Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Haricen satış sözleşmesi-Zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-04-2014, 17:17   #1
tureman

 
Varsayılan Haricen satış sözleşmesi-Zamanaşımı

Selamlar herkese,
Soruma şimdiden vereceğiniz cevaplar için teşekkürlerimi iletmek isterim.
Müvekkil 2006 yılında harici satış sözleşmesi ile bir daire satın almıştır. Arsa sahipleri halen müvekkile tapusunu devretmemişlerdir. Ancak müvekkil 2009 yılından bu yana dairede oturmaktadır.Sürekli olarak müvekkili oyalamışlardır.
Sorum şu ki;
Burada açacağımız bir davada zamanaşımı itirazı ile karşılaşabilirmiyiz?Zamanaşımı itrazı olmasa dahi bu husus kendiliğinden gözetilebilir mi?Yargıtay İBK 1987/2-1988/2 burada uygulanabilir mi?
Şimdiden çok teşekkür ederim.
Old 07-04-2014, 21:55   #2
sailor1981

 
Varsayılan

Harici satım sözleşmesi (tapu devir yönünden)geçersiz olduğundan taraflar birbirlerine satım sözleşmesi neticesi kazanımlarını iade ederler. Tabiki siz ödediğiniz bedeli ispat ederek denkleştirme teorisi ile güncellenmiş olarak talep edeceksiniz. Zamanaşımı zilyedlik sizde olduğundan işlemeyecektir.Siz faiz, karşı tarafta ecrimisil talep edemeyeceği görüşündeyim.Saygılar.Zamanaşımı resen dikkate alınamayacaktır.
Old 08-04-2014, 12:37   #3
suzan

 
Varsayılan

Haricen satım sözleşmeleri, resmi şekilde yani tapuda yapılmadığı için Yargıtay tarafından geçersiz sayılmaktadır; ancak Yargıtay karşılıklı edimler tamamlandıktan sonra sadece tapu devri gerçekleşmemişse Mk md.2 gereği hakkın kötüye kullanılması olrk değerlendiriyor ve sebebpsiz zenginleşme ve denkleştirici adalet gereğince herkes aldığını geri vermelidir demektir; ancak Yargıtay 13.Hd. 2003/9188 2003/14459 s.K. satım bedelinin dava tarihindeki değerinin hesaplanması gerekir demektedir.
Zamanaşımı karşı yan ileri sürerse mahkemece dikkate alınacaktır,mahkeme re'sen dikkate almaz.
Old 08-04-2014, 12:43   #4
suzan

 
Varsayılan

Ecrimisil hususnda ise karşı tarafın müvekkiinzden ecrimsil talep edebilmesi için müvekkilinizin kötüniyetli olması gerekir; müvekkiliniz üzerine düşen edimi yerine getirdiğinden ötürü kötüniyeli olduğu iddiası Mahkemece dikkate alınmayacaktır.
Zamanaşımında BK.125:10 yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınmaktadır:
''07.06.1939 tarih 1936/31 esas ve 1939/47 karar sayılı Yargıtay İçtihadları Birleştirme Kararında da, “Taşınmazın haricen satışına ve satışı vaadine ilişkin muameleler kanunen geçerli bulunmamış ise de, satıcının bu işte görevli memur önünde feragın icrasını ve aksi takdirde almış olduğu bedelin geri verileceğini taahhüt etmiş ve alıcıyla aralarında kararlaştırılmış bulunan bedeli bu şartla satıcıya vereceğini üstlenmiş ise bu gibi uyuşmazlıklar Borçlar Kanununun 125.maddesine göre on yıllık zamanaşımına bağlıdır. Zamanaşımı süresinin başlangıcı, ferağdan dönme ve vazgeçme tarihidir” denilmektedir. Şu halde, satıcı geçerli bir sözleşme yapmadığı takdirde aldığı satış bedelini geri vermeye mecburdur. Bu nedenle alıcı, satıcının ferağ vermesini bekler. Ferağ verme yönündeki ümidi kesildiği takdirde, verdiği parayı isteme hakkı doğar. İşte satış parasının geri verilmesi davalarında zamanaşımının başlangıcı bu ümidin kesildiği veya satışın yapılmasının imkan dahilinden çıktığı ya da tapuda devir yapma olanağının ortadan kalktığı tarih olmaktadır.''
Old 10-04-2014, 21:28   #5
detay82

