Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tüketici Kredisinde Kefilin Takibe İtiraz Etmesi Sonucu Kefile Yeni Bir Takip Açmak

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-11-2011, 22:26   #1
tiryakim

 
Mutsuz Tüketici Kredisinde Kefilin Takibe İtiraz Etmesi Sonucu Kefile Yeni Bir Takip Açmak

Merhabalar Değerli Meslektaşlarım ;

Tüketici Kredisinde asıl borçlu ile kefil aleyhine takip başlattık kefil ilamsız takip dosyasına itiraz ettiği için kefil yönünden takip durduruldu. Asıl borçlunun da menkul ve gayrimenkul hiçbir malı bulunmamaktadır. Asıl borçlu yönünden Aciz Vesikası alacağız.
-----Kefil hakkında yeni bir dosya açıp, yani itiraz ettikleri dosya için itirazın iptali davası değil de yeni bir takip açsak bir sorun olur mu ?
-----Yoksa kefilin itiraz ettiği dosyada asıl borçlu yönünden aciz vesikası alıp kefil aleyhine itirazın iptali davası mı açmamız daha iyi olur ?

Teşekkürler...
Old 23-11-2011, 12:20   #2
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Bence kefil aleyhine itirazın iptali davası açmanız daha doğru olacaktır. Kefil için yeni bir takip başlatmanız halinde büyük olasılıkla yeniden bir itirazla karşılaşacaksınız. Bu da sizin vakit kaybetmenize yol açacaktır.

Saygılarımla.
Old 23-11-2011, 12:22   #3
janveljan

 
Dikkat

Alıntı:
Yazan tiryakim
Merhabalar Değerli Meslektaşlarım ;

Tüketici Kredisinde asıl borçlu ile kefil aleyhine takip başlattık kefil ilamsız takip dosyasına itiraz ettiği için kefil yönünden takip durduruldu. Asıl borçlunun da menkul ve gayrimenkul hiçbir malı bulunmamaktadır. Asıl borçlu yönünden Aciz Vesikası alacağız.
-----Kefil hakkında yeni bir dosya açıp, yani itiraz ettikleri dosya için itirazın iptali davası değil de yeni bir takip açsak bir sorun olur mu ?
-----Yoksa kefilin itiraz ettiği dosyada asıl borçlu yönünden aciz vesikası alıp kefil aleyhine itirazın iptali davası mı açmamız daha iyi olur ?

Teşekkürler...



İtiraz üzerine duran icra takibi derdest olmaya devam eder.Dolayısıyla aynı borç için yeni bir takip yaparsanız derdestlik itirazı ile karsilasabilrsiniz. İtirazın iptali davasi açmanızı tavsiye ederim. Saygılar.
Old 23-11-2011, 13:07   #4
tiryakim

 
Varsayılan

Asıl borçlu yönünden aciz vesikası aldıktan sonra kefil için itirazın iptali davası açmam gerekir değil mi ?
Old 23-11-2011, 14:08   #5
janveljan

 
Dikkat

Alıntı:
Yazan tiryakim
Asıl borçlu yönünden aciz vesikası aldıktan sonra kefil için itirazın iptali davası açmam gerekir değil mi ?

Kefilin itirazı sebebiyle kefil için duran icra takibine devam etmek için itirazın iptali davası açın.Bunun için beklemeye asıl borçlu için aciz vesikası almaya gerek yok.

Önceki mesajımda belirttiğim üzere kefil itiraz ettiği için onun aleyhindeki takip durmuş vaziyette.Bu haliyle durmuş ama derdest bir icra takibi var.Bu duran takibin devamı için itirazın iptali davası açmanızı tavsiye ederim.

Kefil aleyhinde yeni bir takip yapmanız durumunda ilk takibe itiraz eden kefilin yeniden itiraz etme ihtimali yüksek olduğu gibi, ayrıca onun eline birde derdestlik itirazı yapma imkanı vermiş olursunuz.Bu sizin için vakit kaybı ve gereksiz masraf demektir.

Öte yandan açacağınız itirazın iptali davasında % 40 tan aşağı olmamak üzere talep edeceğiniz icra inkar tazminatı kefil borçluyu itirazından caydırıp anlaşma yoluna gitmenizi bile sağlayabilir.Kolay gelsin.
Old 23-11-2011, 14:26   #6
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan janveljan
Kefilin itirazı sebebiyle kefil için duran icra takibine devam etmek için itirazın iptali davası açın.Bunun için beklemeye asıl borçlu için aciz vesikası almaya gerek yok.

Önceki mesajımda belirttiğim üzere kefil itiraz ettiği için onun aleyhindeki takip durmuş vaziyette.Bu haliyle durmuş ama derdest bir icra takibi var.Bu duran takibin devamı için itirazın iptali davası açmanızı tavsiye ederim.

