Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İlginç bir vesayet öyküsü

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-07-2007, 14:54   #1
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan İlginç bir vesayet öyküsü

Değerli meslektaşlarım,

Her ne kadar vesayetle ilgili hükümleri okuduysam da ne yasada ve ne de uygulamada "geçici vesayet" ile ilgili bir hükme ve uygulamaya rastlayamadım. Karşılaştığım ve sizlere sormak istediğim somut bir örnek hariç.

2001 yılında x şahsının vesayet altına alınması istenir. Talep sahibi x'in eşidir ve vasi adayı da kendisidir.

x şahsı İstanbul'da ikamet etmektedir, ancak talep Ankara mahkemelerine yapılır. x o tarihte Ankara'da bir hastanede tedavi edilmektedir.

Mahkeme, vesayeti istenenin malvarlığını araştırmaksızın, talep üzerine, 25 ocak tarihli tensip zaptı ile tayin ettiği 26 ocak tarihli duruşmada, talep sahibinin isteğini kabulle x şahsının geçiçi vesayet altına alınmasına, talep sahibinin de geçici vasi olarak atanmasına karar verir. Başkaca tetkikat yapılmaz.

Karardan sonra, geçici vasi eş, -bilahare mirasçı olacak kişilerin iddiasına göre- x şahsının malvarlığını hızla uhdesine geçirmeye başlar. x in çocuklarından birisi aşamalarda bu geçici vesayet dosyasına müdahale eder ve mahkeme yetkisizlik kararı vererek, dosyayı yetkili İstanbul mahkemesine gönderir. Nihayetinde 2002 senesinde yetkili mahkeme tarafından, usulüne uygun vesayet kararı verilir ve x in iki çocuğundan birisi vasi olarak atanır.

Bundan sonraki aşamalarda x ölür, ölmeden önce vasi, eski geçici vasi eşe boşanma davası açar ve kısıtlı x, eşinden boşanır. Yine vasi olarak atanan çocuk, eski eşe tazminat davaları vb. açar. Bu aralıkta bu kez x muris olunca, murisin iki mirasçısı olan, vasi varis ile diğer varis arasından, bitmek tükenmek bilmeyen karşılıklı suçlama ve davalar örgüsü başlar.

Biz bu çekişmenin dışında, 3. bir kişiyiz. Konunun bizi ilgilendiren kısmı şu:

Geçici vesayet kararı ocak 2001 de verilir. Nisan 2001 tarihinde ise, geçici vesayet altındaki x, falanca avukata taşınmaz satış yetkisi içere bir vekaletname verir, vekalename doğal olarak noterde verilir, geçici vesayet kararından vekaletnamede sözedilmemektedir, ancak vekaletnameyi düzenleyen de noterdir.

Anılan vekaletname ile,nisan 2001 tarihinde, x in Ayvalık'taki bir taşınmazdaki 1/2 hissesi, y şahsına satılır.

Biz bu taşınmazın her iki payını da (vekaletle x adına kayıtlı iken 2001 yılnda y'ye satılan payı da), sorunsuz diğer payı da ARALIK 2004 tarihinde satın alan tarafız.

Şimdi bir varis, diğer vasi varis aleyhine muvazaa ve ehiliyetsizliğe dayalı tapu,iptal,tescil davası açarak anıla taşınmazın 1/2 payın dava etti.

Konu en özet hali ile bu.

Sormak istediklerim:

-Geçici vesayet diye bir müessese var mıdır, varsa ilanı gerekmez mi? Yoksa itibar edilebilir mi? Zira konunun sonraki kısmı değil, yalnızca nisan 2001 tarihli , x adına vekaletname ile y ye yapılan satış kısmı bizi ilgilendiriyor. Bldiğimiz üzere, ehliyetsizliğe dayalı işlemlere sonradan hukuksal geçerlilik tanınamıyor. Ancak, Ankara ve İstanbul Mahkemelerinde sürüp giden vesayet çekişmesini, yine x in adı olmayan, doğrudan y den , o da 3,5 yıl sonra satın alan müvekkilimin bilmesine olanak yok. Geçici vesayet kararı ilan edimemiş, o dönem x in malvarlığı tespit edilmemiş, tedbir şerhi verilmemiş, noter vekaletnamesine dayalı olarak tapuda x in payı y ye satılmış. Biz de bu payı 3,5 yıl sonra, y den satın almışız. En öz hali ile, ilan edlmeyen ve yasada karşılığı bulunmayan geçici vesayet kararı dönemi ierisindeki, noter vekaletnamesi ile x'n y'ye yaptığı satış geçerli midir, değil midir. ve her iki halde de 3.5 sene sonra bu payı banka havaleleriyle ödemelerini yaparak y'de (ve diğer 1/2 payı da dava dışı hissedarından) satın alan müvekkilimin mülkiyet hakkı tehlikede midir?


