Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Nesebin reddinde 1 AYLIK DAVA AÇMA SÜRESİNİN BAŞLANGICI

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-03-2008, 16:19   #1
HAWK

 
Varsayılan Nesebin reddinde 1 AYLIK DAVA AÇMA SÜRESİNİN BAŞLANGICI

Müvekkil ; eşinden, başka bir erkekle ilişkisini gerekçe göstererek30 yıl kadar önce boşanmış.İki tane evlilik içi çocuğu bulunmaktadır.Çocuklar, şu anda 30 yaş civarındadır.
Ancak,son zamanlardaki duyumları ve bu çocukların kendinden değilse,ileride mirasçı olmamaları için, çocukların neseplerinin reddi için dava açmak istiyor.
Bu dava için; doğumdan itibaren 1 ay içinde dava açma süresi tabiki geçmiş durumda.Ancak,MAHKEMEDE; ÇOCUKLARIN ALINACAK DNA TESTLERİNİN SONUCU, (çocukların müvekkilden olmadığı yönündeki bir sonuç)1 AYLIK DAVA AÇMA SÜRESİNİN BAŞLANGIÇ TARİHİ OLARAK KABUL EDİLEBİLİRMİ ? (müddetinde,neseplerini reddettme hususunda DNA raporu olmadığı için,iğfal olunduğu kabul edilerek)Bu şekilde ; dava süresinde açılmış olurmu ?
Şimdiden destek ve ilginize teşekkürler...
Old 11-03-2008, 16:32   #2
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
2006 yılında 15 ve 16 yaşında iki çocuğun babadan olmaması sebebiyle "neseblerinin reddi " davası açmıştım.
Boşanma davası 1998 yılında kesinleşmişti.Ancak baba,evine gelen bir telefon ile çocukların kendisinden olmayabileceğini düşünmeye başlamıştı.Bunun üzerine bu telefon konuşmasını ispatlayarak hak düşürücü sürenin geçmediğini ispat etmiştik.
MK 242 ve devamı maddeleri incelendiğinde kanunun süre açısından tek bir süreden bahsetmediği,farklı şartlar halinde farklı sürelerin başlacağını bildirdiği anlaşılacaktır.Yine kararlarda ayrık durumlar açık seçik incelendiğinden ayrıca kanun anlatımımına girmedim.
Kanun ve ekte sunulu Yargıtay kararlarının size ışık tutacağına inanıyorum.
Saygılarımla

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/2-554

K. 2004/742

T. 22.12.2004

• NESEBİN REDDİ DAVASI ( Hak Düşürücü Süre - Hak Düşürücü Süreden Sonra Haklı Sebebe Dayanarak Dava Açılıp Açılamayacağı - Davacının Çocuğun Babası Olmadığını Öğrenmesine Boşandığı Eşinin Engel Olduğu İddiası )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Nesebin Reddi Davasında - 5 Yıllık Azami Sürenin Dolmasından Sonra Haklı Nedene Dayanarak Dava Açılıp Açılamayacağı )

• HAKLI NEDENLE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE DOLDUKTAN SONRA DAVA AÇILMASI ( Nesebin Reddi Davasında - Davacının Çocuğun Babası Olmadığını Öğrenmesinin Boşandığı Eşinin Davranışları Nedeniyle Geciktiği İddiası )

• ÇOCUĞUN BABASI OLMADIĞINI BOŞANDIĞI EŞİNİN DAVRANIŞLARI NEDENİYLE GEÇ ÖĞRENDİĞİNİ İDDİA EDEN DAVACI ( Nesebin Reddi Davasını Hak Düşürücü Süre Geçtikten Sonra Açıp Açamayacağı )

• SOYBAĞININ REDDİ DAVASI ( Hak Düşürücü Süre - Hak Düşürücü Süreden Sonra Haklı Sebebe Dayanarak Dava Açılıp Açılamayacağı - Davacının Çocuğun Babası Olmadığını Öğrenmesine Boşandığı Eşinin Engel Olduğu İddiası )

• DOĞUMDAN BAŞLAYARAK 5 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇİNDE AÇILMAYAN NESEBİN REDDİ DAVASI ( Davacının Hak Düşürücü Süreden Sonra Haklı Sebebe Dayanarak Dava Açabileceği )

