Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Zorunlu müdafi tayini gerekir mi ?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 14-12-2010, 20:17   #1
hakikiavukat

 
Mutlu Zorunlu müdafi tayini gerekir mi ?

Alt sınırı 5 yıldan fazla olan suçlarda müdafi atanması bilindiği üzere zorunludur. Ancak alt sınırı 5 yıl olan suçlarda da bu mecburiyet var mıdır ? Ya da katalog suçlar dediğimiz suçlarda böyle bir mecburiyet var mıdır ? Bilemiyorum. Çok aradıysam da bu hususla ilgili bir görüş yahut içtihada rastlamadım. Sadece bir yargıtay kararında , alt sınırı 5 yıl olan bir suçla ilgili olarak yapılan yargılamada zorunlu müdafiin duruşmada bulundurulmaması bozma gerekçesi yapılmış , bunu bulabildim. Ancak bu mevzuyu bir dosyamda temyiz nedeni yazacağımdan , bu konuda başka karar ve görüşler arıyorum. Atladığım mevzuat hükmü de olabilir , kusuruma bakılmasın. İlgilenen tüm meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla.
Old 14-12-2010, 21:08   #2
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan hakikiavukat
Alt sınırı 5 yıldan fazla olan suçlarda müdafi atanması bilindiği üzere zorunludur. Ancak alt sınırı 5 yıl olan suçlarda da bu mecburiyet var mıdır ? Ya da katalog suçlar dediğimiz suçlarda böyle bir mecburiyet var mıdır ? Bilemiyorum. Çok aradıysam da bu hususla ilgili bir görüş yahut içtihada rastlamadım. Sadece bir yargıtay kararında , alt sınırı 5 yıl olan bir suçla ilgili olarak yapılan yargılamada zorunlu müdafiin duruşmada bulundurulmaması bozma gerekçesi yapılmış , bunu bulabildim. Ancak bu mevzuyu bir dosyamda temyiz nedeni yazacağımdan , bu konuda başka karar ve görüşler arıyorum. Atladığım mevzuat hükmü de olabilir , kusuruma bakılmasın. İlgilenen tüm meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla.

Değerli meslektaşım, ceza yasamızda alt sınırı beş yıldan başlayan veya nitelikli hallerde verilecek cezanın beş yıldan az olamayacağına dair birçok hüküm var. Her ne kadar lafzi yorumda, "beş yıl", "beş yıldan fazla" kapsamında görünmese de bu şekil bir yorum salt dilsel kalacak, hukuksal yoğunluğu olmayacaktır kanısındayım. Zorunlu müdafiliğin ihdasını amil düşünceler de gözetildiğinde yasa metnindeki ibareyi "alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını........" şeklinde tatbikatta kabul edip öyle uygulamak gerekir, bunda hiçbir beis yoktur diye düşünüyorum. Yasa koyucunun muradının da (ratio legis) esasen bu olduğunu ve fakat maddenin ifade başarısızlığına kurban gittiğini düşünüyorum. Zaten ülkede ciddi bir kodifikasyon kalitesizliği yaşandığı hepimizin malumu. Temyiz sebebi olmak açısından da Yargıtay'ın konuya ilişkin birkaç kararında bu maddedeki ibareyi "alt sınırı beş yıl hapis cezası olan suçlarda" sözlerini kullanarak amaçsal yorumla ele aldığı görülülüyor. Bahsettiğiniz kararı ben de okudum, olması gereken budur. Madde ceza kanununa değil de ceza muhakemesi kanununa, usule ilişkin olduğu için bu şekilde hukuksal yorum yapılabilir. Saygılarımla.
Old 15-12-2010, 17:01   #3
Av. Hilal Ceren HATİPOĞLU

 
Varsayılan

Aşağıdaki kararların işinize yarayabileceğini düşünüyorum:
(İlgili kısımlar koyulaştırılmıştır)


T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2006/8-317
Karar: 2006/319
Karar Tarihi: 26.12.2006

ÖZET: Somut olayda sanık A.U.'nin, 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c ve 6136 sayılı Yasa'nın 13-1. maddeleri uyarınca sonuçta cezalar da toplanmak sure*tiyle 1 yıl 6 ay hapis 91.00 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi, 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesine aykırıdır. Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı'nın üçüncü itiraz nedeni isabetli oldu*ğundan, bu yöne ilişkin itirazın kabulü gerekmektedir.


