Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

yargıtay kararı arıyorum

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-04-2011, 10:35   #1
ayşekömürcü

 
Varsayılan yargıtay kararı arıyorum

Acil!
Değerli meslektaşlarım iki konu ile ilgili yargıtay kararı arıyorum örnek yargıtay kararı yollayabilirseniz sevinirim
Birinci olay:Bir adam sarhoşken karısını dövüyor,kafasını duvara çarpıyor ve kadın ölüyor.
İkinci olay:Adam karısını dövüyor,karısı dayaktan kaçarken evdeki balkondan düşüp ölüyor.
Bu iki olayla ilgili suç kasıtları nelerdir? Şimdiden teşekkür ederim.
Old 06-04-2011, 17:08   #2
av.humk

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım birinci olayda,olayı suçun işleniş şeklini teferruatı ile dinlemeden yorum yapmak doğru olamaz.Olayı tam açıklarsanız daha iyi olur kanaatindeyim.Ama yinde olayda öldürme kastı yok gibi görünüyor.TCK 87/4 md öldürme kastı olmaksızın müessir fiil sonucu ölüme sebep olmak suçu oluştuğu konusunda savunmalarınızı yoğunlaştırınız.İlgili yargıtay kararı şöyle;

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU


Esas No.
2009/1-209
Karar No.
2010/29
Tarihi
16.02.2010


765-TÜRK CEZA KANUNU ( TCK )/452
5237-TÜRK CEZA KANUNU ( TCK )/87/4


NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA
KASTEN ÖLDÜRME
EYLEME DEVAM EDİLMEMESİ
ÖLDÜRMA AMACI OLMAKSIZIN AĞIR YARALAMA


ÖZET
RESMEN EVLİ OLAN SANIK İLE MAKTULÜN, BİRBİRLERİYLE SIK SIK KAVGA ETTİKLERİ VE EVLİLİKLERİNİN HUZURSUZ BİR ORTAMDA DEVAM ETTİĞİ DOSYA İÇERİĞİNDEN ANLAŞILMAKLA BİRLİKTE, ARALARINDA ÖLDÜRMEYİ GEREKTİRECEK BİR ANLAŞMAZLIĞIN BULUNMADIĞI DA SABİTTİR. OLAY GÜNÜ, BAŞLAYAN SÖZLÜ TARTIŞMANIN BÜYÜYEREK KAVGAYA DÖNÜŞMESİYLE SİNİRLENEREK MUTFAĞA GİDEN SANIK, ARKASINDAN MAKTULÜN ÜZERİNE GELDİĞİNİ GÖRÜNCE ELİNE ALDIĞI 13 CM. NAMLU UZUNLUĞU BULUNAN BIÇAĞI MAKTULÜN SAĞ BACAĞININ UYLUK İÇ KISMINA BATACAK ŞEKİLDE SALLAMIŞ, MAKTULÜN YERE DÜŞMESİ NEDENİYLE HİÇBİR FİİLİ ENGEL BULUNMAMASINA RAĞMEN HAREKETİNE DEVAM ETMEMİŞ, AKSİNE MAKTULÜN YARALANDIĞINI GÖRÜNCE DE ONUN KANAMASINI DURDURMAK İÇİN BÜYÜK BİR ÇABA HARCAMIŞ, KANIN DURMAMASI ÜZERİNE APARTMAN BOŞLUĞUNA ÇIKIP BAĞIRARAK YARDIM İSTEMİŞ, BU ÇABASI SONUCU OLAY YERİNE GELEN KİŞİLER TARAFINDAN KANAMANIN DURDURULMASI İÇİN MÜDAHALEDE BULUNULMUŞ, SONRASINDA DA ÇAĞIRILAN AMBULANS İLE MAKTUL HASTANEYE KALDIRILMIŞTIR. ANCAK ANA ARTERİN TAMAMEN KESİLMİŞ OLMASI NEDENİYLE OLUŞAN KAN KAYBINDAN DOLAYI MAKTUL HASTANEDE ÖLMÜŞTÜR. GERÇEKLEŞEN VE OLAY ÖNCESİNDE SANIKLA MAKTUL ARASINDA ÖLDÜRMEYİ GEREKTİRECEK BİR HUSUMETİN BULUNMAMASI, YARANIN YERİ, EYLEMİNE DEVAM ETMESİNE HERHANGİ BİR ENGEL SEBEP BULUNMAYAN SANIĞIN EYLEME KENDİLİĞİNDEN SON VERMESİ VE YARALANAN MAKTULÜ KURTARMAK İÇİN AKTİF ÇABA HARCAMASI GİBİ HUSUSLAR BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE; SANIĞIN KASTININ, ÖLDÜRMEYE YÖNELİK OLMAYIP YARALAMAYA YÖNELİK OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMAKTADIR. BU NEDENLE SANIK HAKKINDA 5237 SAYILI TCY'NIN 87/4. MADDESİ UYARINCA HÜKÜM KURULMALIDIR.


