Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

KORKAK YARGIÇLAR ama Türkiye DIŞINDA

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-08-2006, 21:55   #1
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan KORKAK YARGIÇLAR ama Türkiye DIŞINDA

AIHM Yargıcı Türmen Milliyet için yazdı

Yargı eleştirisinde ölçüt kamuoyu çıkarı

Yargıçlara yöneltilen ve hakaret oluşturmayan eleştirileri AİHM bir değer hükmü olarak kabul ediyor. Dolayısıyla bunların kanıtlanmasını aramıyor. Ancak, bu eleştirilerin iyi niyetle yapılmış olmaları ve belirli bir araştırmaya dayanmaları gerekiyor.

Gündemdeki konulara AİHM bakışı
Yazar Orhan Pamuk hakkında "Türklüğü aşağılamak"tan açılan dava, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın'ın tutuklu yargılanması, Milliyet Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'nın hesaplama hatasıyla serbest bırakılması, yakın geçmişte basında yargıya yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı başlıca dosyalar oldu. Türk basınının geniş bir kesimi, bu başlıklarda yargının tutumunu büyüteç altına aldı.
Basının bu sorgulayıcı tutumu, yargı ve hükümet çevrelerinde rahatsızlık yarattı, eleştirilere yol açtı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Prof. Aşkın'a destek veren TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç'u "yargıyı etkilemekle" suçlaması ve savcıları göreve çağırması bu tartışmayı iyice alevlendirdi.
Basın yargıyı eleştirebilir mi? Yargıya basın karşısında mutlak bir dokunulmazlık zırhı talep etmek basın özgürlüğü ile bağdaşır mı? Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerleşmiş bir içtihadı var mı?
AİHM yargıcı Rıza Türmen, bu soruların yanıtlarını Milliyet için değerlendirdi.

"Mahkemelerin Bağımsızlığı" başlığını taşıyan, Anayasamızın 138. maddesinin 2. fıkrası şöyle: "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Basın özgürlüğü açısından bu fıkrayı nasıl değerlendirmek gerekir? Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları yol gösterici bir rol oynayabilir. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) "destek ölçü normu" olarak görmekte, Anayasa'nın maddelerini yorumlarken AİHM kararlarından yararlanmakta. Bu nedenle, AİHM'nin konuya bakış açısı, Anayasa'nın 138. maddesinin yorumu bakımından yararlı.
AİHS'nin 10. maddesinin birinci fıkrası ifade özgürlüğünü düzenler. İkinci fıkrası ise, bu özgürlüğe getirilebilecek sınırlamaları belirtir. Sözleşme "yargının otoritesini ve tarafsızlığını korumak" amacıyla da ifade özgürlüğünün sınırlanabileceğini öngörüyor. Ancak Sözleşme'nin, bu amaçla getirilen her sınırlamaya izin verdiğini düşünmek yanlış olur. AİHM, sınırlamaların Sözleşme'ye uygunluğunu incelerken, bir yasa ile düzenlenip düzenlenmediğini, ayrıca sınırlamanın demokratik bir toplumun gerekleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını dikkate alır.

Özgür basının önemi
AİHM bu konuda karar verirken basın özgürlüğü ile yargının bağımsızlığının korunması arasında bir denge kurar. Bu nazik ve güç bir iştir. Bir yanda yargının bağımsızlığının ve yargıya olan güvenin sağlanması düşüncesi yatar. Bu amaçla yargıçların haksız, gerçek dışı, yıpratıcı saldırılara karşı korunması gerekir. Öte yanda, basının demokratik toplumlarda üstüne düşen görevi yerine getirmesini güvence altına almak düşüncesi yatar. Bu çerçevede, AİHM kamuoyunu ilgilendiren konularda basının bilgi vermek görevini ve kamuoyunun da bu konularda bilgi edinme hakkını korumaya özen gösterir. AİHM, bu iki unsur arasında bir denge sağlamaya çalışırken yazılı ya da sözlü ifadenin tonu, içeriği, amacı, hangi bağlamda söylendiği gibi noktaları dikkate alır.
AİHM, pek çok kararında demokratik toplumlarda özgür bir basının öneminin altını çizer. AİHM'ye göre, basın demokrasinin "bekçi köpeği" görevine sahiptir. (Örneğin, Jersild / Danimarka kararı, 23.9.1994, paragraf 35).

