Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tanınmış marka sahibi, tanıtım için kullanılan kelimeye itiraz edebiliri mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 01-11-2007, 23:41   #1
Emin GÜNEŞ

 
Varsayılan Tanınmış marka sahibi, tanıtım için kullanılan kelimeye itiraz edebiliri mi?

Değerli meslektaşlarım,
Tanınmış "İpekyol" markasına sahip firma, Herhangi bir ildeki İpekyol mahallesinde faaliyette bulunan bir tıp merkezinin adında "ipekyol" sözcüğü geçtiği için haksız rekabetten dolayı dava açarsa nasıl bir karar verilir?

başka bir örnek: TANINMIŞ "kale" markası sahibi hehangi bir ildeki tarihi kalenin dibinde faaliyet gösterdiği için tabelasında "KALE" SÖZCÜĞÜ GEÇEN bir firma aleyhine markasını sulandırdığından bahisle haksız rekabet davası açmakta haklı mıdır? Saygılarımla
Old 02-11-2007, 02:11   #2
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Açıkçası bu tip davaların sonucuna ilişkin olarak net yanıtlar vermenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Zira işin içine "haksız rekabet", "marka" hele ki "tanınmış marka" gibi kavramlar girince bilirkişi raporları davalarda büyük rol oynuyor. Bu tip davalara ilişkin kanaat oluştururken Yargıtay içtihatlarının size daha iyi yol göstereceğini düşünüyorum. Tavsiyem odur ki ulaşabildiğiniz kadar çok karara ulaşıp onları değerlendiriniz...

Anladığım kadarı ile bahsi geçen tıp merkezi tescil için herhangi bir başvuru yapmış değil. Tescilsiz olarak tabelasında "İPEKYOL" ibaresini kullanmakta. Bu bağlamda davacının da talebi doğrultusunda haksız rekabet ve neticelerine ilişkin olarak TTK.m. 56 vd. hükümleri kapsamında inceleme yapılacak. TTK m. 57/V hükmü uyarınca ;

"Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullanıldığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak" iyiniyet kurallarına aykırı sayılmaktadır.

Cevapları İpekyol markasının tanınmış marka olarak kabul edildiği varsayımı ile vereceğim; (Yanılmıyorsam TPE nezdinde de tanınmış marka olarak tescillidir-bunu da gözetirsek-)
Bir tıp merkezinin tabelasında İPEKYOL markasının esaslı unsuru olan "İPEKYOL" kelimesini kullanıyor olması yukarıda anılı maddede bahsi geçen iyiniyet kaidelerine çok da uygun düşmemektedir. Her ne kadar tıp merkezinin yer aldığı mahalle adı İPEKYOL olsa da tanınmış markalar, tanınmış olarak nitelendirilmeyen markalara oranla çok daha kapsamlı korumaya tabii bulunduklarından Mahkemece yapılacak değerlendirmelerde de tanınmışlık hususu çok önemli ölçüde gözetilecektir. Çünkü tanınmış markalar, marka mevzuatına göre, sadece tescil kapsamına giren mal ve hizmetler açısından değil benzer olmayan mal ve hizmetler açısından da korunmaktadır. Tanınmış markalar açısından söz konusu olan bu istisnai durum neticeleri ve koruma kapsamının genişliği bakımından oldukça büyük önem taşımaktadır.

Davacı taraf dilekçesinin "sonuç ve istem" kısmındaki istemler nedir bilemiyorum ancak Mahkemece haksız rekabetin var olduğuna karar verildiği takdirde Türk Ticaret Kanunu m.58 uyarınca davacı yanın da talebi/talepleri doğrultusunda hüküm kurulacaktır.

