Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Şİrket Feshİ

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-10-2009, 22:21   #1
av.bilge sarıtaş

 
Varsayılan Şİrket Feshİ

Dershane sahibi bir müvekkilim borçlarından dolayı ortağı bulunduğu şirketi fesih yoluna gidecek. Fakat öğretmen olan eşi yeni bir dershane kurmak istiyor. Değerli meslektaşlarıma sorum şu ki; fesih halindeki bir şirketin (ki bu şirketin vergi borcu var.) ortağının eşi nevii aynı bir şirket kurarken sorun yaşar mı? mesela muvazaaya dayalı.
Şimdiden çok teşekkür ederim. İyi çalışmalar.
Old 25-10-2009, 23:40   #2
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Sanırım alacaklıların yeni kurulacak şirkete başvuru yolları bağlamında bir sorun yaşanıp yaşanmayacağını soruyorsunuz. Bu durumda sonraki kurulan şirketin "yeni" olması durumunda bir sorun yaşamayacağınız açık!
Tereddütleriniz, uygulamada alacaklıları zarara uğratmak için sıkça başvurulan yönteme ilişikin olduğu için biraz daha dikkatli davranmak gerekir. Normal şartlar altında her şirketin ayrı bir tüzel kişiliği olduğundan ve alacak ve borçlar da şirkete ait olduğundan; borçları takip konusunda her şirket ayrı değerlendirilir. Ne var ki; aşağıda eklediğim ve işinize yarayabileceğini düşündüğüm Yargıtay kararında "Perdenin Kaldırılması Teorisi" incelenmiş durumda. Ayrıca bu konuda Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku kitabında çok ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Saygılar.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2004/4-360
K:2004/431
T:22.09.2004

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 16.07.2002 gün ve 2001/425 E. 2002/874 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 25.03.2003 gün ve 2002/11549-2003/3538 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, haksız şikayet nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı davalı tarafından verilen şikayet dilekçesinde avukat olduğunun belirtilmemesi nedeniyle bürosunun polisler tarafından aranmak istenmesi ve menfaat amaçlı suç örgütü oluşturarak sahte belgelerle hisseleri gasbetmeye çalışmakta suçlanması ve karakola götürülmek istenmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece şikayetin zayıf ve dolaylıda olsa emareye dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı ve davalı İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapmaktadırlar. Davacı RJ. adlı ABD firmasının vekilidir. Anılan şirket Türkiye'deki P. Menkul Kıymetler A.Ş.'nin % 50 ortağıdır. Şirketin diğer ortakları TC uyruklu H. ve M'nin vekili ise davalıdır. H. ve M., PJ. Yatının Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yönetim kurulu üyeleridir. H. şirketteki hissesini K. Holdinge devretmiş ancak holding tarafından PJ. Yatının Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yönetim kurulunda K. Holding yönetim kurulu üyesi olarak temsile yetkili kılınmıştır. H'nin hisselerini devretmesinden sonra davacının ABD 'de yaşayan müvekkillerinin talimatı ve K'lara ait hisselerin ABD'li hissedarlar tarafından alınma girişimleri sırasında H'nin şirketten ayrılması ile oluşacak yeni yönetim kuruluna ait bir taslak ile M'nin hissesini devretmesi ihtimali düşünülerek oluşacak yönetim kuruluna ait bir taslak hazırlanmıştır. Anılan ve sahte olduğu iddia edilen yeni yönetim kurulu oluşturulmasına ilişkin taslaklar tarih ve sayı taşımadığı gibi davalının müvekkillerinin imzasını taşımadığından geçersiz olup karar defterine de işlenmemiş ve yasal geçerliliği olmayan belgelerdir. Bu kararların davalının müvekkillerine ulaşması üzerine M. davacı ve ABD'li ortaklar ile görüşmüş ve ileride doğabilecek durumlara hazırlıklı olunması ve ABD'de uygulamanın bu yönde olduğu açıklanmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi üzerine davalı müvekkili H. adına Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği şikayet dilekçesinde davacının avukat kimliğini gizleyerek ve dava dışı olan ve şirkette hissedar, görevli olan şahıslarla birlikte davacının menfaat amaçlı suç örgütü kurarak sahte belgelerle hisseleri gaspetmeye çalıştığını iddia etmiş, kaçmasının önlenmesi için yasal tedbirlerin alınmasını istemiştir. Davalı hukukçu kimliği nedeni ile müvekkillerinin işyerine ulaşan yönetim kurulu kararlarının hukuken geçerli belgeler