DAVA :

Kasten öldürme suçundan sanık Asuman'ın TCY'nın 82/1-d, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce oyçokluğuyla verilen 08.02.2007 gün ve 363-32 sayılı re'sen temyize tabi olan hüküm, katılanlar vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce 24.02.2009 gün ve 8965-869 sayı ile;

“... Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sair temyiz itirazları ile katılan vekilinin haksız tahrik hükmünün uygulanmasının yersizliğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- ) Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktul ile resmi nikahlı eşi sanığın 30/08/2006 günü tartışmaları sırasında, aksi sabit olmayan sanık savunmasına göre, maktulün sanığa küfretmesi ve sanığın da karşılık vermesi üzerine, maktulün mutfağa giden sanığın peşinden giderek ona yumrukla vurduğu, sanığın ise mutfaktan ele geçirdiği bıçakla maktulün sağ uyluk ön iç bölümüne bir kez vurarak yaraladığı ve engel bir neden bulunmadığı halde eylemini sürdürmediği, maktulün olayın başkalarına haber verilmesini istemediği halde, sanığın başlangıçta kanamayı durdurmaya çalıştığı ve daha sonra komşularından yardım istediği, olay yerine güvenlik güçlerinin gelmesi üzerine maktulün hastaneye kaldırıldığı, ancak kesici ve delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar ( arteria ve vena femoralis ) kesilmesine bağlı dış kanama sonucu hemorojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar ( bronkopnömoni ) sonucu 06/09/2006 tarihinde hayatını kaybettiği olayda;

Yaralama bölgesi, yara sayısı, olay öncesine dayalı aralarında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, engel bir neden bulunmadığı halde sanığın fiiline kendiliğinden son vermesi ve olaydan sonraki davranışları dikkate alındığında, sanığın ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve eyleminin kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, bu suçtan cezalandırılması yerine yazılı şekilde kasten eşini öldürme suçundan hüküm kurulması,

2- ) Hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı duruşma tutanağında, CMK'nun 224/2. maddesine aykırı olarak karşı oy gerekçesinin yazılmaması...” isabetsizliklerinden bozulmuştur.

Yerel mahkeme ise 09.06.2009 gün ve 180-215 sayı ile;

“... Maktul ile sanık karı koca olup olay günü aralarında tartışma çıktığı, maktulün sanığa küfür ettiği, ısrarla küfür etmeye devam etmesi neticesinde sanığın da maktule küfürle karşılık verdiği, bir ara ortalığın yatışması üzerine sanığın mutfağa gittiği, mutfakta bir eli lavaboda diğer elinde de olayda kullanılan bıçak olduğu halde maktulün arkadan gelip sanığı yumruklaması sonucunda sanığın maktulü elindeki bıçakla yaraladığı, yaralaması sonucunda otopsi raporunda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere büyük damar kesilmesine bağlı dış kanama sonucu hemerojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü, bu şekilde sanığın kocası maktul Ali'yi öldürdüğü vicdani kanaate varıldığından sanığın cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.

01.09.2006 tarih B-2631 sayılı maktule ait ilk muayenesinde verilen Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nün raporunda açıkça belirtildiği üzere maktulde sağ uyluk ön iç bölümünde 3x2 cm'lik ve yaklaşık 15 cm derinliğinde kesici alet yarası olduğu belirtildiğinden bu şekildeki yaralama kaza ile meydana getirilebilecek ya da yaralama kastı ile meydana getirilebilecek bir yaralama değildir. Yaranın derinliği bunu açıkça göstermektedir...” gerekçesiyle önceki hükümde oyçokluğuyla direnmiştir.

Resen temyize tabi olan bu hükmün de sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığı'nın “bozma” istekli 29.09.2009 gün ve 204450 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR :

Kasten öldürme suçundan sanık Asuman'ın TCY'nın 82/1-d, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; maktulün sağ bacak uyluk ön iç bölümünden aldığı bir bıçak darbesi sonucunda öldüğü olayda, maktulün eşi olan sanığın öldürme kastıyla mı yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden:

Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğü'nün 01.09.2006 tarih B-2631 sayılı raporunda; maktulde meydana gelen yaranın sağ uyluk ön iç bölümünde 3x2 cm ebatlarında ve yaklaşık 15 cm derinlikte kesici alet yarası olup, hayati tehlikeye neden olduğunun belirtildiği,

07.12.2006 gün ve 509 nolu otopsi raporunda; maktulün ölümünün kesici delici alet yaralanmasıyla oluşan büyük damar kesilmesine bağlı dış kanamayla hemorojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, sağ uyluk iç kısmındaki yaralanmanın arteria ve vena femoralis yaralanmasına neden olduğu ve bu yaralanmanın tek başına öldürücü mahiyette bulunduğu, Ankara Kriminal Polis Laboratuarının ekspertiz raporunda, olayda kullanılan bıçağın tahta saplı, namlu uzunluğu 13 cm, sırtı kunt, tek ağızlı sivri uçlu olduğunun belirtildiği,

Sanığın alınan 30.08.2006 günlü adli raporuna göre; sağ kol ve ön kolda basit tıbbı müdahale ile giderilebilecek ekimotik sıyrıklar bulunduğu,

