Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

sigortalılılğın tesbiti ve fazla çalışma ücreti zamanaşımı.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 14-04-2009, 11:39   #1
av.hakandicle

 
Varsayılan sigortalılılğın tesbiti ve fazla çalışma ücreti zamanaşımı.

Sayın meslektaşlarım, somut olması açısından olay üzerinden bir soru sormak istiyorum.

-A, 1998 yılında bir işyerinde çalışmaya başlıyor 2006 yılına kadar bu çalışma devam ediyor.Bu işçi ile ilgili olarak işe giriş bildirgesi hiç verilmemiş. ayrıca çalışma hayatı boyunca sürekli fazla çalıştırılmış.

Soru 1- İşçi bu gün bir dava açarsa 1998 den 2006 yılına kadar olan çalışmasını tesbit ettirebilirmi? (Bazı meslektaşlarım 2009-5(zamanaşımı)=2004 öncesinin talep edilemeyeceğini ifade ediyorlar.)

Soru 2-Sigortalılığının tesbitine karar verilmesi durumunda, kurum prim ve cezaları tahsil etmesede koşulları oluşmuşsa A yaşlılık aylığına hak kazanabilirmi?

Soru 3-Fazla çalışma ücretinin talebinde hangi yıllar arasını talep hakkı bulunmaktadır(Yine bazı meslektaşlar 2009-5=2004 yılından öncesini talep edilemez sayıyorlar)

Özet olarak işçi çalışırken zamanaşımı durmuş değilmidir? Dolayısıyla çıkış tarihinden itibaren beş yıl içerisinde çıktığı tarihten itibaren geriye dönük tüm haklarını isteyemezmi? Fazla çalışma açısından yukardaki örnekte en azından 2001 den sonrasını talep etmesi gerkmez mi?

Cevaplarınız için şükranlarımı sunarım.
Old 14-04-2009, 13:19   #2
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Aşağıdaki kararların size yardımcı olacağına inanıyorum.Kesintisiz ve bağımlı çalışma olgusuna dayanmalısınız.

Saygılarımla

(Kanun değişikliğinden önce eski tarihli karar)

T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 1996/7556

K. 1996/6608

T. 10.9.1996

• KURUMA BİLDİRİLMEYEN ÇALIŞMALARIN TESPİTİ DAVASI ( Tespiti İstenen Hizmetin Sona Ermesinden Başlayarak On Yıl İçinde Açılmasının Gerekmesi )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Kuruma Bildirilmeyen Çalışmaların Tespiti Davasının Tespiti İstenen Hizmetin Sona Ermesinden Başlayarak On Yıl İçinde Açılması )

• İŞÇİNİN AYNI İŞYERİNDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇİNDE YENİDEN ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI ( Hak Düşürücü Sürenin İşlemesini Engellememesi )

506/m.79


ÖZET : Kuruma bildirilmeyen çalışmaların tespiti davasının, tespiti istenen hizmetin sona ermesinden başlayarak 10 yıl içinde açılması gerekir. İşçinin aynı işyerinde bu hak düşürücü süre içinde yeniden çalışmaya başlaması da bu hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmaz.
DAVA : Davacı; davalılardan işverene ait işyerinde, Nisan/1969-6.6.1983 tarihleri arasında geçen çalışmalarının tesbitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : 1 - 506 sayılı Kanunun 79/8. maddesi hükmünce, Kurum'a bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tesbiti istenilen hizmetin sona erdiği tarihi izleyen yılın sonundan başlayarak on yıl içerisinde açılması gerekir. Davacının tesbitini istediği ve mahkemece kabulüne karar verilen 1969-1970-1971-1972-1973-1974-1975 yıllarında, davalı işverene ait mevsimlik işyerinde geçen çalışmalar bakımından, dava tarihi 25.1.1993 itibariyle, işbu hizmet sürelerinin geçtiği yılların sonu olan tarihlerden dava tarihine kadar on yıllık hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçtiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar sigortalı tarafından 5.3.1984 tarihinde, bu çalışma sürelerine ilişkin olarak işçilik haklarının tahsili için işveren aleyhine dava açılmışsa da, bu durum, hak düşürücü sürenin işlemesine engel değildir. Şöyleki, 506 sayılı Kanun madde 79/8'de öngörülen süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, zamanaşımı süresinin kesilmesi yada durmasına ilişkin kurallar burada uygulanamaz. Giderek davacının aynı işyerinde bu tarihlerden sonra çalışmasını sürdürmesinin veya on yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışması da hak düşürücü sürenin işlemesine engel değildir.
2 - Mahkemece kabulüne karar verilen 1.5.1983 ile 6.6.1983 tarihleri arasındaki çalışma süresi yönünden ise; Çalışma Bakanlığı Erzurum Çalışma Müdürlüğü'nün 9.12.1983 tarihli yazısında, iş akdine 15.4.1983 tarihinde son verildiğinin öngörülmesi keza işçilik haklarının tahsiline ilişkin 1984/105 esas sayılı alacak davasında haklarının tahsiline ilişkin 1984/105 esas sayılı alacak davasında dahi iş aktinin 15.4.1983 tarihinde feshedildiğinin kabulü ile buna göre hüküm tesisi karşısında aksini kabule götüren yazılı deliller dosyada mevcut bulunmamasına rağmen, bu tarihten sonraya ilişkin 1.5.1983 ile 6.6.1983 tarihleri arasındaki sürenin tesbitine yönelik istemin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), 10.9.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/7595

