Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

adam öldürmeye teşebbüste savunma

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-02-2008, 10:21   #1
Av.Nesrin

 
Varsayılan adam öldürmeye teşebbüste savunma

Bir ceza davasında deneyimli meslektaşların tavsiyelerine ihtiyacım var.
Sabah saatlerinde çarşıdan eve dönen sanık, dairesinden tanımadığı bir adamın çıktığını gördüğünü ve karısının kendisini aldattığı düşüncesiyle, şuurunu kaybettiği iddiasıyla merdiven boşluğunda ele geçirdiği balta (nacak) ile, rastgele hareketlerle (özellikle kafa kısmına gelen darbelerle) yaralamıştır. Olaydan sonra da kendisi polisi arayarak karısını vurduğunu söylemiştir. Mağdur hakkındaki Genel Adli Muayene Raporu 'yaralanmasının BTM ile giderilemez nitelikte olduğunu, hayati tehlike oluşturduğunu kemik kırığına neden olduğunu, yaşamsal fonksiyonlarını 6/6 (AĞIR) derecede etkilediğini bildirir' şeklinde gelmiştir.
1- yukarıdaki mevcut durum karşısında, sanığın savunmasında lehe olabilecek durumlar neler olabilir?
2- mağdur müştekinin duruşma sırasındaki aleyhe beyanlarına karşılık nelere dikkat etmek gerekir?
3- Sanığın akıl sağlığının tespitini mahkemeden bizim mi talep etmemiz gerekir yoksa mahkeme resen mi böyle bir karar verir?
Bu ceza davasında deneyimli meslektaşlardan tecrübelerini paylaşmalarını bekliyoruz.
Old 29-02-2008, 16:44   #2
Avukat Neslihan

 
Varsayılan

tecrübeli sayılmam ama biraz zihin jimnastiği yapalım. Karısı kendisini aldatıyorsa , bu hususu ortaya koymak haksız tahrik hükümlerinden faydalanmasını sağlayabilir. Akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiasında iseniz ve savunmanızı bu yönde yapacaksanız bilirkişi incelemesi talep edebilirsiniz veya daha önce rahatsız olup da tedavi görmüş ise buna dair kayıtları ilgili sağlık kurumlarından talep edilmesini isteyebilirsiniz. mahkeme sizin veya sanığın talebi olmadan veya buna dair heyette bir şüphe oluşmadan resen akıl sağlığı tespiti yapmaz. Burada sanırım kastı da çok önemli. Eşini öldürme amacıyla mı hareket ettiği noktası açısından , eyleminin biçiminden yola çıkarak öldürme kastı olmadığı savunması yapılabilir. Ancak hedeflenen bölgenin kafa bölgesi olması, yaraların hayati tehlike yaratacak ölçüde ağır olması , kastın yaralama değil de öldürmeye teşebbüs olduğunu düşündürür.
Old 29-02-2008, 17:56   #3
askeplion

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
bildiğinizden kuşkum olmayan bir kaç hususu hatırlatmak isterim;
1- sanık müdafiiliği esnasında olayın oluşunu zorlayan, hakikatı yansıtmayan savunmaların mahkeme heyetince ciddiye alınmadığı,
2- sanığın işlemiş olduğu suçu asla özdeşleşme yasağına aykırı olmayacak şekilde savunmak gerektiğini,
3-olayda dairesinden çıkan kişinin gerçekten varlığı karşısında kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit etmesi gerekliliğini,
4-tarafların sosyal ve kültürel düzeylerinin hatırlatılması gerekliliğini
5-son olarak ta dava dosyasının çok dikkatlice tetkik edilmesi gerekliliğini zaten bildiğinizi hatırlatmak isterim. saygılarımla.
Old 29-02-2008, 22:18   #4
Av.Eren Şener

 
Varsayılan

Burada kanımca önemli suçun niteliğini adam öldürmeye teşebbüsten yaralamaya kaydırmaktır. Savunmanızda müvekkilin eylemlerini bilinçli bir şekilde devam ettirmediğini ispatlayabilirseniz olayı yaralama kapsamına sokabilirsiniz.
Old 29-02-2008, 22:23   #5
Tractatus

 
Varsayılan

Ceza hukuku en hassas alandır. Yanlış anlamayın ama eğer bu konuda kendinizi yetersiz görüyorsanız bence bu dosyayı hiç almasanız daha iyi olurdu. Zira ceza hukuku alanıdaki en küçük mesleki hata kişi özgürlüğünü etkilemekte ve ortaya çıkan zararlar para ile tazmin edilememektedir.
Old 01-03-2008, 19:37   #6
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Asceplion'a tamamen katılıyorum.Ceza hukukunun ve yargılamasının tek amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır.Bu itibarla gerek mahkemenin,gerekse tarafların ve avukatlarının amaçları ve çabaları maddi gerçeği aramaya ve bulmaya yönelik olmakta..Bunun dışındaki çabalar zaten fayda vermemektedir.Maddi gerçeği saptırmaya yönelik çabalar olsa bile, Mahkemeler,delilleri serbestçe takdir ederek oluşa ve yaşamın mutad akışına uygun yorumu yapmakta ve buna uygun kabullerde bulunmaktadır.

Soruya konu olayda,sanığın gerçekten evinden çıkan bir erkeği görmüş olması halinde,lehine haksız tahrik hükümleri uygulanacaktır. Eğer bu kuşku tamamen hayal mahsülü ise,bu kez,yapılması gereken,bu kıskançlık duygusunun ruhsal hastalık boyutunda olup olmadığı ve eylemi bu marazi duygunun etkisi ile işleyip işlemediği,giderek cezai ehliyetini genel olarak veya olay anı itibariyle kaldırıp kaldırmayacağına dair bir tartışmanın ve araştırmanın,ruh sağlığı ile ilgili tam teşekküllü bir resmi kurumdan konu ile ilgili tıbbi raporun alınması suretiyle araştırılmasını talep etmektir.Bu yönde bir araştırma yapılmasının talep edilmesi halinde mahkeme büyük ihtimalle bu yöndeki talebi kabul edecek ve konuyu araştıracaktır.

Olayın yaralama vasfına dönüşmesine etken olabilecek hukuki ölçü,sanığın eylemine devam etme imkanı varken devam etmemesi ve bir mani olmadığı halde eylemi kendi isteği ile yarıda kesmiş olmasıdır.

Ayrıca olaydan sonra karısını hastaneye götürmek,çevreden yardım istemek,ambulans çağırmak vb yollarla etkin pişmanlıkta bulunmuş ise,etkin pişmanlık hükümlerine göre adam öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanmayacak,ancak eylemin tamam olan kısmı itibariyle yaralamadan hüküm giyecektir.

Eğer etkin pişmanlık gösteren hareketleri yoksa bu kez olayın adam öldürmeye teşebbüs vasfında görülmesi büyük ihtimal dahilinde olacaktır. Şöyle ki : Hedef seçilen bölgenin baş gibi hayati bölge oluşu,darbelerin sayısı,yaranın hayati tehlike doğurmuş olması,ağırlığı,tedavi süresi vb etkenler ve ölçüler karşısında olayda ve sanıkta öldürmeye teşebbüs kastını kabul etmek büyük olasılıktadır.

Benzer olayların tamamında Yargıtay,son uygulama ve içtihatlarında öldürmeye teşebbüs vasfı görmüş ve eski uygulamada yaralama vasfını kabule yeter gördüğü ölçüleri yeni TCK uygulamasında öldürmeye teşebbüs nitelemesine ölçü kabul ederek yorumunu katılaştırmıştır. Ancak etkin pişmanlık varsa,öldürmeye teşebbüs yerine yaralamadan hüküm kurulması gerektiğine de aynı istikrar ile bakış ve uygulama geliştirmiştir.
Old 01-03-2008, 23:34   #7
masimo

 
Varsayılan

meslektaşlarımın anlatıklarına ileveten yargıtay adam öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama arasındaki farkı büyük ölçüde eylemin planlı yapılıp yapılmadığına bağlamaktadır. kanımca müvekkilinizin hedef aldığı noktalar üstesinde fazla yoğunlaşmayınız. Çünkü yargıtayın okumuş olduğum bi kararında hedef alınan noktadan ziyade ortay a çıkan sonuçla ilgilenmişti. müteadit kez bacağa vurulan bıçaktan dolayı mağdur hayati tehlike geçirmişti ve olayı adam öldürmeye teşebbüs olarak değerlendirmişti.
Old 01-03-2008, 23:55   #8
üye14540