Ankara 10. Aile Mahkemesi'nin 2006/500 esas sayılı dava dosyasının fotokopilerinden, maktul Ali'nin sanık aleyhine boşanma davası açmış olduğu, ancak takip edilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Tanık Fatma, C.Savcılığı'nda; “30 Ağustos 2006 tarihinde evimde oturmakta iken apartman boşluğunda daha doğrusu apartman içinden gürültüler geldi. Ne olduğunu merak edip, merdivenlere çıkıp, bir kat aşağıya indim. 1 numarada oturan komşumuzun dizlerine vurarak, bağırdığını duydum. “Gel gel, çabuk ol” diye bağırdığını duydum. İki nolu dairenin kapısı açıktı, içeriye girdim, mutfağın kapısında erkek bir şahsın baygın vaziyette yattığını gördüm. Şahsın eşi abla kocamı kurtarın, ne olur diye bağırıyordu. Komşumuz olan Nuray'da evde idi. O hemen aşağıya inerek, yan apartmanda bulunan dolmuşçuların oturduğu lokale koştu. Yanında bir kaç erkekle birlikte geldi. Gelen erkekler yaralının bacağı kanamasın diye kemerle tampon uyguladılar. Daha sonra olay yerine ambulans geldi. Şahsı battaniyeye sararak götürdüler. Ben eve geldiğimde olay yerinde kanlı havlular vardı. Olay yerinde çok kan vardı. Şahsın yarası kanamaya devam ediyordu. Asuman denilen şahıs panik halindeydi. Ne konuştuğu anlaşılamıyordu. Hatta Nuray arkadaşımız Asuman'a bir iki tokat attı. Daha sonra Asuman'in kız kardeşinden öğrendiğim kadarıyla olayın gerçekleştiği ilk anda yaralanan Ali isimli şahıs Asuman'a “kimseyi çağırma biz hallederiz” demiş. Ancak kanı durduramayınca yardım istemek zorunda kalmışlar. Ben gürültülerden şahısların bir kaç kez kavga ettiklerini, daha önceden duydum” demiş, duruşmada da aynı mahiyette beyanda bulunmuştur.

Tanık Nuray, C.Savcılığı'nda; “30 Ağustos 2006 tarihinde apartman merdivenlerinden inerken bir kat aşağıda bir bayanın evinden çıkarak, yan komşusunun kapısını vururken gördüm. Bayan telaş içerisindeydi “abla yardım edin” diye bağırıyordu. Yan komşusu ile birlikte bayanın evine girdik. Eve girdiğimizde mutfakta bir erkeğin sırtüstü yerde yattığını gördüm. Şahsın sağ bacağından yaralandığını ve bacağının kanamakta olduğunu gördüm. Yerde de yoğun şekilde kan vardı. Bayana ne olduğunu sordum. Bana “kendine bir şey yapmış” dedi, ağlıyordu. Kendisine gelmesi için bir iki tokat vurdum, “ne yaptınız” deyince “ben bir şey yapmadım abla” dedi. Ben hemen yan apartmanın altında bulunan dolmuşçular lokaline gittim. Oradan yardım istedim. Ambulans çağırmalarını istedim. Oradan bir kaç kişi ile tekrar eve geldim. Yanımda gelen erkek şahıslar yaralının bacağı kanamasın diye kemerle kanı durdurmak için tampon uyguladılar. Daha sonra olay yerine yine apartman komşumuz olan Fatma geldi. Ben olay yerindeki diğer şahısları tanımıyorum. Daha sonra olay yerine gelen ambulansla şahsı götürdüler. Ben kocasını yaraladığını sonradan öğrendiğim şahsın olaydan sonra hemen mi, yoksa bir süre geçtikten sonra mı yardım istediğini bilemem” demiş, duruşmada da aynı mahiyette beyanda bulunmuştur.

