Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Vasinin Cezai Sorumluluğu (Kısıtlının Malvarlığının Kötü Yönetilmesi)

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-08-2012, 14:03   #1
zizou21

 
Varsayılan Vasinin Cezai Sorumluluğu (Kısıtlının Malvarlığının Kötü Yönetilmesi)

Vasinin, kısıtlıya ait malvarlığını yönetirken özen göstermesi ve harcamaları belgelemesi gerekirken; olayımızda vasi kısıtlıya ait harcamaları çok yüksek göstermiş ve büyük bir kısmını belgeleyememiştir. Bu konu hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu konuda tecrübesi olan veya yargıtay kararı bilen arkadaşlar fikirlerini paylaşırlarsa sevinirim, kolay gelsin.
Old 28-08-2012, 15:24   #2
emi_shn

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2001/14055
Karar: 2002/976
Karar Tarihi: 29.01.2002
 
TAPU
İPTALİ VE TESCİL DAVASI - VEKALET SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARIN KARŞILIKLI GÜVENİNE DAYANMASI - VEKALET AKDİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI - VEKALETNAMENİN DÜZENLENDİĞİ TARİHTEKİ EHLİYET DURUMUNUN ARAŞTIRILMASI GEREĞİ
ÖZET: Ay

ırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil eden sözleşme ile bağlı sayılamaz.
(4721 S. K. m. 2, 3, 9, 10, 13, 15, 409) (818 S. K. m. 390/2) (1086 S. K. m. 286) (Y
İBK 11.06.1941 T. 1941/4 E. 1941/21 K.)
Dava: Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, duruşma günü olarak saptanan 29.1.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Halil Ağa geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler ve vekili avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ehliyetsizlik ve vekalet aktinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece sabit görülmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak verilen kararın hükme yeterli bir soruşturmaya dayandığını söyleyebilme olanağı yoktur. Özellikle davanın vasi tarafından açılıp yürütüldüğü gözetildiğinde ehliyetsizlik hukuksal nedeninin incelenmesinin zorunlu olduğu açıktır. Esasen bu yön resen gözetilmesi gereken bir kuraldır.
Bilindiği üzere;davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun " fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir " biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek " ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. " hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü " eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde " yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.'nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mutaalası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ayrıca, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca öncelikle dosyanın adli tıp kurumuna gönderilerek temliki işlemde kullanılan vekaletnamenin düzenlendiği (13.5.1996/ 3526 yevmiye nolu) tarihte Şerife Ş.'in hukuki ehliyete sahip olup olmadığının raporla saptanması, ehliyetsizliğin saptanması halinde davanın kabul edilmesi aksi halde vekaletin kötüye kullanılmasına ilişkin yukarıda değinilen ilkeleri karşılar kapsamda soruşturmanın tamamlanması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yetinilenerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Sonuç: Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan pişen harcın temyiz edene geri verilmesine 29.1.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve
İçtihat Programı
Old 28-08-2012, 15:40   #3
zizou21

 
Varsayılan

cevabınız için teşekkürler, yalnız bu kararda daha çok vekil vekil eden ilişkisi üzerinde durulmuş,
Old 28-08-2012, 15:44   #4
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

TCK.m.155/2'de yazılı suçtan şikayet söz konusu olabileceği kanısındayım.

TCK.m.155/(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sokak Aydınlatması - Aydınlatmanın yetersizliğinde elektrik idaresinin hukuki sorumluluğu - idare görevlilerinin cezai sorumluluğu Av. Engin EKİCİ Meslektaşların Soruları 22 09-11-2011 18:36
Avukatın cezai sorumluluğu, Konuk Meslektaşların Soruları 5 20-09-2011 11:05
TMK 995 kötü niyetli zilyedin sorumluluğu erdal düzgün Meslektaşların Soruları 0 15-02-2010 22:52
İşverenin cezai sorumluluğu hilallal Meslektaşların Soruları 4 21-01-2009 13:36
vasinin nafakadan dolayı hukuki /cezai sorumluluğu olur mu? av.şeyda müjdeci Meslektaşların Soruları 7 13-02-2008 14:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04309893 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.