 
Varsayılan

Adam öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama değerlendirmesi çok farklı boyutlardan bakılması gereken bir durumdur, bu konuda Yargıtay'ın bir çok ölçütü bulunmaktadır, hedef alınan bölge, kullanılan aracın elverişli olup olmaması, olaydan önce öldürmeyi gerektiren husumetin olup olmadığı, darbe sayısı, hedeflenen bölgenin hayati bölge olup olmaması, eylemin kendiğilinden ciddi bir engel olmaksızın sonlandırılıp sonlandırılmaması, mağdurun raporunun içeriği, darbelerden hangisinin ya da hangilerinin hayati tehlike yaratıp yaratmadığı gibi ölçütlere somut olaya bakılmaktadır. Özellikle kafaya yapılan darbeler ciddi ise öldürmeye teşebbüs nitelendirmesi daha yoğun olmaktadır. Özellikle kafada çökme kırığı oluşmuşsa bu durumda öldürmeye teşebbüs daha rahat düşünülür. Somut olaya bu bakımdan yaklaşılırsa daha rahat savunma yapılabilir kanaatindeyim. Sanığın akli durumu mahkemece resen de düşünülebilir siz de talep edebilirsiniz. Bu durumda mahkeme sanığı önce bir uzman hekime muayene ettirir, eğer uzman hekim kişinin akli değerlendirilmesi yönünden gözlem altına alınmasını isterse, mahkeme; sanığın, müdafiinin, C.savcısının görüşünü aldıktan sonra, sanığın gözlem altına alınmasına karar verip, sanığı tam teşekküllü bir akıl hastanesine, genellikle Adli Tıp Kurumuna gönderir, gelen rapora göre değerlendirme yapılır, uzman hekim sanığın akli durum yönünden işlediği iddia edilen fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını kavradığı görüşünde olursa bu durumda sanığın tam teşekküüllü bir hastaneye gönderilmesine gerek olmadığı anlaşılır,saygılarımla
Old 02-03-2008, 08:53   #9
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Fuat Bey ;

Adam öldürmeye teşebbüs suçlarında manevi ögenin tayininde en önemli ölçülerden biri,sizin de eklediğiniz gibi taraflararasında olay öncesine dayalı husumetin bulunup bulunmadığıdır. Ancak soruda bu ölçüyü değil,sanığın aldatıldığı şüphesi ile suçu işlemis olması
şeklinde başka ve daha özel bir manevi ögeyi irdelemeyi gerekli kılan bir anlatım vardı. Sorun ve aranan çözüm
sanıktaki bu kuşkunun hukuki sonuca etkisi ile ilgili olduğu için ağırlıkla bu konuya eğilmek gerekti.

Sizin bahsettiğiniz,sanığın cezai ehliyetini tamamen ortadan kaldıran devamlı ve bütünsel ruh sağlığı ile ilgili araştırma yöntemi de bu dava içindeki,sanığın ruhsal bütünlüğüne değil,aldatılma kuşkusunun ve bu kuşkunun boyutlarının bu olayı gerçekleştirirken cezai ehliyetini etkileyecek,olay anına özgü veya genel olarak cezai ehliyetini kaldıracak boyutlarda bulunup bulunmadığına yönelik sınırlı bir ruhsal alana ilişkin araştırma yapılması gereği ile farklılık arzeden bir özellik taşımaktadır. Bir kişinin genel olarak ruhsal yapısı sağlıklı,ancak belli bir konuda,alanda veya olay anında geçici olarak bu sağlığını ortadan kaldıran etkiler altında olabilir. Mesela bir insan tamamen normal olduğu halde,kleptoman olabilir ve hırsızlığı kleptomani rahatsızlığının etkisi ile işlediği anlaşılırsa ceza verilmez.Kleptoman olup olmadığı da ruh sağlığı ile ilgiliyetkin bilirkişilerce tayin edilebilir. Bunun gibi,olayımızda sanığın olay öncesine de dayalı yoğun ve sıkça tekrar eden kıskançlık krizleri sözkonusu ise ve bu duygusunun hastalık boyutunda olduğu ileri sürülüyorsa,mahkemece ruh sağlığı alanında uzman resmi sağlık kurulundan rapor aldırılacaktır. Rapor sonucuna göre de karar verilecektir.

Ayrıca,sanığın hedef aldığı bölge,darbe sayısı,yaranın ve mutad iştigalden alıkonma süresi gibi etkenlerin değerlendirilmesi ile ilgili aktarımınıza kısa bir süre öncesine kadar ben de katılmaktaydım. Yargıtay daha önceleri,hedef alınan bölgenin hayati olmasını öldürmeye teşebbüs kastını tayine yarar tek ölçü olarak almamakta ve olayların çoğunda,darbe sayısının azlığı ve eyleme devam etme imkanı varken devam edilmemiş olmasını yaralama vasfını kabule dayanak yapmakta iken,yeni TCK nun uygulaması ile gelişen ve konuya ilişkin pek çok sayıda içtihada konu olayda,hedef alınan bölgeyi dahi nazara almadan,yaranın ağırlığı ve ortaya çıkan sonucu,HATTA BAZI OLAYLARDA YARANIN YOKLUĞUNU,HAFİFLİĞİNİ,NAHİYESİNİ DAHİ ÖLÇÜ ALMADAN SIRF KASTI ÖLÇÜ ALARAK ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS VASFINI kabul ederek,eski uygulamayı sürdüren yerel mahkeme kararlarını bozmuştur.
Bu yeni anlayış ve uygulama dikkatimi çektiği için aktardım.

Son olarak,sanığın hazırlık aşamasından itibaren,ilk ifadede ve tutarlı olarak aldatıldığı sanısı ile suçu işlediğini ifade etmiş olması halinde,ceza yargılamasındaki " aksi sabit olmayan sanık savunmasına itibar edilmesi gerekeceği" ilkesinin de savunmada kullanılabileceğini hatırlatmak isterim. Ancak bu savunma cezadan kurtulmaya yönelik ve kurgu ise,itibar edilmeyecektir. Haksız tahrik uygulamasında önemli olan bir husus ta,haksız tahrik teşkil eden olayın objektif olarak değil subjektif olarak sanıkta mevcut bir inanç ve duygunun karşılığı olmasının yeterli olmasıdır. Yani sanığın iç dünyasında bir olayın varlığına inanmış olması ve ancak gerçekte öyle bir olayın olmaması mümkündür. Sanık yanılsama veya aldanma neticesinde,iç dünyasında haksız tahrik etkisi yaratan bir olayın varlığına inanarak suçu işlemişse o olayın yokluğuna rağmen haksız tahrik indiriminden yararlanabilecektir.
Old 02-03-2008, 10:33   #10
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

1-Öncelikle son derece ciddi bir suçlama ile yargılanan şahsın müdafiliğini tecrübesi yatarli omayan meslektaşlarımızın yapmasına taraftar olmadığımı beyan edeyim
2-Ama en azından tecrübesizliğini kabul ile daha iyi bir müdafilik yapabilmek amacıyla çırpınıldığını görmek te olumlu
3-Bu sefer de sorun dosya elinde olmadan ayrıntıları sağlıklı olarak bilmeden nasıl yorum yapılacak
4-Hukuki kavramlar üzerine tabiki tartışma ve bilgi paylaşımı yapmakta fayda vardır.Bu da maddi hukuktan çok usule ilişkin olacaktır.Ve de olmalıdır
5-Arkadaşlar hepsinden önemlisi ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması değildir.Bu anlayış çok eskilerde kalmıştır.Tamamen terkedilmesi gerekir.Bu anlayış engizisyon döneminin anlayışıdır.İşkenceyi meşrulaştıran anlayıştır.
6-Ceza yargılamasının amacı insan haklarına saygılı dürüst ve adil bir yargılama süreci sonrasında maddi gerçeğe ulaşmaktır.Eğere maddi gerçeğe ulaşmak insanlığın temel değerlerine aykırı tasarruflara yol açacak bir süreç ve usulle olacaksa maddi gerçeğe ulaşmak gayesinden de vazgeçilmesidir.
7-Hele ki avukatın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması diye bir amaç ve gayesi olamaz.Avukatın müvekkiline dokunacak tek şeyi faydasıdır.Maddi gerçeğe ulaşmak için avukat müvekkilinin aleyhine tasarrufta bulunamaz.Avukat için tek doğru müvekkilinin doğrusudur.
8-Avukat yanlış anlaşılmasının maddi olayı değiştiren delil karartan kişi de olamaz.Avukat asla yalan söylemez.Sadece avukatın her doğruyu söylemek hakkı yoktur.bu nedenle sır saklama yükümlülüğü vardır.
Saygılarımla
Old 02-03-2008, 11:20   #11
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Muhittin Bey ;

Maddi gerçeğin usul yasalarına uygun delillerle ortaya çıkarılması ve aranması ceza yargılamasının temel amacıdır.Sanırım sizin de amacınız maddi gerçekleri saptırmadan ve müvekkilin olası yalanlarına alet olmadan mahkemeye doğru olarak yansıtılmasıdır.Bunun dışında bir amaca bir hukukçunun hizmet etmeyi kabul edeceğine inanmak istemiyorum.