K. 2008/9300

T. 1.7.2008

• SİGORTALI ÇALIŞMALARIN TESPİTİ İSTEMİ ( Kuruma Bildirilmeyen Çalışma Sürelerinin Tespitine Karar Verilebilmesi İçin Davanın Çalışılan Yılın Sonundan Başlayarak 5 Yıllık Hak Düşürücü Süre İçinde Açılması Gerektiği )

• KURUMA BİLDİRİLMEYEN ÇALIŞMA SÜRELERİNİN TESPİTİ ( Karar Verilebilmesi İçin Davanın Çalışılan Yılın Sonundan Başlayarak 5 Yıllık Hak Düşürücü Süre İçinde Davanın Açılması Gerektiği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Davacının Davaya Konu Dönemde Kesintisiz ve Sürekli Çalıştığının Anlaşılması Karşısında Hak Düşürücü Süreden Bahsedilemeyeceği )

• HİZMET AKDİ ( Belirli ya da Belirsiz Bir Sürede İş Gücünü Sunan Kimse ( Sigortalı ) İle Bunu Kabul Eden Kimse ya da Kimseler Arasındaki İş İlişkisi Olarak Tanımlandığı )

• BAĞIMLILIK UNSURU ( Varlığı İçin İşverenin Her An ve Durumda Çalışanı Denetleme ve İsteğine Göre Sigortalıya İş Edimini Yaptırma Gücünün Varlığının Şart Olduğu )

506/m.2,79/10


ÖZET : Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine karar verilebilmesi için davanın çalışılan yılın sonundan başlayarak 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir. Somut olayda, davacının davaya konu dönemde kesintisiz ve sürekli çalıştığının anlaşılması karşısında hak düşürücü süreden bahsedilemez.
DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 01.07.1994-01.02.2006 tarihleri arasında geçen sigortalı çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Sosyal sigortalar Kurumu Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Milli Eğitim Bakanlığı ve davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Dava hukukî nitelikçe, davacının 01.7.1994-01.2.2006 döneminde Muş Halk Eğitim Merkezinde geçen ancak Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışma süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 2.maddesi hükmüne göre, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan kimse anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılır. Bir başka anlatımla, sigortalı ile işveren arasındaki iş ilişkisinin hizmet akdine dayanması gerekir.
Hizmet akdinin belirleyici özelliği ise "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarıdır. Bu çerçevede, belirli yada belirsiz bir sürede iş gücünü sunan kimse ( sigortalı ) ile bunu kabul eden kimse yada kimseler arasındaki iş ilişkisini hizmet akdi olarak tanımlamak mümkündür. Bağımlılık unsurunun varlığı için de, işverenin her an ve durumda çalışanı denetleme ve isteğine göre sigortalıya iş edimini yaptırma gücünün varlığı şarttır.
Somut olayda, davacının işverene ait işyerinde hizmet akdinin unsurlarından olan bağımlılık koşulu gerçekleşecek biçimde çalıştığı, giderek hizmet akdinin unsurlarının gerçekleştiği tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Bu yönde Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine karar verilebilmesi için davanın çalışılan yılın sonundan başlayarak 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir. Somut olayda, davacının davaya konu dönemde kesintisiz ve sürekli çalıştığının anlaşılması karşısında hak düşürücü süreden bahsedilemez.
Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin davanın kabulü yerine yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine Başkan S. C.'in muhalefetine karşı, üye Ö. Ş. E., C. Ö., N. S. ve A. G.'in oylarıyla ve oyçokluğuyla, 01.07.2008 gününde karar verildi.

