Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay Genel Kurul veya Daire Kararı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-08-2010, 16:12   #1
preator44

 
Varsayılan Yargıtay Genel Kurul veya Daire Kararı

5237 sayılı Tck 82/1 fıkrasındaki Tasarlayarak adam öldürme konusunda yargıtayın tasarlama konusunda hangi kıstasları kabul ettiğine ilişkin elinde daire veya ceza genel kurul kararı bulunupta paylaşan olursa çok memnun olurum.Herkese teşekkürler.
Old 27-08-2010, 16:51   #2
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Merhabalar;

Faydası olacağı umuduyla;

Saygılarımla...

Alıntı:
T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2006/1-30
Karar: 2006/210
Karar Tarihi: 10.10.2006

TAAMMÜDEN ADAM ÖLDÜRMEK VE BU SUÇA KALKIŞMAK SUÇLARI - TASARLAMANIN DÜŞÜNCE KASTINA GİRMESİ - SANIKLARIN EYLEMLERİNDE TASARLAMA BULUNUP BULUNMADIĞI - ÖLDÜRMEYİ ÖNCEDEN PLANLAMAK VE SUÇ İŞLEME KARARINDA ISRAR ETME

ÖZET: Tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtayın duraksamasız uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için failin bir kimsenin yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması belli ve kurgu dahilinde fiili icra etmesi gerekmektedir.

(765 S. K. m. 31, 33, 61, 65, 77, 448, 450) (5237 S. K. m. 7) (5252 S. K. m. 9) (1412 S. K. m. 14)

Dava: Taammüden adam öldürmek ve bu suça kalkışmak suçlarından açılan kamu davasında, suç niteliğinin değiştiği kabul edilerek sanıklardan M... T... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezasıyla; sanıklar A... Becerikli ve F... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezasıyla; sanık M... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 30 yıl ağır hapis cezasıyla; sanık N... Eker'in, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 22 yıl 6 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, emanette kayıtlı ve suçta kullanılmadığı anlaşılan silahların iadesine, maktu vekalet ücretinin sanıklardan alınarak katılan vekiline verilmesine; aramalara rağmen bulunamayan sanık İ... Eker hakkındaki davanın ayrılmasına; sanık Dirii Becerikli yargılama devam ederken öldüğünden hakkındaki kamu davasının TCY.nın 96/1. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına; sanıklar M... Becerikli, S... Eker, T... Becerikli, S... Becerikli, M... M... Becerikli, M... Becerikli (Dirii oğlu), B... Becerikli, A... Becerikli ve M... Becerikli'nin (O... oğlu), haklarında yeterli kanıt elde edilemediğinden her iki suçtan da beraatlarına ilişkin Ç... Ağır Ceza Mahkemesince 10.03.2004 gün ve 10-23 sayı ile verilen ve cezalandırılmasına karar verilen sanıklar yönünden kendiliğinden temyize tabi olan kararın, cezalandırılmasına karar verilen sanıklar müdafileri, o yer C. Savcısı ve katılanlar vekili tarafından sanıklar A..., F..., M..., M... T..., İ..., T..., S..., M... (Dirii oğlu), M..., S... ve N... aleyhlerine temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.12.2005 gün ve 3475-4946 sayı ile; "sanık İ... Eker hakkında verilen davanın ayrılmasına dair kararın niteliği itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, katılanlar vekilinin bu sanıkla ilgili temyiz talebinin reddine; sanıklar M..., S..., T..., S... ve Dirii oğlu M... hakkında verilen beraat hükümlerinin onanmasına, ancak;

"1- Sanıklar vekilinin A..., F... ve N... hakkında maktûl ve mağdura karşı, sanık M... ve M... T... hakkında mağdura karşı eylemlerinden kurulan hükümler ile ilgili temyiz itirazlarına gelince;

a) Maktûlün dövülmesi şeklinde başlayan olayda dayak yiyen maktûlün tabanca çekmesi üzerine sanık M... T... tarafından ateş edilip öldürülmesinde sanıklar A... ve F...'ın eylemlerinin fer'an iştirak seviyesinde gerçekleştiği düşünülmeden, fiillerinin öldürme eylemine asli iştirak olarak nitelendirilmesi,

b) Sanıkların asıl hedefinin maktûl olmasına göre A..., F... ve M...'un mağdura karşı eylemlerinin adiyen darp niteliğinde olup gelişen kavgada mağdura ateş edilmesinden sorumlu tutulamayacakları gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

c) Sanık M... T... hakkında mağdura yönelik eyleminde, Cumhuriyet Savcısından tatbikini istediği kanun maddeleri sorulup sanığın esas hakkındaki savunması buna göre alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

d) Sonradan gösterilen müdahil tanığı M... Z... Ekici'nin diğer kişilerin anlatımlarıyla doğrulanmayan beyanı dışında sanık N... Eker'in olay yerinde bulunduğuna dair başkaca bir delil bulunmadığı gibi, araba içinde olduğunun kabulü halinde dahi öldürme ve öldürmeye teşebbüs olayına iştirak ettiğine dair delil olmadığından beraatı yerine yazılı şekilde üzerine atılı suçlardan mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanıklar A..., F..., M... ve M... T... Becerikli'nin hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması> gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 30.01.2006 gün ve 171460 sayı ile;

<Eker ve Becerikli soyadlı sanıkların aynı aşirete mensup kişiler oldukları; maktulün sanıkların oturduğu S... ilçesi Ç... köyünde sulu tarıma elverişli 1000 dönümlük değerli bir arazisinin bulunduğu, sanıkların ölene ait bu araziyi kendilerinin belirlediği düşük bedelden satın almak istedikleri, ancak bu teklifin maktul tarafından kabul edilmediği, kiraya verilmek suretiyle kullanılan bu arazinin olaydan 2-3 sene kadar önce tanık E... Eren ve ortaklarına yüksek fiyattan satıldığı, sanıkların bu araziyi yeni sahiplerinden de düşük bedelle satın alma girişimlerinin sonuçsuz kalması üzerine, maktule husumet beslemeye başladıkları ve olay günü de önceden yaptıkları plan gereğince maktulün işyerinin -G... un fabrikasının- bulunduğu B...'a geldikleri, akşam saat 17.00'den itibaren maktulün fabrikadan çıkışını bekledikleri ve 5-6 saatlik bir bekleyişten sonra gece saat 23.00 sıralarında işten çıkan maktul ve oğlu katılan mağdur M... G...'in üzerine önceden hazırlayıp yanlarında getirdikleri, öldürmeye elverişli 60 cm uzunluğundaki sağlam sopalarla saldırdıkları, kafasına aldığı darbeyle yere düşen maktulün üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını kendisini korumak amacıyla çekmek istediği sırada silahı elinden alan sanık M... T... Becerikli tarafından ateş edilerek öldürüldüğü, babasının vurulduğunu gören -katılan- mağdur M... G...'in fabrikaya doğru kaçmaya başladığı, sanık M... T... Becerikli ve sanık M... Becerikli'nin kaçan mağdurun arkasından öldürmek amacıyla ateş ettikleri ancak hareketli hedefe isabet sağlayamadıkları, kısa sürede olay yerine gelen polislerin sanıklar A... Becerikli ve F... Becerikli'yi yakaladıkları, diğer sanıkların kaçtığı anlaşılmakla;

Maktulü öldürmeyi çok önceden planlayan ve suç işleme kararında ısrar ederek olay günü D... S... ilçesi Ç... köyünden maktulün işyerinin bulunduğu olay mahalline (B...'a) giderek 5-6 saatlik bir bekleyişten sonra soğukkanlılıkla eylemlerini gerçekleştiren sanıkların eylemleri tasarlayarak adam öldürmek, öldürmeye teşebbüs ve bu suçlara katılmak olduğu ve buna göre;

Sanık M... T... Becerikli'nin eylemine uyan TCK. 450/4, 31, 33, 450/4, 61, 31, 33. maddeleri,

Sanık M... Becerikli'nin eylemine uyan TCK. 450/4, 65, 31, 33, 450/4, 61, 31, 33. maddeleri,

Sanıklar A... ve F... Becerikli'nin eylemlerine uyan TCK. 450/4, 65/3, 31, 33, 450/4, 61, 65/3, 31, 33. maddeleri,