Avukat,asla hukuka aykırı,yalan olduğunu bildiği bir savunmaya alet olamaz,olmamalıdır. Oluyorsa da,hukukçu değilidir. Ben,müvekkilimin değil,gerçeklerin ve adaletin sırlarıyla bağlı hissederim kendimi. Cüppemi giyip,ceza almaktan kurtulmak için yalan söyleyecek bir sanığa avukatlık yapamam,o cüppe,adalet,vicdan bizden hesap sorar yoksa. Bizler,toplumdaki yanlış kanının aksine,para karşılığı yalan söyleyen cüppeliler değil,teklif edilen hiçbir para karşılığı yalan söylemeyi ve yalan savunmaya,yalan hak arayışına alet olmayı kabul etmeyen şerefli birer meslek mensubu olduğumuzu aldığımız her işte gözetmesi gereken ve bu ilkeyi dünyanın hiçbir maddi değerine değişmeyecek kişiler olduğumuzda mesleğimiz anlam ve değer kazanacaktır...Bir hukukçu için para biriktirmekten daha önemli değerler ve kavramlar vardır... Onur biriktirmek,adalete doğrulukla hizmet etmek bizim kutsalımızdır. Ben gelen her işte,iş sahibine yalnızca gerçekleri baz alarak hukuki yardım yapabileceğimi,gerçekleri gizleme veya saptırmaya meylettiği anda bu gerekçeyi yazarak vekaletten çekileceğimi anlaşırken anlatırım... Bunu kabul etmeyen hiçbir müvekki olmadı bugüne kadar. Bu hassasiyeti hepimiz paylaştığımızda mesleğin itibarı ve ulaştığı sonuçlar çok daha değer kazanacak,daha da yücelecektir.

Yaralama/adam öldürmeye teşebbüsle ilgili bir davaya bakıyordum,2 yıl önceydi.Müvekkillerle aynı anlaşmayı yapmış olduğum halde,yargılamanın seyrine tahammül göstermeyip dışarıdan müdahalelere giriştiler. Ankaradan beni arayan (önemli!) bir vatandaş,tahliyeyi sağlamak için müdahale edeceğini bildirerek,dosya numarasını istedi. Öyle bir müdahaleyi kabul etmediğimi,numarayı vermeyeceğimi açıklarken,başka yodan bulup rica da etmeyin mahkemeden,mahcup olurum dedim. Bana aynen şu cevabı verdi :

" Ben hakimlerden ricada bulunmam,emrederim."

Bunun üzerine müvekkillerle görüştüm,bu hareketlerden vazgeçmelerini istedim,yine devam ettiler. Bu olayı aynen gerekçe yazarak vekaletten çekildim. Hakimlere emredecek cüret cesaret ve küstahlığı,yalan söyleyerek yanıltmayı kabul edecek zihniyeti kendi manevi değerlerimiz ve adalete karşı olan namus borcumuz nedeniyle reddetmemiz gerektiğine gönülden inanıyorum.
Old 04-03-2008, 12:28   #12
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS/YARALAMA KASTININ KARŞILAŞTIRILMASI VE TARTIŞILMASINA ÖRNEK YENİ İÇTİHATLAR :

Sanığın karısının üzerine,16 yaşındaki komşu kızını kuma getirmek istediği,bunu kabul etmeyen karısını vurup sakat bırakacağına dair önceye dayalı konuşmalar yaptığı,mağdurenin kuma kabul etmemekte ısrarcı olması neticesinde sanığın otomatik av tüfeğini alarak mağdurenin avlusuna girdiği,bu durumu görüp kaçan mağdureye silahı doğrultup yakın mesafeden birkaç el ateş ettiği ve onu sol elinin iki parmağını koparacak,ayrıca sağ bacağında geniş doku kaybı,sol bacağında yumuşak dokularda hasar tevlit edecek şekilde yaraladığı ve 120 gün işten güçten alıkoyacak surette yaraladığının oluş ve kabulden anlaşılmasına göre, söz ile eylemin birbirine uymadığı durumlarda söze değil,eyleme itibar edilmesi gerektiği gözardı edilerek sanığın öldürmeye teşebbüsten tecziyesi gerekirken yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü bozmayı gerektirmiştir. 1 CD 12.10.2005 2496-2822
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sanık Sinan"ın balta sapı ile sanık Songül"ün de sopa ile müdahilin başını hedef alıp şiddetle vurmaları sonucu başın üç ayrı yerinde hayati tehlike tevlit edecek şekilde kırık husule getirdiklerinin anlaşılmış olması karşısında sanıkların öldürmeye teşebbüs suçundan tecziyeleri yerine yaralama vasfı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 1 CD 10.10.2005 2979-2748
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tartışmayı takiben mağdurun kendisini tokatlaması üzerine tokatla karşılık verip önce bıçak çeken sanığın bıçağın elinden alınmasından sonra çektiği tabancasını mağdura yöneltip iki el ateş ederek onu sol karın ve sol bacak bölgelerinden vurup yaralamasında hedef alınan bölge,kullanılan silahın niteliği,ateş mesafesi ve olayın cereyan tarzı gözetilerek adam öldürmeye teşebbüs suçundan ceza verilmesi gerekirken,merminin kas dokusuna isabet etmesinin sanığın yaralama kastı ile hareket ettiğini kabule medar olamayacağı düşünülmeden suça yaralama vasfı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
1 CD 6.10.2005 2756-2728
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sanık Ali"nin av tüfeği ile domuz kurşunu kullanarak,bu tüfekler için etkili sayılabilecek 15 metre mesafeden, hedef gözeterek yaptığı atışla mağduru sol gluteal bölgeden hayati tehlike geçirip 25 gün iş ve güçten bırakacak şekilde yaralamasında öldürmeye teşebbüs kastının bulunduğunu kabule zorunluluk vardır...
1 CD 29.9.2005 2443-2619
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sanığın öldürücü etkisi muhakkak olan tek kırma av tüfeğini etkili mesafeden mağdurun vücuduna yöneltip onu sol omuz bölgesinde kemik kırıkları yaratacak tarzda yaraladığı,mağdurun kaçarak kurtulduğunun mağdurun beyanı,rapor ve dosya kapsamından anlaşıldığına göre,olayda sanığın öldürme kastı ile hareket ettiğinin,mağdurdaki yaralanmanın hayati tehlike yaratmaması durumunun öldürme kastını ortadan kaldırmayacağının kabulü ile sanığın öldürmeye teşebbüsten tecziyesi yerine yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü bozmayı gerektirmiştir.
1 CD 27.9.2005 2591-2581
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Daha önceden eşine şiddet uyguladığı ve bu nedenle eşi yönünden koruma kararı verilen sanığın,olay günü eşinin boynunu tülbentle sıkmaya başladığı sırada durumu farkedip odaya gelen çocuklarının müdahalesi üzerine eyleme devam edemediği,mağdurenin yarı baygın sağlık ocağına götürüldüğü,ancak mağdurede darp ve cebir izine rastlanmamasının,tülbent gibi yumuşak materyallerle boyun sıkıldığında iz kalmayabileceğine,fakat ölümün husule gelebileceğine dair fenni rapor karşısında öldürme kastının bulunmadığına dair mahkeme kabulü yerinde değildir,suça yaralama vasfı verilerek şikayetten vazgeçmeye binaen kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi bozma sebebidir.
...

Ayrıca Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenmiş,23.10.2003 tarihli sağlık kurulu raporunda sanıkta tesbit edilen ruhsal rahatsızlık sebebiyle sanığın 765 S TCK 47.maddesinden azami oranda istifade edeceği ve cezai ehliyetinin kısmi olduğu bildirilmekle;yapılacak yargılamada 5237 sayılı TCK nun 32 ve 57.maddelerine göre sanığın hukuki durumunun yeniden tesbiti lüzumunun doğması nedenleriyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
1 CD 27.9.2005 2592-2586
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sanığın iç organ yaralanmalarına neden olacak şekilde kelebek bıçakla maktülün karın bölgesine vurduğu olayda,kullanılan aletin niteliği,hedef alınan bölge,sanığın iradi hareketinden hasıl olan ve beklenen sonuç nazara alındığında kastın öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekirken,kastın aşılması suretiyle adam öldürmeden ceza tayini bozmayı gerektirmiştir.
1 CD 20.10.2005 845-2966
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Old 06-03-2008, 20:56   #13
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS/GÖNÜLLÜ VAZGEÇME İLE İLGİLİ :



5237 S TCK m 36

GÖNÜLLÜ VAZGEÇME

Fail,suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse,teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz;fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde,sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.