T.C.

YARGITAY

21. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/15163

K. 2008/8855

T. 9.6.2008

• SÜREKLİ ÇALIŞTIĞININ TESPİTİ ( Belirtilen Dönemler Arasında Davacının Davalı İşveren Yanında Fiili Çalışmasının Kesintisiz ve Sürekli Olduğu Hususu Belgelerle Sabit Olduğundan Kabulü Gereği )

• FİİLİ ÇALIŞMA OLGUSU ( Sigortalılığın Oluşumu Yönünden Çalışma Olgusunun Varlığı Zorunlu Olduğu )

• HİZMET AKDİNE DAYALI ÇALIŞMA ( Eylemli veya Gerçek Biçimde Çalışmanın Varlığı Saptanmadıkça Hizmet Akdine Dayanılarak Dahi Sigortalılıktan Söz Edilemeyeceği )

• SİGORTALILIĞIN TESPİTİ ( Belirtilen Dönemler Arasında Davacının Davalı İşveren Yanında Fiili Çalışmasının Kesintisiz ve Sürekli Olduğu Hususu Belgelerle Sabit Olduğundan Sürekli Çalıştığının Tespiti Talebinin Kabulü Gereği )

506/m.2,6,79


ÖZET : Dava, davacının davalıya ait iş yerinde sigortalı olarak sürekli çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez.
Belirtilen dönemler arasında davacının davalı işveren yanında fiili çalışmasının kesintisiz ve sürekli olduğu hususunun davalı belediyede çalışan Muhasebeci, Yazı işleri Müdürü ve Belediye memuru olan tanıklarca doğrulandığı, dosyada bulunan davalı belediyeye ait kayıtlarda da ( encümen kararları, iş akdinin askıya alınma ve işe başlama yazıları, vizite kağıtları ve işe giriş ve işten çıkış belgeleri ) bu durumun sabit olduğu anlaşılmış olup bu durumda anılan tarihler arasında davacının kesintisiz çalıştığının kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Davacı davalılardan işverene ait işyerinde Nisan 1994-Nisan 2004 tarihleri arasında geçen sigortalı çalışmalarının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Dava, davacının davalıya ait iş yerinde nisan 1994 - nisan 2004 tarihleri arasında sigortalı olarak sürekli çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalı işveren'e ait işyerinin 506 sayılı yasa kapsamına alındığı, davalı işverence davalının işe girdiğine dair işe giriş bildirgesi verildiği, hizmet cetveline göre davalı işyerinde çalışmasının bulunduğu görülmektedir.
Uyuşmazlık, somut olayda fiili çalışma olgusunun yöntemince kanıtlanmış olup olmadığı, mahkemece bu yönde yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasa'sının 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 sayılı Yasa'nın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. 506 sayılı Yasa'nın 79/10. maddesinde bu tür hizmet tespit davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında resmi belge veya yazılı delillerin bulunması sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması koşuluyla, bordro tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken komşu işyerleri kayıtlı çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kim diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür. Kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olayda; davacının 1999,2002,2003 ve 2004 yıllarında kesintili olarak davalı işveren yanında çalıştığı,06.06.1994 tarihinde işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği,17.10.1994 tarihinde işten çıkışının kuruma bildirildiği, 16.06.1999 tarihinde işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği,15.12.1999 tarihinde işten çıkışının kuruma bildirildiği, 15.03.2002 tarihinde işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği, 20.12.2002 tarihinde iş akdinin askıya alındığı, 01.03.2003 tarihinde işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği,15.01.2004 tarihinde iş akdinin askıya alındığı, 15.02.2004 tarihinde işe başladığı,30.04.2004 tarihinde iş akdinin askıya alındığı,ayrıca davacının geçici işçi olarak işe alınmasına dair 11.01.2000 tarihinde Belediye Encümen kararı alındığı, 31.12.2000 tarihinde çıkışının yapıldığı, yine davacının geçici işçi olarak işe alınmasına dair 02.01.2001 tarihinde Belediye Encümen kararı alındığı, 31.12.2001 tarihinde çıkışının yapıldığı, belirtilen bu dönemler arasında davacının davalı işveren yanında fiili çalışmasının kesintisiz ve sürekli olduğu hususunun davalı belediyede çalışan Muhasebeci, Yazı işleri Müdürü ve Belediye memuru olan tanıklarca doğrulandığı, dosyada bulunan davalı belediyeye ait kayıtlarda da ( encümen kararları, iş akdinin askıya alınma ve işe başlama yazıları, vizite kağıtları ve işe giriş ve işten çıkış belgeleri ) bu durumun sabit olduğu anlaşılmış olup bu durumda anılan tarihler arasında davacının kesintisiz çalıştığının kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Yapılacak iş; davacının, davalı işveren yanında 06.06.1994-17.10.1994 , 16.06.1999 - 15.12.1999 , 11.01.2000-31.12.2000 , 02.01.2001-31.12.2001, 15.03.2002-20.12.2002 , 01.03.2003 - 15.01.2004 , 15.02.2004-30.04.2004 tarihleri arasında Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tesbitine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

21. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/7382

K. 2008/7633

T. 12.5.2008

• HİZMET TESPİTİ ( Kuruma Bildirilmeyen Hizmetlerin Sigortalı Hizmet Olarak Değerlendirilmesine İlişkin Davanın Tespiti İstenilen Hizmetlerinin Geçtiği Yılın Sonundan Başlayarak 5 Yıl İçinde Açılması Gerektiği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Davacının Aynı İşyerinde Hak Düşürücü Süre Geçtikten Sonra Yeniden Çalışmasını Sürdürmesi veya 5 Yıllık Sürenin İşlemesine Engel Olmayacağı ve Hak Düşürücü Sürenin Kesilmesi ve Durmasının Mümkün Bulunmadığı )

• KURUMA BİLDİRİLMEYEN HİZMETLER ( Sigortalı Hizmet Olarak Değerlendirilmesine İlişkin Davanın Tespiti İstenilen Hizmetlerinin Geçtiği Yılın Sonundan Başlayarak 5 Yıl İçinde Açılması Gerektiği )

• BEŞ YILLIK SÜRE ( Hizmet Tespiti - Davacının Aynı İşyerinde Hak Düşürücü Süre Geçtikten Sonra Yeniden Çalışmasını Sürdürmesi veya 5 Yıllık Sürenin İşlemesine Engel Olmayacağı ve Hak Düşürücü Sürenin Kesilmesi ve Durmasının Mümkün Bulunmadığı )

506/m.79/10


ÖZET : Davacı, işveren nezdinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir. 506 Sayılı Yasa'nın 79/10. Maddesi hükmünce, kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenilen hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir.
Davacının aynı işyerinde hak düşürücü süre geçtikten sonra yeniden çalışmasını sürdürmesi veya 5 yıllık sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği ortadadır.
DAVA : Davacı, davalı işveren nezdinde 01.03.1994-31.12.2000 tarihleri arası geçen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davacı, davalıya ait işyerinde 01.03.1994-31.12.2000 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak sürekli çalıştığının tesbitini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, 01.03.1994-31.05.1997 tarihleri arası sürekli çalıştığının tesbitine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik inceleme ve değerlendirme ile varılmıştır.
506 Sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmünce, Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tesbiti istenilen hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde açılması gerekir.
Davacının tesbitini istediği çalışmaların 01.03.1994-31.05.1997 tarihleri arasında geçtiği, mahkemeye 22.03.2004 tarihinde başvurulduğu hizmetin geçtiği yılın sonu olan 31.12.1997 tarihinden, dava tarihine kadar hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçtiği, dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacının aynı işyerinde bu tarihten sonra çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınarak, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2008/21-163

K. 2008/207

T. 27.2.2008

• HİZMET TESPİTİ ( Davalı İşveren Tarafından Çalışmalarının Bir Bölümünün Kuruma Bildirilerek Kayda Geçtiği - Aralıksız Çalışma Olgusunun Anlaşılmış Olması Karşısında Hak Düşürücü Sürenin Varlığından Söz Edilemeyeceği )