Olay yerinde bulunduğu dosya kapsamı ile anlaşılan sanık N... Eker'in Yüksek Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi araç içinde beklediği kabul edilse dahi, diğer sanıkların eylemlerine fer'i fail olarak katıldığı, buna göre TCK. 450/4, 65/3, 31, 33, 450/4, 65/3, 61, 31, 33, 77/1. maddeleri gereğince,

Cezalandırılmaları gerektiği kanaatine varılmıştır.> Görüşüyle yasal sürede itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR: TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

B... C.Başsavcılığınca 21.02.2002 günlü iddianame ile sanıkların, maktul H... G...'i taammüden öldürdükleri, mağdur M... G...'i ise taammüden öldürmeye kalkıştıkları iddiasıyla;

Sanık M... T... Becerikli'nin, TCY.nın 450/4, 450/4, 62, 31 ve 33. maddeleri;

Sanıklar A... Becerikli, F... Becerikli, M... Becerikli, A... Becerikli, T... Becerikli, S... Becerikli, M... M... Becerikli, M... Becerikli (Dirii oğlu), M... Becerikli (O... oğlu), B... Becerikli ve İ... Eker'in, TCY.nın 450/4, 65/son, 450/4, 62, 65/son 31 ve 33. maddeleri;

Sanıklar Dirii Becerikli, M... Becerikli, S... Eker ve N... Eker'in ise, TCY.nın 64/2. maddesi delaletiyle 450/4, 450/4, 62, 31 ve 33. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında;

B... Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sürecinde Adalet Bakanlığının istemi yerinde görülerek Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 26.11.2002 gün ve 8562-8015 sayılı kararıyla, davanın kamu güvenliği nedeniyle CYUY.nın 14/son maddesince Ç... Ağır Ceza Mahkemesine nakline B... Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 07.01.2003 gün ve 56-1 sayı ile karar verilmiştir.

Ç... Ağır Ceza Mahkemesince, hakkında yalan tanıklıktan dava açılan sanık M... Z... Ekici hakkındaki dava da birleştirilmek suretiyle yapılan yargılamada kanıtlar toplandıktan sonra olayın kasten adam öldürme ve adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğu kabul edilerek, sanıklardan M... T... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61 ve 77/1. maddeleri, sanıklar A... Becerikli ve F... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri, sanık M... Becerikli'nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61 ve 77/1. maddeleri, sanık N... Eker'in, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca teşdiden cezalandırılmalarına, haklarında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, emanette kayıtlı ve suçta kullanılmadığı anlaşılan silahların iadesine, maktu vekalet ücretinin sanıklardan alınarak katılan vekiline verilmesine; aramalara rağmen bulunamayan sanık İ... Eker hakkındaki davanın ayrılmasına; sanık Dirii Becerikli yargılama devam ederken öldüğünden hakkındaki kamu davasının TCY.nın 96/1. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına; sanıklar M... Becerikli, S... Eker, T... Becerikli, S... Becerikli, M... M... Becerikli, M... Becerikli (Dirii oğlu), B... Becerikli, A... Becerikli ve M... Becerikli'nin (O... oğlu), haklarında yeterli kanıt elde edilemediğinden her iki suçtan da beraatlarına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki hukuki uyuşmazlıklar;

1- Maktul H... G... ve mağdur-katılan M... G...'e yönelik eylemlerin, taammüden adam öldürmek ve taammüden adam öldürmeye kalkışmak suçlarına mı yoksa, adam öldürmek ve yaralama suçlarına mı uyduğunun belirlenmesi,

2- Sanıklar M..., F... ve A...'ın, mağdur-katılan M...'e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna mı yoksa, yaralama suçuna mı uyduğunun saptanması,

3- Sanık N...'in, yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Hukuki uyuşmazlıkların çözümünde Ceza Genel Kurulunda konuların tartışılması üç müzakerede sürdürülerek karara varılmıştır. Bu müzakereler tarih sırasına göre şu şekilde seyretmiştir:

1- 26.09.2006 tarihinde yapılan ilk müzakerede;

Maktul H... ile mağdur-katılan M...'e yönelik eylemlerin taammüden işlenip işlenmediği hususu tartışılmıştır.

Ancak usule ilişkin ön sorun olarak incelenen dosya içeriğine göre;

A- Sanıklardan M... T... Becerikli'nin mağdura yönelik eylemi nedeniyle cezalandırılmasına karar verilirken C. Savcısının esas hakkındaki görüşünün sorulmamış olması ve böylece yargılama hukukunun sıralı temel ve vazgeçilmez işlemlerinden birinin ihlali ve böylece savunma hakkının da kısıtlanması Özel Dairece yargılama kurallarına aykırı görülerek bozma nedeni yapılmıştır. Buna karşılık Yargıtay C. Başsavcılığınca, sanığın mağdura yönelik eyleminin de tasarlayarak gerçekleştirildiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.

Özel Dairece saptanan usul yanılgısı dosya kapsamıyla sabit olup, bu aykırılık giderilmeden sanığın eyleminin niteliğinin esasının incelenmesine geçilmesi yasal olarak olanaksızdır.

Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığının, sanık M... T... Becerikli'nin, katılan-mağdur M... G...'e yönelik eyleminin hangi suç niteliğine uyduğuna ilişkin itiraz nedeninin oybirliğiyle reddine karar verilmesi kararlaştırılmıştır.

B- Sanıklar M... T..., A... ve F...'ın maktule yönelik eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığının incelenmesinde;

Dosya içeriği bilgi ve belgelerine göre;

Becerikli soyadını taşıyan sanıklar, D... ili, S... ilçesi Ç... köyü nüfusuna kayıtlı olup, gerek cezalandırılmasına gerekse beraatına karar verilenlerin büyük bir bölümü adı geçen köyde ikamet etmekte, bunlardan A..., F... ve hakkındaki dava ayrılan İ... Eker B... ilinde oturmaktadır. Maktul H... ve oğlu olan katılan-mağdur M... ise, esasen aynı ilçenin Yolarası köyü nüfusuna kayıtlı iken daha sonra nüfus kayıtlarını B... ili Kültür mahallesine aldırmışlar ve B... merkezde un fabrikası işletir olmuşlardır. Maktul ve ailesinin, sanıkların köyünden 1980'li yıllarda 1000 dönüm arazi satın alıp 1991 yılına kadar bu araziyi kiraya verdikleri, ancak daha sonra terör olaylarının başlaması nedeniyle kiraya vermekte sıkıntı çektikleri, yasa dışı terör örgütü tarafından araziyi kiralayanların tehdit edildiği, tarlayı satın almak isteyen birkaç kişinin de aynı tür tehditlerle korkutulduğu, daha sonraki evrede araziyi haricen yapılan senet ile E... Eren ve G... Akbalık'a sattıkları, bu arada köyde hakim aile durumunda olan sanıkların da köye yabancı birilerini sokmamak için aynı araziyi satın almak istedikleri, fakat önerdikleri para miktarının düşük olması nedeniyle bu tekliflerinin maktul tarafından kabul edilmediği, hatta taraflar arasında bu konuda yaşanan gerginliğin giderilebilmesi için bölgede görev yapan bir jandarma karakol komutanı astsubayın tarafları bir araya getirerek arazinin sanıklara satılması için girişimde bulunduğu, buna rağmen anlaşmaya varılamadığı, maktulün araziyi E... ve G...'e satmış olduğunu belirttiği anlaşılmaktadır.