ÖRNEKLER :

Sanığın tabanca ile etkili mesafeden mağdurun göğüs bölgesine 1 el ateş ederek toraks yaralanması,perikardiaktomi,hemostas ve tüp torokostomi yapılmasına neden olduğu olayda,sanığın mağdurun ölmesini engellemek amacıyla zaman geçirmeksizin sağlık kuruluşuna götürerek tedavisinin yapılmasını sağladığı ve bu nedenle ölümün gerçekleşmediği anlaşılmakla,5237 Sayılı TCK m 36 nın uygulanıp uygulanmayacağının kararda tartışılmaması bozmayı gerektirmiştir.
1 Cd 21.3.2007 1825-1786
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
... Sanığın iki el ateş ederek yaraladığı mağdurenin ölmesini engellemek amacıyla zaman geçirmeksizin sağlık kuruluşuna götürerek tedavisinin yapılmasını sağladığı ve mağdurenin bu nedenle ölmediği anlaşılmakla,sanığın eyleminin kasten öldürmeye teşebbüs olduğu kabul edilmekle birlikte,anılan madde gereğince sanığın tamamlanmış olan yaralama suçundan cezalandırılmasında bir isabetsizlik görülmemiş,bozma düşüncesi bu nedenle benimsenmemiştir.
1 CD 7.2.2007 3317-249
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Old 09-03-2008, 18:54   #14
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Fuat Bey ;

12 nolu mesajda aktardığım yeni tarihli içtihatlarda eski uygulama ve görüşlerin değiştiği izlenimime katılıp katılmadığınızı ve değerlendirmenizi öğrenmek isterim.
Bu kararların tamamı yeni TCK nın yürülülük sonrasına ait olduğu ve benzerlerini daha önceki dönemlerde okurken,tamamına yaralama vasfı verildiğini hatırladığım bu olaylara ilişkin yapılan,aktardığım değerlendirmelerle uygulamanın katılaştığını ve yaralamadan öldürmeye teşebbüse kaydığını düşündüm.Siz de değerlendirmenizi paylaşırsanız sevinirim.
Old 09-03-2008, 21:19   #15
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Bu olayı aynen gerekçe yazarak vekaletten çekildim. Hakimlere emredecek cüret cesaret ve küstahlığı,yalan söyleyerek yanıltmayı kabul edecek zihniyeti kendi manevi değerlerimiz ve adalete karşı olan namus borcumuz nedeniyle reddetmemiz gerektiğine gönülden inanıyorum.

Bu dilekçeyi sunduğunuz ilgili Mahkeme, suç duyurusunda bulunmadı mı?

Saygılarımla
Old 10-03-2008, 01:12   #16
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Mahkeme başkanı vekaletten çekilmemi istemedi,biz sizi tanıyoruz,öyle talepler gelse bile sizin dışınızda olduğunu biliriz diyerek,ama müvekkillerimin aileleri çok çirkin yollara başvurmaya devam ettiği ve tavassutan vazgeçmedikleri için dilekçeyi verdim. Arayan kişinin numarasını da istemesi halinde mahkemeye bildirmek üzere kaydettim.Bir iki olayı şikayet etmiş,ama yorulmuş,artık şikayet etmeyip kendisi değerlendiriyor bu olayları.
Ama ben en azından kendi adıma yalnız kendisine değil,başkalarına da yönelik olan haksızlıklara tepki vermek ve adaletin saygınlığını tek davalık müvekkil çıkarından üstün tutmakla ilgili sorumluluğumu yerine getirdim.
Old 10-03-2008, 21:46   #17
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Hatun hanım,

İfade ettiğiniz Mahkeme önündeki saygınlığınız çok değerli ve kutlanası.

Ancak benim burada çelişkiye düştüğüm bir başka şey var, o da şu: Müvekkiliniz yahut müvekkiliniz adına yakınlarının, şüphe yok ki hukuk dışı olan bu istemlerini, bizzat müvekkilinizin yargılandığı Mahkemeye deklare etmeniz, sır tutma yükümlülüğü ile ne derece bağdaşıyor? Nihayetinde vekilin istifasında gerekçe göstermek zorunda olmaması, belki de en çok bu gibi durumlar için olmasın..? Burada takıldım, emin olamıyorum, kusura bakmayın.

Saygılarımla...
Old 11-03-2008, 07:42   #18
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Ferda Hanım ;Kusura bakmayın lütfen,akşam modem ve sinyal problemi olduğu için,cevap yazamadım,ancak şimdi işyerinden yazabiliyorum.

Av.Kanunu m. 38 ile avukatlara,yasaya ve hukuka aykırı,yolsuz talepleri reddetme mecburiyeti,bu yolda verilen müvekkil talimatları ile bağlı olunamayacağı,işin başında olduğu gibi,işi icra ederken de bu kurallara riayet etmeyi ve takip ettiği işle ilgili olarak müvekkilinin hukuka,yasaya aykırı veya yolsuz talepleri ile karşılaşan avukatın bu talepleri reddetmesi ggerektiği öngörülmekte ve bu kural ile avukatın genel olarak bağımsızlığı kavramı içinde yeralan ve mesleğin kamusal niteliği,iş ve işlemlerini adalet ve hakkaniyete uygun ölçülerle icra etme esası ile bağımsızlığı ilkesini de teminat altına alan Av.K.m 38,Av.K.m.1 ve m. 2 ile avukatlara bu alanda hem görev hem hak tayin edilmektedir. Avukatın bu gibi hallerde vekillikten çekilmesi zorunlu olduğu gibi,gerekçeyi ve olayı da tutanak ile tesbit etmesi gerekmektedir. Aksine davranışlar TBB Disiplin Kurulu Kararları ile de müeyyide altına alınarak bu ilkeler vurgulanmıştır. Müvekkilin çıkarlarını ve haklarını hukuk düzeninin korumaya çalıştığı tüm değerlerin üstüne çıkarmak gibi bir yükümlülüğümüz ve hakkımız yok. Bilakis hukuk düzeninin öncelikleri ile bağlıyız. Avukat bağımsızdır;ne müvekkiline,ne yargıya,ne de devlete tabi olmadan,hukuk anlayışına ve düzenine, hukukun ilkeleri ile hizmet eder. Biz müvekkilimizin değil,hukuk ve adaletin kölesiyiz.

Avukatlık yemininin değişen metni ile önceki metinde " kanuna bağlı kalacağımıza" dair yemin ederken,yeni ve değişik metinde " yasaya ve hukuka bağlı kalacağımıza" dair yemin etmemizin ve bu metin değişikliğinin temelinde yatan da bu sorumluluğun vurgulanmaya ve ilkeleştirilmeye çalışılmasıdır. Avukat,müvekkilinin hukuka uygun talimatları ve sırları ile bağlıdır. Onun menfaatine hizmet etmek tabii ki esastır. Ama,bir yandan da görevini ifa ederken gerek avukatlık yemini ile,gerekse Av.K m.1 ile tayin edilen,mesleğin kamusal niteliği ve m. 2 ile tayin edilen hukuk ve adalete bağlılık esasları ile m. 38 ile bize yüklenen,yolsuz ve haksız tekliflere aykırı iş kabul etme ve yürütme yasağına bağlılık ilkesine de sıkı sıkıya bağlı olmak zorunluluğumuz vardır. Bir Disiplin Kurulu Kararında Barolar Birliği,avukatın yasaya uygunluğu dahi tek mazeret olarak ileri süremeyeceğine,yasaya uygun görünmekle beraber,genel hukuk ilkelerine aykırı olan işlemleri hukuka bağlılık ölçüsünü nazara alarak yapmaması gerektiğine karar vermiş,bu konudaki yükümlülüğü de böylece yasaya uygunluk boyutundan,hukuka uygunluk boyutuna taşımıştır.Çok yönlü baktığımızda olayların farklı boyutlarını ve doğrularını görmemiz mümkün.
----------------------------------------------------------------------------------------------

AVUKATLARIN BAĞIMSIZLIĞI

Avukat kural olarak almış olduğu talimata uymak zorundadır. Bu talimatın yasaya uymadığı hallerde, durumu bir tutanakla saptayıp vekaletten çekilmek zorundadır.
Avukat kendi konumunu da hesaplayarak ve bir kamu hizmeti ödevlisi olduğunu aklında tutarak hareket etmek ve verilen talimatı da bu doğrultuda değerlendirmek zorundadır.
Tüm bu anlatılanlara rağmen şunu vurgulamak gerekir ki; avukat bir vekalet sözleşmesi gereğince bir işin yapılmasını üzerine almakla müvekkilin emri altına girmiş olmaz. Bu avukatın bağımsızlığının bir gereğidir. Avukat işin yerine getirilmesinde sadece müvekkilinin çıkarı peşinde de değildir. Şu halde avukatın bağımsızlığı kendisine teklif olunan işi kabulüyle de son bulmamaktadır. O, iş sahibinin talimatıyla bağlı değildir; hukuki düşünce ve kanaatlerini ifade etme özgürlüğü kısıtlanamaz. Hatta, avukat kendisine yapılan teklifi yolsuz ve haksız görürse reddetmek zorundadır. ( AK. m. 38/a )
http://www.angelfire.com/mt/savas1/avukatlikmesleininbagimsizligi
Old 11-03-2008, 21:21   #19
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Evet; "Reddetmek zorundadır" şeklindeki kurala dek, sizle hemfikirim. Peki, "Red nedenini tutanağa bağlayıp ilgili kuruma sunma(ifşa/deklare etme) mükellefiyetinin" ilgili maddesi hangisi?

