Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

İstanbul'da Yargıyı Kilitleyen Kriz

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 20-07-2009, 16:43   #1
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan İstanbul'da Yargıyı Kilitleyen Kriz

Adalet Bakanlığı'nın zorunlu müdafilik görevi yapan avukatların parasını ödememesi, İstanbul'da yargıyı kilitleyen bir krize dönüştü.

Bakanlığın, avukatlık ücretlerini ödememesi nedeniyle, İstanbul Barosu 1 Temmuz itibariyle avukatı olmayan şüpheliler için avukat görevlendirmemeye başladı. Bakanlık ve Baro arasında yaşanan krizden dolayı, çocuklar ve 5 yıl ve üzeri ceza gerektiren suçlar için sorguda avukat bulundurma zorunluluğu nedeniyle, şüpheliler ifadeleri alınamayarak serbest bırakılıyor. Polisin, avukat yokluğu nedeniyle ifade alınamadığı şeklinde bir tutanakla adliyeye çıkardığı bazı şüpheliler, yine avukat yokluğu nedeniyle Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 150. maddesi gereği sorgusu bile yapılamadan serbest bırakılıyor.

CMK 150. maddesi gereği, kollukta ifade alınırken, Savcılık sorgusu sırasında ve Mahkemeye sevk edilen şüphelinin hakimlik sorgusunda avukat bulundurma zorunluluğu var.Yasada, avukat tutamayan zanlılar için baronun avukat görevlendireceği ve ücretin de devlet tarafından ödeneceği belirtiyor. Zorunlu avukatlık görevi yapan avukatlar ise devletten para alamadıkları gerekçesiyle 1 Temmuz itibariyle görev kabul etmemeye başladı. Zorunlu müdafilik görevi verilen avukatların görev kabul etmemesi üzerine İstanbul Adliyeleri adeta tıkanma noktasına geldi. Kriz nedeniyle Polis, yakaladığı zanlının ifadesini yasa gereği avukat olmadığı gerekçesiyle, alamıyor. İfade alamayan polis, düzenlediği tutanakla birlikte zanlıyı adliyeye çıkarıyor. Aynı sorun adliyede de yaşanıyor. Bazı savcılar, zanlının ifadesini alamadan serbest bırakınken, bazı savcılar da ifade almadan delil durumuna göre zanlıyı mahkemeye sevk ediyor.

Konuyla ilgili bir içtihat olmadığı için hakim ve savcılar arasında görüş farklılığı ortaya çıkıyor. Bazı hakimler, yasa gereği avukat bulundurmanın zorunlu olduğunu ve bu nedenle de avukat olmadığı durumlarda yapılacak tutuklamanın yasaya aykırı olacağını belirterek, zanlıyı sorgusunu yapmadan serbest bırakırken, bazı hakimler ise dosyadaki delil durumuna göre ifade almadan zanlının tutuklanmasına karar veriyor. İstanbul barosu, Savcılığın ve mahkemelerin avukat taleplerine cevaben gönderdiği yazıda görev yapan avukatlara ücretlerinin ödenmediği, bu nedenle de avukat gönderilmeyeceğini bildirdi.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir Cumhuriyet Savcısı, avukat görevlendirmemesi nedeniyle çocuk şüphelileri ifadelerini almadan serbest bırakmak zorunda kaldığını vurguladı. Yasada boşluk bulunduğunu belirten yargı mensupları, "Çocuk suçlular ile 5 yıl ve üzeri cezalar gerektiren suçlardan gelen zanlıların sorgusunda avukat bulundurma zorunluluğu var. Avukat olmayınca ne sorgu ne de tutuklama yapılabilir. Yapılacak tutuklama CMK'ya aykırı olacaktır. Baronun eylemi başladığından beri çok sayıda kişi suçlu olduğu halde ve tutuklanması gerektiği halde serbest kalıyor" ifadelerini kullandı.

Kaynak : www.hurriyet.com.tr
Old 21-07-2009, 16:30   #2
Av.Barış

 
Varsayılan

ıstanbullu meslektaşlarımı sonuna kadar desteklediğimi belirtmek isterim.bu olayları 2 yıl öncede yaşamıştık.umarım bu sefer sonuç alınıncaya kadar eylem kararlı bir şekilde yayılarak devam eder.
Old 23-07-2009, 00:20   #3
ENGİN ELVERDİ

 
Varsayılan

sayın av.ENGİN ve av.BARIŞ

öncelikli olarak kafama şöyle bir soru takıldı.Çocuk suçlular ile 5 yıl ve üzeri cezalar gerektiren suçlardan gelen zanlıların sorgusunda avukat bulundurma zorunluluğu var. Avukat olmayınca ne sorgu ne de tutuklama yapılabiliyor peki ya böylesi bir durumda suçu işlemiş olan insanın durumundan ziyade mağdur olan insanın hali insanların yargıya, adalate olan inançlarını kaybetmelerine yol açmayacak mı sizcede?

Avukatlık mesleğinin zorlukları hakkında elbette kı bir yorum yapma cesaretini, daha yolun başındaki bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak kendimde bulmam imkansız.Ancak bir vatandaş olarak sormak istiyorum belki de herşey para için mi yapılmalı?

Ben elbetteki kimin savunulması gerektiği hakkında bir söylemde bulunmak istemem ancak Türkiye Cumhuriyeti nin durumu açıkça ortada bu tarz haberler de avukatlarına dahi ücret ödeyemeyen bir devlet ile ilgili.Ancak bu tarz davalara bakarken avukatlar para almak zorunda mıdır?Görevi adalet dağıtmak olan insanların bu şekilde haraket etmelerini açıkça anlamış halde değilim efendim.

Teşekkür ederim.
Old 25-07-2009, 14:26   #4
salimengin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ENGİN ELVERDİ

Avukatlık mesleğinin zorlukları hakkında elbette kı bir yorum yapma cesaretini, daha yolun başındaki bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak kendimde bulmam imkansız.Ancak bir vatandaş olarak sormak istiyorum belki de herşey para için mi yapılmalı?

Ben elbetteki kimin savunulması gerektiği hakkında bir söylemde bulunmak istemem ancak Türkiye Cumhuriyeti nin durumu açıkça ortada bu tarz haberler de avukatlarına dahi ücret ödeyemeyen bir devlet ile ilgili.Ancak bu tarz davalara bakarken avukatlar para almak zorunda mıdır?Görevi adalet dağıtmak olan insanların bu şekilde haraket etmelerini açıkça anlamış halde değilim efendim.
Teşekkür ederim.


Nedense herkes avukatların bedava çalışmak zorunda olduğunu düşünüyor.Baksananıza mesleğin içine dahil olmak üzere olanlar da artık bu şekilde düşünüyor.
Sayın ENGİN ELVERDİ sonradan farkettim ki hukukçu değilmişsiniz.Düzeltiyorum.
Old 25-07-2009, 14:29   #5
Alp_aslan

 
Varsayılan

Sayın Engin , hobi olarak avukatlık da yapılmaz ki, bu değirmenin suyu nasıl dönecek ???
Old 25-07-2009, 15:11   #7
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Sevgili engin Elverdi kardeşimin sorduğu soruyu aynen ben de sormak isterim.
Esasen çok ta ciddi bir soru.Ne yazık ki bu güne dek avukatlardan bu konuda hukuki bir cevap alamadım.Tek duyduğum paramızı isteriz.
Hele ki istanbul özelinde bu çok daha farklı bir durum arz ediyor.
Biz avukatlar tabi ki emeğimizin karşılığını almalıyız.Ama mesele bu kadar basitmidir.
Devlet bu güne dek zorunlu müdafilik için ne kadar para ödemiştir.Bileniniz varmı.
Bu iş dünyada nasıl oluyor biliyormuyuz.
Bazı arkadaşlar İHAM ne başvuralım diyor.Ancak sizce İHAM bu konuda nasıl karar verir.Ve hangi haklarımızın ihlal edildiği gerekçesi ile başvuracağız.
Parası olmayanın adil yargılanma hakkı olmayacak mı
Devletin para ödememesi karşısında tek yapacağımız boykot mu olmalı
Ya da ilk yapacağımız boykotmudur
Avukatlık çözüm üretme sanatıdır.diyoruz.ürettiğimiz çözüm nedir.
Avukat olmadan ve yeterli değil hiç hukuki yardım almadan tutuklanan sanıklar şüpheliler kamu görevini terketmekten dolayı bizler ve baro hakkında suç duyurusunda bulunursa ne diyeceğiz.Hayır terketmedikmi yoksa biz ne kadar para verilirse o kadar hukuki yardım yaparızmı
Bizler için avukatlar para almadan kılını kıpırdatmaz diyenlere ne diyeceğiz.
Avukatlık adaletin gerçekleşmesine hizmet ediyorsa adaletin gerçekleşmesi için para şartını mı kabul ettik.
Baroların ve avukatların bugün olmasa bile geçmişte CMK paralarını çar çur etmelerine ne kadar tepki verdik.Bazı illerde makam arabaları CMK parası ile alınırken,cmk paraları repo edilip baroların başkaca ihtiyaçlarında kullanılırken,bir çok baronon kokteyl ve toplantı masrafları bu kalemden karşılanırken nerede idik
BArolar birliğinin CMK paralarını otel inşaatına aktarma gayretine ne tepki verdik.
BArolarda ve barolar birliğinde ki devasa bütçeleri adalet arayan ve maddi imkanları olmayan insanlara yönelik olarak kullanmayı düşünmek zamanı gelmedimi
CMK genel gideri olarak barolara gönderilen paraların ne kadar olduğunu biliyormuyuz.Bu bedellerin harcanmasında ne derece söz ve hatta bilgi sahibiyiz
Bu soruların cevabını hukuki olarak kendimize ve insani olarak halkımıza verebiliyormuyuz.
Ben şahsen bu sorularıma istanbul bazında cevap alamadım.
Hele ki istanbuldaki boykotun asıl dayanağını bilmeyen arkadaşlarımız bunu bilmeden nasıl hak veriyorsunuz.
Old 25-07-2009, 15:24   #8
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Köylüoğlu,
Sorunun kaynağı olarak, hak ettikleri ücreti isteyen avukatları göstermeye çalışmayınız. Sorunun kaynağı devlettir. Devlet yasaya göre ödemesi gereken ücreti zamanında ödese zaten sorun çıkmayacak.
Old 25-07-2009, 15:24   #9
salimengin

 
Varsayılan Boykot

Alıntı:
Yazan Av.muhittinköylüoğlu
Hele ki istanbuldaki boykotun asıl dayanağını bilmeyen arkadaşlarımız bunu bilmeden nasıl hak veriyorsunuz.