Kefil aleyhinde yeni bir takip yapmanız durumunda ilk takibe itiraz eden kefilin yeniden itiraz etme ihtimali yüksek olduğu gibi, ayrıca onun eline birde derdestlik itirazı yapma imkanı vermiş olursunuz.Bu sizin için vakit kaybı ve gereksiz masraf demektir.

Öte yandan açacağınız itirazın iptali davasında % 40 tan aşağı olmamak üzere talep edeceğiniz icra inkar tazminatı kefil borçluyu itirazından caydırıp anlaşma yoluna gitmenizi bile sağlayabilir.Kolay gelsin.

neden beklemeye gerek olmasın tüketici kredisinda kefil ile asıl borçluya aynı anda takip yapamıosun zaten eğer beklemeden ben kefil için itirazın iptali davası açarsam hem davayı kaybederim hemde müvekkil banka yüklü miktarda vekalet ücreti öder..Tespitiniz çok yanlış...
Teşekkürler...
Old 23-11-2011, 16:09   #7
janveljan

 
Dikkat

Alıntı:
Yazan tiryakim
neden beklemeye gerek olmasın tüketici kredisinda kefil ile asıl borçluya aynı anda takip yapamıosun zaten eğer beklemeden ben kefil için itirazın iptali davası açarsam hem davayı kaybederim hemde müvekkil banka yüklü miktarda vekalet ücreti öder..Tespitiniz çok yanlış...
Teşekkürler...

Haklısınız takibin "tüketici kredisi" olduğu gözümden kaçmış.Tüketici Kanununda yapılan değişiklikten sonra tüketici kredilerinde Yargıtay asıl borçlu aleyhine yapılan takip semeresiz kalmadıkça kefilden borcun ifasını istenemeyeceği yönünde kararlar veriyor.

Kanunun ilgili maddesi "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez."

Kanunun metninde geçen asıl borçluya başvurmadan ibaresinden anlaşılması gereken, asıl borçluya kefilden önce bir takip yapmak mı, yoksa asıl borçluya ve kefile aynı dosyayala takip yapılabilir mi?(Sizin somut olayda yaptığınız gibi.)

Yoksa kanunun metninden anlaşılması gereken asıl borçluya takip yapıp takibin semeresiz kalması mı ? Semeresiz kalmasından kasıt alacağın asıl borçlu bakımından aciz vesikasına bağlanması mı ? (Sizin son cevabınızda belirttiğiniz ve katıldığınız görüş)

Eğer asıl borçluya yapılan takibin aciz vesikasına bağlanması gerekeceği kabul edilirse bu icra takip işlerinin teorik olarak uzayabileceği ve kefile müracaat için geçerli sürelerin kaçırılması(yada bizzat kefilin kaçırılması ) ihtimalinde alacaklının alacağını ulaşamaması ihtimali karşısında(ki asıl borçlu için zaten aciz vesikası alınmış yani acz içinde)ne düşünürsünüz.

Benim şahsi düşüncem kanun koyucunun Tüketici Kanununa koyduğu bu hükmün amacının, asıl borçluya takip yapmadan sırf kefile karşı takip yapılmasının ,adalet hissini zedelemesinden kaynaklanan tepkiyi ortadan kaldırmaya dönük olduğu,
Asıl borçluya başvurulduğu için aynı takip içinde asıl borçluya ve kefile birlikte takip yapılabileceğini,aksine asıl borçluya karşı aciz vesikası alınmadan kefile müracaat edilemeyeceği yönündeki düşüncenin, yasanın amacına ,lafzına aykırı olduğunu uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum.

Tabi Yargıtay 12. Hukuk dairesinin bu konudaki kararları aksi yönde.


Alıntı:
tüketici kredisinda kefil ile asıl borçluya aynı anda takip yapamıosun

Son olarak madem yukarıdaki bilgiye sahipsiniz ve kendinizden bu kadar eminsiniz neden asıl borçluya ve kefile aynı anda takip yaptınız ?
Old 23-11-2011, 18:45   #8
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan janveljan
Haklısınız takibin "tüketici kredisi" olduğu gözümden kaçmış.Tüketici Kanununda yapılan değişiklikten sonra tüketici kredilerinde Yargıtay asıl borçlu aleyhine yapılan takip semeresiz kalmadıkça kefilden borcun ifasını istenemeyeceği yönünde kararlar veriyor.

Kanunun ilgili maddesi "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez."

Kanunun metninde geçen asıl borçluya başvurmadan ibaresinden anlaşılması gereken, asıl borçluya kefilden önce bir takip yapmak mı, yoksa asıl borçluya ve kefile aynı dosyayala takip yapılabilir mi?(Sizin somut olayda yaptığınız gibi.)