Saygılarımla...
Old 12-03-2008, 05:54   #20
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Yasa,hukuk ve ahlak dışı tutum ve davranışları ile hukuku çiğneyen müvekkilin işini bu nedenle bırakma hak ve borcu doğmaktadır ve yukarıda açıklanan meslek ahlakını ve icra tarzını düzenleyen Avukatlık Kanunu hükümleri ile avukatlık yeminine göre yasal ve hukuki bir yükümlülük olmak üzere ahlak ve hukuk dışı teklif,tutum ve davranışlar aynı zamanda vekaletten çekilmenin haklı nedenlerini de oluşturmaktadır.Bu gerekçeyi açıklama hak ve zorunluluğu,yukarıdaki mesajda açıklanan ve sizin de katıldığınız 'red' hakkının kullanıldığının ve görevinin ifa edildiğinin bildirilmesidir.Avukatlık Kanunu ve meslek ahlak kurallarının size yüklediği görev ve sorumluluğu yerine getirdiğinizi,vekaletten çekilmeyi haklı kılan sebebi yasadan ve ahlak düzeninden aldığınız güç ve yetki ile hukuksal merciler önünde açıklama hakkıdır.Ahlaksız tekliflerde bulunan kişi artık hukukun onu haklı ve iyiniyetli durumlarda koruyan hükümlerinden ve haklı pozisyonda iken onu koruyucu olmak üzere öngörülen hukuki koruma donelerinden faydalanamaz.Bilakis onun bu haksız ve ahlaksız tutumuna karşı hukukun size tanıdığı hak ve görevler devreye girer ve siz bu hak ve görevinizi gerçekleştirirken,yasaya ve hukuka uygun davranışınızı açıklama hak ve görevinizi bu görevi size yükleyenlere açıklarsınız.Hukuka uygun ve kaynağını hukuktan alan bir görev bırakma,kaynağında hak,ahlak ve görev olan bu kararın yazılı olarak açıklanması,hukuken var olanın ve gelişen durumun açıklanma hakkıdır.Yasa ve ahlak çiğneyenlerin bunu yapmaya hakları yoktur ama bu tutum ve davranışta olanlara karşı çıkma ve yaptıkları aykırılıklar karşısında yasaların ahlaki ve hukuki tavırlara zorladığı kişilerin bu tavırları göstermesi ve bildirmesi açık bir hak ve görevdir.Hatta müvekkilin teklifi bir suç teşkil ettiğinde bunu C.Savcılığına bildirme yükümlülüğü vardır,zira kamu(sal) görevlilerin görevlerini ifa sırasında muttali oldukları suçları,takibe görevli mercilere bildirmek zorunluluğu vardır.Müvekkilimizin bizim himayemizde suç işleme,ahlaksız davranma hakkı yoktur.Ahlakı çiğneyen kişiyi koruma görevimiz bitmiş,hukuku ve ahlakı koruma görevimiz başlamıştır. Yalnız bu hak ve görevin adı 'ifşa'değildir.İfşa,kaynağını ve tanımını hukuk ve ahlaktan almayan,halk jargonundan alan; hukuki değeri ve kaynağı olmayan,ahlaki değeri de olmayan daha hafif ve değersiz,gereksiz, hatta ahlaksız açıklamaların adıdır.
Old 12-03-2008, 07:10   #21
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

Sn.Olguner;
Anlıyorum ki sız ideal ve görülmemiş düzeyde hassas dürüst adeletin keskin kılıcı olma yolunda ilerleyen bir meslektaşımızsınız.Size imrenmemek mümkün değil.
Bu arada sizinle aynı şehirde avukatlı yapmamaış olmak büyük bir şans.Zira ya sizinle herhangi bir davada karşılıklı gelmiş olsa idik.Ne olacaktı.Hakim size soracak ve siizin beyanınız görüşleriniz ve düşünceleriniz gerçek doğru ve adil olan olduğundan siz yargılamayı zaten öncesinde yapıp bitirmiş olduğunuzdan ve kesinlikle haksız olandan yana olmadığınızdan ayrıca bir yargılamaya ihtiyaç olmayacağından bize ve mahkemeye pek yapacak bir şey kalmayacaktı.Ben kendim naçizane sadece avukat olduğum ve müvekkilimi yargılamak görevini amacını kendime vazife edinmediğim için bana doğru söyleyip söylemediğini araştırmak yargılamak konumuna gelemiyorum.Çünkü hayatım boyunca polis savcı ve hakim olmayı düşündmedim.Hep avukat olmayı amaçladım.Ve avukatlığın gereği olduğunu düşünerek kendimi müvekkilin doğruları ile sınırladım.Hiç bir Müvekkilim ahlak ve hukuk dışı bir tarz ile avukatlık yapmamı teklif etmediği için benim kişiliğimin buna elvermeyeceğini bildiği için de böyle bir sorunum olmadı.Hiç bir zaman da hakimlerin bana muhittin beye soralım o nerse doğrudur tarzı bir beyanları ile onore olmadım.Olmak ta istemem.Ama hiç bir hakimin benim hakkımda meslek kurallarına aykırı davrandığım şeklinde düşündüğünü de sanmıyorum.Ama kesinlikle sadece avukat olduğumu sorgucu ve hakim olmadığımı belirtmek isterim.ama daha önce belirttiğim ve alman hukukundan gelen meşhur ve önemli ilkeyi belirtmek isterim.Avukat asla yalan söylemez.Ancak avukatın her doğruyu söylemeye hakkı da yoktur.Hukuksal ilkeler rast gele konulmuş değildir.Avukatlık ta polislikten,savcılıktan ve hakimlikten farklı bir işleve yöneliktir.Aksi halde müvekkilin yalan söyleyip söylemediğini anlamanın bu çabanın sonucu nerelere varacaktır.Gözaltına alıp sorgulayacakmıyız.Kazara şaka ile yan odada evet ben suçu işledim diyorsa ve biz bu şakayı yan odadan duyup gerçek sanıyorsak mahkeme yada savcılığa ibbarda mı bulunacağız.Ya da bizimle sohbet ederken bizim sır saklama yükümlülüğümüze güvenerek olya ya da başka bir olaya ilişkin suçu işlediğine ve nasıl işlediğine dair suç ortaklarınıda belirten itirafta bulunuyorsa biz müvekkil ve suç ortaklarını ihbar mı edceğiz.Ya da gerçek olup olmadığını anladıktan sonra ihbarda bulunmak için gerçeği arama saiki ile neler yapacağız yapabiliriz.Müvekkil ve suç ortaklarını gözaltı ve sorguya mı alacağız.Müvekkil bizi de kullanarak çünkü söylediğimiz mahkemelerce mutlak doğru olarak kabul ediliyor ya düşmanlarını mağdur etmek istiyorsa ne olacak.Bu soru ve sorunlar endazeyi kaçırır ve mukayeseli hukuktaki yüzyılların süzgecinden geçerek gelen kuralları görmezden gelerek dürüstlük vs. üstün değerleri kendimize kalkan yaparak mantığı yanlış kurallar öne sürüp çok kötü sonuç ve sizin bu tür bir amacınız olmadığını kesinlikle sezebiliyorum hakim savcı ve kolluğa oynandığını ileri sürdürebilecek beyanlarda bulunmaya yol açabilecek görüntüdeki beyanları kabul etmek onaylamak mümkün değildir.Beyanlarınızı çok tehlikeli ve savunma hukukuna ters mesleki anlamda büyük tehlike içeren avukatlığı muhbirlik ve polislikle karıştırabilecek bir anlayış olduğunu üzülerek söylemek istiyorum.Saygılar.
Old 12-03-2008, 08:05   #22
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Muhittin Bey ;