Bu aşamadan sonra olaylar gelişmiş ve hakkındaki dava ayrılan sanık İ... Eker'in telefonla aradığı sanıklar M... T..., M..., A... ve F...'ın, olay günü olan 17.01.2002 tarihinde saat 13.00 sıralarında B... merkezde bu sanığa ait yazıhanede toplandıkları ve İ...'ın önerisiyle maktulü döverek korkutmayı ve bu sayede araziyi kendilerine satmaya ikna etmeyi kararlaştırdıkları, fikir birliğine vararak bu amaçla sopa temin ettikleri, saat 18.00 sıralarında buluşarak, maktule ait un fabrikasının önünde beklemeye başladıkları, saat 23.00 sıralarında maktul ve oğlunun birlikte fabrikadan çıkarak yakında bulunan evlerine gitmek için yürümeye başlamaları üzerine beklemekte oldukları köşeden çıkıp onlara yaklaşarak sopalarla önce maktulü sonra da babasını kurtarmak isteyen katılan-mağdur M...'i darp etmeye başladıkları, maktulün kendisini ve oğlunu korumak için üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını çekmesi üzerine, otopsideki bulgulardan da anlaşıldığı şekilde eline sopalarla vurarak tabancayı yere düşürdükleri ve sanıklardan M... T...'in maktülün elinden düşürdüğü tabancasını alarak maktule ateş edip onu öldürdüğü, bu sırada olay yerinden kaçarak fabrikaya sığınmaya çalışan katılan-mağdur M...'in arkasından da birden çok kere ateş edildiği ancak isabet almadığı, olay yeri yakınından otomobille geçmekte olan tanık komiser Ersin E... ve araç şoförü olan polis memuru Metin S…'ın müdahale etmeleri ve diğer kolluk güçlerini telsizle uyarmaları sonucunda olay yerinden kaçmaya çalışan sanıklardan A... ve F...'ın yakalandıkları, diğer sanıkların ise kaçtıkları, katılan-mağdur M... ile tanıkların anlatımları, sanık savunmaları ve tüm dosya kapsamından olayın oluşunun bu şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır.

Sanıkların eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığı konusunda birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamamış ve işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.

2- 03.10.2006 tarihinde yapılan müzakerede;

A- Sanıkların eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığı konusu irdelenmiş ve karara bağlanmıştır.

Kaynak İtalyan Ceza Yasası ile 765 sayılı Türk Ceza Yasasında tasarlama (taammüd) tarif edilmemiş, bazı suçlarda ağırlaştırıcı sebep kabul edilmiş ve tasarlamanın tanımı uygulamaya bırakılmıştır.

Ceza Genel Kurulu'nun ve Özel Dairelerin yerleşik kararlarında kabul edildiği üzere, tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtay'ı duraksamasız uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için failin bir kimsenin yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması belli ve kurgu dahilinde fiili icra etmesi gerekmektedir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yeterli bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ve eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükunete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu edilmelidir.


Somut olay bu açıklamalar ışığında ele alındığında;

Yukarıda açıklanan olayın oluş şekli, sanıkların savunmaları, mağdurun ve tanıkların anlatımları nazara alındığında, sanıkların olay öncesinde maktulün gözünü korkutmak amacıyla dövmeyi planladıkları ve bu amaçla sopalar hazırlayarak olay yerine geldikleri anlaşılmaktadır. Otopside elde edilen bulgulara göre, maktulün başında üç adet düzensiz kesi bulunduğu, sağ elin orta ve yüzük parmaklarında künt travmaya bağlı kırıklar tespit edildiği ve olay yerinde yapılan incelemelerde C.savcısı ve kolluk görevlilerince elde edilen sopalar, sanıkların savunmalarını ve saptanan bu oluşu doğrulamaktadır. Gerek sanıkların savunmaları gerekse mağdurun anlatımları karşısında maktulün olay sırasında tabancasını çektiği ve sopalarla vurularak elinden tabancasının sanıklardan M... T... tarafından alınarak maktule ateş edildiği, maktulün kendi silahından çıkan mermi ile vurularak öldüğü konusunda kuşku bulunmamaktadır. Olay yerinde elde edilen silahın kullanılması ile öldürme eyleminin gerçekleştirilmesinde, maktulü döverek korkutmak amacında olan sanıklardan M... T...'in, olay sırasında ortaya çıkan yeni ve ani bir kastla eylemini öldürmeye dönüştürdüğü reddedilemeyecek düzeyde açıktır. Bu durumda önceden niyet edilen ve işlenmesine karar verilen bir öldürme eyleminin işlenmesi koşulu gerçekleşmemiştir.

Öte yandan sanıklar olay günü saat 13.00 sıralarında toplanarak, maktulün dövülerek gözünün korkutulması ve satışa razı olması için fikir birliğine varmış olup, suç işleme kararının verilmesinden suçun işlenmesi zamanına kadar aradan yaklaşık 10 saatlik bir süre geçmiştir. Suç kararının alınmasıyla eylem arasında geçen bu sürenin, soğukkanlı düşünme ve eylem kararından cayma için yeterli olmadığı, kaldı ki öldürme ön kararlılığını da taşımadığı anlaşılmaktadır.

O halde tasarlamanın varlığı için aranan koşulların somut olayda gerçekleşmediği nazara alındığında, sanıkların eylemlerini tasarlayarak işlediklerine ilişkin Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde değildir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu yönden reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden A.S. Ertosun ise bu konuda; <S... ilçesi Ç... köyündeki yaklaşık 4000 dönüm civarındaki arazi; değişik soyadlı, aralarında sanıkların da bulunduğu aynı aşirete mensup kişilere ait iken; 1000 dönümlük kısmının, 1982 yılında hissedarlardan Abdulkadir Azizoğlu tarafından, maktul H... G... ve ailesine satıldığı; bir süre bu araziyi G... ailesinin işlediği; 1992 yılından sonra bölgede faaliyetleri artan PKK terör örgütünün kendilerine para ödenmesi istemini kabul etmediklerinden, arazilerini 1996 yılına kadar ekemedikleri ve baskılardan yıldıklarından un fabrikalarının bulunduğu B...'a yerleşerek değişik kişilere icara verdikleri; bu arada sanıkların, daha önceden hissedarları oldukları sözü geçen araziyi, devamlı olarak kendi belirledikleri fiyattan satın almak isteklerini sürdürdükleri; maktul H... G... ve ailesinin gereken kolaylığı gösterip arazinin fiyatında indirim yapmalarına karşın, istenilen fiyatın yarısını verdiklerinden tarafların anlaşamadıkları; 2000 yılında da E... Eren ve iki ortağına, satış vaadi sözleşmesi ile Noter'de 1.200.000 DM'a sattıkları; araziyi yeni sahiplerinden alma girişimlerini sürdüren sanıkların bu çabaları da sonuçsuz kaldığından ve tapuda devir işlemlerine başlandığını öğrendiklerinden, maktul ve ailesine olan husumetlerinin artarak devam ettiği; olay günü saat 14.00 sıralarında sanıklardan İ... Eker'in bürosunda toplanarak gereken plânlamayı yaptıkları ve saat 18.30'dan itibaren maktul ve oğlunun fabrikadan çıkışını önceden hazırladıkları 60 cm. uzunluğundaki sağlam sopalar ve ele geçirilemeyen bir tabanca ile beklemeye başladıkları; saat 23.00 sıralarında fabrikadan çıkan maktul H... G... ve oğlu M... G...'e sopalarla saldırdıkları; kafasına aldığı darbelerle yere düşen ve sağ elinin orta iki parmağı kırılan H... G...'in, kendini korumak için üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını çekmek isterken, silahı elinden alan sanıklardan M... T... Becerikli tarafından sırtından vurularak öldürüldüğü; babasının öldüğünü gören mağdur-katılan M... G... kaçarken, M... T... Becerikli'nin maktulden aldığı tabanca ile arkasından beş el ateş ettiği, ancak isabet ettiremediği; mağdurun kaçtığını gören sanıklardan birinin Kürtçe olarak <M..., çocuk kaçıyor> diye bağırması üzerine, M...'un da ele geçirilemeyen tabancası ile 12 el ateş ettiği ancak vuramadığı, tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Maktulü çok önceden öldürmeyi planlayan ve suç işleme kararında ısrar ederek, olaydan yaklaşık dokuz saat önce toplanıp, altı buçuk saat önce de olay yerine önceden hazırladıkları sopa ve tabanca ile giderek soğukkanlılıkla suç işleyen sanıkların eylemleri tasarlayarak adam öldürme, tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs ve bu suçlara katılmak olduğundan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine karşıyım> görüşüyle, diğer Kurul Üyeleri de bu görüşe katılarak karşı oy kullanmışlardır.

