Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Genel Kredi Sözleşmesine 65 Yaşında Olan Babanın Attığı İmzaya Varisleri İtiraz Edebilir mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 10-10-2010, 14:15   #1
Avukat55

 
Varsayılan Genel Kredi Sözleşmesine 65 Yaşında Olan Babanın Attığı İmzaya Varisleri İtiraz Edebilir mi?

Değerli Meslektaşlarım,
Genel Kredi Sözleşmesine çok yüksek rakamlara oğluna kefil olarak ve ipotek vererek şu an 67 yaşında olan babanın kefaletine diğer çocukları itiraz edebilirmi?
Çocuklarından biri için çekilen kredi sonucunda bütün babanın bütün gayrimenullarine ipotek koydurmuş ve diğer çocukların haklarıda tehlikede?
Bu konuda bilgilerinizi rica ederim.

Teşekkür ederim.
Old 10-10-2010, 14:49   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Değerli Meslektaşlarım,
Genel Kredi Sözleşmesine çok yüksek rakamlara oğluna kefil olarak ve ipotek vererek şu an 67 yaşında olan babanın kefaletine diğer çocukları itiraz edebilirmi?
Çocuklarından biri için çekilen kredi sonucunda bütün babanın bütün gayrimenullarine ipotek koydurmuş ve diğer çocukların haklarıda tehlikede?
Bu konuda bilgilerinizi rica ederim.

Teşekkür ederim.

Akli melekeleri yerinde ise, baba sağken onun bu tür tasarrufları dava konu edilemez.
Old 10-10-2010, 17:34   #3
Avukat55

 
Varsayılan

Ben aslında bir çıkış yolu arıyorum. Müvekkilim bir bankada genel kredi sözleşmesi ile kefil oluyor ve gayrimenkulleri ipotek alınıyor. İlk olarak oğlu yaklaşık 800 bin dolar krediyi çekiyor. Daha sonra da müvekkilimin haberi olmaksızın bir o kadar daha alıyor. Müvekkilimin haberi olduğunda bankaya gidiyor ve banka ödeyeceksiniz diyor. Bu durumda yapılabilecek birşey varmı? Müvekkilim ilk çekilen parayı ödemeye hazır diğer çekilen için nasıl kurtulmabilir?

Bilgilerinizi paylaşırsanız sevinirim.
TEşekkürler
Old 10-10-2010, 17:54   #4
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Avukat55,

Süresiz genel kredi sözleşmelerinde, kefil kefalet limiti ve temerütünün sonuçları ile sorumludur.Zaten bankalar, işbu sözleşmelerde kefaletin BK. 493 ve 494 maddelerine göre sona ermesi konusunda kefile tanınan haklardan peşinen feragat almaktadırlar.

Sizin olayınızda ise Sayın Dikici'nin de belirttiği gibi fiil ehliyetini etkileyen akli melekelerde zayıflık vb. durum yoksa işlemlerin iptaline gidemezsiniz.İsraf, kötü yönetim gibi bir sebepten vesayet kararı alsanız bile bu sebeple alınan kısıtlılık geriye etkili olmayacaktır.
Old 10-10-2010, 17:57   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Ben aslında bir çıkış yolu arıyorum. Müvekkilim bir bankada genel kredi sözleşmesi ile kefil oluyor ve gayrimenkulleri ipotek alınıyor. İlk olarak oğlu yaklaşık 800 bin dolar krediyi çekiyor. Daha sonra da müvekkilimin haberi olmaksızın bir o kadar daha alıyor. Müvekkilimin haberi olduğunda bankaya gidiyor ve banka ödeyeceksiniz diyor. Bu durumda yapılabilecek birşey varmı? Müvekkilim ilk çekilen parayı ödemeye hazır diğer çekilen için nasıl kurtulmabilir?

Bilgilerinizi paylaşırsanız sevinirim.
TEşekkürler

Cari hesap şeklinde işleyen bir kredi sözleşmesi ise eğer, THS Şerhinde yer verilen bir karar lokman Hekim'in ilacı gibiydi...

Kararı ben eklemiştim ama sanırım bir teknik sorun şu an bulamadım, bulup ekleyeceğim, tekrar. O kararda özetle tek taraflı işleyen bir cari hesap ilişkiisnin olamayacağı, yani bankanın sürekli alacaklı, kredi borçlusunun ise sürekli borçlu olduğu bir ilişkinin cari hesap ilişkisi olarak nitelendirilemeyeceğini, bu itibarla cari hesap niteliği olmayan bu tür bir kredi sözleşmesi bakımından açılan kredinin tekrar kullandırılmasının kefili bağlamayacağını vurguluyordu. Bulunca eklerim.
Old 10-10-2010, 18:20   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Aslında gelmişti karar ancak yok oldu.