743/m.242,246

4721/m.289


ÖZET : Dava, soybağının reddi istemine ilişkindir. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 289. maddesinin soybağının reddi davasında öngördüğü bir ve beş yıllık hak düşürücü sürelerin gerçekleşmesinden sonra haklı bir sebebe dayanılmak suretiyle dava açılabilmesinin olanaklı olup olmadığı noktasındadır. Yerel mahkeme, her halde beş yıllık sürenin geçmesinden sonra dava açılamayacağını öngörmekte; Özel Daire ise, 289. maddenin son fıkrası uyarınca, haklı nedene dayanıldığı iddiası ileri sürüldüğünde, şartların tahakkuk etmesi halinde işin esasına beş yıldan sonra da girilebileceğini kabul etmektedir. Baba nesebin reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsi ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır. Dava açmadaki gecikme haklı bir nedene dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Somut olaya bakıldığında; taraflar 28.2.1996 tarihinde evlenmişler, küçük İrem Nur 4.8.1998 tarihinde doğmuş olup, yanlar 4.5.1999 tarihinde boşanmışlardır. Boşanma ilamında çocuk anneye bırakılmış, davacı baba, uzun süre tüm uğraşlarına rağmen çocukla görüştürülmediğini, açtığı velayetin kendisine verilmesi davasının reddedildiğini, daha sonra ortaya çıkan dedikodular nedeniyle icra aracılığıyla çocuğu teslim alıp, hemen DNA testi yaptırdığını ve baba olma olasılığının % 0 olduğunu yeni öğrendiğini, gecikmesinin haklı nedene dayandığını ileri sürmüş, yerel mahkeme, davacının gecikmesinin haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığını irdelemeye gerek görmeksizin, salt beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması yüzünden, davanın esasına girmeyerek redde karar vermiştir. Özel Daire ise, davacının davayı açmakta haklı nedene dayandığı iddiası yönünden delillerin toplanıp 289. madde şartlarının tahakkuku halinde işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Yerel mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki ""nesebin reddi"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Hatay Üçüncü Asliye Mahkemesi )nce davanın reddine dair verilen 10.10.2003 gün ve 474-543 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.2.2004 gün ve 879-1869 sayılı ilamı ile,
( ...1- Dava 4.8.1998 doğumlu İrem'in soybağının reddi davası olup mahkemece 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 289. maddesi uyarınca çocuğun doğumundan dava tarihine kadar 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 289. maddesi gereğince davalı tarafından haklı bir sebebe dayanarak küçüğün kendi çocuğu olmadığını 15.7.2003 tarihli Acıbadem Merkez Laboratuarından aldığı raporla öğrendiğini iddia edip davayı öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde 14.8.2003 tarihinde açmıştır. Şu halde, davacının dava açmak konusunda haklı sebebe dayandığı iddiası yönünden taraf delillerinin toplanıp 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 289. maddesi şartlarının tahakkuk etmesi halinde işin esas yönünden inceleme yapılarak sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken hak düşürücü süreden davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından ( MK. md. 118-494 ) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur... )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, soybağının reddi istemine ilişkindir.
A- Davacının isteminin özeti; davacı, 14.8.2003 tarihli dava dilekçesi ile, davalı ile 28.2.1996 tarihinde evlendiklerini, 4.8.1998 tarihinde müşterek çocukları İrem'in dünyaya geldiğini, 4.5.1999 tarihinde boşandıklarını, çocuğun velayetinin anneye bırakıldığını, davalının yıllarca çocuğu kendisinden kaçırıp göstermediğini, çocuğun nesebinden şüphelenmesi nedeniyle bir fırsatını bulup, onu İstanbul'a götürüp DNA testi yaptırdığını ve çocuğun kendisinden olmadığını öğrendiğini ileri sürerek, küçük İrem'in soybağının reddine, baba hanesindeki nüfus kaydının silinerek, anne hanesine nüfusa kaydedilmesine karar verilmesini istemiştir.
