Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tapuda parayı ödeyen adına tescil yapılmamışsa tapu kaydı iptal edilebilir mi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 31-01-2010, 23:03   #1
Av. Salim

 
Varsayılan Tapuda parayı ödeyen adına tescil yapılmamışsa tapu kaydı iptal edilebilir mi

Müvekkilim bir arsa alıyor. Parasını ödüyor. Ama tapusu aralarındaki güven nedeniyle o sırada amcasının üzerine yapılılıyor. Daha sonra müvekkilim arsa üzerine bina da inşa ediyor. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra şu an amcası güzellikle tapuyu müvekkilime vermeye, devretmeye yanaşmıyor. Bu konuda arsanın parasını bizim ödediğimiz iddiasıyla ve yolsuz tescil bulunduğu iddiası ile tapu iptal davası açmayı düşünüyoruz. Arsanın bedelini bizim ödediğimize dair herhangi bir yazılı belge yok. Dava açıp bu konuda yemin teklif edersek yemin edemeyeceğinii tahmin eriyoruz. Arsa bedelini bizim ödediğimiz iddiasıyla tapu iptal davası açsak ve ödemeyi onun değil bizim yaptığımız konusunda yemin teklif etsek, yemin etmediği takdirde tapu iptal davasını kazanabilir miyiz? Bu tarz bir dava mümkün müdür?
Teşekkürler.
Old 31-01-2010, 23:31   #2
avukat.derviş.yıldızoğlu

 
Varsayılan

HUMK MADDE 346 - Bir muamelenin sıhhat ve tamamiyeti için iki tarafın muvafakatları kanunen kâfi görülmiyen hallerde yemin teklif olunamaz.
HUMK MADDE 354 - Dâvasını ispat için yemin teklifinden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.

HUMK m. 354'e göre, yemin teklif etmenizde ve buna dayanarak dava açmanızda herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Yalnız HUMK m. 346'ya baktığımızda acaba bu durum, "bir muamelenin tamamiyeti ve sıhhatinde iki tarafın muvafakatı kanunen yeterli görülmeyen hal" olarak değerlendirilebilir mi? Bu konunun tartışılması gerekmektedir. Kanaatimce burada dava konusu, taşınmazın satışına ilişkin olup, taşınmazın satışının da geçerlilik şartının resmi şekilde yapılması olması karşısında, iki tarafın muvafakatı olsa da resmi şekilde yapılmadığından, burada yemin teklif edilemeyeceği kanaatindeyim.
Yine de tartışmaya açık bir konu. Yanılıyor da olabilirim. Diğer meslektaşlarımızın da görüşlerini bekliyoruz.
Saygılarımla...
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/933

K. 2004/3860

T. 6.4.2004

• TAPU İPTALi VE TESCİL ( Davacının Maliki Bulunduğu Bağımsız Bölümün Davalıdan Alınan Borç Para Karşılığı Adına Tescil Edildiği Borç Ödendiğinde Taşınmazın Geri Verilmesi Gerekirken Vermemesi )

• İNANÇLI SÖZLEŞMELER ( İnananın Bir Hakkını Belirli Bir Süre veya Amaçla İnanılana Geçirmeyi İnanılanın da İnananı Emir ve Talimatına Göre Kullanıp Amaç Gerçekleşince Hakkın İade Edilmesi )

• YEMİN DELİLİ ( Tapulu Taşınmazların Nakli Bakımından Yasanın Öngördüğü Zorunlu Şekil Koşulunun Yemin Delili ile Aşılmasının Mümkün Olmaması )

• İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARLARI ( Bu Kararların Konuları ile Sınırlı Olarak Çerçevesi Genişletilmeden Uygulanmasının Yerinde Olması )

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ MÜESSESESİ ( Türk Hukuk Sisteminde Bu Müessesinin Kural Olarak Düzenlenmemiş Olması Bunun İçtihatlar ve Doktrin ile Yönlendirilmekte Olması )

• YAZILI DELİL ( Bu Kuralın İnanç Sözleşmesinde Sadece İspat Koşulu Değil Aynı Zamanda Geçerlilik Koşulu Olması )

• İNANÇ SÖZLEŞMESİNDE YÜKÜMLÜLÜK ( İnanılana Sözleşmedeki Amaç Gerçekleşince veya Süre Dolunca Hakkı Tekrar İnanana Devretmeyi Yüklemesi )

