Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

sulh hukuk kesin karraın yargıtay yolu açık denilemsinin etkisi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-08-2009, 22:19   #1
ada26

 
Varsayılan sulh hukuk kesin karraın yargıtay yolu açık denilemsinin etkisi?

A ,dükkan sahibi ,B ile aralarındaki ,kira kontratı uyarınca ,B tarafından ,A ya depozito olarak 600 ABD Doları verilmiştir.Sonrasında da B bazı ayların kira bedelini ödemediği için icra takibi ve tahliye davası açılıp kazanıldı.
B ,verdiği 600 ABD Doları nın kendisine verilemsi için sulh hukukta dava açtı,biz davaya b nin apartman giderlkerini ödedöiğimiz belgeleri sunduk ve bu depozito bedelinden de üstüne 390 ,tl para vermemiz nedeiyle karşı davada açtık,bu iddiamızı isptalayarak,kendimize karşı açılan davanın reddi ve açtığımız karşılık davanın kabulüne karar verildi,fakat karar yazıldığında,gerekçeli kararı okuduğumuzda gördük ki,miktar açısından hem bize açılan dava hem de bizim açtığımız karşılık dava bedeli bakımından da kesin karar verilemsi gerekmekteyken ,yargıtay yolu açık denilmiş bizde temyiz etmemeiştir. KARŞI TARAF temyiz etmiş,biz bu temyiz dilekçesine cevap yazarak,esas açısından verilen kararların doğru olduğunun ancak usul açısından sadece yargıtay yolu açık denilemsisnin yerel mahkemece sehven hatalı karar vermiş diyebilrimizyiz?Temyize cevap dilkeçsinde bu yönünyle karatı temyiz etmiş mi oluruZ?
Old 16-08-2009, 23:28   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Kanun yolları ve hangi kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği yasada belirtilmiştir; re'sen dikkate alınır. Mahkemenin, kesin olması gereken kararı, temyizi mümkün olarak belirtmesi sonuca etkili değildir.
Old 16-08-2009, 23:40   #3
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Maddi hatanın usulî kazanılmış hak teşkil etmeyeceğine dair bir karar aşağıya ekledim. Mahkemenin hüküm fıkrasında, olmayan kanun yolunu göstermesinin sonuca etkili olmayacağını düşünüyorum.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2003/21-425
K:2003/441
T:02.07.2003