Boykotun çözüm olmadığına inananlardanım.Fakat çözüm için de yeterince çaba sarfedilmediğini görmekteyiz.CMK avukatlığı yapmadığımdan işin iç yüzünü de bilmemekteyim ama bu konu hakkında elbette farklı bir çözüm olmalı...
İstanbul gibi zor bir şehirde mesleğe başlayan CMK ağırlıklı çalışan özellikle genç arkadaşlarımızın daha mesleğin başındayken hakkettiği ücreti almadan nasıl ayakta kalacağını göz önünde bulundurmak zorundayız.
Old 25-07-2009, 15:42   #10
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Zorunlu müdafilik dünyanınhiç bir yerinde avukatların para kazanması ve ayakta durabilmeleri öngörülerek kurulmuş bir müessese değildir.
Türkiye de de bunun için kurulmamıştır.
Zorunlu müdafiliğin bir çok fonksiyonu vardır.Adil yargılanma hakkı ,davaların sürüncemede kalmaması sanık ve mağdurların haklarının korunması,adaletin gerçekleşmesi gibi ama hiç bir şekilde zorunlu müdafiliğin amacı avukatların para kazanması olamaz.Türkiye de sonuç olarak bu olmuştur.Hata da buradadır.CMK bedelleri adeta avukatların geçinmesi için gerekirse maaş gibi hiç bir iş dahi yapmadan verilmesi gereken tutar olarak algılanıp tüm örgütlenme ve çalışmalar bu esasa endekslenmiştir.
İstanbulda paranın ödenmemesinin başkaca şehirlerde göze gelmeyen bir nedeavukatların talebi bence yasaya da aykırıdır.Avukatlar hiç yapmadıkları masrafları üstelik bir de demokrasi ve açık toplumun bir gereği olan belge düzenini reddederek istemektedirler.Konu görüldüğü ve sunulduğundan çok daha grifttir.Ve farkında iseniz şu an ki cevaplar da hukuki değildir.
Old 25-07-2009, 16:26   #11
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Köylüoğlu, daha nasıl hukuki yanıt verelim? Görevlendirilen avukatın ücretinin devletçe ödenmesi CMK 150. Maddesi ve bu madde uyarınca çıkarılan yönetmeliğin gereğidir. Avukatlar görevlerini yerine getirmekte ama devlet yasal düzenlemenin gereğini yapmamakta, ücretleri ödemektedir. Sorunun kaynağı devlettir, avukatlar değil.
Old 25-07-2009, 16:37   #12
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Sayın KÖYLÜOĞU, Barolar Birliği ve Baro Başkanlıkları'nın CMK yolu ile bütçelerine aktarılan paranın verimli kullanılmadığına ilişkin kaygınıza, daha doğrusu meslek kuruluşu bazında iğneyi kendimize batırma görüşünüze katılmamak mümkün değil. Merkezi yönetimin para aktarmasındaki aksaklığın bu görevi yapan meslektaşlarımıza yansımasında Birliğimiz ve Baromuz azaltıcı rol üstlenebilir. Ancak; hiç bir gerekçe, yaptığı hizmetin bedeli, alnının terinin karşılığı olan paranın zamanında meslektaşlarımızın eline geçmememesini haklı kılamaz, buna bahane olamaz. "Hiç bir şekilde zorunlu müdafiliğin amacı avukatların para kazanması olamaz." demek CMK görevi yapan meslektaşlarımızın bu açık mağduriyetlerine göz yummak olmaz mı?
Saygılarımla
Old 25-07-2009, 17:53   #13
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Arkadaşlar bir daha tekrarlıyorum.hukuki tartışmıyoruz.
Hukukçu olmadığını beyan ettiğiniz engin elverdi son derece önemli ve hukuki sorunlara değiniyor.
Ama biz bunlara cevap vermiyoruz.
Tek söylediğimiz paramızı isteriz.
Bir kere daha söylüyorum.
Hiç bir şekilde ve dünyanın hiç bir yerinde zorunlu müdafilik avukatların para kazanması için ihdas edilmemiştir.tam tersine avukatlara zaruri görev olarak verilip ücret gerekirse ödenmediği gibi masrafları da gerekirse cebinden yaptırılmıştır.
Bu beyanlarımdan CMK avukatlarının emek verdikleri dosyalara ve yaptıkları hukuki yardıma ilişkin para almasınlar şeklinde bir şey söylediğim sanılmasın.
Ben çok daha farklı bir şey söylüyorum.
Bizler hukukçuyuz.Avukatız öncelikle meseleyi hukuk yasa ve mukayeseli hukuk çerçevesinde ele almamız gerekir.Bu verilerden hareketle sorunu tanımlayıp aksaklıklara ve düzeltilmesine ilişkin çözüm önerileri üretmemiz lazım.
Oysa bu güne kadar barolara hiç bir sorunu tespit edip çözüm önerisi getirmemiştir.Sadece devletten nemalanmayı ve nemalandığının bir kısmını da avukatlara aktarmayı düşünmüştür.Örneğin batıda olduğu gibi halkın özel ya da tüzel kişilerin bu sisteme ekeonomik katkısını sağlama yoluna gitmemiş bu konuda hiç bir şey üretmemiştir.
Adli yardım bütçesinin 1/3 nü baroların genel gideri olarak alıp bunu yönetimler kendi keyiflerine göre kullanmıştır.
Kendileri ile aynı görüşte olan avukatlara barolarda maaşlı iş alanı yaratmışlardır.
Sorunun buralara geleceği 2005 yılında yasa değişikliği ile belli olmuş ama barolar tarafından hiç bir önlem alınmamıştır.
5560 değişikliği ile barolar birliğinin önerisi ve talebi ile zorunlu müğdafilik sınırlandırılmış 2007 yılında yayınlanan yönetmelik ile bugünkü sorunların ayak sesleri görülmüş istanbul barosunda soruna dikkat çeken arkadaşlarla bir şey olmaz biz hallederiz diyerek adeta dalga geçilmiştir.
Tüm süreç içerisnde CMk ödenekleri yağma hasanın böreği misali çar çur edilmiştir.
Amaca uygun kullanım yerine gerçekten hukuki yardıma ihtiyaç duyan kişi ve olaylar yerine ulufe dağıtılır gibi sarf edilmiştir.
Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir uygulama yoktur.
Sonuçta avukatlar CMK avukatları ayağına ateş etmiş ve bugünlere gelmiştir.
Ben bu sorunları yıllardır dile getiren ve kendimce mücadele ederken önceleri CMK avukatları bir araya gelemez.gelmemelidir denilip eleştirildim.Dalga geçildim.Ama yılmadan bu günlere kadar kendimce CMK avukatları adına birşeyler yapmaya çalıştım.
Bugün dün CMK avukatları ile dalga geçenler popülist söylemler ile en azından istanbulda onların güç durumları üzerinden propagandist söylemler ile meseleye yine günlük bakarak ve ulufe dağıtma anlayısı ilke boykota sürüklüyorlar.
Üstelik boykotun görünen o ki bir etkisi yok.Avukatların talepleri karşıdan göründüğü gibi de değil.
Şöyle ki boykotun en büyük nedeni avukatların maktu olarak ve belgesiz şekilde istedikleri masraflar.Bu masrafı bizler üstelik harcamadasakta istiyoruz.Örneğin gece karakoldan çağrı yapıldı.karakol hemen evimizin altında da olsa 150.00 tl masraf talep ediyor ve üstelik bunun için de makbuz talep etmeyin biz o yol parasını harcamasakta istiyoruz diyoruz.
başsavcılık ise ben gece için gerçek taksi masrafın varsa onu veririm fazlasını vermem verirkende taksi fişini isterim diyor.gündüz için ise yol parası harcamasakta 80.00 tl istiyoruz.savcılıkta hayır en fazla 3.00. tl veririm ve sadece otobüsle gitmeni kabul ederim diyor.boykotun altındaki en büyük olay bu.
Bu taleplerden vazgeçilirse savcılıklar ücret ödemelerini yapacaklarını söylüyorlar.Ve zannımca yakında savcılaıklara ödenek gelecek.ve çoğunluk bu şartı kabul ile alacaklarını alacaklar.
Mesele bu alanda tartşmaya müsait olmadığı için tekrarla söylüyorum ki bu güne dek meseleye hukuki bir bakış açısı ile yaklaşım göremedim.
Bu nedenle de istanbul'da bir grup arkadaşla CMK PLATFORMU oluşturduk.
sORUNU BİLİMSEL YÖNTEMLERLE VE SORUNUN BÜTÜN TARAFLARI İLE ELE ALARAK ÇÖZÜM ÜRETMEK ÜZERE ÇALIŞMALAR YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ.
nE KADAR BAŞARILI OLAB,İLİRZ BİLMİYORUM AMA MESELEYİ SADEC PARA OLARAK ELE ALMIYORUZ.VE ÇÖZÜME YÖNELİK FİKİRLER ÖNERMEYE ÇALIŞIYORUZ.
Bu arada Barolar birliğine ilişkin bir eleştiri yok.Onlar zaten tam bir facia .CMK denince akıllarına gelenler
1-Nasıl kaldırtabiliriz.
2-CMK paralarını otel yapımında nasıl kullanabiliriz
3-gece 22.00 sonra karakollara avukat göndermeyelim.
Old 25-07-2009, 18:39   #14
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Köylüoğlu, tam tersine sizin yazdıklarınızda hukuksal bir unsur göremiyorum. Yasa ve yönetmeliğe rağmen ücret ödenmiyor diyoruz, siz başka konulardan sözediyorsunuz.
Zorunlu müdafiliği getiren de, hukuk devleti olma iddiasında bulunan da, Avrupa ülkelerinden çok ileri yasa yapmakla övünen de avukatlar değildir. İşin maddi boyutunu düşünmeden bu yasayı yapanları suçlamıyor, gecenin bir saati karakola taksiyle giden ve harcadığı parayı, yasa ve yönetmeliğe göre (verdiği hizmete ve emeğine göre çok düşük olmasına rağmen) ödenmesini isteyen avukatları suçluyorsunuz. Sizin dışınızdaki tüm görüşleri hukuki değil diye reddediyorsunuz. Yazıp yazıp, sonra burası tartışmaya müsait değil diyorsunuz. Farklı birşeyler söylediğinizi iddia ediyorsunuz ama söyledikleriniz, yerine getirilmiş görevlerin ücretlerinin yasa ve yönetmeliğe rağmen hala ödenmediği gerçeğini değiştirmiyor. Siz, hakettiği ücreti, aylar önce yaptığı masrafı isteyenleri değil, yasa ve yönetmeliğe aykırı davranan tarafı savunuyorsunuz.
Siz çözüm aramıyor, şu an yaşanan hukuksuzluğu, zorunlu bir hizmetin angaryaya dönüşmesini savunuyorsunuz.
Sorunu avukatlar çözecektir.
Old 25-07-2009, 18:47   #15
üye8180

 
Varsayılan

Sayın Muhittin Köylüoğlu, konuyu farklı mecralara çekmeye gerek yok. Ben 2004 yılından beri İstanbul'da Eyüp Gaziosmanpaşa bölgelerinde kesintisiz CMK avukatlığı yapıyorum. Hem soruşturma, hem kovuşturma aşamalarında.

CMK avukatlığımın başında, CMK ücretlerimiz baro eliyle ödeniyordu. Yani bugün baroya kestiğim makbuzumdaki alacağım, iki üç gün sonra banka hesabımda oluyordu. Hiçbir sorun yoktu. Ne zamanki AKP hükümeti, baro eliyle ödenen CMK alacaklarını, siyasi sebeplerle baronun elinden alıp da adliyeye aktardı. Yani biz CMK avukatları adliyeyle, idari mali işler müdürlükleriyle, savcılıklarla karşı karşıya bırakıldık, işte o zaman şikayetler, aylarca ödeme yapılmaması, kısa ve öz zulüm başladı. Adliyenin, Mal Müdürlüğünün işi midir bizim CMK evraklarımızı okumak, ödenebilir oluru vermek. Baroya git. Makbuz kes. Evrakı iki suret yap. Birini savcılık okusun, birini mal müdürlüğü. Onlar zaten iş yükünden bezmişler, bir de CMK işleri çıktı diye yüzümüze karşı söylüyorlar.

Böyle bir uygulama olabilir mi ? Lafı fazla da dolandırmadan ben sadece şunun açıklamasını istiyorum bu hükümetten, adalet bakanlığından. Ben 2008 yılında, sizin getirdiğiniz bu uygulama sayesinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına makbuzumu kesmişim. Bu makbuzun KDV. sini paşa paşa vergi dairesine yatırmışım. Neden aradan geçen 8 aya rağmen benim param ödenmiyor. Kimse kusura bakmasın bu zulümün dikalasıdır ! CMK boykotunun yegane sorumlusu CMK ödemelerini barodan alıp adliyeye aktaran hükümettir.
Old 25-07-2009, 19:01   #16
Av.H.Sancar KARACA