Ben,tanımladığınız gibi mümkün oldukça,yalnızca gerçekler üzerinden adalet aramaya çalışan ve işi alırken de zaten bu konuda müvekkili ile anlaşan bir meslektaşınızım.
Yani müvekkilim de zaten gerçekleri saptırmak istemeyen ve bu anlamda sorun yaşamayacağım kişilerden oluyor. Bu bir çalışma tercihi. Hukuki kurallar ve çerçevede hukuki yardım konusunda anlaşıyoruz. Bu kısma bir itirazınız olmadığını düşünüyorum. Devamlı olarak bu tarzda çalışmanın yarattığı bir güven de,sizin korku bildirdiğiniz anlamda bir tehlike yaratmıyor. Benim her dediğimin mutlak doğru kabul edilerek yargılamada kurucu unsur olduğunu düşünecek ve korkutacak bir beyanım olarak değil,her zaman gerçeklere,hakka ve hakkaniyete uygun davranışlarda bulunan ve hukuki takiplerde bulunan bir avukatın bu tarzının gözlenmiş olmasından kaynaklı bir güven,delil değerinde olmak üzere beyan edilmemiş,güven ve saygı duygusunu ifade etmek üzere size açıklanmış samimi bir beyandı.. İş kabul ederken,gerçeklere ve hakka,hukuka uygun ölçüleri gözetmek neredeyse ahlakı zorlayan bir sonuç gibi algılanmamalı,haksız ve yalan beyana dayalı işleri almamak konusundaki var olan yasal mecburiyetimizin açıklaması sınırları içinde düşünülmeli.Müvekkilin beyanına göre dava alınabilir,bizim tahkik etmek gibi bir mecburiyetimiz yok,ama bilerek yalan söylemek ve özellikle başkalarına zarar verici yalan unsurlu beyan ve savunmalara bilerek katılmak mümkün değil. Sizin kaygılarınız içinde yer alan muhbirlik kaygısını ve çirkinliğini bir yana bırakarak,haklı ve gerçek savunmanın kutsallığı içine,benim hassasiyetlerimi ekleyerek ve sizin kaygılarınızın da sözkonusu olmadığı,olmayacağı gerçek,adil,hukuki çalışmaları kastediyorum. Mesajlarımı sezinlediğiniz iyi yönleri ile algılamakta tereddüt etmemenizi isterim. Birkaç örnek vererek :

Bir Ağır Ceza davasında sahte çek tanzimi ile suçlanan,oğlu yerine imza atan bir babada,oğlunun resmi vekaleti olmasa da rıza ve onayı bulunduğundan bahisle suç kastının olmayacağı ve suçun karşılıksız çek vasfında olduğunu savunduğumuz davada, savunma doğrultusunda mahkemece suç vasfının karşılıksız çek olarak değiştiği yargılama sonunda ödenen çeklerden ötürü düşme kararı verilirken,ben mahkemeye,çeklerden birini ödemediğimizi ve diğerlerinin ödenmiş olmasından ötürü ödenmeyen çekin dikkatten kaçtığını,ödemek için süre talebinde bulunduğumu bildirdim. Mahkeme başkanı dikkatlerinden kaçan bu hususu hatırlattığım için teşekkür etti,süre verdi,müvekkil çeki ödedi ve diğer celsede birleşen dosyaların tümü hakkında düşme kararı verildi. Müşteki müdahil değildi ve kararı temyiz edemeyecekti. Ankara"da yaşayan bir kişiydi. Müvekkil de duruşmada hazırdı.Durumu açıkladım,gitti Ankara"da borcuna karşı senet verdi ve şikayetten vazgeçme sağlandı,haklı bir karar aldık.

Bir diğer örnek,işleten sıfatının tayini ile ilgili bir hukuk davasında,trafik kaydına güvenerek dava açan,ancak yargılama sırasında kayıt sahibinin işleten olmadığının ve işletenlik sıfatının başkasına geçtiği davalarda davacının işletenin kayıtlarda olmayan bir kişi olabileceğini önceden öngörmesinin mümkün olmadığı,ona öyle bir araştırma görevi yüklenemeyeceği ve bu nedenle kayıt sahibinin işleten olmadığının ortaya çıktığı davaların davalı lehine reddi halinde davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği ile ilgili bir içtihadı,benim müvekkilin davalı,kayıt sahibi ve işleten olmadığı bir davada,lehimize hüküm verilmesini,ancak lehimize hüküm verilmesi halinde ücret takdir edilmemesini isteyen dilekçe ile verdim,cevap dilekçesine bu yönü yazdım. Mahkeme lehimize karar verirken,ücret takdir etmedi. Bu gibi davranışlar dürüst ve ahlaki davranışlardır.Bahsettiğim güven duygusu da bu tür olaylardan kaynaklı gözlemlere dayalı.Dediğim gibi zaten baştan müvekkillerle anlaştığımızdan,problem de yaşamıyoruz. Çok çirkin ve ahlaksız davranışlarda bulunanların zorlaması ile meslek kural ve ahlakının gerektirdiği tavırları göstermek ahlaki nedenlere dayalı ve haklı,sizin kaygılarınızdan uzak nedenlerledir.,bunun ayrımını yapabileceğime güvenebilirsiniz.
Zaten hukuka ve ahlaka aykırı iş almamakla ilgili hepimizin ortak hassasiyeti sizin kaygınızı da gereksiz kılıyor.Ben de sizinle iyiniyetli,dürüst,savunma görevinin kutsallığına yararşır değerlerde buluştuğumuzdan eminim.
Old 12-03-2008, 16:34   #23
Av.muhittinköylüoğlu

 
Varsayılan

anladığım kadarı ile bu tartışma netice vermeyecek.ancak söylediklerinizin özellikle ceza yargılaması açısından müdafilik kavramına uymadığını rahatlıkla söyleyebilirim.Zannedersem anlatmak istediklerimi de anlatamadım.Nur centel'in ceza yargılamasında müdafi ve Kuter'in Ceza muhakemesi ni ilgi duyan arkadaşlara tavsiye ederim.Müvekkilerimizin doğruyu söyleyip söylemediğini gösteren bir alet bulamadığım ve evliyada olmadığıom için ben diyorum ki ;Ben değil dünya diyor ki
Avukatın doğrusu müvekkilin doğrusudur.
Avuakat adalet dağıtan değil müvekkili adına arayandır
Ben bugüne kadar hiçbir savunmam da (istanbulda az çok tanınan ve tarzı bilinen bir avukatımdır) müvekkilim isnat edilen suçu işlememiştir dahi deömmemişimdir.Müvekkilim isnadı kabul etmemektedir.Suçsuz olduğunu beyan etmektedir. demişimdir.Ya da suç olduğu iddi,a edilen fiilin suç olup olmadığıonı tartışmışımdır.Ya da suç sabit olabilir delillerin hukuka aykırılığını tartışıp hükme esas olmayacağını tartışmış ya da talep etmişimdir.Ve bu tartışmalar sizin aradığınız ya da uyguladığınız adalet tanımına uymayabilir:örneğin adam öldürme sabittir.Ama delil hukuka aykırı olarak elde edilmişse adalet için sanık cezalandırılmalımıdır. Adalet ve avukatlığa ilişkin olarak Sizin kilerde bir görüştür.Ama insan hakları ve mesleki duyarlılık adil dürüst yargılanma haklarına önem veren biri için geçerli ve makbul olamaz.Bu görüş avukatı maddi gerçeği ortaya çıkarmak ile görevi kamu ajanı yaparki bu çağımızda savunulması zor geçmişte kalmış bir anlayıştır.Ve de çok tehlikelidir.Avuaktın sır saklama yükümlülüğünü de saklarsak neyini savunacağız ki.
Ya da en azından ben sizin kadar mükemmel ve adalet duygusuna sahip bir insan olamadığıom için böyle düşünüyorum.Saygılar.(Bu konuya şshsım adına son veriyorum)
Old 12-03-2008, 16:48   #24
üye8180

 
Varsayılan

Sayın Muhittin Köylüoğlu'na katılıyorum. Müvekkilin doğrusu bizim doğrumuzdur ve olmalıdır. Ne hakimiz, ne savcı, ne de kolluk. Herkes kendi işini en iyi şekilde yapmalı.
Old 12-03-2008, 17:02   #25
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Ahlakı çiğneyen kişiyi koruma görevimiz bitmiş,hukuku ve ahlakı koruma görevimiz başlamıştır. Yalnız bu hak ve görevin adı 'ifşa'değildir.İfşa,kaynağını ve tanımını hukuk ve ahlaktan almayan,halk jargonundan alan; hukuki değeri ve kaynağı olmayan,ahlaki değeri de olmayan daha hafif ve değersiz,gereksiz, hatta ahlaksız açıklamaların adıdır.

İfşa kelimesi ile ilgili yakınmanıza ve kelimeyi değersizleştirmenize de şaşırdım. İfşa, gizli olan bir durumu açığa çıkarmak anlamındadır. Duruma göre hem ahlakla hem de hukukla bağıntılı olabilir. Müvekkille yapılan görüşmeler, gizli değil midir?