(5320 S. K m. 4, 8) (5271 S. K m. 150, 237) (5237 S. K m. 42, 44, 170) (5275 S. K m. 99, 107) (6136 S. K. m. 13) (765 S. K. m. 71, 264) (1412 S. K. m. 322, 365) (YCGK 04.07.2006 T. 2006/5-127 E. 2006/180 K.) (YCGK 17.12.1996 T. 1996/8-264 E. 1996/287 K.) (YCGK 30.05.2006 T. 2006/5-147 E. 2006/149 K.)

Dava: Sanık Alpaslan'ın, korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etmek suçundan, 5237 sayılı TCY hükümlerinin daha lehine olduğu kabul edilmek suretiyle aynı Yasanın 170/1-c maddesi uyarınca 6 ay hapis cezasıyla ceza*landırılmasına; sanık Ali U.'nin ise, korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etmek suçundan 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c ve yasak silah taşımak suçundan ise 6136 sayılı Yasa'nın 13/1. maddeleri uyarınca sonuçta cezalar da toplanmak suretiyle 1 yıl 6 ay hapis ve 91.00 YTL adli para cezasıyla ceza*landırılmasına, 350 YTL maktu vekalet ücretinin sanıklardan alınarak katılana verilmesine ilişkin Kadıköy Dördüncü Asliye Ceza Mahkemesi'nce 09.06.2005 gün ve 571-498 sayı ile verilen kararın sanık Alpaslan müdafii ve sanık Ali U. tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi'nce 28.09.2006 gün ve 5119-7053 sayı ile;

<İşyeri kurşunlanan müştekinin kamu davasına müdahil olarak katıl*masında bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir> açıklamasıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 04.12.2006 gün ve 190857 sayı ile;

<1- 765 sayılı TCK.'nın 264/7. maddesinde öngörülen hapis cezasının üst sınırına göre, 5271 sayılı CMK.'nın 150/3-2. maddesi uyarınca sanık Ali U. müdafi atanmadan yargılamaya devamla mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle, sanığın savunma hakkının kısıtlanması,

2- Davaya katılma kurumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 237 vd. (mülga 1412 sayılı CMUK.'nın 365 vd.) maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, suçun mağduru veya suçtan doğrudan zarar gören gerçek veya tüzel kişinin davaya katılması olanaklıdır. Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez (YCGK 04.07.2006 gün ve 2006/5.MD-127 esas, 2006/180 karar).

Sanıklar haklarında tatbiki istenilen 765 sayılı TCK’nın 264/7. maddesi, aynı Yasanın <cürümler> başlıklı ikinci kitabının, <Devlet idaresi aleyhinde cürümler> başlığını taşıyan üçüncü bab'ında, yargılama sonunda tatbik edilen 5237 sayılı TCK'nın 170/c maddesi de aynı Yasanın <özel hükümler> başlıklı ikinci kitabının <topluma karşı suçlar> başlığındaki üçüncü kısmının <genel tehlike yaratan suçlar> başlığını taşıyan birinci bölümünde yer almıştır.

Korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ateş etme suçu, her iki yasada da düzenlenen yapı ve niteliği itibariyle müstakil mağduru bulun*mayan, ancak kamuya yönelik işlenmiş suçlardandır.

Zira, Yüksek Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi de dilekçeye örneği ekli 08.04.2004 gün ve 2003/1645 esas, 2004/3091 karar sayılı kararında, <TCK'nın 264/7. madde ve fıkrasında tanımlanan suçun niteliği ve yapısı itibariyle müstakil mağduru bulunmayıp kamuya karşı işlenmiş suçlardan olması nedeniyle müştekinin bu suçtan açılan davaya katılamayacağı halde verilen müdahale kararı hükmü temyiz yetkisi vermeyeceği> şeklindeki gerekçe ile katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermiştir.

Diğer yandan;

765 sayılı TCK'nın 264/7. madde ve fıkrasında, <... silahla ateş ederse eylem bir başka suçu oluştursa bile ayrıca... cezalandırılır> denilmek suretiyle, failin işlediği suçun yanında ayrıca bu suçtan da cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Böylece eylemin birden fazla maddeyi ihlal etmesi halinde, suçlar arasında tüketen-tüketilen norm ilişkisi kaldırılmış, her iki suçtan da sanığın cezalandırılması gerektiği hükme bağlanmıştır (YCGK 17.12.1996-8/264-287).