 
Olumlu

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
Böyle bir uygulama olabilir mi ? Lafı fazla da dolandırmadan ben sadece şunun açıklamasını istiyorum bu hükümetten, adalet bakanlığından. Ben 2008 yılında, sizin getirdiğiniz bu uygulama sayesinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına makbuzumu kesmişim. Bu makbuzun KDV. sini paşa paşa vergi dairesine yatırmışım. Neden aradan geçen 8 aya rağmen benim param ödenmiyor. Kimse kusura bakmasın bu zulümün dikalasıdır ! CMK boykotunun yegane sorumlusu CMK ödemelerini barodan alıp adliyeye aktaran hükümettir.
Bu mudur?
Bence budur.
Old 25-07-2009, 19:46   #17
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Tek kelime ile inanamıyorum.
Eğer hukuki beyanların bunlar olduğunu iddia ediyorsanız ve zorunlu müdafiliği avukatlara iş yaratıp para ödemekten ibaret kabul ediyorsanız hiç bir şey diyemiyorum.
Gerçi dünyada örneği yok ama ne gam.
Ben diyorum ki
1-ödemelere sorun yaratan yönetmelik 2007 yılında çıktığında baro yönetimine gidip çıkacak sorunları o zamandan bildiren önlem alınmsını isteyen ben ve (istanbuldaki olaya vakıf arkadaşlar için söylüyorum) Metin İriz idik.Belirttiğimiz sorunları dinlemeyen ve önlem almayan hallederiz deyip bu güne gelmesine sebep olan baro yönetimi idi şimdi ben suçlu oldum
2-Ben ne uygulamasını hangi hak ve yetki ile getirdim ki 2008 yılında bunu da anlamadım
3-Beni tanıyan herkes bilir ki AKP ile hiç bir ilişkim yok.Gerçi ben bu olayda hükümetin değil barolar birliğinin,baroların ve avukatların kusurlu olduğunu düşünüyorum.
4-Hükümet 2007 yılında CMK parası olarak avukatlara 167 trilyon 2008 yılında 95 trilyon ödemiştirki bunlar ciddi rakamlardır.
5-BArolar ise batıdaki örnekleri ve olumlu uygulamaları hiç bir şekilde dikkate almamış ,hukuki yardımın muhataplarından ekonomik imkanı olanlardan yetkisi olamsına rağmen ödenen bedellerin tahsili için en ufak bir gayret göstermemiştir.Aksine iddiası olan varsa söylesin.
6-Hiç bir baro hiç bir zaman ve hiç bir şekilde zorunlu müdafilik hizmetinin ücretine ,kaynaklarına ,bu kaynakların daha verimli kullanımına ,yeni kaynak yaratılmasına ilişkin olarak hükümete ya da meclise hiç bir öner,i sunmamıştır.
7-Hiç bir baro bütçeden ayrılan payın sınırlı8 olduğunu dikkate almamaış.Kamu kaynaklarını verimli kullanmaya ilişkin önerisi ve görüşü olmamıştır.
8-Barolar bu konuda o kadar ilgisiz ve dikkatsiz olmuştur ki daha öncew fondan karşılanan CMK bedellerinin bütçeye dahil edilmesi ve sayıştay denetimine tabi olmasının sonuçlarını dahi kavrayamamıştır.
9-*Fonların kaldırılması hukukun ve yasanı gereği olup bu itibarla ödemelerin eski usulle olması mevcut yasal düzenlemelerle eskisi gibi denetimsiz ve baro tarafından yapılması mümkün değildir dediğimizde bize gülen baro yönetimleri hala olayı kavrayamamıştır.
10-Dediğim üzere meseleyi sadece paranınödenip ödenmemesi ve ya geç ödenmesi üzerinden ele alırsak hiç bir yere varamayız.Ayrıca kamuoyu desteği de alamayız.Paragöz avukat imajı veririz.
ben para istemeyelim demiyorum.
Ben yeni bir yasal düzenleme ,ile kuralları çerçevesinde ,denetimli CMk için ayrılan bütçenin en verimli şekilde kullanılarak insan haklarına uygun adaletin gerçekleşmesine yardımcı olacak bir yargılama yapılması için insanların hukuki yardımdan daha çok ve verimli olşarak yararlanmalarının yollarını arayalım diyorum.
Bunu dünya nasıl sağlamış ona bakalım ve bu örneklerden hareketle projeler üretip çalışmalar yapalım diyorum.
Ama siz hayır biz yasa ve yönetmelikte belirtilen parayı tahsil etmenin dışında bir konu ile ilgilenmiyoruz diyorsanız .buda bir tercihtir.
esasen bu konunun sadece para olarak tartışılması beni ciddi olarak rahatsız etmeye başlamıştır.Bu nedenle de artık bu konuya girmeyeceğpim.herkese beni yanlış anladıklarını ya da zorunlu müdafilik uygulamasının dünyadaki konumunu ve örneklerini anlatıp tartışmaktan ciddi olarak yoruldum
Old 25-07-2009, 19:55   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.muhittinköylüoğlu
Bunu dünya nasıl sağlamış ona bakalım ve bu örneklerden hareketle projeler üretip çalışmalar yapalım diyorum.

Sürekli "batıdan uygulamalar" "dünyadan örnekler"den sözetmektesiniz. Dayanak göstererek, örnek verebilir misiniz?
Old 25-07-2009, 20:08   #19
üye8180

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. muhittinköylüoğlu
Şöyle ki boykotun en büyük nedeni avukatların maktu olarak ve belgesiz şekilde istedikleri masraflar.Bu masrafı bizler üstelik harcamadasakta istiyoruz.Örneğin gece karakoldan çağrı yapıldı.karakol hemen evimizin altında da olsa 150.00 tl masraf talep ediyor ve üstelik bunun için de makbuz talep etmeyin biz o yol parasını harcamasakta istiyoruz diyoruz.
başsavcılık ise ben gece için gerçek taksi masrafın varsa onu veririm fazlasını vermem verirkende taksi fişini isterim diyor.gündüz için ise yol parası harcamasakta 80.00 tl istiyoruz.savcılıkta hayır en fazla 3.00. tl veririm ve sadece otobüsle gitmeni kabul ederim diyor.boykotun altındaki en büyük olay bu.

Ben de bu beyanlara inanamıyorum. !

1) Harcamasak da masraf isteriz diyen avukat var demek. Kimmiş bu açgözlü meslektaşlarımız. Harcama yapılmış, yapılmamış kim biliyormuş ?

2) Hangi avukatın evinin altında karakol varmış? Kimmiş bu şanslı avukatlar.
Ben Rami'de oturuyorum. gece 3.00'te Kemerburgaz jandarma Komutanlığına CMK görevi geldiğinde, mecburen, başkaca vasıta olmadığından ve bir kadın avukat olduğumdan taksiyle gidiyorum. Taksi gidiş geliş 150 lira yazıyor. Ama gece ve gündüz masrafı belli olduğundan, baro başkaca masraf beyanı kabul etmediğinden, ben yine masraf olarak 85 lira talep ediyorum. 65 lira da bu seferlik böyle olsun, başımın gözümün sadakası oluyor !

3) Gündüz her CMK avukatı, her karakola, her adliyeye, tek otobüs seferlik mesafede midir peki. Polise, jandarmaya, savcı katibine bir zahmet kim söyleyecek ,sürekli bizi cep telefonumuzdan arayıp da ' neredesin avukat hanım, ne zaman geliyorsun, hadi ' dememeyi, sıkıştırmamayı. Malum otobüsle gidiyoruz ya. Seferler seyrek belki. Ya da otobüs çok doluydu, kapıda asılıp gitmektense ben öbür seferi beklemeyi tercih ettim.
Old 25-07-2009, 20:15   #20
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.muhittinköylüoğlu
.savcılıkta hayır en fazla 3.00. tl veririm ve sadece otobüsle gitmeni kabul ederim diyor.boykotun altındaki en büyük olay bu.

Diğer soruma cevap verirken, buna da cevap verirseniz sevineceğim. Avukatlar, görev yerine giderken otobüsle gitmek zorunda mıdır?
Old 25-07-2009, 20:41   #21
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Dayanak ile neyi kastediyorsunuz bilmiyorum.Tabi ne tür uygulama örneklerini de .Ama herkese oldukça ilginç geleceğine inandığım bir AİHM kararını aşağıda aktarıyorum.
Ne yazık ki bu karar bizim için pek olumlu değil.
Bu arada kısa bir süre sonra İngiltere ve Almanyadaki düzenleme ve uygulamalara ilişkin ayrıntılı olarak rapor hazırlamaya çalışıyoruz .Onu da aktarabiliriz.İlgilenip merak eden olursa tabi.
Kaba hatları ile dünyanın bir çok ülkesinde olan uygulamayı özel merakım nedeniyle az da olsa biliyorum.Ancak yabancı dilim olmadığı için yasal dayanaklarını sorarsanız aktaramam.Sadece yabancı hukukçular ile türkiyede yapılan hemen bütün toplantılara katıldığım için ve ceza usulle ilgili yoğun çalışmalarım nedeniyle az çok fikrim var.



karar belçikalı bir avukatın AİHM de hem ücret ve hem de masraflar için açtığı ve de ayrıcılık,angarya yasağı ve mülkiyet hakkının ihlaline dair.


Artico - italya kararıda bizler için ders çıkarılacak ve düşündürücü olabilecek bir karardır.YArın da onu aktarabilirim.

I. Dava konusu olaylar
9. Başvurucu Van der Mussele 1952 doğumlu bir Belçika vatandaşı olup, avukatlık yaptığı Antwerp’te oturmaktadır. Başvurucu 27 Eylül 1976’da stajyer avukat (pupil avocat) olarak kaydını yaptırdıktan sonra, başka bir avukatlık bürosunda çalışmadan kendi bürosunu açmıştır; ancak başvurucunun gözetmen avukatı (pupil-master) kendisine bir kaç dava vermiş ve bu davalarda yaptığı iş için karşılığını ödemiştir.Van der Mussele’nin stajyerliği 1 Ekim 1979’da sona ermiştir; bu tarihten itibaren Baroya kayıtlıdır.
10. 31 Temmuz 1979’da, Antwerp Barosu’nun Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, Yargı Kanununun 455. maddesi gereğince, Van der Mussele’yi bir Gambiya vatandaşı olan Njie Ebrima’yı savunmak üzere atamıştır. Hırsızlık, uyuşturucu bulundurmak ve satmak suçlarından iki gün önce gözaltına alınan bu kişi, Ceza Usul Kanununun 184. maddesine göre kendisine avukat atanması için başvurmuştur.
11. Ebrima, soruşturma yargıcının verdiği tutuklama kararının devam edip etmemesi konusunda bir karar verilmesi amacıyla, 3 ve 28 Ağustos tarihlerinde, soruşturmayı denetleyen Antwerp Asliye Mahkemesi (Court of First Instance) önüne çıkarılmıştır. Bu mahkeme tutukluluğun devamına karar vermiştir. Mahkeme önceki suçlamalara bir de, alenen sahte isim kullanma suçunu eklemiştir. Ebrima bu iki karara da itiraz etmiş, fakat Antwerp Üst Mahkemesi Ceza Dairesi 14 Ağustos ve 11 Eylül tarihlerinde tutuklama kararlarını onaylamıştır.Asliye Mahkemesi 3 Ekim 1979’da, Ebrima’ya hırsızlık ve alenen sahte isim kullanma ve yasadışı ikamet etme suçlarından altı ay sekiz gün hapis cezası vermiştir; Ebrima diğer suçlamalardan beraat etmiştir. Ebrima’nın başvurusu üzerine Üst Mahkeme 12 Kasımda, Ebrima’nın hapis cezasını tutuklu kaldığı süreye indirmiştir.Başvurucu, bütün bu muhakeme boyunca Ebrima için çalışmış ve bu iş için on yedi on sekiz saat harcamıştır. Bu sırada sınırdışı edilmek üzere göçmen polisinin elinde bulunan Ebrima, başvurucunun Adalet Bakanlığına gönderdiği dilekçeler üzerine, 17 Aralık 1979’da salıverilmiştir.
12. Ertesi gün, Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, iki buçuk aydan fazla bir süre önce stajyerliği sona eren Van der Mussele’ye davadaki görevinden alındığını, Ebrima’nın mali gücü olmadığından, ücret ve masrafları ödeyemeyeceğini bildirmiştir. Ücretler ve masraflar, dava dosyasının hazırlanması için 250, yazışmalar için 1,800, cezaevine ve mahkemelere gidiş geliş için 1,300, belge fotokopisi almak için 50 olmak üzere, toplam 3,400 Belçika Frangı tutmaktadır.
13. Başvurucu stajyerliği boyunca yaklaşık 250 davaya baktığını, bunların 50’sinde atanmış avukat olarak görev yaptığını ve yaklaşık 750 saat çalıştığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, vergilendirme öncesinde aylık net gelirinin birinci ve ikinci yıl 15,800 Belçika Frangı iken, üçüncü yılda 20,800 Belçika Frangına çıktığını söylemiştir.