Hayır karar o karar değildi. Yanlış ekledim ben, o nedenle onu kaldırdım.
Old 10-10-2010, 18:34   #8
Avukat55

 
Varsayılan

teşekkür ederim eğer gönderebilirseniz yani bulabilirseniz çok sevinirim.

Saygılar
Old 10-10-2010, 18:34   #9
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Dikici'nin bahsetmiş olduğu kararı okumadım ama Yargıtay'ın aşağıya alıntılayacağım Genel Kurul kararında "kredi borçlusu arasında bağıtlanan süresiz kredi sözleşmesinden doğan ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen kredi ilişkisinde, bir tarihte hesabın borç bakiyesi vermemesi, başka bir anlatımla borcun sıfırlanması sözleşmeyi sona erdirmez. Bu nedenle borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından davalının BK.'nun 494. maddesinde öngörülen haklardan feragatinin bu aşamada da geçerliliğini koruyacağı ve sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam edeceği...." ( YHGK, 2002/19-426 E. 513 K. 12.06.2002) şeklinde içtihatı da bulunmaktadır.Yargıtay'ın bu konuda görüş değiştirmiş olması da muhtemeldir.

Sayın Dikici'nin ekleyeceği karar haricinde, aşağıda iki adet kararın da işinize yarayabileceğini umuyorum.İlkinde, (somut olay açısından) BK 493 ve 494'deki haklardan önceden feragatin uygulanmayacağı, yeni tarihli kredi sözleşmesinde kefilin imzası olmadığından sözleşmenin kefilli bağlamayacağı ve kefaletin ilk borç kapandıktan sonra sona ereceğine karar verilmiş. İkinci karar ise mesajımın ilk başında bahsi geçen karar ; ama burada kefil tarafından borçlunun ödeme gücüne olan güven yitirildiğinden bahisle bankaya ihtarname tebliği ve tebliğ tarihinden sonra borçluya kullandırılacak kredilerden dolayı sorumluluk kabul etmeyeceğini bildirilmesine rağmen bankanın hareketsiz kalmasıının MK 2 gereğince iyiniyete aykırılık teşkil ettiği ve kefilin işbu kredilerden sorumluluğun olmayacağından bahsedilmiş.Sizin olayınızda eğer bu şekilde bir ihtarname var ise işinize yarayabilir.


Alıntı:

TC.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi

E:2005/2261
K:2005/13044
T:26.12.2005

818 s. Yasa m. 493,494
2004 s. Yasa m. 72

Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek. Av. Rüştü Kırmacıoğlu ile davalı vek. Av. Haldun O.Berkin'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davalı bankanın Antalya Şubesi ile dava dışı kredi borçlusu MBT Turizm Pazarlama San ve Tic. A.Ş. arasında imzalanan 19.11.1999, 15.12.1999, 21.4.2000, 26.6.2000 ve 8.11.1999 tarihli toplam 420.000.000.000.-TL.'lik ve 70.000. DEM'lik genel kredi sözleşmelerinin davacı Gimsa Gediz İplik Mensucat A.Ş. tarafından müteselsil kefil sıfatı ile imzalandığı, yine davalı bankanın Antalya Şubesi ile kredi borçlusu arasında 5.1.2001 tarihli 1.750.000 Euro'luk Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı davacının bu sözleşmede kefalet imzasının bulunmadığı konularında ihtilaf bulunmamaktadır.
Davacı vekili, müvekkilinin kefili bulunduğu kredi sözleşmelerinden doğan borcun 5.1.2001 tarihli 1.750.000 Euro'luk nakdi kredi ile kapatıldığını, bankanın bu kredi ile ilgili olarak borçludan ayrıca ipotek aldığını ve ayrıca Mete Bülgün, Evrensel Erdoğan ve Gediz Gimsa Holding A.Ş.'nin kefaletlerini de aldığını, müvekkilinin kefaletinin ortadan kalktığını ve hiçbir sorumluluğu kalmadığını, bankaya gönderilen ihtarnamelerden sonuç alınamadığını belirterek bankaya verilen kefaletin hukuki sebebinin kalmadığının, kefaletin sona erdiği mali ve hukuki hiçbir sorumlulukları bulunmadığının tesbitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının imzaladığı Genel Kredi Sözleşmelerindeki kefaletin süresiz kefalet olduğunu davacının yeni krediler için kefaletinin bulunmadığını bildirir bir ihtar göndermediğini 5.1.2001 tarihli sözleşme ile kullandırılan krediden sonra 18.5.2001 tarihinde gönderdiği ihtarnamede BK.nun 493-494. maddeleri gereği kefaletten beri kalınmasını talep ettiğini oysa kredi sözleşmelerinin 15.2/b maddesinde davacının kendisine kefaletten kurtulma imkanı veren haklarından feragat ettiğini belirterek hukuki mesnedi bulunmayan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre davacının müteselsil kefil olarak imzaladığı, sözleşmelerinin 15/2/b Maddesi ile BK.nun 493 ve 494. maddeleri ile tanınmış haklardan feragat etmesinin somut olayda uygulanma imkanı bulunmadığını 5.1.2001 tarihli 1.750.000 Euro'luk sözleşmenin diğer sözleşmelerden bağımsız olduğunu ve davacının bu sözleşmede imzası bulunmadığı, anılan sözleşme ile ve bankanın kredi kapama yazısına istinaden eski sözleşmelerin sona erdiği bu nedenle davanın kabulüne dava konusu edilen 19.11.1999, 15.12.1999, 21.4.2000, 26.6.2000 ve 8.11.1999 tarihli kredi sözleşmelerinde davacının kefaletinin sona erdiğinin tesbitine karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle davacının davadan önce davalıya gönderdiği ihtarnamelere olumsuz cevap verildiğinden davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmasına göre yerel mahkeme kararının oyçokluğuyla ONANMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 450.00.-YTL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 26.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Alıntı:


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2002/19-426
K:2002/513
T:12.06.2002


TaraFlar araşımdaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılana sonunda; Ankara Asliye 6. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.7.1997 gün ve 1997/61-314 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.12.2000 gün ve 2000/8434-8577 sayılı ilamı ile (...Davacının, müteselsil kefil olarak imza koyduğu kredi sözleşmelerinin 12/4 maddesinde belirlendiği şekilde, BK.'nun 493. ve 494. maddelerinde kefile tanınan haklardan feragat ettiği anlaşılmaktadır.
BK.'nun 493. ve 494. maddeleri emredici nitelikte bulunmadığından, kefilin anılan yasa hükümleri ile kendisine tanınan haklardan başlangıçta vazgeçmesi olanaklıdır. Süresiz kefalette kefilin BK.'nun 494. maddesindeki haklardan başlangıçta feragati, onu borçlu ile birlikte sözleşme devam ettiği sürece yükümlülük altına sokar.
Öte yandan, davalı banka ve dava dışı kredi borçlusu arasında bağıtlanan süresiz kredi sözleşmesinden doğan ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen kredi ilişkisinde, bir tarihte hesabın borç bakiyesi vermemesi, başka bir anlatımla borcun sıfırlanması sözleşmeyi sona erdirmez. Bu nedenle borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından davalının BK.'nun 494. maddesinde öngörülen haklardan feragatinin bu aşamada da geçerliliğini koruyacağı ve sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam edeceği kuşkusuzdur.
Bu bağlamda, Yüksek Yargıtay'ca oluşturulan konuya ilişkin kararlarda, davacı banka ile kredi borçlusu arasındaki kredi ilişkisinin henüz tamamen sona ermediği hallerde, sözleşmede belirtilen limitle sınırlı kalmak kaydıyla borca kefalet etmiş ve BK.'nun 493. ve 494. maddelerinde yer alan haklardan feragat etmiş bulunan kefilin, bir tarihte hesabın sıfırlanması nedeniyle sorumluluktan kurtulamayacağı öngörülmüş bulunmaktadır.
İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında, konuyu ayrıntılı olarak inceleyerek, İBK.'nun 503. (BK.'nun 494.) maddesinin kamu düzenini ilgilendirmediği diğer bir deyişle buyurucu nitelikte kabul edilemeyeceği gerekçesiyle anılan yasa maddesindeki haklardan feragat eden kefilin, asıl borçlu kadar uzunca bir süre yükümlülük altında bulunduğu sonucuna varmıştır. (Türk Hukukunda Bankacılık Uygulamasında Kefalet Prof. Dr. Reisoğlu sh. 242)
Bununla beraber BK.'nun 494. maddesindeki haklarından feragatin kefili, alacaklının keyfine tabi kılacağı da söylenemez. Bu feragatin neticesi olarak kefilin, asıl borçlu kadar uzun bir zaman yükümlülük altına girme iradesini ortaya koymuş bulunduğunun kabulü gerekir. İki kimsenin birlikte borçlu olarak müteselsilen mükellefiyet yüklenmesini ve aralarında anlaşarak birinin hakiki borçlu diğerinin ise aslında garanti veren durumunda olmasını kanun koyucu kabul etmektedir. BK.'nun 494. maddesindeki haklarından alacaklıya karşı feragat eden müteselsil kefilin durumu da budur. Böylece, öğretide belirtildiği, hatta sorunu "lege feranda" olarak inceleyen yazarların da vurguladığı gibi BK.'nun 494. maddesinin emredici bir hüküm olmayıp, sözleşme ile bertaraf edilebilir nitelikte olduğunun kabulü gerekir.
