09-04-2007, 17:27 | #1 | |||||||||||||||||||
|
Kolluğun C.Savcısından Talimat Almasında Yaşadığı Sıkıntılar
Görüldüğü gibi her şey C. Savcısının kontrolü altında gibi görülmektedir. Ancak olayların aktarımın da yaşanan bir gerçek vardır. Olay ile ilgili koluk tarafından görülen şey farklıdır. Anlatılmak istenen şey farklıdır. Anlatılan şey farklıdır. Anlaşılan şey farklıdır. Kolluk durumu telefon ile C.Savcısına anlatmak istemektedir. Yanlış şeyler anlatacağı yada kendi işine geldiği yanlarını anlatacağı için C.Savcısı yanlış karar almış olacak yada C.savcısı durumu yanlış anlayıp yanlış karar verebilecektir. Bununla birlikte her iki durum karşısında C. Savcısı bu yanlış uygulama ile ilgili olarak C. Savcısı ile görüşme tutanağını imzalamaz ise olacak? Kolluğun bu noktada garantisi nedir? Bu konu ile ilgili olarak sizin görüş ve önerileriniz nelerdir? SAYGILARIMLA |
09-04-2007, 20:42 | #2 |
|
Bu maddenin 3.fıkrası, 5353 SK ile değişmiştir.Önceki hali; "Cumhuriyet savcısı, adli kolluk görevlilerine emirlerini yazılı, acele hallerde sözlü olarak verir." şeklindeydi. 5353 SK ile "Sözlü emir, en kısa sürede yazılı hale getirilir." cümlesi eklendi.
5353 SK ile ilgili değişiklik görüşmeleri sırasında kolluk, en fazla bu madde üzerinde durmuştur.Aynı madde de bir diğer değişiklik de; "...En üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hakimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır." ifadesinin 5.fıkraya eklenmesidir. Bu iki değişiklik bir arada değerlendirilirse, kolluğun soruşturmadaki amiri olan savcılara güvensizliği ortaya çıkmaktadır.Savcının verdiği sözlü emrin, en kısa zamanda yazılıya dönüştürülerek bir güvence oluşturma çabası açık olarak bu değişikliklerde görülmektedir.Ayrıca yine en üst düzey kolluk amirlerinin hakimlerle aynı yargılama usullerine tabi olacaklarının kanunda yer alması da, bu çabanın bir yansımasıdır.Çünkü maddenin 5.fıkrası, sıradan kolluk mensuplarının savcılar tarafından soruşturulmasını öngörmektedir.Bu değişikliklerle üst düzey kolluk amirleri, kendilerine bir ayrıcalık sağlamışlardır. Belki bu konu başlığı altında, belki de başka bir başlık altında bence asıl tartışmamız gereken, ceza muhakemesindeki kurumların kendi rollerini kabul etmemekteki dirençleri, güven bunalımı ve bunların nasıl aşılacağıdır.Herkese saygılar. |
09-04-2007, 22:18 | #3 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
bahsedilen kanun sadece ilçe Jandarma Komutanı/ilçe emn amiri için geçerlidir. onlarda zaten hiçbir olaya müdahale etmez dolayısı ile savcı ile böyle bir duruma girmezler her ne kadar onları bu kanun kapsada onları pek fazla ilgilendiren bir durum yoktur. kolluğk amirinin bu kanuna tabi olmasındaki amaç da başkadır asker olmam gerekçesi ile bu konu ile ilgili açıklama yapamam. ayrıca o kanun o kadar geçerli bi kanun değil zaten böyle bir durumda kimsenin gözünün yaşına bakmadan yargılama izni çıkıyor.
|
10-04-2007, 15:02 | #4 | |||||||||||||||||||
|
Mehmet Firik'in MÜLKİ AMİR-SAVCI-ADLÎ KOLLUK İLİŞKİLERİ başlıklı konu ile ilgili yazısından alıntı yapacağım..yazının devamı için ; www.icisleri.gov.tr/_icisleri/TurkIdareDergisi/UpLoadedFiles/MehmetFirik%20111-121.doc linkini ziyaret edebilirsiniz.