II. Konuyla ilgili iç hukuk ve uygulama
A. Genel olarak Belçika’da avukatlık mesleği
14. Belçika’da avukatlık, çeşitli yönleri mevzuat tarafından düzenlenmiş olmasına rağmen, serbest bir meslektir; Yargı Kanununun 444. maddesine göre "avukatlar mesleklerini adalet ve gerçeğin menfaatine serbestçe icra ederler".
15. Ülkedeki yirmi yedi adli bölgede Baro bulunmaktadır; Baro, yürütme organından bağımsız olup, kamu tüzel kişiliğine sahiptir; avukatların giriş kaydı ve stajyerliğe kabul konusunda Yönetim Kurulu "itirazı kabil olmayan" kararlar verir (Yargı Kanunu md. 430 ve 432).Normal olarak üç yıl süren stajyerlik, avukat olarak kayıt olabilmenin ön koşuludur (md. 434, 435(2) ve 436). İl Baroları, Barolar Birliğine tabi olarak stajyerlerin görevlerini belirler (md. 435 ve 494). Gözetmen büroya katılmak, mesleki davranış kuralları ve savunma sanatı (md. 456(3)) ve derslerini aldıktan sonra duruşmalara girmek ve Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosunun atadığı davalarda müdafi olarak hareket etmek (md. 455), stajyerlerin temel görevleri arasındadır. Baro Yönetim Kurulu, bu görevlerin yerine getirilmesini sağlar ve "baroya kaydetmeme hakkını saklı tutarak", gerekli gördüğü takdirde stajyerliği uzatabilir. En fazla beş yıl içinde bu görevleri yerine getirmeyen bir stajyerin, stajyerler "listesinden kaydı silinebilir" (md. 456(2) ve (4)).Stajyerler, avukatlık levhasında kaydı bulunan diğer bütün meslektaşlarıyla kural olarak aynı yetkileri kullanır. Ancak stajyerler, Temyiz Mahkemesi ile Yüksek İdare Mahkemesi önünde savunma yapamazlar (md. 439), Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin seçiminde oy kullanamazlar; yargıç veya savcı olarak tayin edilemezler.
16. Stajyerliğin sonunda avukatlık yemininde, başka şeyler birlikte, kendisini bilgi bakımından yeterli bulmadığı ve haklı olduğuna inanmadığı hiç bir davada tavsiyede bulunmayacağına veya böyle bir davayı almayacağına söz verir (md. 429). Yargı Kanununun 728 ve Ceza Usul Kanununun 295. maddesi gibi kanunlarla istisna edilen durumlar hariç, stajyerler ve avukatlar münhasıran, mahkemelerin huzuruna çıkma hakkına sahiptirler (Yargı Kanunu, md 440). Baroya aidat (md. 443) ve sosyal güvenlik primi öderler.
17. Baro, disiplin suçlarında ve kabahatlerde, mahkeme önünde dava açılmasını engellemeden, yaptırımlar uygular ve cezalar verebilir (md. 456(1)). Baro yönetimi, Başkanın re’sen veya şikayet üzerine veya savcının yazılı uyarısı üzerine başvuruda bulunması halinde disiplin davalarını görür (mbd. 457). Baro yönetimi, koşullara göre uyarma, kınama, azami bir yıl süreyle meslekten mahrumiyet ve Baro levhasından veya stajyerlikten silme cezaları verebilir (md. 460).Avukatı suçlu veya suçsuz bulan karara karşı, hem avukatın kendisi ve hem de savcı, yetkili disiplin itiraz kurullarına başvurabilirler (md. 468 ve 472). Disiplin Üst Kurulu, Üst Mahkeme başkanının veya yetki verdiği bir Daire Başkanının başkanlığında, avukat olan dört yardımcı ve Baro Yönetim Kurulu üyesi veya eski üyesi bir sekreterden oluşur; başsavcı veya yetki verdiği bir savcı, iddia makamı görevini yerine getirir (md. 473 ve 475).İlgili avukat veya başsavcı, Disiplin Üst Kurulunun kararına karşı Temyiz Mahkemesine başvurabilir (md. 477).

B. Atanmış avukatlar
1. Olayların geçtiği dönemde
18. Diğer bir çok Sözleşmeci Devlette olduğu gibi Belçika’da da, Baroların yoksul kimselere gerekirse ücretsiz olarak hukuki temsil hizmeti vermesi uzun geçmişi bulunan bir gelenektir. Olayların geçtiği dönemde Baro Yönetim Kurulu, uygun gördüğü şekilde bir "Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu" kurmak suretiyle "yeterli mali imkanı bulunmayan kimselere yardım" sağlamakla görevliydi (Yargı Kanunu, md. 455(1)). "Açıkça temelsiz bulunan olaylarda bu hizmet verilmezdi (aynı madde ikinci fıkra); fakat cezai meselelerde Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, duruşmadan en az üç gün önce talepte bulunan yoksul sanığa, müsait olan bir avukat atamak zorundaydı (Ceza Usul Kanunun md. 184 ek).Atanmış avukatlar, Devletin Büroya tanıdığı yasal yetki dolayısıyla Büro tarafından görevlendirilmiş olurlardı. Antwerp ve Liege’de bir rotasyon sistemi uygulanırken, Brüksel’de mesele daha esnek bir zeminde ele alınırdı. Büro hemen her zaman bu iş için stajyler avukatları seçerdi; onlar da gerektiği takdirde, bu davada olduğu gibi stajyerlik sona erse bile davaya devam ederlerdi (bk. yukarıda parag. 12). Ancak zor davaların, yüzde birden daha az bir oranda da olsa, daha deneyimli avukatlara verildiği de olmuştur.
19. Yargı Kanununun 455. maddesine gereğince stajyer avukatlar, "kendilerine verilen davalarda yaptıkları işlemlerle ilgili olarak [Hukuki Danışma ve Müdafilik] Bürosuna rapor vermekle yükümlüydüler; bu tür davalar stajyer avukatların özellikle üçüncü yıllarında, çalışma zamanlarının ortalama yaklaşık dörtte birini almıştır. Stajyer avukat yeterli sayıdaki davada atanmış avukat olarak görev yapmadıkça, Baro kendisini Baro levhasına avukat olarak kaydetmekten kaçınabilirdi. Stajyer yönetmeliğinde bu konuda asgari veya azami bir sayı gösterilmediğinden, Antwerp Barosu geniş bir takdir yetkisi kullanmıştır.Stajyer avukatlar atama işlemine, "vicdan hükmü" denilen Yargı Kanununun 429. madde hükmünü (bk. yukarıda parag. 16) veya atanmanın uygun olmadığına dair objektif sebepler ileri sürerek karşı çıkabilirlerdi. Büronun kendisine vermek istediği bir davayı haklı olmayan bir sebeple reddetmesi halinde, görevlerini tam olarak yerine getirmediği gerekçesiyle Baro Yönetim Kurulu, stajyer bir avukatın stajyerliğini azami beş yıla kadar uzatabilir, stajyerlik kaydını silebilir veya Baro levhasına kaydolma talebini reddedebilirdi (md. 456(2) ve (4)).
20. Atanmış avukatlar ne ücret ve ne de masraflarının geri ödenmesi hakkına sahiplerdi. Bununla birlikte Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, "koşullara göre, ... yardım gören tarafın avans veya ücret olarak ödemesi gereken miktarı tespit" ederdi (Yargı Kanunu, md 455/son). Uygulamada, bu ödeme tespitleri istisnai olup, Antwerp’de yaklaşık dört davadan birinde ödeme tespit edilirdi; dahası stajyer avukatlar, tespit edilenlerin yaklaşık sadece dörtte birini alabilirlerdi.