818/m.19,20,81

1086/m.337,350


ÖZET : İnançlı sözleşmeler; inananın ( itimat edenin ) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana ( mutemede ) geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklediği sözleşmeler olarak tanımlanabilir. Türk Hukuk sisteminde inanç sözleşmesi müessesesi kural olarak düzenlenmiş değildir. Değinilen müessese içtihatlar ve doktrin ile yönlendirilmekte olup, bu konudaki ihtiyaca cevap verdiği bir gerçektir. 05.02.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile öngörülen yazılı delil kuralının inanç sözleşmesinde sadece ispat koşulu değil aynı zamanda geçerlilik koşulu olarak da düşünülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu sözleşmenin niteliği gereği taraf yemininin, çekişmeli taşınmazın temlik tarihinde olması şart kılınan sözleşme yerine hüküm ve sonuç doğuracağı ve mülkiyetin naklinin sebebi sayılacağı söylenemez. Aksi hal, tapulu taşınmazların nakli bakımından yasanın öngördüğü zorunlu şekil koşulunun yemin delili ile aşılması sonucunu doğurur. İçtihadı Birleştirme Kararlarının konuları ile sınırlı olarak çerçevesi genişletilmeden uygulanmasının yerinde olacağı düşünülmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 53 parsel sayılı taşınmazdaki 20 nolu bağımsız bölümün davalıdan alınan borç para karşılığı adına tescil edildiğini, borç ödendiğinde taşınmazın geri verilmesi gerekirken davalının buna yanaşmayarak elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açtığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, birleştirilen 2000/888 esas sayılı dava ile dava konusu taşınmaza davacının elatmasının önlenmesini istemiş, iptal-tescil davasının ise; davacının, taşınmazı teminat olarak devrettiğine dair yazılı belgesi olmadığını ileri sürmüş, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, asıl dava ve birleştirilen davada tarafların iddiası sabit görülmeyerek davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 06.04.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Arman Mazman vekili avukat Şaban Doğan geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi Ülkü Akdoğan tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, tapu iptal-tescil; birleştirilen dava ise elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, her iki davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere, özellikle iddianın ileri sürülüş biçimine göre; davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil istendiği anlaşılmaktadır.
İnançlı sözleşmeler; inananın ( itimat edenin ) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana ( mutemede ) geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklediği sözleşmeler olarak tanımlanabilir. Türk Hukuk sisteminde inanç sözleşmesi müessesesi kural olarak düzenlenmiş değildir. Değinilen müessese içtihatlar ve doktrin ile yönlendirilmekte olup, bu konudaki ihtiyaca cevap verdiği bir gerçektir. 05.02.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile öngörülen yazılı delil kuralının inanç sözleşmesinden sadece ispat koşulu değil aynı zamanda geçerlilik koşulu olarak ta düşünülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu sözleşmenin niteliği gereği taraf yemininin, çekişmeli taşınmazın temlik tarihinde olması şart kılınan sözleşme yerine hüküm ve sonuç doğuracağı ve mülkiyetin naklinin sebebi sayılacağı söylenemez. Aksi hal, tapulu taşınmazların nakli bakımından yasanın öngördüğü zorunlu şekil koşulunun yemin delili ile aşılması sonucunu doğurur. İçtihadı Birleştirme Kararlarının konuları ile sınırlı olarak çerçevesi genişletilmeden uygulanmasının yerinde olacağı düşünülmelidir.