Yoksa kanunun metninden anlaşılması gereken asıl borçluya takip yapıp takibin semeresiz kalması mı ? Semeresiz kalmasından kasıt alacağın asıl borçlu bakımından aciz vesikasına bağlanması mı ? (Sizin son cevabınızda belirttiğiniz ve katıldığınız görüş)

Eğer asıl borçluya yapılan takibin aciz vesikasına bağlanması gerekeceği kabul edilirse bu icra takip işlerinin teorik olarak uzayabileceği ve kefile müracaat için geçerli sürelerin kaçırılması(yada bizzat kefilin kaçırılması ) ihtimalinde alacaklının alacağını ulaşamaması ihtimali karşısında(ki asıl borçlu için zaten aciz vesikası alınmış yani acz içinde)ne düşünürsünüz.

Benim şahsi düşüncem kanun koyucunun Tüketici Kanununa koyduğu bu hükmün amacının, asıl borçluya takip yapmadan sırf kefile karşı takip yapılmasının ,adalet hissini zedelemesinden kaynaklanan tepkiyi ortadan kaldırmaya dönük olduğu,
Asıl borçluya başvurulduğu için aynı takip içinde asıl borçluya ve kefile birlikte takip yapılabileceğini,aksine asıl borçluya karşı aciz vesikası alınmadan kefile müracaat edilemeyeceği yönündeki düşüncenin, yasanın amacına ,lafzına aykırı olduğunu uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum.

Tabi Yargıtay 12. Hukuk dairesinin bu konudaki kararları aksi yönde.

Son olarak madem yukarıdaki bilgiye sahipsiniz ve kendinizden bu kadar eminsiniz neden asıl borçluya ve kefile aynı anda takip yaptınız ?

Risk aldım
Old 23-11-2011, 19:52   #9
olgu

 
Varsayılan

Bence itirazın iptali davası açılması doğru olmaz. takip açıldığı sırada asıl borçlu aciz durumda olmadığından kefile karşı yapılan takip haksızdı. itirazın iptali halinde faiz takip tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır, yani, kefil henüz temerrüde düşmediği halde işlemiş faizden sorumlu olacaktır.
Old 23-11-2011, 23:04   #10
tiryakim

 
Varsayılan

Bana 1 adet aslında yargıtay kararı gerekiyor.
Kararın özeti şu şekilde tüketici kredisinde kefil takibe itiraz edip kendi yönünden takibi durdurmuş olup , kefilin kendi yönünden takibi durdurduğu dosyada asıl borçlu yönünden aciz vesikası alındığı takdirde , alacaklı ister kefil için yeni bir takip açıp alacağını alabilir isterse asıl borçlu için aciz vesikası alınan dosyada itirazın iptali davası açmakta seçimlik hakka sahiptir.
Old 24-11-2011, 10:45   #11
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/3675
Karar: 2010/16614
Karar Tarihi: 24.06.2010


ŞİKAYET DAVASI - ALACAKLININ TÜKETİCİ KREDİSİNİN ASIL BORÇLUSU HAKKINDA BAŞLATTIĞI TAKİBİ SONUÇLANMADAN YA DA BAŞLATILAN TAKİP SEMERESİZ KALMADAN KREDİ SÖZLEŞMESİ KEFİLİ HAKKINDA İCRA TAKİBİ YAPILMASININ MÜMKÜN OLMADIĞI - ŞİKAYETİN KABULÜ GEREĞİ

ÖZET: Olayda alacaklının, tüketici kredisinin asıl borçlusu hakkında başlattığı takibi sonuçlandırmadan ya da başlatılan takip semeresiz kalmadan, kredi sözleşmesi kefili H. K. hakkında icra takibi yapması mümkün değildir. 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, hesap kat ihtarına süresinde itiraz edilmemesi sonucunda hesap özeti borcunun kesinleştiğinden söz edilemez. Mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekir.


(4077 S. K. m. 10) (818 S. K. m. 486) (2004 S. K. m. 68) (4721 S. K. m. 2)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 4822 Sayılı Kanunun 15. maddesi ile değişik 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 10. maddesine göre: <Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacı ile kredi verenden nakit olarak aldıkları kredidir. Aynı maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinde; <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.> hükmü düzenlenmiştir.

Bu hükümde belirtilen kefilden kasıt adi kefil olup, BK.'nun 486. maddesinin birinci fıkrasına göre, adi kefilin borç ile sorumlu olması, ancak kefalet sözleşmesinden sonra borçlunun iflas etmesi veya hakkındaki icra takibinin alacaklının hatası olmaksızın semeresiz kalması yahut borçlu aleyhinde Türkiye'de icra takibinin imkansız hale gelmesine bağlıdır.