• ÜCRET BORDROLARI HİZMET BELGESİ PASAPORT FOTOKOPİSİ ( Ve Diğer Belgelerden Kuruma Bildirilmeyen İddia Konusu Devrede Aralıksız Çalışma Olgusunun Anlaşılmış Olması Karşısında Hak Düşürücü Sürenin Varlığından Söz Edilemeyeceği )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hizmet Tespiti - Davalı İşveren Tarafından Çalışmalarının Bir Bölümünün Kuruma Bildirilerek Kayda Geçtiği/Aralıksız Çalışma Olgusunun Anlaşılmış Olması Karşısında Hak Düşürücü Sürenin Varlığından Söz Edilemeyeceği )

506/m.79/10


ÖZET : Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir. Davalı işveren tarafından çalışmalarının bir bölümünün Kuruma bildirilerek, kayda geçtiği; ücret bordroları, hizmet belgesi, pasaport fotokopisi ve diğer belgelerden, Kuruma bildirilmeyen, iddia konusu devrede aralıksız çalışma olgusunun anlaşılmış olması karşısında, hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki "tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 3. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.09.2006 gün ve 257-543 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 21.06.2007 gün ve 16848-10063 sayılı ilamı ile;
( ... Davacı, 30.7.1994-25.1.1996 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen çalışmalarının tespitini istemiştir.
Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Davacının 30.7.1994-30.12.1994 tarihleri arasındaki çalışmaları Kuruma tam olarak bildirilmiş; sigortalı, davalıya ait işyerindeki çalışmasından sonra dava dışı başka işyerlerinde çalışmış ve hizmeti böylece kesintiye uğramış, dava 7.4.2005 tarihinde açılmıştır. Davanın yasal dayanağı belirgin olarak 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesidir. Anılan maddede; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilecekleri öngörülmüştür. Somut olayda davacının 30.7.1994-30.12.1994 tarihleri arasındaki çalışması zaten Kuruma tam olarak bildirildiğinden tespitinde hukuksal yarar yoktur. 31.12.1994-25.1.1996 tarihleri arasındaki çalışması ise, daha sonra dava dışı başka bir işyerinde çalışmakla kesintiye uğradığından dava tarihi itibariyle hak düşürücü süre fazlasıyla geçmiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, hizmet tesbiti istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş; Özel Dairenin yukarıda yazılı bozma kararı üzerine; davacının hizmet tespiti talep ettiği 30.07.1994-25.01.1996 tarihleri arasında başka bir işyerinde çalışmasının söz konusu olmadığı, aralıksız çalışma iddiası nedeni ile hizmetinin bir bütün olarak tespit edilmesi talebinde davacının hukuki yararının bulunduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık; davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Çalıştırılanlar, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmamak kaydıyla, 2. maddede öngörülen koşulların varlığı halinde kendiliğinden sigortalı sayılırlar.
Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağına ilişkin norm, sigortalının kayıt altına alınabilmesi ile sonuç doğurur.
Bildirimsiz geçen çalışmaların tespitine ilişkin dava koşulları 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesinde tanımlanmıştır. Bunlar; 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte tespit edilen belgelerinin Kuruma verilmemiş yada çalışmaların Kurumca saptanamamış olması ile anılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması şeklinde sıralanabilir.
Sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir. Hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür.
İşverenin, sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde, işverence Kuruma verilecek belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu vd. şeklinde sıralanmıştır. Bu belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen yada kayden sigortalı çalışma olgusunun tesbiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.
Kesintili çalışmanın varlığı halinde ise, kesintinin öncesi ve sonrasında oluşacak her çalışma devresi için dava koşullarının varlığı yukarıda belirtilen olgular dikkate alınarak belirlenecektir.
Somut olaya bakıldığında; davalı işveren tarafından çalışmalarının bir bölümünün Kuruma bildirilerek, kayda geçtiği; ücret bordroları, hizmet belgesi, pasaport fotokopisi ve diğer belgelerden, Kuruma bildirilmeyen, iddia konusu devrede aralıksız çalışma olgusunun anlaşılmış olması karşısında, hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2003 gün ve 2003/21-44-98; 23.06.2004 gün ve 2004/21-369-371 sayılı Kararlarında da bu hususlara değinilmiştir.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında yerel mahkemenin direnme kararı isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için 21.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 27.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 14-04-2009, 13:23   #3
Gamze Dülger