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tureman
Selamlar herkese,
Soruma şimdiden vereceğiniz cevaplar için teşekkürlerimi iletmek isterim.
Müvekkil 2006 yılında harici satış sözleşmesi ile bir daire satın almıştır. Arsa sahipleri halen müvekkile tapusunu devretmemişlerdir. Ancak müvekkil 2009 yılından bu yana dairede oturmaktadır.Sürekli olarak müvekkili oyalamışlardır.
Sorum şu ki;
Burada açacağımız bir davada zamanaşımı itirazı ile karşılaşabilirmiyiz?Zamanaşımı itrazı olmasa dahi bu husus kendiliğinden gözetilebilir mi?Yargıtay İBK 1987/2-1988/2 burada uygulanabilir mi?
Şimdiden çok teşekkür ederim.

Harici satis sozlesmesinden kastiniz adi yazili sekil mi ve muvekkiliniz daireyi muteahhitten mi almis. Eger muteahhitten almissa adi yazili satis sozlesmesi alacagin temliki hukumlerine tabi olur ve muvekkiliniz muteahhitin edimlerini ars sahibinin reddedemeyecegi sekilde ifa etmesi halimde arsa sahiplerinden tapu iptal ve tescil talebinde bulunabilir.
Old 11-04-2014, 01:26   #6
gençhukukçu54

 
Varsayılan

Benzer bir dava da ben de var. Terditli olarak tescil, tescil talebinin reddi halinde müspet ve menfi zararın tazmini talebiyle dava açacağız önümüzdeki hafta.

Harici satım sözleşmesine dayanarak tescil talebinde bulunulmasının temel şartı; özetle taşınmazın devir işlemi dışında, her iki tarafında sözleşmedeki bütün edimlerini yerine getirmiş olması gerekmekte.
Bu konuda Av.İlker Hasan DUMAN - İNŞAAT HUKUKU isimli kitap konuya ilişkin neredeyse bütün soruları cevapliyor. Kitabı alıp incelemenizi öneririm.

Sakarya ilinde görülen bir davaya ilişkin verilmiş olan YHGK kararı var onu da bir inceleyin dilerseniz. Saygılarımla


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Esas No
:
2010/14-290
Karar No
:
2010/328

♦ TAPU İPTALİ VE TESCİL
♦ KAT İRTİFAKI
♦ YAPI ORTAKLIĞINA KABUL NEDENİYLE TESCİL İSTEMİ


DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali, tescil ve alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince ( Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla ) davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.03.2009 gün ve 2008/396 E., 2009/96 K. sayılı kararın incelenmesinin davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 15.06.2009 gün ve 2009/6662 E.-7527 K. sayılı ilamı ile;

( … Dava, yapı ortaklığına kabul nedeniyle tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek tazminat taleplerine ilişkindir.

Davalı, yapılan ödeme tutarının doğru olduğunu, ancak tescili istenen bağımsız bölüme nazaran eksik ödemede bulunulduğunu savunmuştur.

Mahkemece, harici satışa değer tanınamayacağından bahisle tapu iptali ve tescil davası reddedilmiş, ikinci kademedeki istek olan 30.770,60 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Hükmü, davacı temyiz etmiştir.

Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, davalının aynı zamanda arsa sahibi sıfatıyla maliki olduğu 783 ada 519 parsel üzerine inşaat yaptığı, yapmakta olduğu inşaata yapı ortaklığı modeliyle üçüncü kişileri dahil ettiği, bu şekilde sağladığı finansla inşaatı yürüttüğü, bu arada ( F ) bloktaki ( 2 ) numaralı bağımsız bölüm için davacıyı ortaklığa dahil ettiği anlaşılmaktadır. Davalı hükmü temyiz etmeyerek, satış bedelinin davacının iddia ettiği kadar yani 24.750,00 TL olduğunu kabul etmiştir.