Saygılar.. |
24-02-2008, 13:08 | #5 |
|
Polİsİn DÜŞÜncesİ
Sayın Derebey06,Siz En iyisi Savcı Görüşme Tutanağını olayı yüzyüze Savcıya anlatıp bizzat talimatı savcının yazmasını isteyin.
|
24-02-2008, 13:10 | #6 |
|
Yeni Kanunda belirtilen Adli Kolluk Amirinin kim olduğunu bilen varsa bana söyleyebilirmi.
|
02-03-2008, 16:35 | #7 |
|
Adli kolluk amiri olarak ilçe emniyet müdürleri ve ilçe Jandarma Komutanları kabul ediliyor. karakol amiri ve Karakol komutanı ise Adli kolluk sorumlusu diğerleri kolluk görevlisi olarak işlem görüyorlar.
|
19-12-2009, 13:30 | #8 |
|
Kolluk Amİrİ Kavrami
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün genelgesine göre kolluk amiri kavramı İl Emniyet Müdürü ve İl Jandarma Komutanı'nı ifade eder.Ancak uygulamada İlçe Emniyet Amir/Müdürleri ile İlçe Jandarma Komutanlarıda kolluk amiri olarak kabul edilmektedirler.Soruşturmanın yürütülmesinde kolluk ve Cumhuriyet Savcısı arasında yazılı usulün uygulanması tamamen kolluğun idari bakımdan C.Başsavcılıklarına bağlı olmamasından kaynaklanmaktadır.Bana göre güvensizlik kavramına birde C.Savcısı açısından bakmak gerekir.Zira idareye bağlı olan bir kolluk adli soruşturmaları yürütürken kendi idari amirlerinin vermiş oldukları talimatları acaba yerine getirmeme hususunda bir takdir hakkına sahipmidir.Hiç sanmıyorum.Hal böyle olunca C.Savcısının vermiş olduğu sözlü emir ve talimatları yazılı olarak teyit etmesi bence makul olandır.Aksi halde böyle bir talimat verildi/verilmedi sorununda gerçek nasıl anlaşılabilir.Çözüm mü ortak aklın kabul edeceği gibi BAĞIMSIZ ADLİ KOLLUK TEŞKİLATI'nın kurulmasıdır.Bunun kurulması ise daha çok silahlı insanın emrinde olmasını bir ego meselesi yapan kişilerin nüfuzlarının bir kısmını kaybetmeyi kabul etmelerinden geçmektedir.İşte o zaman yürütmeden bağımsız olduğu için güvenceli, sıksık baktığı işler değiştirilmediği ve tek işi adli soruşturmalar olduğu için işinde uzmanlaşmış adli kolluk mensupları tarafından soruşturmalar yürütülecek, soruşturmalar eksiksiz yürütüleceği için savcıların işi hafifleyecek, bir çok işlemin birde savcılar tarafından tekrarlanması gerekmeyecek ve yargısal faaliyetler hızlanacaktır. Ne diyelim inşallah o günleri görürüz.Selamlar...
|
19-12-2009, 13:46 | #9 |
|
Adli Kolluk
Buğün ülkemizdeki hukuki sızlanmalarının bir kısmı adli kolluğun olmaması yada bu işi ifa edenlerin yetersiz kalması,altyapılarının olmaması,teknik dökünamlarının olmamasından kaynaklanmaktadır.Soruşturmanın ivedi yapılması ve mahkemenin hızlı karar vermesi hukukun yerleşmesi sonucu doğurmuyor.
Birde madalyonun infaz kısmı var.İşte en büyük sorun burda çıkıyor.Adli kolluğun olmaması ve savcıların infaz dosyalarını ya bir katibe yada kolluğun düzenlediği 2 satırlık tutanağa muhtaç etmesi karakolun önünden her gün geçen ama yıllarca yakalanamayan sanıklar doğuruyor. Bence idare kolluğun savcıların emrine vermesinden kendi menfaatleride zarar görür diye yıllarca direnmektedir.Sonuçta zararı vatandaş çekiyor.ceza dosyaları temyiz kısmıda olursa yaklaşık 5 yılda sonuçlanıyor. |
06-01-2010, 18:14 | #10 |
|
kolluğa gelen evrak ile ilgili (evrakın konusu her ne olursa olsun) bir miat var ve bu miat geçtiğinde tekit evrakı geliyor. Şayet 2 tekitte yine cevap verilmez ise bu sefer de soruşturma başlıyor. Yani kolluğum evrakı cevaplamama şansı yok..