B- Davalının cevabının özeti; davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.
C- Yerel mahkemenin ilk kararının özeti; Yerel mahkeme, ""Dava Türk Medeni Kanunu'nun 289. maddesinde yer alan nesebin reddi davası olup, davanın ( ...her halde doğumdan başlayarak 5 yıl içerisinde açılması ) gereklidir. Bu süre hak düşürücü süredir. Küçük İrem'in doğum tarihi 4.8.1998 olmasına göre davanın 5 yıl dolduktan sonra açıldığı anlaşılmıştır. Açılan davanın hak düşürücü süre geçmiş olması şekliyle reddine"" karar vermiştir.
D ) Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Davacının temyizi nedeniyle hükmün Özel Dairece, yukarıya aynen alınan kararda belirtildiği gibi, davanın haklı nedenini ortaya çıkmasından itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığından, davacının davayı açmakta haklı nedene dayandığı iddiası yönünden taraf delillerinin toplanıp TMK'nın 289. maddesi şartlarının tahakkuk etmesi halinde işin esası yönünden inceleme yapılarak sonuca gidilmesi gerekçesiyle bozulması üzerine yerel mahkeme davanın kanunda öngörülen beş yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra açıldığına ilişkin gerekçesini tekrarlayarak ilk hükmünde direnmiştir.
Direnme kararı davacı tarafça temyiz edilmiştir.
E ) Gerekçe:
a- Türk Medeni Kanunu'nun ilgili 289. maddesi ve gerekçesi:
- Türk Medeni Kanunu'nun hükme dayanak yapılan ilgili maddesi başlığıyla birlikte aynen şöyledir:
""III. Hak düşürücü süreler
""Madde 289- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır.
""Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.
""Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.""
Maddenin gerekçesinde ise ""Madde soybağının reddi davasının tabi olduğu süreyi, yürürlükteki Kanundan tamamen farklı bir şekilde yeniden düzenlemekte ve kısmen yürürlükteki Kanunun 242 ve 246 ncı maddelerini karşılamaktadır. Maddede İsviçre Medeni Kanununun 256 c maddesi hükmüne paralel bir düzenleme getirilmiştir.
Birinci fıkrada, yürürlükteki Kanunun 242 nci maddesinde yer alan ve davanın dokunduğu menfaatler açısından çok kısa bir süre olan bir aylık süre yerine ve 1984 tarihli Ön tasarının 224 üncü maddesindeki altı aylık süreden de farklı olarak, bir ve beş yıllık iki süre düzenlenmiştir. Bir yıllık süre kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. Beş yıllık süre ise, her halde doğumdan itibaren işlemeye başlayacak olan bir süredir. Böylece koca, beş yıllık süre geçtikten sonra, bir yıllık süre henüz dolmamış yahut işlemeye başlamamış olsa bile, soybağının reddi davası açamayacaktır.
İkinci fıkrada, çocuğun dava hakkının tabi olduğu süre, çocuğa dava hakkı tanıyan 1984 tarihli Öntasarının 227 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmünden de farklı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Buna göre çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl dava açmak zorundadır.
Hem birinci ve hem de ikinci fıkrada düzenlenen süreler, hak düşürücü sürelerdir.
Üçüncü fıkrada ise, dava açmadaki gecikmenin haklı bir sebebe dayanması halinde, bir yıllık hak düşürücü sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. Haklı sebebin neler olabileceği fıkrada belirtilmemiş, herhangi bir olayın haklı sebep oluşturup oluşturmadığını belirleme konusunda hakime takdir yetkisi verilmiştir."" denilmiştir.
b- Maddedeki sürelerin niteliği:
TMK'nın 289. maddesinin öngördüğü sürelerin hak düşürücü nitelikte olduğu, başlığından ve gerekçesinden açıkça anlaşılacağı üzere tartışmasızdır. Bu niteliği itibariyle de re'sen gözetilmesi gerekir. Bir başka anlatımla itirazdır, hakim tarafından doğrudan doğruya göz önünde bulundurulması zorunludur.
c- Uyuşmazlık:
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 289. maddesinin soybağının reddi davasında öngördüğü bir ve beş yıllık hak düşürücü sürelerin gerçekleşmesinden sonra haklı bir sebebe dayanılmak suretiyle dava açılabilmesinin olanaklı olup olmadığı noktasındadır.