B- Sanıklar M... Becerikli, A... Becerikli ve F... Becerikli'nin, katılan-mağdur M... G...'e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna mı yoksa yaralama suçuna mı uyduğu konusundaki hukuki uyuşmazlık ele alınmıştır:

Bu sanıkların durumları ayrı ayrı değerlendirildiğinde;

a- Sanık M... Becerikli'nin eyleminin niteliği yönünden yapılan imcelemede;

Yukarıda açıklanan oluş şekli içerisinde sanık M...'un da diğer sanıklar ile fikir birliği içerisinde olduğu olay yerinde bulunduğu hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak, hakkında yalan tanıklık suçundan verilen beraat kararı kesinleşen ve anlatımları hükme dayanak yapılan tanık M... Z... Ekici'nin, duruşmada 11.04.2002 tarihli oturumda sanık M...'u teşhis ederek, olay sırasında bu sanığın olay yerinin karşısında bulunan Atatürk parkının önünde aracında bulunduğunu ve olay yerinden kaçmaya çalışan katılan-mağdur M...'in fabrikaya doğru koştuğu sırada olay yerinde bulunanlardan birisinin <M... çocuk kaçıyor> şeklinde bağırmaları üzerine araçtan inerek mağdura doğru tabancayla birden fazla ateş ettiğini beyan etmesi, bu beyanının diğer tanıklardan Saadet Aksın'ın kolluk ve C.savcılığındaki, tanık Hasan Kasapoğlu'nun aşamalardaki anlatımları ile doğrulanmış olması nazara alındığında sanık M...'un, katılan-mağdur M...'e tabancayla ateş ettiği ancak isabet ettiremediği anlaşılmaktadır. Tanık Asım Kemeç'in anlatımlarına göre de bu atışların bir tanesinin başının yanından geçtiği ve böylece öldürücü bölgeler hedef gözetilerek atışların yapıldığı ve isabetin fabrika duvarına isabet ettiği görülmektedir.

Kaldı ki, kolluk görevlilerince Atatürk parkının önünde kaldırım içi ve ön tarafında 8 adet, orta refüjde 4 adet olmak üzere toplam 12 adet 9 mm çapında boş kovan elde edilmesi, C.savcısı tarafından 28.01.2002 tarihinde olay yerinde yapılan keşif sırasında fabrikanın duvarı üzerinde ve demir giriş kapısının üzerinde 2 adet, kapının bağlı olduğu beton sütun üzerinde bir adet mermi vuruş izi belirlenmiş olması, kapıdan 14 metre mesafede ve buna da 7 metre mesafede saptanan deliklerde iki adet mermi çekirdeği çıkartılarak elde edildiği, elde edilen boş kovanların ve mermi çekirdeklerinin, maktulün öldürülmesinde kullanılan silahtan başka bir silahtan atıldığının Adli Tıp Kurumu raporuyla belirlendiği gözetildiğinde tanık M... Z... Ekici'nin anlatımlarına uygun olarak, Atatürk parkı tarafından katılan-mağdura birden fazla kez ateş edildiği ve bu atışların hedef gözetilmek suretiyle yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmış bulunmaktadır.

Bu bilgi ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde;

Sanık M...'un, maktul ve katılan-mağdurun sopalarla dövülmesi esnasında olay yerinin karşısında bulunan Atatürk parkı önünde otomobilde beklediği ve katılan-mağdurun fabrikaya sığınmak için kaçmaya çalıştığı sırada diğer sanıkların uyarısıyla üzerinde bulunan ve ele geçirilemeyen tabanca ile katılan-mağdura doğru öldürücü bölgeleri hedef alarak toplam 12 el ateş ettiği, ancak isabet kaydedemediği anlaşılmaktadır. Sanık eylemini öldürmeye yönelik olarak gerçekleştirmiş, fakat elinde olmayan nedenlerle sonuç elde edememiştir. O halde sanığın saptanan bu eylemi, adam öldürmeye eksik kalkışma suçuna uymaktadır.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının sanık M... Becerikli yönünden bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılamayan dört Kurul Üyesi ise, Özel Daire kararında gösterilen gerekçeler isabetli olduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

b- Sanıklar A... ve F... Becerikli'nin eylemlerinin niteliklerinin belirlenmesi yönünden yapılan incelemede;

Birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.

C- Sanık N... Eker'in yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı konusundaki hukuki uyuşmazlığın incelenmesinde;

Birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.

3- 10.10.2006 tarihinde yapılan müzakerede;

A- Sanıklar A... ve F... Becerikli'nin, katılan-mağdur M...'e yönelik eylemlerinin niteliklerinin belirlenmesi yönünden yapılan incelemede;

Yukarıda açıklanan oluş çerçevesinde, sanıkların, maktulün dövülerek gözünün korkutulması için fikir birliği içerisinde hareket ettikleri sabittir. Sanıklar olay öncesinde katılan-mağduru tanımamakta ve olay sırasında maktul ile birlikte fabrikadan çıkacağı konusunda bir bilgiye sahip bulunmamaktadır. Olayın başlangıcında ellerindeki sopalarla maktule vurmaya başladıkları, katılan-mağdurun babasını kurtarmak için olaya müdahale etmesi üzerine ona da sopalarla vurdukları açıktır. Bunun üzerine katılan-mağdur, olay yerinden kaçmaya başlamıştır. Arkasından sanıklar M... T... silahıyla ateş etmiş, yolun karşı tarafında bulunan sanık M... da tabanca ile birden fazla kez ateş etmek suretiyle eyleme katılmıştır.

Katılan-mağdur M... G... hakkında B... Devlet Hastanesince düzenlenen raporda, sağ kulağında şişlik ve cilt sıyrığı, sağ yanakta şişlik ve kızarıklık, başın arka kısmında ciltte kesi ve yumuşak dokuda lezyon, ayrıca künt darbe ile oluşmuş cilt sıyrıkları ve şişlik bulunduğu belirtilmiştir. Saptanan bulgular sanıkların sopalarla yaptığı darp eylemleri ile uyumludur.

Görüldüğü gibi en başından beri sanıkların iştirak iradeleri, maktulün dövülerek gözünün korkutulmasına yöneliktir. Yukarıda da açıklandığı üzere, olayın gelişimi içerisinde sanık M... T...'in yeni ve ani bir kastla maktulü öldürmesi ve kaçmakta olan katılan-mağdura da arkasından ateş etmesi, yine sanık M...'un da katılan-mağdura karşı taraftan ateş etmesinde, sanıklar A... ve F...'ın, iştirak iradesiyle hareket ettiklerinden söz edilebilmesi zorlaşmakta, her türlü kuşkudan uzak düzeyde kanıtlanmamaktadır. Bu sanıkların, daha önceden tanımadıkları ve olay yerinde olabileceğini dahi bilmedikleri katılan-mağdura yönelik eylemleri, olayın gelişim tarzı itibariyle onu sopalarla darp etmekten öteye gitmemiştir. O halde bu sanıkların, katılan-mağdura yönelik eylemlerinde öldürme kastı ile hareket etmedikleri kaçması üzerine diğer iki sanığın ani bir kararla ve öldürme amacıyla yaptıkları atışlara da yardım ve muavenet amaç ve niyetiyle hareket ettikleri sabit değildir. Bu itibarla sanıklar A... ve F...'ın, katılan-mağdura yönelik eylemlerinin yaralama suçuna uyduğuna ilişkin olarak Özel Dairece verilen karar dosya kapsamına uygun ve isabetlidir.

Bu nedenle Yargıtay C.Başsavcılığının, sanıklar A... ve F...'ın eylemlerinin tasarlayarak öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden A.S. Ertosun ise; <Suç tarihinde S...'ın Ç... köyünden B...'a gelerek saat l4.00'de sanıklardan İ... Eker'in bürosunda toplanan ve saat 18.30'da 60 cm uzunluğundaki sağlam sopalar ve ele geçirilemeyen bir tabanca ile diğer sanıklarla birlikte suç mahalline giderek olaya katılan sanıklar A... ve F... Becerikli'nin eylemleri, H... G...'in öldürülmesine fer'an iştirak ve M... G...'i öldürmeye eksik kalkışmaya fer'an iştirak niteliğinde olduğu, olayın gelişim ve oluşuna uygun kanıtlardan anlaşılmaktadır.

