Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Muvazaayi Müvekkilim lehİne Nasil Telafİ Edebİlİrİm?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-07-2007, 16:53   #1
Av. Nevin

 
Varsayılan Muvazaayi Müvekkilim lehİne Nasil Telafİ Edebİlİrİm?

Müvekkilim eşiyle şu anda ayrı yaşıyor, henüz boşanma davası açılmamış;
10 yıllık evliler, 2002 yılından sonra müvekkilim adına bir ev alınıyor, daha sonra koca işkurmak istediği için bu evi bir arkadaşına (iş ortağı olacak olan)
satış göstererek bankadan kredi alınmasını sağlıyor.

Yani; müvekkilim adına kayıtlı olan ev kocanın isteği üzerine muvazaalı olarak kocanın arkadaşına satış gösteriliyor,bu yolla iş kurmak üzere bankadan kredi alınıyor (10 yıllık)Müvekkilim kocası adına satış için vekaletname veriyor ve muvazaalı satış işlemi bu şekilde gerçekleşiyor.

Müvekkilim eşi tarafından aldatılmış olup, eninde sonunda çekişerek boşanacaklar..

Müvekkilim bu evini geri almak istiyor, Ne yapılabilir?Haklarını garanti altına alması için ne önerebiliriz?

Müvekkil evi muvazaalı olarak alan (eşinin ortaklarından biri) bu kişi ile görüşme yapıyor, yardımcı olacağına dair söz alıyor, Fakat koca olaya taş koyabilir...

Şimdi; satış tarihine yakın tarihlerde müvekiil kadın ile evi alan kişi arasında satış işleminin muvazzalı olduğuna dair eski tarihli adi belge düzenlemek müvekkilin hakları açasından yeterli olur mu? Bu belgede neler yazılmalı???

satın alan kabul ederse müvekkiklime gayrimenkul satış vaadinde bulunması (satıştan bir seneden fazla zaman geçtiği de dikkate alınarak) sorunu çözer mi? bu vaadde muvazaadan bahsedilmeli mi?

şimdiden tüm meslektaşlara ilgileri ve bilgileri için teşekkürler......


E
Old 27-07-2007, 19:34   #2
Av.Bülent Özkan

 
Varsayılan

Sevgili Av. Nevin ;
Muvazaa konusunda belligenelkurallar mevcuttur. Senin sorun ile ilgili olan ise ; kimse kendi muvazasından yararlanamaz kuralıdır. Muvazaalı işlemin tarafı işlemin muvazalı olduğunu ileri sürerek lehine sonuç alamayacaktır.... İstisnası olmadığı kanaatindeyim...

Saygılarımla...
Old 27-07-2007, 20:02   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bence taraflar arasındaki ilişki " inançlı işlem " olarak adlandırılabilir.
İnanan tapu maliki , inanılanın kredi almasını temin için , sonradan kendisine iade edilmek üzere taşınmazı inanılana temlik etmiştir.
Muvazaada olduğu gibi inançlı işlemin ( inanç sözleşmesinin) 05.02.1947 T.
6/20 sayılı İç.Birleştirme Kararı gereği yazılı belge ile kanıtlanması gerekir.
Adi yazılı belge de geçerlidir.
Bu belgeye , taşınmazın inanılanın kredi almasını temin maksadıyla kendisine temlik edildiği ve taşınmazın örneğin kredi borcunun tamamen ödenmesi halinde en geç .... tarihinde inanana iade edileceği şeklinde sözler yazılabilir.
Satış vaadi sözleşmesi yapılması da bir yoldur. Bence olabilir. Üstelik tapuya şerh edilirse ayni hak niteliği kazandırılarak durum garantiye alınmış olur. Bu sözleşmede muvazaadan veya inançlı işlemden söz edilmesi o sözleşmeyi satış vaadi sözleşmesi olmaktan çıkarır. İnanç sözleşmesinin yazılı belgesi haline getirir. Karşı taraf böyle bir belge imzalamadığı takdirde , tapu malikini taşınmazın iadesi konusunda inandırmış ise hileye dayanılarak tapu iptali istenebileceği kanısındayım.
Saygılarımla.
Old 28-07-2007, 00:08   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Şimdi; satış tarihine yakın tarihlerde müvekiil kadın ile evi alan kişi arasında satış işleminin muvazzalı olduğuna dair eski tarihli adi belge düzenlemek müvekkilin hakları açasından yeterli olur mu? Bu belgede neler yazılmalı???