Sanık olaydan hemen sonra verdiği ifadesinde; “tartışmaya başladık aramızda kavga çıktı, bir an panikledim, mutfakta elime geçirdiğim bıçağı üzerime gelme diye salladım, beni tahrik etmeye başladı, ben de bıçağı neresine vurduğumu bilmiyorum”, şeklindeki beyanını yine aynı gün sorguda hakim huzurunda da kabul etmiş ve ilave olarak, “kavgamız şakayla başladı sonra sinkaflı küfürler etti, mutfağa gittim arkamdan geldi, sırtıma vurdu ben de bir anda bıçağı gördüm ve bana saldırmaya çalıştı, sırtım dönükken kendimi saldırılardan koruma amaçlı eşimi görmeden bıçağı salladım, yaralandı” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yargılama aşamasında ise; “Öncelikle bu olayda maktul eşimi kaybettiğim için üzgünüm. Maktul eşim ve ben olay günü resmi tatil nedeniyle evdeydik. Ben kahvaltı hazırlamaya başladım. Eşim de ekmek almaya gitti. Ekmek alıp döndükten sonra salona girdi. Ben kahvaltıyı salona hazırlamıştım. Sinirli bir hali vardı. Bende bu halini görünce “Ali ne oldu?' diye sordum. Fakat cevaben bana küfür etmeye başladı. Neden küfür ettiğini anlayamadım, dışarıdaki bir şeye sinirlenmiş olabileceğini düşündüm. Tekrar sordum. Küfürlerine halen devam etmekteydi. Bu küfürleri beni hedef alarak yapmaktaydı. Bunun üzerine ben de küfürlerine karşılık verdim. Maktul eşim bu defa sofranın üzerindeki çaydanlığı aldı, üzerindeki çay olan demlikle alttaki içinde sıcak su bulunan çaydanlığı iki ayrı eline aldı. Bunları “senin üzerine dökerim” diye tehdit etti. Ben karşılık olarak “yapma ne olur” diye yalvardım. Bunun üzerine demlik ve çaydanlığı bıraktı, fakat bu defa da sofradaki çatalı aldı üzerime yürüdü. Çatalı bana çekerek “sana batırır, öldürürüm” şeklinde tehdit etti. Bundan sonra çatalı da bıraktı. Elini yumruk yaparak bana vurup dövmeye başladı. Kolumu sıktı, omuzlarıma vurdu, her tarafıma vurmaya başladı. Bir süre sonra vurmaktan vazgeçti. Ortalık sakinleşti. Geçmişte aramızda benzer olaylar geçiyordu ancak kısa süre sonra sinirlerimiz yatışıyordu ve tekrar gülmeye ve şakalaşmaya başlardık. Aynı düşünceye kapıldım, mutfağa gittim. Lavabonun üzerinde bulunan ekmek bıçağını aldım, tam bu esnada arkadan maktul eşim Ali geldi, bıçak sağ elimdeydi. Diğer elimle lavaboyu tutmaktaydım. Tam bu esnada maktul eşim sırtıma yumrukla vurmaya başladı ve devam etti. Bıçağın sapı sağ elimdeydi. Ben de Ali'ye göre arkaya dönük olduğum için bıçağın namlu ve uç kısmı maktul eşim tarafına dönüktü, bıçağın nasıl girdiğini bilmiyorum. Ben maktulun sırtıma yumrukla vurması esnasında yapma etme şeklinde sözler söylerken, elimdeki bıçak ona dokunmuş ve girmiş, ben kendi irademle isteyerek ve kasten bıçağı saplamış değilim. Bahsettiğim pozisyonda iken bıçak kendisine isabet etmiştir. Tam bu esnada kan sesi duydum. Yani çeşmeden su nasıl akıyorsa öyle bir ses duydum. Maktûl eşim yere düşmüştü. Maktul sol kasıktan yara almıştı. Yere düştüğünü görünce hemen mutfaktaki havluyu direk yarasına bastırdım. Banyodaki havluları almaya gittim onları da yine yarasına bastırdım. Maksadım kanamayı durdurmaktı. Kanama durmuyordu, buna rağmen maktul eşim “sakın kimseye haber verme bu bir kazadır kendi aramızda hallederiz” dedi. Fakat buna rağmen dayanamadım, dış kapıyı açtım, koştum. Yan taraftaki komşunun kapısını çalarken bu esnada bir üst kattaki komşumuz indi. Bana “ne oldu” diye sordu, “eşim yaralandı” dedim. Zaten kapımızda açıktı, onunla birlikte içeri girdik. Orada bulunan havluları bu gelen komşumuz bayan maktulun yarasına bastırdı. Ben bağırıyordum, şoktaydım, bana bir tokat attı, “kendine gel kıyafetini değiştir hastaneye götürelim” dedi. Bayanın bağırması ile polisler geldi, aradan 5 dakika geçmeden ambulans geldi, bende olduğum halde ambulansla maktul eşimi Ankara Numune Hastanesi'ne götürdük. Hastanenin acil bölümünde tedavisi yapılırken gördüm. Yara bağlandı kapatıldı. Bende bundan dolayı rahatlamıştım. Eve götürmeyi dahi düşündüm. Ancak buna fırsat bulmadan beni alıp karakola götürdüler. Daha sonra beni görmeye gelenler olduğu söylendi, eşimin geldiğini zannettim, ancak gelenler öldüğünü söyledi. Eşimin öldüğüne de inanmıyorum. Onu çok seviyordum, halen kendisi ile karşılaşacağımı umut ediyorum, halen kalbimdedir. Eşim kıskanç birisiydi. Emniyette ve Sulh Ceza Hakimliği'nde savunmalarda bulunurken halen şoktaydım ve eşime kızmasınlar eşim iyileştiği zaman anormal hareketlerde bulunmasınlar düşüncesi ile bıçağın gelişi güzel iradi salladığımı ifade ettim. Başlangıçtan beri birbirimizi severdik. Ancak tahminen bir sene önce boşanmak için dilekçe vermiştim. Evliliğin yürümeyeceği kanaatine varmıştım. Ankara 10. Aile Mahkemesi'ne açtığım davadan vazgeçtik” demiştir.

765 sayılı TCY'nın 452. maddesinde yer alan hükmün benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY'nda yer verilmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır ( Prof.Dr. İzzet ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s. 166 vd. ). 765 sayılı TCY'ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY'nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCY'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı TCY'nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “ ( 1 ) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır, örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir ( Prof. Dr. Nur CENTEL, Doç. Dr. Hamide ZAFER, Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK, Doç. Dr. Ahmet GÖKÇEN, Doç. Dr. A.Caner YENİDÜNYA, TCK Şerhi, c. I, s. 495 vd. )

5237 sayılı TCY'nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCY'nın 87. maddenin 4. fıkrası; “ ( 4 ) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan on iki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir. Maddede, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY'nın 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezalann verileceği öngörülmektedir.

Sanığın suç tarihinde resmi nikâhlı eşi olan Ali'yi sonuçta ölümüne neden olacak biçimde silahla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması eylemi 5237 Sayılı Yasanın 86/3. maddesi kapsamında bulunmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;

Resmen evli olan sanık ile maktulün, birbirleriyle sık sık kavga ettikleri ve evliliklerinin huzursuz bir ortamda devam ettiği dosya içeriğinden anlaşılmakla birlikte, aralarında öldürmeyi gerektirecek bir anlaşmazlığın bulunmadığı da sabittir. Olay günü, başlayan sözlü tartışmanın büyüyerek kavgaya dönüşmesiyle sinirlenerek mutfağa giden sanık, arkasından maktulün üzerine geldiğini görünce eline aldığı 13 cm. namlu uzunluğu bulunan bıçağı maktulün sağ bacağının uyluk iç kısmına batacak şekilde sallamış, maktulün yere düşmesi nedeniyle hiçbir fiili engel bulunmamasına rağmen hareketine devam etmemiş, aksine maktulün yaralandığını görünce de onun kanamasını durdurmak için büyük bir çaba harcamış, kanın durmaması üzerine apartman boşluğuna çıkıp bağırarak yardım istemiş, bu çabası sonucu olay yerine gelen kişiler tarafından kanamanın durdurulması için müdahalede bulunulmuş, sonrasında da çağırılan ambulans ile maktul hastaneye kaldırılmıştır. Ancak ana arterin tamamen kesilmiş olması nedeniyle oluşan kan kaybından dolayı maktul 06.09.2006 tarihinde hastanede ölmüştür.