Yıpratıcı saldırılara karşı
Buna karşılık, AİHM'nin kararlarında yargının toplumdaki özel rolüne değindiğini de görüyoruz. "Hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlette, adaletin güvencesi olan (yargı), görevlerini gereği gibi yapabilmesi için kamuoyunun güvenine sahip olmalıdır. O nedenle, dayanaksız ve yıpratıcı saldırılara karşı yargıyı korumaya gerek olabilir. (Bu çerçevede) eleştiriye uğrayan yargıçların görevleri gereği yanıt veremedikleri de göz önünde bulundurulmalıdır." (Prager ve Oberschlick / Avusturya kararı, 1995, paragraf 34).
Bu paragraftan da anlaşılacağı gibi, AİHM'nin "yargıyı koruma" düşüncesi daha çok Anglosakson hukukundaki mahkemeye karşı saygısızlık ya da mahkemeye itaatsizlik şeklinde çevrilebilecek "contempt of court" kavramından esinlenmekte. "Contempt of court" birçok şekilde meydana gelebilir. Duruşma sırasında yargıca hakaret etmek, sövmek, tanığı sindirmeye çalışmak, duruşmanın kesintiye uğramasına yol açacak davranışlarda bulunmak gibi. Bu gibi durumlarda, genelde, duruşmayı yapan mahkeme "contempt of court" sanığını yargılamaya ve cezalandırmaya yetkili.
AİHM, Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasındaki "yargının otorite ve tarafsızlığını" sağlamak amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlanmasını bu bağlamda görmekte.

Örnek kararlar
Örneğin, Barfod / Danimarka kararında (22.2.1989), bir gazetede çıkan yerel yönetimle ilgili bir davada karar veren yargıçların yerel yönetimin memurları gibi davrandıklarını ima eden yazıdan dolayı gazetecinin para cezasına mahkûm olmasını AİHM Sözleşme'ye uygun buldu.
Aynı şekilde, Prager ve Oberschlick / Avusturya (1995) davasında, Viyana Ceza Mahkemesi yargıçlarıyla ilgili olarak bir gazetede yayımlanan bir yazıdan dolayı gazeteci ve yazı işleri müdürü mahkûm olurlar. Yazıda yargıçların sanıklara davanın başından itibaren suçlu gibi davrandıkları, bu yargıçların her şeyi yapabilecekleri, Yargıç J'nin saldırgan bir kabadayı gibi hareket ettiği gibi ifadeler yer alır. AİHM, bu yazıdan dolayı gazeteci ve yazı işleri müdürünün mahkûm olmalarının Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal etmediği sonucuna vardı.
Bu kararı verirken AİHM şu unsurları da göz önünde bulundurdu:

Duruşmaları izlememiş
Gazeteci iyi niyetli ve gazeteciliğin etik kurallarına uygun davranmamıştır. İleri sürdüğü iddiaları kanıtlamak için yaptığı araştırma yeterli değildir. Örneğin, Yargıç J.'nin bulunduğu hiçbir duruşmayı izlememiştir.
Yukarıda değinilen her iki kararın da ortak noktaları yargıya karşı hakaret ve sövmenin söz konusu olması. AİHM bu gibi durumlarda, ifade özgürlüğünün sınırlanabileceğini kabul ediyor.
Buna karşılık, yargıyı korumak amacıyla ulusal makamların basına karşı aldıkları önlemlere ilişkin birçok davada, AİHM, basın özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardı.
AİHM'nin bu sonuca varmak için hangi düşüncelerle hareket ettiğini göstermek amacıyla üç örnek vermek istiyorum. Bunlardan birinci ve üçüncü kararlar ulusal yargı organları önünde süren davalarla ilgili olarak basında çıkan yazılara ilişkin. Bu örnekleri, yandaki kutularda göreceksiniz.