Bir başka ifadeyle yerel mahkeme her halde beş yıllık sürenin geçmesinden sonra dava açılamayacağını öngörmekte; Özel Daire ise 289. maddenin son fıkrası uyarınca, haklı nedene dayanıldığı iddiası ileri sürüldüğünde, şartların tahakkuk etmesi halinde işin esasına beş yıldan sonra da girilebileceğini kabul etmektedir.
d- Tartışma ve değerlendirme:
Konunun çözümü için öncelikle, önceki Medeni Kanunun ilgili hükmüne ve onun yanı sıra öğretiye bakmakta yarar vardır.
Türk Medeni Kanunu'nun yürürlükten kaldırdığı 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 242. maddesi kocanın nesebin reddini, çocuğun doğduğunda muttali olduğu günden itibaren bir ay içinde isteyebileceğini amirdi ve yine Türk Kanunu Medenisi'nin 246. maddesi uyarınca ""Koca, sarahatan veya delaleten çocuğu tanıdıktan yahut bu babta muayyen müddet geçtikten sonra, red davası"" açamayacağını hükme bağlamıştı.
Yeni Medeni Kanunumuz ise bu konuda 289. madde ile değişik bir kural getirmiş, ilk fıkrasında kocanın soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorunda olduğunu kabul etmiştir.
Öğretide ilk fıkranın Öngördüğü bu bir ve beş yıllık iki sürenin ilki nispi, ikincisi ise mutlak süre olarak tanımlanmaktadır ( Prof. Dr. Bilge Öztan, Aile Hukuku, 5. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2004, sh. 530; Prof. Dr. Gökhan Antalya, Soybağının Reddine İlişkin Dava Sürelerini Haklı Sebeplerle Uzaması İsimli Makale ).
Ancak maddenin son fıkrası, yukarıda da belirtildiği üzere, gecikmenin haklı bir sebebe dayanması halinde bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihten başlayacağı şeklinde bir başka kural daha getirmiştir.
Genel Kurul görüşmelerinde çoğunluk düşüncesi bu hükmün; bir ve beş yıllık sürelerin geçirilmesinden sonra da, bir başka deyişle ilk fıkradaki nispi ve mutlak sürelerin haklı bir nedenle, örneğin babanın ağır hastalığı, ayırtım gücünü belli bir dönem için yitirmesi, hapiste bulunması, çocuğunun olmasının olanaksızlığını daha sonra öğrenmesi, savaş nedeniyle esir kalması, uzun süreli yolculuğa çıkması ve bunun gibi sebeplerle kaçırılmış olması durumunda da uygulanabileceği, kanun koyucunun bunu amaçladığı son fıkranın konuluş gayesinin bu olduğu yolunda olmuştur.
Nitekim öğreti de bu hükmün böyle anlaşılması gerektiği yolundadır ( Öztan, age sh. 530; Yrd. Doç. Dr. Mehmet Besir Acabey, Soybağı, Güncel Hukuk Yayınları, İzmir 2002 sh: 151 vd. ).
Hangi sebeplerin gecikmeyi haklı kıldığı hususu ise, madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere, hakimin takdir yetkisine mevdudur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar 28.2.1996 tarihinde evlenmişler, küçük İrem Nur 4.8.1998 tarihinde doğmuş olup, yanlar 4.5.1999 tarihinde boşanmışlardır. Boşanma ilamında çocuk anneye bırakılmış, davacı baba, uzun süre tüm uğraşlarına rağmen çocukla görüştürülmediğini, açtığı velayetin kendisine verilmesi davasının reddedildiğini, daha sonra ortaya çıkan dedikodular nedeniyle icra aracılığıyla çocuğu teslim alıp, hemen DNA testi yaptırdığını ve baba olma olasılığının % 0 olduğunu yeni öğrendiğini, gecikmesinin haklı nedene dayandığını ileri sürmüş, yerel mahkeme, davacının gecikmesinin haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığını irdelemeye gerek görmeksizin, salt beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması yüzünden, davanın esasına girmeyerek redde karar vermiştir.
Özel Daire ise, davacının davayı açmakta haklı nedene dayandığı iddiası yönünden delillerin toplanıp 289. madde şartlarının tahakkuku halinde işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Yerel mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk oylamada çoğunluk sağlanamadığından 22.12.2004 gününde ikinci oylamada oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/2676