meseleye güvensizlik penceresinden bakarsak ; birinin hakkında yakalama, zorla getirme emri vb. var ise kolluk tutanağı muhtara yoksa azaya imzalatıyor. Köyün muhtarına azasına kolluğa güvenilmeyecekse de artık kimseye güvenmeyelim.. Aynı zamanda kolluk vermiş olduğu denetlemelerde; yakalama emri gelen kişi sayısı ve bunların yakalanma oranları, yol tutuklaması ile yakalanan kişi sayısı, faili meçhul olaylar hakkında yapılan araştırmalara ilişkin evraklar, yakalama emri olan ancak yakalanamayan şahıslara ait araştırma tutanakları denetlenen hususlardandır.. şu noktada evraka zamanında cevap verememe konusunda yaşanılan bir sıkıntı da var; Aşırı iş yoğunluğu ve personel sıkıntısı nedeni ile evrak gecikebiliyor. (özellikle yaz aylarında turizm bölgelerinde günlük 4-5 saat uyku uyuyabilecek kadar boş vakit bulabilen personel şanslı demektir.) Bu konuda Adli kolluğun ayrılması da çok zor. Kolluk adli kolluk ve önleyici hizmetler olarak ayrıldı diyelim Önleyici kolluk bir olay ile karşılaştığında ‘ben adli kolluk değilim deyip ’ olaya müdahale mi etmeyecek?? Ama bazı infaz konuları ile ilgili özel bir birim kurulabilirse bence de başarılı olabilir. (mesela yakalama kısmı) SAYGILARIMLA |
07-01-2010, 04:30 | #11 |
|
selam
Derebey 06 nın tüm fikirlerine eski bir kolluk memuru olarak katılmamak elde değil.
|
23-02-2010, 20:41 | #12 |
|
adli kolluk-önleyici kolluk
Değerli Derebey 06 meslektaşım; tabiki adli kolluk-önleyici kolluk ayrımı idari yönden yapıldığı zaman önleyici kolluk hizmeti gören kolluk mensupları bir suça vakıf oldukları zaman ben önleyici kolluğum diyerek işe elkoymamazlık yapamayacaklardır.Onlar hemen olaya el koyup gecikmesinde sakınca bulunan işleri yapacak bu arada durumu adli kolluğa bildirecekler adli kolluk olay yerine gelincede işi onlara devredeceklerdir.Bu durum mevcut uygulamada trafik polislerinin durumuna benzemektedir.Mevcut uygulamada trafik polisleri nasılki bir suça vakıf oldukları zaman ben trafik polisiyim deyip işe el koymamazlık edemiyorlarsa adli kolluk-önleyici kolluk ayrımı idari yönden şayet yapılırsa önleyici kolluk mensuplarıda bir suça vakıf oldukları zaman ben önleyici kolluğum diyerek işe elkoymamazlık edemeyecektir.Yine benzer şekilde mevcut uygulamada nasılki jandarma suç yerinin polis bölgesi olduğunu söyleyerek işe el koymamazlık yapamıyorsa yada polis bakımından tam tersi söz konusu olamıyorsa adli kolluk-önleyici kolluk ayrımı idari yönden şayet yapılırsa önleyici kolluk mensuplarıda bir suça vakıf oldukları zaman ben önleyici kolluğum diyerek işe elkoymamazlık edemeyeceklerdir. Önceki yorumumda da belirttiğim gibi akla ve mantığa uygun olanın bağımsız, korunaklı adli kolluk teşkilatının kurulması olduğunu tekrarlıyor, tüm hukukçu meslektaşlarımın bu konuda kamuoyu oluşturulması için çaba sarfetmeleri gerektiğini belirtiyorum.Tüm meslektaşlarıma saygılar sunarım...
|
26-02-2010, 15:34 | #13 |
|
sayın p.prosecutor un söylediği şeyler kulağa çok ama çok hoş geliyor; işinde uzmanlaşma, bağımsız adli kolluğun yapacağı uzman uygulama ve hatta belkide adli müdahale için daha özel ekipman donanım vb.. Ama söz konusu kolluk yine karakollarda teşkil edilecek ve idari amiri yine aynı olacak ve yine etki altında kalmış olacak. daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi normal işleri yürütmek için personel yetmiyor birde kolluğu adli ve önleyici diye ayırırsak hiçbirşey kalmayacak geriye... fikir olarak kulağa çok hoş gerliyor ama bu fikri uygulamaya geçmek çok zor en azından bu günün Türkiye sinde imkansız gibi duruyor.