İtiraz konusu 29.05.2000 günü saat 02.00 dolaylarında meydana gelen olayda, yakınana ait işyerinin içerisinde hiç kimsenin bulunmadığı sırada cam ve duvarının zarar gördüğü dosya içerisinde mevcut 29.05.2000 tarihli olay yeri inceleme raporundan anlaşılmış ise de; yakınanın, davaya katılmasını gerektirir, mala zarar verme suçundan yöntem ince açılmış bir kamu davası veya şahsi dava da bulunmadığı, diğer korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ateş etme ve 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık suçlarının ise mağduru ve bu suçlardan dolayı doğrudan zarar gören kişi konumunda da olmadığı gözetilmeden, davaya katılan olarak kabulü ve lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi,

3- 765 sayılı TCK'nın 71. maddesinde, <Aynı neviden şahsi hürriyeti bağlayan muvakkat cezalara mahkumiyet halinde bu cezaların mecmuu tatbik olunur> şeklinde hüküm bulunmasına karşın, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'da bu konuda bir düzenleme bulunmadığı ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 99/1. maddesi uyarınca ancak kesinleşmiş hükümler yönünden mahkemesinden bir toplama kararı istenebileceği gözetilmeden, sanık Ali U. hakkında, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ateş etme ve 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık suç*larından verilen cezaların toplanması,

Usul ve yasaya aykırı bulunmuştur> görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün anılan nedenlerle bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Sanıkların korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde ateş etmek suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda, sanıkların suçlarının sabit olduğu hususunda, Yerel Mahkeme, Yargıtay C.Başsavcılığı ve Özel Daire arasında bir hukuki uyuşmazlık bulunmamaktadır. Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlıklar;

1- Sanık Ali U. için, 5271 sayılı CMY'nin 150/3. maddesi uyarınca zorunlu müdafi atanmasının gerekip gerekmediği,

2- Sanıklar hakkında 765 sayılı TCY'nin 264/7. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan davada, lehe yasa uygulamasıyla 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c maddesi uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi kar*şısında, yakınanın bu davaya katılıp katılamayacağı, buna bağlı olarak da lehine vekalet ücretine hükmedilip edilemeyeceği,

3- Yerel Mahkemece sanıklardan Ali U. hakkında 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c maddesi ile 6136 sayılı Yasa'nın 13/1. maddesi uyarınca verilen cezaların toplanması karşısında bu uygulamanın 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesine aykırı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlık nedenleri sırasıyla ele alındığında;

1- Sanık Ali U.'ye zorunlu müdafi atanmasının gerekip gerekmediğine ilişkin birinci uyuşmazlık nedeninin incelenmesinde;

Yargıtay C.Başsavcılığı'nca itiraz yasa yoluna başvurulmasından sonra, 19.12.2006 günlü Resmi Gazete'de yavuklanarak yürüdüğe giren 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile 5271 sayılı CMY'nin 150. maddesinde değişiklik yapılmış ve daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması öngörülmüş iken, değişiklikten sonra bu zorunluluk alt sınırı 5 yıl ve daha fazla ceza gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır. Yargılama yasalarına ilişkin hükümlerin derhal uygulanacağı nazara alındığında, konu olayda sanık hakkında zorunlu müdafi atanması koşulları ortadan kalkmıştır.

Kaldı ki, somut olayda sanığın savunması 01.06.2005 tarihinden önce 1412 sayılı CYUY'nin yürürlükte olduğu dönemde usulüne uygun olarak alın*mıştır. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 4/2. maddesi uyarınca, CMY'nin yürürlüğe girmesinden önce yapılmış işlemlerin hukuki geçerliklerini sürdürecekleri hükme bağlanmış olup, yapılan bu sorgu hukuken geçerlidir. Yerel Mahkemece lehe uygulama olanağı bulunduğu gözetilip 5237 sayılı TCY'nin yürürlüğe girmesi beklenerek, lehe uygulama da yapılmak suretiyle 09.06.2006 tarihinde hüküm verildiği göz önüne alındığında, sanığa zorunlu müdafi atanmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığından da söz edilemez. Zira, 765 sayılı Yasa yürürlükten kalkmış olup, sanık hakkında lehe olduğu kabul edilerek uygulanan 5237 sayılı Yasa'nın 170/1-c maddesinde ise öngörülen cezanın üst sınırı 3 yıl hapis cezası olarak belirlenmiştir.