K. 2004/3588

T. 22.3.2004

• SOYBAĞININ REDDİ DAVASI ( Kocanın Yurtdışında Bulunduğundan Çocuğun Nüfusuna Kaydedildiğinden Haberdar Olmadığı İddiası - Hak Düşürücü Süreden Sonra Haklı Nedene Dayalı Ek Sürede Dava Açması - Çocuğa Kayyım Atanması Gereği )

• KOCANIN YURTDIŞINDA BULUNDUĞUNDAN SÜRESİNDE AÇAMADIĞI NESEBİN REDDİ DAVASI ( Haklı Nedenle Ek Sürede Dava Açabileceği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Yurtdışında Bulunduğundan Süresinde Nesebin Reddi Davası Açamayan Kocanın Ek Sürede Dava Açabileceği )

• YURTDIŞINDA BULUNAN KOCA ( Hak Düşürücü Süre Dolduktan Sonra Nesebin Reddi Davasını Haklı Nedenle Ek Sürede Açabileceği - Çocuğa Kayyım Atanması Gereği )

• SÜRE ( Soybağının Reddi Davasında - Hak Düşürücü Süreyi Elde Olmayan Bir Nedenle Kaçıran Kocanın Ek Sürede Dava Açma Hakkı )

• KAYYIM ATANMASI GEREĞİ ( Nesebin Reddi Davasında Annenin Çocuğu Veli Sıfatıyla Temsil Edemeyeceği )

• ÇOCUĞA KAYYIM TAYİNİ GEREĞİ ( Nesebin Reddi Davasında Anneyle Çocuğun Çıkarlarının Çatışma İhtimali )

743/m.242,246/2-3

4721/m.289,291


ÖZET : 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunumuzda, soybağının reddi davasında 1 ve 5 yıllık süreler öngörülmüştür. Bu süreler içinde davanın açılamaması "gecikmeyi haklı kılan bir sebepten" kaynaklanmış ise, bu sebebin ortadan kalkmasından itibaren ek bir yıllık süre kabul edilmiştir. Önceki kanunumuzdaki "kocanın iğfal edilmiş olması halinin" de yeni kanunumuzda "gecikmeyi haklı kılan sebeplerin" içine alındığı anlaşılmaktadır. Bütün bu açıklamalar ışığında; 289. maddedeki ek dava açma süresinin sadece çocuk için değil, kocanın açacağı soybağının reddi davası için de geçerli olduğunun kabulü yasanın amacına uygun olur. Davacı, gecikmeyi haklı kılan bir sebep olduğunu ileri sürmüştür. O halde; çocuğun nüfusa tesciline dayanak oluşturan belgeler getirtilmeli, gecikmeyi haklı kılan sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren ek bir yıllık süre içinde kocanın dava açabileceğinden hareketle, işin esasının incelenmesi gerekir. Soybağının reddi davasında da, babalık davasında olduğu gibi ana ile çocuk arasında her zaman bir yarar çatışması ihtimali bulunduğundan; küçüğe kayyım tayin ettirilip katılmasına imkan hazırlanmadan, gösterdiği takdirde onun da delilleri toplanmadan karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı koca, kendisinin Almanya'da karısının ise Türkiye'de olmak üzere onbeş yıldır ayrı yaşadıklarını, Türkiye'de askerlik için geldiği 2002 yılı Nisan ayında ( T ) isimli kız çocuğun nüfusuna kayıtlı olduğunu öğrendiğini, onbeş yıl boyunca Türkiye'ye gelmediğini, karısıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını ileri sürmüş, bu çocuğun soybağının reddini istemiştir.
Tarafların 1983 yılında evlendikleri, soybağının reddi istenen çocuğun 7.7.1996 doğumlu olarak, 1.6.1998 tarihinde davacının aile nüfusuna kayıt ettirildiği dosyadaki nüfus kaydından anlaşılmaktadır.
Dava, ana ( davacının eşi ) ve çocuk aleyhine açılmış, çocuğu davada velayeten annesi temsil etmiştir.
Davalı ana, iddiayı kabul etmiş, soybağının reddi istenen çocuğun, evlilik dışı yaşadığı başka bir erkekten olduğunu açıklamıştır.
Mahkemece dava hak düşürücü sürede açılmadığı belirtilerek reddedilmiştir. Gerekçede; Türk Medeni Kanununun 289. maddeye göre kocanın " her halde " çocuğun doğumundan başlayarak beş yıl içinde bu davayı açabileceği, 289/3 maddedeki " ek sürenin " çocuğun açacağı dava için olduğu, bu süreden kocanın yararlanamayacağı açıklanmıştır.
Karar davacı koca tarafından temyiz edilmiştir.
Kocanın açacağı soybağının reddi davasında dava açma süresi önceki Medeni Kanunumuzda ( 743 Sayılı TKM. ) üç farklı şekilde düzenlenmiştir.
1-Genel kural kocanın, çocuğun doğduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde bu davayı açabileceğine ilişkin hüküm ( md. 242 )
2-Kocanın, cocuğu tanımak veya süresinde reddetmemek hususunda iğfal olunduğunu iddia ve ispat etmesi halinde; iğfal edildiğini öğrendiği tarihten itibaren ek bir aylık süre içinde davayı acabileceğine dair kural ( md. 246/2 )
3-Davanının süresinde açılmaması haklı bir sebepten ileri gelmişse, sürenin geçmesine bakılmaksızın bu davanın açılabileceğine dair düzenleme ( md. 246/3 )
Öğreti ve uygulamada bu son durumun gerçekleşmesi halinde zaman geçirilmeksizin en kısa zamanda davanın açılabileceği kabul görmüştü.
4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunumuzda, soybağının reddi davasında dava açma süresi 289 ve 291 maddelerde düzenlenmiştir. Kocanın ve çocuğun açacağı davadaki hakdüşürücü süre 289. maddede diğer ilgililerin açacağı davadaki hakdüşürücü süre ise 291. maddede de hükme bağlanmıştır. Soybağına ilişkin düzenlemenin tümü madde gerekçeleri incelendiğinde; sürelerin önceki kanunumuza göre daha uzun tutulduğu, iki ayrı sürenin öngörüldüğü görülmektedir.
1-Genel kural olarak bir ve beş yıllık süreler,
2-Bu süreler içinde davanın açılamaması " gecikmeyi haklı kılan bir sebepten" kaynaklanmış ise, bu sebebin ortadan kalkmasından itibaren ek bir yıllık süre kabul edilmiştir. Önceki kanunumuzdaki " kocanın iğfal edilmiş olması halinin " de yeni kanunumuzda " gecikmeyi haklı kılan sebeplerin" içine alındığı anlaşılmaktadır. Bütün bu açıklamalar ışığında; 289. maddedeki ek dava açma süresinin sadece çocuk için değil, kocanın açacağı soybağının reddi davası için de geçeril olduğunun kabulü yasanın amacına uygun olur.
Davacı, gecikmeyi haklı kılan bir sebep olduğunu ileri sürmüştür. O halde; çocuğun nüfusa tesciline dayanak oluşturan belgeler getirtilmeli, gecikmeyi haklı kılan sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren ek bir yıllık süre içinde kocanın dava açabileceğinden hareketle, işin esasının incelenmesi gerekir.
Soybağının reddi davasında da, babalık davasında olduğu gibi ana ile çocuk arasında her zaman bir yarar çatışması ihtimali bulunduğundan; küçüğe kayyım tayin ettirilip katılmasına imkan hazırlanmadan, gösterdiği takdirde onun da delilleri toplanmadan karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre de diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.03.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/1988