Karışık göründüğünün farkındayım. Ama daha net anlatmayı başaramıyorum.

İlgilenecek meslektaşlarıma, şimdiden teşekkür ederim.
Old 06-07-2007, 19:02   #2
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

EMK m.370 hükmüne göre, vasi tayininden evvel bazı işlerin görülmesi zaruri ise sulh mahkemesi lazım gelen tedbirleri alır. Özellikle, hacredilecek kimseyi medeni haklarını kullanmaktan geçici olarak men eder ve ona bir temsilci tayin edebilir.

Sanıyorum ki olayınızdaki “geçici vasi” böyle bir temsilcidir. Bu kararın dahi ilanı gereklidir.

Ancak, salt ilanın yapılmamış olması temyiz kudretinden yoksunluk sebebine dayalı olarak hacir altına alınma söz konusu ise, EMK m.15 ve 28.07.1941 tarih ve 4/21 sayılı İçtihadı birleştirme kararı uyarınca y' ye yapılmış olan satışın geçersizliğini değiştirmez.

Ne varki müvekkiliniz y den satın alan ve aşağıdaki içtihatta açıklandığı gibi ikinci el konumunda ve son olarak iyiniyetli ise kazanımı hukuki himaye atındadır.

Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2000/1-1664
Karar : 2000/1795
Tarih : 13.12.2000

ÖZET : Tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını,tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir. Tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen, ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti gerekir. Nitekim bu görüşten hareketle kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden nazara alınması gerekeceğinin kabulü gerekir.

(743 sayılı MK. m. 2, 931)

KARAR METNİ :
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karadeniz Ereğlisi Asliye 1. Hukuk Mahkemesi´nce davanın kabulüne dair verilen 30/04/1998 tarih ve 1993/156 E. 1998/146 K. s. kararın tetkiki davalı ve katılan vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi´nin 08/12/1998 tarih ve 1998/12594-13909 s. ilamiyle; (...Dava,ehliyetsiz hukuksal nedenine dayalı tapu iptali,tescil isteğine ilişkindir.

Hukukumuzda, sair çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Yasanın 2. maddesinin genel hükümü yanında menkul mallarda 901 ve 902 tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 931. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu sebeple Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen bütün bu sebeplerin doğal sonucu olarak ta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyiniyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK.nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya sair bir aynı hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" biçiminde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını,tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.

Ne varki;tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse sair yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu sebeple yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve kanun koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması, bu yönde bütün delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötüniyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 08/11/1991 gün 1990/4 esas 1991/13 s. İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş,bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olayda ise, davacıların miras bırakanının satışa da yetkili olmak üzere 27/01/1992 gününde torununu vekil tayin ettiği,vekilin murise ilişkin 7 parsel s. taşınmazı 28/01/1992 tarihli resmi akitle satış suretiyle annesine (murisin kızı Nuran´a) temlik ettiği, Nuran tarafından da 22/10/1992 de yine satış suretiyle davalıya intikal ettirildiği,miras bırakanın vekaletname verdiği tarihte ehliyetsiz olduğu, dolayısı ile vekilin annesine yaptığı satışın geçerli bulunmadığı tartışmasızdır.

Ne varki, davalı Erdal Seven 3. kişi olup yukardaki ilkelere göre durumu bildiğine yada murisin vekili ve vekilin annesi Nuran´la el ve işbirliği içerisinde olduğuna ait delil bulunmamaktadır. Bir takım varsayımlarla iyiniyet yada kötüniyet hususunda sonuca gidilemeyeceği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, davalının iyiniyetli olduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle kabul edilmesi doğru değildir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı ve katılan vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu´nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacılar ile davaya dahil edilen Nuran Çöğendez´in miras bırakanları Emine Rahime Sulu´nun, kendisine ilişkin 243 ada 7 parsel s. bahçeli kargir ev niteliğindeki taşınmazını satmak üzere Nuran´dan olma torunu Mustafa Tunç Çöğendez´i 27/01/1992 günlü vekaletnameyle vekil tayin ettiği, adı geçen kişinin çekişmeli taşınmazı 5 milyon TL. bedel göstermek suretiyle 28/01/1992 gününde annesi Nuran´a satış yoluyla devrettiği, onunda sair oğlu ve vekili olan Tayfun Çöğendez aracılığı ile 22/10/1982 gününde 50 milyon TL. bedelle davalı Erdal Sevene temlik ettiği 05/02/1993 gününde ölen Emine Rahime Sulu´nun vekaletname gününde temyiz kudretinden yoksun bulunduğu, toplanan deliller, Adli Tıp Kurumunun raporları ve bütün dosya içeriği ile sabittir. Esasen bu yönlerde yerel mahkeme ile özel daire arasında bir uyuşmazlıkta yoktur. Uyuşmazlık ikinci el konumunda olan Erdal Seven´in iyi niyetli olup olmadığı Medeni Yasanın 931. maddesinin koruyuculuğu altında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Medeni Yasanın 15. maddesinde belirtildiği üzere kanunlarda belirtilen ayrıcalıklar dışında temyiz kudreti bulunmayan kişilerin tasarrufları hukuki hüküm ifade etmediğinden Emine Rahime Sulu ile Nuran Çöğendez arasında yapılan birinci temliki işlemin geçersiz olduğu kuşkusuzdur. Ne varki, Nuran Çöğendez adına oluşmuş tapu kaydına göre iktisapta bulunan ve ikinci el durumunda olan davalı Erdal Sevenin iyi niyetli bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk vardır.