Sayın Yücel Kocabaş'ın yazdıklarına, (İnançlı sözleşmenin varlığı ispatlanmak kaydıyla) aynen katılıyorum.

Ancak sonradan düzenlenecek böyle bir belgenin sahtecilik suçu temelinde sıkıntı yaratabileceğini de unutmamak gerekir.
Old 28-07-2007, 15:33   #5
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Olay tipik bir inançlı işlem.Yücel Bey'in inançlı işlemle ilgili yorumu alternatifsiz ve hukuken sakıncasız. İnançlı işlem mevcut olduğuna ve inanılan yan bu ilişkiyi kabul ettiğine göre ispat sorunu olmayacak demektir. Olayda muvazaa değil,inançlı işlem vasfı var. İnançlı işleme ilişkin yazılı sözleşme daha sonraki tarihle de düzenlenebilir.
Old 28-07-2007, 16:23   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
İnançlı işleme ilişkin yazılı sözleşme daha sonraki tarihle de düzenlenebilir.

Sayın Olguner,

Bu cümlenizin yasal dayanağını da yazabilir misiniz?

Saygılarımla.
Old 28-07-2007, 16:24   #7
sumeyra

 
Varsayılan

Muvazaalı olarak kabul edilse bile işlem işlemi yapılan tarafça kabul edildikten sonra ispat edilmesi zor olmayacaktır. Mahkeme bu kabule göre karar verecektir bence... Şahit olduğum bir davada muvazaa olduğunu malı satan alan kişi kabul etmişti ve hakim bu kabule dayanarak karar vermişti....
Old 28-07-2007, 16:44   #8
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Mehmet Bey ;

Her konuda,yanlararasında sözlü olarak kurulmuş olan sözleşmenin,daha sonraki bir tarihte yazıya raptedilmesi mümkündür.Bir yıl önce başlayan bir hukuki ilişkiyi 1 yıl sonra ve başlangıç tarihini de belirterek,yeni tarih ile yazılı belgeye dönüştürebiliriz. Genel bir hukuki imkan,uygulamada örneği çok. P.tesi dayanak/örnek aktarmaya çalışırım.

( Okuduğum isimleri ben de unutuyorum,
bana hitabınız ile yeni bir isimle karşılaştım.Bu nedenle mesajlarımı genelde hitapsız yazıyorum,kusura bakmayın!)
Old 28-07-2007, 18:45   #9
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

İnanç sözleşmeleri şekle tabi sözleşmelerden değildir. İnançlı işlemini ispatı genel usul kurallarına tabidir.
“ inanç sözleşmeleri her türlü delille kanıtlanabilir nitelikteki sözleşmelerdir. Ancak değeri HUMK.daki yazılı delil ile kanıtlanma sınırı içinde ise, artık yazılı belge sunulması gerekir “ ( 1.HD. 04.10.20012 T.
2001/5299 E.,2001/6360 K.)
“ Bu gibi davalarda ikrar ve kabul beyanı sahibini bağlar “ (1.HD. 25.10.1988 T.
1988/11597 E.,1988 /11161 K.)
Bu durumda, yazılı belge ibrazı işin özü ile ilgili olmayıp, ispat şekli ile ( usul hukuku ile ) ilgilidir.
Genel usul hükümlerine göre ; ispatı sağlayacak yazılı belgenin mutlaka sözleşme tarihinde düzenleneceğine dair bir kural bence yoktur.
Yargılama aşamasında dahi böyle bir belge düzenlenebileceği , bunun gibi karşı taraf ikrar veya kabulde bulunabileceği ve sonradan düzenlenmesinin ispat hukuku açısından geçerliliğini etkilemeyeceği ve böyle bir belgenin düzenlenmesi sadece alıcı ve satıcının özel hukuk ilişkisini ilgilendirdeği , 3 kişilerin veya kamunun mağduriyeti söz konusu olmadığından konunun sahtecilik ile de bir bağlantısının bulunmadığı kanısındayım.
Saygılarımla.


Old 28-07-2007, 19:21   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yani; müvekkilim adına kayıtlı olan ev kocanın isteği üzerine muvazaalı olarak kocanın arkadaşına satış gösteriliyor,bu yolla iş kurmak üzere bankadan kredi alınıyor (10 yıllık)Müvekkilim kocası adına satış için vekaletname veriyor ve muvazaalı satış işlemi bu şekilde gerçekleşiyor.

