21-04-2004, 22:39 | #1 |
|
Hukuk Var Mı? hukukçu Yok Mu?
Sayın Hukukçular ,
Aşağıdaki yazıdan hukukçu olarak alınganlık duymamız gerekiyor mu? Yazıda sözü edilenlerden biz sorumlu muyuz? Hukukumuzdan mı utanmalıyız yoksa hukukçuluğumuzdan mı? Saygılarımla Bir Dost ..................................... KÖŞE YAZISI'ndan alıntıdır: Ege CANSEN Sakın seni hukukla aldatmasınlar LİSE son sınıfta okuyan yeğenime, okul ne zaman bitiyor diye sordum. Aslında iki aydan fazla var, ama 20 gün sonra bitiyor, kalanı raporlu devre olacak dedi. Nasıl yani? ... Yani, öğrenci hasta olmadığını biliyor, okul idaresi öğrencinin hasta olmadığını biliyor, doktorlar da öğrencinin hasta olmadığını biliyor, Tabipler Birliği’de bu tezgáhı biliyor, e herhalde Milli Eğitim Bakanlığı da lise son sınıf öğrencilerinin öğrenim yılının son bir ayında toptan hastalanmadığını biliyor, ama kayıtlara ‘öğrenci hastadır-raporludur’ diye yazılıyor. Niye? Her şey kanunlara uygun olsun diye. İşte hukukun üstünlüğü budur. * * * Popstar diye Amerika’da üretilmiş bir TV programı, lisans bedeli ödenerek Türkiye’ye getiriliyor. Olağanüstü başarılı oluyor. Yayıncı kanala müthiş bir reklam geliri yaratıyor. Bunun üzerine, bir başka kanal bu programı Amerikalı telif hakkı sahibinden kiralıyor. Popstarı daha önce yayınlayan kanal ise aynı programı, adına Türkstar deyip yapmaya devam ediyor. Yetmiyor bir başka kanal, hemen hemen aynı senaryo ve formata sahip bir programı, bambaşka bir ad altında yayına koyuyor. Yaratıcı bir zekánın ürününe bedava sahip olunup para kazanılıyor. Ortada çiğnenen bir fikir hakkı yok kabul ediliyor. Çünkü adları başka. Kimsenin vicdanı sızlamıyor. Her şey yasalara uygun. İşte hukukun üstünlüğü budur. * * * 18 yaşından küçük bir çocuk, hasta babasına, karaciğerinin bir kısmını vermek istiyor. Ama yasalar 18 yaşından küçüklerin organ bağışı yapmasını yasaklamış durumda. Çare? Mahkemeye gidip çocuğun yaşını düzeltmek. Çocuk, yaşının doğru olduğunu biliyor; tanıklar, çocuğun yaşının 18’den küçük olduğunu biliyor, yargıç da gerçeği biliyor, ama ortada kurtarılması gereken bir baba var. Mahkeme çocuğun yaşını düzeltiyor. Yani gerçek yaşını, kanunen değiştiriyor. Tek hata, işin uzamasından dolayı baba kaybediliyor. Her şey yasalara uygun. İşte hukukun üstünlüğü budur. * * * Bir zamanların gözde bir gazetesi olan ‘Tercüman’nın sahibi ve şirketi batıyor. Maddi ve manevi varlıklarla ‘Tercüman’ adı, alacaklı bankanın malı oluyor. Derken bir gün Tercüman’ın eski sahibinin várisleri, tekrar bir gazete çıkarmak istiyor. Kolay tutunmak ve hızla tiraj kazanıp kára geçmek için, başkasının malı olan Tercüman markasını kullanmaya karar veriyorlar. Çare hazır: ‘Tercüman’ adının önüne veya ardına bir iki kelimeyi küçük harflerle ilave etmek. Şimdi Türkiye’de iki tane ‘Tercüman’ Gazetesi çıkıyor. Ama ikisinin isimlerinin yanında farklı küçük ibareler var. Her şey yasalara uygun. İşte hukukun üstünlüğü budur. Son Söz: Hukuku çiğnemek istiyorsan, yasalara harfiyen uy. |
22-04-2004, 10:47 | #2 |
|
Bu sorunun kaynağının hukuk kurallarının açıklarını bulup onun uygulanmamasını sağlamak şeklindeki düşünce yapısı olduğunu düşünüyorum.