Bu nedenle sanık hakkında zorunlu müdafi atanması koşulları oluş*madığından, Yargıtay C.Başsavcılığının birinci itiraz nedeni isabetli değildir.

2- Yakınanın davaya katılıp katılamayacağı konusundaki uyuşmazlık nedeninin incelenmesinde;

Sanıklar hakkında 765 sayılı TCY'nin 264/7. maddesi uyarınca ceza*landırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Anılan maddede aynı eylemle bir başka suçun oluşması halinde, o suçtan da ayrıca cezalandırılabilirle hali öngörülmektedir. Bu nedenle Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında, 765 sayılı TCY'nin 264/7. maddesinden açılan davalara, mağ*durların katılma olanağının bulunmadığı kabul edilmektedir.

Buna karşılık, 5237 sayılı TCY'nin 170. maddesinde, 765 sayılı TCY'nin 264/7. maddesindeki düzenlemeden farklı biçimde eylemin bir başka suçu oluşturması halinde ayrıca cezalandırılacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. O halde, eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCY'nin 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılma söz konusu olacaktır. Bu durumda TCY'nin 170. maddesinin uygulanması halinde, daha ağır ceza gerektirdiği için, bu maddenin içerisinde eriyen suç yönünden kamu davasına katılma olanağının bulunduğu hallerde, artık bu suçtan zarar gören kimselerin kamu davasına katılmalarının da olanaklı olduğunun kabulünde zorunluluk vardır.

Somut olayda sanıkların eylemleri aynı zamanda mala zarar verme suçunu da oluşturmasına rağmen, bu suçtan ayrı bir dava açılmamıştır. Yerel Mahkemece 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c maddesi uyarınca ceza tayin edildiği nazara alındığında, mala zarar verme suçu, yasada öngörülen ceza tür ve miktarı itibariyle bu suçun içinde eriyecektir. Mala zarar verme suçundan açılan davaya katılma olanaklı bulunduğundan, suçtan zarar gören mağdurun davaya katılmasını kabul etmek gerekmektedir. Kaldı ki; 170. maddenin 1. fıkrasında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı ve panik yaratacak tarzda eylemlerin yaptırıma bağlanması amacı güdüldüğünden ve sanığa yüklenen c fıkrası kapsamındaki eylemde de kişilerin mağduriyeti öne çıkacağından fiilden zarar görme olasılığı bulunan şahısların bu türden kamu davalarına 5237 sayılı Yasa uygulamasında katılabilmesi gereğini kabullenmek icap etmektedir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığının ikinci itiraz nedeni de isabetli değildir.

3- Sanık Ali Ulvi'ye iki ayrı suçtan verilen cezaların toplanmasının yasaya uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık nedeninin incelen*mesinde;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa'nın 99. maddesinde, bir kişi hakkında başka kesinleşmiş hükümlerin bulunması halinde, koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanabilmesi açısından mahkemeden bir toplama kararı isteneceği hükmüne yer verilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, hükmolunan cezaların kesinleşmesi ve infaz edilebilme koşullarını kazanmaları gerekmektedir. Kesinleşmeyen hükümlerdeki cezaların yeni ceza sisteminde toplanmasına yasal olanak bulunmamaktadır.

Nitekim Ceza Genel Kurulu'nun 30.05.2006 gün ve 147-149 sayılı kararında da aynı esas kabul edilmiştir.

Somut olayda sanık Ali U.'nin, 5237 sayılı TCY'nin 170/1-c ve 6136 sayılı Yasa'nın 13-1. maddeleri uyarınca sonuçta cezalar da toplanmak sure*tiyle 1 yıl 6 ay hapis 91.00 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi, 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesine aykırıdır.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı'nın üçüncü itiraz nedeni isabetli oldu*ğundan, bu yöne ilişkin itirazın kabulü gerekmektedir.

Tüm bu değerlendirmeler karşısında Yargıtay C.Başsavcılığı'nın ilk iki itirazının reddine, üçüncü itiraz nedeninin kabulüne, kabul edilen itiraza istinaden Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bu nedenle bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirme*diğinden ve 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nin 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, Yerel Mahkeme hükmündeki cezaların toplanmasına ilişkin kısmın çıkartılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar veril*melidir.

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı'nın ilk iki itiraz nedeninin REDDİNE,

2- Yargıtay C.Başsavcılığı'nın, sanık Ali U.'ye iki ayrı suçtan verilen cezaların toplanmasının yasaya aykırı olduğuna ilişkin üçüncü itirazı nedeninin KABULÜNE,

3- Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi'nin 28.09.2006 gün ve 5119-7053 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

4- Kadıköy Dördüncü Asliye Ceza Mahkemesi'nin 09.06.2005 gün ve 571-498 sayılı hükmünün, sanık Ali U. hakkında hükmolunan cezaların toplanması 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesine aykırı olduğundan BO*ZULMASINA, ancak bu hususta 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUY'nin 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Yerel Mahkeme hükmündeki <Sanık Ali Ulvi’ye verilen cezaların toplanması sureti ile neticeten sanık Ali U.'nin 1 yıl 6 ay hapis 91.00 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına> ibarelerinin çıka*rılması suretiyle düzeltilerek ONANMASINA,

5- Dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 26.12.2006 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları

------

.C. YARGITAY
3.Ceza Dairesi

Esas: 2006/9491
Karar: 2007/7256
Karar Tarihi: 17.10.2007

ÖZET: Daha önce üst sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması öngörülmüş iken yapılan değişiklik ile bu zorunluluk alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlanmış bulunmasına, ayrıca yargılama yasalarının derhal uygulanmasının gerekmesine göre sanık hakkında zorunlu müdafi tayin zorunluluğu ortadan kalkmıştır.

(5271 S. K m. 150) (5320 S. K m. 4) (1412 S. K. m. 305, 317) (YCGK 26.12.2006 T. 2006/8-317 E. 2006/319 K.)

Dava: Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Sanıklar Reşit ve Menderes hakkında mağdur Yüksel'i eyleminden dolayı kurulan hükümde karar tarihi itibariyle tayin olunan cezanın tür ve miktarına göre hükmün CMUK’nun 305/1. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğundan sanıklar müdafiinin temyiz isteminin aynı Yasa'nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2- Sanık Yüksel hakkında mağdur Menderes'i yaralama eyleminden dolayı kurulan hükmün incelenmesinde;

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.12.2006 tarih, 2006/8-317 esas, 319 sayılı kararında belirtildiği üzere 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesinde yapılan değişiklik sonucu daha önce üst sınırı 5 yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması öngörülmüş iken yapılan değişiklik ile bu zorunluluk alt sınırı 5 yıl hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlanmış bulunmasına, ayrıca yargılama yasalarının derhal uygulanmasının gerekmesine göre sanık hakkında zorunlu müdafi tayin zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Kaldı ki, sanığın savunması 1412 sayılı CMUK yürürlükte iken alınmış olup, 5320 sayılı Yasa'nın 4/2. madde ve fıkrasına göre CMK yürürlüğe girmeden önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini devam ettireceğinin belirtilmiş olması karşısında tebliğnamedeki sanığa zorunlu müdafi tayini gerektiğine dair bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Sonuç: Sanığın temyiz itirazları, oluşa, yapılan yargılamaya, toplanan delillere, gerekçeye ve uygulamaya göre yerinde görülmediğinden, reddiyle hükmün isteme aykırı ONANMASINA, 17.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 22-03-2012, 17:06   #4
mefhumu muhalif

 
Varsayılan

sn meslektaşlarım
açılan konu ile benzer bir dosya mevcut elimde.
sanığın yargılandığı ve cezalandırıldığı suçun alt sınırı 5 yıl ve ilk savunması müdafii eşliğinde alınmıştır. Ancak sonra sanık vekaletli müdafii yi azletmiştir. Bundan sonra da sanığa müdafii görevlendirilmemiş ve müdafii yokluğunda hüküm kurulmuştur.
Bu durumda CMK 150/3 "Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır." hükmü gereği sanığa müdafii atanması gerekecek midir.

sn. hakiki avukat mesajınızda bir yargıtay kararı olduğundan bahsetmişsiniz yayınlarsanız sevinirim

iyi çalısmalar
Old 28-03-2012, 14:05   #5
Av. N. İpek

 
Varsayılan

Öncelikle Merhaba,
CMK 150. maddesi açıktır. Şüpheli/Sanık; 1-) çocuksa, 2-) kendisini savunamayacak derecede malul, sağır veya dilsizse, 3-) alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiyorsa, zorunlu müdafii görevlendirilir. Yine CMK 188. maddesine göre, zorunlu müdafiin duruşmada hazır olması gerekir. Aksi halde temyiz nedenidir. Ayrıca şüpheli/sanığın savunmasının müdafii olmaksızın alınması,savunma hakkının kısıtlanması gerekçesiyle de temyiz edilebilir.
2. olayda da; (sanığın savunmasını verdikten sonra vekilini azletmesi) yargılamaya yeni bir müdafii atanarak devam olunması gerekir. Sanığın ilk ifadesini müdafii huzurunda vermiş olması önemli değildir; yargılama boyunca müdafii huzurunda savunmasının alınması ve yargılamadaki boşluğun giderilmesi gerekir. Aksi halde yine savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle temyiz nedenidir görüşündeyim.

T.C.

YARGITAY

6. CEZA DAİRESİ

E. 2008/555

K. 2008/12249

T. 2.6.2008

• BİLİŞİM SİSTEMLERİNİN KULLANILMASI SURETİYLE HIRSIZLIK ( Sanık Tarafından Yakınanın Hesabından Paranın Başkası Hesabına Havale Edilmesi Anında Tamamlandığı - İnternet Bankacılığı )

• ZORUNLU MÜDAFİ ( Yasal Değişiklikten Sonra Bu Zorunluluk Alt Sınırı 5 Yıl ve Daha Fazla Ceza Gerektiren Suçlardan Yargılanan Sanıklarla Sınırlandırıldığı )

• TEŞEBBÜS ( Bilişim Sistemlerinin Kullanılması Suretiyle Hırsızlık - Sanık Tarafından Yakınanın Hesabından Paranın Başkası Hesabına Havale Edilmesi Anında Tamamlandığı )

• İNTERNET BANKACILIĞI ( Hırsızlık - Sanık Tarafından Yakınanın Hesabından Paranın Başkası Hesabına Havale Edilmesi Anında Tamamlandığı )

5237/m.142/2

5271/m.147, 150/3, 191


ÖZET : Bilişim sisteminin kullanılması suretiyle işlenen hırsızlık suçunun, sanık tarafından yakınanın hesabından paranın başkası hesabına havale edilmesi anında tamamlandığı gözetilmelidir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Sanığın internet bankacılığı hizmetinden yararlanan yakınanın şifresini elde ederek hesap bilgilerine ulaştıktan sonra, G. Bankası G. Şubesi'nde bulunan hesabındaki 5.800 YTL'yi oluşturduğu sahte kimliğe havale çıkarttığı, bu eyleminde sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirmenin söz konusu olmadığı anlaşıldığından; ayrıca 5271 sayılı CMK'nın 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Yasa ile değişik 150/3 ve 26.12.2006 tarihli Ceza Genel Kurulu'nun 2006/8-317 E. ve 2006/319 sayılı kararına göre, daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda zorunlu savunman atanması öngörülmüş iken, değişiklikten sonra bu zorunluluk alt sınırı 5 yıl ve daha fazla ceza gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırıldığı ve sanığa 5271 sayılı Yasa'nın 147, 191. maddelerindeki tüm hakları hatırlatılarak son sözü de sorulduktan sonra hüküm kurulduğu ve böylece savunma hakkı kısıtlanmadığından, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünce benimsenmemiş; 24.07.2007 tarihli oturumda sanığın okunan nüfus kaydının kendisine ait olduğunu söylemesi karşısında, 97068 sicil numaralı yazman tarafından Mernis üzerinden çıkartılan sanığın nüfus kayıt örneğinin yerinde imzalanması ve hak yoksunlukların seçimlik olmaması nedeniyle 5237 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin 1. fıkrasındaki c-d ve e bentlerinin de mahkumiyetin kanuni sonucu olarak infaz aşamasında uygulanması olanaklı görülmüş; bilişim sisteminin kullanılması suretiyle işlenen hırsızlık suçunun, sanık tarafından yakınanın hesabından paranın başkası adına havale edilmesi anında tamamlandığı gözetilmeyerek, eylemin kalkışma aşamasında kaldığının kabul edilmesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre sanık Orhan savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye aykırı olarak ( ONANMASINA ), 02.06.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx
Old 28-03-2012, 14:28   #6
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. N. İpek
Öncelikle Merhaba,
CMK 150. maddesi açıktır. Şüpheli/Sanık; 1-) çocuksa, 2-) kendisini savunamayacak derecede malul, sağır veya dilsizse, 3-) alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiyorsa, zorunlu müdafii görevlendirilir. Yine CMK 188. maddesine göre, zorunlu müdafiin duruşmada hazır olması gerekir. Aksi halde temyiz nedenidir. Ayrıca şüpheli/sanığın savunmasının müdafii olmaksızın alınması,savunma hakkının kısıtlanması gerekçesiyle de temyiz edilebilir.
2. olayda da; (sanığın savunmasını verdikten sonra vekilini azletmesi) yargılamaya yeni bir müdafii atanarak devam olunması gerekir. Sanığın ilk ifadesini müdafii huzurunda vermiş olması önemli değildir; yargılama boyunca müdafii huzurunda savunmasının alınması ve yargılamadaki boşluğun giderilmesi gerekir. Aksi halde yine savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle temyiz nedenidir görüşündeyim.