Bu bakımdan sayın çoğunluğun, sanıklar A... ve F... Becerikli'nin, mağdur M... G...'e yönelik eylemlerinin adiyen yaralama olduğu yolundaki görüşlerine karşıyım.> görüşüyle, diğer Kurul Üyeleri ise, bu görüşe katılarak haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

B- Sanık N... Eker'in yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı konusundaki hukuki uyuşmazlığın incelenmesinde;

Sanık N..., Ç... köyünde ikamet etmekte olup diğer sanıkların mensubu olduğu Becerikli ailesinin akrabası ve birlikte maktule ait araziyi satın almak isteyen Eker ailesinin önderi konumundadır. Sanık hakkında, diğer sanıkları yüklenen suçları işlemeye azmettirmek suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

Sanık N...'in olay yerinde bulunduğuna ilişkin yegane beyan yalnızca, hakkında yalan tanıklık suçundan verilen beraat kararı kesinleşen ve anlatımları hükme dayanak yapılan tanık M... Z... Ekici'nin, duruşmada 09.05.2002 tarihli oturumda ikinci kez alınan ifadesi sırasında bu sanığın da olay yerinde ve araç içerisinde beklemekte olduğuna ilişkin anlatımıdır. Bu anlatım dışında sanık N...'i suçlayan başkaca bir kanıt bulunmamaktadır. Tanık M... Z... Ekici, 11.04.2002 tarihli oturumda alınan ilk beyanında N...'in varlığından söz etmemiş, 19.05.2002 günlü oturumda ikinci kez ifadesi alınırken anlatımlarını genişleterek o sırada duruşmada hazır bulunan sanık N...'i teşhis ettiğini, sanık M...'un indiği arabanın arka koltuğunda oturmakta olduğunu ve olay sırasında araçtan inmediğini belirtmiştir. Tanığın, sonradan geliştirdiği işbu suçlayıcı ifadesi başka bir tanık anlatımı ile doğrulanmamış, somut bir başka kanıt ile de desteklenmemiştir. Bu nedenle beyanın samimiyeti ve gerçeği ifade etme olasılığı kuşkulu kalmaktadır. Bu hal karşısında, sanık N...'in, diğer sanıkların eylemlerine katıldığına ilişkin, cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığının kabulünde zorunluluk vardır. O halde, bu sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğine ilişkin Özel Dairece verilen bozma kararı dosya kapsamına ve kuşkunun sanık yararına yorumlanacağı ilkesine uygun ve isabetlidir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığının sanık N... Eker'ini diğer sanıkların eylemlerine katıldığı ve cezalandırılması gerektiğine ilişkin itiraz nedeninin de reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, tanık M... Z... Ekici'nin anlatımları karşısında olay yerinde bulunduğu anlaşılan sanık N...'in, diğer sanıkları eylemlerine fer'an katıldığı ve Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının bu sanık yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

C- İncelenen dosya içeriğine göre;

Yerel Mahkemece sanıkların eylemlerinin niteliği ve meydana gelen sonuç değerlendirilmek suretiyle cezalandırılmasına karar verilen sanıklar hakkında, takdiren ve teşdiden üst sınırdan ceza tayin edilmesi Özel Dairece isabetli görülmüştür. Ceza Genel Kurulunca yapılan incelemede de Yerel Mahkemenin bu takdiri ve uygulaması yasaya uygun görülerek benimsenmiştir. Ancak;

Yerel Mahkeme kararında katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, ayrıca karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi de yasaya aykırı görülmüştür. Özel Dairece bu hususların bozma konusu yapılmamış olduğu nazara alınarak, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile de kabulüne de karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının;

a- Sanık M... T... Becerikli'nin, katılan-mağdur M... G...'e yönelik eyleminin tasarlayarak adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin bölümünün; Yerel Mahkemece C. Savcısından esas hakkındaki mütalaanın sorulmaması nedeniyle Özel Dairece belirlenen usul hatasının isabetli oluşu nedeniyle REDDİNE, 26.09.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliğiyle,

b- Sanıkların eylemlerini tasarlayarak gerçekleştirdiklerine ilişkin bölümünün REDDİNE, 26.09.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 03.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,

c- Sanık M... Becerikli'nin, katılan-mağdur M... G...'e yönelik eyleminin hangi suç niteliğine uyduğuna ilişkin bölümünün; eylemin adam öldürmeye kalkışma olduğu değişik gerekçesi ile KABULÜNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oyçokluğuyla,

d- Sanıklar A... Becerikli ve F... Becerikli'nin, katılan-mağdur M... G...'e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin bölümünün anılan eylemin yaralama olduğu kabulüyle REDDİNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,

e- Sanık N... Eker'in, diğer sanıkların eylemlerine katıldığı ve cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin bölümünün REDDİNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,

f- Yerel Mahkeme kararında katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, ayrıca karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi de yasaya aykırı görüldüğünden, bu yönden de değişik ve ilave gerekçe ile KABULÜNE, 10.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliği ile,

2- Kabul edilen itiraz nedenleri nazara alınarak, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29.12.2005 gün ve 3475-4946 sayılı kararının, 1/b bölümünde yer alan sanık M... Becerikli'ye ilişkin ibarenin, bu sanığın katılan mağdura yönelik eyleminin öldürmeye kalkışmak olduğunun kabulü nedeniyle KARARDAN ÇIKARTILMASINA,

3- Ç... Ağır Ceza Mahkemesinin 10.03.2004 gün ve 10-23 sayılı kararının, Yargıtay 1. Ceza Dairesince saptanan bozma nedenleri dışında;

a- Katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,

b- Karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi,

İsabetsizlik görülerek BOZULMASINA, bu nedenlerin de Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma nedenlerine EKLENMESİNE,

3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 27-08-2010, 16:59   #3
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Bir de bu var; karşı oy yazısının da altını çizdim:

Alıntı:
T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 1994/1-298
Karar: 1994/324
Karar Tarihi: 05.12.1994

ADAM ÖLDÜRME SUÇU - TAAMMÜDEN ADAM ÖLDÜRME - TASARLAMANIN NE ZAMAN YAPILDIĞININ SAPTANMASI GEREKTİĞİ - SANIĞIN EYLEMİNİN ADİ TAHRİK ALTINDA KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇU OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Tanıklar tarafından da doğrulanan savunmaya göre, bundan 13 sene önce, sanığın annesini tabanca ile yaralamasından sonra oluşan husumet ortamında, ölenin sanığa bir süre önce küfür etmesi ve olaydan bir gün önce de arkadaşını dövmesi karşısında, sanığın maktulü öldürme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak ne zaman karar verdiği, ulaştığı ruhi sükunete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyip bu kararını icra ettiği hususunda herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Bu itibarla eylem adi tahrik altında kasten adam öldürme suçunu karar verilmelidir.


(765 S. K. m. 450)

Dava: Tasarlayarak adam öldürmek ve 6136 Sayılı Yasaya aykırı davranmak suçlarından sanık Murat Kaplan’ın T.C.Y.nın 450/4, 55/3. maddesi uyarınca 24 yıl ağır hapis ve 6136 Sayılı Yasanın 13/1., T.C.Y.nın 55/3. maddesi ile de 1 yıl 4 ay hapis ve 200.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 6ncı Ağır Ceza Mahkemesince 11.10.1993 gün ve 61/143 sayı ile verilen kararın, sanık müdafi tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1nci Ceza Dairesince 18.4.1994 gün ve 1018/1016 sayı ile;

Sair itirazlar yerinde görülmeyerek;

Failin, bir kimseye karşı belli bir suçu işleme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, ısrarla bu akış içersinde kararını icraya başlaması, olaysal olarak değerlendirilmek suretiyle tasarlamanın var olup olmadığı saptanmaktadır.

Ölenin, sanığın annesini 13 yıl kadar önce tabanca ile yaraladığı, bu sebepten dolayı sanığın ailesi ile ölen arasında husumet doğduğu, bir süre önce ölenin sanığa küfür ettiği gibi olay gününden bir gün önce de, ölenin sanığın arkadaşını dövdüğünün açıklığa kavuşması karşısında, açıklanan olaylar zinciri içinde sanığın öldürme kararını ne zaman verdiğinin kesinlikle saptanamaması da gözönünde tutularak, sanığın eyleminin adi tahrik altında kasten adam öldürme olarak nitelendirilmesinde zorunluluk bulunduğu halde, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 27.6.1994 gün ve 109/102 sayı ile;

Özel Daire öldürme nedenini yalnız 13 sene önceki bir yaralama olayına bağlamıştır. Halbuki, Mahkememiz öldürme olayına neden olan olaylar zincirini saptamış tanıkları da duyarlı bir biçimde dinlemiştir.

