Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Sanat Ve Hukuk Ticarete Boyun Eğerse, Adnan Şenses Kavruk Bir Anadolu Genci Olarak Ye

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-07-2004, 15:56   #1
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Sanatçilarin isimleri hiç bir biçimde devredilemez!

SANAT VE HUKUK TİCARETE BOYUN EĞERSE, ADNAN ŞENSES KAVRUK BİR ANADOLU GENCİ OLARAK YENİDEN KARŞIMIZA ÇIKABİLİR…

Basında yer alan haberlere göre; bir müzik şirketine bağlı olarak çalışan çok sayıdaki ses sanatçısının tanınmış isimlerinden oluşan “isim marka” haklarına haciz konulup, neticeten alacaklı firma tarafından alacağına mahsuben ihale neticesinde satın alındığı herkesçe malumdur.

Batı ülkelerinde böyle bir olay olsaydı ve ülkenin tanınmış sanatçılarının isim markaları icra yoluyla satılsaydı, bu olay tek başına büyük dalgalanma yaratır, olayın hukuki boyutu enine boyuna günlerce tartışılırdı.

Yine Gazetede yer alan bilgilere göre, bir müzik şirketi ile “eserlerinin” mali hakları ile ilgili sözleşme imzalayan ses sanatçıları, sözleşmede yer alan bir hükme bağlı olarak tanınmış isimlerinin de “marka olarak” tesciline rıza göstermişler ve bu izne bağlı olarak Müzik şirketi mali haklarını devraldığı sanatçıların tanınmış isimlerini kendi şirketi adına marka olarak tescil ettirmiştir.

Şirket mali bakımdan sıkıntıya girince şirket alacaklıları, şirketin tüm ekonomik malvarlığına haciz uyguladığı gibi, sanatçıların tanınan ismi üzerindeki marka hakkına da şirket adına tescilli olduğu için haciz koydurtmuş ve akabinde icra kanalıyla paraya çevirerek, alacağına mahsuben markayı devir almıştır.

Ne yazık ki sanata ve sanatçıya gereken özenin gösterilmediği ülkemizde, böylesine hukuk dışı ticari bir anlayışa ses çıkarılmamıştır. Sanat ve hukuk, ticarete boyun eğmiştir Oysa, aşağıda ayrıntıları ve dayanakları ile arz edileceği üzere, temelde ciddi bir hukuk ihlali vardır.

Bu çalışmada olayın hukuki yanı irdelenecek, kişinin mutlak manevi hak sahibi olduğu isim hakkının başka bir ifade ile tanınmış isminin, marka olarak bir başkasına devrinin mümkün olup olamayacağı, mümkün olsa bile icra kanalıyla alınan “isim markasının” yeni hak sahibi adına tescilinin hukuken mümkün olup olamayacağı tartışılacaktır.


Türk Medeni Yasası bakımından Kişilik hakları Madde 24,25 ve 26. da düzenlenmiş olup, buna göre:



“Madde 24 - Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

Kişi isminin en önemli kişilik hakkı olduğunda şüphe yoktur. Ancak, bu hükümde yer alan “hukuka aykırı olarak…” cümlesinden de anlaşılacağı üzere, isme yönelen eylem ya da işlemin hukuka uygun olması halinde Türk Medeni Yasası kapsamında korunma talep etmek mümkün olamayacaktır.

O halde, Marka olarak bir defa tescil edilen ve ekonomik değer taşıyan isim markasının hukuka uygun olarak hacze konu olması söz konusu ise, T.M.K. 24. ve devamı hükümlerden dolayı ismin hacizden korunması ilk etapta düşünülemeyecektir.

Ticaret yahut hizmet Markaların haczinin mümkün olduğu hususu da gerek İcra iflas yasasının 82. maddesinde haczi kabil olmayan mallar kapsamında “markanın” olmamasından gerekse markaların Korunması hakkındaki kanun hükmünde kararnamenin 19. maddesinde yer alan:

“Tescilli bir marka işletmeden bağımsız olarak, haciz edilebilir.

Haciz sicile kayıt edilir ve yayınlanır.”

Şeklindeki hükümden çıkarılabilecektir..

Keza, ticari amaçlı “İsim markalarının” tescilinin olanaklı olduğu bizzat Markaların Korunması hakkındaki Kanun Hükmündeki kararnamenin 5. maddesindeki şu hükümden anlaşılmaktadır.

“Madde 5 - Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.

Marka, mal veya ambalajı ile birlikte tescil ettirilebilir. Bu durumda mal veya ambalajın tescili marka sahibine mal veya ambalaj için inhisari bir hak sağlamaz.”

Görüldüğü gibi “… kişi adları dahil…” ahlaka ve adaba mugayir olmayan her türlü isim “ticari marka” olarak tescil edilebilmektedir.