Bu konudaki görüşlerimi 2 no.lu mesajda belirtmiştim. Esasen, eklemiş olduğunuz kararda da alt sınırı 5 yıl "VE" daha fazla ceza gerektiren suçlardan ibaresinin kullanıldığı; oysa yasa maddesinde böyle bir kullanım bulunmadığı göze çarpmaktadır.

Bu duruma göre yasa maddesinin, Yargıtayca da, benim görüşüm vechile ele alındığını söylemek mümkündür diye düşünüyorum. Yasa maddesinde geçen beş yıldan fazla ibaresine beş yılı da dahil etmek maddenin konuluş amacına en uygun yorum olacaktır.

Saygılar.
Old 24-05-2013, 15:24   #7
Av.Hükümdar H.

 
Varsayılan Tartışmaya nokta koyuldu

Merhabalar.

5 yıl 1 gün olmadıkça zorunluluk uygulanmıyor. YCGK lafzi yorumla bu karara vardı. Yüksek içtihatları bu yönde .

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu



Esas No : Karar No : İtirazname :

2011/3-194 2011/228 2008/260655



Y A R G I T A Y K A R A R I

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi

Mahkemesi : ANKARA ... Asliye Ceza

Günü : 14.05.2008

Sayısı : ...- ...

Davacı : K.H

Şikayetçi : ...

Sanık : ...