2. 9 Nisan 1980 tarihli Yasa
21. Önceki paragrafta anlatılan durum bir konuda, başvurucunun stajyerliğinin sona ermesinden sonra değişmiştir. 9 Nisan 1980 tarihli Yasa "adli yardım sorununa kısmi bir çözüm getirmeyi amaçlamış ve adli yardım vermek üzere atanmış stajyer avukatların ücretlerini düzenleyen" 455. maddeye, aşağıdaki hükmü ekleyerek değiştirmiştir:“Devlet, Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından atanmış stajyer avukatlara, atandıkları hizmetler için ücret öder.
Bu ücretin ödenmesini, tarifesini ve ödeme tarzını düzenleyen şartları içeren bir yönetmelik, Barolar Birliği’nin görüşü alındıktan sonra, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanıp Kraliyet tarafından kabul edilir.”Belirli koşullarda Devlet, kendisine yardım edilen kişiden ücreti geri almak amacıyla dava açabilir.Yasa geriye yürürlü değildir. Ayrıca şu anda bile işlemez durumdadır; çünkü 455. maddeye göre çıkarılan Yönetmeliğin yürütülmesi bütçe sebebiyle şu ana kadar engellemiştir.
C. Atama, görevlendirme ve adli yardım
22. Bir avukat ataması (official appointment), sık sık adli yardım deyimi içinde yer alan diğer iki imkanla karıştırılmamalıdır:- "görevlendirme" (official assignment), avukatın müdahale etmesinin zorunlu olduğu durumlar için yasayla düzenlenmiş olup, ilgili kişinin mali imkanı olup olmamasından bağımsızdır (Yargı Kanunu, md. 446 (2) ve 480, Ceza Usul Kanunu md. 290, v.b.);- dar anlamda "adli yardım" (legal aid), "olağanüstü kanun yolu dahil bütün yargılama giderlerini, harçları, kayıt ücretini, kalem masraflarını, fotokopi ücretlerini ve davayla ilgili diğer masrafları karşılamak için yeterli geliri olmayan kişilerin bunlardan tamamen veya kısmen muaf tutulmasını" ve bu durumdaki kimselerin "kamu görevlisinin hizmetinden ücretsiz olarak yararlanmasını içerir" (Yargı Kanunu md. 664 ve 699).
D. Adli yardım ve kamu görevlileri veya atanmış kamu görevlileri
23. Noterlerin, icra memurlarının veya Temyiz Mahkemesinde temsile yetkili avukatların hizmetlerine ihtiyaç duyan yoksul kimseler, ücretsiz olarak hizmet vermekle yükümlü olan kişilerin Adli Yardım Bürosu tarafından atanması için başvurabilirler (Yargı Kanunu md. 664, 665, 685 ve 686).Devlet, bu kişilerin ceplerinden yaptıkları harcamaları geri öder (md. 692) fakat ücret ödemez; sadece icra memurunun olağan ücretinin üçte birini öder (md. 693).
KOMİSYON’DAKİ YARGILAMA
24. Van der Mussele Komisyon’a yaptığı 7 Mart 1980 tarihli başvuruda, Antwerp Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından Njie Ebrima’ya avukat olarak atanmasını gündeme getirmiştir; başvurucu atanmış olmasından değil, fakat atamayı reddetmesi halinde yaptırımla karşılaşacak olması ve hiçbir ücret veya masraf alamaması nedeniyle şikayetçi olmuştur. Başvurucu bu koşulların, Sözleşme’nin 4(2). fıkrasına aykırı olarak "zorla veya zorunlu çalışma"ya ve Birinci Protokolün 1. maddesiyle bağdaşmayan bir muameleye yol açtığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, Sözleşme’nin 4. maddesiyle bağlantılı olarak 14. maddesine aykırı biçimde, avukatlarla diğer bazı meslekler arasında ayrımcılık bulunduğunu iddia etmiştir.
25. Komisyon, başvuruyu 17 Mart 1981’de kabuledilebilir bulmuştur. Komisyon 3 Mart 1982 tarihli raporunda, dörde karşı on oyla, Sözleşme’nin 4(2). fıkrasının, beşe karşı dokuz oyla, Birinci Protokolün 1. maddesinin, yediye karşı yedi oyla ve Başkanın ağırlık oyuyla, yukarıdaki iki maddeyle bağlantılı olarak 14. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.[Dava, süresi içinde Mahkeme’nin önüne getirilmiştir.]
KARAR GEREKÇESİ
I. Bu davanın kapsamı
27. Van der Mussele esas itibarıyla, her hangi bir ücret veya masraf almadan Ebrima’yı savunmakla yükümlü tutulmuş olmasından şikayet etmiştir. Başvurucuya göre bu, Belçika’daki avukatlar ve özellikle de stajyer avukatlara yüklenen yükümlülüklerin sorgulanmasını sağlamak için seçtiği tipik bir örnek davadır. Başvurucu buna benzer elli olayda avukat olarak atandığını, ancak diğer atamalarla ilgili şikayette bulunmadığını belirtmiştir."Bireysel" başvurudan kaynaklanan bir davada Mahkeme, dikkatini, mümkün olduğu kadar önündeki somut olayda ortaya çıkan sorunlarla sınırlı tutmalıdır. Ancak Mahkeme önündeki belgelerden, şikayet konusu atama, o tarihte yürürlükteki Belçika mevzuatının ve buna göre yürütülen uygulamanın genel çerçevesine yerleştirilmedikçe, Sözleşme bakımından incelenemeyecektir; Komisyon temsilcisi haklı olarak bu noktaya dikkate çekmiştir.
II. Belçika Devletinin sorumluluğu
28. Hükümet, Komisyon önünde ve Mahkeme’ye verdiği dilekçede, avukatları Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından verilen işi kabul etmeye zorlayan temel veya tali bir mevzuat bulunmadığını ileri sürmüştür. Hükümete göre, avukatların yoksul kimseler için hareket etme görevleri sadece, Baroların serbestçe kabul ettikleri meslek kurallarından kaynaklanmaktadır. Hükümete göre, Belçika Devleti atamaların nasıl yapılacağına veya yürütüleceğine dair bir hüküm koymamıştır; bu nedenle, mesleki kuralların yerine getirilmesinin sebep olabileceği Sözleşme’deki güvencelerin ihlalinden ötürü kendisi sorumlu tutulamaz.
29. Hükümet avukatının Mahkeme’deki duruşma sırasında tekrarlamadığı bu savunma, başvurucu veya Komisyon tarafından kabul edilmemiştir; Mahkeme de ikna olmamıştır.Cezai meselelerde ücretsiz adli yardım verme yükümlülüğü, Sözleşme’nin 6(3)(c) bendinden doğmaktadır; kişisel meselelerde ise 6(1). fıkrasının gerektirdiği adil yargılamayı sağlayan araçlardan birini oluşturmaktadır (bk. 09.10.1979 tarihli Airey kararı, parag. 26). Bu yükümlülüğü yerine getirmek, her Sözleşmeci Devlete düşen bir görevdir. Belçika Devleti, Barolara kanunla bu yükümlülüğü yüklemiş ve böylece uzun bir geçmişi olan geleneksel ilişkiyi daimi kılmıştır; bu noktaya Hükümet de itiraz etmemiştir. Yargı Kanununun 455(1). fıkrası gereğince Barolar, Hukuki Danışma ve Müdafilik Büroları kurarak yoksullara yardım için düzenleme getirmek zorundadırlar (bk. yukarıda parag. 18). Başvurucunun da işaret ettiği gibi Barolar, "ilke konusunda bir takdire" sahip değillerdir; kanun, "yoksul kimseleri savunulmaları" için Baroları üyelerini "zorlamaya zorlamaktadır". Sistemin kendisini işletmesi şeklinde bir çözüm, Belçika Devletinin Sözleşme’yle üstlendiği yükümlülüğü hafifletmez.Dahası Hükümet duruşmada, stajyer avukatların "Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından atandıkları davalarda müdafi olarak hareket etme yükümlülüklerinin" Yargı Kanununun 455. maddesinden kaynaklandığını söylemiştir; Hükümet dilekçesinin 21. paragrafında, Belçika hukukunun stajyer avukatlara ödeme yapılmasına dair bir hüküm getirilmemiş olmasının, en azından zımnen stajyer avukatların ele aldıkları davalarda yaptıkları masraflara kendilerinin katlanacakları anlamına geldiğini kabul etmiştir.Bunun yanında, yargısal erkin kullanılmasına katılan kurumlardan olan Belçika Baroları, topluma karşı önemli görevlerini yerine getirmek için gerekli temel bağımsızlık prensibini zedelemeden, hukukun gereklerine de tabidirler. Kendileriyle ilgili yasa, Baroların amaçlarını ifade etmekte ve organlarını kurmakta; yirmi yedi Baroyu ve Barolar Birliğini kamu hukuku tüzel kişiliğine haiz kılmaktadır (bk. yukarıda parag. 15).
30. Bu nedenle bu davada Belçika Devletinin sorumluluğu söz konusudur; şimdi artık Devletin, Van der Mussele’nin dayandığı Sözleşme ve Birinci Protokol hükümlerine uyup uymadığı belirlenmelidir.
III. Sözleşme’nin 4. maddesinin tek başına ihlal edildiği iddiası
31. Başvurucu, Sözleşme’nin 4. maddesine aykırı olarak zorla veya zorunlu çalışma yapmak zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Sözleşme’nin 4. maddesine göre:1. …2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tâbi tutulamaz.3. Aşağıdaki haller bu madde bakımından “zorla çalıştırma veya zorunlu çalıştırma” sayılamaz.(a) Bu sözleşmenin beşinci maddesi hükümlerine göre bir kimsenin tutulu bulunduğu sırada veya şartla tahliye olduğu süre içinde kendisinden yapması istenen olağan bir iş(b) Askeri nitelikte bir hizmet veya inanç nedeniyle askeri hizmetlere katılma hakkının tanındığı ülkelerde zorunlu askeri hizmet yerine yüklenen başka bir hizmet(c) Toplum yaşamını veya huzurunu tehdit eden olağanüstü bir durum veya felaket halinde yüklenen bir hizmet (d) Normal yurttaşlık yükümllülklerinin bir parçası olan bir iş veya hizmet”Komisyon’un dört üyesi, durumun böyle olduğunu düşünmüşler, ancak diğer on üye tam tersi sonuca varmışlardır. Hükümet, asıl savunma olarak, tartışma konusu çalışmanın "zorla veya zorunlu" olmadığını, alternatif olarak da, bu çalışmanın başvurucunun "normal yurttaşlık yükümlülüğü" olduğunu ileri sürmüştür.
32. Sözleşme’nin 4. maddesi, "zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma"yı tanımlamamıştır; bu konuda Avrupa Sözleşmesi’nin hazırlık çalışmalarıyla ilgili olarak Avrupa Konseyi’nin çeşitli belgelerinde de bir açıklama yoktur.Komisyon’un ve Hükümetin işaret ettiği gibi Avrupa Sözleşmesi’ni yapanlar, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin taslağındaki 8. maddeyi yazanları izleyerek, büyük ölçüde, Uluslararası Çalışma Teşkilatının daha erken tarihli bir sözleşmesi olan Zorla ve Zorunlu Çalışma hakkında 29 NumaralıSözleşme’ye dayanmışlardır.28 Haziran 1930’da kabul edilip 1 Mayıs 1932’de yürürlüğe giren ve 1946’da son hükümleri değiştirilen bu 29 Numaralı Sözleşme’ye göre Devletler, "zorla ve zorunlu çalışmanın her biçimini mümkün olan en kısa sürede kaldırmayı" taahhüt etmişlerdir (md. 1(1)). Bu tür çalışmanın "tamamen ortadan kaldırılması" amacıyla, Devletlere bir "geçiş dönemi" tanınmıştır; ancak bu geçiş dönemi "sadece kamusal gayeyle tanınmış olup", 4. maddede yer alan "şartlara ve güvencelere tabi istisnai bir tedbirdir" (md. 1(2)). Başlangıçta bu Sözleşme’nin temel amacı, o sırada hala çok sayıda bulunan kolonide emeğin sömürülmesini önlemekti. 17 Ocak 1959’da yürürlüğe giren 25 Haziran 1957 tarihli ve 105 sayılı Sözleşme, belirli bazı durumlarda "zorla ve zorunlu çalışmanın derhal ve tamamen kaldırılmasını" öngörerek, 29 sayılı Sözleşme’yi tamamlamıştır.Avrupa Sözleşmesi ise, 4(3). fıkrası saklı kalmak kaydıyla, zorla ve zorunlu çalışmaya genel ve mutlak bir yasak getirmiştir.Bununla birlikte Mahkeme, Belçika dahil hemen hemen bütün Avrupa Konseyi üyesi Devletleri bağlayan yukarıdaki ILO Sözleşmelerini ve özellikle de 29. numaralı Sözleşme’yi dikkate alacaktır. Aslında Avrupa Sözleşmesi’nin 4(3). fıkrasıyla 29 numaralı Sözleşmenin 2(2). fıkrası arasında, hiç de tesadüf olmayan çarpıcı bir benzerlik vardır. 29 numaralı Sözleşme’nin 2(1). fıkrasına göre, bu Sözleşme’nin "amacı bakımından zorla veya zorunlu çalışma" terimi, "bir kimseden ceza tehdidi altında yapması istenen ve bu kimsenin kendi iradesiyle yerine getirmediği her türlü çalışma veya hizmet" anlamına gelir. Bu tanım, Avrupa Sözleşmesi’nin 4. maddesinin yorumlanmasında bir başlangıç noktası oluşturabilir. Ne var ki, Avrupa Sözleşmesi’nin, özel nitelikleri veya "demokratik Devletlerde halen hüküm süren anlayışların ışığında" okunması gereken yaşayan bir belge olduğu gerçeği (bk. diğerleri arasında 06.11.1980 tarihli Guzzardi kararı, parag. 95) gözden kaçırılmamalıdır.
33. Mahkeme önüne çıkanlar, Van der Mussele’nin Ebrima’ya verdiği hizmetin Sözleşme’nin 4(2). fıkrası anlamında bir "çalışma" olduğu konusunda hemfikirdirler. İngilizce bir kelime olan "çalışma (labour)"ın, daha çok dar anlamda el işi (manual work) olarak kullanıldığı doğrudur; fakat aynı zamanda Fransızca "çalışma (travail) anlamını da taşımaktadır; bu bağlamda bu son anlamıyla kabul edilmelidir. Mahkeme bunu, 29 numaralı Sözleşme’nin 2(1). fıkrasındaki tanımla ("her türlü çalışma veya hizmet), Avrupa Sözleşmesi’nin 4(3)(d) bendindeki tanımla ("her hangi bir çalışma veya hizmet") ve faaliyetleri hiçbir şekilde el işi ile sınırlı olmayan Uluslararası Çalışma Teşkilatı adıyla bile tutarlı görmektedir.
34. Geriye bunun "zorla veya zorunlu" bir çalışma olup olmadığını belirmek kalmaktadır. Bu sıfatlardan ilki, fiziksel veya ruhsal daraltma fikrini akla getirmektedir ki, olayda tabi ki böyle bir şey yoktur. İkinci sıfat ise, sadece yasal zorunluluğun veya yükümlülüğün her hangi bir biçimine göndermede bulunmaz. Örneğin, serbestçe müzakere edilmiş bir anlaşma gereğince yapılması gereken bir iş, sırf taraflardan biri diğerine bu işi yapmayı taahhüt ettiği ve sözünü tutmadığı zaman yaptırımla karşılaşacağı gerekçesiyle, Sözleşme’nin 4. maddesinin kapsamına girdiği söylenemez. Bu konuda Komisyon’daki azınlık, çoğunluğun görüşüne katılmıştır. Burada bulunması gereken, "bir kimseden ceza tehdidi altında yapması istenen" ve ilgili kişinin kendi iradesine rağmen yerine getirdiği, yani "kendi iradesiyle yapmadığı" bir çalışmadır.
35. 29 Numaralı Sözleşme’nin 3(1). fıkrasındaki tanım, Mahkeme’yi ilk önce bu olayda "bir ceza tehdidi" bulunup bulunmadığını araştırmaya götürmektedir.Van der Mussele, meşru bir mazeret olmadan Ebrima’yı savunmayı reddetmiş olsaydı, bu red nedeniyle cezai nitelikte bir yaptırımla karşılaşmayacaktı. Öte yandan başvurucu adının, Baronun stajyerler listesinden silinmesi veya avukatlık levhasına yazılma başvurusunun reddedilmesi riskiyle karşılaşacaktı (bk. yukarıda parag. 19); tanımdaki "her hangi bir" sıfatının kullanılması ve bu noktada ILO tarafından kabul edilen standartlar da dikkate alındığında, bu ihtimallerin "cezai bir tehdit" oluşturması pek mümkün değildir.
36. İkinci olarak, başvurucunun söz konusu çalışmayı "kendi iradesiyle" yapıp yapmadığı belirlenmelidir.Komisyon çoğunluğuna göre, başvurucu şikayetçi olduğu duruma önceden rıza göstermiş olup, daha sonra buna karşı çıkması sakattır. Komisyon çoğunluğunun görüşü şöyle devam etmektedir: Gelecekte avukat olacak bir kimse mesleki kariyerine başlamadan önce, "olanakların bir tür değerlendirmesini" yapacaktır: mesleğin "getirileri (advantages)" karşısında "götürülerinin (drawbacks)" lehinde ve aleyhinde olan unsurları tartacaktır. İşte burada götürüler, gelecekte avukat olacak kimse tarafından "açıklıkla önceden görülebilir"; çünkü müvekkilleri ücretsiz savunma konusundaki yükümlülüğünden habersiz olmadığı gibi, yükümlülüğün nicelik olarak (yılda on dört dava) ve süreyle (stajyerlik döneminde) "sınırlı" olduğundan da habersiz değildir. Buna karşılık, elde edeceği getirden de haberdardır: görevlerini yerine getirirken serbestçe davranacak, mahkemelerdeki yaşantıya alışma imkanı bulacak ve "kendisine ücretli müvekkil çevresi oluşturacaktır." O halde, zorunlu çalışmanın ayırd edici bir özelliği bulunmamaktadır; bu da Sözleşme’nin 4(2). fıkrasının ihlal edilmediğini kanıtlamak için yeterlidir.Hükümet tarafından da desteklenen bu görüş, durumu bir yönüyle doğru bir biçimde yansıtmaktadır; ancak Mahkeme, buna belirleyici bir ağırlık vermemektedir. Van der Mussele hiç kuşkusuz, Belçika’da serbest meslek olan avukatlık mesleğine uzun bir geçmişe sahip meslek kurallarına göre bazı hallerde ücretsiz hizmet vereceğini ve masraflarını geri alamayacağını değerlendirerek girmeyi tercih etmiştir. Ancak bu gerekliliği, isteyerek veya istemeyerek, avukat olabilmek için kabul etmiş olup, o tarihte mesleği yapabilmenin normal şartları bu rızayı belirlemiştir. Kaldı ki, rıza gösterdiği şeyin, genel karakterde yasal bir rejim olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.O halde başvurucunun önceden rıza göstermesi, adli yardımla ilgili olarak üstlendiği yükümlülüklerin Sözleşme’nin 4(2). fıkrası bakımından zorunlu çalışma oluşturmadığı sonucuna varmayı zorunlu kılmaz. Diğer faktörlere de bakmak gerekir.
37. Komisyon, 1963 yılına dek geri giden içtihatlarına (bk. başvuru no. 1468/62, Iversen -- Norveç, kabuledilebilirlik kararı) ve daha sonra teyid ettiği kararlarına dayanarak, Avrupa Sözleşmesi’nin 4(2). fıkrasına göre bir olayda zorla ve zorunlu çalışma olabilmesi için iki şartın birlikte yerine gelmiş olmasının gerektiğini ifade etmiştir: bir çalışma sadece kişinin iradesine rağmen yerine getirilmiş olmakla kalmamalı, fakat bunu yerine getirme yükümlülüğü "haksız" veya "bunaltıcı" olmalı ya da yapılması "kaçınılmaz meşakkatli" yani "gereksizce sıkıntı verici" veya "bir ölçüde usandırıcı" olmalıdır. Komisyon bu konuyu "tamamlayıcı bir düşünce" olarak inceledikten sonra, ikinci şartın, birincisi gibi yerine getirilmediği sonucuna çoğunlukla varmıştır.Mahkeme, 29. Numaralı ILO Sözleşmesi’nin 2(1). fıkrasında bu ikinci kriterin ifade edilmediğini gözlemlemektedir. Bu ikinci kriter, o Sözleşme’nin zorla veya zorunlu çalışmayla ilgili olmayan ve fakat 1(2). fıkradaki geçiş dönemi sırasında zorla veya zorunlu çalışma istenirken aranan şartlarla ilgili 4. ve sonraki maddelerden çıkan bir kriterdir.Öyle olsa bile, Mahkeme farklı bir bakış açısını tercih etmektedir. "Bir ceza tehdidi" ile karşılaştırılabilir bir riskin bulunduğu (bk. yukarıda parag. 35) ve başvurucunun "önceden rızası"yla ilgili argümana belirli bir ağırlık verilmesi gerektiği (bk. yukarıda parag. 36) görüşünde olan Mahkeme, Van der Mussele’den istenen hizmetin zorunlu çalışma yasağına girip girmediğini belirlemek için, Sözleşme’nin 4(2). fıkrasının başlıca gayesi ışığında, olayın bütün koşullarını dikkate alacaktır. Belirli bir mesleği edinmek için gerekli görülen hizmetin, o hizmeti isteyerek önceden kabul edilmiş sayılamayacak kadar aşırı bir külfet yüklemesi veya mesleğin ileride sağlayacağı getirilerle orantısız olması halinde durum böyledir.
38. Sözleşme’nin 4. maddesinin yapısı, bu konuda açıklayıcı niteliktedir. Sözleşme’nin 4(3). fıkrası, 2. fıkrada güvence altına alınmış hakkı "kısıtlama"yı değil, fakat 2. fıkrayla bir bütün oluşturduğu ve " ‘zorla veya zorunlu çalışma’ sayılmaz" dediği için, bu hakkın içeriğinin sınırlarını çizmeyi amaçlamıştır. Bu nedenle, 3. fıkra, 2. fıkranın yorumlanmasına yardımcı olmaktadır.Bu maddenin 3. fıkrasının dört bendi, farklılıklarına rağmen, genel yarar, toplumsal dayanışma ve işin normal veya olağan durumu şeklindeki düzenleyici fikirlere dayanmıştır. Bu fıkranın "normal yurttaşlık yükümlülüklerinin bir parçası olan çalışma veya hizmeti" zorla veya zorunlu çalışma kapsamından hariç tutan (d) bendi, bu dava bakımından özel bir önem taşımaktadır.
39. Yukarıdaki düşünceler açısından bakıldığında, şikayet edilen şartların, her biri değerlendirme standardı sağlayan bir kaç özellik tarafından nitelendirildiği görülür.Verilmesi istenen hizmetler, avukatlığın normal faaliyetlerinin dışında hizmetler değildir; bu hizmetler Baro mensuplarının olağan çalışmasından ne nitelik olarak ne de olaya bakılması sırasında serbestliğin kısıtlanması bakımından farklılık taşımaktadır.İkinci olarak, diğer ülkelerde olduğu gibi Belçika’da da münhasıran avukatların mahkeme huzuruna kabul edilme ve temsil etme yetkisine sahip olmaları (bk. yukarıda parag. 16) mesleğin getirileri olup, bu da söz konusu hizmetleri tazmin eden bir faktördür; başvurucunun dikkat çektiği istisnalar (bk. aynı yer), kuralı bozmamaktadır.Ayrıca söz konusu hizmetler, ödeme yapan kendi müvekkilinin veya gözetmen avukatının müvekkilinin talimatları üzerine hareket ettiği davalarda olduğu gibi, başvurucunun eğitimine katkıda bulunmuştur. Bunlar onun deneyiminin ve ününün artmasına fırsat vermiştir. Bu noktada belirli bir derecedeki kişisel menfaat, başta gelen genel menfaat ile el ele yürümektedir.Dahası, Van der Mussele’nin itiraz ettiği yükümlülük, Ebrima’nın Sözleşme’nin 6(3)(c) bendinden yararlanmasını sağlayan bir araç olmuştur. Bu çerçevede söz konusu yükümlülük, sosyal dayanışma kavramına dayanmış olup, makul olmayan bir yükümlülük olarak görülemez. Aynı sebeple bu yükümlülük, Sözleşme’nin 4(3)(d). bendinde sözü edilen "normal yurttaşlık yükümlülükleri" ile aynı kategoride bir yükümlülüktür. Mahkeme’nin bu vesileyle, pro-Deo olayların hemen hepsinin rutin bir şekilde stajyer avukatlara verilmesinin yoksul kimselere etkili bir adli yardım sağlama gereğiyle tamamen bağdaşmadığı yönündeki Komisyon azınlık görüşünün doğruluğu hakkında söz söylemesi gerekli değildir (bk. 13.05.1980 tarihli Artico kararı, parag. 33).Son olarak başvurucuya yüklenen külfet orantısız değildir. Başvurucunun kendisinin verdiği bilgiye göre Ebrima için çalışması on yedi veya on sekiz saat sürmüştür (bk. yukarıda parag. 11). Bu süre stajyerlik döneminde atandığı diğer olaylardaki süreye eklense bile, ki böylece üç yıllık stajyerlik döneminde yaklaşık elli davada toplam yedi yüz elli saat yapmaktadır, ücretli işlere (yaklaşık 200 dava) yeterince vakit kaldığı görülür.
40. Aslında başvurucu, söz konusu yükümlülüğe ilke olarak karşı çıkmamıştır Başvurucunun şikayeti, yükümlülüğün yerine getirilme tarzının iki yönüyle sınırlıdır: ücret ödenmemesi ve ayrıca yapılan masrafların karşılanmaması (bk. yukarıda parag. 12, 20 ve 24). Başvurucu, en fazla ihtiyaç halindeki vatandaşları ücretsiz temsil etme görevinin, kendileri de yeterli mali kaynaktan yoksun olan stajyer avukatlara verilmesinin ve kanunla kurulmuş bir kamu hizmetinin masraflarına katlanmak zorunda bırakılmalarının hakkaniyete aykırı olduğunu düşünmüş ve Komisyon azınlığı da kendisine katılmıştır. Başvurucu, Belçika’da bir biri ardına göreve gelen Baro Başkanlarının, bunu yıllarca hoş görülemeyecek bir durum olarak kabul ettiklerine dikkat çekmiştir.Hükümet, şikayet konusu uygulamanın artık "demode" olmuş bir "paternalizm"den esinlendiğini kabul etmiştir. Hükümet, bağımsızlığı konusunda kıskanç olan bir mesleğin geleneksel tutumunun, Belçika Devletinin bu alandaki "standartları özellikle Avrupa’daki diğer Devletlerin düzeyine getirmek için" 9 Nisan 1980 tarihli Yasa (bk. yukarıda parag. 21) vesilesiyle "çaba göstermesini" geciktirmesine neden olduğunu ileri sürmüştür. Hükümetin dediğine göre, yakın zamana kadar Baro, üyeleri arasında köklü çekişmelere yol açan resmi ücret tarifesi üzerinden stajyer avukatlara Devlet tarafından ödeme yapılmasına "güvensizlik" göstermiştir.Komisyon da, bir hukuki durumun Sözleşme’nin 4. maddesine uygun olmakla birlikte artık "modern yaşamın gereklerini" karşılayamamasını bir talihsizlik olarak görmüştür. Komisyon, stajyer avukatların ücret alması halinde mesleki eğitimlerinin zarar görmeyeceğine işaret ederek, 9 Nisan 1980 tarihli Yasanın hemen ve etkili bir şekilde uygulamaya geçirilmesi dileğini ifade etmiştir.Mahkeme sorunun bu yönünü ihmal etmiş değildir. Ücretlendirilmiş bir iş de zorla ve zorunlu çalışma olarak nitelendirilebilmekle birlikte, ücret ödenmemesi ve masrafların karşılanmaması, orantılılığı veya ilişkilerin normal seyrini değerlendirirken dikkate alınması gereken bir etmen oluşturur. Bu bağlamda, bir çok Sözleşmeci Devletin konuyla ilgili mevzuatının çeşitli derecelerde de olsa, yoksullar için atanmış avukatlara veya stajyer avukatlara ücretlerinin Devlet hazinesi tarafından karşılanmasına doğru bir eğilim gösterdiğini veya göstermekte olduğunu belirtmekte yarar vardır. 9 Nisan 1980 tarihli Belçika Yasası bu gelişmenin bir örneğidir; Yasa uygulanmaya başlandığında, Baronun bağımsızlığını tehdit etmeden önemli bir ilerleme kaydedecektir.O tarihlerde şikayet konusu ilişkilerin durumu hiç kuşkusuz, ücret ve masrafların ödenmemesi nedeniyle Van der Mussele’ye biraz zarar vermiştir; fakat bu zararlar, getirileri ile birlikte el ele gitmiş olup (bk. yukarıda parag. 39), aşırı olduğu da gösterilememiştir. Başvurucuya orantısız bir iş yüklenmemiş (bk. aynı yer) olup, bu davaların neden olduğu doğrudan masraflar da göreli olarak azdır (bk. yukarıda parag. 12).Mahkeme, Van der Mussele’nin şikayet konusu uygulamadan bilgi sahibi olarak avukatlık mesleğine isteyerek girdiğini hatırlatır. Avukat olmak amacı ile bu amacı gerçekleştirmek için üstlenilen yükümlülükler arasında önemli ve gayri makul dengesizlik, tek başına Van der Mussele’den adli yardımla ilgili istenen hizmetlerin rızası hilafına zorunlu çalışma olduğu sonucuna varmayı gerektirebilecekti. Mahkeme önündeki deliller ise, ücret ve masraf ödenmemesine, ödense bile tatmin edici olmamasına rağmen, böyle bir dengesizliği ortaya koymamaktadır.Halen Belçika’da ve diğer demokratik toplumlarda ulaşılmakta olan standartlar dikkate alındığında, burada Sözleşme’nin 4(2). fıkrası anlamında zorunlu çalışma görülememiştir.
41. Mahkeme vardığı bu sonucu dikkate alarak, söz konusu çalışmanın Sözleşme’nin 4(3)(d) bendine göre haklı olup olmadığına ve özellikle "normal yurttaşlık yükümlülükleri" deyiminin, özel bir kategorideki yurttaşlara, işgal ettikleri mevkiler veya toplum içinde kendilerinden yerine getirmeleri istenen işlevler nedeniyle yüklenen yükümlülükleri kapsayacak kadar geniş olup olmadığına karar vermeyi gerekli görmemektedir.
IV. Sözleşme’nin 4. maddesiyle birlikte ele alınan 14. maddeyi ihlal iddiası
42. Başvurucu ayrıca Sözleşme’nin 4. maddesiyle birlikte ele alınan 14. maddesini ileri sürmüştür. Sözleşme’nin 14. maddesi şöyledir:“Bu sözleşmede beyan edilen hak ve özgürlüklerin kullanılması cins, ırk, renk, dil, din, siyasal veya başka bir inanç, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa mensup olma, mülkiyet, doğum veya başka bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılmaksızın güvence altına alınır.”
43. Sözleşme’nin 14. maddesi, Sözleşme’nin ve Protokollerin diğer maddi hükümlerini tamamlamaktadır. Sözleşme’nin 14. maddesinin ihlali, diğer hükümlerin ihlal edilmiş olmasını zorunlu kılmadığından, özerk bir biçimde uygulanabilir bir maddedir. Öte yandan 14. maddenin diğer hükümlerden bağımsız bir varlığı yoktur, çünkü ancak diğer maddi hükümlerde güvence altına alınan "hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla" ilgi olarak etkiye sahiptir (bk. diğerleri arasında, 13.06.1979 tarihli Marckx kararı, parag. 32). Mahkeme bu olayda Sözleşme’nin 4. maddesindeki zorla veya zorunlu çalışma bulunmadığı sonucuna vardığı için, maddi olayların tamamen 4. madde alanı ve dolayısıyla 14. madde dışında kalıp kalmadığı sorunu ortaya çıkmaktadır. Ne var ki bu tür bir gerekçe, temel bir itiraz ile karşılaşacaktır. Zorunlu çalışma kavramının sınırlarının çizilmesine yardımcı olan kriterler arasında işin normal durumu kavramı (bk. yukarıda parag. 38) da yer almaktadır. Kendisi normal olan bir çalışma veya iş, bunu yapacak olan gruplar veya bireyler ayrımcı faktörler altında seçilmişlerse, o zaman anormal hale gelebilir; başvurucu da bu koşullarda tam da bunun meydana geldiğini ileri sürmüştür.Bu nedenle bu olay, Sözleşme’nin 14. maddesinin uygulanabilir olmadığı söylenebilecek bir olay değildir; Hükümet de buna itiraz etmemiştir.
44. Van der Mussele Komisyon’a verdiği 27 Ekim 1980 tarihli dilekçede, stajyer avukatlar ve kayıtlı avukatlar arasında ayrımcılık yapıldığı şikayetinde bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu bu tutumunu Mahkeme önünde de değiştirmemiş ve Mahkeme de bu noktayı re’sen incelemeyi gerekli görmemiştir.
45. Öte yandan başvurucu dilekçesinde, incelenmekte olan meseleler bakımından Belçika’daki avukatların diğer meslek mensuplarına göre daha az lehte muamele gördüklerini dile getirmiştir. Adli yardım olaylarında Devlet yargıçlara, Yazı İşleri Müdürlerine ve çevirmenlere ücret ödenmesini (Ceza Usul Kanununun 184 ek maddesi ve Yargı Kanununun 691. maddesi), ve "adli ve kamu hizmeti için atanmış görevlilerin harcırahlarını, bilirkişilerin ücret ve masraflarını, tanıkların giderlerini ..., icra memurları ile diğer kamu hizmetini atanmış olanların masraflarının ve aylıklarının dörtte birinin ", "adli yardım alan kişi namına" ödenmesini uygun görmektedir (bk. yukarıda parag. 23 ve Yargı Kanunu md. 692). Doktorlar, veterinerler, eczacılar ve dişçiler ise, yoksullara ücretsiz hizmet vermekle yükümlü değillerdir. Başvurucuya göre bütün bunlar, "objektif ve makul haklı sebepten" uzak, keyfi bir eşitsizliğin (bk. 23.07.1968 tarihli "Belçika Eğitim Dili Davası" kararı, parag. 10) örnekleridir. Bu suretle bunlar, Sözleşme’nin 4. maddesiyle birlikte ele alınan 14. maddeyle çelişmektedirler. Komisyon azınlığı bu görüşe büyük ölçüde katılmıştır.
46. Sözleşme’nin 14. maddesi, benzer durumlardaki bireyleri ayrımcılığa karşı korumaktadır (bk. yukarıda geçen Marckx kararı, parag. 32). Oysa Hükümetin ve Komisyon çoğunluğunun haklı olarak işaret ettikleri gibi, Barolar ile yargısal veya yargı benzeri meslekler gibi başvurucunun andığı çeşitli meslekler arasında temelde yasal statü, mesleğe giriş koşulları, işin niteliği, işi yerine getirme tarzı gibi çeşitli noktalarda farklılıklar vardır. Mahkeme’nin önündeki deliller, bu tamamen farklı durumlar arasında her hangi bir benzerlik bulunduğu ortaya koymamaktadır. Her birinde haklar ve yükümlülükler bir bütün olup, bunlardan sadece birinin ele alınması suni bir girişim olacaktır.Buna göre Mahkeme, başvurucunun bu konudaki şikayetleri hakkında Sözleşme’nin 4. maddesiyle birlikte ele alınan 14. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmaktadır.
V. Birinci Protokolün 1. maddesinin ihlali iddiası
47. Van der Mussele son olarak, Birinci Protokolün 1. maddesine dayanmıştır. Bu madde şöyledir:“Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.Ancak yukarıdaki hükümler hiçbir biçimde, mülkiyetin genel yarara uygun olarak kullanılmasını denetim altına almak, vergiler ile diğer harç ve cezaların ödenmesini sağlamak için devletin gerekli gördüğü yasaları yürürlüğe koyma yetkisini ortadan kaldırmaz.
48. Başvurucunun ücret ödenmemesiyle ilgili iddialarını incelemeye gerek yoktur. Yukarıdaki madde metni, "bir kimsenin" mal ve mülkünden barışçıl bir biçimde yararlanma hakkının tanınmasıyla sınırlıdır; bu nedenle bu hüküm, sadece varolan mal veya mülk için uygulanır (bk. ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte, yukarıda geçen Marckx kararı, parag. 50). Mevcut davada ise, Antwerp Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, Ebrima’nın mali imkandan yoksun olduğu gerekçesiyle, 18 Aralık 1979’da bir ücret takdir edilmemesine karar vermiştir (bk. yukarıda parag. 12). Komisyon’un da oybirliğiyle yaptığı gibi buradan çıkan sonuca göre, başvurucu için bir alacak doğmamıştır.Sonuç olarak, ister kendi başına veya 14. madde ile birlikte ele alınsın, bu başlık altında Birinci Protokolün 1. maddesinin uygulanabilme alanı bulunmamaktadır. Kaldı ki, Van der Mussele 14. maddeyi sadece Sözleşme’nin 4. maddesiyle birlikte ileri sürmüştür.
49. Masrafların iadesi söz konusu olduğunda aynı şey söylenemez; çünkü Van der Mussele bu bağlamda kendi cebinden belirli bir miktar ödemek durumunda kalmıştır (bk. yukarıda parag. 12).Ne var ki, bu da Birinci Protokolün uygulanabilir olduğu sonucuna varmak için yeterli değildir.Bir çok olayda kanunen verilmiş bir görev, bu görevi yerine getirmekle yükümlü kişiye masraf yüklemektedir. Böyle bir görevin verilmesinin Birinci Protokolün 1. maddesindeki mal veya mülke bir müdahale oluşturduğunu söylemek, bu maddeyi konu ve amacı dışına taşan bir şekilde yorumlamak olacaktır.Mahkeme, bu olayda farklı düşünmek için geçerli bir sebep görmemiştir.Van der Mussele, yoksul müvekkilleri için masrafta bulunmuştur. Bu masraflar miktar olarak az olup, Sözleşme’nin 4. maddesine uygun bir çalışma yapma yükümlülüğünden kaynaklanmıştır.Bu nedenle Birinci Protokolün 1. maddesi tek başına veya 14. madde ile birlikte ele alınsa da, bu bağlamda uygulanabilir değildir.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME OYBİRLİĞİYLE,
Tek başına veya 14. maddeyle birlikte ele alınan Sözleşme’nin 4. maddesinin ve Birinci Protokolün 1. maddesinin ihlal edilmediğineKARAR VERMİŞTİR.
Old 25-07-2009, 20:53   #22
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Bu konuda son kez yazıyorum.Zira ben bir sistem oluşturmaktan bahsediyorum.arkadaşlar haklı olarak daha güncel sorunları dile getiriyor.
Meseleler böyle bakmanın yanlış olduğunun düşündüğümden tartışmaya kendi açımdan son veriyorum.
Sadece aykırı bir cevapla bitireyim.Evet avukatların otobüsle gitmesi gerektiğine inanıyorum.Bu konuda popülizm yapacak değilim.İnanmayabilirsiniz ama tabiri caizse vdünyada da zorunlu müdafilik uygulamasında böyle.Hatta avukatlardan yazılı veya şifahi olarak bu konuda beyan alınması örnekleri de var.Bu nedenle de avukatlar kendileri için yakın yerlerde görev yapıyorlar.Zira şüpheli ya da sanığa da erken ulaşmak başka önemli bir olay.yani bizdeki gibi kartalda oturan birinin şişliden görev alması mümkün olmuyor.
Ve de meseleyi bir kez daha tekrarlamak gerekirse bilimsel olarak ele almadan adli yardım müessesesini bilmeden bu adli yardım müesesesi ile özellikle belediyeler sivil toplum örgütleri insan hakları kuruluşları gibi kurumlarla irtibatlandırmadan halkın ya da hukuki yardımdan yararlananların ekonomik katkısını sağlamaya yönelik projeler üretmeden örneğin istanbul barosuna geçen yıl verilen ve CMk servisinin kullanımına ayrılan 2.5 trilyonun akıllı verimli ve insaflı kullanımımını tartışıp önerilerde bulunmadan (bu yıl 3 trilyon) sadece ben para istiyorum.diyerek ve istediğimiz özellikle masrafın yasal dayanağını belirtmeden konu nasıl tartışılacak bi,lemiyorum.Ama bu tartışma benim harcım değil.İyi akşamlar
Old 25-07-2009, 22:29   #23
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Bakınız sayın Köylüoğlu, Baro başkanlığına adayken bu konularda ne diyormuş:

Alıntı:
Biz SAVUNMA AVUKATLARI GRUBU olarak özellikle mesleğe yeni başlamış genç avukatların, ekonomik olarak problem yaşayan, CMK ve Adli yardım bünyesinde Kadın hakları ve Çocuk hakları merkezlerinde görev alan , bağlı olarak çalışan emekçi avukatların mesleki sorunlarını dile getirmek ve birlikte mücadele edip çözüm aramak için varız.
...
CMK ile özdeşleştirmek gerekirse demokrasi için verdiğimiz mücadele zorunlu müdafiliğin yaygınlaşması mücadelesidir. İnsanların hak arama ve adil yargılanma hakkı için verdiğimiz mücadele mesleki onurun yanı sıra iş, aş ve ekmek mücadelemizdir.
...
*Bizler tüm avukatların öncelikle ve özellikle onurları ile kişiliklerini ezdirmeden, savunma mesleğini ifa etmek istediklerini biliyoruz. Mesleki onurumuz ve mesleki dayanışma konusunda sonuna kadar hassas ve mücadeleci olacağız.
*Savunma Avukatının iş ve aş mücadelesi toplumun hak ve özgürlük mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Demokrasi mücadelesi bizlerin aynı zamanda ekmek mücadelemizdir.
...
*Savunma Avukatlarının CMK alacakları makul sürede ve makul rakamlara yükselterek ödenmelidir.
...

