Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 sayılı kararının metnini arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-05-2011, 13:36   #1
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 sayılı kararının metnini arıyorum

Arkadaşlar,
Bana bir davam nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 nolu kararının tam metni gerekmektedir. elinde olan arkadaşların bana göndermelerini rica ediyorum.
Teşekkürlerimle
Av. Nurten Çelik
Old 06-05-2011, 14:06   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik
Arkadaşlar,
Bana bir davam nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 nolu kararının tam metni gerekmektedir. elinde olan arkadaşların bana göndermelerini rica ediyorum.
Teşekkürlerimle
Av. Nurten Çelik

Kazancı'da bulamadım. Konuyu yazarsanız belki benzer kararlar bulunur.
Old 06-05-2011, 15:04   #3
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Açtığım ecrimisil davasında müvekkilim vefat etti. Bir kısım mirasçıların bir mirasçı ile menfaat çatışması bulunduğundan, biz sadece bu davadaki hak ve alacaklar yönünden elbirliği ile mülkiyeti, hisseli mülkiyete dönüştürmek istiyoruz. Muris ecrimisil davasının görüldüğü yerden bir başka yere yerleşmiş ve ikametgahı farklı yerde. 644/son fıkrası nedeniyle dönüştürme davasının ecrimisil davasıyla aynı yargı yerinde görülmesini istiyorum.
TMK 644. maddesinin son fıkrasına göre, kalıta dahil hak ve alacaklar nedeniyle İştirak halindeki Mülkiyetin Müşterek mülkiyete çevrilmesinde yetkili mahkemenin tesbitinde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.10.1993 tarih ve 8273-9241 sayılı kararında söz edilen (ve benim aradığım HGK kararında,) dönüştürme davasının, kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşımadığı ve bu nedenle bu davada, HUMK 11. maddesinin uygulama alanı bulmayacağına ilişkindir. Yani murisin son ikametgahı mahkemesinde dava açmak mecburiyetimiz yok gibi anlaşılmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin anılan kararının metnini isterseniz gönderirim. Burada hem hukuk ekonomisi ve hem de davalının ikametgahı mahkemesinin yetkisi nedeniyle, anılan HGK kararında kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme kapsamınnda sayılmaması tezimi kuvvetlendirecektir. Aksi halde HUMK 11. maddeye dar yorumlayan bir yargıç, yetkisizlik nedeniyle davamı reddedebilir. Bildiğiniz gibi buradaki yetki kuralı yasa gereğince yargıç tarafından resen gözetilen kesin bir yetki kuralıdır. Sayın Kuru da, açılacak davanın miras şirketine değil de bir mirasçıya karşı açılması halinde de mirasçının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğunu ileri sürmektedir.
Benim ihtiyacım olan karar, murisin ikametgahının 644/son maddesinin uygulanmasında kesin yetki kuralının uygulanmaması gerektiğine ilişkindir.
İlginize teşekkür ederim.
Nurten Çelik
Old 06-05-2011, 16:02   #4
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik
Sayın Meslektaşım,
Açtığım ecrimisil davasında müvekkilim vefat etti. Bir kısım mirasçıların bir mirasçı ile menfaat çatışması bulunduğundan, biz sadece bu davadaki hak ve alacaklar yönünden elbirliği ile mülkiyeti, hisseli mülkiyete dönüştürmek istiyoruz. Muris ecrimisil davasının görüldüğü yerden bir başka yere yerleşmiş ve ikametgahı farklı yerde. 644/son fıkrası nedeniyle dönüştürme davasının ecrimisil davasıyla aynı yargı yerinde görülmesini istiyorum.
TMK 644. maddesinin son fıkrasına göre, kalıta dahil hak ve alacaklar nedeniyle İştirak halindeki Mülkiyetin Müşterek mülkiyete çevrilmesinde yetkili mahkemenin tesbitinde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.10.1993 tarih ve 8273-9241 sayılı kararında söz edilen (ve benim aradığım HGK kararında,) dönüştürme davasının, kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşımadığı ve bu nedenle bu davada, HUMK 11. maddesinin uygulama alanı bulmayacağına ilişkindir. Yani murisin son ikametgahı mahkemesinde dava açmak mecburiyetimiz yok gibi anlaşılmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin anılan kararının metnini isterseniz gönderirim. Burada hem hukuk ekonomisi ve hem de davalının ikametgahı mahkemesinin yetkisi nedeniyle, anılan HGK kararında kalıta dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme kapsamınnda sayılmaması tezimi kuvvetlendirecektir. Aksi halde HUMK 11. maddeye dar yorumlayan bir yargıç, yetkisizlik nedeniyle davamı reddedebilir. Bildiğiniz gibi buradaki yetki kuralı yasa gereğince yargıç tarafından resen gözetilen kesin bir yetki kuralıdır. Sayın Kuru da, açılacak davanın miras şirketine değil de bir mirasçıya karşı açılması halinde de mirasçının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğunu ileri sürmektedir.
Benim ihtiyacım olan karar, murisin ikametgahının 644/son maddesinin uygulanmasında kesin yetki kuralının uygulanmaması gerektiğine ilişkindir.
İlginize teşekkür ederim.
Nurten Çelik