Tekrar vurgulamak gerekirse davalı, hem arsa sahibi hem de yüklenici sıfatını taşımaktadır. Gerçekten, Türk Medeni Kanununun 706., Borçlar Kanununun 213., 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. maddeleri hükümleri gereğince tapuda kayıtlı bir taşınmaz satışının hüküm ve sonuç meydana getirmesi için sözleşmenin resmi biçim koşuluna uyularak yapılması zorunlu ise de, 30.09.1988 tarih ve 2/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararının sonuç bölümünde vurgulandığı üzere tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla birlikte Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen, satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması halinde olayın özelliğine göre hakimin Türk Medeni Kanununun 2.maddesini gözeterek tescil davasını kabul edebileceği ilkesi benimsenmiştir. Kaldı ki davalı, aynı zamanda yüklenici de olduğundan, Borçlar Kanununun 162. ve 163. maddeleri gereğince yazılı yapılmak koşuluyla davacıya temlik işleminde de bulunabilir. Yapılan bu saptamalara göre, davacının tescil isteğinin kabulü için yasal bir engel bulunmamaktadır.

Mahkemece yapılması gereken iş, yerinde keşif yapılarak ve taşınmaza ait tasdikli projelerden yararlanılarak taşınmazda kat ittifakı kurulacakmış gibi her bir bağımsız bölüme dağıtılacak arsa paylarını inşaatçı ve mimar bilirkişilere hesaplatmak, bu hesaplama sonucu dava konusu taşınmaza isabet edecek arsa payını, davalının arsa payından düşerek davacı adına tescil etmek olmalıdır. Bütün bu yönler bir yana bırakılarak, davacının tescil talebi reddedildiğinden karar bozulmalıdır… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, yapı ortaklığı sözleşmesi uyarınca kurulan üyelik ilişkisine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde ödenenlerin tazmini istemine ilişkindir.

Davacı, arsa sahibi ve aynı zamanda yüklenici olan davalı ile imzaladığı ortaklık sözleşmesi uyarınca edimlerini yerine getirdiğini, davalı taahhüdünün konusunu oluşturan daireyi teslim aldığını ve eksikliklerin kendisi tarafından tamamlandığını beyanla yapı ortaklığı üyesi olarak oturduğu dairenin davalı adına olan tapusunun iptali ile kendisi adına tescilini olmadığı takdirde ödediklerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacının edimini tam olarak yerine getirmediğini, dairenin bedelinin tam olarak ödenmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin harici gayrimenkul satış vaadi olduğu, ancak resmi şekilde yapılmadığı için geçersiz olduğu, davacının geçersiz sözleşmeye dayalı olarak tescil isteyemeyeceğini ancak tarafların sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca verdiklerini geri isteyebilecekleri gerekçesiyle davacının tescil talebinin reddine tazminat talebinin ise bilirkişi raporu doğrultusunda kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle ilk kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin geçerliliği için resmi şekilde yapılması gerekip gerekmediği, sözleşmenin hayata geçirilmiş olmasının varılacak sonuca etkili olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, tapulu bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmi şekilde yapılması, geçerlilik koşuludur ( 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi madde 634; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu madde 706; Borçlar Kanunu madde 213; Tapu Kanunu madde 26; Noterlik Kanunu madde 60 ). Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davası kural olarak kabul edilemez. Yasa hükümlerinin öngördüğü biçimde yapılmayan sözleşmeler hukuken geçersizdir; burada öngörülen şekil, sözleşmenin geçerlilik koşulu olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenledir ki, gerek mahkeme gerekse Yargıtay'ca doğrudan göz önünde tutulur.

Öte yandan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.09.1988 gün ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere; Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanılan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması hallerinde, olayın özelliğine göre hakim, Medeni Kanunun 2. maddesini gözeterek açılan tescil davasını kabul edebilir. Bu kural sözleşmenin tamamen ifa edildiği haller için geçerlidir.

