık dokumak gerekir.
açıklamasında da gerekçe olarak kullanmalıydık aslında.
'Zinâ’ tanımı / çerçevesinin tekrar irdelenmesi beklenen bir olguda, aşağıdaki mükerrer yorum geçerli olabilir:
Alıntı:
Yazan Teknik_Uzman
... Yani ‘zinâ’; evli karşı cinsle cinselliğe cevaz veren, karşı cinse yönelik birlikteliktir, cinsellik bağlantısıdır; eşiyle harcanacak zamanı, karşı cinsten bir kişiyle karşılamaktır. Böylece bir ‘zina’ olgusunda ihmâl edilemez öğe olan “cinsel ilişki” şartı; bu bakımdan ‘çiftleşme’ anlamından uzaklaşır ve biri davalı/ evli olan iki kişinin, cinselliğin farkındalığını yaşamasına dönüşür. ‘Cinsel ilişki’ tanımının, ‘zinâ’ açısından daha geniş tutulması gerektiğini gösterir …

Nice düşünmeye, çözümlemeye...
Old 23-11-2012, 01:08   #19
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Yapmak istediğimi sanırım bir tek siz anlamışsınız.
Yargıtay'ın bu kararı hem toplumsal yaşam hem de hukuk anlamında çok önemlidir. Umarım HGK kararına dönüşmez. Ben bu kararı buraya aktarırken, üzerinde çok tartışacağımızı düşünmüştüm. Oysa önce sadece Sayın Teknik_Uzman konuya ilgi gösterdi. Kendisine ve konuya duyarlık gösterip mesaj yazan size ve diğer üyelere teşekkür ediyorum.

Tartışılası olduğu düşünülen bir hususun, sorun olarak bile görünmediği bir durumda; nasıl ortak aklı işletebilirsiniz ki?

Tartışılmaktan / foruma koymaktan maksadın; iki farklı / karşıt görüş olabileceği önermesi apaçık ortada dururken, susanların haklı, ses verenlerin haksız olduğunu düşündüren ne olabilir? Karşılıklı ses vermenin, varsa aksak düşünenin çürütülmesi; tartışmanın bir meyvesi değil miydi? Konuşmadan toplumu ilerletmenin, obsesif nice düşünceleri canlandıracağı; mevzuatı da ilkel bırakacağı görülmüyor mu?

Tartışılası olduğunu düşündüğünüz bir hususu foruma koyduğunuz için çok teşekkürler efendim,

Düşünmeye katkı amacıyladır mürekkep sarfımız, karınca kararınca.
Old 23-11-2012, 10:20   #20
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın Teknik_Uzman;

Ben de, zina nedenine dayalı bir boşanma kararının verilebilmesi bakımından "zina" ifadesinin geniş anlamda değerlendirilerek cinsel ilişkinin mevcudiyetinin mutlaka aranması gerekmediği, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği noktasında varılacak kanaatin yeterli olması gerektiğini düşünüyorum.

Yukarıda (9 numaralı mesaj)ifade ettiğim olayda da ortak konutta el ele fotoğraf çekilmesi cinsel anlamda bir birliktelik yaşandığı sonucuna bizi götürmez ancak somut durumda sadakatin sorgulanabildiği bir aşama olarak görülebilir mahiyette ise boşanma kararı verilebilmelidir.

Zira karşı taraf vekili değerli meslektaşım, ille de cinsel ilişkiyi ispatlamamız gerektiği noktasında ısrarcı olmaktadır ancak bunun ispatlanabilmesi elbette ki imkansıza yakındır zira ortak konut dışında bir başka yerde gerçekleşmiş olabileceği gibi hiç gerçekleşmemiş de olabilir. Her iki ihtimalde de, dediğim gibi mahkemenin konuya sadakat yükümlülüğü yönünden yaklaşması icap eder.

Katkınız için teşekkür ederim.