K. 2004/3092

T. 11.3.2004

• NESEBİN REDDİ DAVASI ( İğfal Nedeniyle Durumun Geç Öğrenilmesi Halinde Dava Süresi )

• İĞFAL NEDENİYLE GEÇ ÖĞRENME ( Nesebin Reddi Davasında Hak Düşürücü Süreye Etkisi )

• SÜRE ( Nesebin Reddi Davasında - İğfal Nedeniyle Çocuğun Babası Olmadığını Geç Öğrenmenin Süreye Etkisi )

• EVLİLİK İÇİNDE DOĞAN ÇOCUĞUN SOYBAĞININ REDDİ ( Davacı Babanın İğfal Nedeniyle Durumu Geç Öğrenmiş Olmasının Dava Süresine Etkisi )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN HESAPLANMASI USULÜ ( Nesebin Reddi Davasında - İğfal Nedeniyle Geç Öğrenmenin Süreye Etkisi )

743/m.246

4721/m.298

4722/m.20


ÖZET : Soybağı kamu düzeni ile ilgilidir. Aile bireyleri arasında güvenli bir ilişkinin kurulması için hükmün doğrular üzerine oturması gerekmektedir. Verilecek kararlar taraflar kadar gelecek nesillere de etki yapacak niteliktedir. Tıp ve genetik bilimi ilerlemiştir. Yapılan incelemeler sonucu kocanın baba olabileceği %99.99, baba olamayacağı ise %100 oranında belirlenebilmektedir. Çocuğun davacıdan olmadığı Adli Tıp Kurumu raporu ile sabittir. Anne ( davalı ) bu durumu 6 sene dokuz ay gizlemiştir. Nitekim 16.6.1989 günlü dilekçesinde ve aynı günlü duruşmada davacının baba olmadığını kabul etmiştir. Koca ( iğfal edilmiştir ) kandırılmıştır. 743 Sayılı Medeni Kanunun 246. maddesindeki iğfal ( kandırma ) halinin, yeni Medeni Kanunun 298. maddesindeki haklı sebep içerisine gireceği sonucuna ulaşılmıştır. 4722 Sayılı Yasanın 20. maddesi, Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin Türk Kanunu Medenisi hükümlerine tabii olmaya devam edeceğini ancak söz konusu sürelerin Türk Medeni Kanununun belirlediği süreden uzun ise bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu kanunda belirtilen sürenin geçmesi ile dolmuş olacağını hükme bağlamıştır. Maddi hadiseler 743 Sayılı Medeni Kanun zamanında gerçekleşmiştir. Sözü edilen kanun daha kısa süreli hak düşürücü süre kabul ettiğine göre bir aylık sürenin uygulanması gerekir. Ancak bir aylık hak düşürücü sürede geçmeden dava açılmıştır. Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, süresinde açılmadığından söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR : Davacı 27.4.1998 tarihli dilekçesinde; evlilik birliği içersinde dünyaya gelen 5.7.1981 doğumlu Ali'nin soybağının reddine karar verilmesini, ayrıca mahkemenin verdiği yetki belgesine dayanarak da küçüğün babasının Mustafa olduğunu ileri sürüp, babalığın belirlenmesine de karar verilmesini istemiştir. Dosyalar birleştirilmiş ve her iki davanın da reddine karar verilmiştir.
1-Çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla, baba arasındaki soybağı ise; ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmü ile kurulur ( MK.m.282 ). Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içersinde doğan çocuğun babası kocadır ( MK.m.285 ). Koca soybağının reddi davası açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava anaya ve çocuğa karşı açılır ( MK.m.286 ). Çocuk evlilik içersinde ana rahmine düşmüş ise kocanın baba olmadığını isbat etmesi gerekir. ( MKm.287 ) Koca bu davayı doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açması gerekir. Gecikme haklı sebebe dayanıyorsa, bir yıllık sürenin sebebin ortadan kalktığı tarihten başlaması gerekir. ( MK.m.284 )
Çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlemesini ana ve çocuk isteyebilir. ( MK.m.39 ) Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Çocuk ile başka erkek arasında soybağı ilişkisi varsa maddede öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihten işlemeye başlar. ( MK.m.303 )
Davacı ile Huriye 9.6.1973'te evlenmiş 11.9.1981'de boşanmışlardır. Soybağının reddi istenilen Ali evlilik içersinde 5.7.1981'de dünyaya gelmiştir. Soybağı reddedilip kesinleşmediği sürece babalık davası dinlenemez. ( MK.m.282-303 ) Bu açıklama karşısında temyiz incelemesi, münhasıran soybağının reddine yönelik hükme ilişkin olarak yapılmıştır.