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

9. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/37113

K. 2008/6385

T. 25.3.2008

• İŞ GÜVENCESİ KAPSAMI ( Davacının Zamanaşımı İtirazı Dikkate Alınarak İstanbul İşyerinde Yaptığı Fazla Çalışmaları Nedeni İle Hesaplanan Ücretten %60 Oranında İndirim Yapılmasının Fazla Olduğu - Bu İndirimin Daha Az ve Makul Düzeyde Tutulmasının Yerinde Olacağı )

• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Fazla Çalışmalarda Beş Yıl Olduğu - İtiraz Halinde Dava veya Islah Tarihinden İtibaren Son Beş Yıl İçindeki Fazla Mesai Ücret Alacağının Hesaplanması Gerektiği )

• TANIK SÖZLERİ ( Değerlendirilmesi Açısından Gerektiğinde Fazla Çalıştığı İddia Olunan İşin Niteliği Yönünden Fazla Çalışmaya Elverişli Bulunup Bulunmadığı Konusunda Bilirkişi İncelemesi Yapılması Gerektiği )

4857/m.17,41,57


ÖZET : İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. Tanık sözlerinin değerlendirilmesi açısından, gerektiğinde fazla çalıştığı iddia olunan işin, niteliği yönünden fazla çalışmaya elverişli bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bordrolarda fazla çalışma ve tatil sütunu bulunduğu halde bu sütunun boş bırakılmış olması, işçinin fazla çalışma yapmadığının kanıtı olarak kabul edilemez. Üzerinde fazla çalışma ve tatil sütunu bulunan ve ayın bazı günleri fazla çalışma yapıldığı, tatilde çalışıldığı öngörülen bordroları ihtirazı kayıt koymadan imzalayan işçi, bordroda fazla mesai ve tatil ücreti ödemesi göründüğünden, sonradan fazla çalışma ve tatil ücreti talep edemez. Ancak fazla mesai yapıldığına veya tatilde çalışıldığına dair kayıt var ve bu kayda göre eksik ödeme söz konusu ise, o zaman işçi aradaki farkı isteyebilecektir.
Fazla mesai ücret alacağı, Borçlar Kanunu'nun 126/3 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olduğundan, itiraz halinde dava veya ıslah tarihinden itibaren son beş yıl içindeki fazla mesai ücret alacağının hesaplanması gerekir.
İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, yılda 90 gün ve 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir.
Diğer taraftan, davacının zamanaşımı itirazı dikkate alınarak, İstanbul işyerinde yaptığı fazla çalışmaları nedeni ile, hesaplanan ücretten %60 oranında indirim yapılması fazladır. Bu indirimin daha az ve makul düzeyde tutulması yerinde olacaktır.
DAVA : Taraflar arasındaki, kötü niyet tazminatı ile ödenmeyen yıllık ücretli izin, fazla mesai, hafta ve bayram tatil çalışmaları karşılığı ücret ve yurda nakli hane bedeli alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçeklesen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatınca istenilmesi ve davacı avukatınca da duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25.3.2008 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat L. E ile karşı taraf adına Avukat A. B. B geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi B.Kar tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1. Davacı vekili, davacının Türkiye'de şube müdürü iken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinde şube açmak için görevlendirildiğini, burada 3 yıl çalışmasından sonra raporlu bir dönemde iken iş sözleşmesinin feshedildiğini, kuruluş işlemleri için tek başına mesai harcadığını, evim Kıbrıs'a taşıdığını, feshi ve görev değişikliğini kabul etmediğini, ancak zorlandığını, kıdem ve ihbar tazminatı yanında ayrıca 5 maaş tutarında ek ödeme önerildiğini, geçimi için karşılıklı anlaşma yolu ile iş sözleşmesinin feshini kabul ettiğini, davalının yıllık 270 saati aşan fazla mesai ücretini ödemediğini, 08.30-22.00 saatleri arasında çalışma yaptığını, tatillerde çalıştığını, çocuklarının eğitiminin tamamlamadan iş sözleşmesinin feshedildiğini, feshin kötü niyetli olduğunu, yurt dışında gidiş harcırahı ödeyen davalının yurda dönüş için gerekli ödemeleri yapmadığını, fesihte sadece 75 günlük izin alacağı ödendiğini, kullanmadığı izinleri bulunduğunu