Alıntı:
Müvekkil evi muvazaalı olarak alan (eşinin ortaklarından biri) bu kişi ile görüşme yapıyor, yardımcı olacağına dair söz alıyor, Fakat koca olaya taş koyabilir...

Sayın Olguner, dikkatsizliğim nedeniyle soyadınızı yanlış yazdığımı uyarınızla farkedebildim, bu nedenle sizden özür diliyorum. Gerekli düzeltmeyi yaptım.

Alıntı:
Alıntı:
Yazan Sn.Av.Olguner:
Her konuda,yanlararasında sözlü olarak kurulmuş olan sözleşmenin,daha sonraki bir tarihte yazıya raptedilmesi mümkündür.Bir yıl önce başlayan bir hukuki ilişkiyi 1 yıl sonra ve başlangıç tarihini de belirterek,yeni tarih ile yazılı belgeye dönüştürebiliriz

Taraflar arasında ihtilaf olmadığı durumlarda pek tabidir ki, (salt taraflarla ilintili) hususları kapsayan (3.kişileri herhangi bir şekilde etkilemeyen/etkilemeyecek nitelikteki) sözleşme koşulları daha sonraki bir tarihte yazılı belgeye raptedilebilir. Bu konuda hiç bir ihtilaf olmadığı gibi benim de itirazım yoktur.

Sorun kanımca şurada: Koca satışı vekaletname ile gerçekleştiriyor. Tapuda Alım satım akdi yapılıyor. Oysa bunun gerçek bir satış olmadığı hususu kadın tarafından boşanırken iddia ediliyor. Alıcı durumunda olan kişi, kocanın iş ortağı diye düşünüyoruz. Krediden gelen para olaya göre kocanın ve alıcının da ortağı olduğu işe gidiyor. (Bu noktada ortaklardan birisinin yardımcı olacağı yazıldığından belli ki ortaklıkta birden fazla kişi var veyahut şirket sözkonusu) Böyle bir durumda kocanın ortağı olan alıcı, kredi alan kişi durumunda olup bankaya karşı da borçludur.

Alıntı:
Müvekkil evi muvazaalı olarak alan (eşinin ortaklarından biri) bu kişi ile görüşme yapıyor,
O halde ortaklardan birisinin yardımcı olacağı belirtildiğine göre, yardımcı olacağını söyleyen ortak olaya göre sözleşmenin tarafı değil 3. kişidir. Aksi halin kabulü, kredi borçlusu olan alıcının akıl sağlığından kuşku duyulmasına neden olmaz mı? Sözkonusu olayda kredi alacaklısı olan ve tapuda ipoetk hakkı lehine tesis edilen bankanın sözleşmeden etkilenmesi düşünülmeyecek midir? Banka bundan rahatsızlık duymayacak mıdır?



Sorunun açıklığa kavuşturulması gerekir kanısındayım.

Sayın Kocabaş,

Değerli görüşlerinize aynen katılıyorum. Ancak Sahtecilik suçu bakımından emin değilim.