Kazancı'da beklediğiniz şekilde karar bulamadım.
Old 06-05-2011, 16:38   #5
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Meslektaşım,
Çabanız için çok teşekkür ederim. Sağolun
Av.Nurten çelik
Old 06-05-2011, 16:55   #6
tiryakim

 
Olumlu

Sinerji ve corpusdada değindiğiniz karar malesef bulunmamaktadır.bence yargıtay 2.hukuk dairesi kararında o dediğiniz karara değinilmiş.Dosyanıza Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin kararıda konulabilir diye düşünüyorum.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin anılan kararı ise ;

Alıntı:
T.C. YARGITAY

2.Hukuk Dairesi
Esas: 1993/8273
Karar: 1993/9241
Karar Tarihi: 13.10.1993


İŞTİRAK HALİNDE MÜLKİYETİN MÜŞTEREK MÜLKİYETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ DAVASI - İSTANBUL MAHKEMELERİNİN YETKİLİ OLMASI

ÖZET: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 11. maddesinde yer alan bu tabirin tüm tereke mallarını kapsayan davaları belirlediği, terekeye dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşıyan ve Medeni Kanunun 585/a hükmünde açıklanan davanın bu kapsamda olmadığı sonucuna varılmıştır. Talebe karşı itiraz olduğu takdirde "iştirak halinde mülkiyetin o mal üzerinde devamını haklı kılacak" (MK. 584/a) bir halin bulunup bulunmadığını en iyi inceleme imkanına sahip olan hakimin, gayrimenkulün bulunduğu yer hakimi bulunmasına; bu halin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 13. maddesinin konuluş amacına uygun bulunmasına göre incelenen davada Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 11. maddesinin uygulama alanı bulmayacağı kabul edilmiştir.


(743 S. K. m. 518, 584) (1086 S. K. m. 8, 13)

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davacılar; Medeni Kanunun 584/a maddesi uyarınca iştirak halinde mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülmesini istemişler, istem kabul edilmemiş, davalı öncelikle kesin yetki kuralına riayet edilmediği iddiası ile temyiz yoluna başvurmuştur.

Davalının yetkiye ilişkin temyiz itirazının çözümü için davanın niteliği ortaya konmalıdır.

Davanın, Medeni Kanunun 518. maddesinde sayılan davalardan olmadığı açıktır.

Davanın dayanağını oluşturan 584/a maddesi hükmü, Medeni Kanuna 3678 sayılı Kanunla 23.11.1990 tarihinde eklenmiştir. Söz konusu hükmün gerekçesinden iştirak halinde mülkiyet hakkının kullanılmasında ortaya çıkan güçlükleri bertaraf amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Hüküm, Medeni Kanunun Miras Hukukuna ait üçüncü kitapta taksime ilişkin yedinci babın, terekenin taksiminden evvelki halini gösteren birinci faslında yer almaktadır. Bu hal, onun miras hukuku kuralı olduğunu açıkça ortaya koymasına karşılık taksimin nasıl yapılacağını düzenleyen ikinci fasıl da yer almaması da bu kuralın taksime ilişkin olmadığını belirlemektedir.

Görüşmeler sırasında bu davanın "terekenin", idaresine ait iddialar"dan olup olmadığı tartışılmış, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 11. maddesinde yer alan bu tabirin tüm tereke mallarını kapsayan davaları belirlediği, terekeye dahil bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşıyan ve Medeni Kanunun 585/a hükmünde açıklanan davanın bu kapsamda olmadığı sonucuna varılmıştır. Talebe karşı itiraz olduğu takdirde "iştirak halinde mülkiyetin O MAL üzerinde devamını haklı kılacak" (MK. 584/a) bir halin bulunup bulunmadığını en iyi inceleme imkanına sahip olan hakimin, gayrimenkulün bulunduğu yer hakimi bulunmasına; bu halin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 13. maddesinin konuluş amacına uygun bulunmasına göre incelenen davada Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 11. maddesinin uygulama alanı bulmayacağı kabul edilmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 13. maddesinde belirlenen yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olup, kesin yetki kuralıdır. Davalının yetki itirazında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın hakim görevi gereği re'sen gözetmek zorundadır (Y.HGK.nun 24.11.1965 günlü, 685-428 sayılı kararı).