Her ne kadar İsviçre kefalet hukukunda yapılan değişiklikle kefilin BK.'nun 494. maddesindeki haklardan feragatinin hükümsüzlüğü kabul edilmişse de, Borçlar Kanunumuzda aynı doğrultuda bir değişiklik yapılmadığı sürece bu yöndeki feragatin geçerliliğinin kabulü gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda açıklanan hususlar gözetilmeden, davalı kefilin BK.'nun 494. maddesinde tanınan haklardan feragatinin mevcut borca yönelik olup, borç sıfırlandıktan sonra kullandırılan kredi borcu yönünden anılan haklardan feragatinin söz konusu olamayacağı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı banka ile dava dışı T. Ltd. Şti. arasındaki iki ayrı genel ticari kredi sözleşmesinin, davalı şirket tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, kredi borçlusunun ve davalı kefilin bu sözleşmelerden kaynaklanan borcu ödememeleri üzerine, önce muacceliyet ihtarı gönderilip, semeresiz kalması üzerine de haklarında icra takibi yapıldığını, davalının borca haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davalı tarafından davacıya gönderilen 19.6.1992 günlü ihtarnamede, kefaletin kaldırıldığının ve o tarihten sonra davacı bankaca yapılacak kredi ödemelerinden sorumluluk kabul edilmeyeceğinin bildirildiğini, bu ihtardan sonra kredi borçlusunun borcu tamamen ödeyip kapattığını, ihtara rağmen davacı sonradan borçluya yeni bir kredi kullandırmış ise, bundan davalı kefilin sorumlu olmayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemenin, davalı kefil tarafından davacıya gönderilen 19.6.1992 günlü ihtarnamenin 23.6.1992 günü tebliğ edildiği, o tarih itibariyle kredi borçlusunun davacı bankaya herhangi bir borcu bulunmadığı, dolayısıyla davalı kefilin de borcunun kalmadığı, o tarihten sonra kredi borçlusuna yapılan kredi ödemesinin davalı kefili borç altına sokmayacağı gerekçesine dayalı, davanın reddine yönelik karan, yuksek özel dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; mahkeme, gerekçesini tekrar ederek ve ayrıca, kefilin sözleşmeyle BK.'nun 493. ve 494. maddesinde yazılı haklardan vazgeçtiğine iliskin beyanının hukuken gecerli de olmadıgını belırterek, onceki kararında direnmiştir.
Davacı bankanın, dava dışı kredi borçlusu T. Ltd.Şti. ile aralarında düzenlenen 1.8.1990 ve 20.8.1991 tarihli iki ayrı kredi sözleşmesiyle, anılan şirkete kredi verdiği, her iki sözleşmenin davalı şirket tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığı; sözleşmelerin 12. maddelerinde, kefilin, BK.'nun 493. ve 494. maddelerinde kendisine tanınan haklardan feragat ettiğine ilişkin hükümler bulunduğu, 29. maddelerinde ise, kredi sözleşmelerinin süresiz olarak aktedildiği hususunun açıklandığı, davalı kefilin, davacıya gönderdiği 19.6.1992 tarihli ihtarnameyle, hem sözleşmelerden kaynaklanan borcun tutarının kendisine yedi gün içinde bildirilmesini isteyip, hem de ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren kredi borçlusuna kullandırılacak kredilerle ilgili olarak kefaletini kaldırdığı hususunu bildirdiği, davacı bankaya 23.6.1992 tarihinde tebliğ edilen bu ihtarnameden sonra, kredi borçlusunun 21.7.1992 tarihinde nakdi krediden kaynaklanan tüm borcu ödeyerek hesabı sıfırladığı, ancak, davacı bankanın daha sonra 23.7.1992 tarihinde borçluya yeni bir kredi daha kullandırdığı, görülmekte olan davaya konu icra takibinin, sonradan kullandırılan bu kredi borcunun ödenmediği iddiasıyla başlatıldığı, takipte ayrıca, aynı sözleşmeler uyarınca verilen teminat mektupları bedellerinin de tahsilinin istenildiği, itiraz üzerine görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi olgular yönünden taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
Görüldüğü üzere, davacı banka ile dava dışı kredi borçlusu arasında, süresiz ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen bir kredi ilişkisi kurulmuştur. Davalı şirket, bu ilişkinin kurulduğu sözleşmelerde müteselsil kefil durumundadır.
Bu noktada, yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlığın üzerinde toplandığı hususların açıklanmasında yarar vardır: Yukarıda belirtilen olgular ve hukuksal durum itibariyle, uyuşmazlık;