Hukuk kuralları ile getirilen ve uyuşmazlıkları ortadan kaldırmaya yönelik amaçlar gözardı edilmektedir. Adeta hukuk kurallarına nasıl uyulmaz düşüncesi ile kurallar yorumlanmaktadır. Hukukta gördüğümüz hukuk kurallarının yorumlanması konuları hiç dikkate alınmıyor. Her şey amacının dışında, kendisinin nasıl işine geliyorsa, menfaatleri neyi gerektiriyorsa öyle yorumlanmaktadır. Ne yazık ki bazı hukukçular da buna katkıda bulunuyor. Ülkemizde hukuk kurallarının amacına uygun olarak uygulanmasını sağlamak için cesaretin ötesinde kahraman olmak gerekiyor. Kimi zaman tek başına bütün zorluklara baskılara karşı koyması gerekebiliyor. Adalet savaşçısı olmak kolay değil. |
23-04-2004, 11:04 | #3 |
|
Aynen katılıyorum. Hukuk fakültelerinde yorum kuralları öğretilirken, yasanın ruhuna vurgu yapılır ve ruhen (amaçsal) yorumlanayan bir yasa maddesinin amaca hizmet edemeyeceği dikte ettirilirdi.
Gerçekten, Türkiye'de amaçsal yorum pek yapılmıyor. Kanunun lafzına bakılıp harekete diliyor. Bu ise, bir ayağı topal kalan sonuç doğuruyor. Yasa, lafzen ve ruhen bir bütün olarak değerlendirilse, bu tür saçmalıklar olmaz. yazarın bahsettiği ......Tercüman ile .....Tercüman olayında hatırladığım kadarıyla mevzuatta alel acele bir değişikliğe gidilmiş ve çıkarılan yeni mevzuat ile bu hukuksuzluğa mahal verilmişti. Kısaca belirtirsek: 1) Hukukçular (mahkemeler de diyebiliriz) amaçsal yoruma pek gitmiyor. hemen örnek Yargıtay kararı var mı yok mu buna bakıyor. Yargıtay kararları ise malum. Aynı konuda farklı farklı ürünlerle dolu. 2) Yasa koyucu, yasa koyucu gibi davranmıyor. Genel düzenleyici işlemlerini bile, özel amaca doğru harekete geçirebiliyor. Merak edenlere o evzuat değişikliğini de bulabilirim. Bir gün gelecek, siyasetçilerden korkmayan hakim ve savcılar da bu ülkede çoğalacaktır. |
23-04-2004, 11:31 | #4 |
|
Evet o dahiyane mevzuatı buldum. Şimdi dikkatle bakalım, ne nasıl nereye gizlenmiş.
Yasanın ismine, tarihine ve içeriğine bakıp, sonra getirilen düzenlemenin kime hizmet etmiş olabileceğine dikkat edelim. Vah memleketim vah! Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Kanun No : 5000 Kabul Tarihi : 06/11/2003 Resmi Gazete Tarihi: 19/11/2003 Resmi Gazete Sayısı: 25294 Kanunun Tam Adı: (Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun) Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Madde 31 - 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 14 üncü maddesinde öngörülen beş yıllık süre, 15/07/1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununa tabi konularda üç yıla indirilmiştir. Bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Kanun gereği mevkute neşredenler, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği mevkute neşretmekten alıkonulamazlar. Ne güzel değil mi? Yanlış hatırlamıyorsam, bu madde yasa haline geldiğinde, Tercüman gazetelerinin açtıkları dava devam ediyordu! |
26-04-2004, 23:12 | #5 | |||||||||||||||||||
|
Baktım baktım olayda herhangi bir hukuk açığından yararlanma diye bir şey bulamadım. HUKUK AÇIĞI: Hukuk açıklığından yararlanma, hukukun düzenlemediği, yahutta eksik düzenlediği bir konuda hukuki bir sorun doğurmıyacak, ve hukukun öngörmediği bir yoldan veya açıktan faydalanarak, hukuken ceazlandırılması daha doğrusu müeyyidelendirilmesi imkanı olmayan bir eylemde bulunmaktır. Kısacası mevzuatın sözü ve özü ile değinmediği bir eylemdir hukuk açığından faydalanmak. Hukuk açığından faydalanan kimse hukukçuların ve kanun kuyucunun görmediği veya göremediği bir açık bulmuş ve bu açıktan faydalanmıştır. Bunu yapabilmek için o kişinin bir deha olması gerekir ve bu işi yapan kimse gerçekten bir dahidir. Kısacası şeytani bir zekaya sahip birisidir. Gelelim olayımızda verilen örneklere; bütün örneklerde belirli bir kununi, belirli bir hukuki