2-743 Sayılı Medeni Kanun ( MK.m.242,246 ) soybağının reddi konusunda üç ayrı süre öngörmüştür. Bunlardan birincisi; doğumu öğrenmesinden, diğeri çocuğu tanımak ve reddetmek hususunda kandırıldığının ( iğfal edildiğinin ) kanıtlanması halinde iğfal tarihinden ve ayrıca haklı bir sebeple süresinde ret davası açamamış ise haklı sebeple ortadan kalktığı tarihten başlar ve bu süre de bir aydır.
Yeni Medeni Kanunumuz ( MK.298 ) bu üç süreyi ikiye indirmiştir. Koca doğumu ve baba olmadığını öğrendiği tarihten itibaren bir yıl, herhalde beş yıl ve ayrıca gecikme haklı sebebe dayanıyorsa bir yıllık sürenin sebebin ortadan kalktığı tarihten başlayacağı öngörülmüştür.
Yeni Medeni Kanunumuzda davacının karısı veya üçüncü kişi tarafından kandırılması ( iğfal edilmesi ) halinde sürenin hangi tarihte başlayacağı konusunda açıklık bulmamaktadır.
Soybağı kamu düzeni ile ilgilidir. Aile bireyleri arasında güvenli bir ilişkinin kurulması için hükmün doğrular üzerine oturması gerekmektedir. Verilecek kararlar taraflar kadar gelecek nesillere de etki yapacak niteliktedir. Tıp ve genetik bilimi ilerlemiştir. Yapılan incelemeler sonucu kocanın baba olabileceği %99.99, baba olamayacağı ise %100 oranında belirlenebilmektedir.
Ali'nin davacıdan olmadığı Adli Tıp Kurumunun raporu ile sabittir. Anne ( davalı ) bu durumu 6 sene dokuz ay gizlemiştir. Nitekim 16.6.1989 günlü dilekçesinde ve aynı günlü duruşmada davacının baba olmadığını kabul etmiştir. Koca ( iğfal edilmiştir ) kandırılmıştır. 743 Sayılı Medeni Kanunun 246. maddesindeki iğfal ( kandırma ) hali, yeni Medeni Kanunun 298. maddesindeki haklı sebep içersine gireceği sonucuna ulaşılmıştır.
4722 Sayılı Yasanın 20. maddesi, Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin Türk Kanunu Medenisi hükümlerine tabii olmaya devam edeceğini ancak söz konusu sürelerin Türk Medeni Kanununun belirlediği süreden uzun ise bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu kanunda belirtilen sürenin geçmesi ile dolmuş olacağını hükme bağlamıştır. Maddi hadiseler 743 Sayılı Medeni Kanun zamanında gerçekleşmiştir. Sözü edilen kanunun daha kısa süreli hak düşürücü süre kabul ettiğine göre bir aylık sürenin uygulanması gerekir. Ancak bir aylık hak düşürücü sürede geçmeden dava açılmıştır.
Mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, süresinde açılmadığından söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple soybağının reddi yönünden BOZULMASINA, kararın babalık davasına ilişkin bölümünün ise bozma sebebine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 11.03.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinden farklı olarak kocanın beş yıllık süre geçtikten sonra, bir yıllık süre henüz dolmamış yahut işlemeye başlamamış olsa bile, soybağının reddi davası açamayacağı hükmünü getirmiştir. Dava açmadaki gecikmenin haklı bir nedene dayanması halinde ise, bir yıllık hak düşürücü süre, bu nedenin ortadan kalktığı tarihten itibaren başlayacaktır. O halde dava açmadaki gecikmenin haklı nedene dayandığını koca tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
Taraflar 9.6.1973 tarihinde evlenmişler, 11.9.1981 tarihinde boşanmışlar, soybağının reddi istenen Ali evlilik içinde 5.7.1981 tarihinde doğmuştur. Bu dava ise doğumdan itibaren 16 yıl 9 ay 11 gün sonra 27.4.1998 tarihinde açılmıştır.
Davacı dava açmadaki gecikmenin haklı nedene dayandığını kanıtlayamamıştır. Ali'nin davacıdan olmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu raporu başlı başına gecikmenin haklı nedene dayandığını göstermez.
Gerçekleşen bu durum karşısında, kararın onanması gerekir düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye Üye
Necati Söz A.Vehbi Aksoy
Old 11-05-2008, 19:52   #3
Av.Ahu Gökçen