13 sene önce taraflar arasında bir yaralama olayının olduğu gerçektir. 12 seneden, olay tarihine dek aralarında bir dizi olaylar geçmiştir.

26.4.1992de sanığın babası Zeynel hakkında, ölen Rıfat Altaş’ı silahla tehdit suçundan Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesine dava açılmış, suç sübuta ermediğinden beraat kararı verilmiştir.

Bu olaydan 1 ay sonra sanıklar ölen Rıfat Altaş’ın evine silahla ateş etmişlerdir. Tanık olmadığı için Rıfat şikayet etmemiştir.

Zaman zaman ölen tarafın sanıklarca tehdit edildikleri tanık anlatımları ile kesinlik kazanmıştır. O halde olayı sadece 13 sene önceki bir olaya bağlamak doğru değildir. Zaman içerisinde biriken olayların sonucu olarak sanık Murat Kaplan düşünüp, taşındıktan sonra, tabanca elde edip öldürmeyi tasarlamıştır.

Sanığın, tabanca ile camiye gidip, namaz kılan maktüle yakın mesafeden ateş etmesi olayın tasarlama sonucu olduğunu gösterir.

1979-1980 doğumlu savunma tanıklarının ifadeleri, kırsal kesimde koşullanmaları gözönüne alındığında mahkemede olumlu kanaat bırakmamıştır. Kaldı ki, bu tanıklar ölenin sanığa küfür ettiğini de söylememişlerdir.

Savunma tanığı Aytekin Aktaş’ın beyanı da inandırıcı görülmediğinden, olayın kışkırtma sonucu işlendiği kabul edilmemiştir.

Kaldı ki, Özel Dairenin kabul ettiği küfür olayı, 1 yıl önce gerçekleşmiştir. 1 yıl önceki küfür de tahrik değil, tasarlamayı gösterir.) Açıklamasıyla direnmiştir.

Bu karar da sanık müdafi tarafından süresinde temyiz edildiğinden ve kendiliğinden de temyize tabi bulunduğundan Yargıtay C.Başsavcılığının <bozma> istekli 27.10.1994 gün ve 1/74835 sayılı tebliğnamesiyle, dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: İncelenen dosyaya göre;

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun hukuki nitelendirilmesi hususundadır.

Ölenin, sanığın annesini 13 yıl önce tabanca ile yaraladığı, bu sanığın, ailesi ile ölen arasında husumet oluştuğu, olaydan bir süre önce ölenin sanığa küfür ettiği, olayın bir gün öncesi de ölenin sanığın arkadaşını dövdüğü, süregelen bu zincirleme olayların akışı içersinde, sanığın öldürme kararını ne zaman verdiğinin de belirlenemediği, tanıklarca da doğrulanan savunma ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

T.C.Y. tasarlamayı tanımlamamış, sadece bazı suçlarda ağırlaştırıcı sebep sayılmıştır. Kaynak İtalyan Ceza Yasası da tasarlamayı tanımlamamış, yasa gerekçesinde bu hususta yapılacak bir tanımlamanın hakimi şaşırtabileceği olasılığı vurgulanarak tehlikeli olacağı açıklanmıştır.

Öğretide hukuki mahiyeti tartışmalı olan bu kavram hakkındaki görüşlerin her birinin müesseseyi açıklamaya yeterli olmadığı ve hepsinin haklı olarak eleştirilen yönleri bulunduğu gözlenmektedir.

Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre; Failin bir kimseye karşı belli bir suçu işleme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak, bu hususta karar vermesi, ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, kararını ısrarla ve bu akış içersinde icraya başlama şartları olaysal olarak değerlendirilmek suretiyle tasarlamanın var olup olmadığı saptanmaktadır.


Olayda, tanıklar tarafından da doğrulanan savunmaya göre, bundan 13 sene önce, sanığın annesini tabanca ile yaralamasından sonra oluşan husumet ortamında, ölenin sanığa bir süre önce küfür etmesi ve olaydan bir gün önce de arkadaşını dövmesi karşısında, sanığın maktulü öldürme niyetinde sebatla ve koşulsuz olarak ne zaman karar verdiği, ulaştığı ruhi sükunete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyip bu kararını icra ettiği hususunda herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Bu itibarla eylem adi tahrik altında kasten adam öldürme suçunu karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 4.Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK: <Yüce kurulun verdiği karar birçok yönlerden hukuka aykırıdır. Bunları belirleyebilmek için, ilkin Yargıtay, temyiz yolu ve denetimi üzerinde durmak; ikinci olarak da bunların ışığından yapılan yanılgıları irdelemek gerekir.>

<A)Türk Yargıtay’ı; Alman, Fransız, İtalyan vb. ülkelerdeki bozma mahkemelerinin (cours de cassation) aynısıdır. Bozma mahkemeleri doğrudan öğrenme yargılaması (cognizione), yani duruşma yapmamaktadırlar. Bu kurumlaşmanın doğasından kaynaklanan belirleyici, zorlayıcı sonuçlar ise şunlardır. Duruşma, yargılamanın en önemli aşamasıdır ve var olma (icat) nedeni de, hırsızlık, yaralama, şiddetli geçimsizlik, bir tanığın içtenliği, doğru söyleyip söylemediği gibi alayların gerçek olup olmadıklarını saptamaktır. Bu saptama işinin ise, tutanaklara göre değil; duruşmadan edinilen izlenimlere göre yapılması zorunludur (CYY. md. 254). Yukarıda belirttiğim gibi duruşmanın varlık nedeni budur. O yüzden, kanıtları yeterli/yetersiz, yanlı/yansız v.b. gibi değerlendirme yetkisi, yalnız ve yalnız duruşma yapan, duruşmaya katılan, bu nedenle de, taraflarla, kanıtlarla doğrudan ve yüz yüze ilişki kuran, onlar üzerinde yapılan yüksek sesli tartışmaları dinleyen, bir sözcükle kanıtlarla doğrudan diyalektik ilişkide bulunan duruşma yargıçlarına aittir. Böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek için hukuk öğrenimi görmeye gerek olmadığından, jürilerde görüldüğü üzere, çeşitli mesleklerden gelen kişiler de olay sorunlarını çözebilmektedirler. Yeter ki, duruşmada hazır bulunsunlar. Bu nedenle, isterse deneyimli hukukçu olsun, duruşmaya katılmamış bir yargıcın, olaya ilişkin sorunları çözmesi, eşyanın doğası gereği olanaksızdır. O yüzden, istinaf ve dolayısıyla duruşma yapma yetkisini haiz olmayan ve duruşma yapmayan Yargıtay yargıçları, dünyanın hiç bir ülkesinde, duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçerek, olay sorunlarını çözememektedirler. Dahası istinaf mahkemeleri de, yeni baştan duruşma yapma (tipik istinaf) yetkisini kullanmamış, yalnızca taraflar dinlenmekle yetinmişlerse (atipik istinaf), ilk mahkemelerce sabit kabul edilen olaylara ilişmemekte, öbür hukuksal sorunları ele almaktadırlar. Çünkü, yargılamanın temel ilkesi şudur: <Yargılandığın oranda hüküm kur (sonuç çıkar): tantum judicatum, quantumm conclusum>. Bu yüzden duruşma yapmayan Yargıtay, olay değerlendirmesi yapamayacak. <olay sabittir/değildir>, <tanık yansızdır, doğru söylüyor; yanlıdır, yalan söylüyor> gibi salt olgulara ilişkin hükümler kurarak, duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçemeyecektir. Eğer kurabilseydi, yargılama Yargıtay’da biter, yollama yargılamasına gerek duyulmazdı. Yargıtayımız, benzerleri gibi, bozma kararından sonra dava dosyasını, yollama yargılaması/duruşması yapılması için esas mahkemesine göndermektedir. Bu zorunludur. Çünkü, ilke şudur: <Yargıtay yargıcı davanın (esasın) değil, kurulan hükmün/kararın yargıcıdır>. O nedenle de, Yargıtay’ın C.Yargılama Yasasının 322. md. sayılı ve sınırlı durumlar dışında esas (ilk) mahkemesinin yerine geçerek karar vermesi, kesinkes olanaksızdır ve 322. maddenin varlığı ve gerekçesi de bunu kanıtlamaktadır>.