belirterek, kötü niyet tazminatı ile ödenmeyen yıllık ücretli izin, fazla mesai, hafta ve bayram tatil çalışmaları karşılığı ücret ve yurda nakli hane bedeli alacakların tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı ile yapılan sözleşmede aylık ücretin içinde fazla çalışmalar ve tatil çalışmaların kararlaştırıldığını, bu sözleşmenin geçerli olduğunu, davacının işverenin dışında kendi iradesi ile fazla mesai yapmasının işvereni bağlamayacağını, işverenin bu konuda personel yönetmeliğine göre talimatının olması gerektiğini, yıllık ücretli izin alacağının ödendiğini, davacının ailesinin ve çocuklarının fesihten sonra Kıbrıs'ta kalması ve yurda dönüş yapmayacağını bildirmesi nedeni ile yurda dönüş masraflarının ödenmediğini, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlandığını, ayrıca iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdiğini, bu nedenle kötüniyet tazminatı istenemeyeceğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece alınan bilirkişi raporunun dosya içeriğine uygun olduğu gerekçesi ile ve belirlenen fazla mesai ücret alacağından %60 oranında indirim yapılarak hüküm kurulmuştur.
Önemle belirtmek gerekir ki, Anayasanın 141. maddesinde, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı açıklanmış, aynı zorunluluk HUMK'nun 388 maddesinde de düzenleme altına alınmıştır. Anılan yasal düzenlemede yargıcın, uyuşmazlık konusu olan olay hakkında tüm kanıtları toplaması, tartışması, bu kanıtlardan hangilerini değer vermediğinin nedeni, hangilerini üstün tuttuğunun dayanaklarını değerlendirdikte sonra bir sonuca varmasının zorunlu ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Böyle bir yöntemi izlenmesi durumunda ancak kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebileceği sonucun varılabilir. Hükmü kuran yargıcın böyle bir yöntemi izlemesi halinde maddi olgularla hüküm fıkrası arasında bir bağlantı kurulmuş olabilecektir. Ayrıca gerekçe sayesinde kararı doğruluğu denetlenmiş ve davanın yanlan tatmin ve inandırılmış olacaktır. Tüm bunlardan başka ve en önemlisi adil bir yargılamanın yapıldığı sonucuna varılacaktır. Yerel mahkeme kararı belirtilen hükümlere uyulmadığından öncelikle karar bu yönü ile hatalıdır.
Ancak dosya içeriğine göre, davacının, iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdiği ve davacının 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18: maddesi uyarınca iş güvencesi hükümleri kapsamında kaldığı, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 17/6 madde uyarınca kötü niyet tazminatı isteyemeyeceği, davacının yıllık ücretli izin alacağının ödendiği, tatillerde çalıştığının kanıtlanmadığı, fesihten sonra Türkiye'ye dönüş yapmadığı için dönüş masraflarına hak kazanamayacağı anlaşıldığından, kötü niyet tazminatı, yıllık ücretli izin ve tatil çalışmaları karşılığı ücret ile yurda nakli hane bedeli alacaklarının reddine kara] verilmesi dosya içeriğine uygun düştüğünden, davacının bu yöndeki temyiz itirazları yerinde bulunmamıştır.
2. Fazla çalışma yapıldığını, genel, resmi ve bayram tatillerinde çalışıldığın işçinin, karşı iddiayı ve özellikle ücreti ödendiğini ise işverenin kanıtlaması gerekir. İlke olarak işçi fazla çalışma yaptığını veya tatillerde çalıştığını tanıkla kanıtlayabilir. Fazla mesainin ve tatil çalışmalarının ispatlanmasında tanık beyanları, ücret ve fazla mesai bordrolarında fazla mesai ve tatil sütununun bulunması, işçinin fazla mesai ödemesi bulunan bordroları çekincesiz imzalaması, işin ve işçinin niteliği, mevsim gereği gibi unsurlar ve kanıtlar önem içerir.