4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı olan <Kredi veren asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez> hükmü, önce asıl borçlu aleyhinde icra takibi yapılması, bu takibin BK.'nun 486/1 maddesi kapsamında semeresiz kalmasından sonra sözleşme kefili aleyhinde icra takibi yapılabilmesi olarak yorumlanmalıdır. Bu hüküm 4077 Sayılı Kanunu değiştiren 4822 Sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 14.3.2003 tarihinden sonra yapılan tüketici kredisi sözleşmeleri için geçerlidir.

4077 Sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında olan tüketici kredisi sözleşmelerinin kefilleri yönünden İİK.'nun 68/b maddesinin uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. 4077 Sayılı Kanunun konuluş amacı dikkate alındığında, kefilin bu hususa yönelik şikayeti süreye tabi değildir.

Somut olayda, şikayetçi borçlu H. K., alacaklı banka ile borçlu K. P. arasındaki 29.07.2006 tarihli tüketici kredisi sözleşmesini, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Alacaklı vekilinin 27.02.2009 tarihli kat ihtarını kredi borçlusuna 03.03.2009 tarihinde, 02.04.2009 tarihli kat ihtarını kefile 06.04.2009 tarihinde tebliğ ettirdiği, borçluların tebliğden itibaren 30 gün içinde alacaklı bankaya bir itirazda bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Alacaklının borçlu aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla, kefil aleyhine ise ilamsız takip başlatıp örnek 7 ödeme emri gönderdiği, şikayetçi borçlu H. K.'un icra mahkemesine verdiği itiraz dilekçesinde, borçlu K. P.'a rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılıp kesinleştirilen takip nedeniyle borçlunun alacaklı ile anlaştığını, mevcut borcun ilk taksitini de 30.09.2009 tarihinde ödediğini ve ipoteğin tüm borcu karşılayabilecek miktarda olmasına rağmen 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesine aykırı biçimde kendisi hakkında ilamsız takip başlatılmasının MK'.nun 2. maddesine aykırı olduğunu, belirtilen nedenlerle şikayetin kabulü ile icra takibinin iptaline veya işlemden kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.

Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca, alacaklının, tüketici kredisinin asıl borçlusu hakkında başlattığı takibi sonuçlandırmadan ya da başlatılan takip semeresiz kalmadan, kredi sözleşmesi kefili Hüseyin K. hakkında icra takibi yapması mümkün değildir. 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, hesap kat ihtarına süresinde itiraz edilmemesi sonucunda hesap özeti borcunun İİK. nun 68/b maddesi gereğince kesinleştiğinden söz edilemez. Mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24.06.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 24-11-2011, 10:55   #12
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/8090
Karar: 2009/15409
Karar Tarihi: 10.07.2009


İTİRAZIN KALDIRILMASI DAVASI - BANKANIN ASIL BORÇLU ALEYHİNE YAPTIĞI TAKİP SEMERESİZ KALMADIKÇA KEFİLLERDEN BORCUN İFASINI İSTEYEMEYECEĞİ - ASIL BORÇLU İLE BİRLİKTE KEFİL HAKKINDA TAKİP YAPILAMAYACAK OLUŞU - İSTEMİN REDDİ GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Bu durumda asıl borçlu ile birlikte kefil hakkında takip yapılması yukarıda açıklanan yasa hükmüne aykırı olduğundan, mahkemece alacaklının borçlu kefil hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin reddi gerekir.

(4077 S. K. m. 10) (2004 S. K. m. 68)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü;

Karar: Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı bankanın tüketici kredi sözleşmesine dayanarak asıl borçlu ile birlikte kredi sözleşmesinin kefili olan muteriz borçlu İbrahim Tuğyan Önalan hakkında genel haciz yoluyla takip başlattığı görülmüştür.

4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasanın 10. maddesinin 3. fıkrası <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez> düzenlemesini getirmiştir. Bu nedenledir ki; alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Bu durumda asıl borçlu ile birlikte kefil hakkında takip yapılması yukarıda açıklanan yasa hükmüne aykırı olduğundan, mahkemece alacaklının borçlu kefil İbrahim Tuğyan Önalan hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine bu hususun gözardı edilerek istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Borçlular vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 128. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 10.07.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 24-11-2011, 10:58   #13
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

12.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/24008
Karar: 2009/4287
Karar Tarihi: 03.03.2009


TÜKETİCİ KREDİSİ - ŞAHSİ TEMİNAT VERİLDİĞİ - ASIL BORÇLU ALEYHİNE TAKİP SEMERESİZ KALMADIKÇA KEFİLLERDEN BORCUN İFASININ İSTENEMEYECEĞİ - ASIL BORÇLU İLE BİRLİKTE KEFİL HAKKINDA TAKİP YAPILAMAYACAK OLUŞU - İTİRAZIN KALDIRILMASI İSTEMİNİN REDDİ GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez> düzenlemesini getirmiştir. Bu nedenledir ki; alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Yasa'nın bu hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re'sen dikkate alınması zorunludur. Bu durumda asıl borçlu ile birlikte kefil hakkında takip yapılması yukarıda açıklanan yasa hükmüne aykırı olduğundan, mahkemece alacaklının borçlu kefil hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin reddi gerekir.