Eleştiri iyi niyetle yapılmalı

Aşağıda verilen üç örnekte değinilen konuların ışığında, AİHM'nin basın özgürlüğü ve yargının otoritesinin korunması kavramları arasında şöyle bir denge kurduğunu söylemek olanağı var:
Yargıçları söven, hakaret eden, yargıçlara karşı aşırı ağır ifadeler kullanan yayınları AİHM korumuyor. Bu tür yayınlara karşı alınan önlemleri Sözleşme'ye uygun buluyor.
Önemli bir ayırım, vakıalar ile değer hükümleri arasında. Yargıçlara yöneltilen ve hakaret oluşturmayan eleştirileri AİHM bir değer hükmü olarak kabul ediyor.
Dolayısıyla bunların kanıtlanmasını aramıyor. Ancak, bu eleştirilerin iyi niyetle yapılmış olmaları ve belirli bir araştırmaya dayanmaları gerekiyor.
Bunun dışında, bir dava sürerken, o dava ile ilgili olarak basında yazılar yazılmasını AİHM ilke olarak basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendiriyor. Ancak bu değerlendirmede AİHM'nin göz önünde bulundurduğu önemli bir ölçüt, kamuoyu çıkarı.
Kamuoyunun çıkarının bulunduğu bir konuda, basının bilgi verme, kamuoyunun da bilgi alma hak ve özgürlüğü olduğu kabul ediliyor.

1- 'Yargının otoritesi'

Sunday Times İngiltere Kararı (26.11.1991)
1960'lı yıllarda hamile kadınların kullandığı thalidomide adlı bir ilacın yeni doğan bebeklerde sakatlığa yol açtığı saptanır. İlaç firması ilacı piyasadan çeker. Sakat doğan bebeklerin aileleri firmaya tazminat davası açarlar. Davalar görülürken, Sunday Times gazetesinde çıkan bir yazıda, ilaç şirketlerinin sorumluluğuna ilişkin yasa eleştirilir. Yayımlanacak ikinci bir yazı ise, ilaç şirketlerinin, thalidomide'i piyasaya sürmeden önce gerekli özeni göstermediği konusunda kanıtları içermekte. Ancak ikinci yazı yayımlanmadan, gazeteye yayın yasağı getirilir. Yasağın amacı görülmekte olan bir davada, davaya bakan mahkemenin tarafsızlığını korumak. Sunday Times gazetesi yayın yasağıyla ilgili olarak hükümeti AİHM'ye şikâyet eder.
AİHM, gazetenin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardığı kararında şu noktalara yer verir:

Yazı yayımlanmış olsaydı...

Söz konusu yazı yayımlanmış olsaydı, bazı okuyucularda ilaç şirketinin ihmali bulunduğu yönünde bir kanı doğurabilirdi. Ancak bu konu zaten kamuoyunda tartışıldığından, böyle bir kanının "yargının otoritesi" yönünden sakıncalı sonuçlar meydana getirmesi beklenemez.
Mahkemelerin hüküm veren bir forum olmaları, dava konusunun başka yerlerde, örneğin gazetelerde tartışılmaması anlamını taşımaz.
Basının, kamuoyunu ilgilendiren bütün konularda olduğu gibi, mahkeme önündeki konularla ilgili olarak da bilgi verme görevi, kamuoyunun bu tür bilgileri alma hakkı vardır.
Bu olayda, olay ilacın kurbanlarının ailelerinin her türlü bilgiyi ve soruna ilişkin çözüm yollarını öğrenmek konusunda yaşamsal çıkarları bulunmakta. Bu bilgilerden yoksun bırakılmaları ancak, yayımlanmalarının "yargının otoritesi" yönünden mutlak bir tehdit doğurması durumunda mümkün olabilir.

AİHM basın özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin, demokratik bir toplumda geçerli olabilmesi için gerekli nedenlerin bulunup bulunmadığını değerlendirirken, kamu çıkarını dikkate alır. Thalidomide olayında bir kamu çıkarı bulunduğu kuşkusuzdur.
AİHM olayın bütün koşullarını göz önünde tutarak, basına yapılan müdahaledeki toplumsal gereksinimin, basının yazıyı yayımlamasındaki kamu çıkarından daha fazla ağırlık taşımadığı, dolayısıyla Sunday Times'a getirilen yayın yasağının Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna varır.