<Yargıtay yargıcı, hükmün yargıcı olarak, esas mahkemesinin sabit kabul ettiği olayları, eylemleri ve olguları, iki yolla denetleyecektir. Birincisi; olayları/eylemleri olguları sabittir/değildir biçiminde vicdani kanı yargısını oluşturmak için yapılan duruşmanın yargılama yasalarına uygunluğunu ele alacaktır. Yargılama kusurlu (vitium in procedendo) ise, bu nedenle karar bozulup esas mahkemesine, yeniden yargılama/duruşma yapması için gönderilecektir. Yargılama kusursuz ise, Yargıtay, esas mahkemesi hükmünün yalnızca gerekçesini inceleyecektir. Zira, bir İtalyan Yargıtay kararında belirtildiği gibi, gerekçe, her olay ve hukuk sorununu tek tek çözmesi gereken, mantıki ve hukuki bütünlük sergileyen bir yapıttır (20.12.1989). İşte Yargıtay, olaylara, kanıt değerlendirmelerine ilişkin sorunların, doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uygun ele alınıp alınmadıklarını, salt gerekçe denetimini yaparak irdeleyecek, hukuksal denetim ve gerekçelerde disiplin sağlama görevini bu yolla yerine getirecektir. Ancak, Yargıtay, bu konularda, ilk mahkemenin yerine geçerek kesin çözümler getiremez, getirmemelidir. İncelediğimiz Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki Yargıtaylar (bozma mahkemeleri), denetim yargılamasını böyle yapmaktadırlar ve bu hususta öğreti ile uygulama bire bir çakışmaktadır. Bu konuda İtalyan Yargıtay’ının birkaç kararını sunmakla yetiniyorum: <Yargıtay, olayla ilgili değerlendirmeleri esas mahkemesinin elinden alamaz> (sez. 1, 7.6.1989; sez. VI, 30.10.1989). <Kanıt kaynağının ve kanıtın değerlendirilmesi, duruşma yapan ilk mahkemeye ait bir olay sorunudur. Yargıtay bu konuda yalnızca gerekçeyi inceleyerek denetleme yapabilir> (sez. 1, 22.2.1990; sez. IV, 11.12.1990). Burada, önemle vurgulanması gereken nokta şudur: Gerekçe yoluyla denetlemek başka şeydir, ilk mahkemenin yerine geçerek sorunu esastan çözmek büsbütün başka şeydir. Bu başkalıklar gözetilmez de ölü tutanaklara göre kanıt değerlendirmeleri yapılarak olay sorunları esastan çözülürlerse, bir yargılama sendromunun yaşanması ve onun belirtilerine ve tehlikeli sonuçlarına katlanılması kaçınılmaz olacaktır. Bu sonuçlar şunlardır: a)Doğrudanlık, yüz yüzelik, açıklık ve sözlülük ilkelerine göre yapılan duruşma hiçlenecek, gereksizleşecektir. Gerçekten, yalnızca tutanaklara göre karar verilecek idiyse niçin duruşma yapılarak karar verilmiştir? Bir yargıç soruşturmayı yapar, tuttuğu tutanakları Yargıtay’a gönderir, karar verilebilir; böylece zamandan ve emekten kazanılmış olurdu. b) Yargılamanın olmazsa olmaz ve en önemli aşaması bulunan, bu yüzden de sağ esen olması için yargılama yasalarının tüm maddelerinin seferber edildiği duruşma sonucu oluşan olaylara ilişkin vicdanı kanı yargısı; ölü tutanaklara göre oluşturulan vicdanı kanı yargısına feda edilince, daha iyi araçlara/olanaklara sahip ilk mahkemenin yargısının yerine, duruşma yapmadığı için daha kötü araçlara/olanaklara sahip olanın yargısı geçecek, hem eşyanın doğasına ve hem de duruşma ve <yargılandığın oranda hüküm kur> kurallarına ters düşülecektir. Kuşkusuz, böyle bir yargılamada, adli yanılgı oranı da çok fazla olacaktır. c) Olaylara ilişkin gerekçenin dışlandığı ve gereksizleştiği bir ülkede, ilk mahkeme yargıçları, yükü ve sorumluluğu Yargıtay’a atacaklarından, Yargıtay, gerekçelerde disiplin sağlama ve ilk yargıçları yetiştirme (pedagojik) görevlerini hiç bir zaman yerine getiremeyecektir. d) Tutanaklara göre (duruşmasız) oluşturulan vicdanı kanı yargısı, her zaman kuşkuyla karşılanacağından ve tarafların katkısı sıfırlaşacağından, kesin hüküm saygınlığı örselenecektir. Zira böyle bir yargılamada, saydamlığa ve diyalektiğe dayanan adaletin yerini, artık gizli ve görünüşte adalet almıştır. Bu konuda ortaya çıkan tehlike ve sonuçları, yaptığım araştırmaların bir bölümü olarak yayımladığım yazılarda (les voies de recours en France, AÜSBF. Dergisi, c.XLV, sayı:1-4, Ocak 1990, sayfa: 119-184; Yargıtay’ın (bozma mahkemesinin) ve temyiz yolunun iyi algılanması ve kurumsallaştırılması sorunları, Yargıtay Dergisi, Ocak - Nisan 1992, s. 19-449) ve Yüce Ceza Genel Kurulunun birçok kararlarında (14.4.1986, 521/219, 11.3.1991, 335/75, 4.5.1992, 110/132, --- 23.10.,1992, 252/308, 8.2.1993, 368/31, 14.6.1993, 110/168 ve bir İç. Birleştirme kararında (14.12.1992, 1/5 R.G. 6.5.1993) ayrıntılarıyla sergilemiştim.>

<B) Üzülerek belirteyim ki, bugün ülkemiz bu yargılama anlayışının açmazlarını yaşamaktadır. İnceleme konusu tasarlama kavramıyla ilgili karar da bunun çarpıcı bir örneğidir. Gerçekten, Yüce Yargıtay’ımızın tasarlama konusundaki kararları incelendiğinde, şu noktalar gözlenmektedir: Yüksek 1. Ceza Dairesinin ve Ceza Genel Kurulunun kararlarında kullanılan ölçütler, değişiktir. Soğukkanlılık ölçütüne ağırlık veren kararlar yanında, bu ölçütten hiç söz etmeyen, <kararda sebata> ya da <kararla suç işleme anı arasındaki süreye>, kimi zaman da <tertibe, planlamaya> dayanan kararları bulunmaktadır. Kimileyin de, karma bir ölçüte başvurulduğu; soğukkanlılık ölçütüne başvurulmasına karşın, tahrik hükümlerinin uygulanmasına izin verildiği görülmektedir. Ayrıca, pusu kurma, Yüksek 2. Ceza Dairesinin çoğu kararlarında <tasarlamanın> şaşmaz kanıtı olarak benimsenmiş; gerek Yüksek 2. ve gerekse Yüksek 4. Ceza Dairesinin eski kararlarında, tehdit cürmünde <tasarlama> öğesi aranmıştır. Buna karşılık Yüksek 1. Ceza Dairesi, pusu kurma eylemini tasarlamanın her zaman şaşmaz kanıtı olarak değerlendirmemiştir".