(4077 S. K. m. 10)

Dava: Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklı bankanın tüketici kredi sözleşmesine dayanarak asıl borçlu ile birlikte kredi sözleşmesinin kefili olan muteriz borçlu hakkında genel haciz yoluyla takip başlattığı görülmüştür.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasa'nın 10. maddesinin 3. fıkrası <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez> düzenlemesini getirmiştir. Bu nedenledir ki; alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Yasa'nın bu hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re'sen dikkate alınması zorunludur. Bu durumda asıl borçlu ile birlikte kefil hakkında takip yapılması yukarıda açıklanan yasa hükmüne aykırı olduğundan, mahkemece alacaklının borçlu kefil hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine, bu hususun gözardı edilerek istemin kabulü isabetsizdir.

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 03.03.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 24-11-2011, 11:21   #14
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2011/13-303
Karar: 2011/437
Karar Tarihi: 22.06.2011


ALACAK DAVASI - TÜKETİCİ KREDİ SÖZLEŞMESİNE KEFALET NEDENİYLE ALACAK İSTEMİ - ŞEKLİ HACİZ TUTANAĞINDA BORÇLUNUN HACZİ KABİL MALININ BULUNAMADIĞINA İLİŞKİN TESPİTİN ASIL BORÇLUYA YÖNELİK TÜM YASAL YOLLARIN TÜKETİLDİĞİ ANLAMINA GELMEYECEĞİ

ÖZET: Mahkemece asıl borçlu hakkında girişilen icra takibinde yapılan hacizde haczi kabil bir malın bulunamadığına ilişkin tutanağın kesin aciz vesikası olarak kabulü ile asıl borçlu hakkında yeterli araştırma yapılmadan kefil hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece yapılacak iş; asıl borçlunun adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan en son yerleşim yerini belirlemek; bu adreste kolluk aracılığıyla malvarlığı araştırması yapmak; asıl borçlunun bulunması muhtemel hak ve alacaklarını son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan bankalardan sormak; asıl borçlunun taşınmaz mallarının bulunup bulunmadığının tespiti için son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan Tapu Sicil Müdürlüklerinden araştırma yapmak; davalı kefil hem icra takibi hem de yargılama aşamasında mevcut kefalet nedeniyle ipotek verildiğini, ayrıca tüm yargılama aşamasında, dava dışı asıl borçlunun davacı/alacaklı bankadan aldığı tüketici kredisi ile araç satın aldığı ve davacı banka lehine rehin verildiğini ileri sürdüğüne göre, ileri sürülen savunmalar doğrultusunda araştırma yapmak; özellikle dava dışı asıl borçlu adına kayıtlı motorlu araç kaydının bulunup bulunmadığını trafik tescil müdürlüğünden sormak;bunların yanında davacı vekilinin göstereceği yerlerde de araştırma yapmak olmalı; tüm yapılan araştırmaların sonucuna göre, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.


(2004 S. K. m. 8, 68, 87, 102, 103, 105, 143, 277) (4077 S. K. m. 10) (YHGK. 02.03.2005 T. 2005/15-100 E. 2005/119 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <alacak> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2.Tüketici Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 17.04.2009 gün ve 2008/472 E., 2009/160 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 18.02.2010 gün ve 2009/11195 E., 2010/2042 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı, davalının dava dışı asıl borçlu C. Ç. ile imzalanan kredi sözleşmesinin kefili olduğunu, asıl borçlunun borcunu ödememesi nedeniyle hesabın kat edilerek asıl borçlu ile davalıya 19.1.2006 tarihinde ihtarname gönderildiğini, asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleştiğini, ancak hacze kabil malının olmadığının tutanakla tespit edildiğini, İİK 143. maddesi uyarınca bunun aciz vesikası niteliğinde olduğunu ileri sürerek, 10.187,72 TL’nin faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, galerici olduğunu, bankanın talebi üzerine taksitle kendisinden araç satın alanları davacı bankadan kredi almaya yönlendirdiğini, sattığı her araca kefil olmasının hayatın olağan akışına uymadığını, davacı bankanın kendisini hile ile kefil yaptığını, ipotekler koyduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davacı, tüketici kredisi sözleşmesi gereği asıl borçlunun borcunu ödemediğini, asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinde haczi kabil malı bulunmadığının tespit edildiğini ileri sürerek davalı kefil hakkında eldeki davayı açmıştır. Mahkemece işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; haciz tutanağı ile borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının tespiti, asıl borçluya yönelik tüm yasal yolların tüketildiği anlamına gelmemektedir. Borçlu hakkında alınmış kesin bir aciz vesikasının bulunmadığı gibi, araç alımı için verildiği bildirilen rehnin ne olduğuna ilişkin bir araştırmanın da yapılmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca asıl borçlu hakkındaki yasal yolların hepsi tüketilmeden açılan davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Karar: Dava, tüketici kredi sözleşmesine kefalet nedeniyle alacak istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü davalı vekili, temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu alacağın tahsili konusunda asıl borçlu hakkındaki yasal yolların hepsinin tüketilip tüketilmediği; dolayısıyla davalı kefil hakkındaki davanın kabulü için mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır.