bununla beraber adli evrakların infazı nasıl olacak? basit bir tebligattan tutun yakalamalı şahsın yakalanması için arama yapma veya nerede olduğu hakkında istihbarat toplamak da mı adli kolluğun görevi oldu? ama istihbarat toplamaya başladığı zaman önleyici kolluk vazifesi ifa etmiş olacak. adli kolluk görevde olduğu esnada makul şüphe uyandıran bir durum ile karşılaştı müdahale edip kimlik kontrolü vb. bir şekilde hiç mi müdahale etmeyecek? ama müdahale ederse de önleyici kolluğun yetki alanına girmiş olmayacak mı? yukarıda vermiş olduğum örnekleri daha da arttırmak mümkün tamam teorikte adli kolluk ve önleyici kolluğun ayrılması mükemmel hoş bişiymiş gibi geliyor. düşünsenize ne kadar güzel olurdu. Olay yerine adli kolluk geliyor yanında parmak izi alma kitinden tutun olay-zaman-yer bağlantısı sıralaması yapabilen programa kadar herşey var Zaten yıllardır insan psikolojisinden tutun sorgulamaya kadar her konuda daha özel eğitimliler ve yıllardır aynı işi yapıyorlar. ama gerçekte bu durumu uygulamanın çok zor olduğu ve hatta birbirinden ayrılamaz olduğu kanısındayım.. SAYGILARIMLA |
06-07-2011, 13:48 | #14 |
|
Adli Kolluk Hakkında Bir Değerlendirme
Polis teşkilatlarının nasıl kurulduğu ve sivil otoriteler altında ne şekilde konuşlandığı incelenirken, tarihsel süreç içerisinde her ülkenin sahip olduğu toplumsal, ekonomik, siyasi, idari ve hukuki deneyimler ile güvenlik, insan hakları ve devlet otoritesi algılamasının o ülkede nasıl bir seyir izlediğinin anlaşılmaya çalışılması önem arz etmektedir.
Dünya genelinde büyük ekseriyetle İçişleri Bakanlıklarının çatısı altında teşkilatlanan kolluk birimlerinin genel itibariyle iki temel görevi bulunmaktadır. Birincisi suçun önlenmesi, halkın huzur ve güvenliğinin sağlanması, diğer görevi ise ceza kanununda suç olarak kabul edilen fiillerin işlenmesi halinde, faillerin iz ve delilleriyle birlikte yakalanması ve adli makamlara teslim edilmesidir. Bu iki temel görevin ortak amacı; halkın huzur ve güvenliğini, kişi ve mülk emniyetini temin etmektir. Ülkemizde, 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu, suç soruşturmasının başlatılması ve yürütülmesi görev ve yetkisini, savcılık makamının uhdesine vermiştir. Aynı kanuna istinaden, adli kolluk birimleri ile savcılık makamı arasındaki ilişkileri tanımlamak ve düzenlemek amacıyla adli kolluk yönetmeliği hazırlanmış, 2005 yılında İçişleri ve Adalet Bakanlarının onayıyla yürürlüğe girmiştir. Mevcut sistem, İçişleri Bakanlığı’na bağlı kolluk teşkilatlarının, suç soruşturmasıyla bağlantılı adli görevlerini ifa ederken çok etkili bir savcılık kontrolü ve denetimi altında çalışmasını öngörmüştür. Kanun koyucunun bu tercihinde, temel hak ve özgürlüklerin korunması ile suçun aydınlatılması amacıyla yapılan soruşturmaya müteallik işlemler arasında bir çeşit denge ve kontrol sisteminin kurulmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Uygulamada kolluk boyutuyla yaşanabilecek her türlü ihmal ve kusur, önceden olduğu gibi yeni ceza hukuku sisteminde de adli makamların doğrudan müdahalesi ve yaptırımı altındadır. Kolluk teşkilatlarının bazı alt birimleri mesailerinin önemli bir kısmını adli görevlere hasretmiş olsalar da, suç olgusuna karşı mücadele, kolluğun tüm birimleri arasında vazgeçilmez bir birlik ve bütünlük içerisinde yürütülmesi gereken bir süreçtir. Kolluk kuvvetleri önleyici ve idari görevlerini