Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kamulaştirmasiz El Atmada 'hukuki El Atmada' Uzlaşma Şart Mi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-08-2013, 10:21   #1
av.telat

 
Varsayılan Kamulaştirmasiz El Atmada 'hukuki El Atmada' Uzlaşma Şart Mi

Sayın Meslektaşlarım,
tüm meslektaşlarımda olduğu gibi bende kamulaştırmasız el atmadaki kanun değişikliği sebebiyle zor durumda kaldım.
zira asliye hukuk mahkemesinde HUKUKİ EL ATMADAN DOĞAN TAZMİNAT DAVAMDA karar aşamasındaki dosyam yargı yolundan red kararı ve karşı vekalet ücretiyle red edildi.
kararı aldım ve kesinleşti. İYUK kesinleşmeden itibaren 30 gün içinde dava açmam gerektiğini söylüyor. torba yasa da uzlaşma şartı getiriyor ve 6 ay süre akabinde üç ay dava açma süresi veriyor. sorularım şunlar:
1- asliye hukuk mahkemesinde dava açmadan önce idare ile yazışmalar yaptım orta yolu bulamadık ancak herhangi bir tutanak düzenlemedik sadece yazışmalar var. bu yazışmalar uzlaşma kapsamına girer mi?
2- kanun uzlaşmayı fiili el atmada şart koyuyor. hukuki el atmaya ilişkin bir hüküm yok. dolayısıyla hukuki el atmada uzlaşmaya ilişkin ne yapacağım.
3- yargı yolundan red kararını aldım karar kesinleşti 30 günlük sürem başladı. ancak uzlaşmaya başvurmam şart ise davayı açtığımda uzlaşmaya da başvursam uzlaşma konusunu mahkeme bekletici mesele yapar mı?

inanın sayın meslektaşlarım kafam çok karışık önümüzde uygulama da yok hakimlerde ne yapacağını bilmiyor. yardımcı olursanız çok sevinirim. saygılar...
Old 29-08-2013, 14:24   #2
Av.Nevin Canruh

 
Varsayılan

Merhabalar ,
Bence sorunuzun cevabı hakkında su aşamada sadece yorumlar yapılabilir.Çünkü ne bir Yargıtay kararı var ne de hakimlerin fikir birliği. Bu nedenle İstanbul 'da hakimler hukuki uyuşmazlıktan kaynaklı davalarınızı Eylül 'den sonra açın diyorlar ve onlar da bir Yargıtay kararı bekliyorlar.
Sizin olayınızda da "yorumlarımız" el atmanın 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 yılları arasında olup olmamasına göre değişir bence.Çünkü torba yasa yalnızca bu tarihler arasındaki el atmalar için uygulanır diyor.
Old 07-08-2014, 13:58   #3
av.zeynepaydıntarakçı

 
Varsayılan Torba Yasa Sonrası Hukuki El Atmalardaki Son Durum

av.telat'ın sorduğu soruya yönelik bir gelişme var mı acaba? Yargı yolu yönünden adli yargıdan verilen görevsizlik kararı kesinleşti. İdare Mahkemesi'ne dava açacağım.

1- Davam, hukuki el atmaya ilişkin olduğundan, uzlaşma başvurusu yapmam şart mı? Doğrudan dava açabiliyor muyum?

2- Davanın konusunun yapılan değişiklikle tespit davasına dönüştüğü belirtilmekte. Tam olarak dava konusunu (dilekçe red kurumuna sebebiyet vermemek için) ne yazmamız gerekir?

Teşekkürler.
Saygılarımla.
Old 07-08-2014, 14:22   #4
avrecepefe

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.zeynepaydıntarakçı
av.telat'ın sorduğu soruya yönelik bir gelişme var mı acaba? Yargı yolu yönünden adli yargıdan verilen görevsizlik kararı kesinleşti. İdare Mahkemesi'ne dava açacağım.

1- Davam, hukuki el atmaya ilişkin olduğundan, uzlaşma başvurusu yapmam şart mı? Doğrudan dava açabiliyor muyum?