Dava konusu taşınmaz malın, İstanbul İli Eminönü İlçesi'nde bulunduğu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 13. maddesi uyarınca İstanbul mahkemelerinin yetkili olduğu gözetilmeden işin esasının incelenip yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Davalının temyiz itirazının bu sebeple kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.10.1993 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 06-05-2011, 17:06   #7
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik
Arkadaşlar,
Bana bir davam nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.11.1965 tarih ve 685-428 nolu kararının tam metni gerekmektedir. elinde olan arkadaşların bana göndermelerini rica ediyorum.
Teşekkürlerimle
Av. Nurten Çelik


Bence asıl HGK'nın 28.01.2004 Tarih ve 13/43 sayılı kararı sizin işinize yarayacaktır. Ama bu da Kazancı'da yok. Karardan anladığım kadarıyla diğer hissedara gerek kalmaksızın davanıza devam edebileceksiniz. Başka üyeler kararı eklemezse, elimdeki kitapta tam metni var, size fakslayabilirim.
Old 06-05-2011, 17:20   #8
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Bence asıl HGK'nın 28.01.2004 Tarih ve 13/43 sayılı kararı sizin işinize yarayacaktır. Ama bu da Kazancı'da yok. Karardan anladığım kadarıyla diğer hissedara gerek kalmaksızın davanıza devam edebileceksiniz. Başka üyeler kararı eklemezse, elimdeki kitapta tam metni var, size fakslayabilirim.

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2004/2-13
Karar: 2004/43
Karar Tarihi: 28.01.2004
 
TEREKEDEK
İ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN DAVALAR-MİRASÇI-TEREKEYE TEMSİLCİ ATANMASI
ÖZET: Taraflar arasındaki dava, terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir. Davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygundur.
(743 S. K. m. 581) (4721 S. K. m. 640) (1086 S. K. m. 38, 43)
Taraflar aras
ındaki "terekeye temsilci atanması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 17.04.2003 gün ve 2003/320 E. - 497 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.06.2003 gün ve 2003/8181-9695 sayılı ilamıyla; (…Dava terekeye mümessil tayinine ilişkindir. Davacılar Eskişehir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/797 sayılı dosyasında muarazanın menini ve mülkiyetin tespitini istemişlerdir. Davanın mülkiyetin özüne yönelik olduğu dikkate alınarak yetki belgesi düzenlenmiştir. Medeni Kanunun 640/4. maddesi terekedeki hakkın korunmasına yöneliktir. Mahkemece işin esasının incelenip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken isteğin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir.
Davacılar vekilleri, davacıların Ç.M. Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine bir kısım menkul malların ortak murisleri A.Ç'ye ait olduğundan bahisle muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davası açtıklarını, ancak ilgili mahkeme tarafından mirasçıların tamamının davacı olmaması nedeniyle A.Ç. terekesine mümessil tayini davası açmak üzere davacılara yetki verildiğini ileri sürerek ve bu yetkiye dayanarak muris A.Ç. terekesine mümessil tayinine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar vekili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra A.Ç. terekesine temsilci atanmasına gerek bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin, TMK'nun 640/4. maddesi gereğince mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan bütün mirasçıların yararlanabileceğinden, terekeye mümessil tayinine gerek olmadığı, bütün mirasçıların birlikte hareketi olmaksızın bir kısım mirasçıların terekedeki menkul malların korunmasını ve terekeye aidiyetini isteyebileceği gerekçesiyle vermiş olduğu ret kararı, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkeme kararında direnmiştir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık elbirliğiyle ortaklık halinde muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davasını ortaklardan birinin tek başına açıp açamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Elbirliği mülkiyeti kanundan veya kanunda sayılmış olan sözleşmelerden doğar. Burada ortakların belirlenmiş payları olmayıp eşyanın mülkiyeti ortakların tümüne aittir. Miras ortaklığı da kanundan doğan bir elbirliği mülkiyeti olup MK'nun 640. maddesinde düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmeden önce elbirliğiyle mülkiyet 743 sayılı Medeni Kanunun 581. maddesinde düzenlenmişti. Ancak uygulamada karşılaşılan bazı güçlüklerin giderilmesi için yeni düzenlemede MK'nun 640. maddesine dördüncü fıkra eklenmiştir. Maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi, mirasta terekenin tabi olduğu elbirliği mülkiyetine yöneltilen en güçlü eleştiri, birlikte hareket etme zorunda olmaları nedeniyle mirasçıların bireysel olarak terekedeki hakların korunması amacıyla hareket edememeleriydi. Maddeye eklenen dördüncü fıkra, bu eksikliği giderme amacına yönelik olarak getirilmiştir. Bu hüküm, mirasçıların her birinin hakkını korumak için tek başına dava açmasına imkan sağlamakta ve sağlanan korumadan mirasçıların yararlanmasını öngörmektedir. Ayrıca davacı mirasçı davayı kaybederse bundan diğer mirasçılar etkilenmeyecektir.
Her ne kadar MK'nun 640. maddesinin 2. fıkrasında mirasçıların terekeye elbirliğiyle sahip oldukları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edeceklerine dair hüküm bulunmakta ise de maddenin konuluş amacı ortakları diğer maliklerin yapacağı tasarruflara karşı korumaktır. Bu nedenle maddenin ortaklara zarar verici şekilde yorumlanmaması gerekir. Kaldı ki maddeye eklenen 4. fıkra ile mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan mirasçıların hepsinin yararlanacağı açıkça belirtilmiş olup ortaklardan birinin açacağı dava ile tüm maliklerin hakkı korunmakta terekenin yararına bir sonuç doğmaktadır.
Olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması, bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir.
Somut olayda terekeye ait haklar üzerinde tasarruf değil muarazanın men' i ve mülkiyetin tespiti yani üçüncü kişiye karşı terekenin korunması istenilmektedir.
O halde davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygun olduğundan onanmalıdır.
Ne var ki, Özel Dairece davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyizi, bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz İtirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve dosyanın vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Yüksek 2. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 28.01.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
Sinerji Mevzuat ve
İçtihat Programı
Old 06-05-2011, 17:26   #9
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2004/2-13
Karar: 2004/43
Karar Tarihi: 28.01.2004
 
TEREKEDEK
İ HAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN DAVALAR-MİRASÇI-TEREKEYE TEMSİLCİ ATANMASI
ÖZET: Taraflar arasındaki dava, terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir. Davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygundur.
(743 S. K. m. 581) (4721 S. K. m. 640) (1086 S. K. m. 38, 43)
Taraflar aras
ındaki "terekeye temsilci atanması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 17.04.2003 gün ve 2003/320 E. - 497 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.06.2003 gün ve 2003/8181-9695 sayılı ilamıyla; (…Dava terekeye mümessil tayinine ilişkindir. Davacılar Eskişehir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/797 sayılı dosyasında muarazanın menini ve mülkiyetin tespitini istemişlerdir. Davanın mülkiyetin özüne yönelik olduğu dikkate alınarak yetki belgesi düzenlenmiştir. Medeni Kanunun 640/4. maddesi terekedeki hakkın korunmasına yöneliktir. Mahkemece işin esasının incelenip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken isteğin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava terekeye temsilci atanması istemine ilişkindir.
Davacılar vekilleri, davacıların Ç.M. Sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine bir kısım menkul malların ortak murisleri A.Ç'ye ait olduğundan bahisle muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davası açtıklarını, ancak ilgili mahkeme tarafından mirasçıların tamamının davacı olmaması nedeniyle A.Ç. terekesine mümessil tayini davası açmak üzere davacılara yetki verildiğini ileri sürerek ve bu yetkiye dayanarak muris A.Ç. terekesine mümessil tayinine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar vekili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra A.Ç. terekesine temsilci atanmasına gerek bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin, TMK'nun 640/4. maddesi gereğince mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan bütün mirasçıların yararlanabileceğinden, terekeye mümessil tayinine gerek olmadığı, bütün mirasçıların birlikte hareketi olmaksızın bir kısım mirasçıların terekedeki menkul malların korunmasını ve terekeye aidiyetini isteyebileceği gerekçesiyle vermiş olduğu ret kararı, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkeme kararında direnmiştir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık elbirliğiyle ortaklık halinde muarazanın men'i ve mülkiyetin tespiti davasını ortaklardan birinin tek başına açıp açamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Elbirliği mülkiyeti kanundan veya kanunda sayılmış olan sözleşmelerden doğar. Burada ortakların belirlenmiş payları olmayıp eşyanın mülkiyeti ortakların tümüne aittir. Miras ortaklığı da kanundan doğan bir elbirliği mülkiyeti olup MK'nun 640. maddesinde düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmeden önce elbirliğiyle mülkiyet 743 sayılı Medeni Kanunun 581. maddesinde düzenlenmişti. Ancak uygulamada karşılaşılan bazı güçlüklerin giderilmesi için yeni düzenlemede MK'nun 640. maddesine dördüncü fıkra eklenmiştir. Maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi, mirasta terekenin tabi olduğu elbirliği mülkiyetine yöneltilen en güçlü eleştiri, birlikte hareket etme zorunda olmaları nedeniyle mirasçıların bireysel olarak terekedeki hakların korunması amacıyla hareket edememeleriydi. Maddeye eklenen dördüncü fıkra, bu eksikliği giderme amacına yönelik olarak getirilmiştir. Bu hüküm, mirasçıların her birinin hakkını korumak için tek başına dava açmasına imkan sağlamakta ve sağlanan korumadan mirasçıların yararlanmasını öngörmektedir. Ayrıca davacı mirasçı davayı kaybederse bundan diğer mirasçılar etkilenmeyecektir.
Her ne kadar MK'nun 640. maddesinin 2. fıkrasında mirasçıların terekeye elbirliğiyle sahip oldukları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edeceklerine dair hüküm bulunmakta ise de maddenin konuluş amacı ortakları diğer maliklerin yapacağı tasarruflara karşı korumaktır. Bu nedenle maddenin ortaklara zarar verici şekilde yorumlanmaması gerekir. Kaldı ki maddeye eklenen 4. fıkra ile mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceği ve sağlanan korumadan mirasçıların hepsinin yararlanacağı açıkça belirtilmiş olup ortaklardan birinin açacağı dava ile tüm maliklerin hakkı korunmakta terekenin yararına bir sonuç doğmaktadır.
Olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması, bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir.

Somut olayda terekeye ait haklar üzerinde tasarruf değil muarazanın men' i ve mülkiyetin tespiti yani üçüncü kişiye karşı terekenin korunması istenilmektedir.
O halde davacıların amacı terekedeki hakların muhafazasına ilişkin olup mirasçılardan her birinin terekedeki hakların korunmasını isteyebileceğinden terekeye temsilci atanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle direnme karan usul ve yasaya uygun olduğundan onanmalıdır.


Ne var ki, Özel Dairece davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyizi, bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz İtirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve dosyanın vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Yüksek 2. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 28.01.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
Sinerji Mevzuat ve
İçtihat Programı

Yukarıdaki karar ile forum sorusuyla aynı mahiyettedir. Koyulaştırdığım bölüm soru sahibinin işine yaracaktır.

Sayın Tiryakim'e teşekkürler.
Old 06-05-2011, 17:38   #10
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Yukarıdaki karar ile forum sorusuyla aynı mahiyettedir. Koyulaştırdığım bölüm soru sahibinin işine yaracaktır.

Sayın Tiryakim'e teşekkürler.

Ancak yine aynı kitabın yazarı olan 3. HD Başkanı Nihat Yavuz'a göre, iştirak halinde açılacak ecrimisil davalarında, tüm maliklerin muvafakatı sağlanmalıdır. Aksi takdirde, terekeye temsilci atanması gerektiğini yazmaktadır. Yine elatmanın önlenmesi ile birlikte ecrimisil davası açılmışsa davaya devam olunur fakat sadece ecrimisil davası açılmışsa, tüm hissedarların iştiraki gerekir, denilmektedir.
Old 06-05-2011, 18:34   #11
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Konuya ilgi gösteren arkadaşlara çok teşekkkür ederim. Ecrimisil davası muris tarafından açılmıştı. Şimdi mirasçıların davaya katılmaları söz konusu. Ancak mirasçılardan biri, murisin izin ve onayı olmaksızın murisin taşınmazını kiraya vermişti ve biz açtığımız tahliye davası ile 3. şahsı tahliye ettirdik. (men-i müdahale değil çünkü mirasçılardan biri babasının kiracısı durumunda idi ve akde muhalefetten tahliye kararı verildi.) Tahliyeden sonra açtığımız ecrimisil davasında ise bu mirasçıya dava ihbar edildi fakat duruşmaya gelmedi. Davalı 3. şahıs ise mirasçı oğluna kirayı ödediğini iddia ediyor. Davaya tüm mirasçılar elbirliği hükümleri gereğince katıldıklarında, davalı 3. şahıs mirasçılardan birine ödeme yaptıığından dolayı davanın reddi tehlikesiyle karşı karşıyayım. Muris yaşasaydı ecrimisil kararı alınıp hüküm infaz edilecekti. Ve 3. şahıs ödeme yaptığı kişiye rücu edebilecekti. Bu para da terekenin aktifinde mevcut olacaktı. Ancak öldüğü için mirasçıları davaya dahil ettik. Karar kesinleştikten sonra ölseydi terekenin bir alacağından söz edecektik. Ancak henüz karar verilmemişti. Benim sıkıntım elbirliği ile mülkiyet hükümleri gereğince, davalı 3. şahıs borcunu ödemiş (mi?) sayılacak. Ben bu nedenle hisseli mülkiyete dönüştürmek ve taşınmazı kiraya veren mirasçının diğerlerinden ayrılmasını istediğim için 644 son fıkrası gereğince bu davaya ilişkin hak ve alacaklar için (taşınmazı değil, sadece hak ve alacağı konu alan) müşterek mülkiyete dönüştürme davası açmak istiyorum. Bu konuda yaptığım araştırmalarda Av. Şakir Balcı ve Nihat İnal'ın kitapları ile Baki Kuru'nun kitaplarında yer alan dolaylı bilgiye göre hak ve alacaklar için, bu hak ve alacağın bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinde dava açabileceğimi düşünüyor ve ben de bunu istiyorum. 4 mirasçıdan 3'ünün vekiliyim ve davalı olacak kişi de hak ve alacağın bulunduğu yerde yaşıyor. Ama HUMK'taki kesin yetki kuralının açık almaması elimi kolumu bağlıyor. Yine de gönderdiğiniz kararın, sizin çizdiğiniz kısmın bir üst paragrafında yer alan şu bölüm benim işime yarayabilir diye düşünüyorum. "HYUYnın 11. maddesinde yer alan bu tabirin (kesin yetki kuralının) tüm kalıt mallarını kapsayan davaları belirlediği, MYnın 644. maddesinde açıklanan davanın, bir malın mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşıyan kapsamda olmadığı sonuçuna varılmıştır" ifadesi bana umut veriyor. Ben terekeye temsilci atanması yoluna gitmek istemiyorum. Bu işleri zora sokar. İstediğim 644 son gereğince hak ve alacaklar için açılacak dönüştürme davasına ecrimisil davasının ve davalının bulunduğu yer mahkemesinde bakılabilmesi. Bilmem çok mu şey istiyorum? Yasada bu husus taşınmaz için uygulanmış ve gerekçesinde ise (davanın içeriği, araştırılacak konular, taksimin devamı niteliğinde bir itiraz olursa, bunu en iyi araştıracak yargıcın taşınmazın bulunduğu yer hakimi olması) hususuları yer alıyor.

Bununla ilgili (alacak ve menkullerle ilgili)henüz bir içtihat oluşmamış. Ancak (açılmış olan bir davadaki hak ve alacaklar) nedeniyle açılacak dönüştürme davasında da en iyi araştıracak yargıç bu davanın bulunduğu yer mahkemesi yargıcı olabileceği gibi, davalının (ve diğer mirasçılarının)ikametgahı da burada olmakla, karar verecek yargıcın bu hak ve alacakların bulunduğu yer sulh hukuk yargıcı olması ve taraflara bambaşka bir yargı alanına gitmek mecburiyeti yüklememesi yani usul ekonomisi gereği de bunu gerektirir kanaatindeyim.
Emek ve zaman veren ve tartışan arkadaşlara katkılarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum.
Av. Nurten ÇELİK
Old 06-05-2011, 18:38   #12
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik

Benim ihtiyacım olan karar, murisin ikametgahının 644/son maddesinin uygulanmasında kesin yetki kuralının uygulanmaması gerektiğine ilişkindir.

Sayın meslektaşım,

Cevapları okuyunca açıkçası kafam karıştı. Siz, yukarıya alıntıladığım yer bakımından mahkemenin yetkisi ile ilgili kararı mı arıyorsunuz, yoksa terekenin korunması için her mirasçının dava açmaya yetkili olduğuna dair kararı mı?
Old 06-05-2011, 18:53   #13
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
Dava oldukça karışık ve ben de belki biraz karışık anlatıyor olabilirim. Bunun için sizden özür dilerim. Ben hak ve alacağın dava edildiği yerde dönüştürme davası açmak istiyorum. Murisin son ikametgahı herkes için zor bir yerde. Bu nedenle ecrimisil davasının görüldüğü yargı yerinde davayı açmak için, HUMK nun 11. maddesinde yer alan kesin yetki kuralının uygulanarak yetkisizlik kararı verilmesinin önnüne geçmek için bu konuda varsa emsal kararı arıyorum.
Teşekkürlerimle
Av. Nurten Çelik
Old 06-05-2011, 21:01   #14
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik
Sayın meslektaşım,
Dava oldukça karışık ve ben de belki biraz karışık anlatıyor olabilirim. Bunun için sizden özür dilerim. Ben hak ve alacağın dava edildiği yerde dönüştürme davası açmak istiyorum. Murisin son ikametgahı herkes için zor bir yerde. Bu nedenle ecrimisil davasının görüldüğü yargı yerinde davayı açmak için, HUMK nun 11. maddesinde yer alan kesin yetki kuralının uygulanarak yetkisizlik kararı verilmesinin önnüne geçmek için bu konuda varsa emsal kararı arıyorum.
Teşekkürlerimle
Av. Nurten Çelik

Madde 576 - Miras, malvarlığının tamamı için mirasbırakanın yerleşim yerinde açılır.

Mirasbırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemesinde görülür.


Sorunuzun yanıtının 576/2. maddede saklı olduğunu düşünüyorum. Tek bir davadaki muristen gelen hakkın; iştirak halinde mülkiyetten müşterek mülkiyete dönüştürülmesi davası açılmak sureti ile tek bir mirasçının kendi hakkını talep edebilir duruma gelmesinden bahsediyorsanız, davanızda yetkili mahkeme murisin yerleşim yeri mahkemesi değildir kanaatindeyim.

Açacağınız dava "Mirasın paylaştırılması" kavramı içinde değildir bana göre.

Aşağıda benzer bir karar daha var.

Alıntı:
T.C. YARGITAY
2.Hukuk Dairesi

Esas: 1994/9117
Karar: 1994/9888
Karar Tarihi: 20.10.1994

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davanın dayanağını oluşturan 584/a maddesi hükmü, Medeni Kanununa 3678 sayılı Kanunla 23.11.1990 tarihinde eklenmiştir. Söz konusu hükmün gerekçesinden, iştirak halinde mülkiyet hakkının kullanılmasında ortaya çıkan güçlükleri bertaraf amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Hüküm, Medeni Kanunun Miras Hukukuna ait üçüncü kitapta taksime ilişkin yedinci babın, terekenin taksiminden evvelki halini gösteren birinci faslında yer almaktadır. Bu hal, onun miras hukuku kuralı olduğunu açıkça ortaya koymasına karşılık taksimin nasıl yapılacağını düzenleyen ikinci fasılda yer almaması da bu kuralın taksime ilişkin olmadığını belirlemektedir.

Görüşmeler sırasında, bu davanın "terekenin idaresine ait iddialar" dan olup olmadığı tartışılmış, HUMK.nun 11. maddesinde yer alan bu tabirin, tüm tereke mallarını kapsayan davaları belirlediği, terekeye dahil bir malın veya tüm tereke mallarının mülkiyet biçimini değiştirme amacını taşıyan ve Medeni Kanunun 585/a hükmünde açıklanan davanın bu kapsamda olmadığı sonucuna varılmıştır. Talebe karşı itiraz olduğu taktirde "iştirak halinde mülkiyetin O MAL üzerinde devamını haklı kılacak" (MK. 584/a) bir halin bulunup bulunmadığını en iyi inceleme imkanına sahip olan hakimin, gayrimenkulun bulunduğu yer hakimi bulunmasına, bu halin HUMK.nun 13. maddesinin konuluş amacına uygun bulunmasına, bu halin HUMK.nun 13. maddesinin konuluş amacına uygun bulunmasına göre incelenen davada Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 11. maddesinin uygulama alanı bulamayacağı kabul edilmiştir (Y. 2. HD.'nin 13.10.1993 tarih ve 8273-9211 sayılı kararı).

Davanın, Medeni Kanunun 518. maddesinde sayılan davalardan olmadığı açıktır. HUMK.nun 13. maddesinde belirlenen yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olup, kesin yetki kuralıdır. Davalının yetki itirazında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın hakim görevi gereği re'sen gözetmek zorundadır (Y. HGK.'nun 24.11.1965 günlü ve 685-428 sayılı kararı).

HUMK.nun 8. maddesinde sulh hakiminin görevleri belirlenmiştir. Aynı maddenin 1. fıkrasında, iflas davalarıyla vakfa ilişkin davalar hariç olmak üzere mamelek hukukundan doğan değer ve miktarı 2.000.000.- TL'yi geçen davaların sulh mahkemesinde bakılacağı hükme bağlanmıştır. Medeni Kanuna 3678 sayılı Kanunla eklenen 584/a maddesindeki iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete çevrilmesine ilişkin davalar mamelek hukuku ile ilgilidir. Mülkiyet biçimi değişeceğinden görevin malın kıymetine göre belirlenmesi icap eder (Y. 2. HD.'nin 10.2.1992 tarih, 1047-1389 sayılı ve 9.4.1992 tarih, 3917-4237 sayılı, 26.10.1992 tarih, 9812-10258 sayılı kararları). Davacıya, dava konusu taşınmaz malların kıymeti açıklattırılıp açıklama yapmaz veya kıymette ihtilaf doğarsa keşfen kıymet belirlenmesi yapılıp yukarıda açıklanan kurallar dikkate alınmadan Medeni Kanuna 23.11.1990 tarih ve 3678 sayılı Kanunla eklenen 584/a maddesine göre iştirak halinde mülkiyetin müşterek mülkiyete çevrilmesinin dava yolu ile istenmesinin mümkün olması ve mahkeme kararında belirtilen içtihatların kanun değişikliğinden önceki dönemle ilgili olması gözetilmeden yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 20.10.1994 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Aşağıdaki kararı da her ihtimale karşı ekliyorum. ))
Alıntı:
T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi

E:1992/12621
K:1992/13085
T:16.12.1992

DAVA : Mahalli mahkamesinden verilmiş bulunan ortakliğın giderilmesi davasına dair karar, davalılardan Reyhan kendisine asaleten, kucük Ömer Mehmet'e velayeten tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, 15 parca taşınmazın ortaklığının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkeme, parsellerin bir kısmının davacılara, diğerlerinin davalılara verilmesi sureti ile paylaştırmaya karar vermiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Davacılar vekili parsel numaralarını dilekcesinde belirttiği 15 adet taşınmazın muris evvelleri Ömer adına tapuda kayıtlı iken, olümü ile taraflara intikal ettiğini, taksimleri hususunda anlaşamadıklarını iddia ile mümkun olduğu takdirde taksimleri sureti ile olmadığı takdirde satışlarını istemistir.
Davalıların aksine bir istekleri bulunmamaktadır. Bu itibarla dava; terekenin taksimi degıl, doğrudan doğruya iştirak halindeki mülkiyete tabi taşınmaz ortaklığının giderilmesi davasıdır. Bu davada, taraflar arasında ortak olan taşınmazların her birinin ayrı ayrı ortaklığının giderilmesi sozkonusudur. Birbirinden tamamen ayrı olan taşınmazların bir tek taşınmaz veya bir mal gibi mütalaası mümkün değildir. Taşınmazlar üzerinde yapılan keşif sonunda her birinin aynen taksiminin mümkün olmadıgı bilirkişi mutalaası ile anlaşılmıstır. Bu itıbarla, her taşınmazın satılması sureti ile ortaklığın giderilmesine karar verilmesi gerekirken, tarafların sulhleri de sözkonusu olmadığı halde, yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 16.12.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kolay gelsin,
Old 07-05-2011, 08:55   #15
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Çabanız için çok teşekkür ederim. Ben de buna benzer bir Yargıtay kararından yola çıkmıştım, ama ifadesi çok karışık kaleme alınmıştı. Şimdi sizin bu gönderdiğiniz kararda ifade daha düzgün ve anlaşılır olduğundan ve tam da benim meramımı anlatan bir karar olduğundan bunu kullanacağım. Çabanız için çok teşekkür ederim. İyi çalışmalar ve iyi günler dilerim.
Av. Nurten Çelik.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ceza kararının kesinleşmesine gerek olmaksızın hukuk hakiminin karar verimesine ilişkin Yargıtay kararı outlawyer Meslektaşların Soruları 6 22-11-2010 18:36
Hukuk Genel Kurulunun 04/12/1984 Tarih ve 1984/12-527 Esas - 984 Karar sayılı kararı Av. Caner Meslektaşların Soruları 9 24-10-2010 12:21
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.06.2006 gün ve 2006/485 E-483 K. Sayılı kararı sarissa Meslektaşların Soruları 1 03-03-2008 13:13
Hukuk Genel Kurulunun 2004/11-359 E ve 2004/366 K sayılı kararı elvankakici Meslektaşların Soruları 1 25-07-2007 12:04
Danıştay 12. Dairesinin 2002/5354 Esas Sayılı Kararının Tam Metni Ahmet AHMETOĞLU Meslektaşların Soruları 2 17-01-2007 14:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08053994 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.