olmadığını bilebilecek durumdadır ve dava dışı şahıslar tarafından davacı ve davalının müvekkilleri aleyhine yürütülen yasal işlemler nedeniyle davacının avukat olduğunun davalının bilgisi dahilinde olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Buna rağmen şikayet dilekçesinde davacının kimliğini gizlediğinden davacının işyerine polisler giderek büroyu aramak istemişler ve davacıyı ifade vermek için karakola davet etmişlerdir. Davacının bürosunda bulunan müvekkilleri önünde gelişen bu olay üzerine davacı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısını arayarak durumu izah etmiş ve savcının talimatı üzerine de karakola götürülmemiştir. Bu olay nedeniyle davacının davalıyı İstanbul Barosu'na şikayeti üzerine yapılan inceleme sonucu Baro yönetim kurulunca davalı hakkında disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Baro Disiplin Kurulu tarafından uyarı cezası ile cezalandırılmıştır. Davacı hakkında ise Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 1/6/2001 tarihinde soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Olayların yukarıda anlatılan gelişimine göre davacı hakkında yerel mahkeme kararında belirtildiği gibi az da olsa emare olmakla beraber davacının avukat olduğunun bilerek belirtilmemesi nedeniyle işyerine baskın yapılmasına neden olduğundan davalı kusurludur, davacının kişilik haklarına saldırı oluşmuştur. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin ve yukarıda anılan gerekçeyle davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız şikayet nedeni ile uğranılan zararın giderimine ilişkindir. Taraflar avukattır. Davacı, Amerika'daki bir şirketin vekilidir. O şirket, ülkemizdeki bir başka şirketin de ortağı durumundadır. Davacı, ayrıca buradaki şirket yönetim kurulunda olan iki yabancının, davalı da vatandaşımız olan ortaklardan birinin vekilliğini yapmaktadır.
Davacı, dava dilekçesinde; ortaklar arasında bir pay devrinin söz konusu olduğunu, onun için bir taslak metin hazırladığını; davalının, kendisinin ( davacının ) avukat kimliğini gizleyerek bu metin dolayısıyla C.Savcılığı'na ihbarda bulundugunu, mali şube görevlilerinin avukatlık bürosuna gelerek taslak aslının bulunması için arama yapmaya ve kendisini goturmeye kalkıştıklarını; davranıs biciminın personel yanında onurunun zedelenmesine yol açtığını bildirerek davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı, vekil sıfatıyla yaptığı şikayet nedeni ile kendisine husumet yönetilemeyeceğini; şikayetin, hak arama amacına yönelik olduğunu savunmuştur.
Mahkemece 16.07.2002 günlü kararla davalının, vekil edeni adına ve verilen yetkiye dayanarak şikayette bulunduğu olayda "bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının söz konusu" bulunması nedenleri ile dava reddedilmiş ve bu karar, yüksek özel dairece, giriş bölümünde açıklanmış olan gerekçeyle bozulmuş;
17.03.2004 günlü direnme kararında da mahkeme, önceki gerekçesini yinelemiştir.
İlkin, vekalet, BK'nun 386. maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar. Haksız eylem, asla bu kapsamda olamaz. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken işlemi haksız eylem oluşturduğunda sonucuyla bizzat sorumlu tutulur; vekil edenin katkısı bulunduğunda, vekalet verdiği için değil, haksız eyleme katıldığı için ayrıca sorumluluğuna gidilir. Burada, dilekçeyi veren davalı olduğundan onun eyleminin tazminat gerektirip gerektirmeyeceği irdelenmelidir.
Hak arama özgürlüğü olarak tanımlanan ihbar ve şikayet hakkının kaynağı, Anayasa'dır. Bu hak da, her temel hak ve özgürlük gibi kötüye kullanılamaz. Kötüye kullanım, değer yargısı alt başlıklarından olan hukuka aykırılık ölçütünün olaya uygulanmasıyla belirlenir. Elbette eldeki kanıt ya da en azından emareye dayanan ihbar ve şikayet hukuka aykırı olamaz; bu konuda hiçbir tartışma yoktur. Tartışma, emare yönündedir. Dış çevreye sunulmamış, bir başka söyleyişle sataşma ( muaraza ) konusu olmamış, karalama ( müsvette ), tasarı ve taslaklar, hukukça değer taşımadıklarından şikayete hak veren nesnelerden değildir. Davalının şikayetine temel aldığı taslak, bu kabildendir. Adalet Bakanlığı da durumu bu yolda değerlendirmiş, davacı için kovuşturma izni vermemiştir. Öyleyse yerel mahkeme gerekçesinin bu konuyla ilgili ikinci bölümü de davanın reddi için neden olamaz.