2- Davanın konusunun yapılan değişiklikle tespit davasına dönüştüğü belirtilmekte. Tam olarak dava konusunu (dilekçe red kurumuna sebebiyet vermemek için) ne yazmamız gerekir?

Teşekkürler.

Saygılarımla.

Sayın meslektaşım,
Hukuki el atmalarda idari yargı yerlerinin görevli olduğu,taşınmazların rayiç değerlerinin tam yargı davasıyla isteneceği, uzlaşma müracaatının şart olduğu (görevsizlik kararı verilen dosyanızda uzlaşmazlık tutanağı olup olmadığını bilmiyorum)uzlaşma sağlanmaz ise veya talebiniz reddedilirse idare mahkemelerinde tam yargı davası açılması lazım. Saygılarımla...
Old 07-08-2014, 15:34   #5
av.zeynepaydıntarakçı

 
Varsayılan

Değerli Meslektaşım,
Cevabınız için teşekkür ederim.
Yalnız anlamadığım bir konu var. Değişikliği getiren yasa sarih ve anlaşılır değil. Bu nedenle internetteki bazı makalelerden hukuki el atmaya ilişkin olarak uzlaşma şartının aranmadığı , bu şartın fiili el atmalarda arandığı ; ayrıca aynı yasada dava türünün tespit davası olarak değiştiği (Kamu alanına tahsis edilip kamulaştırılmayan taşınmazın bedel tespiti)görüşünü okudum. Davamda uzlaşma başvurusu yapılmamıştı. Şimdi hem konu bölümü, hem de bu uzlaşma kısmı tam bir muallak hal aldı zihnimde. Zira, uzlaşma için başvuru yapsam şu noktada, 1 aylık dava açma süresini kaçıracağım. Uygulamada kimse ne olduğunu tam bilmiyor. Elinde hukuki el atmaya ilişkin idare mahkemesi kararı olan meslektaş da yok anladığım kadarıyla. Eski usulle idare mahkemesinde dava açan arkadaşların da dilekçeleri "dava konusunun düzeltilmesi" şeklinde bir muhtırayla kendilerine dönüyormuş.
Anlayacağınız torba yasa , bu belirsizliklerle hem avukat olarak bizleri hem de vatandaşı çıkmaza soktu.
Bu konuda fikriniz varsa, yine öğrenmek isterim. Ya da başkaca yorumu , bilgi ya da düşüncesi olan meslektaşlar varsa onlardan da aynı şekilde cevap bekliyorum.
Saygılarımla.
Old 09-08-2014, 11:08   #6
avrecepefe

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.zeynepaydıntarakçı
Değerli Meslektaşım,
Cevabınız için teşekkür ederim.
Yalnız anlamadığım bir konu var. Değişikliği getiren yasa sarih ve anlaşılır değil. Bu nedenle internetteki bazı makalelerden hukuki el atmaya ilişkin olarak uzlaşma şartının aranmadığı , bu şartın fiili el atmalarda arandığı ; ayrıca aynı yasada dava türünün tespit davası olarak değiştiği (Kamu alanına tahsis edilip kamulaştırılmayan taşınmazın bedel tespiti)görüşünü okudum. Davamda uzlaşma başvurusu yapılmamıştı. Şimdi hem konu bölümü, hem de bu uzlaşma kısmı tam bir muallak hal aldı zihnimde. Zira, uzlaşma için başvuru yapsam şu noktada, 1 aylık dava açma süresini kaçıracağım. Uygulamada kimse ne olduğunu tam bilmiyor. Elinde hukuki el atmaya ilişkin idare mahkemesi kararı olan meslektaş da yok anladığım kadarıyla. Eski usulle idare mahkemesinde dava açan arkadaşların da dilekçeleri "dava konusunun düzeltilmesi" şeklinde bir muhtırayla kendilerine dönüyormuş.
Anlayacağınız torba yasa , bu belirsizliklerle hem avukat olarak bizleri hem de vatandaşı çıkmaza soktu.
Bu konuda fikriniz varsa, yine öğrenmek isterim. Ya da başkaca yorumu , bilgi ya da düşüncesi olan meslektaşlar varsa onlardan da aynı şekilde cevap bekliyorum.
Saygılarımla.

