ölünceye kadar bakma sözl.doktor raporu ve muvazaa

Merhabalar..Bir konuda yardımınıza ihtiyacım var. Sorum şu; müvekkilin babası sağ iken tek taşınmazı olan ev konulu oğluna ölünceye kadar bakma sözl. yapılıyor. Bunun karşılığında müvekkil babasına bakıyor tüm ihtiyaçlarını sağlıyor. Baba öldükten sonra müvekkilin diğer kardeşleri (ki hepsi üvey) ölünceye kadar bakma sözl. geçersiz olduğunu ve muvazza olduğunu iddia ediyorlar. Sözl. noterde yapıldı ve sağlık ocağından akli dengesi yerindedir diye rapor da alındı. Karşı taraf tek doktor raporunun geçerli olmadığı heyet raporu olması gerektiğini söyleyip geçersizliği iddia ediyor. Ayrıca yine karşı taraf babanın çocuklar arasında ayrım yapıp ikinci eşinden olan oğlunu kayırma amaçlı olarak sözl. yapıldığını söyleyip muvazaa vardır diye iddia ediyorlar.
Soru 1; ölünceye kadar bakma sözl. tek doktor raporu ile akli dengesini yerinde olduğunu ispatlamak yeterli mi
soru 2; karşı tarafın muvazaa iddiası haklı görülebilir mi, tek taşınmazın sözleşmeye konu olması karşı tarafın saklı payını ihlal sayılır mı buna ilişkin yargıtay kararı olan varsa çok sevinirim. Herkese şimdiden teşekkürler.

Kişinin bakıma muhtaç durumda olup olmadığı yalnızca doktor raporu ile değil tanık anlatımları ile de ispat edilebilir. Sağlık Karnesi vs. kayıtlar da delil olarak kullanılabilir. Tanıklar kişinin sağlık durumunun kötü olduğu veya kendine bakamayacak durumda olup, bakıma muhtaç olduğunu beyan eder bu durum diğer delillerle de doğrulanabilirse muvazaa iddiası çürütülebilir. Yalnızca Akıl Hastalığı değil, diğer fizyolojik rahatsızlıklar veya sadece yaşlılık da bakımı gerektirebilir.

sorumu yanlış aktarmış olabilirim. Muris akıl hastası değil, fakat ölümünden sonra akli dengesi bozuktu o yüzden sözleşme geçersizdir denilmesin diye akli dengesinin yerinde olduğuna ilişkin sözleşmenin tarihli rapor aldık. Ölümden sonra davacılar tahmin ettiğimiz üzere murisin akıl sağlığı yerinde olmadan sözl. yapıldığını ve tek doktorun raporunun yetmeyeceği heyet raporu olması gerektiğini söylüyor..

Tanık delili ile muvazaanın olmadığını ispat edebileceğinizi düşünüyorum. Mevcut rapor ve tanık beyanları sonucu geçerli bir sözleşme olduğu ispat edilebilir. Ancak mirasçıların saklı payları oranında tenkis davası açılabileceğini de düşünmekteyim. Saygılar

Yasalarımızda yaşlı kişilerden yaptıkları hukuki işlemler sırasında doktor veya heyet raporu alınmasını zorunlu kılan bir hüküm mevcut değildir.

Tapu Kad.Genel Md.lüğünün genelgelerine göre “ Ancak mutlaka akli melekelerinin yerinde olup olmadığını kontrol edici sorular sorulması gerekir. Şüphe halinde doktor raporu istenmelidir. (TKGM 14/Mayıs/2003 tarih, 074/148-1568 sayılı genel emir). Şayet, İstenmeden taraflardan birisi rapor ibraz etmiş ise, değerlendirilir. “

Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 91. maddesi “ilgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır”Yüksek Sağlık Şurasının kararı da bu doğrultudadır.

Bu durumda , ortada mutlaka heyet veya uzman raporu alınacaktır diye bir zorunluluk bulunmamaktadır. Doktor veya heyet raporu alınması veya alınmaması sözleşmenin geçerlilik şartı değildir. Noter rapor almadan da bu işlemi yapabilir. Alınan rapor açılan iptal davasında bir delil olarak değerlendirilir. Sözleşmecinin ayırım gücünün bulunduğu veya bulunmadığı tanık beyanı , sonradan alınan rapor , varsa tedavi kayıtları gibi delillerle ispat edilir. Bu deliller Adli Tıp raporunda değerlendirilir. Adli Tıp raporu ile sözleşmecinin işlem tarihinde yaptığı işlemde ayırt etme gücüne sahip olup olmadığı yönünden sonuca varılır.

Saygılarımla.

sayın meslektaşım;

2007 yılında açılmış bir başlık bu. sanırım dava sonuçlanmıştır şimdiye kadar.

birebir aynı konuda bir davada davalı vekiliyim. sizin davanızın sonucu hakkında bilgi verirseniz sevinirim.

teşekkürler.

yargıtay içtihatlarına göre ana ve babanın bakım gözetim yükümlüğü her evlat için ahlaki görevdir.ancak murisin özel bakım ve ihtiyac gerektiren bir durumu olması durumunda bakım borçlusuna bir ivaz mukabilinde bağış yapabilir.bakım borçlusunun görevini yerine getirip getirmediği tanık beyanları dahil her türlü delille ispat edilir.kaldı ki bakım görevini yerine getirilmemesinden dolayı dava hakkı ancak bakım alacaklısına aittir.muris sağlığında böyle bir dava açmadı ise bakım borçlusunun görevini yerine getirmediği söylenemez.diğer mirasçılar ancak murisin mal kaçırma kastıyla haraket ettiğini ispatlamak zorundadır.bu da murisin bağış ettiği taşınmazın diğer tüm terekeye olan oranı,tanık anlatımları,murisin hiç bir şekilde bakıma muhtaç olmadığı gibi kıstaslarla ispatlayabilir.En önemlisi davacının murisin mal kaçırma gayesini ispatlayamaması yani muvazaa olgusunun ispatlanamaması halinde artık tenkis hesabına gidilmez.( tek doktor raporu da geçerlidir.)