yerine getirirken birçok suçun işlenmesine engel olduğu gibi, işlenmiş bazı suçların aydınlatılmasına da yardımcı olmaktadır. Aynı şekilde adli vazifeleri olan birimlerin de birçok alanda çeşitli önleyici rollere sahip olduğu bilinmektedir. Adalet Bakanlığı gibi başka bir Bakanlığa bağlı ayrı bir polis teşkilatının kurulması halinde, bu yeknesaklığın ve bütünlüğün, tamiri mümkün olmayacak şekilde zarar göreceği ve suçla mücadelede hayati önemi olan işbirliği ve bilgi paylaşımının zedeleneceği açıktır. Bu durumun diğer muhtemel sakıncası da, suçla mücadeleye ayrılan kamusal mali kaynakların etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilememe riskidir. Zira her birim kendine ait bina, ekipman ve araç-gereç talep edecek, farklı rütbe, terfi ve eğitim sistemleri, farklı tayin ve atama uygulamaları ile değişik maaş ve ödenek imkanları gündeme gelecektir. Tüm bu hususlar, genel bütçeye gereken miktarın üstünde bir maddi külfet getireceği muhtemeldir. Bugün artık ikili seviyede ya da uluslar arası ve bölgesel çapta polis işbirliğini hedefleyen kapsamlı işbirliği ağları mevcuttur. Bu işbirliği mekanizmaları aracılığıyla ülke polis birimleri kendi aralarında, yürürlükteki ilgili ulusal ve uluslar arası mevzuata uygun olarak bilgi ve istihbarat değişimi yapmaktadır. Kolluk açısından farklı Bakanlıklar arasında bölünmüş bir yapılanmaya gidilmesi halinde bu işbirliğinin de sekteye uğraması kaçınılmazdır. Gelişmiş ülkelerde, adli vazifeleri de olan kolluk birimleri ile savcılığın ayrı teşkilatlanmalar şeklinde yapılandığı; soruşturma (investigation) ve iddia makamı (prosecution) rolünün farklı eğitim programlarını ve mesleki becerileri gerektiren iki farklı fonksiyon ve meslek olarak kabul edildiği görülmektedir. Bununla birlikte her iki fonksiyonun da soruşturmaların hukuka uygun ve etkili yürütülmesi amacına hizmet edecek şekilde birbirini tamamlayan ve destekleyen bir fonksiyonel bağla ilişkilendirilmesine odaklanılmaktadır. Hukuk sistemi ve idari yapılanma itibariyle ülkemizdeki durumla benzerlikleri, faklılıklarından daha fazla olan iki ülkeden örnek vererek konuyu mukayeseli ele almakta fayda vardır. İtalyan ceza adalet sistemini kısaca incelediğimizde ülkemizdekine benzer durumların ve tartışmaların burada da var olduğunu görmekteyiz. Fransa’dan etkilenen İtalyan hukuk ve idari sistemi, kolluk teşkilatları bakımından çoklu bir yapıyı benimsemiştir. Örneğin, İçişleri Bakanlığına bağlı ulusal polis teşkilatı, Savunma Bakanlığı’na bağlı Jandarma teşkilatı, Maliye Bakanlığı’na bağlı Mali Polis Teşkilatı, Tarım Bakanlığı’na bağlı Orman Polisi, Adalet Bakanlığı’na bağlı cezaevi polisi, belediyelere bağlı belediye polisi ülkede görev yapmaktadır. Bunların dışında doğrudan savcılığa bağlı ya da adalet bakanlığı bünyesinde yapılandırılmış ayrı bir polis birimi mevcut değildir. İtalya’da adli sistemin bir parçası olan ve mesleğin yürütülmesinde hâkimlik güvencesine ve bağımsızlığına sahip olan savcılık, diğer Avrupa ülkelerindeki örneklerine nazaran, ceza adalet sistemi içerisinde daha güçlü ve etkili bir konumdadır. Ülkede, Türkiye’deki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun vazifelerini üstlenmiş, hâkim ve savcılardan oluşan bir ‘Adli Konsey’ bulunmaktadır. Bu Konsey, hâkim ve savcıların mesleğe alınması, atanması, yer değişikliği gibi konulara bakmakta ve gerektiğinde meslek içi