2- 'Korkak yargıçlar'

De Haaes ve Gijsels Belçika Kararı (24.2.1997)
Dava konusu, Antwerp İstinaf Mahkemesi'nin bir boşanma davası sonucunda çocuğun velayetini babaya bırakan kararı ve bu kararla ilgili olarak haftalık bir dergide İstinaf Mahkemesi yargıçlarına yöneltilen suçlamalar. Yazar, babanın ailesi ve siyasal ilişkileri nedeniyle İstinaf Mahkemesi'nin tarafsız davranmadığını, yargıçların babayla aynı aşırı sağ çevrelere mensup olduklarını belirtir. Yargıçları "önyargılı" ve "korkakça" davranmakla suçlar. Derginin yazı işleri müdürü ve gazeteci bu yazılarından dolayı 1 frank para cezasına mahkûm olurken mahkeme kararının dergide yayımlanmasına karar verilir.
AİHM bu davada, daha önceki ifade özgürlüğü davalarında da görülen, vakıalar (facts) ve değer hükümleri ayrımını yapar. Vakıaların gerçek olup olmadığı kanıtlanabilir. Oysa, değer hükümleri kanıtlanamaz. AİHM, yargıçlara yöneltilen suçlamaların bir değer hükmü niteliği taşıdığı, gazetecinin ayrıntılı bir araştırma sonucu ve uzmanların görüşlerini aldıktan sonra bu değer hükmünü oluşturduğu gerekçesiyle, Belçika hükümetinin Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal ettiğine karar verir.

3- İki davayı da kazanmıştı

Du Roy ve Malaurie / Fransa Kararı (3.1.2001)
Bir inşaat şirketinin yeni yönetimi, eski yönetimin başkanını yolsuzlukla suçlar ve şirketin malvarlığını kötüye kullandığı için dava açar. Dava sürerken, bir haftalık dergide çıkan bir yazıda, Sosyalist Parti üyesi olan eski başkanın yolsuzluklara karıştığını ima eden ifadeler yer alır. Eski başkan, gazeteci ve yazı işleri müdürüne karşı hem tazminat davası, hem de 1931 tarihli yasanın ihlal edilmesi nedeniyle şikâyet yoluyla ceza davası açar. 1931 tarihli yasaya göre, bir ceza davasına müdahil olma talebinde bulunanlar hakkında dava sürerken basın yoluyla bilgi vermek suç oluşturmakta. Eski başkan iki davayı da kazanır.
AİHM kararında, 1931 tarihli yasa ile, şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak açılan davalar hakkında yayın yapma yasağı getirilirken, savcının resen açtığı davalarda bu tür bir yasağın bulunmadığına dikkat çekerek, bu ayrımın hiçbir nesnel dayanağı olmadığını, ayrıca, bu yasağın kamu çıkarı olan davalarda basının kamuoyuna bilgi verme hakkını engellediğini belirtir.

kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2006/01/30/guncel/agun.html

----------------------o----------------------

Ömer KAVİLİ'den NOT:
BİZİM ÜLKEDE BÖYLE KARAR VERENLER YOKTUR; VARSA DA, YASAKTIR
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Velayet (azerİ Bİr Kadindan Evlİlİk DiŞi Ve Halen Yurt DiŞinda Olan Çocuklarin) a.c.79 Meslektaşların Soruları 2 04-10-2006 18:40
YURT DIŞINDA İKEN tÜRKİYEDE ALINAN EV av.myıldız Meslektaşların Soruları 3 23-09-2006 12:16
Türkiye interneti Av. Hulusi Metin Teknoloji ve Bilgisayar 1 08-07-2006 12:30
HukukÇularin "adaletİn Tecellİsİ" DiŞinda Bİr İdeolojİsİ Olabİlİr Mİ? fikirbay Hukuk Sohbetleri 0 27-05-2006 13:36
Ağla Türkiye !!! Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 2 10-03-2004 10:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05578995 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.