- Kefilin, BK.'nun 493. ve 494. maddelerinde kendisine tanınan haklardan sözleşmeyle peşinen feragat etmesinin hukuken geçerli bulunup bulunmadığı,
- Süresiz kefalette, kefilin BK.'nun 494. maddesindeki haklardan başlangıçta sözleşmeyle feragat etmesinin, kendisini borçlu ile birlikte sözleşme devam ettiği sürece yükümlülük altında tutup tutmayacağı,
- Süresiz kredi sözleşmesinden doğan ve borçlu cari hesabı şeklinde işleyen bir kredi ilişkisinde, herhangi bir tarihte kredi borcu sıfırlandıktan sonra borçluya yeniden kredi kullandırılması halinde, kefilin anılan haklardan feragatinin bu yeni kredi yönünden de geçerli olup olmayacağı,
- Kefilin, geçerli bir kefalet sozlesmesi kurulduktan sonra, tek taraflı olarak kefaletten vazgeçmesinin hukuken mümkün bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, bozma kararında da ayrıntılı olarak acıklandıgı uzere, BK.'nun 493. ve 494. maddelerı emredici nitelikte olmadığından, kefil, daha kredi sözleşmesi kurulurken, anılan hükümlerle kendisine kefaletten kurtulma olanağını veren haklarından peşinen feragat edebilir; bu feragat hukuken geçerlidir. Yine, eğer kredi sözleşmesi süresiz olarak düzenlenmiş ve borçlu ile banka arasında cari hesap şeklinde yürüyen bir borç ilişkisi varsa, kredi borcunun herhangi bir tarihte sıfırlanmış olması, tek başına, kredi sözleşmesini sona erdiren bir neden olarak kabul edilemeyeceği için, bu tarihten sonra yeni bir kredi kullandırılması, yeni bir borç ilişkisi olarak kabul edilemez. Yeni bir borç ilişkisi kurulmuş olmayacağı için de, kefilin başlangıçtaki feragati, bu yeni kredi açısından da geçerliliğini korur. Eş söyleyişle, kefilin sorumluluğu, yeni kredi açısından da sürer. Nihayet, kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra, tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Kefaletten vazgeçme beyanında bulunulduğu tarihte, cari hesap ilişkisinde borç bakiyesinin sıfır olması da bu sonuca etkili değildir.
Yüksek özel dairenin bu yönlere değinen bozma gerekçesi, görüşmeler sırasında Hukuk Genel Kurulunca da aynen benimsenmiş; dolayısıyla, direnme kararında yer alan ve bu kabulün tersini öngören; özellikle, kefilin sözleşme sırasında BK.'nun 493. ve 494. maddelerde kendisine tanınan haklardan peşinen feragat etmesinin hukuken geçerli bulunmadığına ilişkin gerekçeler yerinde görülmemiştir.
Ne var ki, yukarıda ayrıntılı olarak ortaya konulan somut olayda, davalı kefilin, kredi borçlusunun ödeme gücüne olan güven duygusunu kaybettiği, o nedenle, 19.6.1992 günlü ihtarnameyi göndererek, o tarih itibariyle mevcut borç bakiyesinin kendisine bildirilmesini istediği, ayrıca, tebliğ tarihinden sonra borçluya kullandırılacak kredilerden dolayı sorumluluk kabul etmeyeceğini bildirdiği, davacı bankanın, kendisine 23.6.1992 günü tebliğ edilen bu ihtarnamedeki, kefaletten vazgeçmeye ilişkin söz konusu irade beyanına yönelik herhangi bir cevap vermediği, borç bakiyesini de bildirmediği, böylece davalı kefilde ihtarnamesi sayesinde kendisinin kefaletten kurtulduğu yolunda haklı bir kanaat oluşmasına neden olduğu; buna rağmen, borçluya daha sonra yeni bir kredi kullandırdığı görülmektedir.
Somut olayın bu özellikleri gözetildiğinde, davacı bankanın, borçluya açıklanan şekilde yeni bir kredi kullandırmasının iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığının, dolayısıyla, davalı kefilin, sonradan kullandırılan bu nakdi krediden dolayı herhangi bir sorumluluğu bulunmadığının kabulü zorunludur. Karar bu nedenle onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 12.6.2002 gününde ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.