Alıntı şu adresteki mesajdan yapılmıştır: http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=32244

Peki şimdi ne diyor sayın Köylüoğlu? Yukarıdaki mesajlara bakınız, "iş ve aş mücadelesi" seçim zamanında kalmış, artık CMK sorununun kökeninde yol masrafı olarak 3 lirayı kabul etmeyen avukatı görüyor, aylarca ücretlerin ödenmemesi dile getirildiğinde rahatsız oluyor, sizi sadece parayla ilgilenmekle suçluyor. Dünyada nasıl diye soruyor sayın Köylüoğlu? Nasıl düzenlemeler olduğunu bilmem, tek bildiğim hiçbir uygar ülkede avukatlara (aslında hiçbir meslek grubuna) ücretini belirsiz bir zamanda ödemek üzere iş yaptıramazsınız.
Politika ve yasa değişiklikleri, önerileri vb yukarıdaki örnekte olduğu gibi 8 aydır ücretini alamayan, üstelik bu dosyalardan çekilip kurtulma olanağı da bulunmayan avukatların güncel sorunu değildir. Zorunlu müdafilik düzenlemesi yapılırken, değiştirilirken, ücret ödeme yöntemi arapsaçına dönüştürülürken kimse bu avukatlara sormamıştır. Şimdi tek beklenen, iktidarın kendi koyduğu kurala uymasıdır. Bunu diyemeyenlerin, istemeyenlerin çözümden yana olmadığı çok açıktır.
Old 26-07-2009, 13:15   #24
üye8180

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.muhittinköylüoğlu
İnanmayabilirsiniz ama tabiri caizse vdünyada da zorunlu müdafilik uygulamasında böyle.Hatta avukatlardan yazılı veya şifahi olarak bu konuda beyan alınması örnekleri de var.Bu nedenle de avukatlar kendileri için yakın yerlerde görev yapıyorlar.Zira şüpheli ya da sanığa da erken ulaşmak başka önemli bir olay.yani bizdeki gibi kartalda oturan birinin şişliden görev alması mümkün olmuyor.