Bu noktada, öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun;

<Tutanaklar> başlıklı 8. maddesinde;

<İcra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve icra memuru veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.

İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir.

İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir.>

Denilmekte;

<Borç Ödemeden Aciz Vesikası> başlıklı 105. maddesinde de aynen;

<Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir.
İcraca takdir edilen kıymete (m. 87) göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277. maddede yazılı hakları verir.>

Hükmü bulunmaktadır.

Hemen burada aciz belgesinin ne olduğu da açıklanmalıdır:

Aciz belgesi borçlunun malvarlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK’nun 102. maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca hazır bulunan alacaklı, varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da tutanağa yazılır (İİK. m. 102/son). Alacaklı veya borçlu haciz sırasında hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK.m.103). Bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikayet süresinin başlamasını sağlamak amacına yöneliktir.

İcraca takdir edilen kıymete göre haczedilen malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı da geçici aciz belgesi sayılır (m. 105/2) . Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi olarak kabul edilmektedir (İİK. m. 105/2). Bu halde, borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi halde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz.

Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK. 68. madde anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.

Kesin aciz belgesine gelince; İcra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK. 143. maddede açıklanmıştır. Bu belge İİK. m. 68 anlamında borç ikrarını havi bir senet mahiyetindedir.

Ayrıca haciz sırasında borçlunun haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da 143. madde anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.

Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince <aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge> niteliğindedir.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 02.03.2005 gün ve E:2005/15-100, K:119 sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, borçlunun gösterilen adresinde yapılan hacizde, haczi kabil malın bulunamamış olması halinde ilke olarak tutulan tutanak aciz vesikası hükmündedir.

Ne var ki, belirtilen ilkenin yasal sonuçlarını doğurabilmesi için, borçlunun malvarlığına ilişkin yapılan araştırmadan olumlu bir sonuç alınamaması ve haciz yapılan yerdeki adresi ile bağını koparmamış olması gerekir. Borçlunun malvarlığına ilişkin yapılacak araştırma şekli olmaktan uzak olmalı; malvarlığının bulunması ihtimal dahilinde olan yerlerde esaslı bir araştırma yoluna gidilmelidir. Ayrıca, borçlu haciz yapılan adresten ayrılmış ve başka bir adreste yaşadığı biliniyorsa, borçlu haciz yapılan yerde bulunamadığı için haczi kabil mala rastlanmamasına ilişkin tutulan tutanak şekli olup, yasanın aradığı anlamda kesin aciz vesikasının yasal sonuçlarını doğurmaya elverişli kabul edilemez.

Bunun yanında, borçlunun adresini terk etmesi, çevreden sorulduğunda tanınıp bilinememesi ve benzeri nedenlerle, haciz yapılan adresi ile ilgisini kestiğinin anlaşılması halinde, tutulacak olan haciz tutanağı aciz vesikası hükmünde sayılamaz. Ancak borçlunun, gösterilen adresinden işe gitmesi, çarşıya çıkması gibi nedenlerle geçici olarak haciz anında bulunamaması hallerinde, haciz yapılan adresi ile olan ilgi ve bağını kopardığı kabul edilemeyeceğinden, bu şekilde borçlunun yokluğunda yapılan hacizde, haczi kabil bir mala rastlanamaması halinde tutulacak olan tutanak, aciz vesikası hükmünde sayılacaktır.

Öte yandan, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nun 10. maddesinin 3.fıkrasının son cümlesi <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.> hükmünü içermektedir.

Yukarıda madde metninden de anlaşılacağı üzere, kredi verenin, şahsi teminat veren kefilden asıl borcun ödenmesini isteyebilmesi için, asıl borçlu hakkında İİK’nun 105 ve 143.maddeleri kapsamında kesin aciz vesikası alması gerekir. Dolayısıyla, asıl borçlu hakkında kesin aciz vesikası alınmadan, asıl borcun ödenmesi için şahsi teminat veren kefile başvurma olanağından söz edilemez.