Bu şekilde gerçekleşen ve olay öncesinde sanıkla maktul arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri, eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan sanığın eyleme kendiliğinden son vermesi ve yaralanan maktulü kurtarmak için aktif çaba harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın kastının, öldürmeye yönelik olmayıp yaralamaya yönelik olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCY'nın 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır.

Bu itibarla isabetsiz bulunan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 09.06.2009 gün ve 180-215 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
Old 06-04-2011, 17:16   #3
av.humk

 
Varsayılan

ikinci olayda da öldürme kastı yok gibi TCK 87/4 md üzerinde yoğunlaşınız.ancak ölümle dayak arasındaki illiyet bağı konusu mihenk noktasıdır.Olaya tam uymasa da yargıtay kararı şöyle;
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2006/685
K. 2006/1921
T. 10.5.2006
• ADAM ÖLDÜRME ( Taksirle - Sanığın İş Ortağının Kronik Kalp Hastalığı Olduğunu Bilmesine Rağmen Basit Derecede Etkili Eylemde Bulunması Olayın Stresi ve Eforu Sonucunda Gelişen Kalp Yetmezliği Sonucu Ölüm )
• FİİLİN KASTEDİLENDEN DAHA AĞIR NETİCEYE SEBEBİYET VERMESİ ( Sanığın İş Ortağının Kronik Kalp Hastalığı Olduğunu Bilmesine Rağmen Basit Derecede Etkili Eylemde Bulunması Olayın Stresi ve Eforu Sonucunda Gelişen Kalp Yetmezliği Sonucu Ölüm - Taksirle Adam Öldürme )
• KALP HASTASININ TAKSİRLE ÖLÜMÜNE SEBEBİYET ( Sanığın İş Ortağının Kronik Kalp Hastalığı Olduğunu Bilmesine Rağmen Basit Derecede Etkili Eylemde Bulunması Olayın Stresi ve Eforu Sonucunda Gelişen Kalp Yetmezliği Sonucu Ölüm - Fiilin Kastedilenden Daha Ağır Neticeye Sebebiyet Vermesi )
• MÜESSİR FİİL ( Sanığın İş Ortağının Kronik Kalp Hastalığı Olduğunu Bilmesine Rağmen Basit Derecede Etkili Eylemde Bulunması Olayın Stresi ve Eforu Sonucunda Gelişen Kalp Yetmezliği Sonucu Ölüm - Taksirle Adam Öldürme )
5237/m.22/3,23,85
ÖZET : Sanığın, iş ortağı olan maktule, kronik kalp hastalığı olduğunu bilmesine karşın, olay günü basit derecede etkili eylemde bulunduğu, inzimam eden olayın stresi ve eforu sonucunda gelişen kalp yetmezliği sonucu ölümün meydana geldiği, bu şekilde sanığın ölüm sonucunu istememekle birlikte öngördüğü anlaşılmaktadır.

Bu nedenlerle sanığın, 5237 sayılı Yasanın 22/3, 23, 85 maddeleri uyarınca cezalandırılması gerekir.

DAVA : Gültekin'i öldürmek kastı olmaksızın müessir fiil sonucu ölümüne sebebiyet vermekten sanık Erol'un bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda; 5237 sayılı TCY'nin 73, 86/2 maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine ilişkin ( Isparta Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 07.06.2005 gün ve 81-145 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : Özel hukuk kapsamında olan bir anlaşmazlık yüzünden çıkan tartışmada, sanığın maktule yönelik basit derecede etkili eylemde bulunmasından sonra kronik kalp yetmezliği sonucu meydana gelen ölüm olayında, sanığın cezalandırılmasına ilişkin hükmün bozulması kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda kamu davasının 5237 sayılı TCY'nin 73, 86/2. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmiştir.

Dosya kapsamından, sanığın iş ortağı olan maktule, kronik kalp hastalığı olduğunu bilmesine karşın olay günü basit derecede etkili eylemde bulunduğu, inzimam eden olayın stresi ve eforu sonucunda gelişen kalp yetmezliği sonucu ölümün meydana geldiği, ölüm sonucunu istememekle birlikte öngördüğü anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK'nın 22/3, 23, 85. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği düşünülmeden yazılı hüküm kurulması;

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), 10.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 06-04-2011, 17:19   #4
av.humk

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.03.2010 tarih ve 2009/1-252 E. ve 2010/46 K sayılı ilamı yeni tarihli olması münasebetiyle incelemenize değer diye düşünüyorum.Kolay gelsin...
Old 09-04-2011, 20:28   #5
tiryakim

 
Olumlu

Alıntı:
Yazan av.humk
Sayın meslektaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.03.2010 tarih ve 2009/1-252 E. ve 2010/46 K sayılı ilamı yeni tarihli olması münasebetiyle incelemenize değer diye düşünüyorum.Kolay gelsin...