Old 10-10-2010, 18:48   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
teşekkür ederim eğer gönderebilirseniz yani bulabilirseniz çok sevinirim.

Saygılar

Evet, buldum.

Alıntı:


T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 1989/286

K. 1989/493

T. 3.2.1989

• TESPİT DAVASI ( Bankanın Fazla Şekilde Faize Hükmetmesi )

• BANKA HESAPLARI ( Gerek Borçlu Cari Hesabı Gerek Adi Cari Hesap Şeklinde Açılması )

• BORÇLU CARİ HESABI VEYA ADİ CARİ HESAP ( Bu Şekillerde Açılan Banka Hesapları Cari Hesap Tanımına Uymaması )

• CARİ HESAP ( Gerek Borçlu Cari Hesabı Gerek Adi Cari Hesap Şeklinde Açılan Banka Hesapları )

• KREDİ SÖZLEŞMESİ LİMİTİN AŞAN KREDİ ( Sözleşmede Belirlenen Faizin Uygulanması )

6762/m.87

ÖZET : Gerek borçlu cari hesabı ve gerek adi cari hesap şeklinde açılan banka hesapları, ttk.'nundaki cari hesap tanımına uymaz. Kredi sözleşmesi limitini aşan krediye, sözleşmede belirlenen faiz uygulanır.

DAVA : Bilsel Denizcilik Tic. Ltd. Şti. ile T.C. Ziraat Bankası T.A.Ş. Gn. Md. arasında çıkan davadan dolayı İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesince verilen 3.3.1988 gün ve 118-136 sayılı hükmü onayan Dairenin 8.11.1988 gün ve 3309-6643 sayılı ilamı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalı bankanın, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinden kaynaklanan hesaba, sözleşmeye aykırı olarak yüksek oranda faiz uygulandığını, üçer aylık devreler halinde hesaplanan faizin ana paraya eklenip yeniden faiz yürütüldüğünü, bu nedenle borcun fazla çıkarıldığını ileri sürerek 177.891.810 lira borçlu olmadığının tesbitini ve icra tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili savunmasında, yapılan işlemlerin usul, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere dayanılarak sözleşmede yasal faizin üzerinde faiz öngörülmüş olmasına göre, TTK.nun 1461. maddesi uyarınca, banka iskonto haddi üzerinden faiz istenebileceği, davalının da tespit ve ilan ettiği temerrüt faizini uyguladığı gerekçesiyle 31.12.1986 tarihi itibariyle davalının faiz ve gider vergisi olarak 344.339.216 lira alacaklı olduğu halde, 347.276.936 lira hesaplandığı anlaşıldığından davacının istenilen miktardan 2.937.720 lira borçlu olmadığının tesbitine, icra takibi yapılmadığından tazminat isteminin reddine dair verilen hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairenin 8.11.1988 tarih ve 88/3309-6643 sayılı kararı ile onanmıştır. Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

1 - 17.8.1987 tarihli ilk bilirkişi raporuna karşı davacı vekili tarafından itiraz konusu yapılan hususlar, alınan 30.12.1987 tarihli ek raporda, davalı bankanın, 1.7.1987 tarihinden itibaren uyguladığı % 66 oranında faiz ile banka muamele vergisine davacı bir ay içinde itiraz etmediğinden ve davalının faizli alacağı kesinlik kazandığı belirtilerek bilirkişi kurulunca incelenmemiştir.

Bankanın müşterisine tahsis ettiği kredi hesabı "borçlu cari hesabı" olarak adlandırılır. Müşteri bu hesabı verilen limit içinde krediler için kullanır. Ya hesaptan para çeker, havale ile temlik yapar ya da teminat mektubu, aval, kefalet gibi bankanın itibarına dayanan krediler talep eder. Müşteri hep borçlu durumundadır. Gerek "borçlu cari hesabı" ve gerek "adi cari hesap" ( küçük cari hesap ) şeklinde açılan banka hesaplarında, birincisinde kredi müşterisinin, ikincisinde bankanın alacaklı duruma geçmeleri mümkün olmadığı, bu nedenle TTK.nun 87/1. maddesinde yer alan karşılık unsuru bulunmadığı cihetle TTK.ndaki cari hesap tanımına uymaz. Bu itibarla dava konusu olayda TTK.nun 92. maddesi hükmü uygulanamayacağından, davacı vekilinin bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarının incelenmesi gerekir.

2 - Kredi sözleşmesi limitini aşan krediye, sözleşmede belirlenen faiz uygulanır. Ek bilirkişi raporunun 3. bendinde, davalı bankanın alacağının bir bölümünün limit dışı olduğu ve yüksek faize tabi bulunduğu bildirilmişse de yüksek faizden maksadın ne olduğu açıklanmamış ve ilk raporda faizi hesaplama tarzı kontrole olanak verecek biçimde ( limiti aşan miktar veya kredi tutarı-süre-faiz nisbeti ) gösterilmemiştir.