Şu hale göre, borçlunun yapılan tüm araştırmalara rağmen herhangi bir malvarlığı tespit edilememişse, bağını koparmadığı anlaşılan adresinde yapılan hacizde, haczi kabil bir malına rastlanamadığına ilişkin düzenlenen tutanak, kesin aciz vesikasının yasal sonuçlarını doğurmaya elverişli sayılır. Belirtilen iki şartın gerçekleşmesi durumunda, yasal anlamda <asıl borçluya başvuru> şartı gerçekleşir ve kredi veren alacaklı, şahsi teminat veren kefilden borcun ödenmesini isteyebilir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmede konu tartışılmış; bir kısım üyeler, Özel Daire bozma ilamının yerinde olduğunu, ayrıca bozmaya bir ilave yapılmaması gerektiğini; bir kısım üyeler ise, asıl borçlu tüm adres araştırmasına rağmen bulunamıyorsa ve gösterilen adreste yapılan hacizde haczi kabil bir malı bulunamamış ise, bu durumda tutulan haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliği kazanacağını; asıl borçlunun adresi araştırılmadan ya da belirtilen diğer adreslerinde haciz yapılmadan önceki adresinde tutulan haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliği kazanamayacağını ileri sürmüşlerse de, çoğunluk bu görüşleri benimsememiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde;

Kadıköy 3. İcra Müdürlüğü’nün 2006/15042 esas sayılı dosyasında, davacı/alacaklı banka tarafından 05.05.2005 tarihli tüketici kredi sözleşmesine dayanılarak, dava dışı asıl borçlu ile birlikte davalı/kefilin kefaletinden kaynaklanan alacak için 4.750.00-YTL asıl borcun faiz ve ferileriyle birlikte tahsili için 28.11.2006 tarihinde ilamsız takibe girişilmiştir.

Anılan takipte, asıl borçlunun kredi sözleşmesinde ve takip talebinde belirtilen İstanbul/Küçükçekmece’deki adresine ödeme emri tebligatı çıkarılmış; asıl borçluya imzası karşılığında 15.12.2006 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Dava dışı asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinde, ödeme emri tebliğinin yapıldığı İstanbul/Küçükçekmece’deki adresinde 15.02.2008 tarihinde haciz gerçekleştirilmiş; belirtilen adreste yapılan araştırmada borçluyu çevreden tanıyan ve bilenin çıkmadığının tespit edilmesi üzerine, <borçlu ve adına haczi kabil menkul mal bulunamadığı> tutanağa geçirilmiştir. Yani hacze gidilen yerde, borçlu bulunup da haczi kabil malı bulunamamış değil, aksine adreste borçlu bulunmadığı için haciz yapılamamıştır.

Diğer taraftan, yapılan icra takibinde asıl borçlunun hak ve alacaklarının bulunması muhtemel yerlerden olan Ziraat Bankası ile Akbank’ın Kadıköy/Hasanpaşa şubelerine yazı yazılmış; Ziraat Bankasından gelen cevabi yazıda asıl borçluya ait herhangi bir hak ve alacağa rastlanmadığı, Akbank’tan ise, aynı isimde birden fazla kayıt bulunduğunu, borçluya ait açık kimlik bilgileri belirtilmediğinden bir tespitin yapılamadığı bildirilmiş; keza Küçükçekmece 1 ve 2.Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü’nde asıl borçlu adına kayıtlı taşınmaz mallara haciz konulması istenilmiş ise de, asıl borçlu adına kayıtlı taşınmaz mal bulunmadığından haciz işleminin gerçekleştirilmediği bilgisi verilmiştir. Ayrıca asıl borçlu adına kayıtlı araç kaydının bulunup bulunmadığının tespiti için Kadıköy Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü’ne yazı yazılmış ise de, yazı cevabı dosyaya gelmediği gibi, sonucu da araştırılmamıştır.

Görüldüğü üzere, girişilen icra takibinde asıl borçlunun İstanbul/Küçükçekmece’deki adresi ile olan bağını kopardığı anlaşıldığına göre, bu adreste yapılan haciz işlemi sırasında borçlu ve borçluya ait malın bulunamaması gayet doğal olup; buna ilişkin tutulan haciz tutanağı da şeklidir. Gerçek durumu yansıtmayan şekli haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliğinde olduğu söylenemez.

Ayrıca, anılan takipte yukarıda belirtildiği üzere, asıl borçlunun malvarlığına ilişkin yapılan araştırma da yetersizdir.

Buna göre, şekli haciz tutanağında borçlunun haczi kabil malının bulunamadığına ilişkin tespit, asıl borçluya yönelik tüm yasal yolların tüketildiği anlamına gelmemektedir.

Şu durum karşısında, mahkemece asıl borçlu hakkında girişilen icra takibinde yapılan hacizde haczi kabil bir malın bulunamadığına ilişkin tutanağın kesin aciz vesikası olarak kabulü ile asıl borçlu hakkında yeterli araştırma yapılmadan kefil hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Öyleyse mahkemece yapılacak iş; asıl borçlunun adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan en son yerleşim yerini belirlemek; bu adreste kolluk aracılığıyla malvarlığı araştırması yapmak; asıl borçlunun bulunması muhtemel hak ve alacaklarını son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan bankalardan sormak; asıl borçlunun taşınmaz mallarının bulunup bulunmadığının tespiti için son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan Tapu Sicil Müdürlüklerinden araştırma yapmak; davalı kefil hem icra takibi hem de yargılama aşamasında mevcut kefalet nedeniyle ipotek verildiğini, ayrıca tüm yargılama aşamasında, dava dışı asıl borçlunun davacı/alacaklı bankadan aldığı tüketici kredisi ile araç satın aldığı ve davacı banka lehine rehin verildiğini ileri sürdüğüne göre, ileri sürülen savunmalar doğrultusunda araştırma yapmak; özellikle dava dışı asıl borçlu adına kayıtlı motorlu araç kaydının bulunup bulunmadığını trafik tescil müdürlüğünden sormak;bunların yanında davacı vekilinin göstereceği yerlerde de araştırma yapmak olmalı; tüm yapılan araştırmaların sonucuna göre, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.

Hal böyle olunca; önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararının bozma ilamında yer alan nedenler yanında yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozulması gerekir.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen ve ayrıca yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)
Old 25-03-2014, 11:12   #15
ER_CAN

 
Varsayılan nispeten eski tarihli, farklı bir karar...

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=15743

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/847

K. 2008/1542

T. 31.1.2008

TÜKETİCİ KREDİSİ ( Bankanın Asıl Borçluya Başvurmadan Kefilden Borcun İfasını İsteyemez Hükmü - Kefil Hakkında Asıl Borçlu İle Aynı Gün Takip Yapılmış Olduğundan İhlal Edilmediği )

• BORÇLU İLE KEFİL HAKKINDA AYNI GÜN TAKİP YAPILMASI ( Bankanın Asıl Borçluya Başvurmadan Kefilden Borcun İfasını İsteyemez Hükmünün İhlal Edilmediği - Tüketici Kredisi )

• TAKİP ( Tüketici Kredisi - Bankanın Asıl Borçluya Başvurmadan Kefilden Borcun İfasını İsteyemez Hükmü/Kefil Hakkında Asıl Borçlu İle Aynı Gün Takip Yapılmış Olduğundan İhlal Edilmediği )

4077/m. 10

ÖZET : Tüketici kredisi veren alacaklı bankaca, kefil hakkında asıl borçlu ile aynı gün takip yapmış olduğundan, 4077 Sayılı Yasa’nın 10/3 maddesinde belirtilen “...tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmü ihlal edilmemiştir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki taraf vekillerince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 4077 Sayılı yasanın 10/3.maddesine göre tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez. Somut olayda, tüketici kredisi veren alacaklı banka kefil hakkında 22.09.2006 tarihinde genel haciz yoluyla icra takibini İstanbul 4.İcra Müdürlüğü’nde başlattıktan sonra aynı tarih olan 22.09.2006 tarihinde asıl borçlu Ayhan Yavuz hakkında İstanbul 4.İcra Müdürlüğü’nün 2006/12931 sayılı dosyası ile takibe geçtiği görülmüştür. Alacaklı tarafından yukarıda belirtilen yasa maddesindeki koşullar gerçekleştirilmiş olmakla kefil hakkında takip yapılmasında yasaya uymayan bir yön yoktur. Diğer borçlu itirazları incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın asıl borçlu hakkında takip yapılmadığından bahisle ret kararı verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. Maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ) bozma nedenine göre de borçlu vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 31.01.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tüketici Kredisinde Kefilin Borcu Ödemesi tiryakim Meslektaşların Soruları 19 12-11-2011 14:19
Kefilin asıl borçluya ve diğer kefile başvurması Kemosabe Meslektaşların Soruları 4 02-12-2010 13:05
Kefile karşı yeni takip açılabilir mi? Edies Meslektaşların Soruları 15 14-01-2008 18:30
Kefilin Kefile Rücusu ahmat Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 5 02-01-2007 14:06
Yetkisiz İcra Dairesinde Başlatılan Takip. borçlunun Sadece Borca İtiraz Etmesi avmhy Meslektaşların Soruları 1 27-04-2005 09:38


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10069704 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.