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2009/1-252
Karar: 2010/46
Karar Tarihi: 02.03.2010
ADAM
ÖLDÜRMEYE KALKIŞMAK SUÇU - SANIĞIN SABİT OLAN EYLEMİNE UYAN KASTEN ÖLDÜRMEYE KALKIŞMA SUÇUNDAN CEZALANDIRILMASINA KARAR VERİLMESİ - SUÇ NİTELİĞİNİN BELİRLENMESİNDEKİ İSABETSİZLİK - DİRENME HÜKMÜNÜN BOZULMASI GEREĞİ
ÖZET: Olayda, sanığın, sabit olan eylemine uyan, kasten öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, dosyadaki kanıtlara uymayan bir şekilde kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir. Bu itibarla suç niteliğinin belirlenmesindeki isabetsizlik nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
(5237 S. K. m. 29, 54, 62, 86, 87) (6136 S. K. m. 13)
Dava: Adam
öldürmeye kalkışmak suçundan sanık Ali'nin, suç niteliğinin değiştiği kabul edilerek, yaralama suçundan, 5237 sayılı TCY' nın 86/1-3-e, 87/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına, yasak silah taşımak suçundan 6136 Sayılı Yasanın 13/1 ve TCY' nın 62. maddeleri uyarınca, 1 yıl 3 ay hapis ve 375 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, suçta kullanılan bir adet boş kovan, tabanca ve eklerinin TCY' nın 54. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 18.12.2006 gün ve 400-421 sayı ile verilen hükmün, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce 08.02.2008 gün ve 4331-805 sayı ile;
<Sanığın, tabanca ile, öldürmeye elverişli uzaklıktan, hayati bölgeleri hedef alarak mağdura ateş ettiği, sol kasık nahiyesi üst hizasından ve sağ kasık nahiyesinde üst hizadan giren mermi çekirdeklerinin iç organlarda harabiyet meydana getirdiği, hayati tehlike geçiren mağdurun ameliyatla ölümden döndüğü, eylemin öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, öldürmeye teşebbüs yerine yaralama suçundan hüküm kurulması> isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise, 07.07.2008 gün ve 186-180 sayı ile;
<Mağdur hakkında düzenlenen 20.07.2006 tarihli geçici raporda mağdurun hayati tehlikesi bulunduğu ve her iki kasık bölgesinde defekt mevcut olduğu, 01.08.2006 tarihinde Ankara Adli Tıp Kurumu'nca düzenlenen raporda sol kasık nahiyesi üst hizasında bel nahiyesine doğru 1 cm'lik ateşli silah yarasına ait defekt, sağ kasık nahiyesinde üst hizada ateşli silaha ait yara mevcut olduğu, acilen operasyona alındığının anlaşılmasına göre kesin raporun grafiler ve radyolojik raporların temininden sonra düzenleneceğinin bildirildiği ve yine Sağlık Bakanlığı Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 16.08.2006 tarihli adli tıp uzmanı doktor Ayşe tarafından düzenlenen raporda yaralanma sonucu mağdurun hayati tehlike geçirdiği, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu kanaati içeren raporun bulunduğu anlaşılmaktadır. Özellikle 16.08.2006 tarihli Ayşe tarafından düzenlenen kesin rapor içeriğinde mağdura uygulanan tedaviyle iç organlardaki harabiyetler belirlenmiş ve bu nedenle hayati tehlike geçirdiği rapor edilmiş ancak mağdurun vücudundan mermi çekirdeği çıkarıldığına ilişkin bir ibare bulunmadığı görülmüştür. Dolayısıyla mağdurda geçici raporda her ikisi defekt, 01.08.2006 tarihli raporda biri defekt diğeri yara olarak tabir edilen ve 16.08.2006 tarihli raporda da lezyon olarak belirlenen sağ ve sol kasıkta ki bu bulguların mağdura 2 mermi isabet ettiği anlamına gelmediği açıktır. Lezyon tıp dilinde yara karşılığı kullanılmaktadır. Keza defekt de boşluk yani yara karşılığı ifade edilen bir sözcüktür. Ancak bu yaralardan hangisinin giriş hangisinin çıkış deliği olduğu belirlenebilmiş değildir. Gerek mağdur gerekse sanık tüm beyanlarında sanığın mağdura doğru bir el ateş ettiğini bildirmişlerdir. Mağdur hakkında düzenlenen raporlarda mağdurun vücudundan mermi çekirdeği alındığına dair bir kayıt yoktur. Bir başka deyişle mağdura bir el isabet eden mermi vücuda belirlenen sağ ve sol kasık bölgelerinden birinden girmiş diğerinden çıkış yapmıştır. Yani Mahkememizce mağdura isabet eden mermi sayısı bir olarak kabul edilmiştir.
Sanıkla mağdurun 6-7 yıldan beri arkadaş oldukları, mağdurun sağır ve dilsiz olduğu, olaydan 15-20 gün kadar önce şakalaşırlarken katılanın şakayı sertleştirmesi sonucu kavgaya tutuştukları, kahvedekilerin yardımıyla ayrıldıkları ve olay anına kadar kavgadan sonra hiç karşılaşmadıkları, olay günü araçta seyir halinde bulunan katılanın yoldan geçmekte olan sanığı görünce aracı durdurup katılanı yanma çağırdığı ve tekrar kavgaya tutuştukları, yumruklaştıkları ve ayrıldıkları, tanık Mehmet ve katılanın beyanına göre olay anında sanığın üzerinde silah olmadığı, kavgadan sonra sanığın 6136 Sayılı Yasa kapsamına giren tabancayı evinden alarak tekrar mağduru aramaya koyulduğu ve yine tanık Mehmet'in içinde bulunduğu gruptan sanığın katılanı sorduğu, Mehmet'in kavgayı engellemek amacıyla onu ters istikamete yönlendirmesine karşın karşılaştıkları ve sanığın ısrarlı olarak tüm savunmalarında belirttiği az önceki olayda katılanın kendisine silah çekmesi ve katılanın mahkememizdeki beyanında sanığa silah çekmediği ve üzerinde silah bulunmadığı yolundaki beyanının olayın hemen akabinde hastanede üzerinde kurusıkı silah bulunduğu yolundaki tevili karşısında 20 gün önce meydana gelen kavgadan sonra ilk kez karşılaştıklarında mağdurun tekrar sanığı yanına çağırarak silah çekmesi ve kavga etmesinin doğurduğu kışkırtma ile ve takriben katılanın da kabulü ve beyanına göre (sanık ifadesinde 10 mt'nin üzerinde bir mesafeden, mağdur ise 25 mt mesafeden) sanığın mağdura doğru bir el ateş ettiği ve onu kasık bölgesinden yaraladığı, kendiliğinden giderek polise teslim olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.