Ne var ki, geçerli bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yükleniciye ait olacağı kararlaştırılan bir bağımsız bölümün, yüklenici tarafından adi yazılı bir sözleşmeyle üçüncü kişiye satılması, Yargıtay'ın kökleşmiş uygulamasına göre, tapulu taşınmaza ilişkin bir satış sözleşmesi değil, Borçlar Kanunu'nun 162 ve sonraki maddelerinde düzenlenen alacağın temliki hükümlerine tabi bir işlemdir. Eş söyleyişle, böyle durumlarda, yüklenici kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine düşen bir bağımsız bölümü üçüncü kişiye satmış değil; kat karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde o bağımsız bölüm yönünden arsa sahibine karşı sahip olduğu alacağını, daha açık bir ifadeyle o sözleşmeden doğan kişisel hakkını ( o bağımsız bölümün mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteme hakkını ) üçüncü kişiye temlik etmiş sayılır. Kısaca, böyle durumlarda yüklenici ile üçüncü kişi arasında bir "alacağın temliki" sözleşmesi bulunur. Borçlar Kanununun 163. maddesinde alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup, resmi şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla, yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, yüklenici, arsa sahibinden olan alacağını üçüncü kişiye devredebilir; böyle bir sözleşme, alacağın temliki hükmünde olarak hukuken geçerlidir. Ancak, alacağın temliki şeklinde gerçekleşen böyle bir sözleşmeye dayalı olarak temlik alanın talepte bulunabilmesi için, öncelikle yüklenici tarafından kendisine temlik edilen hakkın arsa sahibi nezdinde gerçekleşmesi; eş söyleyişle, yüklenicinin kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle arsa sahibine karşı üstlendiği edimi yerine getirmesi; inşaatı bitirmesi veya eksik kalan kısmın paraya dönüştürülerek tamamlanacak kadar cüzi bir boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, temlik alan, temlik sözleşmesine dayalı olarak, o sözleşmenin tarafı durumunda bulunmayan arsa sahibinden herhangi bir talepte bulunamaz; sadece ve ancak, kendi akidi durumundaki yükleniciden tazminat isteyebilir.

Hemen belirtmelidir ki, arsa sahibi ve yüklenici sıfatlarının birleşmesi ve arsa sahibinin kendisine ait taşınmaz üzerinde inşa edeceği inşaatının finansmanını sağlamak üzere yapmakta olduğu inşaata yapı ortaklığı modeliyle üçüncü kişileri dahil ettiği durumlarda yüklenici ile üçüncü kişi arasındaki sözleşmenin de yazılı yapılması yeterli olup; resmi koşul aranmaz.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Tarafların alıcı durumundaki davacı ve arsa sahibi/yüklenici durumundaki davalı olmasına göre; inşa halindeki taşınmazın satın alınması konusunda yapılan yazılı sözleşme geçerli olup; bu sözleşme gereğince dairenin kararlaştırılan bedeli ödenmiş ve daire teslim edilmiştir. Bu haliyle sözleşme hayata geçmiş olup; davacı alıcı taraf bedele ilişkin edimini de yerine getirdiğinden tescil talebinde bulunabileceğinin kabulü gerekir.

Ayrıca belirtilmelidir ki, taşınmazın aynı zamanda üçüncü kişileri de satıldığı savunulmuş ise de bu iddia davanın taraflarını ilgilendirmemekte, ayrı bir davanın konusunu teşkil etmektedir. Zira, taşınmazın birden fazla kişiye satımı arsa sahibi-yüklenici ile diğer satın alanlar arasındaki iç ilişki olup, davalı arsa sahibi/yüklenici ile satın alan/davacı arasındaki iş bu davanın görülmesine engel değildir.

O halde, mahkemece, davacının tescil talebinin reddi doğru değildir.

Mahkemece yapılacak iş; yerinde keşif yapılarak ve taşınmaza ait tasdikli projelerden yararlanılarak taşınmazda kat ittifakı kurulacakmış gibi her bir bağımsız bölüme dağıtılacak arsa paylarını inşaatçı ve mimar bilirkişilere hesaplattırmak, bu hesaplama sonucu dava konusu taşınmaza isabet edecek arsa payını, davalının arsa payından düşerek davacı adına tesciline karar vermek olmalıdır.

Açıklanan bu nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, aksine ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.06.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Haricen satış tanık beyanı ile kanıtlanabilir mi? ncoban Meslektaşların Soruları 2 16-08-2012 16:05
Haricen satış-tapu iptali ve tescili muzio Meslektaşların Soruları 0 14-09-2011 08:22
satış vaadi sözleşmesi, elbirliği mülkiyet, zamanaşımı, ölüm hewal65 Meslektaşların Soruları 3 14-12-2010 09:23
İzale-i şuyuu da haricen satış hukukcu1985 Meslektaşların Soruları 5 23-11-2009 18:36


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05676603 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.