Kasten yaralama suçundan sanık A. N. T.’ın 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2008 gün ve ...-... sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile; “5271 sayılı CMK'nın 150/3. maddesi uyarınca alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada; sanığın müdafiinin bulunmaması halinde istemi aranmadan müdafii görevlendirilmesi gerektiği ve sanığın üzerine atılı TCK'nın 86/1, 86/3-e ve 87/1-d-son maddesinde düzenlenen suçun da bu kapsamda olduğu, buna göre zorunlu müdafii görevlendirilmesi gerektiği gözetilmeden duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.07.2011 gün ve 260655 sayı ile; “5271 sayılı CMK nun 'Müdafiin görevlendirilmesi' başlıklı 150. maddesinde,‘(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse istemi halinde bir müdafi görevlendirilir. (2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır. (4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir’ hükmüyle 'zorunlu müdafilik' kurumunun koşulları belirlenmiştir. Buna göre, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, şüpheli ya da sanığın istemine bakılmaksızın müdafi atanması zorunludur. 5271 sayılı CMK.nun 150/3. maddesinin 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ilk halinde, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada isteme bakılmadan müdafii atanması zorunlu iken uygulamada yaşanan sorunlardan, bir çok soruşturma ve kovuşturma işleminde müdafi atanmasının maliyeti ve güçlüğü nedeniyle 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yasa maddesi bugünkü halini almıştır. Yasal düzenlemeye göre, somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında bıçakla, yaşamı tehlikeye sokmak suçundan TCK.nun 86/1, 3-e, 87/1-d maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açılmış, sanığın 03.10.2007 tarihinde yapılan sorgusu sırasında müdafi talep etmediği belirlenmiş ve re'sen müdafi atanmadan yapılan yargılama neticesinde, TCK.nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d ve 62. maddelerinin uygulanması suretiyle 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği olayda, uygulanması gereken 5237 sayılı TCK.nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son cümle uyarınca asgari 'beş' yıl hapis cezası öngörüldüğü için ve CMK.nun 150/2. maddesinde sayılan hallerden herhangi biride mevcut olmadığından, talep olmaksızın müdafi atanması mecburi değildir. Bu durumda müdafi atanmadan yargılamaya devam edilmesi de savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmaz. Yasa koyucunun, 5271 sayılı CMK.nun 150/3. maddesi gereğince müdafi atanmasının gerekmesi için yasada öngörülen cezanın 'beş yıldan fazla' (en az beş yıl bir gün) olması gerektiğini kastettiği aynı Yasanın 196/2. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılmaktadır. Bu madde de, ‘Sanık alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir...’ hükmünde yasa koyucu istinabe suretiyle sorgusu yapılamayacak suçları belirlerken açıkça 'beş yıl' ve 'daha fazla hapis cezasını gerektiren' şeklinde ayrıma gitmiştir. Aynı düşüncenin egemen olması halinde CMK.nun 150/3. maddesinde de bu husus paralel bir düzenlemeyle belirtilirdi. CMK.nun 150/3. maddesinin mevcut haliyle asgari 'beş' yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda müdafii atanmasının zorunlu olduğunun kabul edilmemesi gerekir. Bu nedenle, Yüksek Dairenin 5237 sayılı TCK.nun 86/1, 86/3-¬e, 87/1-d-son maddesi kapsamında kalan suçta, CMK.nun 150/3. maddesi gereğince sanığın isteğine bakılmaksızın müdafi atanması gerektiğine dair düşüncesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Yargıtay C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, alt sınırı beş yıl hapis cezası olan suçlarda CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca zorunlu müdafi atanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden;Sanık hakkında kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3-e, 87/d ve 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporuna göre, katılanın kesici ve delici nitelikte aletle yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaralandığı, Sanığa 03.10.2007 tarihli oturumda yasal haklarının hatırlatıldığı, müdafi istemediğini ifade eden sanığın sorgusunun yapıldığı, diğer oturumlarda da sanığın müdafii isteminde bulunmadığı, Anlaşılmaktadır. 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın 150. maddesinin 3. fıkrasının ilk hali; “Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır” şeklinde iken, 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 21. maddesi ile; “Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır” olarak değiştirilmiştir. Anılan yasa maddesinde açıkça “alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda” müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, alt sınırı beş yıl olan suçlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır. Bununla birlikte aynı Yasanın 196. maddesinin 2. fıkrasındaki; “sanık alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis”, istinafa ilişkin 272/1. maddesindeki; “onbeş yıl ve daha fazla hapis”, temyize ilişkin 286. maddenin 2. fıkrasının (a) ve (b) bentlerindeki; “beş yıl veya daha az hapis”, aynı fıkranın (f) bendindeki; “on yıl veya daha az hapis”, temyizde duruşmaya ilişkin 299. maddedeki; “on yıl veya daha fazla hapis” şeklindeki ifadeler göz önüne alındığında, yasa koyucunun bu ifade tarzını, bilinçli olarak tercih ettiği ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçları zorunlu müdafilik kapsamına almadığı sonucuna ulaşılmaktadır.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sanığa atılı silahla kişinin yaşamını tehlikeye sokacak şekilde kasten yaralama suçuna öngörülen ceza miktarının 5237 sayılı TCY’nın 87/1-son maddesi uyarınca “beş yıldan az olamaz” şeklinde belirlendiği göz önüne alındığında, CYY'nın 150/3. maddesi kapsamında müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.10.2011 gün ve 182-204 sayılı kararı ile de aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.06.2011 gün ve 611-8244 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, esastan incelenmesi amacıyla Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE,
15.11.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Old 15-09-2013, 18:54   #8
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

5 yıldan fazla hapsi gerektiren suçların kovuşturmasında, sanık tarafından vekaletname ile görevlendirilen müdafi de tüm duruşmalara katılmak zorunda, ancak müdafi mesleki mazereti nedeniyle duruşmaya katılamaz ise, mahkemece barodan müdafi görevlendirilmesi mi istenecek?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
CMK Gereğince Atanan Müdafi - Temyiz tuba Meslektaşların Soruları 11 06-06-2017 15:28
zorunlu müdafi avgülcanince Meslektaşların Soruları 9 22-02-2009 23:21
Kovuşturma Aşamasında Müdafi Gerekli mi? Av.EErdem Hukuk Sohbetleri 5 29-03-2008 22:22
Müdafi Görevlendirilememesi polat_polat Meslektaşların Soruları 0 17-07-2007 22:26
Müdafi/Vekil Huzurunda Alınan İfadeler damista Meslektaşların Soruları 2 04-05-2007 12:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04403806 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.