Sanığın olayda kullandığı tabancanın 6136 Sayılı Yasa kapsamına giren, bulundurulması ve taşınması izne bağlı yasak silahlardan olduğu ekspertiz raporu ile anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan oluş ve kabule ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun failin iç dünyasını ilgilendiren kastın niteliğinin belirlenebilmesi için dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle sonuç çıkarmak gerektiği yolundaki içtihatları karşısında somut olayın Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihatları ile kastın belirlenmesinde ölçü olarak alınması gereken hususların tek tek irdelenmesinde;
Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı ciddi bir husumet bulunup bulunmadığı: Sanıkla mağdur 6-7 yıllık arkadaştırlar. Aralarında olaydan 15 gün önce şakalaşırlarken şakanın sertleşmesi ve kavgaya dönüşmesi ve aralarında cereyan eden basit bir kavga dışında taraflar arasında öldürmeyi gerektirir hiçbir husumet bulunmadığı, hatta olay günü de katılanın araçta iken sanığı görmesi ve yanına çağırıp tekrar kavgaya başlaması üzerine olayın meydana geldiği sabittir.
Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı ve failin suç aletini kullanış biçimi: Sanığın eylemde kullandığı araç hiç şüphesiz öldürmeye elverişli bir tabancadır. Ancak balistik bilimine göre tabancanın etkili mesafesi azami 25 mt'dir. Sanık mağdura karşı kendi beyanına göre 10 mt'den fazla bir mesafeden ayaklarını hedefleyerek ateş ettiğini mağdur ise sanığın 25 mt mesafeden ateş ettiğini savunmuştur ki bu mesafeden bir kişinin hedeflediği şahsın öldürücü bölgelerini seçip isabet ettirmesi için son derece iyi bir atıcı olması gerekmektedir. Sanığın böyle bir meziyeti olduğu yolunda hiçbir iddia mevcut değildir. Nitekim yaralanma mermi çekirdeğinin içeri girmesinden sonra iç organlarda harabiyete neden olmakla beraber hangisinin giriş hangisinin çıkış deliği olduğu tespit edilemeyen mağdurun vücudundaki defektlerin her ikisinin de kasık bölgesi olduğu doktor raporu ile belirlenmiştir. Dolayısıyla sanık öldürücü nitelikte silahla ateş etmekle beraber ateş ettiği mesafe, ateş etmekteki ustalığı gibi hususlar değerlendirildiğinde zamanında ve çok daha yakın mesafeden ateş etme olanağı var iken mağdurla belirli bir mesafe uzaklaştıktan sonra ateş etmesi gibi hususlar gözetildiğinde kastının öldürme olmadığı anlaşılmaktadır.
Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti: Gerek mağdur ve gerekse sanığın beyanlarında sanığın mağduru hedef alarak sadece bir el ateş ettiği tartışmasızdır.
Darbelerin vurulduğu bölgelerin hayati bakımından önemi: Sanık yukarıda da açıklandığı üzere ateş ederken atış mesafesi itibariyle mağdurun hayati bölgelerini seçecek ve isabet ettirecek kadar iyi bir atıcı olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur ve kaldı ki savunmada ayaklarına ateş ettiğini belirtmiş, genellikle öldürücü bölge olarak kabul edilen vücudun göğüs ve baş kısmı ile bu bölge dışında kalan ayakların üst bölümü olan kasık nahiyesine merminin isabet etmesi de sanığın doğrudan mağdurun hayati bölgesini hedef alarak ateş ettiğinin göstergesi olamaz.