Yukarıda yer alan hükümler, bir teşebbüs olarak üretilen mal veya hizmetlerde kullanılacak ticari yahut hizmet markaları için geçerlidir. Başka bir ifade ile, ticari olmayan telif hakkı kapsamında değerlendirilebilecek sanatçıya ait bir “isim markasının” somut olaydaki şekli ile haczi ve bir başka firma adına yeniden tescili aşağıdaki gerekçelerle mümkün değildir

Şöyle ki:.

Markaların Korunması hakkındaki yasanın 5. maddesinde yer alan ve kişi adlarının tescili için “… bir teşebbüsün mal veya hizmeti…” için marka tescili yaptırabileceği ortadadır.

Başka bir ifade ile, kendi adına ticari teşebbüsü olmayan ve ticari anlamda kendi adına mal veya hizmet üretmeyen, sadece telif hakkı kapsamında ürettiği eserlerinden dolayı Fikir ve Sanat eserleri yasasına göre, mali ve manevi haklar kazanan sanatçının tanınan isminin, bir ticari teşebbüs tarafından marka olarak tescili ancak vekalete dayalı olarak sanatçı nam ve hesabına tescil olarak değerlendirilebilir.

Bu nedenle, tescilin konusunu, “… bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini… Başkalarından ayırt etmek koşuluyla…” ifadesi kapsamında değerlendirmek gerekir.

O halde, sanatçının sadece mali haklarını devrettiği bir yapımcı firma tarafından sözleşmeye sıkıştırılan hükme dayanarak sanatçının tanınan isminin marka olarak şirket adına tescili işlemi, temeldeki devir sözleşmesinin “manevi haklardan olan isim hakkı devredilemeyeceğinden” hukuka uygun olmaması nedeniyle “Sözleşmenin tamamının değil sadece isim marka hakkının devri ile ilgili hükmün” geçersiz sayılması gerekir. Bu husus, Borçlar kanunu 20. maddenin 2.fıkrasında aynen şu şekilde esasa bağlanmıştır:

“Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lağvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmayacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamıyla batıl addolunur.”

Buradaki durum, sanatçı ile yapımcı firma arasında akdedilen mali hakların devrine ilişkin sözleşmedeki “isim markayı tescil ettirme izni” ni de içeren sözleşmenin, sadece “isim markanın tesciline izin” bölümü bakımından mutlak butlanla batıl olacağı şüphesizdir. Ancak, Markaların korunması hakkındaki kanun hükmünde kararnamenin 8. maddesinin b fıkrasının b bendinin ikinci paragrafındaki “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Hükmünde yer alan “hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir…” cümlesinden de anlaşılacağı üzere bir defa patent enstitüsü nezdinde tescil edilen “isim markasının” kendiliğinden mutlak hükümsüz sayılamayacağı, bu tescil idari işleminin sahibinin itirazına dayalı olarak “nispi butlanla sakat” sayılacağı da bir gerçektir.

Ses sanatçısının, kaset, cd ve benzeri materyallere işlenerek piyasaya sürülen “eser” inin, diğer sanatçıların eserlerinden ayırt edilebilmesi için “eser isimleri” verildiği ve bu eserlerinin tamamının Fikir ve Sanat eserleri yasası kapsamında korunduğu bilinmektedir.

O halde, ses sanatçısının toplumda “tanınan ismi” ile bu sanatçının ürettiği “eser isimlerinin” korunmasının farklı değerlendirmeye tabi olması gereği açıktır.


Gerçekten; kişinin ismi üzerinde manevi hakları vardır ve manevi haklar devredilemez.

Bu sonucu teyit eden birçok yasal dayanak da vardır.

Evvela; şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olan isim üzerindeki haklar sahibinin rızası olsa bile devredilemez. Eser sahibinin eseri üzerinde hak sahibi olduğu manevi haklardan en önemlisi eser sahibinin ismi olup, bu husus FSEK. Madde 15 de aynen “Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arz etme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti münhasıran eser sahibine aittir.” Şeklinde hükme bağlanmıştır.

Buradaki münhasır hakka dikkat edilmelidir.

İkinci olarak, Anayasanın 48. maddesinde Çalışma ve sözleşme Özgürlüğü düzenlenmiş olup, mesleği adı ile özdeşleşmiş olan sanatçının, toplum tarafından tanınan ve bilinen isminin, elinden alınmasına engeldir.

Üçüncü olarak, Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin 8. maddesinin b fıkrasının b bendinin ikinci paragrafındaki “
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” Hükmü dairesinde, sanatçının tanınan isminin bir başkası tarafından her ne sebeple olursa olsun tescili talebi, ilgili sanatçının itirazı halinde tescil edilen Marka, Patent Enstitüsü tarafından reddedilecektir.