Saygılarımla.
Old 28-07-2007, 19:35   #11
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2000/55
Karar: 2000/48
Karar Tarihi: 02.02.2000
ÖZET: Yazılı delil başlangıcının oluşması için aranan maddi unsur ve kimden kaynaklandığına ilişkin şartlar belgeyle mevcut olduğu için sadece diğer yasal koşul olan "inandırıcılık unsuru" üzerinde durulmuştur. Sav ile davalı K. S.'in savunması, dosyadaki delil ve belgeler özellikle az yukarda açıklanan taraflar arasındaki yargılama aşamaları ve irade bildirimleri birlikte değerlendirildiğinde; mirasçılık belgesinin taraflar arasında başka bir işlemin (inanç ilişkisinin) varlığı konusunda, gerçeğe yakın, diğer bir anlatımla iddia edilen olay bakımından kısmi bir doğrulamayı oluşturmadığı gibi, akla yatkın ve hayatın normal deneyimlerine uygun bir ihtimal olgusunu da belirlemediği sonucuna kavuşulmuştur.
(743 S. K. m. 612)
Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali-tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatih 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.5.1998 gün ve 1996/336-1998/365 sayılı kararın incelenmesi davalı K. S. tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 15.2.1999 gün ve 1999/436-913 sayılı ilamı;
(... Davacı, dava konusu taşınmazın geçirdiği kaza sonucu alınan tazminat parasıyla kendi hesabına annesi N.'ye adına tapudan satın aldığını, murisi annesinin sağlığında davalı olan kardeşlerinin kendi hakkını kabul ve teslim edecekleri inancıyla tapuda devir işlemini yapmadığını, davalı K.'in nizalı yer hakkında izale-i şuyu davası açtığını, veraset ilamı alınması sırasında mirasçılar arasında düzenlenen yazılı belgenin aralarındaki inanç ilişkisinin varlığı konusunda yazılı delil başlangıcı olduğunu belirterek tapunun iptaliyle adına tescil istemiştir.
Davalılardan N., davacı iddialarını doğrulayarak davayı kabul etmiştir. Diğer davalı K. ise iddiaların doğru olmadığını, nizalı taşınmazın murisin daha önce satın aldığı başka bir evin satışından elde edilen gelirle alındığını, davacının maddi katkısı olduğunu, bunun da taşınmazda davacının miras hissesinden fazla hisse alınması yoluyla karşılandığını, taşınmazın murise ait olduğunu savunmuştur. Dava konusu taşınmaz 18.1.1947 tarihinde N. G. S. tarafından satın alınmıştır. N. 9.1.1988 tarihinde ölmüştür. Taraflar anlaşma başlıklı 18.3.1988 tarihli belgeyi düzenleyerek 4. Sulh Hukuk Mahkemesinden 1988/658-782 sayılı veraset ilamını bu belgeye uygun olarak almışlardır. Anılan belge "9.1.1988 tarihinde vefat etmiş ve kanuni mirasçıları olarak aşağıda imzası bulunan biz üç evladını bırakmış olan annemiz N. S.'in terekesindeki miras haklarımız konusunda aşağıdaki anlaşmayı yapmış bulunmaktayız. 1- Yedikule İstasyon Caddesi No: 4 adresinde ve tapuda 326 pafta 1165 ada 9 parsel sayısı ile kayıtlı bulunan evdeki miras hisselerimiz, M. İ. S. 2/4, A. K. S. 1/4, N. G. 1/4 hisse olarak kabul edilmiştir. M. İ. S.'e 2/4 hisse karşılığında evin üst katı tahsis edilmiştir.
Yukarıda sözü geçen ev dışındaki tüm tereke mallarında (Taşınır ve taşınmaz) miras hisseleri eşit olarak, yani 1/3 er pay olarak kabul edilmiştir" şeklinde düzenlenmiştir. Davacı bu belgenin izale-i şuyu davası açılmaması koşuluyla o şekilde düzenlendiğini, aslında taşınmazın tamamının kendisine ait olduğunu iddia etmektedir.
"5.2.1947 tarih 1945/20 esas, 1947/6 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında İnanç sözleşmelerinin varlığının yazılı bir belge ile ispatlanması gerektiği kabul edilmiştir. Davacı, 18.3.1988 tarihli belge ile bu yerin murisin terekesinde olduğunu, veraset ilamı alınması için verilen dava dilekçesinde de, nizalı yer için diğer mirasçılarla Medeni Kanunun 612 maddesine göre sözleşme yaptıklarını, 2/4 hissesinin kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Bu belgenin aksinin yine yazılı bir belge ile ispat edilmesi gerekir. Davacı böyle bir belge ibraz edememiştir. Anılan anlaşma başlıklı belge bir inanç sözleşmesi veya bunun varlığına delalet eden yazılı delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte değildir. Bu nedenle tanık dinlenerek yazılı gerekçesiyle davalı K. hissesi yönünden davanın kabulü doğru görülmemiştir"...