 
Varsayılan

Merhaba, benim müvekkillerimin ağabeyi, 2003 yılında bir bayanla evleniyor ve bu bayanın 2001 doğumlu ve başka bir ilişkiden olan kız çocuğunu kanuni olmayan yollardan nüfusuna alıyor. Evlendiği kadının bir başka çocuğu daha var ve bu çocukda kadının anne ve babasının üzerine kayıtlı. 2007 yılında muris vefat ediyor. Ve nüfusuna aldığı bu çocuktan başka altsoyu da olmadığından çocuğun annesi ve çocuk mirasçı sıfatıyla müvekkillerimi miras dışına itiyorlar. Medeni yasa, nesebin reddi davasının kişinin ölmesi halinde altsoyu tarafından açılabileceğini belirtmiş. Bu olayda müvekkillerim murisin annesi ve 2 kardeşi. Onlarında bu davayı açma hakları var mıdır ve varsa dava açma süresi nasıl işleyecektir? Şimdiden teşekkür ederim.
Old 13-05-2008, 17:54   #4
HAWK

 
Varsayılan nesebin reddinde ,dava açma süresi

Bence,murisin ölüm tarihinden itibaren 1 yıl içinde dava açılabilir diye düşünüyorum.Ama uygulamada ve araştırmamda benzeri konuya rastlamadım....Size kolay gelsin
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dava Açma Hakkının Düşmesi tekinkilic Meslektaşların Soruları 1 06-09-2008 15:41
Dava Açma Süresi... Kemal Yıldırım Hukuk Soruları Arşivi 15 16-12-2006 19:28
Dava AÇma Ehlİyetİ üye7160 Meslektaşların Soruları 10 31-07-2006 18:26
Dava Açma İzni AV.SERTANn Meslektaşların Soruları 6 18-11-2004 18:42
Dava Açma Hakkı kaya Hukuk Soruları Arşivi 1 25-09-2003 13:40


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06318307 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.