Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Devlet Hastanesinde Çalışan Hekimin Tazminat Sorumluluğu ve Zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-04-2015, 13:24   #1
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan Devlet Hastanesinde Çalışan Hekimin Tazminat Sorumluluğu ve Zamanaşımı

Öncelikle tüm meslektaşlarıma çalışmalarında kolaylık ve başarı dileyerek, tecrübesi olan meslektaşlarımın bu konudaki değerli katkılarını bekliyor, şimdiden teşekkür ediyorum.
Olayı özeti kısaca şöyle;
Müvekkilim 2011 yılının Temmuz Ayı'nda 3.çocuğunu sezaryen ile doğurmak üzere randevu alarak araya hafta sonu girdiği için evine gönderiliyor. Ertesi gece sancısı ve kanaması olması sebebiyle, saat 02.00 sıralarında Doğum Evi'nin acil servisinden giriş yaparak, servise alınıyor. NST'leri alınıyor, hemşire tarafından muayene edilerek telefonla doktora bilgi veriliyor ve yine telefonda bilgi veren doktorun talimatları gereği aciliyeti olmadığı söylenerek bekletiliyor. Saat 04.30 gibi suları gelmeye başlayınca yine doktor aranıyor, yaklaşık 1 saat sonra gelen doktor, hastaya bunun 3.sezaryeni olması sebebiyle, tüplerini bağlatması gerektiğini söyleyerek, gerekli formalı imzalamasını istiyor. Hasta bunu kabul etmediğini ve formları imzalamak istemediğini söylüyor. Bunun üzerine doktor, işi inada bindirerek, "Tüplerini bağlatmak için gerekli formları imzalamıyorsan, ben de seni doğuma almıyorum" diyerek hastayı bırakıp gidiyor. Arkasından hastanın refakatçisi olan kız kardeşi giderek, doktora ablasının durumunun iyi olmadığını sularının geldiğini ve çok sancısı olduğunu söyleyerek, tekrar ricada bulunuyor, ancak doktorun "İsterse gebersin" şeklindeki cevabı ile karşılaşıyor.
Bu arada sabaha doğru hastanın suları kirli gelmeye başlıyor, bu durum hemşirelerle paylaşılmasına rağmen, hasta bekletilmeye devam ediyor ve sabah saat 08.00'de söz konusu doktor diğer nöbetçi doktorun gelmesini beklemeden çıkıp gidiyor. Nöbeti devralan doktor da saat 09.00 gibi geliyor, hasta yakınların yeni gelen doktora durumu bildirmeleri ve durumun kritik olduğunun anlaşılması ile hasta apar topar sezaryene alınıyor ve saat 09.30 gibi doğum gerçekleştiriliyor.
Doğan bebeğin anne karnında kakasını yaptığı ve bunu yuttuğu (mekonyumlu) olduğu anlaşılıyor. Çocuk doktoru çağrılıyor, bebeğin burnu ve ağzını aspire ediliyor. Akciğerleri enfeksiyon kapan bebek, başka bir hasteneye sevk ediliyor, üç gün yoğun bakımda kalan bebek “Mekonyum aspirasyonu ve gelişen komlikasyonları (pnömotorak) sonucu” hayatını kaybediyor.
Akabinde aile, doktor hakkında suç duyurusunda bulunuyor, dört yıl süren yargılama sonucu,s yaklaşık 20 gün önce doktor hakkında görevi ihmalden dolayı mahkumiyet veriliyor. Ayrıca çocuk doktoru hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar veriliyor. Çünkü dosyadaki raporlarda, kadın doğum uzmanı dışında, çocuk doktoruna da gerekli tıbbi müdahaleyi zamanında ve tıp standartlarına uygun olarak yapmadığı gerekçeleriyle kusur atfedilmiş.
Aile, bana yaklaşı üç ay önce, yani ceza davasının karardan bir önceki duruşma öncesi müracaat Ceza davasına geç de olsa müdahale ettik ve doktorun kusur durumuna ilişkin ayrıntılı beyanlarda bulunarak, çocuk doktoru hakkında da suç duyurusunda bulunulmasını talep ettik. Beyanlarımız etkili oldu ki, doktor hakkındaki ceza, seçimlik cezalara çevrilmedi, doğrudan hapis cezası verildi. Gerçi biz bu kararı da görevi ihmal sebebiyle,olası kastla öldürmeye sebebiyet vermekten dolayı temyiz ettik.
Şimdi ise tazminat davası açmak istiyoruz. Ancak doktorların ikisi de devlet hastanesinde görevli oldukları için idari yargıda tam yargı davası açmak gerekiyor. Uzamış ceza zamanaşımının idari yargıda uygulanmayacağı yönünde içtihatlar okuduğum için zamanaşımı yönünden tereddütlüyüm. Bu konuda izleyebileceğimiz yol hakkında değerli fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.
Saygılarımla, herkese iyi çalışmalar…
Av.Özlem AY BİLGİN
Old 07-04-2015, 14:04   #2
Av.Işık