Tanınmış marka ve haksız rekabet olgularının bir arada bulunduğu bir Yargıtay kararını incelemeniz ve yardımcı olması açısından alıntılayayım;
Alıntı:
T.C.YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2003/6890 K. 2004/1337
T. 16.2.2004

DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.03.2003 tarih ve 1998/2604-2003/157 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, 1985 yılından beri gıda sektöründe faaliyet gösteren müvekkilinin, piyasada tanınmış marka statüsünde olan Pınar markası adı altında pekçok ürünü bulunduğunu, davalının müvekkili adına 21.05.1985'den beri tescilli olan "Pınar Yem" markası ile iltibas yaratacak şekilde "Umtaş Pınarcık Yem", "Pınar Yem Umtaş", "Pınar Umtaş", "Pınar Un" gibi ibareleri ürünlerinin ambalaİlarında, tabela ve araçlarında kullandığını ileri sürerek haksız rekabet ve markaya tecavüzünün tespit ve men'ine, sonuçlarının ortadan kaldırılması için tüm tedbirlerin alınmasına, haksız rekabete konu mamul ve reklam malzemelerinin toplatılmasına ve hükmün ilanına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, müvekkilinin ticaret ünvanını 1986 yılında tescil ettirerek o tarihten beri Umtaş Pınar markası adı altında un ve yem ürettiğini ve Malatya çevresinde pazarlandığını, bu gerçek karşısında davacı iddialarının geçersiz olduğunu, markaların karıştırılma ihtimali olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, hakkında tanınmışlık kararı bulunan davacıya ait tescilli markanın baskın ve tanıtıcı sözcüğü olan Pınar ibaresinin, davalı tarafından izinsiz olarak tescil tarihinden sonra üretilip satılan un ve yem ürünlerinde marka gibi kullanılmasının, fabrika üzerinde işletme adında ve ticaret unvanında tanıtıcı ve baskın ek olarak yer verilmesinin TTK.nun 56-57 maddeleri gereğince markaya tecavüz suretiyle haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle davalının, davacıya ait tescilli markaya tecavüzünün tespiti ve haksız rekabetinin men'i ile haksız rekabete konu mamullerin reklam ve malzemelerinin toplatılmasına, üretim ve satışının önlenmesine, hükmün ilanına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2.200.000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 16.2.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


NOT: Aslında bu soru kesinlikle gecenin bu saatinde yanıtlanmaması gereken bir soru! Umarım berrak zihin ile cevabımı tekrar okuduğumda pişman olmam Saygılar,
Old 02-11-2007, 02:50   #3
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Emin GÜNEŞ
Değerli meslektaşlarım,

"KALE" SÖZCÜĞÜ GEÇEN bir firma aleyhine markasını sulandırdığından bahisle haksız rekabet davası açmakta haklı mıdır? Saygılarımla
"Marka sulandırmak"tabiri hukuki bir terimmidir?
Old 02-11-2007, 05:35   #4
Emin GÜNEŞ

 
Varsayılan

Cevabınız için teşekkür ederim,
Aşağıdaki içtihadı inceleyerek bir de 556 s.KHK M.12 göz önünde bulundurarak düşüncelerinizi yeniden gözden geçirirseniz sevinirim.

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 11

Esas No. 1999/5790 Karar No. 1999/9590 Tarihi 26.11.1999

556-KHK/32/7
1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/76

MARKA TESCİLİ
SEMT ADI
MALIN ÜRETİLDİĞİ YERİ GÖSTEREN SÖZCÜK

ÖZET
ŞEHİR, BÖLGE VEYA MARUF MAHAL GİBİ KAMUYA AİT İSİMLERİN TEK BİR SÖZCÜK HALİNDE MARKA OLARAK TESCİLİNE OLANAK TANIMAK, YASAL DÜZENLEMENİN GENEL AMACINA AYKIRIDIR.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi`nce görülerek verilen 29.4.1999 tarih ve 1998/723-1999/222 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, sadece "Pendik" kelimesinden oluşan markanın tescili için Enstitü`ye ve onun Yeniden İnceleme ve Onun Değerlendirme Kurulu`na yaptıkları başvuruların reddedildiğini ileri sürerek, kurulun ret kararının iptalini ve markalarının tescilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının tescilini istediği "PENDİK" sözcüğü ibaresinin üzerinde kullanılacağı malların üretildiği yeri gösteren münhasır bir ad olması nedeniyle reddedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere göre, 556 sayılı KHK.nin 7/c madde ve bendinde malların üretildiği yerden değil, üretildiği zamandan söz edildiği, kaldı ki nişasta vb. ürünlerin Pendik İlçesinde üretilen ürün olarak tanımlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı Enstitü vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinde davacının "Pendik" sözcüğünü marka olarak tescil ettirmek amacı ile davalı TPE.ye başvurusunun önce anılan kurumun Markalar Dairesi Başkanlığı`nca bu işaretin "kullanılacağı ürünün üretim yerini gösteren ad ve işaretlerden olduğu" gerekçesiyle KHK.nin mutlak ret sebeplerinden birini oluşturan 7/1-c maddesi hükmüne dayanılarak istemin reddolunduğu, davacının itirazı üzerine de davalı Enstitü`nün Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığınca aynı gerekçelerle kabul edilmediği, bu karara karşı açılan işbu davada ise, davalı Enstitü vekilince başlangıçta aynı hukuki sebebe dayalı savunmasını 7/1-c maddesine dayalı olarak yaptıktan sonra, bu defa 1.2.1999 tarihli dilekçe ile aynı savunmalarını bu defa aynı kararnamenin 7/1-f maddesine dayandırdığı, davacı tarafın 8.2.1999 tarihli dilekçesi ile savunmadaki bu değişikliğin, savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu gerekçesiyle karşı çıkıldığı, mahkemenin davayı kabul kararının esas gerekçesini ise, KHK.nin 7/1-c maddesinde "malın üretildiği yeri" gösteren bir ibarenin bulunmadığı ve dolayısı ile Enstitü kararının yanlış gerekçeye dayandığı hususunu oluşturduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle, mahkemece davalı Enstitü`nün 7/1-f md.ye dayalı savunması ilke olarak dikkate alınmamış ve kabul edilmemiştir.