3 - Davacının bir itirazı da 19.12.1984 tarihinden itibaren reeskont faizi yerine iskonto haddi üzerinden faizin hesaplandığına ilişkin bulunmaktadır. İlk bilirkişi raporunda faiz oranları gösterilmiş ise de, bu oranların iskonto haddi mi, yoksa reeskont oranı mı olduğu belirtilmemiştir. Sözleşmenin 30.maddesinde faizinin orta vadeli kredi faiz nisbetinin % 50 fazlası üzerinden hesaplanacağı, faiz oranları yükseldiği takdirde temerrüt faizinin bu oranlara % 50 ilave edilerek ödeneceği kabul edilmiştir. 3095 sayılı kanunun 2/3-4 maddesi hükmüne göre, temerrüt faizinin iskonto haddi üzerinden hesaplanması yanlış olup, reeskont faizi oranı, sözleşmedeki esaslara nazaran bulunacak temerrüt faizi nisbeti üzerinde ise, temerrüt faizinin reeskont faizi üzerinden hesaplanması gerekir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan konular hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususların gözden kaçtığı ve kararın onandığı anlaşılmakla hükmün bozulması icabetmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Daire'nin 8.11.1988 tarih ve 1988/3309-6643 sayılı onama kararının kaldırılırak hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz ilamı,temyiz peşin ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 3.2.1989 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu kararda da belirtildiği üzere kredi sözleşmelerinin TTK'da tanımlanan cari hesap niteliği bulunmamaktadır. Bu itibarla, ödenerek açılan kısmı için kullandırılan kredinin ayrı bir sözleşme yapılmadan "cari hesap sözleşmesi varmış gibi" tekrar kullandırılması mümkün değildir. Böyle bir durumda yeni bir sözleşme yapmadıkça kefil sorumlu tutulamamalıdır, düşüncesindeyim. Bu kararı bu yönde bir yorumla kullanabilirsiniz. Aksi takdirde yeni kredi kullandırılmaması yönünde "ihtar çekilmemişse" hiç bir çıkış yolu maalesef yok.
Old 11-10-2010, 11:12   #11
Avukat55

 
Varsayılan

Bana göndermiş olduğunuz karara göre davaaçacağım işe yarayacağını düşünüyorum.Müvekkilin olayında kabul ettiğimiz bir kredi bedeli var 400 bin dolarlık kısmı kabul etmiyoruz çünkü müvekkilin haberi yok . Şimdi banka ödeyin aksi halde takibe başlayacağız demekte. Davay açmadan önce kabul ettiğimz kızmı ödeyiptemi açsak emin olamadım çünkü banka ödersekbunu kabul etmediğimiz kısım için tahsil edebilir. Ayrıca dava açtığımızda mahkeme tedbir kararı verirmi?
Old 11-10-2010, 11:27   #12
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Bana göndermiş olduğunuz karara göre davaaçacağım işe yarayacağını düşünüyorum.Müvekkilin olayında kabul ettiğimiz bir kredi bedeli var 400 bin dolarlık kısmı kabul etmiyoruz çünkü müvekkilin haberi yok . Şimdi banka ödeyin aksi halde takibe başlayacağız demekte. Davay açmadan önce kabul ettiğimz kızmı ödeyiptemi açsak emin olamadım çünkü banka ödersekbunu kabul etmediğimiz kısım için tahsil edebilir. Ayrıca dava açtığımızda mahkeme tedbir kararı verirmi?

İcra takibinde hem ilk sözleşmeden doğan tutar, hem de ikinci kredi kullanımından doğan tutar talep edilmişse ve siz, haberiniz ve imzanız olmadan kullanılan ikinci kredi tutarına itiraz etmekteyseniz, bence kabulünüzde olan ilk kredi tutarını ödeyip, kısmi itirazda bulunun.
Old 11-10-2010, 11:37   #13
Avukat55

 
Varsayılan

icra takinicen önce dava açsak mahkeme tedbir kararı verirmi acaba?
Old 11-10-2010, 12:38   #14
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
icra takinicen önce dava açsak mahkeme tedbir kararı verirmi acaba?

Menfi Tespit davası açarsanız, mahkeme İİK.72. maddeye göre hareket etmek zorundadır.

Not: Siz İcra takibinden önce demişsiniz, bu durumda İİK.72/2 uygulanır.
Old 11-10-2010, 12:47   #15
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Bana göndermiş olduğunuz karara göre davaaçacağım işe yarayacağını düşünüyorum.Müvekkilin olayında kabul ettiğimiz bir kredi bedeli var 400 bin dolarlık kısmı kabul etmiyoruz çünkü müvekkilin haberi yok . Şimdi banka ödeyin aksi halde takibe başlayacağız demekte. Davay açmadan önce kabul ettiğimz kızmı ödeyiptemi açsak emin olamadım çünkü banka ödersekbunu kabul etmediğimiz kısım için tahsil edebilir. Ayrıca dava açtığımızda mahkeme tedbir kararı verirmi?