Hal böyle olunca, iptal tescil davasının reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Birleştirilen davaya gelince; sözü edilen davada elatmanın önlenmesi isteğinde bulunulmuştur. Çekişme konusu 53 parsel sayılı taşınmazdaki 20 nolu bağımsız bölümün kayden birleştirilen dosya davacısına ait olduğu, davalının bu yeri haklı ve geçerli bir neden olmaksızın tasarrufu altında tuttuğu anlaşılmaktadır.
SONUÇ : Öyle ise, kayda üstünlük tanınmak suretiyle elatmanın önlenmesi isteğinin kabulü gerekirken, hükümde yazılı olan gerekçelerle bu isteğin reddedilmesi doğru değildir. Elatmanın önlenmesi davacısının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.04.2004 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI :
İptal ve tescil isteğiyle açılan davada, inançlı işlem iddiasına dayanıldığı hem mahkemenin, hem de sayın çoğunluk ile bizim de kabulümüzdedir. Mahkemece, 05.02.1947 tarih 26/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının öngördüğü biçimde bir yazılı kanıt bulunmaması nedeniyle iptal davasının reddine karar verilmiştir.
Bilindiği gibi; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme ( iade ) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana ( alacaklıya ) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın ( borçlu ) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan Medeni Kanunun 788. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel Kurulunun 23.05.1990 gün ve 1990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. ( Borçlar Kanunun Mad.81 ) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de Borçlar Kanununun 19 ve 20 maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi "ifa uğruna edim"olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir.
Ayrıca, sözleşmeyle borç için ödeme zamanı belirlenmediği, bir vade tayin edilmediği de sabittir. O halde, taraflar arasındaki çekişmenin, Daire ve Hukuk Genel Kurul kararlarında da yerleşik olarak benimsendiği üzere olayda uygulama yeri olan Borçlar Kanununun 81. maddesi uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağında kuşku yoktur. Esasen bu husus, hem yerel mahkemenin, hem de değerli çoğunluğun kabulündedir.
Öte yandan, iptal davacıları açıkça ve yalnızca yemin deliline dayanmışlardır. Yemin, HUMK.'nun 337 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş, 350. maddede "yemin teklif eden kimse yemini etmeye hazır olduğunu beyan ettikten sonra, diğer taraf teklifinden sarfınazar ile başka delil ikame edemez" hükmünü öngörmüştür. Yemin, bir kanıtlama aracı olarak kabul edilmiştir. Kesin delil niteliği itibariyle, yukarıda sözü edilen 05.02.1947 tarih 20/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının yemin delilini bertaraf ettiği sonucuna varılamaz. Esasen, anılan İnançları Birleştirme Kararı geçerlilik koşulu olmayıp, yalnızca ispat koşuludur. Aksine bir düşünce, HUMK.'nun yemin ile ilgili hükümlerin uygulanamayacağı sonucunu doğurur. Bunun da yasaya uygun olmayacağı kanısındayız
Hal böyle olunca, iptal davacısına yemin önerme hakkının hatırlatılması, bu hakkını kullanacağını bildirmesi durumunda, sonucuna göre, gerektiğinde Borçlar Kanununun 81. maddesi uyarınca işlem yapılmasının zorunlu olduğu görüşündeyiz. Kabule göre ise, kayda üstünlük tanınarak elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerektiğinde sayın çoğunluk görüşünü paylaşıyoruz. Ancak, iptal ve tescil davası için yukarıda sunduğumuz nedenlerle sayın çoğunluğun kararına katılamıyor, mahkeme kararının, açıkladığımız neden ile de bozulması gerektiğini savunuyoruz. T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/12658