Bilindiği üzere; Hukukumuzda, sair çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içinde alış verişte bulunmaları satın aldıktan şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Yasanın 2. maddesinin genel hükümü yanında menkul mallarda 901 ve 902, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 931. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu sebeple Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen bütün bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK.nun 931. maddesinde aynen "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya sair bir ayni hakkı iktisap eden kişinin bu iktisabı muteber olur" biçiminde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğinde bulunan 932. maddede başka bir ifade ile tekrarlanmıştır. Söz konusu maddeye göre tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını,tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkansız olan kişinin iktisabı geçerlidir.

Ancak, tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen, ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse sair yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan, önceki malik bulunmaktadır. Bu sebeple yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve kanun koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması, bu yönde bütün delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi zorunludur. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 08/11/1991 gün 1990/4 esas 1991/3 s. İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olayda ise; taraf tanıkları, yalnızca Emine Rahime Sulu´nun ehliyetsiz olup olmadığı yönünde dinlenilmiş kendilerinden ikinci el konumunda olan Erdal Sevenin iyi niyetli, daha açık anlatımla Emine Rahime Sulu´nun ehliyetsizliğini ve birinci temliki işlemin geçersizliğini bilen veya kendinden beklenen özeni göstermesi halinde bilecek konumda kimse olup olmadığı, ilk el Nuran Çöğendez ve temliklerde vekil olarak görev yapan çocukları ile ilgisi ve yakınlığı hakkında gerekli bilgiler alınmamıştır.

Ayrıca taşınmazın ikinci temlik tarihlerinde gerçek bedeli saptanarak satış bedeli ile arasında fahiş fark bulunup bulunmadığının böylece davalı Erdal Seven´in çok değerli bir taşınmazı çok ucuz bir fiyatla alıp almadığı saptanarak iyi niyetinin takdiri cihetine gidilmemiştir.

Hal böyle olunca, taraf tanıklarının yeniden dinlenerek davalı Erdal Seven´in ilk el Nuran ve onların çocukları ile ilişkisi ve yakınlığı hakkında bilgi alınması, böylece davalı Nuran ile el ve iş birliği içinde hareket edip etmediği veya Emine Rahime Sulu´nun ehliyetsizliğini ve ilk temliki işlemin geçersizliğini bilip bilmediğinin sorulması, bunun yanında ikinci temlik tarihindeki taşınmazın gerçek değerinin bilirkişi aracılığı ile saptanarak bedeller arasında fahiş fark bulunması halinde öteki delillerle birlikte Erdal Seven´in iyi niyetinin değerlendirilmesi, Ayrıca Erdal Seven adına taşınmazı kendisine Nuran Çöğendez´in vekili sıfatıyla satan oğlu Tayfun Çöğendez eliyle tebligat çıkarıldığı, Tayfun Çöğendez´in iş adresinden Erdal Seven´in ev adresinin tespit edilerek tebligat yapıldığının gözönünde tutularak Tayfun Çöğendez ile Erdal Seven´in ilişkilerinin açıklığa kavuşturulması, yukarda değinilen ilkeler doğrultusunda tahkikatın tamamlanması hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekir. O sebeple az yukarda açıklanan Hukuksal ilkeler doğrultusunda araştırma yöntemleri eksik bırakılarak yazılı olduğu üzere önceki kararda direnilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Açıklanan sebeplerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı ve katılan vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istem halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13/12/2000 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : {Corpus Arşiv No: HG-278}
Old 06-07-2007, 19:17   #3
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Bire bir bir HGK kararı!


Sayın Yavuz, davayı bizim açımızdan bitirdiniz. Size ne kadar teşekkür etsem, az.

Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
velayet-vesayet mevzu hukuk Meslektaşların Soruları 7 11-06-2007 08:10
Vesayet Makami İznİ lawyer35 Meslektaşların Soruları 1 24-04-2007 15:49
vesayet burhannew Hukuk Soruları Arşivi 7 07-08-2006 03:03
Kahvenin Öyküsü Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 4 28-02-2003 20:05
Vesayet glossator Meslektaşların Soruları 0 22-09-2002 16:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05250311 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.