İlk ipotek tesis edilirken müvekkiliniz kefil olduğu kişinin "doğmuş ve doğacak borçlarına" kefil olmuş mudur?

Eğer öyleyse, konuyu biraz daha araştırdıktan sonra dava açın, derim. Yargıtay anlaşılmaz bir şekilde bu kefaletin geçerli olduğunu ve kefil olunan şahsın bankaya olan diğer borçlarından da kefili sorumlu tutmaktadır. Olayınıza çok benzeyen bir davada çok araştırdım ve mahkemeyi ikna edemedim. Üstelik mahkeme reisi sözlü olarak haklı olduğumu teyit etmesine rağmen, " Ne yapalım avukat bey, Yargıtay böyle düşünüyor" diyerek bozma kararına uydu. Son karar da onanarak geldi.
Old 11-10-2010, 12:59   #16
Avukat55

 
Varsayılan

Açıkçası müvekkilin haklı olduğunu bile bile korkuyorum. Kefil olan kişi 67 yaşında ancak neye imza attığını bilmiyor ve hatırlamıyor. Sözleşme örneği de banka tarafından verilmiyor.
Ayrıca çelişkili ifadeler kullanıyor banka müdürü ve bugün sonuna kadar yeniden yapılandırma için süre vermişler. Bende imzamamlarını söyledim. Olumsuz tespit davası açarsamda Tazminata hükmedilmesi gibi bir sorun var sanırım.
Old 11-10-2010, 13:06   #17
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Açıkçası müvekkilin haklı olduğunu bile bile korkuyorum. Kefil olan kişi 67 yaşında ancak neye imza attığını bilmiyor ve hatırlamıyor. Sözleşme örneği de banka tarafından verilmiyor.
Ayrıca çelişkili ifadeler kullanıyor banka müdürü ve bugün sonuna kadar yeniden yapılandırma için süre vermişler. Bende imzamamlarını söyledim. Olumsuz tespit davası açarsamda Tazminata hükmedilmesi gibi bir sorun var sanırım.

Evet, inkar tazminatı riski var.
Old 11-10-2010, 13:19   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat55
Açıkçası müvekkilin haklı olduğunu bile bile korkuyorum. Kefil olan kişi 67 yaşında ancak neye imza attığını bilmiyor ve hatırlamıyor. Sözleşme örneği de banka tarafından verilmiyor. Ayrıca çelişkili ifadeler kullanıyor banka müdürü ve bugün sonuna kadar yeniden yapılandırma için süre vermişler. Bende imzamamlarını söyledim. Olumsuz tespit davası açarsamda Tazminata hükmedilmesi gibi bir sorun var sanırım.

İpotek resmi senedi tapuda vardır. Oradan inceleyerek, yukarıda sözünü ettiğim ibarenin yer alıp almadığını öğrenebilirsiniz.

Takibi tedbirle durdurursanız, %40 tazminata mahkum olursunuz.
Old 11-10-2010, 17:52   #19
bilenkişi

 
Varsayılan

65 yaşını bitiren kişiler doktordan aklı başında raporu almadan noterden vekalet veremiyor,kefil hiç olamaz işlem baştan sakat.
Old 11-10-2010, 19:05   #20
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan bilenkişi
65 yaşını bitiren kişiler doktordan aklı başında raporu almadan noterden vekalet veremiyor,kefil hiç olamaz işlem baştan sakat.
Benim babam 75 yaşında iken bana vekaletname verdi. Rapor da tanık da istemediler.
Old 11-10-2010, 20:43   #21
Avukat55

 
Varsayılan

Evet 65 yaş ile ilgili bir sınır varmış ancak takdiren karar veriyormuş noter
Old 14-10-2010, 19:10   #22
Avukat55

 
Varsayılan

Merhaba,
Banka icra takibine geçmeden önce menfi tesfit davası açmak açmak istiyoruz. Banka sürekli yeni teklifler veriyor. Takibe geçmesini beklemek daha iyi olabilirmi?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
imzaya itiraz vkguzel Meslektaşların Soruları 2 06-09-2011 15:07
Genel Kredi Sözleşmesine Kefalet avselcuk Meslektaşların Soruları 8 27-08-2008 09:51
çek-imzaya itiraz-dolandırıcılık *sinequanon* Meslektaşların Soruları 7 07-03-2008 10:58
çekte imzaya itiraz avzeynepcan Meslektaşların Soruları 7 05-02-2008 13:10


THS Sunucusu bu sayfayı 0,20139503 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.