Saygılarımla..
Old 23-11-2012, 11:36   #21
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Sayın Gemici ve Sayın Av. Engin EKİCİ’ye verilen alıntılı yanıtlardaki ibareleri birleştirip, bir sonuca varmak; belirginleşen son noktayı da daha berrak /sahih/ olarak sunmak gerekiyor:

'Olgu Önceliği' Oyun Teorisine göre usavurum:

a) 'Şikâyetle başlatılan ve gözlenen bir eylemin onu destekleyici kanıt niteliği taşıması';

“Eşinin olmadığı zamanlarda kendi evinde - çocukları da evde ve fotoğraf çekiyor - başka erkeklerle el ele fotoğraflarının ve geceleri defalarca yapılan telefon ve kısa mesajlaşmaların tespit edildiği bir kadının” (Av. Engin EKİCİ),“(‘Sırf’; burada düşer) otel odasında veya evli olmadığı bir kişinin evinde gecelemiş olması”nın (Gemici); (zinâ yahut evlilik birliğinin sarsılmasıgibi) bir boşanma nedeni sayılmasına (boşanmalarına) …

b) 'Hayatın olağan akışı içindeki bir eylemin, suça zan teşkil etmesi';

“Bir başkasıyla aynı ortamı paylaşan eş, bir arada olma nedeninin bir zorunluluktan kaynaklandığı savunmasını yapar ve bunu kanıtlar”sa (Av.Engin EKİCİ); “sırf otel odasında veya evli olmadığı birkişinin evinde gecelemiş olması”nın (Gemici); (zinâ yahut evlilikbirliğinin sarsılması gibi) bir boşanma nedeni sayılmamasına; boşanma talebininreddine …

Olayların usavurma yoluyla yorumlanmasında sunulan tüm katkılara teşekkürler..
Old 23-11-2012, 11:41   #22
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Bir önceki mesajla öncelik olgusuna göre sahihleştirilen yorum ışığında, Sayın Av. Engin EKİCİ’nin sunduğu görüşler için aşağıdaki değerlendirme / usavurum yapılabilir:


Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ

Ben de, zina nedenine dayalı bir boşanma kararının verilebilmesi bakımından "zina" ifadesinin geniş anlamda değerlendirilerek cinsel ilişkinin mevcudiyetinin mutlaka aranması gerekmediği, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği noktasında varılacak kanaatin yeterli olması gerektiğini düşünüyorum …

‘Zinâ’ kapsamı genişletildiğinde; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’ kavramına girmeksizin, sadece ‘zinâ’dan hüküm verilmelidir. Aksi halde, yine aynı kavram kargaşasına düşülerek; mevzuâttaki iki farklı boşanma maddesini teşkil eden gerekçelerin birleştirilmek istendiği anlaşılmakla; savunma, yeniden ‘zinâ’ = ‘evlilik birliğinin sarsılması’ tartışmasına yönlendirilmiş olur ve talep reddedilir.


Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ

… Yukarıda (9 numaralı mesaj) ifade ettiğim olayda da ortak konutta el ele fotoğraf çekilmesi cinsel anlamda bir birliktelik yaşandığı sonucuna bizi götürmez ancak somut durumda sadakatin sorgulanabildiği bir aşama olarak görülebilir mahiyette ise boşanma kararı verilebilmelidir …

‘Zinâ’ kapsamı genişletilse bile; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’, öncesi bulunmayan, şikâyete konu olmayan gözlemlere dayandırılamaz. Bunlar sadece, ‘sui zan’ oluşturmak üzere, yeni gelişen olaylardır; önceki bir talebe kanıt olarak değerlendirilemez; çünkü öncesi yoktur. Kaldı ki bu gözlemler; kanıtlanmadığı sürece, yargının da genel temâyülü olduğu üzere, ‘hüsn-ü zan’ (mâsumiyet karinesi) kanaâtine varılırdı.


Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ

Zira karşı taraf vekili değerli meslektaşım, ille de cinsel ilişkiyi ispatlamamız gerektiği noktasında ısrarcı olmaktadır ancak bunun ispatlanabilmesi elbette ki imkansıza yakındır zira ortak konut dışında bir başka yerde gerçekleşmiş olabileceği gibi hiç gerçekleşmemiş de olabilir. Her iki ihtimalde de, dediğim gibi mahkemenin konuya sadakat yükümlülüğü yönünden yaklaşması icap eder.