Failin davranışlarına kendiliğinden mi yoksa engel bir nedenle mi son verdiği: Sanık eylemi gerçekleştirdikten ve mağdurun yaralandığını anladıktan sonra mağdurun yaralı olmasından da yararlanarak ve engel bir durum yok iken öldürme kastı içinde hareket etmiş olması halinde tabancasındaki mermi bitmesine karşın fiilini başka yöntemlerle sürdürmesine olanak bulunduğu halde yaralandığını anlar aklamaz mağduru bırakmış, eylemini sürdürmemiş ve kendiliğinden giderek polise teslim olmuştur.
Olay öncesi esnası ve sonrasında failin mağdura yönelik davranışları: Sanığın mağdurun kendisini yanına çağırması ve yeniden kavgaya tutuşması üzerine 20 gün Önceki olaydan sonra ilk kez karşılaştıklarında mağdurla tekrar kavga yapmış, onu öldürme niyetinde olduğunu gösteren herhangi bir davranış, söz sarf etmemiş ve yaralandığını anlayınca da mağduru bırakarak uzaklaşmıştır.
Bütün bu hususların mahkememizce değerlendirilmesi sonucu sanığın öldürme kastı ile hareket etmediği, eyleminin yaralama olarak değerlendirilmek gerektiği> gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın <bozma> istemli 03.12.2009 gün ve 203033 sayılı tebliğ namesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu'nca incelenmiş, aşağıda belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Türk Milleti Adına
Ceza Genel Kurulu Kararı
Sanığın kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, özel daire ile yerel mahkeme arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın eyleminin, yaralama suçuna mı, yoksa adam öldürmeye kalkışma suçuna mı uyduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Katılan ile sanığın arkadaş oldukları ve olaydan yaklaşık 15-20 gün öncesinde aralarında şakalaşırlarken, şakanın sertleşmesi üzerine kavga ettikleri, bu nedenle aralarına soğukluk girdiği ve görüşmedikleri, olay günü tesadüfen yolda karşılaştıklarında önceki olayın etkisiyle tekrar kavga edip yumruklaştıkları, bunun üzerine sanığın giderek ruhsatsız silahını üzerine aldığı ve tanık anlatımlarından anlaşıldığı üzere katılanı aramaya başladığı, hatta tanık Mehmet'in, olayın daha fazla büyümesini önlemek amacıyla sanığı, katılanın gittiği yönün tam tersine gitmek için yönlendirdiği, buna rağmen sanık ile katılanın karşılaştıklarında sanığın üzerinde bulunan tabanca ile yaklaşık 20-25 metre mesafeden, sanığın kaçamaklı savunmasından da anlaşıldığı şekilde 3 el ateş ettiği ve katılanın isabet eden bir mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak, her iki kasık bölgesinden yaralandığı, bu yaralanmanın iç organlarda da harabiyet yarattığı ve katılanın acilen yapılan ameliyat ile mide ve bağırsaklarında meydana gelen yaraların onarılması sonucunda kurtarıldığı, bu nedenle de hayati tehlike geçirdiğinin doktor raporu ile sabit olduğu, sanığın kolluk görevlilerince gözaltına alındığı sırada olayda kullandığı 9 mm çaplı Baretta marka tabancayı boş olarak teslim ettiği, olay tutanağı, sanığın savunması, katılan ve tanık anlatımları, doktor raporları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Etkili eylem suçu ile kasten öldürmeye kalkışma suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır.
Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
Öldürme kastının varlığı ise;
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayımı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ve katılan arasında, olay öncesinde iki kez yumruklaşmaya varan kavga yaşanmış olması ve sanığın olay öncesinde bu nedenle katılanı aradığı, kaçamaklı savunmasında da belirttiği üzere karşılaştıklarında, 20-25 metre mesafeden 3 el ateş ettiği anlaşılmaktadır. Sanık, silahını kolluk görevlilerine boş olarak teslim etmiştir. Bütün bu hususlar nazara alındığında, sanık ve katılan arasında olay öncesinde kavgaya varan husumet bulunduğu, mağdura, elverişli vasıta niteliğindeki 9 mm.'lik tabanca ile yine sonuç almaya elverişli mesafeden, hayati bölge niteliğindeki batın bölgesine yönelik olarak ateş ettiği, 3 el ateş ettikten sonra silahında mermi kalmadığı ve mağdurun yaralandığını gördükten sonra herhangi bir müdahalede bulunmadan ya da yardım istemeden olay yerinden ayrıldığı sabit olup, sanığın öldürme kastı ile hareket ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira, sanık, önceden aralarında bulunan husumet nedeniyle elverişli mesafeden, elverişli bir silah ile mağdurun hayati bölgelerini hedef seçerek, birden fazla kez ateş etmiş, mağdurun, bu atışlardan bir tanesinin isabet etmesi nedeniyle yaralanması üzerine ve silahında merminin bitmesi nedeniyle eylemine devam edememiş, onu olay yerinde bırakarak ayrılmıştır. Bu nedenle sanığın, sabit olan eylemine uyan, kasten öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, dosyadaki kanıtlara uymayan bir şekilde kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla suç niteliğinin belirlenmesindeki isabetsizlik nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul başkanı ve iki üye ise, <yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğu, bu nedenle de hükmün onanması gerektiği> görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 07.07.2008 gün ve 186-180 sayılı direnme hükmünün, suç niteliğinin belirlenmesindeki isabetsizlik nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 02.03.2010 günü yapılan müzakerede tebliğ namedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
yargıtay kararı arıyorum yargıtay 10.ceza dairesi müebbet Meslektaşların Soruları 4 16-12-2010 14:00
Yargıtay Kararı Arıyorum Kemosabe Meslektaşların Soruları 1 25-06-2010 18:14
yargıtay kararı arıyorum Av.Şevval Meslektaşların Soruları 14 30-04-2010 15:53
yargıtay kararı arıyorum esimseref Meslektaşların Soruları 7 25-03-2009 18:30
Yargıtay kararı arıyorum hilallal Meslektaşların Soruları 1 25-03-2009 01:18


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05363393 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.