Taraflar arasınbaki "Taspit" dayasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fethiye Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.4.2001 gün ve 2000/153-2001/187 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 6.12.2001 gün ve 2001/7793-8384 sayılı ilamı ile onanmış, davalı vekilinin maddi hata nedeniyle başvurması üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 26.11.2002 gün ve 2002/9218 E, 10142 K.sayılı ilamı ile (...Davacı Rasih ile davalı SSK. Başkanlığı arasındaki muarazanın men'i davası hakkında Fethiye Asliye 1. Hukuk (İş) Mahkemesince verilen 12.4.2001 gün, 153-187 sayılı hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dairemizce verilen temyiz itirazlarının reddine ilişkin kararın maddi yanılgıya dayalı olduğundan bahisle düzeltilmesi davalı kurum vekilince talep edilmiştir.
İstek maddi yanılgının düzeltilmesine ilişkindir. Öte yandan maddi yanılgının varlığı halinde usuli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği giderek maddi yanılgının düzeltilmesi gerektiği Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Gerçekten temyize konu kararın 4447 Sayılı Yasa'nın 8. maddesi ile değişik 506 Sayılı Yasa'nın 63. maddesine açıkça aykırı olduğu halde zuhulen yerel mahkeme kararının onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca maddi yanılgının düzeltilmesi gerektiği anlaşılmakla dairemizin 6.12.2001 gün, 2001/7793 esas, 2001/8384 karar sayılı yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin ilamın kaldırılmasına karar verilerek dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Dava, 4447 Sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce yaşlılık aylığı bağlanan ve halen serbest Avukatlık faaliyetini sürdüren davacıdan, kurumca 4447 Sayılı Yasanın 8. maddesi ile 506 Sayılı Yasanın 63. maddesine eklenen fıkra gereğince sosyal güvenlik destekleme primi kesilmesinden kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkindir.
Gerçekten 4447 Sayılı Yasanın 8. maddesi ile 506 sayılı Yasanın 63. maddesine eklenen "bu kanuna göre, yaşlılık aylığı almakta iken serbest avukat ve noter olarak çalışmalarını sürdürenlerin, sosyal yardım zammı dahil almakta oldukları aylıklarından % 15 oranında sosyal güvenlik destekleme primi kesilir." hükmü yeni bir düzenleme olup, anılan düzenleme ile, 506 Sayılı Yasaya tabi olarak yaşlılık aylığı almakta iken serbest avukat ve noter olarak çalışmalarını sürdürenlerin 4447 Sayılı Yasanın 63/a maddesi gereğince 1.10.1999 tarihinden itibaren % 15 oranında sosyal güvenlik destekleme primi ödenmesi gerektiğinin öngörülmesine, yasal kuralın; yasanın yürürlüğünden önce veya sonra mesleklerini yürüten avukat ve noterler açısından bir ayırım yapmamasına göre, davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme karannın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4447 Sayılı Yasa yürürlüğe girmeden önce yaşlılık aylığı bağlanan ve halen serbest avukat olarak çalışmasını sürdüren davacının yaşlılık aylığından sosyal güvenlik destek primi kesilmesinin yasaya aykırı olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemenin davanın kabulüne dair verdiği karar özel dairece onanmış, davalı vekilinin maddi hatanın düzeltilmesi isteği üzerine özel dairece onama kararı kaldırılarak yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece, maddi hata bulunmadığı, "5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8/son maddesi gereğince iş mahkemelerinden verilen kararların temyizen incelemesi sonucu Yargıtay'ca verilen kararlara karşı karar düzeltme yolunun kapalı olduğu" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık; iş davalarına ilişkin Yargıtay'ca verilen kararlara karşı, maddi hataya dayalı düzeltme talebinde bulunulup bu-lumılamayacağı ve düzeltme talebinin kabul edilmesi halinde 4447 Sayılı Yasanın 8. maddesi ile avukatlar yönünden getirilen sosyal güvenlik destek priminin uygulanmasının kapsamına ilişkindir.
Yerel mahkeme; 4447 Sayılı Yasanın yürürlüğünden önce yaşlılık aylığına hak kazanmış ve yasanın yürürlüğünden sonra çalışmalarım sürdüren avukatların söz konusu primden sorumlu olamayacaklarını, bu yönde verilen kararının özel dairece onandığını bu kerre maddi hata ile onama karannın bozmaya çevrilmesinin iş mahkemeleri açısından mümkün olmadığını ileri sürmüş, özel daire ise; 4447 Sayılı Yasa ile getirilen sosyal güvenlik destek prim yükümlülüğünün, yasanın yürürlüğünden önce yaşlılık aylığına hak kazanmış ve çalışmalannı sürdüren avukatlara dahi uygulanmasının zorunlu olduğunu; yasa koyucunun bu alanda bir ayırıma gitmediğini, yasanın yürürlüğünden sonra çalışmalannı sürdüren ve yaşlılık aylığı almakta bulunan tüm avukatların, yasal zorunluluğa uymaları gerektiğini, dairenin bugüne kadar uygulamasında bu yonde hicbir sapma olmadıgını, yerel mahkeme karannın onanmasına ilişkin ilamın, uyuşmazlık surecinın yanlıs algılanmasından kaynaklandığını, bu tür maddi ve rakamsal bir yargının maddi yanılgı olarak anlaşılması gerektiğini, Yargıtay uygulamasında bu tür açık yanhşlıkların düzeltilmesinin mümkün bulunduğunu kabul etmiştir.