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

İdari Yargı’da açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi, 2577 sayılı İdari Yargılama Yasası’nın 13.maddesine göre, zarara uğrayanların haksız ve hukuka aykırı eylemi öğrenmelerinden başlayarak (1) yıl ve herhalde eylem gününden başlayarak (5) yıldır. Eğer bedensel zarar (kalıcı sakatlık) söz konusu ise, zamanaşımının başlangıcı kesin maluliyete ilişkin Sağlık Kurulu raporunun öğrenildiği tarih olacaktır. Ölümlerde kuşkusuz zamanaşımının başlangıcı ölüm tarihidir. Olay (ölüm) Temmuz 2011 de olduğuna göre Temmuz 2016'ya kadar dava açma süreniz vardır.
Old 07-04-2015, 14:10   #3
Av.Işık

 
Varsayılan

Diğer yandan idarenin hizmet kusuru nedeniyle oluşacak zararlarda uzamış ceza zamanaşımı uygulanmaz evet, ancak hekimin suç sayılır bir eylemi varsa ve ceza mahkemesince mahkumiyetine karar verilmişse, o zaman da tazminat davasına uzamış (ceza) zamanaşımı uygulanır. Olayınız da henüz kesinleşmemiş olsa dahi bir mahkumiyet kararı olduğuna göre bu yönden de zamanaşımı yönünden tereddüt edecek bir durum olmadığı görüşündeyim.

İyi Çalışmalar
Old 07-04-2015, 16:19   #4
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan

Sayın Av.Işık,
öncelikle zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Ölüm halinde, ölüm tarihinin zamanaşımı başlangıcına esas alınacağını ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin henüz geçmediğini yazmışsınız. Ama İYUK'daki 1 yıllık süre öğrenmeden itibaren, 5 yıllık süre ise olay tarihinden itibaren hesaplanıyor. Ölüm olayı ve öğrenildiği tarih tartışmasız. Burada öğrenmeyi sadece olayın oluşu ile sınırlarsak, zamanaşımı geçmiş şeklinde yorumlanır. Ancak, olayın asıl sorumlusu ve kusur durumunu da kapsayacak şekilde yorumlarsak, bu durumda zamanaşımı geçmemiş gibi yorum yapılabilir.
Benim esas istediğim, bu yorumuma dayanak oluşturabilecek emsal karar veya Yargıtay içtihadı bulabilmek. Yaptığım araştırmalarda, bire bir uyan bir karar bulamadım.
Konuyu benim gibi geniş yorumlayan ve eline bunu destekleyecek karar bulunan meslektaşlarımız var mı acaba?
Bunun dışında,Çelik Ahmet Çelik'in kitabından edindiğim bilgilere göre,
"Hekimler, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin hükümlerine uygun hareket etmek zorundadırlar. Doktorların ve öteki sağlık personelinin meslek kusurları, İdare Hukuku yönünden hizmet kusuru değil, görevi gereği gibi yapmamaktan kaynaklanan kişisel kusur olarak nitelenebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında, kamu hastanesi hekiminin veya öteki sağlık personelinin [b]“görevden ayrılabilir kişisel kusurları[/B]” şöyle açıklanmıştır:

“Kamu görevlisi doktor ile hasta arasında iki tür ilişki sözkonusudur: Bunlardan ilki kamusal ilişkidir. İkinci ilişki ise sözleşme ilişkisi olup, bir hastaya tedavi amacıyla el atma ve tıbbi yardım bir özel hukuk ilişkisi olan vekâlet sözleşmesinin varlığını gerektirir. Tıbbi yardımın yapıldığı yer ile doktorun görev ve sıfatı (kamu görevlisi oluşu), sonucu değiştirmeyeceği gibi, doktor nerede ve ne sıfatla olursa olsun tıbbi el atma ve yardım yapma yetkisini, kamu kurallarından değil, hasta ile yaptığı özel hukuk sözleşmesinden alır. En önemlisi tedavi sırasında uygulanan kural ve yöntemleri, idare hukuku değil, tıp bilimi belirlemiştir ve tüm doktorlar tıbbi yardım yaparken öncelikle bu kurallarla bağlıdırlar. Kaldı ki günümüzde kamu kurumlarında sosyal güvencesi olmayan hastalar ücret karşılığında tedavi edilmekte ve hastanın burada da doktoru seçme hakkı bulunmaktadır. O halde doktor ile hasta arasındaki sözleşme ilişkisi kurulduktan sonra Anayasa’nın 129/5.maddesinin uygulanmaması ve doktora karşı doğrudan dava açılabilme olanağının varlığının kabulü gerekir. Çünkü zarar, memur ya da kamu görevlisi olan doktorun idari yetkilerini kullanırken değil, tıp bilimi kurallarına göre yapılan tıp mesleğinin uygulanması sırasında meydana gelmektedir. Burada doktor özel hukuk sözleşmesine aykırı davranan kişi durumundadır.
Görülmektedir ki, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, ister kamusal, ister sözleşmesel kabul edilsin, her iki durumda da doktorun “görevinden ayrılabilir nitelikte salt kişisel kusuru” söz konusudur.”
Şu halde, hekimlerle öteki sağlık personelinin “görevden ayrılabilir kişisel kusurları” nedeniyle doğrudan kendilerine karşı “adli yargı”da dava açılabilecektir.
Tazminat davalarında bilirkişilik yapan bir meslektaşım ise, bu konuda yakın zamanda bir değişiklik yapıldığını belirtti. Ancak ben buna dair kesin ve net bir bilgi bulamadım.Bu konuda güncel bilgisi olan meslektaşlarımın bilgilerini paylaşmalarını beklemekteyim.

Saygılar....
Old 07-04-2015, 16:31   #5
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan

Sorularım daha özet olarak ve kısaca şu şekilde sorulabilir:
1) Kesin olarak zamanaşımı riski yoktur, deyip idari yargıda dava açabilir miyiz?
2) Yoksa, İdari Yargı'da zamanaşımı riski vardır, deyip hekimin “görevden ayrılabilir kişisel kusuru” nedeniyle doğrudan kendisine karşı “adli yargı”da dava açabilir miyiz?
3) 2.şıkka dayanak dava açmakla ilgili, bu imkanı ortadan kaldıran bir düzenleme veya Yargıtay kararı var mı?
Old 08-04-2015, 16:09   #7
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan

Sayın Öksüz,
Öncelikle değerli katkınız için çok teşekkür ederim.
Söz konusu kararları inceledim, buna göre zaman aşımı engeline takılmadan dava açma şansımız görünüyor. Aslında ben de bu şekilde yorumlamış, benzer başka kararlar da incelemiştim.
Ancak daha önce belirttiğim gibi, bilirkişilik yapan bir meslektaşımın bu konuda yakın zamanda bir değişiklik yapıldığını söylemesi üzerine tereddüde düştüm. Yakın zamanda öyle bir değişiklik var mı acaba? Ben bulamadım da...
İyi Çalışmalar...
Old 08-04-2015, 16:56   #8
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Bilgin,
Alıntı:
Yazan Av.Özlem Ay Bilgin
Sayın Öksüz,
Öncelikle değerli katkınız için çok teşekkür ederim.
Söz konusu kararları inceledim, buna göre zaman aşımı engeline takılmadan dava açma şansımız görünüyor. Aslında ben de bu şekilde yorumlamış, benzer başka kararlar da incelemiştim.
Ancak daha önce belirttiğim gibi, bilirkişilik yapan bir meslektaşımın bu konuda yakın zamanda bir değişiklik yapıldığını söylemesi üzerine tereddüde düştüm. Yakın zamanda öyle bir değişiklik var mı acaba? Ben bulamadım da...
İyi Çalışmalar...
Bilirkişilik yapan meslektaşınızın belirttiği husus zamanaşımıyla değil; husumetin kime yöneltilmesi gerekeceği (Anayasa m.129) ve buna bağlı olarak adli yargı-idari yargı ayrımıyla ilgili olsa gerek... Ki bu husus THS'de Sayın Akpunar tarafından açılan "Yargıtay ve Danıştay'ın Değişen "müstakar" Görüşleri" başlıklı forumda ve THS şerhlerimizde de yer almaktadır:
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...48&postcount=3
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=14142

Aynı yönde:
Alıntı:
Yazan Yargıtay HGK, 26.2.2014 T., E: 2013/4-579, K: 2014/155
...Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların eşi ve annesi olan davacı F____ K____'un davalılardan A____ Y____'nın gerçekleştirmiş olduğu sezeryan ameliyatı sırasında gazlı bez unutulması sebebiyle dikkatsizlik ve tedbirsizliğinden dolayı 2. kez ameliyat edildiğini belirterek ve davalı doktoru hasım göstererek eldeki tazminat davasını açmıştır.

Davacıların bu iddiası, içerikçe davalı doktorun görevi sırasında ve yetkisini kullanırken işlediği bir kusura ve bu kusurun niteliği itibariyle de kamu görevlisinin ihmaline dayanmaktadır.

Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı doktor A____ Y____ hakkındaki davanın husumet yokluğu sebebiyle reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler devlet memurlarının kişisel kusurlarından dolayı adli yargı yerinde kendilerine husumet yöneltilerek dava açılabileceğinden bahisle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde görüş beyan etmiş iseler de, bu görüş yukarda belirtilen sebeplerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

O halde, HGK'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır...
Kararın tamamı için:
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=16165
Old 10-04-2015, 11:40   #9
Av.Özlem Ay Bilgin

 
Varsayılan

Sayın Öksüz,
Bu durumda, zamanaşımının dolmadığı yorumuyla, İdari Yargı'da tam yargı davası açma imkanımız var, gibi görünüyor. İlginiz ve katkınız için çok teşekkür ederim. Emeğinize sağlık...
iyi Çalışmalar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Devlet hastanesinde doğum sonrası yaşananlar Konuk Hasta Hakları Hukuki Destek Merkezi (HASDEM) 1 13-02-2015 07:58
Zamanaşımı - hekimin hukuki sorumluluğu avismailhdr Meslektaşların Soruları 5 23-07-2012 12:26
Yeni Açılan Devlet Hastanesinde Yaşanan İhlaller Konuk Hasta Hakları Hukuki Destek Merkezi (HASDEM) 1 29-05-2012 01:43
Devlet Hastanesinde Şirket elemanı olarak çalışan işçilerin 457 sayılı kanuna geçmesi ibrahim kacar Meslektaşların Soruları 0 19-04-2010 12:03


THS Sunucusu bu sayfayı 0,16480398 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.