<Bütün bunlar gösteriyor ki; Yüksek Mahkememizin kararları, tasarlama kavramının kesin boyutlarını belirlemekten uzaktır. Bu tutum, esasen belirsiz olan kavramı, daha da belirsiz kılmış, duraksamalar çoğalmıştır. Nitekim, görüşmeler sırasında da bu durum ortaya çıkmıştır. O nedenle Yerel Mahkeme kararlarının, sıklıkla görüldüğü üzere, Ceza Genel Kurulunun, kesin çizgileri belli olmayan kararlarına gönderme yapılarak bozulması da yerinde değildir.>

<İlkin, Türk hukukuna <amd> kökünden türetilerek giren <taammüd> sözcüğü, Yasamızda yalnızca kan suçlarında ağırlaştırıcı bir neden olarak yer almıştır (T.C. Yasası madde 450/4, 457). Başka suçlarda öngörülmemiştir. <Tasarlama> olarak Türkçeleştirilen sözcüğün anlamı, <bilerek, isteyerektir.> Bu ise kasıt kavramında esasen var olan bir öğedir. Sözcüğün, Fransızca (premeditation), İtalyanca (premeditazione) ve İspanyolca (premeditacion) karşılıkları ise, <önceden düşünme> anlamına gelmektedir. Görüldüğü üzere, gerek Türkçedeki ve gerekse belirtilen dillerdeki sözcükler kavramın boyutlarını açıklamaktan uzaktırlar. Çünkü, her kati suç, esasen <bilerek, istenilerek> ve <önceden düşünülerek> işlenir. Öyleyse, kavramın tanımını yapmak ve öğelerini saptamak zorunludur ve bu ise zaten Yargıtayın temel görevidir. Yasa koyucu, yasayı değiştirmenin güçlüğünü gözeterek, kimi kavramların tanımlarını, hukuk biliminin gelişmesi doğrultusunda yeni tanımlar üretilmesini sağlamak amacıyla, yargısal görüşlere bırakmıştır. Çünkü yargısal görüşlerin değişmeleri daha kolaydır. Ancak, kavramı dondurmak kaygısında aşırılığa kaçılmasının belirsizlik ve keyfilik yaratacağı da unutulmamalıdır. Nitekim, kaynak Yasanın gerekçesinde buna değinilmiş; yasalarından yararlandığımız bütün ülke Yargıtayları, kavramın öğelerini belirlemişlerdir.>

<Bu konuda birkaç örnek vermek isterim: Dizgesinde <pusu kurmaya> ayrı yer verdiğinden, ister istemez psikolojik ağırlıklı bir tanıma kayan Fransa’da Yargıtay, <sürekli, kararlı, soğukkanlı bir irade> (Garraud, Traite, n. 1891; Jeandidier, n. 329; Vitu, n. 1721); Fransız ve Belçika hukukundan esinlenen Zaire Yüksek Mahkemesi <soğukkanlı ve az çok geçen bir süre içinde düşünülerek olgunlaştırılmış bir irade> (10.6.1972; Kinhasa Üst Mahkemesi, 1.2.1969, 4.2.1974, Kisangani Üst Mahkemesi, 19.2.1970 tarihli kararlar, ileten: L.Bolongo, s.62-64); İtalya ve İspanya ise, aşağıda tanımını yapmaya çalışacağım öğelere ağırlık vermişlerdir (İtalyada Manzini, Nuvolone, Angioni, Contieri, Tassi ve birçok yazar; İspanya’da Devesa ve Gomez). İtalyan Yargıtayının 9.3.1982, 24.3.1986, 6.4.1987, 27.4.1987 (İtelen: Tassi, ll Dolo, 1992, s.98-103) ve İspanyol Yargıtayının 21.12.1972, 24.1.1975, 21.12.1981, 12.3.1983, 27.9.1983, 30.4.1986, 25.5.1986, 1.2.1989 (İletenler: Devesa - Gomez, Derecho penal espanol, p.general, Madrid, 1993, s.436; p.especial, Madrid, 1993, s.740) tarihli kararlarında ise zamandizinsel ve düşünsel öğelere ağırlık verilmiştir.>

<Tasarlamanın, kastın suç yörüngesi üzerinde oluşurken, kasıt türlerinden başlangıç kastına (dolo iniziale) yaklaştığı; yoğunluk açısından ise, ani (öfke) kastının (dolo d’impeto) dışında kaldığı, düşünce kastına (dolo di proposito) girdiği ve bu kastın en yoğun, rafine biçimi olduğu kuşkusuzdur. Suçun, düşünsel (ideaziona) aşamasının en zengin şemada suç düşüncesi, suç kararı ve suç tasarısı (planı) aşamalarından geçtiği ve çağdaş tasarlama anlayışı gözetildiğinde, kapsayıcı ve kavrayıcı bir tasarlama tanımı, Yasamızın dizgesi de gözetilerek şöyle yapılmak gerekir: <Önceden düşünülerek alınan, ortaya çıkan dış bulgulara göre karışıklığa (iltibasa) yol açmayacak biçimde belli bir cürmü işlemeye yöneldiği anlaşılan, failin tehlikeliğini ve kastın yoğunluğunu vurgulayan, mutlaka kınanabilir bir güdüye dayanmayan, planlı olarak hazırlanan ve bu nedenle de mağdurun savunmasını zorlaştıran bir cürüm kararıyla; bu kararı yerine getirme arasında algılanabilecek ve hukuken değerlendirilebilecek biçimde az çok bir zaman dilimi ve bu yüzden de ruhsal, zamandizinsel ve düşünsel bir yapısı bulunan, son çözümlemede, kesintiye uğramamış, inatçı, dönülmez ve değişmez nitelikteki iradi sürece tasarlama adı verilir>.

<Bu tanımda, görüldüğü üzere, nitelikleriyle birlikte dört öğe ortaya çıkmaktadır: 1. Düşünsel (fikri, ideolojik) öğe: Az çok belli bir süreyi alan zaman içinde hesaplı bir suç işleme kararı. 2. Ruhsal (psikolojik) öğe: Suçu işleyip işlememe konusunda faildeki iç ben (ego) çatışmalarının ve dalgalanmalarının son durakta ve konumlamada, daima, suçu işlemeden yana olması ve bundan dönülmemesi. Fail, suçu işlemekten vazgeçmiş ve fakat önüne çıkan bir fırsat ve vesile nedeniyle ve ani bir kararla eyleme geçmişse, tasarlamadan söz etmek olanaksızdır. 3. Zamandizinsel (kronolojik) öğe: Somut kanıtlara göre, suç kararıyla eylem arasında hukuken değerlendirilebilir ve algılanabilir bir zaman aralığı bulunmalıdır. 4. Yöntemsel (usuli) öğe: Yukardaki olgular, somut bir biçimde ortaya çıkmalıdır. Belirtilere (karinelere) ve varsayımlara dayanılmamalıdır>.

<İtalyan ve özellikle İspanyol Yargıtaylarının kararlarından esinlenilerek ve öbür ülkelerin (Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, Brezilya, İngiltere) anlayışlarından yararlanılarak yapılan bu ya da geliştirilecek bir başka tanıma göre, Yargıtayımızca her şeyden önce tasarlamanın içeriği ve boyutları öğeleriyle birlikte saptanmalıdır. İlk Mahkemeler de, her olayda bu tanımdaki öğelerin gerçekleşip gerçekleşmediğini saptayıp tartışmalıdırlar. Tasarlama failin iç dünyasına ilişkin bir fiili durumdur ve onu saptama yetkisi duruşma yapan mahkemenindir. Yargıtay’ın denetleme görevi ise, tanım doğrultusunda saptama ve saptamada gösterilen ya da oylanan sorunlarla yansıtılan gerekçeyi incelemekle sınırlıdır. Bu konuda ilk mahkemenin yerine geçerek, <tasarlama var/yok> diyemez. Olayımızda Yerel Mahkeme düşünsel ve zamandizinsel boyutlara ağırlık vererek ve yeterli gerekçe göstererek tasarlamanın varlığını benimsemiştir. O nedenle karar onanmalıdır> diyerek karşı oy kullanmıştır.


Sonuç: Açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, kendiliğinden de incelemeye tabi kararın istem gibi BOZULMASINA 05.12.1994 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı arıyorum Av.N.Ö. Meslektaşların Soruları 1 27-05-2010 14:53
Hukuk Genel Kurul Kararı armegedon23 Meslektaşların Soruları 5 05-04-2010 15:20
hukuk genel kurul kararı av.tuğbabal Meslektaşların Soruları 2 09-04-2009 20:34
Hukuk Genel Kurul Kararı AV.SANEM Meslektaşların Soruları 3 09-05-2008 14:46
Kooperatif Genel Kurul Kararı Av. O. TEKGUL Meslektaşların Soruları 3 10-03-2007 14:49


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06490493 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.