Emare, onun gösterdiği amaca yönelik şikayette, hukuka uygun davranmış olduğu için şikayet edeni sorumluluktan kurtarır. İşaret ettiği konu dışında kalmış olan ithamlar ise hukuka aykırı olur. Şikayetçinin, o bölüm için hakkını kötüye kullandığı kabul edilir. Kişiyi, hakkında belli bir suç işlediği yolundaki hükümlülüğe gotürmeyecek duzeyde kanıtlar ya da o doğrultuda emare bulunması, onun ilgisiz başka suçlar islediği bicimindeki ithamlara da katlanmasını gerektirmez. Bu, kaydı bile gerekmeyen basit kuralın, hukuk alanında mantıksal bır sonucu vardır: Bahane, hukuka aykırılıgı ortadan kaldırmaz; batı hukuk uygulamalarında yerini bulduğu üzere ( Almanca druglift, İngilizce the lift of weil ) perdenin kaldırılması yöntemiyle gizlenen amaç ve eylem çıkartılıp sergilenerek sorumluluk belirlenmelidir. Somut olayda davalı, taslağı emare sayarak şikayete bahane yapmış ve davacının avukat olduğunu gizleyerek bürosunu, ticari işyeri gibi aratma girişiminde bulunmuş; kolluk kuvvetlerince ifadesinin alınması yolunda onları yönlendirerek avukatın kişilik haklarını zedelemiştir. Bozma kararında da aynı görüşün benimsendiği, ancak "mahkeme kararında belirtildiği gibi az da olsa emare olmakla beraber" denilmek suretiyle, maddi yanılgıya dayalı bir yazım karışıklığı olduğu açıktır. Zira emare, zaten kanıt düzeyine yükselmemiş belirtilerdir. Onun azı çoğu olmaz. Yollama yapılan yerel mahkeme kararındaki anlatım da bu biçimde yer almamaktadır. Vurgulanan, davacının mesleki kimliğinin gizlenmiş olmasıdır. Direnme kararındaki gerekçede, anılan konuda açıklama yoktur. Gerekçe, olayda emare bulunduğuna yoğunlaştırılmıştır. Emare olarak benimsenen taslak ise böyle bir nitelik taşımamaktadır ve fakat zarar verdirilmeye yönelik davranışa bahane edilmiştir. Eğer kolluk güçleri, şikayet üzerine umulmayan bir davranışa girip zarar doğurmuş olsaydı ve zarar, salt o nedenle doğmuş olsaydı, illiyet kesilir ya da zarar tırmandırılmış olsaydı artanla davalı sorumlu olmazdı. Oluşumda böyle durumlar yoktur. Şikayetteki biçimle zarar arasında uygun illiyet bağı vardır. Öyleyse davalı sorumlu tutulmalıdır.
Ulaşılan bu sonucun doğruluk sağlamasının yapılması; oluşabilecek kuşkuların da silinmesi bakımından konumuzla ilgili iki gelişime yer verilmesi gerekli görülmüştür: Bunlardan biri, İsviçre Türk hukuk uygulamasında manevi tazminat koşulları olarak öngörülen, zarar ve kusurdaki ağır olma unsurlarının, önce içtihat ve sonra yasa değişiklikleriyle ortadan kaldırılmış olmasıdır. İkincisi ise gene bu ortak hukukta içtihat yolu anılan tavırdır. Zarar görenin kusuru, zarar vereninkine eşdeğer, giderek ondan ağır bile olsa gene de manevi tazminat gerekir. Böylece, maddi tazminatla arada bulunan anlamsız aykırılığa son verilmiş oldu.
Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi anılan tüm bu ilkelere aykırı olduğundan direnme kararı da bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.09.2004 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Menejerlİk SÖzleŞmesİnİn Feshİ Av. Elif Handan Meslektaşların Soruları 1 24-08-2009 14:54
İhalenİn Feshİ AV.AYŞE GÜL Meslektaşların Soruları 1 07-04-2009 21:21
Kİra SÖzleŞmesİnİn Feshİ BERRAAK Meslektaşların Soruları 2 07-08-2008 10:27
Şİrket Feshİ Ve Terkİnİ ahmetyılmaz Meslektaşların Soruları 1 20-10-2007 11:20
Lİmİted Ştİ Feshİ İstenebİlİr Mİ? yazoglu Hukuk Soruları Arşivi 2 11-07-2006 17:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06719899 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.