Sayın Köylüoğlu, sekiz aydır devlet para ödemiyor, CMK avukatının alacağını keyfi olarak vermiyor diyemiyorsunuz da hala mağduru suçlamaya devam ediyorsunuz. Makbuzun fotokopisini fakslayabilirim arzu ederseniz size. Bu akıl alır bir durum değil. Savunma Avukatları Grubunun demek böyle bir işlevi var.

CMK avukatlarının kendilerine yakın yerlerde görev yapmadıkları iddiası koskoca bir yalandır. Yazdıklarınızdan neredeyse devlete tazminat ödememiz gerektiğini düşünmeye başladım. Benim evim Rami'de. Eyüp'e bağlı bir semt. Bürom Eyüp'te. Gaziosmanpaşa ve Eyüp bölgelerinin tam ortasında bir yerde oturuyor ve çalışıyorum. 5 yıldan beri görev bölgem de Eyüp-Gaziosmanpaşa. Mesleğe başladığımdan beri de bölgemi hiç değiştirmedim. Yani sizin deyiminizle Şişliden görev almıyorum. Ya da Kartal'dan. Yukarıda yazdığım Kemerburgaz Jandarma Komutanlığı da Eyüp bölgesi sınırları içinde bir karakoldur ve gece gidiş geliş taksi 150 lira yazmaktadır. Arzu ederseniz size Eyüp Gaziosmanpaşa bölgelerindeki tüm polis merkezlerini, çocuk bürolarını sayabilirim. Hem de taksi ne kadara götürür getiriri ile.

Masraflar takdir edilirken, azdı çoktu değerlendirmesi yapılırken biz, işin bilfiil içinde olan avukatlara sorulmalıdır kanımca. Dünyadan örnekler vermekle meşgul teori incelemesinde meslektaşlara değil.
Old 26-07-2009, 14:38   #25
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.muhittinköylüoğlu
Dayanak ile neyi kastediyorsunuz bilmiyorum.Tabi ne tür uygulama örneklerini de .Ama herkese oldukça ilginç geleceğine inandığım bir AİHM kararını aşağıda aktarıyorum.
Ne yazık ki bu karar bizim için pek olumlu değil.
Bu arada kısa bir süre sonra İngiltere ve Almanyadaki düzenleme ve uygulamalara ilişkin ayrıntılı olarak rapor hazırlamaya çalışıyoruz .Onu da aktarabiliriz.İlgilenip merak eden olursa tabi.
Kaba hatları ile dünyanın bir çok ülkesinde olan uygulamayı özel merakım nedeniyle az da olsa biliyorum.Ancak yabancı dilim olmadığı için yasal dayanaklarını sorarsanız aktaramam.Sadece yabancı hukukçular ile türkiyede yapılan hemen bütün toplantılara katıldığım için ve ceza usulle ilgili yoğun çalışmalarım nedeniyle az çok fikrim var.



karar belçikalı bir avukatın AİHM de hem ücret ve hem de masraflar için açtığı ve de ayrıcılık,angarya yasağı ve mülkiyet hakkının ihlaline dair.


Artico - italya kararıda bizler için ders çıkarılacak ve düşündürücü olabilecek bir karardır.YArın da onu aktarabilirim.



Sayın Köylüoğlu,

Öncelikle kararı aktarmak için gösterdiğiniz emek için teşekkürler. "Dayanak" meselesine gelince...Avukatlar iddialarına dayanak göstermelidir. Sanırım katılırsınız. Bu dayanak, Uluslararası Sözleşme, Anayasa, Yasa, Yargı kararları olabilir. Aksi takdirde iddiası soyut olarak kalmaya mahkumdur. Siz de, çok ciddi iddialarda bulunduğunuza göre dayanak istememi de mazur görmelisiniz.

Aktardığınız karara gelince...Kararın konuyla ilgisi olmadığı düşüncesindeyim. Karar Belçika'da 1980 yılından önceki tarihte stj avukat görevlendirilmesine ilişkindir.

Kararın benim için iki anlamı bulunmaktadır:

1- 1980 yılında bizim ülkemiz "süre sınırsız gözaltılar, hızlı-idamlı yargılamalar" ile meşgulken, görece geri Avrupa ülkesi Belçika, sanığa ücretsiz avukat verilmesini tartışıyormuş.

2-
Alıntı:
2. 9 Nisan 1980 tarihli Yasa
21. Önceki paragrafta anlatılan durum bir konuda, başvurucunun stajyerliğinin sona ermesinden sonra değişmiştir. 9 Nisan 1980 tarihli Yasa "adli yardım sorununa kısmi bir çözüm getirmeyi amaçlamış ve adli yardım vermek üzere atanmış stajyer avukatların ücretlerini düzenleyen" 455. maddeye, aşağıdaki hükmü ekleyerek değiştirmiştir:“Devlet, Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından atanmış stajyer avukatlara, atandıkları hizmetler için ücret öder.Bu ücretin ödenmesini, tarifesini ve ödeme tarzını düzenleyen şartları içeren bir yönetmelik, Barolar Birliği’nin görüşü alındıktan sonra, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanıp Kraliyet tarafından kabul edilir.”Belirli koşullarda Devlet, kendisine yardım edilen kişiden ücreti geri almak amacıyla dava açabilir.Yasa geriye yürürlü değildir. Ayrıca şu anda bile işlemez durumdadır; çünkü 455. maddeye göre çıkarılan Yönetmeliğin yürütülmesi bütçe sebebiyle şu ana kadar engellemiştir.

Kararın 1982 yılnda verildiğini sanıyorum.

Alıntı:
Komisyon 3 Mart 1982 tarihli raporunda, dörde karşı on oyla, Sözleşme’nin 4(2). fıkrasının, beşe karşı dokuz oyla, Birinci Protokolün 1. maddesinin, yediye karşı yedi oyla ve Başkanın ağırlık oyuyla, yukarıdaki iki maddeyle bağlantılı olarak 14. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.[Dava, süresi içinde Mahkeme’nin önüne getirilmiştir.]

Aradan 27 yıl geçmiştir. Belçika'da şimdiki durumu halen bilmiyoruz. Ama siz, ısrarla "bütün dünyadan" sözetmektesiniz.

Benim için kararın ikinci anlamı şudur: Biz görece geri Avrupa ülkesi olan Belçika'dan dahi 27 yıl gerideyiz.Ki bunları tartışıyoruz.
Old 31-07-2009, 13:52   #26
Av.Bektaş Salim Topbaş

 
Varsayılan

Öncelikle Sayın Köylüoğlu'nun beyanlarına gerçekçi ve doğru cevaplar veren Sayın; Cengiz Aladağ,Neslihan ve Suat Ergin'in düşüncelerine aynen katıldığımı beyan ederim.Herşey ortadayken Sayın Köyülüoğlu'nun CMK sorunlarının faturasını avukatlara kesmek istemesini anlamak mümkün değildir.Sayın Köylüoğlu gelişmiş ülkelerdeki uygulamanın nasıl olduğunu aktarmanı zı bekliyoruz.Tabi o ülkelerdeki uygulamalar sizin fikirlerinizi doğrulamadığından aktaracağınızı sanmıyorum.Fakat bir fikir olsun diye Prof.Dr.Nurallah Kunterin Ceza Muhakemesi Hukuku Kitabının 2007 basısının Prof.Dr Feridun Yenisey Tarafından yazılan önsözünde; Müdafi ücretlerinin düşük olmaması gerektiği,müdafi ücretinin derhal ödenmesi gerektiği bu durumun savunma hakkı açısından önemli olduğu ve bunun Alman uygulamasında bu şekilde kabul edildiğine dair önsöz metnini vaktim olduğunda buraya ekleyeceğim.Umarım siz de dayanak belgerinizi eklersiniz.
Old 01-08-2009, 00:08   #27
Adalet Haktanır

 
Varsayılan

Senelerce işçiden memurdan fedakarlık yapması istendi peki bu fedakarlığın karşılığı alınabildi mi de Avukatlar olarak bizden fedakarlık yapmamız bekleniyor her şey daha iyiye gidecekse fedakarlık yapalım ama bunun bir garantisi varmı devlet paramızı naye ödemiyor parası mı bitmiş merkez bankasının para basan makinaları mı bozulmuş, bozulduysa biz tamir ettiririz. Mesele parasızlık değil mesele hükümetle uyumlu baro yönetiminin oluşturulmasıdır. Zira bazı avukat arkadaşlarımıza cmk meselesini sorduğumuzda "mesele basit bir şekilde çözülür başka bir yönetim olsaydı bu noktaya gelmezdi" cevabını almaktayız o zaman amaç şu, yargının savunma ayağını kontrol altına alarak yargıyı kontrol altına almak peki anayasamızda Yargı Bağımsızdır, Kuvvetler ayrılığı vardır, kuvvetler ayrılığı millet iradesine dayanan cumhuriyet rejiminin güvencesidir hükmünü nereye koyacağız.
Avukatlar gerekirse para almadan da cmk görevini yerine getirir bizim avrupalı meslektaşlarımızdan ne eksiğimiz var, eksiğimiz yok ta fazlalığımız var Her yıl açılan hukuk fakülteleri ve her yıl binlerce mezun fazlalığımız var peki bu üniversiteler kontenjanlar oluşturulurken Devlet Planlama Teşkilatına, Devlet İstatistik Kurumuna soruluyor mu Avrupada kaç kişiye bir avukat düşüyor, ücretleri ne, iş kolları nelerden ibaret Avukatların mesleki maddi manevi saygınlıklarını artırmak için neler yapılıyor araştırılıyor mu? yok! peki ne yapılıyor yargı kontrol altına alınmaya çalışılıyor, devletin kurumlarıyla çatışılıyor haa bir de sözüm ona Avrupa Birliğine Girilmeye çalışılıyor ama nasıl kimse bilmiyor birde Avukatların fedakarlık etmeleri isteniyor yalnız şunu da belirmeliyim ki Fedakarlığın neticesi bazen aldatılmak kandırılmak olabilmektedir.
Old 02-08-2009, 16:33   #28
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Uygulamada yıllardır görünen o ki CMK ücretleri zamanında ödenmiyor.

Bu işi ben para için yapıyorum diyenlere saygı duyuyorum. Anlaşılan çok karlı bir alan değil peki neden hala müdafii olmak için direniliyor?

Bu iş artık sıkıntı yaratıyorsa, kendi ceplerinden masraf yapıp karşılığını göremiyorlarsa artık neden istifa etmiyorlar?

Kolay gelsin...
Old 02-08-2009, 18:33   #29
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Sayın Köylüoğlu, daha nasıl hukuki yanıt verelim? Görevlendirilen avukatın ücretinin devletçe ödenmesi CMK 150. Maddesi ve bu madde uyarınca çıkarılan yönetmeliğin gereğidir. Avukatlar görevlerini yerine getirmekte ama devlet yasal düzenlemenin gereğini yapmamakta, ücretleri ödemektedir. Sorunun kaynağı devlettir, avukatlar değil.

Sayın Cengiz Bey,

Benim kişisel fikrime göre; hukukta grev yahut boykot gibi hizmeti aksatacak eylemler olmamalıdır.

Bildiğiniz gibi, Hukuk mesleği; özellikle avukatlık mesleği, hukukun sağlanması, aksamaması ve hakkın yerine getirilmesi adına hizmet yürütürler. Bu itibarla avukatlar önce hizmeti ifa etmeli ve ücret alacağına hak kazanmalıdır. Daha sonrasında ise ödenmeyen ücret alacağının tahsili için kafa yormalıdır diye düşünüyorum... Aksi takdirde vatandaşın nazarında hakkını alamayan avukat intibaı oluşur ki bu durum aç kalmaktan bile daha tehlikelidir.

Saygılarımla.
Old 02-08-2009, 22:57   #30
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Aksi takdirde vatandaşın nazarında hakkını alamayan avukat intibaı oluşur ki bu durum aç kalmaktan bile daha tehlikelidir.

Adil yargılanma hakkını sağlamak için insanlara ücreti kendisince ödenecek avukat görevlendirilmesini öngören yasal düzenlemeyi yapan ama bu ücreti ödemeyerek kendi koyduğu kurala uymayan bir devlet izlenimi oluşmasına ne dersiniz?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ekonomik Kriz ve Türkiyedeki Avukatlar persona Konumuz : Hukukçular 17 30-12-2009 14:19
Ekonomik kriz sebebiyle ücretsiz izin av.senemyuksel Meslektaşların Soruları 9 15-12-2008 21:30
kriz nedeniyle toplu işten çıkarma dadaş Meslektaşların Soruları 5 24-11-2008 17:41
Basın yolu ile Yargıyı Etkile suçu ve Soruşturmanın Gizliliğinin olayın taraflarının üye19576 Ceza Hukuku Çalışma Grubu 3 04-09-2007 16:59
Yargıyı takan yok! Av.Ayşe Hukuk Haberleri 0 16-08-2006 20:42


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07724810 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.