İlk iki alıntı yanıtında yer alan ve birbirine karşıt iki durumdan da görüldüğü üzere, boşanma sebeplerinin ‘Zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’ olarak belirginleştirilmesinin zorunlu olduğu; gerekçenin doğru seçilmesi gerektiği; mevzuâtın içindeki bir gerekçeyle başlayıp, bir diğerine geçmeninse, açmaz içeren bir olguyu sonuca götüren yolda kopukluklar yaratacağı; neden-sonuç sürecindeki usavurum sürekliliğinin kaybolduğu; birini, diğerinin gerekçesi gibi gösterip, aynı sonucu beklemenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Sunulan tüm katkılara teşekkürler.
Old 23-11-2012, 14:37   #23
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Bir önceki mesajla öncelik olgusuna göre sahihleştirilen yorum ışığında, Sayın Av. Engin EKİCİ’nin sunduğu görüşler için aşağıdaki değerlendirme / usavurum yapılabilir:



‘Zinâ’ kapsamı genişletildiğinde; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’ kavramına girmeksizin, sadece ‘zinâ’dan hüküm verilmelidir. Aksi halde, yine aynı kavram kargaşasına düşülerek; mevzuâttaki iki farklı boşanma maddesini teşkil eden gerekçelerin birleştirilmek istendiği anlaşılmakla; savunma, yeniden ‘zinâ’ = ‘evlilik birliğinin sarsılması’ tartışmasına yönlendirilmiş olur ve talep reddedilir.


‘Zinâ’ kapsamı genişletilse bile; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’, öncesi bulunmayan, şikâyete konu olmayan gözlemlere dayandırılamaz. Bunlar sadece, ‘sui zan’ oluşturmak üzere, yeni gelişen olaylardır; önceki bir talebe kanıt olarak değerlendirilemez; çünkü öncesi yoktur. Kaldı ki bu gözlemler; kanıtlanmadığı sürece, yargının da genel temâyülü olduğu üzere, ‘hüsn-ü zan’ (mâsumiyet karinesi) kanaâtine varılırdı.

İlk iki alıntı yanıtında yer alan ve birbirine karşıt iki durumdan da görüldüğü üzere, boşanma sebeplerinin ‘Zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’ olarak belirginleştirilmesinin zorunlu olduğu; gerekçenin doğru seçilmesi gerektiği; mevzuâtın içindeki bir gerekçeyle başlayıp, bir diğerine geçmeninse, açmaz içeren bir olguyu sonuca götüren yolda kopukluklar yaratacağı; neden-sonuç sürecindeki usavurum sürekliliğinin kaybolduğu; birini, diğerinin gerekçesi gibi gösterip, aynı sonucu beklemenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Sunulan tüm katkılara teşekkürler.
Sayın Teknik_Uzman;

Aslında farklı görüşlermiş gibi değerlendirmeye aldığınız mesajlardaki nüans, "zina" eyleminin cinsel bir birlikteliği beraberinde mutlaka getirmesi gerekliliği ve mutlaka karşı cinsle yapılmasına yönelik algı hatasından kaynaklanıyor.

Esasen ben, sadakat yükümlülüğüne ve zina eyleminin geniş anlamda değerlendirilmesine atıfta bulunurken, "dava nedeni olarak başlangıçta ileri sürülen zina iddiasından gerekirse uzaklaşılabilir, yeter ki maksat hasıl olsun, boşanma kararı verilsin" sonucuna varmış değildim. Sadece, zinanın gerçekleşmiş olduğunun kabulü noktasında salt klasik anlamda cinsel ilişki olmasının aranmayabileceği, iki şahsın aynı ortamda bulunmalarının mantıki ve zorunlu bir izahı yapılamamasının, zinanın gerçekleştiğine karine teşkil edebilmesini kastetmiş idim..

Saygılarımla..
Old 23-11-2012, 15:13   #24
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Sen Ne Güzel Kararlar Verirdin Ey Yargıtay.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1976/2-2882
K. 1977/372
T. 13.4.1977
• BOŞANMA NEDENİ ( Başka Erkekle Gezmek )
• ZİNA KARİNESİ ( Erkeğin Kullandığı Bisikletin Arkasına Binmek )
• BOŞANMA DAVASI ( Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle )
• ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK ( Başka Bir Erkeğin Kullandığı Bisiklete Binme Çevrenin ve Kocanın Hoş Göremeyeceği Bir Olay Dahi Olsa Tel Başına Boşanma Sebebi Olamaması )
• BAŞKA ERKEĞİN SÜRDÜĞÜ BİSİKLETE BİNME ( Çevrenin ve Kocanın Hoş Göremeyeceği Bir Olay Dahi Olsa Tel Başına Boşanma Sebebi Olamaması )
743/m.129,134
ÖZET : Davalı kadının, başka bir erkeğin kullandığı bisikletin arkasına binmesi, zinanın belirgesi ( karinesi ) olmadığı gibi başlıbaşına boşanma nedeni kabul edilemez. İspat olunabildiği takdirde geçimsizlik nedeni olabilir.