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, merhume annesi N. S. ile aralarında 1945 yılında yapılmış olan bir inançlı işlem bulunduğunu, bu işlem gereği Yedikule İstasyon Cad. No:4 deki evin M. İ. S. hesabına, fakat annesinin adına satın alınarak tapuya tescil edildiğini, evin mülkiyetinin istenildiği zaman kendisine intikal ettirileceğinin kararlaştırıldığını, annesinin hayatta olduğu zaman içinde böyle bir talepte bulunmadığını, 9.1.1988 tarihinde annesinin ölümü ile B.K. 92'den doğan devir borcunun külli halefleri olan davalı K. S. ile N. G. geçtiğini, kardeşlerinden bu yasal borçlarının yalnızca yarısını yerine getirmelerini istediğini ve buna uygun olarak İstanbul 4. Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 1988/658 Esas ve 1988/782 Karar sayılı veraset ilamını çıkarttıklarını, evin yarısına ilişkin olupta annelerinden kardeşlerine intikal eden devir borcunu yerine getirilmesini ise, aile ocağu niteliğindeki hatıralarla dolu olup, manevi değeri pek büyük olan bu eski evin, izale-i şuyu davası açılarak başkalarına satılması yoluna gidilmemesi yönünden kardeşleriyle anlaştıklarını o nedenle şimdilik talep etmediğini, ancak davalı kardeşi K. S. bu anlaşmaya aykırı davranarak Fatih 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde 1995/581 E.sayılı dosya ile izale-i şuyu davası açtığını, mirasçılar arasında düzenlenen yazılı belgenin, inanç ilişkisinin varlığı hususunda yazılı delil başlangıcı olduğunu öne sürerek evin tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı N. G. davayı kabul etmiştir.
Diğer davalı K. S. davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasında 18.2.1988 tarihinde düzenlenen "anlaşma" başlıklı sözleşme M.K. 612. maddesine ve özellikle 24.5.1985 günlü 1984/2 esas, 1985/5 karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararına uygun yapıldığı görülmüştür. Yine M. İ. S., K. S., N. G. birlikte mahkemeye sundukları mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin dava dilekçesinde, 18.2.1988 günlü bu anlaşmaya dayanmışlar, mahkemece de buna göre paylar verilerek mirasçılık belgesi kurulmuştur.
Daha sonra 27.7.1995 tarihinde anılan veraset belgesinin iptaline yönelik M. İ. S. tarafından, davalılar aleyhine açılan Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1995/691 esasında kayıtlı dava red olunmuş ve hüküm kesinleşmiştir.
Davada çözümlenmesi gereken sorun; taraflar arasında düzenlenen "anlaşma" başlıklı sözleşme ile buna dayanılarak yine tarafların birlikte atıkları dava sonunda verilen 21.4.1988 günlü mirasçılık belgesinin; diğer mirasçılar K. S. ve N. G.'nun inanç sözleşmesindeki kararlaştırmaya uygun hareket ederek evin izale-i şuyu yoluyla satışa çıkarmamak kaydıyla, 1/4 paylarını talep etmiyecekleri koşulunu kapsayan anlaşmanın, vukuna delalet eder nitelikte bir yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve bunun sonucuna anılan inanç sözleşmesinin varlığını yönünden tanık dinlenip dinlenmiyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki HUMK. 292. maddesindeki yazılı delil başlangıcının oluşması için aranan maddi unsur ve kimden kaynaklandığına ilişkin şartlar belgeyle mevcut olduğu için sadece diğer yasal koşul olan "inandırıcılık unsuru" üzerinde durulmuştur.
Sav ile davalı K. S.'in savunması, dosyadaki delil ve belgeler özellikle az yukarda açıklanan taraflar arasındaki yargılama aşamaları ve irade bildirimleri birlikte değerlendirildiğinde; 21.4.1988 günlü mirasçılık belgesinin taraflar arasında başka bir işlemin (inanç ilişkisinin) varlığı konusunda, gerçeğe yakın, diğer bir anlatımla iddia edilen olay bakımından kısmi bir doğrulamayı oluşturmadığı gibi, akla yatkın ve hayatın normal deneyimlerine uygun bir ihtimal olgusunu da belirlemediği sonucuna kavuşulmuştur.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece, HUMK.nun 292. maddesinin, dava önünden hukuki değerlendirmesinde yanılgıya düşülerek, özel daire bozma kararına uyularak hüküm kurulması yerine direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Sonuç: Davalı K. S.'in temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) 2.2.2000 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 28-07-2007, 19:43   #12
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Mehmet Saim Dikici
Sözkonusu olayda kredi alacaklısı olan ve tapuda ipoetk hakkı lehine tesis edilen bankanın sözleşmeden etkilenmesi düşünülmeyecek midir? Banka bundan rahatsızlık duymayacak mıdır?