düzenleme var. Belirli neticelerin oluşabilmesi için belirli koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Örneğin, belirli suistimalleri önlemek için okula gitmeyen öğrenciden, okula devamsızlık süresi için doktordan bir rapor getirmesini öngörüyor mevzuat. Yani hastayım bu gün okula gitmek istemiyorum deyip okula gitmedinmi belirli müeyyidelerle, örneğin devamsızlıktan sınıfta kalma, karşılaşıyorsun. Eğer gerçekten hasta isen bunu bir doktor raporu ile belgelendireceksin. Doktor sana okula gidemesin, hastasın evde kalıp dinleneceksin derse okula gitmek mecburiyetinden kurtulmuş olursun. Tek sözle olayda hukuki bir boşluk yok, olay hukuki yönden açıkça düzenlenmiş. SAHTEKARLIK: Herşeyin pratiğine kaçan ve kolay çözümler bulan halkımız bunada pratik bir çare bulmuş. Parası veya dayısı olan doktora gidiyor ve sahte bir rapor alıyor. Ve sapasağlam olan, evde yan gelip yatan yahutta bilmem nerede tatil yapan, öğrenci okula gitmek mecburiyetinden kurtulmuş oluyor, aldığı raporu yetkili yerlere verdiği zaman. Okul idaresi, milli eğitim ve olayla ilgili olan diğer makamlar çoğu zaman durumu biliyor ve seslerini çıkarmıyorlar, yahutta durumu bildikleri halde seslerini çıkarmaktan korkuyorlar. Dönen dolaplardan hiç haberleri olmayanlarda vardır elbette. Bir hakkı kötüye kullanmanın, kanunu düzenlemelerin ve adaletin ayaklar alınmasının, en tipik örneklerinden birisi. Basit bir köylü kurnazlığından başka bir şey olmayan ve deha ile hiç alakası olmayan bir durum. Bir sahtekarlık. BÜYÜK İKRAMİYELİK SORU/LAR: Burada kim hangi ölçüde sorumludur? Kanun koyucumu? Kanunu uygulayan mahkemelermi? Kanunların tatbik edilmesinden sorumlu Hükumetmi? Milli eğitimmi? Doktorlarmı? Medyamı? Anne ve babalarmı? Yetişkinlerin oyuncağı olan ve hukuka ne ölçüde saygılı olunması gerektiğini yetişkinlerden öğrenen küçüklermi? Bütün bunların dışında, bizi kanunlara saygısızlığa heveslendiren, bize cesaret veren, kanunlara uyduğumuz zaman bize aptallık ediyormuşuz gibi bir his verdiren, kollektif bir ruhmu? Bu sorulara belirli bir cevap bulamadım daha, ama içimdeki bir his dünyanın en aptalı senmisin, dünyayı kurtarmak sanamı kaldı, gemisini kurtaran kaptandır, diyor durmadan. Hadi hayırlısı. Saygılarımla |
27-04-2004, 08:16 | #6 |
|
Türkiye'de "kurallar çiğnenmek içindir" bu cümle gizli saklı değil, bazı kişiler tarafından açıkça ifade edilmektedir.Kurallara saygılı olmak tuhaf karşılanmaktadır. Örneğin, trafik kurallarına uyanlar korkaklıkla suçlanmaktadır.
Sahte rapor verilmesindeki amaç; üniversite giriş sınavlarına giren öğrencilerin hazırlık çalışması yapmaları için onlara süre tanımaktır. Öğrencilerin devamsızlıktan kalmaması için de sahte rapora başvurulmaktadır. Okul idaresinin amacı da öğrencilere yardımcı olmak. Burada yanlış olan sorunlara çözüm bulma yöntemidir. Milli eğitim Bakanlığı bir genelge çıkarıp son sınıfta devamsızlıktan sınıfta kalmayı kaldırabilir ya da öğrencilere öğretmenler gözetiminde okulda etüd çalışması yaptırılabilir. Bu durumda öğrenciler sahtekarlığa başvurmamış, okul idaresi de bu sahtekarlığa göz yummamış olur. Her insanın ve her mesleğin bir onuru var buna benzer davranışlar bu onuru zedeler ve güvensizlik oluşturur. Bu yolsuzluk ve sahtekarlıklar ne amaçla yapılırsa yapılsın göz yumulmaması gerekiyor. Yolsuzluk ve sahtekarlıklardan üstüne düşen görevi yapmadığından dolayı bence herkes sorumludur. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukukçu olmasanız hukuk sistemimize güvenir misiniz? | Admin | Konumuz : Hukukçular | 63 | 18-01-2008 21:15 |
hukukçu hatıraları | av.mustafa akıncı | Meslektaşların Soruları | 5 | 24-03-2006 20:24 |
Hukukçu Arkadaşını Ara | Admin | Hukuk Haberleri | 0 | 24-02-2001 21:34 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |