Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Savunmanın Dokunulmazlığı-Kişilik Haklarına Saldırı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-05-2009, 21:25   #1
Kemosabe

 
Varsayılan Savunmanın Dokunulmazlığı-Kişilik Haklarına Saldırı

İyi akşamlar değerli meslektaşlarım;davacı;davalının mahkemelere verdiği cevap dilekçelerinde kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu iddia ederek manevi tazminat davası açmıştır.İddia ve savunmanın dokunulmazlığı ile kişilik haklarına saldırı arasındaki ayrımı ortaya koyacak yargıtay içtihatları arıyorum.İlgilenecek olan meslektaşlarıma şimdiden çok teşekkür ediyorum.Saygılarımla.
Old 23-05-2009, 13:41   #2
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan faydalı olması dileğiyle...

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2000/958

K. 2000/1211

T. 18.2.2000

• SAVUNMA SINIRININ AŞILMASI ( Karşı Tarafın ve Karar Makamının Onurunu Kıracak Davranışlardan Sakınmaları Mesleki Etik Kuralının Bir Gereği Olduğu )

• MESLEKİ ETİK KURALI ( Avukatların Temsil Ettikleri Müvekkillerinin Çıkarlarını Savunurken Karşı Tarafın ve Karar Makamının Onurunu Kıracak Davranışlardan Sakınmaları Mesleki Etik Kuralının Bir Gereği Olduğu )

• AVUKATLARIN SORUMLULUĞU ( Temsil Ettikleri Müvekkillerinin Çıkarlarını Savunurken Karşı Tarafın ve Karar Makamının Onurunu Kıracak Davranışlardan Sakınmaları Mesleki Etik Kuralının Bir Gereği Olduğu )

1086/m.78/2


ÖZET :Avukatların temsil ettikleri müvekkillerinin çıkarlarını savunurken karşı tarafın ve karar makamının onurunu kıracak davranışlardan sakınmaları mesleki etik kuralının bir gereği olmalıdır.
DAVA : O.... Ltd.Şti. vs. ile U....San.Tic.AŞ. arasındaki davadan dolayı Kadıköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 20.10.1998 gün ve 1997/363 - 1998/1186 sayılı kararı onayan Daire'nin 16.09.1999 gün ve 1999/1893 - 1999/6815 sayılı kararı aleyhinde vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, Av.Teoman S..u'nun 30.11.1999 günlü ve Dairemizin 16.09.1999 tarih 1999/1893 - 6815 sayılı ilama yönelik karar düzeltme istemini içeren dilekçesi incelendi;
Davacı vekili, Av.Teoman S.... dilekçesinin 2.sahife 14 ve 15 satırında ( galiba sadece bozulmuş olmak için, ceffelkalem bozulan kararı ) aynı sahifenin 26 ve 27 nci satırında ( Yargıtay kararı ise, bize göre, Bilirkişiler Kurulu Sh.2 raporunun ve mahkeme kararının parlaklığında kavruk kalmış bir metin olarak ) aynı sahife 30 ncu satırda ( şu anda ortada duran sonuç bize göre hüzün vericidir ) 3 ncü sahife 7.satırda ( bu Yargıtay kararı ile alınmış olması bize göre görevin kötüye kullanılışıdır. ) aynı sahifenin 31.satırında ( ...... düşünülmeksizin birden ceffelkalem..... ) şeklinde, iddia ve savunma ile ilgisi olmayan ve bunları aşan cümlelere yer verdiği görülmüştür.
Dairemiz, Anayasa ve Avukatlık Yasası'nın öngördüğü biçimde, savunmanın kutsallığı ve avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, avukatların mesleki faaliyetlerini geniş bir dokunulmazlık çerçevesi içinde yapmaları gerektiği inancı içerisindedir.
Ancak, avukatların da, karar makamında olan, Anayasa, Kanun'a ve Hukuk'a uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar veren hakimlerinde dürüst, bilgi yüklü, onur ve erdem sahibi kişiler olduklarını gözden uzak tutmamaları gerekir. Temsil ettikleri müvekkillerinin çıkarlarını savunurken karşı tarafın ve karar makamının onurunu kıracak davranışlardan sakınmaları mesleki etik kuralının da bir gereği olmalıdır. Güzel Türkçe'miz, hakareti içeren sözcüklerin dışında, savunmanın, başkasını incitmeyecek kelimelerle yapılmasını içeren güzel ve veciz sözcüklerle dolu olduğu bir gerçektir.
Bu nedenledir ki, anılan avukatın yukarıda alıntı yapılan cümlelerinin HUMK.nun 78/2 maddesi uyarınca, münasebetsiz ve savunmayla bir ilgisi olmadığı sonucuna varıldığından, anılan karar düzeltme dilekçesinin iadesine, yeniden tanzimi için kendisine 15 günlük süre verilmesine, bu süre içerisinde yeni dilekçe verilmediği takdirde karar düzeltme isteminden vazgeçmiş sayılacağının mahalli mahkemesince kendisine tebliğine, bu işlemlerin yapılaması için dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle dosyanın MAHALLİ MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.02.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx


T.C.

YARGITAY

2. CEZA DAİRESİ

E. 2008/10354

K. 2008/21054

T. 3.12.2008

• HAKARET ( Dilekçede Taraflar Arasındaki Geçimsizliğin Nedenlerinin Anlatıldığı - Sanığın Eyleminin İddia ve Savunma Dokunulmazlığı Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği )

• İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI ( Dilekçede Taraflar Arasındaki Geçimsizliğin Nedenlerinin Anlatılması Nedeniyle - Hakaret Suçunun Oluşmadığı )

• DİLEKÇEDE GEÇEN İFADELER ( Geçimsizliğin Nedenlerinin Anlatıldığı - Sanığın Eyleminin İddia ve Savunma Dokunulmazlığı Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği/Hakaret Suçunun Oluşmadığı )

5237/m. 125, 128


ÖZET : Sanığın davacı vekili olarak mahkemeye sunduğu dilekçede, taraflar arasındaki geçimsizliğin nedenlerini anlatttığı, uyuşmazlıkla bağlantılı ifadelerinde ileri sürdüğü hususların da davacının iddialarından ibaret olduğu anlaşıldığından, sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasa'nın 128. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Hakaret suçundan sanık Türkan'ın yapılan yargılaması sonucunda; mahkumiyetine dair ( İzmir İkinci Ağır Ceza Mahkemesi )'nden verilen 09.12.2005 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii ile o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istenmekle ve dosya Yargıtay C.Başsavcılığı'nın 14.04.2008 tarihli tebliğnamesiyle Dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Dosya içeriğinden, sanığın, iddia sahibi davacı Kemal vekili olarak Bornova İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülmekte olan boşanma davasında, mahkemeye sunduğu 12.12.2002 tarihli dilekçede, taraflar arasındaki geçimsizliğin nedenlerini anlatan, uyuşmazlıkla bağlantılı ifadelerinde ileri sürdüğü hususların, avukat olarak görev almasına aracılık eden Almanya'daki avukatlık şirketi yazısı ve ekindeki görüşme tutanağından, davacı Kemalin iddialarından ibaret olduğu anlaşılıp, mevcut kanıtlara göre boşanma davasında ileri sürülmesinin de iddia sınırların, aşmadığı belirlenmekle, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 128. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hükümlülük kararı verilmesi,
Kabule göre de;
1- Sanığa atılı hakaret suçunun, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlardan olması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaşmanın bizzat sanığa teklif edilmesi gerekirken, sanık müdafiinin uzlaşmak istemedikleri yönündeki beyanı ile yetinilmesi,
2- Hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMY'nin 231. maddesi uyarınca; hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ile o yer C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), 03.12.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx
Old 23-05-2009, 13:43   #3
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan bunlar da devamı...Kararlar Kazancı Yazılımdan alınmıştır...

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1998/4-225

K. 1998/316

T. 20.10.1998

• HAKİME GÖREVİ DOLAYISIYLA HAKARET ( Sanık Avukatın Savunma Sınırlarını Aşarak Söylediği Sözlerin Hakaret Niteliğinde Olması )

• HAKARET ( Sanık Avukatın Savunma Sınırlarını Aşarak Hakime Söylediği Sözlerin Hakaret Niteliğinde Olması )

• AVUKATIN SAVUNMA SINIRLARINI AŞMASI ( Hakime Karşı Söylenen Sözlerin Savunma İle İlgisi Olmaması Nedeniyle Hakaret Niteliğinde Olması )

• SAVUNMAYLA İLGİLİ OLMAYAN SÖZLER ( Savunma Sınırlarını Aşarak Söylenen Sözlerin Hakaret Niteliğinde Olması )

• SUÇ OLUŞTURAN FİİL ( Yasada Belirtilen Suç Tipine Uygun Olması Bir Başka Hüküm Tarafından Hukuka Uygun Hale Getirilmemesinin Gerekmesi )

765/m.266/3, 486

2709/m.36


ÖZET : Bir fiilin suç oluşturabilmesi için Yasada belirtilen suç tipine uygun olmalı, bir başka hüküm tarafından hukuka uygun hale getirilmemeli ve failde suç kastı bulunmalıdır. Hakaret suçunda savunma sınırının aşılıp aşılmadığını saptamak için, yazılan yazı ve söylenen sözlerin, savunma konusuyla mantıksal bağlantısını ve savunmaya yararlı bulunup bulunmadığını takdir etmek gerekir. Temyiz dilekçesinde ".. insan hukukçuluğundan utanıyor.. bizi Afrika Kanunları ile idare ediliyoruz zannederler....... sözleri yer alan sanık avukatın eyleminde, savunma sınırını aşıp sözlerin hakaret oluşturması nedeniyle suç oluşmuştur.
DAVA : Hakime görevi dolayısıyla hakaret suçundan sanıklar Şengül'ün beraatine, Zeki'nin TCK. nun 266/3, 59, 647 sayılı Kanunun 4/1. maddesi uyarınca 1.716.666 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine ilişkin ( Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi )'nce 17.5.1996 gün ve 9/87 sayı ile verilen hüküm, sanık Zeki ile katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesince 10.7.1997 gün ve 4567/6026 sayı ile;
".....başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- Oluşa göre, Yargıtaya sunulan dilekçedeki sözlerin kişilere değil, karara yönelik ağır eleştiri ve TC. Yasasının 486. maddesinde öngörülen savunma dokunulmazlığı çerçevesini nasıl aştığı yeterli ve doyurucu gerekçeyle açıklanmadan, hükümlülük kararı verilmesi,
2- Kabule göre, dilekçeyi imzalayan sanık Şengül'ün yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden, sanık Zeki için onama, sanık Şengül için değişik gerekçeyle bozma isteyen oylara karşılık, oyçokluğu ile bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise 14.10.1997 gün ve 234-210 sayı ile; 2 numaralı kabule göre bozma nedenine uyup sanık Şengül hakkında da mahkumiyet hükmü kurmuş, 1 numaralı bozma nedenine karşı ilk hükümde yer alan "eylemin TCK. nun 486. maddesindeki savunma sınırları içinde kaldığına ilişkin savunma kabul edilemez. Zira, İcra hakimliği tarafından verilen kararın yanlış olduğunu belirtmek ve Yargıtay tarafından incelenmesini sağlamak için hakaret teşkil eden bu ifade ve ibareleri kullanmaya gerek yoktur. Bu sözler Hakime hakaret kastı ile kaleme alınmıştır" biçimindeki gerekçeyle önceki hükümde direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da sanıklar tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının direnilen kısım içinde onama isteyen 25.6.1998 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Özel Daire çoğunluğu ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık Zeki tarafından yazılan dilekçede yer alan sözlerin kişilere karşı mı karara karşı mı olduğunun ve yine eleştiri niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Bir fiilin suç oluşturabilmesi için Yasada belirtilen suç tipine uygun olmalı, bir başka hüküm tarafından hukuka uygun hale getirilmemeli ve failde suç kastı bulunmalıdır. Yasal savunma, zaruret hali, mağdurun rızası, hakkın kullanılması ve benzeri haller gibi hukuka uygunluk sebeplerinden, hakaret suçları bakımından hakkın kullanılması kavramı üzerinde durulduğunda; savunma, ihbar ve şikayet, haber verme, eleştiri, terbiye ve gözetim hakları sözkonusu olmaktadır.
Hakkın kullanılması olarak kabul edilen savunma hakkı, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ncı maddesinde; "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir." biçiminde düzenlenmiştir.
Görülüyor ki Anayasanın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır.
İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması bir başka anlatımla, hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenilmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiç bir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur.
Anayasadaki bu düzenlemeye paralel olarak, TCY. nın 486. maddesinde yer alan hükme bakıldığında; maddenin birinci fıkrasında; "Tarafların veya vekil, müdafi, müşavir yahut kanuni mümesillerinin bir dava hakkında kaza mercilerine verdikleri dilekçe, layiha ve sair evrakın yahut yaptıkları iddia ve müdafaaların ihtiva ettiği hakareti mutazammın yazı ve sözlerinden dolayı takibat yapılmaz." hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü gibi, Yasa koyucu burada "savunma dokunulmazlığı" denilen bir hukuka uygunluk sebebine yer vermiş bulunmaktadır.
Ancak, maddenin ikinci fıkrasında; "Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazammın yazı ve sözler yukardaki fıkra hükmünden hariçtir." denilerek, iddia ve savunma hududunun aşıldığı hallerde savunma dokunulmazlığı dışına çıkılmış olunacağı belirtilmektedir. Hakaret suçunda savunma sınırının aşılıp aşılmadığını saptamak için, yazılan yazı ve söylenen sözlerin, savunma konusuyla mantıksal bağlantısını ve savunmaya yararlı bulunup bulunmadığını takdir etmek gerekir. Nitekim, TCK. nun 486 ncı maddesini değiştiren 6123 sayılı Yasaya ilişkin Adalet Komisyonu raporunda; "486 ncı maddede bir dava hakkında mahkemeye verilen evrak ve irat olunan müdafaanın hududu tecavüz edilerek yazılan hakaretlerde mütecavize ceza verilmesi icapettiği mütalaa edilerek maddenin buna göre tadili teklif edilmiştir. Mer'i metinde bir dava esnasında iki taraf veya vekilleri canibinden dava hakkında mahkemeye verilen evrak ve müdafaanın muhtevi olduğu elfazı tahkiriyeden dolayı takibat icra olunamaz şeklindeki hükme karşı teklifte birinci fıkra aynen alınmakla beraber, dava ile ilgili olarak yazılması ve söylenmesi zaruri olmayan hakareti mutazammın yazı ve sözleri birinci fıkra hükmünden istisna edilerek TCK. nun muvacehesinde hakaret suçunu teşkil edeceği kabul edilmiş bulunmaktadır......." denilmektedir. O halde, dava ile ilgili olmayan ve ilgili olsa da dahi iddia ve savunma sınırını aşan hakareti oluşturan yazı ve sözler hakkında TCK. nun 486/1. maddesi uygulanamayacağından, hukuka uygunluk sebebinden diğer bir deyişle "savunma dokunulmazlığı" ndan sözedilemez.
İnceleme konusu olayda; sanık avukatın, borçlu ( sanık ) Lizbeth Berk vekili olarak mahkemeye gönderdiği 16.6.1994 tarihli temyiz dilekçesinde; müvekkilinin mahkumiyetine ilişkin kararı veren katılanı kastederek; "...mahkeme beraat kararı vermesi gerekirken 10 günlük tazyik hapis cezası verdi. İnsan hukukçuluğundan utanıyor. Şu karar yurtdışında basına verilse bizi Afrika kanunları ile idare ediliyoruz zannederler. Hayret.....! İstanbul vilayetindeki bir mahkeme hukukun inceliğini nasıl bilemez, bunu anlamak mümkün değil ve yine eyvah. Bu itiraz süresinde yapılsa, vah efendim sen bir de mal beyanında bulunacaksın diye hapis cezası mı vereceğim, bu hangi kanunda yazılı, hangi mantık ve hukuk anlayışı buna cevaz verir, kanunu iyi okumak gerekir ve anlamak gerekir diye düşünüyoruz.." demek suretiyle, katılanı küçük düşürdüğü açıktır. Dilekçede yer alan bu sözlerin dava ile ilgisi ve yararı yoktur. Savunma hududa aşıldığından, hakareti oluşturan bu sözler nedeniyle sanığın savunma dokunulmazlığından yararlanması olanaklı değildir. Yerel Mahkemenin bu doğrultudaki gerekçesi de yasal ve yeterlidir. Bu itibarla; sanık Zeki'ye yüklenen suç yasal unsurları ile oluşmuş bulunduğundan, bu sanık ile ilgili direnme kararının onanmasına, Yerel Mahkeme diğer sanık Şengül ile ilgili 2 nolu kabule göre bozma nedenine uyup, öncekinden değişik yeni bir hüküm vermiş bulunduğundan, bu sanık hakkında temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkan ve Üyeleri "temyiz dilekçesinin bütünü nazara alındığında; sanık tarafından yazılan ve hakaret teşkil ettiği iddia olunan sözlerin müşteki Hakime değil, karara karşı eleştiri niteliğinde olduğu Anayasal ve yasal savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığından müsnet suçun oluşmadığı" görüşüyle,
Üye O. Kadri Keskin ise "Mahkeme kararlarının tartışılmayacağı, hakim ve savcıların eleştirilmeyeceği yolunda hiç bir hüküm Anayasa da veya diğer kanunlarda yoktur. Sadece Anayasanın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunun bulunduğu hükmü yer almıştır. Ancak, hiç bir mahkeme kararlarının tartışılmayacağı ve hakimlerin eleştirilmeyeceği yazılı değildir. Böyle bir yasaklama yoktur. Şairin dediği gibi "Barika-yi hakikat müsademe-yi efkardan çıkar" ( Hakikat ışığı fikirlerin çatışmasından doğar. )
Bu sebeple eleştiri sınırlarını mümkün olabildiğince geniş tutmak gerekir. Bu genişlik Demokrasinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının gereğidir. Eleştiri ağır da olsa bundan yararlanılmalıdır. Tabiatıyla hakaret ve sövmeyi ayırmak da gereklidir ve eleştiride olduğu gibi karşılamak mümkün değildir. Ancak, bu ayırım açıklıkla ve netlikle yapılamıyorsa; "Şüpheden sanık yararlanır" kaidesi ile ( demokrasi ) ve ( Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ) gereği, ağır da olsa eleştiri kapsamında kabul edilmelidir. Olayımızda da net ve açık kesin hakaret ve sövme yoktur. Temyiz dilekçesine yazılan sözlerin eleştiri mi, TCK. nun 486. maddesindeki savunma hakkı kapsamında mı, kaldığı yahut hakaret mi teşkil ettiği tartışıldığına göre; açıkladığımız üzere, sanık avukatın hakaret kastı ile hakaret etmediği ve bu sözlerin hakaret derecesine ulaşmadığı eleştiri ve TCK. nun 486. maddesindeki savunma hakkı kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
PRENSİPTE: Hiç bir yerde aksine bir hüküm olmadığından MAHKEME KARARLARI tartışılmaz veya HAKİMLER ELEŞTİRİLEMEZ denilemez. Aksi takdirde demokrasiden, hukuktan bahsedilemez. Ancak eleştiri hakkı var diye, hakaret hakkı da bahsedilemez. Fakat günümüzde bu noktadaki sınırın da geniş tutulması gerektiği inkar edilemez. Mesele bunların birlikte dengede tutulabilmesidir. Modern Demokratik hukuk devleti de bunları birlikte dengeleyebilen devlettir.
21. asıra girerken modern demokratik bir hukuk devleti olduğu söylenen Türkiye Cumhuriyetinde eleştirinin suç sayılmasına karşı olduğumdan, çoğunluk görüşüne katılmıyorum" diyerek karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemenin sanıklardan Zeki hakkında kurduğu direnme hükmünün istem gibi ( ONANMASINA ), diğer sanık Şengül hakkında bozmaya uyularak verilen hükmün incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine, 29.9.1998 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 20.10.1998 günü yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi. yarx



T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2007/4-105

K. 2007/174

T. 17.7.2007

• HAKARET VE SÖVME ( İddia ve Savunma İle İlgili Olmayan veya İddia ve Savunma Açısından Zorunlu Olmayan Hakaret ve Sövme İçeren Yazı veya Sözler Savunma Dokunulmazlığı Kapsamında Olmadığı )

• SAVUNMA HAKKI DOKUNULMAZLIĞI ( İddia ve Savunma İle İlgili Olmayan veya İddia ve Savunma Açısından Zorunlu Olmayan Hakaret ve Sövme İçeren Yazı veya Sözler Savunma Dokunulmazlığı Kapsamında Olmadığı )

• AVUKATIN SAVUNMA SINIRLARINI AŞMASI ( İddia ve Savunma İle İlgili Olmayan veya İddia ve Savunma Açısından Zorunlu Olmayan Hakaret ve Sövme İçeren Yazı veya Sözleri )

• ŞEKİL KOŞULU ( Savunma Dokunulmazlığından Söz Edilebilmesi İçin Eylemin İddia veya Savunma Niteliğindeki Evrak İle İlgili Olarak Yapılması Gerektiği )

• YER KOŞULU ( Savunma Dokunulmazlığı - Eylem Yargı Organlarına Verilen Dilekçelerde veya Bu Organlar Huzurunda Yapılmış Olması Gereği )

• ÖLÇÜLÜLÜK KOŞULU ( Savunma Dokunulmazlığı - Hak Kullanılırken Sınırın Aşılmaması Gerektiği )

5237/m. 128

2709/m. 13, 19, 36, 90

1136/m. 2, 34, 35.


Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme m. 6
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6, 10.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi m. 8, ll.
ÖZET : Uyuşmazlık, sanık olan avukatın cevaba cevap dilekçesinde "Davalı vekilinin 3. delili, faydalı model belgesi, diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belgedir" şeklindeki ifadesinin sövme suçunu oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır. Sanığın avukat olması ve söz konusu eylemin avukatlık görevinin yerine getirilmesi sırasında işlenmesi savunma dokunulmazlığını gündeme getirmektedir. Avukatlar görevlerini ifa ederken belli koşullar içinde bazı isnatlarda bulunabilir, bunu yaparken de bazen muhatapları küçük düşürücü ifadeler kullanabilirler. Ancak bu esnada iddia ve savunmanın gerekliliği ile orantılı hareket etmek zorundadırlar. Savunma dokunulmazlığından söz edilebilmesi için eylemin iddia veya savunma niteliğindeki evrak ile ilgili olarak yapılması gerekir ( Şekil koşulu ). Eylem, yargı organlarına verilen dilekçelerde veya bu organlar huzurunda yapılmış olmalıdır ( Yer koşulu ). Hak kullanılırken sınırın aşılmaması gerekir ( Ölçülülük koşulu ). Somut olayda diğer koşulların gerçekleşmesine rağmen ölçülülük koşulu gerçekleşmemiştir. Savunma sınırının aşılmasına rağmen yazılı gerekçeyle beraate karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Avukat olan sanık .'ın davalı vekili sıfatıyla katıldığı Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... / ... Esas sayılı dosyasına 10.01.2003 tarihinde verdiği cevaba cevap dilekçesinde, davacı Salih'e sövdüğü iddiasıyla yapılan yargılama sonunda; Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nce 09.12.2003 gün ve 212-259 sayı ile; " ... Sanığın dilekçesindeki sözleri müştekinin dosyaya bildirdiği belgenin delil olarak kabul edilmemesi, dikkate alınmaması ve kendi iddialarını güçlendirmek amacıyla sarf ettiği dava ve savunma konusu ile mantıksal bağlantısı olduğu, savunma sınırlarını aşmadığı anlaşıldığından, suçun unsurlarının oluşmadığı ... gerekçesiyle berat kararı verilmiş, katılan tarafından temyiz edilen bu hüküm; Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce 08.05.2006 gün ve 13092-10450 sayı ile; " ... Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak, sanık avukatın Asliye Hukuk Mahkemesi'ne verdiği, 10.01.2003 tarihli cevaba cevap dilekçesinde belgenin haksızlığını tahkire yönelmeden de çürütmesi olanaklı iken "faydalı model belgesi diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belgedir" demek suretiyle davanın yazgısını belirlemede zorunluluk bulunmamasına karşın, katılanı hırsızlıkla suçlayıp, küçük düşürdüğü ve iddia ve savunma sınırlarını aştığı gözetilmeden belgenin sahte olup olmadığı da araştırılarak hüküm kurulması yerine iddialarını güçlendirmek amacıyla sarf ettiği gerekçesiyle berat kararı verilmesi... ), gerekçesi ile bozulmuştur.
Bunun üzerine Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nce 29.11.2006 gün ve 208-307 sayı ile;
Daha önceki gerekçe; " ... Anayasa'nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 6. maddesinin 3. bendinde düzenlenen iddia ve savunma hakkından, Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen savunma hakkının kısıtlanmasından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. ve Anayasa'nın 90/son maddesindeki düzenleme nedeniyle iç hukukta doğrudan uygulanması gereken Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 14. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmenin 10. maddesi ile Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen fikir özgürlüğünden, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinden, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 8. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü ve 11. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinden, Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesinden, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın I, 2, 34 ve 35. maddelerinde düzenlenen avukatların hak ve ödevlerinden, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinden ve 5237 Sayılı Yasanın 21. maddesinde düzenlenen kast tanımından ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.10.1998 gün ve 255-316 sayılı kararından bahsedilerek..." genişletilmek suretiyle direnme ve berat kararı verilmiştir.
Bu hükmün katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 18.04.2007 gün ve 68131 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : A ) Yargılama konusu maddi olayın;
"Avukat olan ...'ın davalı vekili sıfatıyla katıldığı Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... / ... Esas sayılı dosyasına 10.01.2003 tarihinde sunduğu cevaba cevap dilekçesinde, "Davalı vekilinin 3. delili, faydalı model belgesi, diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belgedir" şeklindeki ifadeye yer vermesi" tarzında gerçekleştiği,
B ) Yargıtay 4. Ceza Dairesi ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu'nca çözülmesi gereken hukuki ihtilafın;
Sanık avukat tarafından cevaba cevap dilekçesinde "Davalı vekilinin 3. delili, faydalı model belgesi, diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belgedir" şeklinde bir ifade kullanılmasının sövme suçunu oluşturup oluşturmayacağı noktasında ortaya çıktığı,
C ) Ön mesele;
Asıl mesele görüşülmeden önce; yerel mahkemece direnme kararı verilirken, ilk hükme oranla daha geniş bir gerekçeye dayanılmış olmasının; ikinci kararın "eylemli uyma" nedeniyle "özel dairece" incelenmesini gerektirir nitelikte "yeni bir hüküm" sayılmasına neden olup olmayacağı konusu ön mesele olarak ele alınmıştır.
D ) Genel Kurul'ca yapılan değerlendirmede;
1- Ön meseleye ilişkin değerlendirme;
Genel Kurul'un yerleşik uygulamalarına göre; yerel mahkemece ilk hükmün bozulmasının ardından, yeni bir gerekçeye dayanarak hüküm kurulması halinde, "eylemli uymanın" varsayılacağı ve "direnme" niteliğinde görülmeyen ikinci hüküm hakkındaki incelemenin Genel Kurulca değil, özel dairece yapılacağı hususunda tereddüt bulunmadığı,
Buradaki sorunun, "yeni gerekçeye" verilen anlamla ilişkili olduğu,
Bu anlamda; bozma kararından sonra, kararının haklılığını vurgulamak amacıyla yerel mahkemece, önceki hükümde yer verilmediği halde, ulusal ve uluslararası mevzuata yer alan değişik düzenlemelere, bazı yargısal kararlara ve öğretiden bir kısım görüşlere dayanılmış ve bunların karar gerekçesine yazılarak, gerekçenin genişletilmiş olmasının, "yeni bir gerekçeye" dayanmak olarak değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla da burada "eylemli uymadan" ya da "yeni hükümden" bahsedilemeyeceği,
Kabul edildiğinden, işin esasına geçilmelidir.
Ön mesele ile ilgili olarak; çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul üyesi ise; "önceki kararın gerekçesinde gösterilmemiş olan bir kısım hususların, yeni hükmün gerekçesinde gösterilmiş olması nedeniyle, ortada "eylemli uyma" dolayısıyla da, ilk defa dairesince incelenmesi gereken "yeni bir hüküm" bulunduğunu ileri sürerek esasa geçilmemesi ve dosyanın özel daireye gönderilmesi yönünde" karşı oy kullanmışlardır.
2- Esasa ilişkin değerlendirme; 1- Dosya incelendiğinde;
Katılan Salih'in; 06.03.2002 tarihli dilekçe ile Adalet Bakanlığı'na başvurarak, sanığın Akhisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin .../... Esas sayılı dosyasında davalı avukatı olduğunu, bu dava sırasında sanık tarafından verilen 10.01.2003 tarihli cevap dilekçesinde "faydalı model belgesi; diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiştir" denilmek suretiyle savunma sınırlarının aşıldığını ve kendisi hakkında suç isnadında bulunulduğu belirterek şikayetçi olduğu, bu dilekçenin 17.03.2003 gün ve 13014 sayılı yazı ile Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesi üzerine, Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan ihzari mahiyetteki soruşturma sonunda, Adalet Bakanının 05.05.2003 tarihli oluru ile soruşturma izni verildiği,
Soruşturma sonunda; avukat olan sanık hakkında iddianame ve son soruşturmanın açılması kararıyla kamu davası açıldığı,
Katılanın, şikayetini 02.04.2003 tarihinde Cumhuriyet Başsavcısı huzurunda ve duruşma ifadesinde de yinelediği,
Akhisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin .../... Esas sayılı dosyasının mahkemece getirtilerek incelendiği ve suç konusu dilekçeden bir suret alındıktan sonra, "dosya inceleme tutanağı" düzenlenerek dosyanın iade edildiği, dosya inceleme tutanağından; davanın tecavüzün önlenmesi davası olduğunun ve söz konusu dilekçenin dosyaya davalı vekili olan sanık tarafından 10.01.2003 tarihinde sunulduğunun anlaşıldığı,
Dosyaya konulan dilekçenin 4. sayfasının, 8 numaralı bendinde aynen; "Davalı vekilinin, 3. delili, faydalı model belgesi, diğer delilleri gibi şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belgedir. Yani, 19.12.2002 tarihli cevaplarımızın 6. talebinde, "evrensel anlamda, halka mal olmuş bir modeldir ve faydalı model belgesi ile korunması mümkün değildir.." iddiamızı kanıtlayan söz konusu delillerimiz ve tanıklarımız gereği," ifadelerinin yer aldığı,
Sanığın, Cumhuriyet savcısı huzurundaki 04.07.2003 tarihli ifadesinde; " ... Ben davalı vekili olarak katıldığını Akhisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin .../... Esas sayılı dosyasına sunduğum cevaba cevap dilekçesinde yazdığım sözleri savunma kapsamında ve savunmada ileriye sürdüğüm tezleri vurgulamak amacıyla yazdım. Davacıya hakaret etmek gibi bir kastım yoktur. Sarf ettiğim sözlerle savunmada sınır aşılmış da değildir. Bu tür savunmayı daha iyi vurgulamak için sarf edilen sözler hakaret kapsamında değerlendirilse idi savunma ve hata iddia hakkı kısıtlanmış olurdu diye düşünüyorum. Yasa koyucu ceza yasasına savunma hakkının kısıtlanmamasını temin için savunma kapsamında sarf edilecek sözlerde hakaret suçunun unsurlarının oluşmayacağına dair özel hüküm koymuştur. Benim bilirkişi raporu ile ilgili olarak sarf ettiğim "Şaibeli" sözü, seçilen bilirkişinin teknik yetersizliği nedeniyle teknik anlamda uygun olmadığını ifade amacı taşımaktadır. Keza "tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş haksız bir belge ... "den söz ederken de amacım aynıdır" şeklinde savunma yaptığı, yazılı savunması ile mahkemedeki savunmasının da bu savunmaya benzediği,
İzmir Cumhuriyet Savcısı tarafından 12.06.2003 tarihinde yemini yaptırıldıktan sonra, sadece dilekçeyi inceleyerek 27.06.2003 tarihli bilirkişi raporunu sunan Yrd. Doç. Dr. Veli Özer Özbek'in raporunun sonunda; " ... Türk Ceza Yasası'nın 486. maddesinde belirtilen objektif ve sübjektif şartların olayımızda gerçekleştiği, zira tahkir edici beyanın dava ile ilgisinin bulunduğu, karşı tarafın delillerini çürütmek için söylendiği, bu şekilde bir iddianın dava ile ilgili olarak sanığın bulunduğu tarafa bir yarar sağlamadığının söylenemeyeceği, bu sözlerin iddiayı güçlendirmek için sarf edildiği, bu nedenle dilekçede yer alan sözlerin tahkir edici niteliği bulunmakla birlikte, savunma hakkı sınırları içinde kaldığı ..." kanaatine yer verdiğinin görüldüğü,
2- Yukarıda da belirtildiği üzere sanığın atılı eylemi işlediği konusunda yerel mahkeme ile özel daire arasında herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı,
Sanığın avukat olmasının ve belirtilen eylemin "avukatlık görevinin ifası" sırasında işlenmesinin savunma dokunulmazlığını gündeme getirdiği, zira; 765 Sayılı Yasanın 486/1. maddesinde; "Tarafların veya vekil, müdahil, müşavir yahut kanuni mümessillerinin bir dava hakkında kaza mercilerine verdikleri dilekçe, layiha veya sair evrakın yahut yaptıkları iddia ve müdafaaların ihtiva ettiği hakareti mutazammın yazı ve sözlerinden dolayı takibat yapılmaz" şeklinde yer alan düzenlemeden, "savunma ( veya iddia ) amacıyla vaki olan yazı ve sözlerin" hakaret suçları açısından hukuka uygunluk nedenlerinden birisini teşkil eden "hakkın kullanılmasını" oluşturabileceği,
Böyle bir hakkın ihdas edilmesinin amacının, ceza yargılaması bakımından gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin yerine getirilmesi olduğu,
Bu şekilde, davada taraf olan; davalı, davacı, şahsi davacı, katılan, sanık ve savcının iddianın ve savunmanın gerektiği şekilde yapılabilmesi için belirli koşullar dahilinde bazı isnadlarda bulunabilecekleri, bunu yaparken de bazan muhataplarını küçük düşürücü ifadeler kullanabilecekleri öngörülmekle, iddia ve savunmanın gerekliliği ile orantılı olmak şartıyla bu şekilde ortaya çıkan eylemlerin hukuka uygun sayılacağı,
Ancak;
> Bu hakkın kullanımının bazı koşullara bağlı olduğu, bu koşulların;
a ) Eylemin iddia veya savunma niteliğindeki evrak ile yazılı olarak veya iddia ve savunma sırasında sözlü olarak yapılması gerektiği ( Şekil şartı ),
b ) Eylemin, yargı organlarına verilen dilekçelerde veya bu organlar huzurunda yapılması zorunluluğu ( Yer şartı ),
c ) Hak kullanılırken sınırın aşılmamasının gerekli olduğu ( Ölçülülük şartı ), Şeklinde sıralanabileceği,
Olayımızda şekil ve yer koşullarının varlığına karşılık üçüncü koşul olan ölçülülük şartının bulunduğundan söz edilemeyeceği,
Ölçülülük koşulu değerlendirilirken, 765 Sayılı Yasanın 486. maddesinin 2. fıkrasından da bahsetmek gerektiği; 486. maddenin 2. fıkrasındaki düzenlenin; "Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazamın yazı ve sözler yukarıdaki fıkra hükmünden hariçtir." şeklinde olduğu,
Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, ölçülülük koşulunda önemli olanın, eylemin yargılama konusu ile ilgili olması hususu olduğu, yani eylemin, iddia veya savunmaya katkıda bulunmasının gerektiği,
Bu katkı ile ilgili olarak; eylemle savunma veya iddia arasında mantıksal bir bağlantının arandığı, iddia ve savunma ile ilgili olmayan veya iddia ve savunma açısından zorunlu bulunmadığı halde sarfedilen hakaret ve sövme içerikli yazı veya sözlerin savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyeceği,
Sonuç olarak; bir hakkın kullanımının, başka bir hakkın ihlali neticesini doğurmaması ve Anayasa ile teminat altına alınmış özgürlükleri yok etmemesi gerektiği,
Görüş ve kanaati benimsenmekle;
Somut olayda; davalı vekili olarak görev yapan sanığın, davacının cevap dilekçesindeki delillerini çürütmek maksadıyla da olsa, yeni delilin, davacının aynen diğer delillerinde olduğu gibi "şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş" bir delil olduğunu, herhangi bir bilgi veya belgeye dayanmadan soyut ve aşağılayıcı bir anlatım yöntemiyle ifade etmek suretiyle, "davacının", mütecaviz ve hırsız olduğu yönünde bir değerlendirme yaparak, savunma sınırlarını aştığı ve savunma dokunulmazlığının "ölçülülük koşulunu" ihlal ettiği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir genel kurul üyesi ise; söz konusu dilekçede yer alan ifadelerle, sanığın davacıyı hırsızlıkla itham etmediğini, aksine delilin şaibeli olduğunu vurgulamak istediğini ileri sürerek, direnme kararının onanması yönünde karşı oy kullanmıştır.
Bu itibarla, sanığın eyleminin savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşarak sövme suçunu oluşturması nedeniyle isabetli görülmeyen direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nin 29.1 1.2006 gün ve 208-307 sayılı direnme kararının BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine, 17.07.2007 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi. yarx



T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/4-239

K. 2004/236

T. 28.4.2004

• SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI ( Davalı Vekilinin Yargılama Aşamasında Davacının Hakimlik Mesleğini ve Nüfuzunu Kötüye Kullandığı ve Dolandırıcı Olan Bir Şahısla Muvazaalı İşlem Yaparak Müvekkilini Zarara Uğrattığı İddiası - Manevi Tazminat Talebi )

• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Davalıların Vekil Olarak Takip Ettikleri Davada Davacının Hakimlik Mesleğini ve Nüfuzunu Kötüye Kullandığı ve Dolandırıcı Olan Bir Şahısla Muvazaalı İşlem Yaparak Müvekkilini Zarara Uğrattığı İddiası - Savunma Dokunulmazlığının Kapsamı )

• HAKİMLİK MESLEĞİNİ VE NÜFUZUNU KÖTÜYE KULLANMA VE DOLANDIRICI OLAN BİR ŞAHISLA MUVAZAALI İŞLEM YAPARAK MÜVEKKİLİ ZARARA UĞRATMA İDDİASI ( Kişilik Haklarına Saldırı İddiasıyla Manevi Tazminat Talebi - Savunma Masuniyeti )

• AVUKATIN SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI SINIRLARINI AŞTIĞI İDDİASIYLA MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Davacının Hakimlik Mesleğini ve Nüfuzunu Kullanarak ve Dolandırıcı Bir Şahısla Muvazaalı İşlem Yaparak Müvekkili Zarara Uğrattığı İddiası )

818/m.49

4721/m.25


ÖZET :Davacı, dava dışı A.. Menkul Değerler A.Ş' nin Mersin acentası olan M... San. ve Tic. Ltd. Şti. nin sahibi durumundaki X'ın, müşterilerine ait hisse senetlerini satıp kendi hesabına aktararak dolandırıcılık suçu işlediğini; kendisinin de bu suçun mağdurlarından biri olması nedeniyle x hakkında İcra takibi yaptığını, bu aşamada, x'ın İçel ili, Mut ilçesi, Doğancı mahallesindeki taşınmazını, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla sıhri hısımı olan bir şahıs vasıtası ile yine dava dışı Z'a satmış olduğunu öğrenmesi üzerine, bu satışın iptali için dava açtığını, davanın kabulüne dair hükmün Yargıtay'ca onandığını; karar düzeltme aşamasında, anılan davada Z vekilleri durumunda bulunan davalıların ortaklaşa düzenledikleri 2.4.2001 günlü karar düzeltme dilekçesinde, "Alacaklının borçlu x ile danışıklı, muvazaalı bir yol izlediği ve böylece iyiniyetli taşınmaz satın alan müvekkilimizi mağdur duruma düşürdükleri anlaşılmaktadır" şeklinde söz ve ibareler kullanmak ve dilekçenin çeşitli yerlerinde "alacaklı-hakim" ifadesine de yer vermek suretiyle, savunma sınırlarını aşarak, kendisini bir dolandırıcı ile işbirliği yapmakla suçladıklarını; bir hakim olarak, kendisi hakkında bu tür ifadeler kullanılmasının ve ayrıca mağduru bulunduğu bir dolandırıcılık olayında fail olarak gösterilmesinin vicdanında ve ruhunda giderilemez yaralar açtığını, davalıların bu şekilde kişilik haklarına saldırdıklarını ileri sürerek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalılar, sözkonusu dilekçedeki beyanların savunma sınırları dahilinde bulunduğu iddiasıyla davanın reddini talep etmişlerdir. Dava dosyası içeriğine göre dava konusu olan dilekçede, davacı için kullanılan sözlerin ve nitelendirmelerin davacının eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu konularla ilgili olarak davacının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikayet edildiği, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne sunulmak üzere Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacının "memuriyet nüfuzunu suistimal ederek gerçeğe aykırı belge tanzim etmeye azmettirmek" eyleminden hakkında soruşturma açılması yönünde fezleke düzenlendiği, her ne kadar davacı hakkında bu nedenle kamu davası açılıp açılmadığı anlaşılamamakta ise de Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulunca soruşturma açıldığı bellidir. Kaldı ki dava konusu edilen davalılara ait karar düzeltme dilekçesinin savunma sınırları içinde değerlendirilmesi gereken nitelendirmeleri içerdiği görülmektedir. Şu durumda savunma sınırları içinde kalan dilekçe nedeniyle davacının kişilik haklarına hukuka aykırı olarak saldırıda bulunulduğunu kabul etme imkanı bulunmadığından davacının davasının reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erciş Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.2.2002 gün ve 2001/79-2002/23 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 26.9.2002 gün ve 2002/5715-10319 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, kişilik haklarına saldırılması nedeniyle uğranılan zararın ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Hakim olan davacı, Mut Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1999/103-319 sayılı satışın iptali dosyasında kendisinin davacı, davalıların ise o dosya davalısı Zın vekilleri olduğunu, davanın kabulle sonuçlanıp 15. Hukuk Dairesince onandığını, davalı vekillerin bu onama kararına karşı 2.4.2001 tarihli hazırladıkları karar düzeltme dilekçesi ile kendisinin küçük düşürülüp dürüst olmadığının gösterilmeye çalışıldığını, savunma hakkı sınırlarının aşılarak kişilik hakkına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece; davalıların karar düzeltme dilekçesinde, davacının aleyhine icra takibi yaptığı ve adı birçok dolandırıcılık olayına karışan ve herkesçe dürüstlüğünden şüphe edilen bir kişi ile danışıklı olarak işlem yaptığı, bu işlemi yaparken hakimlik mesleğini kullandığı da açıkça belirtilmek suretiyle savunma sınırları aşıldığından, bu ifadelerle davacının kişilik haklarına saldırıldığı kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava dosyası içeriğine göre dava konusu olan dilekçede, davacı için kullanılan sözlerin ve nitelendirmelerin davacının eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu konularla ilgili olarak davacının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikayet edildiği, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne sunulmak üzere Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından davacının "memuriyet nüfuzunu suistimal ederek gerçeğe aykırı belge tanzim etmeye azmettirmek" eyleminden hakkında soruşturma açılması yönünde fezleke düzenlendiği, her ne kadar davacı hakkında bu nedenle kamu davası açılıp açılmadığı anlaşılamamakta ise de Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulunca soruşturma açıldığı bellidir. Kaldı ki dava konusu edilen davalılara ait karar düzeltme dilekçesinin savunma sınırları içinde değerlendirilmesi gereken nitelendirmeleri içerdiği görülmektedir. Şu durumda savunma sınırları içinde kalan dilekçe nedeniyle davacının kişilik haklarına hukuka aykırı olarak saldırıda bulunulduğunu kabul etme imkanı bulunmadığından davacının davasının reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kısmen kabul yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, dava dışı A.. A.Ş' nin Mersin acentası olan M... San. ve Tic. Ltd. Şti. nin sahibi durumundaki x'ın, müşterilerine ait hisse senetlerini satıp kendi hesabına aktararak dolandırıcılık suçu işlediğini; kendisinin de bu suçun mağdurlarından biri olması nedeniyle x hakkında İcra takibi yaptığını, bu aşamada, x'ın İçel ili, Mut ilçesi, Doğancı mahallesindeki taşınmazını, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla sıhri hısımı olan bir şahıs vasıtası ile yine dava dışı Z'a satmış olduğunu öğrenmesi üzerine, bu satışın iptali için dava açtığını, davanın kabulüne dair hükmün Yargıtay'ca onandığını; karar düzeltme aşamasında, anılan davada Z vekilleri durumunda bulunan davalıların ortaklaşa düzenledikleri 2.4.2001 günlü karar düzeltme dilekçesinde, "Alacaklının borçlu x ile danışıklı, muvazaalı bir yol izlediği ve böylece iyiniyetli taşınmaz satın alan müvekkilimizi mağdur duruma düşürdükleri anlaşılmaktadır" şeklinde söz ve ibareler kullanmak ve dilekçenin çeşitli yerlerinde "alacaklı-hakim" ifadesine de yer vermek suretiyle, savunma sınırlarını aşarak, kendisini bir dolandırıcı ile işbirliği yapmakla suçladıklarını; bir hakim olarak, kendisi hakkında bu tür ifadeler kullanılmasının ve ayrıca mağduru bulunduğu bir dolandırıcılık olayında fail olarak gösterilmesinin vicdanında ve ruhunda giderilemez yaralar açtığını, davalıların bu şekilde kişilik haklarına saldırdıklarını ileri sürerek, her iki davalıdan ayrı ayrı beş milyar TL. olmak üzere toplam 10 milyar TL. manevi tazminatın 2.4.2001 dilekçe tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davanın dayandırıldığı karar düzeltme dilekçesinde davacının kişisel haklarına saldırının söz konusu olmadığını, sadece avukatlık mesleğinin gerektirdiği biçimde değerlendirmeler yapıldığını; iyiniyetle taşınmaz satın alan müvekkillerinin, davacının açtığı tapu iptali davası sonunda mağdur edildiğini; icra takibinde alacaklı durumunda bulunan davacının, .. Hakimi iken, Mersin Borsasında faaliyet gösteren bir şirkete veya x isimli şahsa kaptırdığı parasını tahsil edebilmek için icra takibi yaptığını; davacının, borçlular x ve y'in işyeri ve ikametgahlarının Mersin il merkezinde olduğunu bilmesine rağmen, icra takibini Mersin'de değil, Mut'da yaptığını, bu işlemler sırasında nüfuzunu kullandığını, mesafe ve zaman bakımından kesinlikle mümkün olmayan işlemler yapılması nedeniyle davacının şikayet edildiğini; muhatapları Mersin'de ikamet ettikleri ve orada taşınmaz malları bulunduğu halde, davacının Kelkit'den ihtiyati haciz kararı alarak, 29.4.1999 günü doğrudan doğruya Mut'a talimat yazdırdığını, talimatın aynı gün elden Mut İcra Müdürlüğü'ne getirildiğine dair tutanak ve yine aynı gün geçici aciz vesikası düzenlendiğini, bütün bu işlemlerin aynı gün mesai saatleri içinde yapılmasının mümkün olmadığını; zira Kelkit ile Mut ilçesi arasında karayoluyla gidiş-dönüş mesafesinin 2224 km. olduğunu, mantığa aykırı bu işlemlerin, ilçe hakimi olan davacının nüfuz kullanması nedeniyle yapılmış olduğu iddiasıyla, müvekkilleri Z tarafından davacı hakkında şikayet dilekçesi verildiğini; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na ve bilahare de Mut Cumhuriyet Savcılığı'na verilen dilekçelerde olayların ayrıntılarıyla anlatıldığını; karar düzeltme dilekçesinde de bu şikayetlerden söz edilip, Yargıtay'ca bunların değerlendirilmesinin istenildiğini; açıklanan olgular karşısında, davacının x ile muvazaalı bir yol izlemiş olabileceği endişesi ve şüphesinin uyandığını, karar düzeltme dilekçesinde bu hususun ifade edilmek istenildiğini, davacıyı küçük düşürmek, onur ve haysiyeti ile oynamak, mesleğini hedef almak gibi bir düşüncenin kesinlikle bulunmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Yerel Mahkemece verilen; davalıların kaleme aldıkları karar düzeltme dilekçesinde, davacının, adı bir çok dolandırıcılık olayına karışan ve herkesçe dürüstlüğünden şüphe edilen bir kişi ile danışıklı olarak işlem yaptığının ve bu işlemini yaparken de, çok saygın olan yargıçlık mesleğini kullandığının açıkça belirtilmesinin, savunma sınırlarını aşar nitelikte olduğu, bu şekilde davacının kişilik haklarına saldırıldığı gerekçesine dayalı, davanın kısmen kabulüne, ayrı ayrı 4.000.000.000.TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte her iki davalıdan tahsiline dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi. yarx
Old 15-04-2016, 16:44   #4
kantar

 
Varsayılan

Kararlar için çok teşekkürler.

Benim sormak istediğim vekilin dilekçesinde karşı tarafa hakaret ediliyorsa asilin sorumluluğu var mıdır? Davacı asil "Ben söylemedim, avukatım yazmış." diyerek kenara çekilebilir mi yoksa hakaret suçundan dolayı sorumluluğu doğar mı?

Teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Basın Yoluyla kişilik haklarına saldırı Avukat Sibel Sayın Meslektaşların Soruları 20 07-11-2009 14:20
Milletvekili Dokunulmazlığı! anket! sbudak Hukuk Sohbetleri 22 05-02-2007 11:44
Diplomatik Temsilcilerin Yargı Dokunulmazlığı buketoz Meslektaşların Soruları 8 05-06-2004 21:24
Avukatlık Dokunulmazlığı medet çınar Hukuk Soruları Arşivi 2 21-02-2002 22:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08438993 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.