Görüldüğü gibi isim hakkı kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı en tabi haklardan birisi olup, ticari alanda sahibi tarafından kullanılmak üzere sahibi adına ve hesabına tescil edilmedikçe, hiçbir biçimde bir başkası adına ve hesabına tescil edilip kullanılamayacaktır.

Burada yeri gelmişken değinmek gerekir ki, kişinin nüfustaki gerçek ismi ile tanınan sanatçı kimliği yani “takma adının” farklı olması da durumu değiştirmeyecektir. “Müstear isim” yahut “takma isim” olarak hukukta geçerliliği olan isimler vardır ve hukuken korunma hakkına haizdir.

Bu husus Fikir ve Sanat eserleri yasasının 11. maddesinde aynen:

“Yayımlanmış eser nüshalarında veya güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır.” Şeklindeki açık hüküm ile ortaya konmuştur.

Gerçekten, asıl olan ve hukuken korunmaya değer husus, ismin tanınmış olması ve bu tanınmış ismin, nüfusta kayıtlı olan farklı isme aidiyetinde kuşkunun olmamasıdır. Yani takma ismin, kullanana aidiyetinde şüpheye mahal bırakmayacak açıklıkta bulunmasıdır.

Diğer yandan, sanatçının kendi adına ticari teşebbüsü söz konusu değil ise, sadece mali hakları kapsamında eseri üzerindeki mali haklarını devrettiği müzik şirketinin bir ayak oyunu ile sözleşmeye “isim marka hakkının” şirket adına tesciline yönelen ifade eklenmesi, şirket adına bu markanın tesciline neden olsa da, sanatçının itirazı üzerine bu tescilin terkini gerekecektir.

Bu sonuç yasaya uygun olduğu kadar, hayatın olağan akışına da uygundur. Gerçekten, 40 50 yıldır bilinen ve tanınan örnek olarak: Adnan Şenses’ in isim marka hakkının, bir başka kişi tarafından sahnelerde kullanılması, komik olacağı kadar halkı aldatmaya da yönelen haksız bir eylem olacaktır. Markaların korunması hakkındaki kanun hükmündeki kararnamenin ruhu “Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlamaya…” yönelik olduğundan, halkı alenen aldatacak ve karışıklığa neden olacak bir tescilin reddedilmesi yahut her nasılsa tescil edilmiş olsa da bu tescilin terkini şarttır.

Aksi takdirde yıllarca emek verip bir noktaya gelen sanatçının çalışma özgürlüğü ihlal edileceği gibi, bıyığı henüz yeni terlemiş 13–14 yaşlarında kavruk Anadolu çocuklarından has bel kader birisini “Adnan Şenses” aldatması ile dinlemek şansızlığına muhatap olunacaktır ki bunun ciddi bir kepazelik olacağından kuşku yoktur.

Yine, Hukuki Reenkarnasyon olarak tarif edilebilecek böyle bir durumda, Sanat ve sanatçıyı korumak yerine yok etmek adet haline gelebilecek, belki de eli silahlı bir takım kişiler tarafından bu yöntem maddi kazanç kapısı olarak kullanılacaktır.

İsim marka hakkını icradan satın alan ve kendi firması adına tescil edeceğini sanan kişilerin, aslında bu yöntemi sanatçı ile uygun koşullarda çalışmak için bir şantaj aracı olarak kullanabilecekleri de akıldan çıkarılmamalıdır.

Devlet sanatı ve sanatçıyı Anayasamızın 64. maddesindeki hükme göre koruyacaksa eğer, bir an önce olaya müdahale edip, rezalete son vermelidir.

Asıl üzücü olan da Özcan Deniz, Adnan Şenses, Kibariye, Ali Şan, Gülşen gibi birçok ünlü sanatçının hiç ses çıkarmaması, olayı kabullenmiş olmasıdır.

Devlet elbette ki sanatçıyı koruyacaktır, korumalıdır. Fakat öncelikle sanatçı kendisini korumalı, hakkını savunmalıdır. Maalesef görünen o ki sanatçılar da kendilerini korumaktan uzak durmaktadır.

Bu durum yakın zamanda, En hakiki Ali Şan, Öz Özcan Deniz, İkinci Adnan Şenses, Yeni Gülşen gibi komikliklere gebedir.

Oysa hukuk hükümleri çok açık ve bu olayda sanatçının yanındadır.

Av. Mehmet Saim Dikici, 21.07.2004
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bir Hukuk Normu Olarak Genel Ahlak Gemici Hukuk ve Felsefe 12 13-01-2007 22:03
vergi hukuku özel hayata müdahale ederse?? MeLoDyY Hukuk Soruları Arşivi 1 29-03-2006 22:46
Fikir Ve Sanat Eserleri esersaka Hukuk Soruları Arşivi 2 10-06-2002 09:13
Hukuk ve Sanat Av. Hulusi Metin Hukuk Sohbetleri 7 26-04-2002 16:11


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04356194 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.