Açıklanan bu durum karşısında, öncelikle davalı Enstitü`nün bu savunma değişikliğini yapabilmesinin diğer tarafın muvafakatına bağlı olup olmadığı üzerinde durulması gerekmiştir. 556 sayılı KHK.nun getirmiş olduğu yeni düzenleme tarzına göre, Enstitü`nün marka başvurusu halinde ret sebepleri, mutlak ve nisbi ret sebebleri olarak iki ana başlık halinde sayılmış ve belirlenmiş bulunmaktadır.

Doktrinde de benimsendiği gibi, mutlak ret sebepleri, işaretin marka oluşturma niteliği ile sıkı sıkıya bağlı olup, genel hatları ile herhangi bir ayırtım gücü olmayan ve Ticaret alanında kullanıma açık tutulması gereken işaretlerin veyahut halkı yanıltıcı, kamu düzenine, toplumunun dini değerlerine ve nihayet genel ahlaka aykırı düşen işaretlerin marka olarak tescil edilmesini önlemeye yönelik amaçla konulmuşlardır. Bu nitelikleri sebebiyle yasada belirlenen mutlak ret sebepleri, toplumun genel çıkarları ile sıkı sıkıya bağlı olup, işaretin niteliğinden kaynaklanan bu itirazlardan feragat edilmesi de mümkün değildir. Bir başka anlatımla, mutlak ret nedenini oluşturan işaretler, üzerlerinde bir başkasının hakkı olduğu gerekçesiyle değil, nitelik ve özellikleri itibarı ile herkese kapalı olan işaretlerdir. Bu nedenle KHK.nin 32. maddesinin emredici hükmü uyarınca mutlak ret sebepleri, Enstitü`ce re`sen dikkate alınarak incelenmesi gerektiği gibi, uyuşmazlığın yargıya intikal etmesi halinde mahkemelerce de bu sebeplerin bir defi değil, itiraz niteliğinde olduklarından bu hususun kendiliğinden dikkate alınarak incelenmesi gerekir ( Bkz. Prof. Dr. Ü. Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst. 1999, Sh. 369 vd. Prof. Dr. S. Arkan, Marka Hukuku, C.I. Ank. 1997, sh. 71 vd ). Bu nedenle davalı Enstitü`nün mutlak ret sebeplerini yargılama sırasında değiştirmesi, savunmanın genişletilmesi olarak kabulü mümkün değildir.

Kaldı ki, davalı Enstitü kendi görüşü açısından ret nedenini marka olarak tescili istenilen işaretin "malın üretildiği yeri gösteren ad ve işaretlerden olduğu" gerekçesine dayandırmıştır. Bu ret sebebi ise, mutlak ret sebeplerinden 7/1-c`ye değil, 7/1-f`ye uymaktadır. Kararnamedeki madde numarasının Enstitü`ce yanlış belirlenmesi HUMK.nun 76. maddesi hükmü ve 4.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK. gereğince yargıcı bağlaması da esasen mümkün değildir.