Saygılarımla...
Old 12-03-2008, 17:26   #26
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Muhittin Bey ;

Tartışmanın bir amacı mı vardı? Amaç herkesin kişisel mesleki duyarlılıklarını ve ilkeleri nasıl uyguladığıni bir iki örnekle anlatmasıydı. Adama öldürmeye teşebbüs ile ilgili bir davada,ben baştan suç vasfının kararla tayin edileceğini.,karar aşamasından önce tahliye beklemediğimi,ancak karar ile birlikte tahliye beklenebileceğini,yaralama vasfı verilirse yatılan sürenin zaten yaralama suçunun cezasına mahsup edileceğini,adam öldürmeye teşebbüs vasfı verilirse de tahliye dahi çıkmayacağını normal hukuki süreci baştan anlattım ve bana bu konuda baskı yapmamalarını istedim.
Kabul ettiler ve ama ilk celseden sonra,sızlanmalar.sizin de tahmin edebileceğiniz baskılar dayanılmaz boyutlara ulaştı,adliye içinde ailenin bütün fertleri ile merdivenlerde,çeşitli kişilerle tavassut çalışmaları içinde gördükçe eziliyor,uyarıyor,ama bir türlü bu davranışlardan vazgeçmiyorlardı. Ankaradan gelen "hakime rica etmem emir veririm,dosya numarasını ver" telefonu da bardağı taşırdı ve vekaletten çekilme dilekçemi sebebi ile birlikte verdim. Şimdi hatırladım,gazete muhabiri bir bayan da büroma gelerek bu davaya yardımcı olmak için aile ile anlaştığını,bana da yardım etmek üzere göreve hazır olduğunu,C.Savcılarını,tüm adliye erkanını etkileyecek güce sahip olduğunu ve başkaca işlerimde de aynı yardımı yapabileceğini,söyleyerek dosyaya hükmetme
yetkisini aileden aldığını bildirdi. Daha hatırlamadığım nice baskı.onur kırıcı davranış... İşte bu davranışları vekaletten çekilme sebebi olarak yazdım,umarım bu kadar bir onur mücadelemi mazur görürsünüz.Buna da kamu ajanlığı diyebilirsiniz. Ama dikkatimden kaçmayan bir yön var : Tartışmanın asıl amacı olan,farklı düşüncelerin,birbirini anlamak ve tamamlamak üzere de karşılıklı ortaya konması sonucu,herkesin söylediklerinin içindeki doğrulardan ve aslolanın iyiniyet olmasından hareketle ortak bir yorum yapmak ve işte,iki farklı doğrunun toplamı diye teslim etmekten özellikle kaçındığınız. Sorulan veya ortaya atılan,kişiliğime sataşma da teşkil eden yönleri bulunan her konuya,tamamen ahlaka ve hukuka,yasalara dayalı argümanlarla verdiğim tutarlı ve haklı yanıtlardan sonra,verilen yanıtın haklılığı gözardı edilerek,hemen onu değerden düşürecek ve konuyu saptırmaya da yönelen başkaca argümanlarla karşılık verilmesi. Oysa ki karşımdaki insanın kişiliğini hedef almayan ve bana yapılan sataşmayı dahi dikkate almadan,düzeyi korumaya ve tartışmayı hukuki mecradan çıkarmamaya yönelik sağduyulu tutumumu sürdürdüm. Sizin kendi adınıza tartışmaya son verirken de,haklı yönleri ile size yaptığım açıklamalardaki haklılığa değinmeden kamu ajanlığı tehlikesini ana fikir olarak korumaya çalışmanız bence hoş olmadı.Zira ajanlık ahlaksız bir görevdir.Muhbirlik te aynı kefededir. Ama suçu işlediğini bildiği bir sanığın suçu inkar ederek yalan deliller ortaya koymasına dayalı hukuki yardımı kabul etmeyen ve doğruyu söyleyerek hukuki savunma yolları ile yardımcı olabileceğini baştan bildirerek anlaşma teklif eden ve bu teklifinin kabul edilmesi halinde işi alan bir avukatın bu davranışı onurlu çalışmaktır.Bu teklifi kabul etmeyen zaten size işini teslim etmez.Siz kendi ilkelerinize göre işinizi seçebilirsiniz. Masum olan bir kişinin zaten savunmasını üstlenmek kolaydır.
Old 12-03-2008, 21:52   #27
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Olguner,

Bazı net soruları yanıtlamaktan imtina ediyorsunuz, yanılıyor muyum?

Ardında durduğum gerçek , haklı -Salt kişisel kanaat bazında değil, her yönüyle- ise, sonuna dek savunurum, savunacak enerji de, yazılı argüman da bu düşünce fırtınasına eşlik eder, değilse çekilirim, "Bu benim inancım, doğru veya yanlış olabilir, bence doğru olmalıydı,ama değilse de yapacak bir şey yok, haklı olmalısınız" derim. Herkes aynı yöntemi benimseyecek ve dolayısıyla yöntemleri tartışacak değiliz elbette, nihayetinde bu kaosta cümlemizi kurtaracak, tek bir gerçek var, o da bağlı ve uymak yükümlülüğünde olduğumuz yazılı kurallar bütünü; HUKUK.

Düşünün ki bu hukuk sisteminin içinde, sanığın "Yalan Söyleme" hakkını barındıran, cezai müeyyideye tabi tutmayan bir anlayış/bakış açısı var. Ceza hukukuyla ucundan kıyısından veya cephelemesine ilgilenip de, sanığın ikrarının tek başına mahkumiyet hükmü oluşturmaya yetmediğini ve dahası gerçeğe aykırı anlatımı nedeniyle, her iki yan tanıklarının aksine, cezai müeyyideye tabi tutulmadığını bilmeyen ceza hukukçusu, yoktur inancındayım.

Birebir tanığı olmadığım bir olayla ilgili olarak, -Saklı tuttuğum kişisel inançlarımın ve sınırlı tahayyül/tahakküm/imgelemimin ötesinde-, kimin haklı, kimin haksız olduğuna, ben nasıl "Hükmedebilirim"?

Şeytan'ın avukatı filminde kahraman avukat, kareler arasındaki onlarca ikilem ve kişisel doğrusu arasında ilerlerken, son karede, kısa süre evvel kazandığı mesleki başarı karşısında aldığı kutlama mesajı nedeniyle gizliden gizliye gururlanmakta iken, merdivenleri inen Al Pacino (Mecazen şeytan) unutulmaz mesajı verir: "Kibir, en sevdiğim"

Doğrusu ben bu kibir mevzunun da yanlış anlaşıldığı inancındayım. Olması gereken, sadeliğimizin ve sıradanlığımızın altını doğallıkla çizebilmek, (doğallığın ölçüsü de kişinin özsel denetimi içinde bulunmalı, muhakkak. Zira fazlası da doğallığın sınırlarını aşıp teatral duruşa, yani yönteme rahatlıkla kayabiliyor malum) ve bu çizme eylemi sırasında hukuka ve kişisel doğrularımıza -Ki bazen kişisel doğrularımıza ters düşse de icra ettiğimiz meslek adına, mesleki kimliğimizi kişisel doğrularımıza feda ederek (Etmeyeceksek cübbemizi hatıra kılmamız gerekir, değil mi?) , OMUZUMUZDAN DÜŞÜRMEMEYİ SEÇTİĞİMİZ CÜBBEMİZİN GEREKLERİ VE ZORUNLU KILDIKLARIYLA SÜSLEYEREK, yola devam etmek olduğu inancındayım, ne bir fazla ve ne de eksik.

Ben tanık olmadığım bir olayla ilgili olarak, müvekkilimim suçlu ya da suçsuz olduğuna, yargılamayı hiçe sayarak, kişisel kanaatimi yargının nihai sözüne egemen/üstün kılarak, peşinen öncelikli kılıyor isem; yargılama sürecinde mahkemenin "Tanık, keşif, bilirkişi incelemesi, bilumum raporlar" sürecindeki izlenimlerini hiçe sayıyorum , dahası peşin hükümlülüğümü ikrar ediyorum demektir.

Doğruları yargılamaya ihtiyaç duymaksızın peşinen bilmiyorsak; bu erke sahip değil isek -ki nihai sözü aşamalarda söyleyecek olan dahi bu erke sahip değil iken!- , bize söylenenleri temsil durumunda olmayı, "Sınırlı ehliyetlilik" addediyor isek; sınırlı ehliyetin de kendi yüzölçümü içerisindeki hukuki değerini, hiçe sayıyor/(hukuku tanımıyor) uz demektir.