Şu duruma göre; sorunun çözümü yönünden öncelikle iş davalarına ilişkin, Yargıtay'ca verilen kararların maddi yanılgıya dayalı düzeltilmelerinin mümkün bulunup bulunmadığı ve maddi yanılgı kavramının öncelikle ortaya konması gerekir.
İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesi hükmüne göre Yargıtay'ın verdiği kararlara karşı karar düzeltme yolu bulunmamaktadır. Ne var ki, Yargıtay'ın bugüne ka-darki uygulamasında kabul edildiği üzere, maddi yanılgıya dayalı kararlar bu kuralın dışındadır.
Gerçekten, maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş, baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Bu yönde sayısız daire kararlan olduğu gibi çok kısa bir süre önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2002 günlü E 2002/10-895, K 2002/838 sayılı kararında gösterildiği üzere; maddi yanılgıya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı, iş mahkemelerince verilen kararlara karşı karar düzeltme yolunun kapalı oluşunun maddi yanılgıya dayalı yargı kararlarının düzeltilmesine engel olamayacağı, hatalı biçimde hak sahibi olmanın evrensel hukukun temel ilkelerine ters düşeceği, maddi gerçeğin her zaman için adli gerçekten önce gelecegi kabul edilmiştir. Kaldı ki; 5521 sayılı İş Mahkemeleri Yasası günün ihtiyaclarına cevap vermemektedir. Yarım asır önce yapılmıs, ustelik onemli maddelerinin Anayasa Mahkemesince ıptal edildiği bir yasal düzenlemenin bütünlüğünün bozulduğu ve bu yönde yeni düzenleme yapılmasının gerektiği gerçeği de ortadadır. Bu arada ilave edilmelidir ki, iş davalarının nitelik ve nicelik itibariyle alanlarının genişlediği ve yeni boyutlar kazandığı bilinen bir gerçektir.
Sonuç olarak; kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur.
Dava konusu olaya gelince; uyuşmazlık yaşlılık aylığına hak kazanıp mesleğini sürdürmekte olan bir avukatın sosyal güvenlik destek priminden sorumlu olup olamayacağına ilişkindir. Yukarda değinildiği gibi yerel mahkeme 4447 Sayılı Yasanın .8. maddesinin uygulanması açısından bir ayırıma gitmekte ve sözü edilen yasanın yürürlüğünden önce yaşlılık aylığına hak kazanıp mesleklerini sürdüren avukatların sosyal güvenlik destek primi ödememeleri gerektiğini, bu yönde kazanılmış haklarının oluştuğunu kabul etmektedir. Ne var ki; bu görüş gerek özel daire gerekse Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bugüne kadarki uygulamasında kabul edildiği üzere yerinde bulunmamaktadır. 4447 Sayılı Yasanın 8. maddesinin getirmiş olduğu bu yükümlülük, yasanın sözü edilen maddesinin yürürlüğe girdiği 1.10.1999 tarihinden önce veya sonra yaşlılık aylığına hak kazanmış olan tüm avukatlar yönünden zorunludur. Bu yönde bir ayırım söz konusu değildir. Bu arada soruna ilişkin Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın vermiş olduğu kararlar da aynı doğrultudadır.
Maddi yanılgı konusuna gelince; özel daire onama kararında, açıkça, görüşünün yukarda belirtilen biçimde olmasına karşın uyuşmazlık konusu süreçte yanılgıya düşmüş, dava konusunun 4447 Sayılı Yasanın yürürlüğünden önce ve 1991 ila 1999 dönemine ilişkin bir uyuşmazlık varmışcasına sonuca ulaşmış ve bu maddi yanılgıya dayalı onama kararını vermiştir. Oysa, sorun tamamen yasanın yürürlüğünden sonraki dönemi kapsayacak biçimde ve ileriye yöneliktir. Şu duruma göre; ortada davanın ilişkin olduğu süreçten kaynaklanan açık bir maddi yanılgı olduğu ortadadır. Bu yanlışlığın düzeltilmesi ve emsallerine göre ayrıcalık getiren ve tüm sistemi alt üst edecek bir yanlışlığın ortadan kaldırılması zorunludur.
Yukarda belirtilen nedenlere dayalı olarak yerel mahkeme kararı yerinde bulunmadığından direnme karan bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.7.2003 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
tahliye davası, sulh hukuk mu- icra hukuk mu? Av.Arzu Erkan Meslektaşların Soruları 23 27-07-2022 21:17
yargıtay yolu kapalı kararlarda çözüm yolu Av. Kader DEMİR Meslektaşların Soruları 6 10-03-2015 11:18
Zinaya dayalı boşanma davasında, üçüncü kişiye karşı tazminat yolu açık mıdır? hakarar Aile Hukuku Çalışma Grubu 3 20-12-2007 00:33
Samsun Sulh Hukuk OLCAYK Şehirlerarası Nöbetçi Avukat 1 02-07-2007 19:29


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05654597 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.