disiplin kurallarını işletmektedir. İtalya, uzun yıllardan beri ülkenin gündeminde olan ceza usul kanunu reformunu nihayet 1989 yılında hayata geçirebilmiştir. Bu reformun en önemli hedefleri, uzun süren yargılamaların kısaltılması ve suç soruşturmasında savcılığın pozisyonunun güçlendirilmesiydi. Bu kapsamda kolluk birimlerine, meydana gelen suç olaylarını 48 saat içinde savcılıklara yazılı olarak rapor etme yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak bu durum, uygulamada savcıların üstesinden gelemeyecekleri bir iş yükü ile karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır. Ayrıca, soruşturmanın yürütülmesi görevi savcılığın uhdesine verilmiş olduğundan kolluk, savcılık talimatı gelmeden delillerin toplanmasına yönelik hiçbir bir işlem yapmaması gerektiği yönünde bir kanat geliştirmiş ve bu da, olayın hemen akabinde elde edilebilecek kıymetli bilgilerin kaybolması riskini beraberinde getirmiştir. Buna ilave olarak, savcıların suç soruşturmasını yönetmek üzere değil kontrol etmek ve doğru yöne yönlendirmek üzere eğitim aldıkları, ekonomik suçlar, bilişim suçları ya da örgütlü suçlar da olduğu gibi üst düzey bilgi ve uzmanlık gerektiren suç soruşturmalarının yönetilmesinin ciddi bir tecrübe ve bilgi birikimini gerektirdiği konusu ülkede tartışılmıştır. İtalya’da yaşanan bu tartışmaların ardından Ceza Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikle ‘48 saat içinde’ ifadesi kaldırılmış, bunun yerine ‘gecikmeksizin’ ifadesi eklenmiştir. Dolayısıyla, bu ülkedeki tartışmalar, adli vazifeleri olan kolluğun nereye bağlanacağına sorusuna değil nitelik ve nicelik itibariyle yeterli seviyeye ulaşması gereken savcılık ofisleriyle kolluğun ne şekilde daha yakın bir işbirliği içerisinde çalışabileceği noktasına odaklanmıştır. Adli polis biriminin Adalet Bakanlığı altında yapılandırıldığı nadir örneklerden birisi olan Portekiz’e baktığımızda ise, yaklaşık 60 yıl önce kurulan adli polis teşkilatının ilk 30 yılını savcılarla aynı binayı paylaşarak geçirdiğini görmekteyiz. Ancak daha sonraki dönemde savcılıklar mahkeme binalarına taşınmıştır. Bünyesinde polis, hâkim ve savcı kökenli adli polis amirlerinin var olduğu kolluk teşkilatın bu özelliği, kendi içinde koordinasyon bozukluklarına, karmaşaya ve iletişim zafiyetlerine sebep olurken aynı zamanda ortak kurum ve çalışma kültürünün gelişmesini de engellemektedir. Ayrıca, Polis birimlerinin farklı bakanlıklar altında teşkilatlanmış olması, haliyle bilgi paylaşımında ve kaynakların etkin ve verimli kullanımı meselesinde önemli sıkıntıların yaşanmasına sebep olmaktadır. Aynı Bakanlık altındaki farklı kolluk teşkilatları arasında bile bazı koordine eksiklikleri yaşanırken Adalet ve İçişleri gibi iki farklı bakanlık altında polisin yapılandırılması, aralarındaki iletişimi ve diyalogu büyük ölçüde koparmıştır. Bu elbette suçla mücadelenin ayrılmaz parçası olan suç öncesi ve suç sonrası safhalar arasında yeterli bilgi ve tecrübe geçişine paylaşımına imkân vermemektedir. Portekiz’de 1996 yılına kadar suç soruşturması yetkisi tek başına adli polis tarafından kullanılmışsa da, bu tarihten sonra, suçlarda görülen büyük artışa paralel olarak beş yıla kadar hapis cezası gerektiren suçların soruşturulması görevi diğer polis teşkilatlarına devredilmiştir. İhtiyaçtan kaynaklanan bu uygulama, farklı Bakanlıklar altında teşkilatlanan bu kolluk birimleri