Başka bir erkeğin kullandığı bisikletin arkasına binme çevrenin ve kocanın telakki ve tutumu itibariyle ihtiyatsız veya hoş görülemeyecek bir olay dahi olsa, başlı başına bir boşanma sebebi olarak kabul edilemez. Ancak: geçimsizlik nedeni olabilir. Olayda ise yukarıda da değinildiği üzere bir geçimsizliğin varlığı isbat olunamamıştır.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla ( Tavas Asliye Hukuk Hakimliği )'nden verilen 9.10.1974 gün ve 277/495 sayılı kararın bozulması hakkındaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.3.1976 gün ve 1975/2-59 esas 1976/1173 sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkili ile davalının evlendikleri günden itaberen davalının küçük meseleleri büyütüp olay yaratmaya, davalının kasabada ( A ) isminde biri ile bisikletinin arkasına binerek dolaşmaya başladığını, bu durumun esasen mevcut olan geçimsizliği artırdığını köyde bu hususun dedikodu konusu olduğunu izzeti nefsinin kırıldığını, müvekkilinin karısının adı geçen kişi ile alakasının köyde şüyu bulunduğunu geçimsizliğin çekilmez hal aldığını iddia ile boşanmaya karar verilmesini istemiştir. Davacının dinlettiği tanıkların sözlerinden taraflar arasında Medeni Kanunun 134. maddesinde öngörülen biçimde geçimsizliğin var olduğu anlaşılamamaktadır. Gene bu tanıklar birgün davalının ( A ) isminde bir kişinin ki davalının uzaktan akrabası olduğu anlaşılmaktadır, bisikletinin arkasına binerek ovaya doğru gittiğini gördüklerini söylemişlerdir. Diğer taraftan davalının adı geçen kişi ile bisikletinin arkasında devamlı olarak dolaştığı yahut onunla bir ilişkisi bulunduğu isbat edilememiştir. Medeni Kanunumuz belirli olayları ancak zina ( M.129 ) cana kast, pek fena muameleler ( M.130 ) cürüm ve haysiyetsizlik ( M.131 ) terk ( M.133 ) ve dimağ hastalığında ( M.133 ) boşanma nedeni olarak kabul etmiştir. Davada başka bir erkeğin kullandığı bisikletin arkasına binme çevrenin ve kocanın telakki ve tutumu itibariyle ihtiyatsız veya hoş görülemeyecek bir olay dahi olan, başlı başına bir boşanma sebebi olarak kabul edilemez. Ancak; geçimsizlik nedeni olabilir. Olayda ise yukarıda da değinildiği üzere Medeni Kanunun 134. maddesi açısından bir geçimsizliğin varlığı isbat olunamamıştır. Bu nedenlerle direnme kararının onanması icabederken bozulduğundan düzeltme isteğinin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu’nun düzeltilmesi istenen bozma kararının kaldırılarak direnme kararının onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle karar düzeltme isteğinin kabulü ile düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurulu’nun bozma kararının kaldırılarak direnme kararının ( ONANMASINA ), birinci görüşmede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 13.4.1977 gününde ikinci görüşmede yarıdan bir fazlayı geçen çoğunlukla karar verildi.

HGK, forum konusu son Yargıtay kararından sonra, şimdi aktardığım görüşünü değiştirecek mi, acaba.
Old 23-11-2012, 15:48   #25
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
HGK, forum konusu son Yargıtay kararından sonra, şimdi aktardığım görüşünü değiştirecek mi, acaba.
Değiştireceğini sanmıyorum, ümitsiz olmamak gerekir düşüncesindeyim. Zira
Alıntı:
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1976/2-2882 K. 1977/372 T. 13.4.1977
paylaştığınız isabetli karara konu olan olayda aynı kapalı ortamda bulunma olgusu bulunmadığı için zinanın gerçekleşebileceğine karine teşkil edecek bir durum da söz konusu değil.