K. 2005/18583

T. 15.12.2005

• TESCİL DAVASI ( Davacı Gerek Dava Dilekçesinde Gerekse Delil Listesinde "Sair Deliller" Demek Suretiyle Yemin Deliline de Dayandıklarına Göre Davacı Yana Davalı Tarafa Yemin Teklif Hakkı Olduğunun Hatırlatılması Gerektiği )

• YEMİN DELİLİ ( Tescil Davası - Davacı Delil Listesinde "Sair Deliller" Demek Suretiyle Yemin Deliline de Dayandığı/Davacı Yana Davalı Tarafa Yemin Teklif Hakkı Olduğunun Hatırlatılması Gerektiği )

• SAİR DELİLLER ( Tescil Davası - Davacı Gerek Dava Dilekçesinde Gerekse Delil Listesinde "Sair Deliller" Demek Suretiyle Yemin Deliline de Dayandıklarına Göre Davacı Yana Davalı Tarafa Yemin Teklif Hakkı Olduğunun Hatırlatılması Gerektiği )

1086/m. 337


ÖZET : Davacı davasını kanıtlayamamış ise de; davacı gerek dava dilekçesinde gerekse delil listesinde "sair deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayandıklarına göre davacı yana davalı tarafa yemin teklif hakkı olduğu hatırlatılması, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar, murisleri tarafından satın alınan ve davalının kullanımına verilen Fargo kamyonetin kendileri adına tescili ve teslimine karar verilmesini istemişler; ıslah dilekçesi ile aracın tesbit edilen değerinin tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı, iddianın yersiz olduğunu, aracın kendi adına kayıtlı bulunduğunu bildirerek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın Dairemizce 20.3.2001 tarihinde bozulması üzerine, bozmaya uyularak davanın kabulü ile 3.000.000.000 TL.nın davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, dava konusu aracın murisleri tarafından satın alınıp, işçileri olan davalı adına trafikte kaydedildiğini ve davalı tarafından kullanıldığını, ancak murisin ölümüne rağmen aracın davalı tarafından iade edilmediği iddiası ile bu davayı açmışlardır. Yani davacılar mülkiyet iddiasına dayanmışlardır. Davalı, bu iddiayı kabul etmemiştir. Davacılar, bu iddialarını yasal delillerle kanıtlamalıdır. Dava konusu aracın trafikte davalı adına kayıtlı olup, dava açıldıktan sonra da aracın hurdaya ayrıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davanın açıldığı tarihte aracın davalı adına kayıtlı olması, mülkiyetin de davalıya ait olduğunu gösterir. Davacılar bunun aksine herhangi bir belge yada delil getirmemişlerdir. Davacı davasını kanıtlayamamış ise de; davacı gerek dava dilekçesinde gerekse delil listesinde "sair deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayandıklarına göre davacı yana davalı tarafa yemin teklif hakkı olduğu hatırlatılması, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçe ile temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 01-02-2010, 11:45   #3
Av. Ayşegül Okçu

 
Varsayılan

Sorudan anladığım kadarıyla müvekkiliniz ve amcası arasında bir vekalet ilişkisi yok. Bu durumda davanızın hukuki niteliği Yargıtay kararlarında nam-ı müstear olarak geçiyor ve bu dava bir tür muvazaa davası. Bu tür davalarda kural olarak yazılı belge ile kanıtlanmak durumunda. Ancak yeminin kesin delil olması sebebiyle bu davada yemin teklif edebileceğinizi düşünüyorum.
Old 01-02-2010, 14:03   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Davanın nam-ı müstear (iğreti ad ) davası olabileceği kanısındayım.
İnançlı işlem de olabilir.
Nam-ı müstear da olsa , inançlı işlem de olsa ispat yönünden durum değişmemektedir.

05.02.1947 T. 20/6 saylılı İçt.Brl.Kararına göre iddia yazılı belge ile ispat edilir.Yazılı delil başlangıcı varsa tanık dinlenebilir.
Taraflar arasında yakınlık bulunsa dahi kural değişmemektedir.

HGK ve 1.HD sinin yerleşen içtihatı bu gibi hallerde yemin deliline de dayanılabileceği şeklinde iken ,son kararlarda yukarıdaki İçt.Brl.kararı gerekçe gösterilerek bu görüşten vazgeçildiği yemin deliline dayanılamayacağının benimsendiği anlaşılmaktadır. 14. HD si ise benim izlediğim kadarıyla halen yemin delilini kabul etmektedir.
Old 09-01-2011, 16:03   #5
ber_kol

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım,
Bize de benzer bir konu hakkında başvuru oldu. Müvekkilimiz henüz evlilik olmadan evleneceği kişiye yurtdışındaki banka hesaplarından para göndererek Türkiye'de bir ev satın almış ve kendisi yurtdışında olduğunan tapu kaydı sonradan eşi olacak kişi üzerine yapılmış. daha sonra evlilik birliği oluşmuş ve ev üzerinde "aile konutu şerhi" tesis edilmiş.
Ancak şimdi müvekkilimiz boşanmak istiyor. Tapu iptali ve tescili davası açmak istiyoruz. Nasıl bir yol izlemeliyiz?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
17 yaşındaki kişi adına kayıtlı tapu kaydı Av. Gökhan Tazegül Meslektaşların Soruları 1 26-10-2009 17:55
MK. 713 Tapu iptal ve Tescil sumeyra Meslektaşların Soruları 2 05-03-2009 10:41
davaya katılmayan mirasçı adına tapuda tescil işlemi mulin Meslektaşların Soruları 2 30-12-2008 13:54
tapu iptal ve tescil sebastian Meslektaşların Soruları 5 07-04-2008 14:40
tapu iptal-tescil Defi-Def Meslektaşların Soruları 5 16-05-2007 12:29


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04630995 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.