Müvekkilimin haklılığına sonsuz itikat beslediğim ve beraat hükmünü aldığımız bir yargılama sonrası, müvekkilimle dostane hasbıhal ederken bir göz kırpımında yakalanan "Yaaa, Neyse boşverelim şimdi " müstehziliğindeki bakışın, yukarıda andığım filmin son karesiyle bizzat çakışmasını yaşayan (şanslı?/şanssız?) meslektaşlardan olarak, son bir mesaj eklemek istedim, o kadar.

Ve unutulmaması gerektğine inandığım, diğer bir meslek vazgeçilmezi: Yasaların yerindeliğini tartışabiliriz, ama bu uymak zorunluluğumuzu bertaraf etmez.

Buna; "Müvekkilimin beraatini talep ediyorum" son savunması ile karar duruşması aralığındaki bir aşamada, müvekkilimin suçlu olduğuna kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanaat getirmem olasılığı da dahil. Bu aşamada yasa bana "Gerekçe göstermeksizin" çekilebilirsin der, ama müvekkilini "İfşa edebilirsin" demez.


Saygılarımla...
Old 12-03-2008, 22:13   #28
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Biraz gülümsemek gerekirse; 07.03.2008 tarihini (yani "Hükmetme" şans ya da şanssızlığına erişme- ihtimalini, her şey ne kadar görece, değil mi? ) halen ifa ettiğim mesleğin gereklerine dayalı bir girişim içerisindeyken, 07.03.2008 başvuru miladını atlamak suretiyle nihai yaş sınırına takılarak, unutmuş/kaybetmiş olma nedeniyle, peygamber postunu ilanihaye yitirenlerdenim.

Ama bazen düşünüyorum da, "Gerçekleri" temsil, "Düşünceleri/İnançları/Hatta bazen olması gereken beklentilerini" temsilden, çok daha güç. Dolayısıyla bu erke sahip olmak, kifayetiyle sahip çıkmak, zor zenaat.

Her bir karar arifesinde, özü ve usulü bir bütün kabulü ile, bir nakkaş zerafet ve titizliğiyle ömrünü mesleğine ifaya adamış yargıçlarımıza, bilvesile şükranlarımı sunarım.



İmza: Yargıçlık yapamayacağı, milat atlaması ile sonsuza dek "Hayır" yönünde tescillenmiş, ancak ikilemlerinden de azade olmanın huzuruna kavuşmuş, bir avukat.

Saygılarımla...
Old 13-03-2008, 00:07   #29
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

FERDA HANIM ;

Vekaletten çekilme gerekçemi yazmam üzerinden konuşuyorduk asıl olarak.gerekçe ve sebebinin yazılması,
deklare edilmesi,ifşa edilmesi ile ilgili olarak. Bu konuyu açıklamaya çalışmıştım.

Bazan insanlar doğallıklarını,sadeliklerini,tevazularını,doğruluk larını o kadar coşkulu anlatmaya çalışır ki,görüntü sizi yanıltabilir,ama biraz durup düşünmek,o abartının altındaki saf ve doğal duyguları ayırtetmek sizin gibi yüreği ile yaşamı kavrayan birii için çok zor olmaz...
Old 25-03-2008, 12:42   #30
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Arkadaşlar herkese iyi günler;

Mesajı yanıtlayan tüm arkadaşlara da saygılar.Öncelikle bir hususu açıklamam gerekir ki; yaklaşık iki aydır siteye hiç giriş yapmadım sağlık sorunlarım ve büro açma çalışmalarım nedeniyle.
Sitemiz de üyesi bir arkadaşımın benden bir ricası olmuştu.Ben de ilgilenemediğim için üye kullanıcı ismimi ve şifremi ona verdim o da bu forumdaki soruyu sizlere yöneltmiş, ancak daha sonra şifreyi kaybettiğinden foruma dönüp cevap verememiş.Konuyu ve yazılanları birkaç gün önce okudum.Çok önyargılı birkaç yaklaşım dışında yardımlarınız için teşekkür ederim. Arkadaşımın evet ceza hukuku konusunda tecrübesiz olmasının dışında başkaca bir kötüniyeti hukuku somut duruma uydurma çabası ve hele ki gerçeği kendisi bildiği halde hukukun arkasından dolaşıp mahkemeyi yanıltmaya çalışma teşebbüsü dahi söz konusu değildir.Galiba biraz gerginim ve kelimeleri yine de düzenli seçemiyorum.Konuyu bana gönderdiği metni aşağıya alıyorum.


Mrb Nesrin. THS'de kendi adıma bu konuyu açamadım bazı sebeplerle, senden
ricam aşağıdaki olayı sitede açman. Ben ordan takip ederim.

Sabah saat 9 sularında dışardan evine gelirken dairesinden tanımadığı bir
adamın çıktığını görerek kendini kaybettiği iddiasıyla, merdiven boşluğunda
odun çuvallarının üstünde bulunan balta(naçak) ile karısının kafa bölgesine
rastgele hareketlerle vurmuş, sonrada kendisi polisi arayarak suçu itiraf
etmiştir.Genel adli muayene raporuna göre; 'yaralanması basit tıbbi müdahale
ile giderilemez, hayati tehlike oluşturacak nitelikte kırıklara neden olmuş,
yaşamsal fonksiyonları 6/6(ağır) derecede etkilenmiştir'. Dosya adam
öldürmeye teşebbüsten (TCK.82/1-d, 35) açıldı.
1- Bu olayda nasıl bir savunma yapılabilir? Sanık aşırı kıskançlığı ve
şüpheciliği olan biri. İddiasına göre birileri tarafından sürekli takip
edilmekte, eşi baldızıyla bir olup kendisini ortadan kaldırma gayreti
içindedir ve kendisini aldatmaktadır. Bu iddialardan da anlaşılacağı üzere
psikolojik sorunları olduğu belli. sanık 60 yaşında ve daha önce de 3
evlilik yapmış, o eşleri zamanında da bu ruh hali mevcut imiş. Bu durumun
cezaya etkisi nasıl olur ve savunmada bu durum nasıl değerlendirilmelidir?
2- Duruşmalada nelere daha çok dikkat etmek gerekir. Müştekinin ve
tanıklarının karşı yönde beyanları karşısında ne yapmak gerekir?
3- Haksız tahrih hükümleri uygulanabilir mi? Özellikle ceza davalarında
tecrübeli meslekdaşların sanığın lehine savunma için, uygulamaya ve usule
ilişkin deneyimlerini paylaşmaları rica olunur.

Şeklinde idi ve görüleceği üzere sanığın doğruyu söyleyip söylemediğinden kendisi de emin değildir ve ne yapması gerektiğini kestirememektedir.
Kanaatimce;
Bu arada şu hususları da açıklamam gerekir ki hukukun en tutarsız ve çözümsüz alanıdır ceza hukuku. Bir insanın belki çekirdek haklara saldırı şeklindeki suç diye tarif ettiğimiz derecede ağır suçları işleyebilmesi bence direk tıbbi müdahaleyi gerektiri.Bu tür suçların cezası olacaksa eğer psikolojik tedavi olmalı.Ben ceza hukukundan korkarım sanığın yalan söylemesinden, mağdurun hakkında kalmaktan yargılamanın adil olmamasından ve nihayet gerçeğe ulaşılamamış olmaktan hakkın yerini hiçbir zaman ve hiçbir hukuk sisteminde bulamamasından korkarım.Büromu yeni açtığım halde Cmuk müdafiiliği bile almıyorum sırf bu nedenlerle.

Ancak hukuk sistemleri artık 'adil yargılanma hakkıyla 'ilgileniyor.Çok uzun ve yorucu süreçlerin ardından ve suçlunun da özellikle de onun savunmaya ihtiyacı vardır.Yaptığımız her işi yapmış olmak değil layıkıyla yapmış olmak avukat olarak bizleri ve hukuku iyi bir yerlere getirir. Tecrübesiz olmamız öğrenmeye çalışmamızın da en yegane vurucu noktasıdır ki ,bence biliyorum demeye başladığımız anda tehlike de başlamıştır. Her insan farklıdır, her dosya farklıdır. Yardımlarınız ve katkılarınız için teşekkürler. Kullanıcı adım ve şifremi başkasına kullandırdığım için eğer üyeliğim iptal olmazsa görüşmek üzere.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Niye "Adam Gibi Adam" Ya Da "Kadın Gibi Kadın" Bulamıyoruz? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 76 04-09-2011 13:30
Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Haksız Tahrik Kemal Yıldırım Ceza Hukuku Çalışma Grubu 16 04-08-2011 22:14
Kasten adam öldürmeye teşebbüs Av.Fatih KAYA Meslektaşların Soruları 7 03-07-2007 11:11
'Adam öldürmeye teşebbüsten mi yargılanmalıydı?? Seyda Ceza Hukuku Çalışma Grubu 2 16-02-2007 19:32
Adam Öldürmeye Teşebbüs AVUKAT MERYEM Meslektaşların Soruları 7 12-01-2007 16:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06166792 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.