Sevgili Meslektaşım,
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. maddesinde,
"Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır." hükmü yer bulmaktadır.Ben de Zat-ı Aliniz gibi 3194 Sayılı yasada hangi idari başvuru ve işlemler yapılmalıdır diye bir bahse rastlamadım. Sizin durumunuza gelince Yargıtay uzlaşma başvurusu yapılmadan açılan davalarda uzlaşmayı dava şartı olarak görmemekteydi. Yargıtay 5. H.D. 2011/17065 E, 2012/4278 K. Nolu kararında, “5999 sayılı Yasa uyarınca uzlaşma esas ise de; taraflar arasında uzlaşma olamayacağı anlaşıldığından, dava konusu taşınmaz imar planı içine alınıp, kanal üzerinden de yol geçirilmek suretiyle el atıldığı anlaşıldığından, mahkemece sorumlu idare belirlendikten ve davaya dâhil edildikten sonra işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekir. ” ifadeleriyle bir dava şartı olarak görmediğini açıkça belirlemiştir. Ben şahsen yasal değişiklikten sonra uzlaşmanın sadece fiili el atmalarda dava şartı haline getirildiğini; ancak hukuki el atmalarda ise böyle bir şartın gerekmediğini düşünüyorum. Kıyas yoluyla,"3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler" tabirinden uzlaşma mecburiyeti çıkarılamaması gerektiğini düşünüyorum. Zira kanunkoyucu hukuki el atmalarda da uzlaşmayı zorunlu ve dava şartı olarak görseydi açıkça uzlaşma tabirini kullanır; 3194 sayılı kanundaki idari başvuru ve işlemlerden bahsetmezdi. Kanaatim bu... Ancak ben de sizin gibi aleyhte bir yorumla uzlaşma şarttır gibi bir neticeye varılabilmesi ihtimaline karşılık idare mahkemelerinde açtığım tazminat davasından önce idareye uzlaşma müracaatı yaptım.
Hukuki el atmalarda artık idari yargının görevli olduğu malum. Siz idareye müracaat etsem idare mahkemesinde dava açmam gereken 30 günlük süreyi kaçırabilirim diye düşünüyorsunuz.Teknik olarak haklısınız. Ancak kanaatimce hukuki el atmalar da kamulaştırmasız el atmalardandır ve bu durum bir haksız fiildir. Zannımca haksız müdahale devam ettiği müddetçe de bu davaların açılabilmesi lazım. Hukuki el atmanın öğrenildiği tarihten itibaren ... süre içerisinde tam yargı davası açılır biçiminde bir hükme rastlamadım. (Ama emin olmadığımı söyleyeyim) Ben böyle bir davada önce idareye uzlaşma müracaatında bulundum ve ret cevabı üzerine idare mahkemesinde taşınmazların rayiç değerinin tespiti ile idarenin bu bedeli ödemeye mahkum edilmesini istedim. Yani tam yargı davası açtım. Malumdur ki tam yargı davaları tespit hükmünü de içeren zararın tahsili davalarıdır. Danıştayın 17. 04. 2013 tarihli bir kararı sanıyorum size yol gösterici olabilecektir. Danıştay kararı geçici 6. maddenin yürürlük tarihinden iki ay önce olmasına rağmen esasa ilişkin olarak aynı sonuca varılabileceğini düşünüyorum. Ben 3 parça taşınmaz için hukuki el atmadan kaynaklı tazminat davasını tek bir dilekçede açtım ve dilekçem ayrı ayrı açılması gerektiğinden bahisle reddedildi. Akabinde her taşınmaz için ayrı bir tazminat davası açtım; davalar derdest ve şimdilik aksi bir durumla karşılaşmadık.Son olarak geçici 6. maddede yer alan "Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz." hükmünü detaylı olarak incelemenizi öneririm. Yine tam yargı davalarında da artık İYUK m.16 gereğince başlangıçta belirttiğiniz parasal değere ilişkin olarak ıslah talebinde bulunabileceğinizi de hatırlatmak isterim.

T.C DANIŞTAY
6.Daire
Esas: 2011 / 8152
Karar: 2013 / 2702
Karar Tarihi: 17.04.2013

ÖZET: Olayda idare Mahkemesinin tazmin edilecek zararın doğmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararında hukuki isabet görülmemiştir. Öte yandan, davacıya ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşınmazın idare adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması zorunludur.
(AİHS. I NOLU EK PROTOKOL) (2709 S. K. m. 13, 35, 90) (4721 S. K. m. 683) (3194 S. K. m. 7, 8, 10) (2942 S. K. m. 11, 15, 26) (YHGK. 15.12.2010 T. 2010/5-662 E. 2010/651 K.) (UYM. MAH. 09.04.2012 T. 2012/41 E. 2012/77 K.) (UYM. MAH. 09.04.2012 T. 2011/238 E. 2012/63 K.)

İstemin Özeti: Çanakkale İdare Mahkemesince verilen 24/06/2009 tarihli, E:2008/710, K:2009/411 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi:

Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava; Çanakkale İli, Merkez Barbaros Mahallesi, 844 ada, 129, 130 sayılı parsellerin uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 120.000,00-TL zararın 07.09.2007 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, davacının 129, 130 sayılı 30 m2'lik parselinin 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesi üzerine meydana gelen maddi zararın karşılanması için Çanakkale Belediye Başkanlığı'na başvurarak mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik zarara uğradığından taşınmazın kamulaştırılması, olmadığı takdirde eş değer bir taşınmaz ile trampa edilmesi yolundaki başvurusunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine iş bu davayı açtığı, Mahkemelerinin 03.02.2009 ve 29.04.2009 tarihli ara kararlar ile <taşınmazların 1/1000 ölçekli uygulama imar planında yol ve otopark alanı olarak belirlenmesine ilişkin plan değişikliğine karşı dava açılıp açılmadığı ve talep edilen 120.000,00-TL maddi tazminat bedelinin idarenin hangi eylem ve işleminden kaynaklandığı ile maddi zararın tespitine ve tevsikine dair belgelerin birer örneği istenildiği halde, bu konuda herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı gibi ayrıca plan değişikliğine karşı da dava açılmadığının belirtildiği, dolayısıyla maddi zararın unsurlarından olan zararın kesin olması şartının olayda vuku bulmadığı, idarenin tazminle yükümlü tutulmasının, ancak kesin olarak ortaya çıkmış ve belirgin hale gelmiş bir maddi zararın varlığı halinde mümkün olduğu, davacı tarafından uğramış olduğu iddia edilen 120.000,00-TL maddi zararın somut olarak belgelendirilmemesi karşısında bu aşamada kesin bir zararın oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Anayasa'nın 35. maddesinde: <Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.> kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün <Mülkiyetin korunması> başlıklı 1. maddesinde ise: <Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.> hükmü yer almıştır.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 tarihinde verdiği kararda, <.... başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.

Hükümet, mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun söz konusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.

AİHM'ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.

AİHM, başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re'sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM, bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir. AİHM, bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM, buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. .....

AİHM, yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir.

AİHM, kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır ( ..... )

Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir.

AİHM, başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.

AİHM, bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.

AİHM, söz konusu bu durumun, başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dâhil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir.

Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.

Bütün bu sözü edilenler AİHM'yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir.

AİHM, bu nedenle Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.> gerekçesiyle Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.

Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve Yargıtay'ın, konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir. Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E:2010/5-662 K:2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda; <... uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir.> gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlıkları <kamulaştırmasız el koyma> kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.

Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238, K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.

3194 sayılı İmar Kanunuyla yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla anılan Kanunun 7. ve 8. maddeleriyle, belirli nüfus kriterini aşan belediye ve valiliklere imar planları hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.

Aynı Kanunun 10. maddesinde: <Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.> hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları program süresi içinde kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 07.09.2007 tarihinde davalı belediye başkanlığına başvuruda bulunarak imar planında değişiklik yapılarak taşınmazının yol ve otopark alanından konut alanına dönüştürülmesi isteminde bulunduğu, bu istemin 03.10.2007 günlü, 2007/199 sayılı belediye meclisi kararı ile reddedildiği, davacının daha sonra 04.07.2008 tarihinde noter aracılığı ile davalı idareye ihtarname göndererek; taşınmazların imar planında yol ve otopark alanında kaldığı, bu nedenle mülkiyet hakkının kısıtlanması ve ortadan kalkması sonucu büyük bir ekonomik mağduriyete uğradığını, bu mağduriyetinin ortadan kaldırılması için plan değişikliği talebinde bulunduğu bunun reddedildiği, taşınmazlarının kamulaştırılmasına veya 2942 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca kamulaştırma bedeli yerine idarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş eşdeğer bir taşınmaz malı ile trampa edilmesi, bu işlemlerin 90 gün içinde tamamlanması, aksi takdirde idare aleyhine dava açacağını belirttiği, bu başvurunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Davacıya ait parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için yol ve otopark alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaşmaya gidilemeyeceğinden, davacının tasarruf haklarının kısıtlandığının açıktır. Buna rağmen taşınmazın yol ve otopark olarak belirlenmesinin üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece 5 yıllık imar programının hazırlanmadığı ve kamulaştırma yapılmadığı gibi taşınmazın kamulaştırılmasına yönelik davacı istemlerinin reddedildiği ve ne zaman kamulaştırma yapılabileceği konusunda davacıya herhangi bir bilgi de verilmediğinden davacıya ait parselin mülkiyet hakkından yararlanma olanaklarının kalmadığı görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No: 13331/07) verdiği kararda, sözkonusu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanmasının önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış, ilgilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu bağlamda, imar planında kamusal kullanıma ayrılmış olması nedeniyle davacının taşınmazının yapılaşmaya kapatıldığı, imar haklarını kullanma olanağının kalmadığı, dolayısıyla davacının mülkiyet hakkı kullanımının engellendiği görülmektedir. Bunun yanında, idarece belirsizliği telafi edecek herhangi bir hukuki karar alınmayarak arsa üzerindeki kısıtlama devam ettirilmiştir.

Bu durumda, davacıya ait taşınmazın imar planında <yol ve otopark> olarak belirlenmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programının belediyece hazırlanmaması ve bunun sonucunda taşınmazının kamulaştırılmaması nedeniyle davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı ve bu kısıtlamanın idarece bir karar alınarak kaldırılmadığının sabit olması karşısında, taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi dışında başka bir yol kalmamıştır.

İdarece taşınmaz kamulaştırılmış olsaydı taşınmaz bedelinin mahkemece Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde tespit edilerek hak sahibine ödenmesi gerekecekti; bu nedenle taşınmaz değerinin belirtilen Kanun hükümleri dikkate alınarak saptanması gerekmektedir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde, taşınmaz mal bedelinin tespiti esasları belirtilmiş, 15. maddesinde ise, taşınmazın niteliğine göre bilirkişi kurulunun nasıl oluşturulacağı açıklanmıştır.

Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle aralarında emlak değerleme uzmanının da bulunduğu bilirkişi kurulunca, taşınmazın cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde aynı ve şahsi ittifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmaz bedeli tespit edildikten sonra davacıya ödenmesine karar verilmesi icap etmektedir.

Belirtilen açıklamalar karşısında, İdare Mahkemesinin tazmin edilecek zararın doğmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Öte yandan, davacıya ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşınmazın idare adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması zorunludur.

Açıklanan nedenlerle, Çanakkale İdare Mahkemesince verilen 24.06.2009 tarihli, E:2008/710, K:2009/411 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 17.04.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)(sinerji mevzuat ve içtihat programlarından alıntıdır) Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kamulaştırmasız el atmada kesinleşme akgnc Meslektaşların Soruları 14 05-10-2016 16:45
Kamulaştırmasız/Hukuki el atmada Danıştayın görüşü fatihn Meslektaşların Soruları 13 25-12-2015 11:23
kamulaştırmasız el atmada husumet Av. Nehir Meslektaşların Soruları 5 15-12-2010 16:53
Kamulaştırmasız El Atmada Zamanaşımı Necati ÇEVİRCİ Meslektaşların Soruları 5 17-12-2009 08:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,18772101 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.