Saygılarımla..
Old 23-11-2012, 16:51   #26
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
... Sadece, zinanın gerçekleşmiş olduğunun kabulü noktasında, salt klasik anlamda bir cinsel ilişki olmasının aranmayabileceği, iki şahsın aynı ortamda bulunmalarının mantıkî ve zorunlu bir izahının yapılamamasının; zinanın gerçekleştiğine karine teşkil edebilmesini kastetmiş idim.. Saygılarımla..
Evet efendim, nihâyet aynı noktada buluşan bir tartışma sürecini yaşadık!

Aslında bir önceki mesajınızda da aynı noktada olduğumuz gözleniyordu; ancak üçe parçalamış olduğum (!) mesajınızdaki ilk cümleniz içinde, aynı anda geçen ‘zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’, beni farklı düşündüğünüze yordurdu. Onun üzerine, yine her iki gerekçeyi de ayrı başlıklar altında değerlendirme mekanizmasını incelemiştim.

Sabırlı bir tutumla yapılagelen ve sayın Av. Suat Ergin’in gündeme aldığı bu tartışmanın, yararsız olmayacağını bugünden görmek mümkün oluyor. Hem tartışabilirlik, hem de uzlaşılabilir sonuçlara varmak elzemdi; özellikle insanın statüsünü etkileyen bu alanlarda, doğru usavurumun yapılmasının gerektiği de…

Çok çok teşekkürlerimle..
Old 26-11-2012, 10:08   #27
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Teknik_Uzman

Evet efendim, nihâyet aynı noktada buluşan bir tartışma sürecini yaşadık!

Aslında bir önceki mesajınızda da aynı noktada olduğumuzgözleniyor; ancak üçe parçalamış olduğum (!) mesajınızdaki ilk cümleniz içindeaynı anda geçen ‘zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’ beni farklı düşündüğünüze yordurdu. Onunüzerine, yine iki gerekçeyi ayrı başlıklar altında değerlendirme mekanizmasınıincelemiştim.

Sabırlı bir tutumla yapılagelen ve sayın Av. Suat Ergin’ingündeme aldığı bu tartışmanın, yararsız olmayacağını bugünden görmek mümkünoluyor. Hem tartışabilirlik, hem de uzlaşılabilir sonuçlara varmak elzemdi;özellik insanın statüsünü etkileyen bu alanlarda, doğru usavurumun yapılmasınıngerektiği de…

Çok çok teşekkürlerimle..
Ortak kanaate varılamamış olsa idi bile, evet, işaret ettiğiniz gibi tartışabilir olmak harikulade bir kazanım ve keyif. Başta Suat Bey ve size olmak üzere katkı sunan/sunacak değerli üyelere teşekkürlerimi sunarım.
Old 26-11-2012, 10:26   #28
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
HGK, forum konusu son Yargıtay kararından sonra, şimdi aktardığım görüşünü değiştirecek mi, acaba.

Koyulaştırılmış cümle, Davada, kelimesi ile başlamaktadır. bana göre,yarıdan bir fazlayı geçen çoğunlukla alınan bu karar, genel değildir. Esasen, davacının ileri sürdüğü hususlar, iddialar, soyut olmaktan öteye gidememiştir. Yine de karardaki bazı görüşler, 1977'ye nazaran dikkat çekici.
Old 26-11-2012, 10:47   #29
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
katkı sunan/sunacak değerli üyelere teşekkürlerimi sunarım.

Mutlak bir boşanma nedeninin (Zina), varsayımsal bir olguya dayanılarak hükme temel alınması bile, tek başına kararın isabetli olmadığına açık işarettir..
Old 27-11-2012, 15:18   #30
salih.hukuk

 
Varsayılan

bence de doğru bir karar,sonuçta boşanma sebepleri arasında aldatmada olmalı..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Velayet Konusunda Çocuğun Görüşü Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 11-09-2012 13:14
hükümlü ile vekaletnamasi olmayan avukat görüşü judge_baha Meslektaşların Soruları 4 04-06-2010 22:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09965801 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.