Bu nedenlerle mahkemenin davayı kabule götüren asıl gerekçenin, davalı Enstitü`nün ret gerekçesini yanlış maddeye dayandırmış olması olarak kabulü doğru görülmemiştir.

Dairemizce dava konusu uyuşmazlığın çözümünde üzerinde önemle durulması gereken asıl hususun, İstanbul İlinin herkesçe bilinen Pendik İlçesi adının, yani "Pendik" sözcüğünün bir işaret olarak marka tesciline konu yapılıp yapılamayacağı, bir başka ifade ile ülkemizdeki bir il veya ilçe veya bilinen bir yerleşim yeri adının tek başına marka olarak tescilinin mümkün olup, olmadığı noktasında toplandığı sonucuna varılmıştır. KHK.nin bir nevi marka tanımını içeren 5. maddesinde, markanın, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harflar, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerin marka olabileceği sayılmıştır. Görüldüğü gibi, anılan düzenlemede coğrafi yer isimlerinin marka olarak alınabileceği yönünde açık bir düzenleme yok ise de, maddenin genel düzenlemesi ve özellikle son sözcüklerden bu gibi yer isimlerinin de marka olarak tescil edebileceği kanısını vermektedir. Nitekim, doktrinde de bölge veya şehir adlarının marka olarak tesciline ilke olarak bir engel bulunmadığı, benimsenip, savunulmaktadır.

Ne var ki, ülkemizdeki şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbul`un maruf bir ilçesinin adı olan sadece "Pendik" sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın "kök" sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. 556 sayılı KHK.nin genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir. Bu şekildeki şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin anılan yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu görüşünün benimsenmesi de bu şekilde böyle bir markayı kullanmak isteyenlerin menfaat dengelerinin korunması bakımından da uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ilkeye göre, örneğin "İstanbul" ve "Ankara" adları coğrafi işaretlerle karışmaya meydan vermeyecek şekilde, "İstanbul Şarabı", "Restaurant İstanbul" "Ankara Pazarları" gibi kullanılacağı mamul veya hizmetin nevi ile birlikte ancak işaret olarak kullanılabilecek ve bunun sonucu marka olarak tescili mümkün olabilecektir. Ve yine bu ilkeye bağlı uygulamanın sonucu olarak, bu şekildeki marka kullanılması ile 555 sayılı KHK. ile belirlenen coğrafi işaretlerle karışıklığın önlenebilmesi de mümkün olabilecektir. Dairemizce benimsenen bu ilke, esasen renklerin marka olarak tescilinde de uygulanagelmektedir.

O halde, davalı Enstitü`nün davacının sadece "Pendik" sözcüğünü adına marka olarak tescilini içeren talebinin reddi, yukarıda açıklanan ilke çevresinde doğru görüldüğünden, mahkemenin aksine beliren ikinci görüşü de isabetli görülmemiş ve kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Enstitü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 26.11.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 02-11-2007, 12:39   #5
Av.Nur Hayat BURAN

 
Yeni Fikir adidas-adibas

Alıntı:
Yazan Av.Ergün Vardar
"Marka sulandırmak"tabiri hukuki bir terimmidir?

TPE'nin vermiş olduğu bir seminerde markanın sulandırılması (dilution) tabiri TPE uzmanlarınca kullanılmıştır. Söz konusu tabir, bilinen bir markaya yaklaşma ve taklit çabası olarak değerlendirilerek şu şekilde örneksenmiştir; Adidas - Adibas.
Umarım aydınlanmışsınızdır. İyi çalışmalar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tanınmış Marka Hakkına Tecavüz İddiası/Yargıtay Kararı Av.Ceylan Pala Karadağ Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu 5 24-12-2009 17:25
Çocuk sahibi olmak için AİHM'nin kararını bekliyor Seyda Kadın Hakları Çalışma Grubu 13 07-11-2007 12:01
marka tesciline itiraz yer-sub Meslektaşların Soruları 7 21-07-2007 12:02
Tanınmış Marka/Yargıtay Kararı Av.Ceylan Pala Karadağ Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu 1 15-02-2007 14:32
Tanınmış Marka Statüsü pia Hukuk Soruları Arşivi 4 15-08-2006 21:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04891706 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.