.
Mahkemenin davayı kabulü halinde alınan kredi borcunun davacıya mahkeme veznesine depo ettirmesi gerekmektedir kanısımdayım.
Old 29-07-2007, 10:07   #13
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bankanın alacağı ve taşınmazın krediye güvence oluşturması devam eder. Ancak inançlı işlemden yararlanan
koca,borcu ödemez ise kadına tazminat borcu doğar.Borcu öderse,bu kez taşınmazı devralan,inanılan kişi,kabul ettiği inançlı işlem nedeniyle rızaen iadede bulunur. Kadının,taşınmazı ile bankaya karşı yükümlülüğü devam eder.Çünkü irade fesadı yok,rızaen işlem yapmış.

Olay hukuki ilişki ve işlemdir. Sahtecilik suçuna ilişen yönü olmadığı açıktır.
Old 29-07-2007, 12:56   #14
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2001/14196
Karar: 2002/1365
Karar Tarihi: 05.02.2002
ÖZET:İnançlı işlemin varlığını iddia eden davacılar Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddialarını ispat etmek zorundadırlar. İnançlı işleme dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkin davalarda tarafların iddialarını H.U.M.K.'nun 288 ve 290 maddelerinde belirtildiği üzere yazılı delille ispat etmeleri gerekir.


(4721 S. K. m. 6) (1086 S. K. m. 288, 290)
(YİBK. E : 1947/20, K : 1947/6, 05.02.1947)
Davacılar tarafından, davalı aleyihen açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacılar ve müdahil tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 5.2.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Ahmet Ş. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre müdahilin temyiz istemi yerinde değildir. Reddine.
Davacıların temyizine gelince, dava inançlı işleme dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılardan Ahmet'in davalıdan alınan borç karşılığı, davacı Kadir'e ait dava konusu taşınmazın davalıya devredildiğini, borcu ödemek istemelerine rağmen taşınmazı iade etmediği ileri sürülmektedir.
İnançlı işlemin varlığını iddia eden davacıların Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddialarını ispat etmeleri gerekeceği kuşkusuzdur. H.U.M.K.'nun 288 ve 290 maddelerinde belirtildiği üzere davalarını yazılı delille ispat etmeleri gerekmektedir.
Nitekim bu husus 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıkça belirtilmiştir. Toplanan delillere tapu kayıtlarına ve 16.2.1998 tarihli davalı ile davacı Ahmet arasında düzenlenen sözleşmeye göre dava konusu taşınmazın davacılardan Kadir'e ait iken diğer davacı vekil olan Ahmet aracılığıyla alınan borç karşılığı devredildiği davalı Cemal'in borcun ödenmesinden sonra taşınmazın iadesi hususunda anlaştıkları sabittir.
Söz konusu 16.2.1998 tarihli belge yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme kararında öngörülen yazılı delil niteliğini taşımaktadır. Davacı edimini yerine getireceğini davadan önce ihtar çekerek bildirdiği gibi yargılama sırasında da beyan etmiştir. Nitekim mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Hal böyle olunca alınan borcun davacılara sözleşmede belirtilen miktarı ile mahkeme veznesine depo ettirilmek suretiyle davanın kabulüne karar vermek gerekirken yanılgılı değerlendirme ile borcun ödenmediğinden bahisle reddi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.2.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
¥¥¥ Sinerji - Mevzuat ¥¥¥
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Kesin değil,kanaat belirtebilirim.Hükmü veren Mahkemedir.
Old 30-07-2007, 14:29   #15
kanune

 
Varsayılan

eğer evi alanın rızası varsa mahkemeyle uğraşmayın bence. ev üzerine 2. bir ipotek koydurun müvekkilenizin güvendiği biri lehine (müvekkileniz lehine koyduramazsınız malumunuz eşi hak iddia edebilir) . ilk fırsatta da o ipoteği paraya çevirin icra yoluyla hem garanti hem başınız ağrımaz hem de uzun sürmez
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
vergi dairesinin satışa çıkardığı aracı alan müvekkilim tescilini kendi üstüne yaptır av. pınar can Meslektaşların Soruları 3 18-07-2007 20:38
İŞÇİ Lehİne Yorum Seher Meslektaşların Soruları 7 25-06-2007 22:11
Alacak Nedİr? Nasil İstenİr? Dava Talebİ Nasil Olacaktir? Ramazan NARİN Hukuk Soruları Arşivi 3 17-04-2006 21:08
Nafakayi Nasil Yükseltebiliriz Halil Hukuk Soruları Arşivi 1 25-10-2004 09:51
Nafakayi Nasil Yükseltebiliriz Halil Hukuk Soruları Arşivi 0 28-06-2004 18:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,14478111 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.