Özellikle tanık anlatımlarının tarafsız olması, tanık beyanları arasında çelişki var ise giderilmesi gerekir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. Tanık sözlerinin değerlendirilmesi açısından, gerektiğinde fazla çalıştığı iddia olunan işin, niteliği yönünden fazla çalışmaya elverişli bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bordrolarda fazla çalışma ve tatil sütunu bulunduğu halde bu sütunun boş bırakılmış olması, işçinin fazla çalışma yapmadığının kanıtı olarak kabul edilemez. Üzerinde fazla çalışma ve tatil sütunu bulunan ve ayın bazı günleri fazla çalışma yapıldığı, tatilde çalışıldığı öngörülen bordroları ihtirazı kayıt koymadan imzalayan işçi, bordroda fazla mesai ve tatil ücreti ödemesi göründüğünden, sonradan fazla çalışma ve tatil ücreti talep edemez. Ancak fazla mesai yapıldığına veya tatilde çalışıldığına dair kayıt var ve bu kayda göre eksik ödeme söz konusu ise, o zaman işçi aradaki farkı isteyebilecektir.
Fazla mesai ücret alacağı, Borçlar Kanunu'nun 126/3 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olduğundan, itiraz halinde dava veya ıslah tarihinden itibaren son beş yıl içindeki fazla mesai ücret alacağının hesaplanması gerekir.
İşyerinde en üst düzey konumda çalışan işçinin görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanılması olanaklı değildir.
Bununla birlikte üst düzey yönetici konumunda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir yönetici ya da şirket ortağı bulunması durumunda, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma talep hakkı doğar.
İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, yılda 90 gün ve 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir. O halde işçinin anılan sınırlamaların ötesinde fazla çalışmayı kanıtlaması durumunda fark fazla çalışma ücretinin ödenmesi gerekir.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı iş Kanununun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir. Fazla ve tatil çalışmalarının uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay'ca son yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği istikrarlı şekilde vurgulanmıştır. Gerçekten de işçinin izin, hastalık, mazeret nedeni ile işe gidememesi, işin mevsim ya da siparişe göre azalması veya yoğunlaşması ve bu gibi nedenlerden dolayı uzun süre aynı şekilde fazla mesai yapması, tatillerde çalışması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir.
Dosya içeriğine göre, 1998 yılında işe başlayan ve iş ilişkisi devam ederken 01.05.2002 tarihinde iş sözleşmesi imzalanan ve kararlaştırılan ücretin içinde fazla mesai çalışmalarının olduğu kabul edilen davacının, 15.12.2002 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinde görevlendirildiği ve iş sözleşmesinin burada görevli iken karşılıklı anlaşma ile 14.02.2005 tarihinde feshedildiği anlaşılmaktadır. Fazla mesai konusunda dinlenen tanıklar, davacının İstanbul işyerindeki çalışması hakkında bilgi vermişlerdir. Davacının Kıbrıs işyerinde geçen çalışmaları hakkında herhangi bir tanık dinlenmemiştir. Bu nedenle davacının 15.12.2002-14.02.2005 tarihleri arasında fazla mesai yaptığını kanıtlayamadığından bu süre için fazla mesai ücret alacağına karar verilmesi hatalıdır.
Diğer taraftan, davacının zamanaşımı itirazı dikkate alınarak, İstanbul işyerinde yaptığı fazla çalışmaları nedeni ile, hesaplanan ücretten %60 oranında indirim yapılması fazladır. Bu indirimin daha az ve makul düzeyde tutulması yerinde olacaktır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, Davacı yararına takdir edilen 550 YTL duruşma avukatlık parasının davalıya, davalı yararına takdir edilen 550 YTL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.03.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
zamanaşımı itirazında bulunulmamış ise fazla mesai ve yıllık izin ücreti avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 3 02-03-2009 16:29
işe iade davası+fazla çalışma ücreti ACİLLLLL!!!! Av. Güllü Tekeli Boyacı Hukuk Soruları 1 15-01-2009 19:00
devam eden bir iş davasında fazla çalışma ücreti talebi/ ıslah Av.Öznur A. Arabacı Meslektaşların Soruları 12 24-05-2008 15:32
fazla çalışma ücreti Beron Meslektaşların Soruları 1 25-05-2007 17:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,16571903 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.