arasındaki çekişme, yetki tartışmaları ve sorunlara yenilerini eklemiştir. Diğer polis teşkilatları da, şimdilik sadece adli polis bünyesinde bulunan kriminal laboratuara sahip olmayı, adli polis tarafından kullanılan teknik takip ve izleme, telefon dinleme, gizli soruşturmacı ve muhbir kullanımı özel soruşturma tekniklerini kullanmayı istemektedir ve kısmen de kullanmaya başlamıştır. Yaşanan ve gittikçe de artacağı tahmin edilen bu koordinesizlik ve çekişmeler nedeniyle, ayrı bakanlıklar altında teşkilatlanan Portekiz kolluk teşkilatlarının, Avrupa ülkelerinin çoğunda olduğu gibi İçişleri Bakanlığı altında toplanmasına doğru bir gidişat içinde olacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizdeki kolluk-savcılık makamı arasındaki ilişkiye tekrar dönecek olursak, bu ilişkinin geliştirilmesi ihtiyacını doğru parametrelerle anlamaya çalışmak gereklidir. Bazı polis birimlerini bir Bakanlıktan alıp diğer bir Bakanlığa bağlamak gibi beraberinde ciddi sorunları da getirecek yaklaşımlardan ziyade, ihtisaslaşma, personel açığının kapatılması, soruşturma tedbirlerinin etkin kullanımı, teknoloji, hızlı haberleşme ve iletişim gibi konularda somut adımların atılmasına ve geliştirilmesine odaklanılmasının daha yerinde olacağı kanaatindeyim. Saygılarımla.. |
18-07-2011, 16:55 | #15 |
|
Sayın atay 'ın da yazısında elirttiği gibi kolluğun ayrılması birçok çekişmelere ve ayrılıklara sebep olacağı kanısındayım Ziraa zaman zaman bilgi kıskançlığı olaylarının halen meydana geldiği gözlemlenebilmektedir.. söz konusu yazıda inceleme ve araştırma yetkisinin kısıtlanması delillere ulaşılmada ki zorluğu, tam yetki sağlanması ise savcının soruşturma üzerindeki etkisinin ve yürütmesindeki zorluğun verdiği sıkıntıları iyi açıklamıştır. işte bu noktada benim düşüncem şu dur ki soruşturma yapılması ile ilgili kolluğun pozisyonunun savcı emrinde değil savcı yardımcısı olması kanaatindeyim. Kolluk teşkilatları cmk nın çıktığı yıllarda ki gibi değiller ve önemli mesafe katetdiler. Onbaşıların karakol komutanlığı veya polis memurlarının amirlik yaptığı dönemlerdeki gibi tarladaki traktöre trafik cezası kesen teşkilatlar yok artık. Artık kolluk mensupları bir savcı kadar olayı her yönüyle inceleyip karar verebilecek donanıma fazlasıyla sahip olduğu kanısındayım. Savcı yardımcısı pozisyonunda olması sayesinde yine savcının emrinde ve onun yetkilerine sahip olmasının verdiği avantaj ile aradaki bir takım prosedürden kurtularak delillerin toplanması ve suçluya ulaşıması konusunda önemli bir ivme kazanacağını düşünmekteyim. Söz konusu yetkilerin kullanım şekli cmk ve 25832 sayılı yönetmelikçe alenen belirtilmiş. yani söz konusu kararları alırken C.savcısı da olsa kolluk amiri de olsa zaten çıkamaz. daha öncede söylediğim gibi kolluk yeterli olgunluğa ulaştıktan sonra neden C.Savcı yardımcısı olamasın....
...SAYGILARIMLA... |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Yeni Bir Avukatın Yaşadığı Zorluklar | next_law | Konumuz : Hukukçular | 114 | 08-02-2013 12:31 |
Savcılara talimat: Hakimler karar verirken siz dışarı çıkın | ibreti | Hukuk Haberleri | 24 | 19-04-2009 11:31 |
Maaş Haczi - Talimat | hediye | Meslektaşların Soruları | 15 | 13-12-2006 18:46 |
Faksla Talimat Yazılarak Haciz Şerhi İşlenebilir Mi? | özgür | Meslektaşların Soruları | 4 | 02-10-2006 22:13 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |