Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Şirkete ödemek için, şirketin elemanının hesabına para yatırılması ödeme sayılırmı?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-02-2009, 12:37   #1
serdarserdar

 
Varsayılan Şirkete ödemek için, şirketin elemanının hesabına para yatırılması ödeme sayılırmı?

İyi günler,
İki şirket arasında bayilik sözleşmesi var.Yani iki tarafın ticari ilişki içinde olduğu hususunda muaraza yok.
Müvekkil şirket karşı şirkete ödeme yapmak amacıyla, o şirketin ssk'lı elemanının hesabına para yatırılıyor.Tabi pratikte şirket elemanı parayı çekerek şirkete veriyor.Ancak bu para şirket defterlerine işlenmiyor.Müvekkil şirket ile hesabına para yatırılan eleman arasında da hiçbir hukuki ilişki yok.
Bu durumda şirket elemanının hesabına yapılan ödeme şirkete yapılmış farzedilebilir mi?
Bu husustaki yargıtay kararları bulamadım.Elinde olan varsa ve cevaba eklerse sevinirim.
Old 12-02-2009, 12:50   #2
korayoz

 
Varsayılan

Şirketin elemanına ödeme yapmakla şirketle alakasız bir kişiye ödeme yapmak arasında fark yok. Burada iddianızı ancak karşı tarafın ikrarıyla kanıtlayabilirsiniz. Yani ödeme yapılan kişi bunu şirkete verdiğini, şirkette bu ödemeyi aldığını kabul etmelidir. Aksi takdirde borç olmayan şeyin ödenmesine dayanarak şirket elemanına sebebsiz zenginleşme davası açıp şirkete de borcun ödenmesi gerekir.
Old 13-02-2009, 16:14   #4
avbf

 
Varsayılan

aynı konuda benim de sorum olacak ,anonim şirketle eser sözleşmesi yapan müvekkil,bu sözleşmeden doğan ödemelerin bir kısmını şirketin hesabına bankaya, bir kısmını da anonim şirketin müdürünün ,yetkili temsilcisinin şahsi banka hesabına yatırmış.Şahsi banka hesabına yatan ödemeler şirket kayıtlarında gözükmüyor.Taraflar arasında başkaca bir iş,alacak,borç ilişkisi de yok.Şirket yetkilisi ile müvekkil akraba .Şahsi ödemelerin şirket hesabına ve eser sözleşmesi ile ilgili ödemelere sayılması konusunda yargıtay kararı bulabilirmiyiz.bu konusa görüşleri olan arkadaşlardan cevap bekliyorum.
Saygılarımla
Old 13-02-2009, 20:25   #5
Av.Kaan

 
Varsayılan

Şirket dediğimiz (adi şirketler müstesna) tüzel "kişidir". Haliyle bir kişiye olan borç için, o kişiden başka birisine ödeme yapılması durumunda "temsil" müessesesi devreye girer. Ödeme yapılan şahıs, alacaklının, ödeme almaya yetkili temsilcisi ise borç kapanır; ancak değilse bu durumda alacaklının yetkisiz temsilcinin işlemine icazet vermesi/kabul etmesi gerekir ki yapılan işlem geçerli olsun.

O halde somut olayda tek yol ödeme yapılan kişilerin yetkili olmasıdır. Bu sebeple ilk olayda; şirket elemanına yapılan ödemenin -eğer şirket yetkilisi değilse- borcu kapattığını düşünmüyorum. BK m.454 'de seyyar memurlardan bahsedilmekte olduğundan, bu hükmün burda uygulama alanı yoktur. Yalnızca sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca şirket elemanına rücu edilebilir.

İkinci olayda ise hesap sahibinin, şirketin yetkilisi olması sebebiyle, ödemenin şirkete yapılmasından farkı bulunmadığını düşünüyorum. Temsil kurumuyla ilgili bir durumdur. İlla da Yargıtay kararı bulmaya gerek var mı?

Saygılarımla...
Old 16-02-2009, 11:44   #6
avbf

 
Varsayılan

Bizim meslekte her şeyin mümkün olabileceğini, hukukun yoruma açık olduğunu unutmamak gerekiyor.Yargıtayın bulduğum 11.Hukuk Dairenisinin 1974 /132-126sayılı kararı genel müdürün tek başına yetkili olduğuna dair sözleşmenin diğer tarafında kanaat uynadırdıktan sonra aynı kişiye birden çok ödemenin şirkete yapılmış sayılması ve aksi savunmanın dürüstlük ve ticari işlerde güven ve istikrar kuralı ile bağdaşmayacağını savunmaktadır.

Saygılarımla
Old 16-02-2009, 12:18   #7
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Teorik olarak ödemenin şirkete yapılmış sayılmayacağı görüşüne katılıyorum . Ancak her olayın özellikleri itibari ile farklı değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Elbette somut olayın özelliklerine bakarak daha doğru bir sonuca varılabilir. Bu nedenle somut olayın özelliklerine göre bu kimsenin ticari vekil yahut daha dar yetkili olan tüccar memuru olup olmadığı hususunun araştırılması gerekir.
Eski bir olayda şirket tarafından verilmiş br vekaleti bulunan ancak vekaletnamesinde senet düzenleme yetkisinden söz edilmeyen bir kimsenin imzaladığı bir borç senedinin şirketi bağlayıp bağlamayacağı hususu bir davada tartışma konusu olmuştu. Biz, bu kimseye verilen vekaletin kapsamı itibari ile ticari mümessillerin haiz olduğu yetkilerin tümünü kapsadığını, bu nedenle bu kimsenin ticari mümessil olarak kabul edilmesi gerektiğini öne sürdük. Zira bu kimse ticari mümemessil sayılacak olur ise ticari mümessillerin kanundan kaynaklanan yetkilerinden kambiyo senetleri düzenleme yetkilsine de haiz sayılacaktı. İlk derece mahkemesi bu iddiamızı makul bulmadı. Ancak kararı temyiz etiğimizde Yargıtay, yaklaşımımızı (önceki kararları ile uyum içinde) haklı buldu.
Bana göre bir kimsenin hesabına şirket adına para yatırılması, üçüncü kişilerce bu kimsenin işletmenin devamlı surette geniş veya sınırlı yetkili işlemlerini yapma yetkisine haiz olduğu şeklinde kanaat oluşturulduğunu gösterir. Bu görüntünün yani üçüncü kişilerde yaratılan yanılsamanın yaygın ve devamlı olup olmadığının araştırılması gerektiğine inanıyorum.
Saygılarımla.
Old 25-02-2011, 09:41   #8
av.metinmso

 
Varsayılan

Ben de bu konuya ilişkin değişik bir soru sorayım.

Bir şahıs şirketi ve bu şahsın gayrıresmi ortağından mal alınıyor. Faturaları şahıs şirketi adına olan kişi tanzim ediyor ancak para gayrıresmi ortağın hesabına yatırılıyor.

Bu şekilde 1,5 yıl içerisinde 6-7 kez alışveriş yapılıyor. Mal geliyor, para gidiyor. İkinci parti mal geliyor yine para gidiyor. Gönderilen paraların açıklamalarında ise bu işlere ilişkin olduğu yazılmış durumda.

Sonrasında bu iki ortağın arasının açılması sonucu, adi şirketin sahibi olan şahıs, kestiği faturaların ödenmediğinden bahisle icra takibi başlatıyor.

Sizce olası bir itirazın iptali davasının gidişatı nasıl olur?

Cevap veren ya da vermeyi düşünüp verecek cevap bulamayan herkese şimdiden teşekkürler.
Old 28-01-2019, 08:43   #9
Av.Nur YAVUZ

 
Varsayılan

Üstadım merhabalar, benzer bir dava ile karşı karşıyayım. Siz bir sonuç elde edebildiniz mi?


Alıntı:
Yazan av.metinmso
Ben de bu konuya ilişkin değişik bir soru sorayım.

Bir şahıs şirketi ve bu şahsın gayrıresmi ortağından mal alınıyor. Faturaları şahıs şirketi adına olan kişi tanzim ediyor ancak para gayrıresmi ortağın hesabına yatırılıyor.

Bu şekilde 1,5 yıl içerisinde 6-7 kez alışveriş yapılıyor. Mal geliyor, para gidiyor. İkinci parti mal geliyor yine para gidiyor. Gönderilen paraların açıklamalarında ise bu işlere ilişkin olduğu yazılmış durumda.

Sonrasında bu iki ortağın arasının açılması sonucu, adi şirketin sahibi olan şahıs, kestiği faturaların ödenmediğinden bahisle icra takibi başlatıyor.

Sizce olası bir itirazın iptali davasının gidişatı nasıl olur?

Cevap veren ya da vermeyi düşünüp verecek cevap bulamayan herkese şimdiden teşekkürler.
Old 29-01-2019, 09:26   #10
serdarserdar

 
Varsayılan

Merhaba

Yargıtay bu tip olaylarda katı katıya yazılı imzalı yetki aramamakta ve tarafların arasındaki uygulama-teamülü dikkate almaktadır. Uygulama ve teamülü sözlü-zımni yetki olarak kabul etmektedir. Aradan geçen zamanda bununla ilgili birçok olay önüme geldi ve tamamında taraflar arasındaki uygulama ve teamüle göre karar verildi. Hatta ceza daireleri dahi başkası adına senet düzenleme ile ilgili resmi evrakta sahtecilik suçu hakkında karar verirken taraflar arasındaki uygulamayı ve teamülü dikkate alıyor. Aşağıda elimde şuan var olan Yargıtay kararlarını belirtiyorum. İyi çalışmalar


YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 1992/9367
K. 1993/8158
T. 30.11.1993
• YETKİSİZ TEMSİLDE TEMSİL EDİLENİN SORUMLULUĞU ( Yetkisiz Çek Keşide Etme )
• ÇEK KEŞİDE ETME ( Yetkisiz Temsilcinin )
• KÖTÜNİYET TAZMİNATI ( Kötüniyetli Olmayan Hamilden İstenemez )
2004/m.72/f.5
6762/m.560,561,692,697
818/m.38
ÖZET : Yetkisiz temsilcinin düzenlediği başka çekleri temsil edilen benimseyip ödediğine göre, dava konusu çekten sorumlu tutulmak gerekir. Hamilin çekteki keşideci imzasının sıhhatini bilebilme olanağı bulunmadığından, İİK.nun 72/f.5 maddesi hükmüne göre kötüniyet tazminatına mahkum edilemez.

DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekilince temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:

KARAR : Davacı vekili, davalı bankanın keşidecisi müvekkili şirket, lehdarı D...... Bilgisayar olan, 29.12.1990 keşide tarihli 100.000.000.- liralık çeke dayanarak takibe geçtiğini, takibe konu çek altındaki imzanın müvekkili şirketin yetkili temsilcisinin eli mahsulü olmadığını ileri sürerek, takibe konu çek nedeniyle müvekkili şirketin davalı bankaya borçlu bulunmadığının tesbitine, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu çeki müvekkili bankaya davadışı Gökhan'ın temlik ettiğini, davacı şirket ile Gökhan arasında ticari ilişki bulunduğunu, çek, banka hesabı ve kaşenin davacı şirkete ait olduğundan, davacının çekteki imzanın bu şirkete ait olmadığını ispat etmesi gerektiğini savunarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; iddia, savunma ve toplanan delillere göre çekteki keşideci imzasının davacı şirketin temsilcisi Mehmet'e ait olmadığı, çeki imzalayan Selahattin'in ticari vekil durumunda bulunduğunu, vekaletnamesinde kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisine yer olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, % 40 tazminat talebinin reddine karar verilmiş, karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Davalı banka, senedi davacı şirket kaşesi ile imzalayan Selahattin'in şirket adına temsilci sıfatıyla hareket ederek başka çekler de imzaladığını, bu çeklerin davacı şirketçe kabul edilip, ödendiğini ileri sürmüştür. Yetkisiz temsilde temsil edilenin, yetkisiz temsilcinin kendi adına imza almasına ses çıkarmayarak, yetkisiz temsil imzasının sonuçlarını yüklendiği durumlarda sorumluluğu vardır. Davalı banka, davacı şirketin temsil yetkisi bulunmayan Selahattin'in şirket adına keşide ettiği çekleri ödediğini ileri sürdüğüne göre, davacı şirketin, Selahattin'in yetkisiz temsiline tahammül gösterip göstermediğinin araştırılması gerekir. Bu durumda mahkemece, davacı şirketin çekle işleyen hesabının bulunduğu bankadan Selahattin'in şirket adına keşide ettiği çeklerin ödenip ödenmediğinin sorularak, sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

2- Davacının temyizine gelince;

Borçluyu menfi tesbit davası açmaya zorlayan takibin, haksız ve kötüniyetli olduğu anlaşılırsa talebi üzerine, İİK.nun 72/5. maddesi hükmünce borçlu yararına tazminata hükmedilir. Takibe konu çeki ciro yoluyla devralan davalı banka, çekteki keşideci imzasının sıhhatini bilebilme olanağı bulunmadığından kötüniyetli kabul edilemez. Davacı şirket vekilinin tazminat talebine ilişkin temyizinin bu nedenle reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), ikinci bedde açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının ( REDDİNE ), davacının fazla ödediği peşin harcı ile davalının peşin harcının istekleri halinde iadesine, 30.11.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas :2011/12-549
Karar:2011/644
Tarih:19.10.2011
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasındaki ‘‘imzaya, borca itiraz, takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.01.2010 gün ve 2008/283 E. 2010/33 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
YARGITAY 12.Hukuk Dairesi’nin 27.09.2010 gün ve 2010/8450 E.2010/21302 sayılı ilamı ile;
(‘‘...İİK’nun 169-a/3 üncü maddesinde;
‘‘Borçlunun ibraz ettiği belge altındaki imza alacaklı tarafından inkar edilirse, icra hakimi, 68-a maddesindeki usule göre yapacağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirdiği takdirde borçlunun itirazının kabulüne karar verir...”
Aynı kanunun 68-a/3 üncü maddesinde ise;
‘‘Tatbike medar imza mevcutsa bununla, yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imzayla yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden icra mahkemesi, reddedilen imzanın borçluya aidiyetine kanaat getirirse, itirazın muvakkaten kaldırılmasına karar verir...” düzenlemelerine YER VERİLMİŞTİR.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere borçlunun tatbike elverişli imzası bulunamazsa incelemeye esas olmak üzere kendisine icra mahkemesi önünde yazı yazdırılıp imza attırılır.
Somut olayda borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş, ancak şirket yetkilisi olan ...'nın babasına sözlü olarak çek imzalaması için yetki verildiğinin şirket yetkilisi tarafından kabulü yeterli olmayıp, bu yöndeki beyan borçlu şirketi BAĞLAYICI DEĞİLDİR. Bu nedenle yukarıda belirtilen yasa maddeleri uyarınca şirket yetkilisi İ. Ç. yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın REDDİ İSABETSİZDİR...”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Dava, kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan icra takibinde borca ve imzaya itiraz, takibin iptali ve tazminat İSTEMİNE İLİŞKİNDİR.
YEREL MAHKEMECE, davacı şirket yetkilisinin takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babasına sözlü olarak yetki verdiğini beyan edip, dava konusu çekin de şirket yetkilisinin verdiği bu sözlü yetkiye dayanarak imzalandığının kabul edilmiş olmasına göre, davacı şirketin imzaya itirazının reddine; bunun yanı sıra gerek yazı, gerekse rakam ile çek bedelinin 9.000,00.TL olduğu açıkça anlaşıldığından, davacı tarafça çekin bedele ilişkin gerek yazı ve gerekse rakam kısmında belirtilen miktarın anlaşılır olmaması nedeniyle kıymetli evrak özelliği bulunmadığı iddiasının da reddine KARAR VERİLMİŞTİR.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce, borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş olmasına göre, şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için başkasına yetki verildiğini kabulünün yeterli ve bu yöndeki beyanının borçlu şirket açısından bağlayıcı olmadığı, şirket yetkilisi yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gereğine işaretle, KARAR BOZULMUŞTUR.
YEREL MAHKEMECE, önceki gerekçeler yanında, davacı borçlunun konusu ve karar gerekçesi aynı olan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2008/493 E.2010/135 K. sayılı ilamının YARGITAY incelemesinden onanarak geçtiği ve tashihi karar sonucu kesinleştiği anlaşılmakla, hukuki istikrarın sağlanması amacıyla eski kararda direnilmesine KARAR VERİLMİŞTİR.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; Davacı şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için verdiği yetki ile çek imzalayan üçüncü kişinin hukuki durumunun ne olduğu ve şirket adına düzenlediği çek nedeniyle şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı, buradan varılacak sonuca göre imza incelemesine gerek olup olmadığı ve nihayetinde takibin iptalinin gerekip gerekmediği, NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR.
Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, öncelikle vekâlet, temsil, ticari vekil ve ticari mümessil kavramları üzerinde durulmasında yarar görülmüştür:
Vekâlet; 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 386 ncı maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar.
Genel (umumi) vekil, yalnız alışılagelmiş, olağan tedbirleri almağa yetkilidir; vekilin mutad dışı, olağanüstü işlemlerin yararı ve yapılması imkanı hakkında müvekkilin dikkatini çekmeğe ne derece mecbur olduğu hususu vekalet ilişkisinin güvene dayanan niteliği göz önünde tutularak, iyiniyet kurallarına göre tayin olunur(Tandoğan, Haluk Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, c.II, Ankara, 1987, s. 396).
Vekilin yaptığı muamele müvekkilini ilzam eder ise de, vekilin o muameleyi ifaya yetkili olması lazımdır. Bir kimse temsil yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir hukuksal işlem veya sözleşme yaparsa yetkisiz temsil sözkonusu olur.Yine bir kimse üçüncü bir kişiyle başkası adına bir hukuksal işlem yaptığı zaman temsil yetkisini haiz değilse, yapılan işlemin hüküm ve sonuçları hiçbir şekilde temsil olunanın hukuksal alanında meydana gelmez.Temsil yetkisi olmadan başkası adına hukuksal işlem yapan kimseye yetkisiz mümessil denir(Bkz. Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c.1, 4.bası, İstanbul, Sevinç Matbaası,. 1991, sh. 543).
Genel olarak ticari senetle borç altına giren kimse o SENEDİ İMZALAYANDIR. Ancak bazı hallerde bir şahıs senedi başkasının namına imzalamış olabilir. İşte bu durumda temsil söz konusu olur. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda temsile ilişkin hükümler bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun temsile ilişkin hükümleri uygulanır. Temsil yetkisi kanundan ya da sözleşme ilişkisinden doğabilir. (Ertekin Erol,Karataş İzzet Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi,Ankara,1998 s: 127).
Temsilcinin temsil yetkisi yoksa temsil olunduğu söylenen şahsı Kambiyo senetleri hukuku esasları çerçevesinde sorumlu tutmak mümkün değildir; zira kendisinin doğumuna yol açtığı herhangi bir hukuki görünüş yoktur (Öztan Fırat Kıymetli Evrak Hukuku, 12.bası,Turhan Kitabevi, Ankara,2006,s:77).
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 590. maddesi gereğince temsil yetkisi bulunmadığı halde temsilci gibi senet imzalayan kimse o senetten dolayı bizzat sorumlu olur.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesi gereğince vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetkiyi haiz olması gerektiği gibi, ticari vekilin böyle bir taahhüt altına girmesi de aynı kanunun 453 üncü maddesinde özel yetkinin bulunması KOŞULUNA BAĞLANMIŞTIR. Ancak, yine bu Kanununun 450. maddesine göre, ticari mümessil böyle özel bir yetkisi olmadan kambiyo taahhütlerinde bulunabilir.
Ticari hayattaki yoğunluk ve karmaşıklık, ticari işletme sahibinin, belirli bir büyüklüğe ulaşmış olan işletmesini tek başına yönetmesini neredeyse imkânsızlaştırdığı için, yardımcı kullanması zorunlu HALE GELMEKTEDİR. Ticari mümessil ve ticari vekil, bu yardımcılardan ikisidir.
Gerek ticari mümessillik ve ticari vekillik; gerekse diğer yardımcılıklar (örneğin komisyoncu, acente gibi) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32 nci maddesinde düzenlenmiş olan temsil müessesesinin, ticari hayatın söz konusu gereklerinden kaynaklanan, bu gerekliliklere uydurulmuş ÖZEL TÜRLERİDİR. Önemli bir ortak yön olarak, hem ticari mümessillik ve hem de ticari vekillik, tek taraflı bir hukuki işlemle verilen bir temsil yetkisini içerirler ve bu temsil yetkisinin verilmesinde etken olan alt ilişkiden bağımsız bir nitelik taşırlar.
Ticari mümessil, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449/1 inci maddesinde, ‘‘Bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimse” olarak tanımlanmış; maddenin 2 nci fıkrasında,
‘‘Müessese sahibi, vekâletnameyi ticaret siciline KAYDETTİRMEYE MECBURDUR. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilin muameleleriyle MÜLZEMDİR.” hükmüne YER VERİLMİŞTİR.
Ticari vekil ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/1 inci maddesindeki tanıma göre,
‘‘Ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimse”dir.
Maddenin 2 nci fıkrasında, ticari vekilin yetkilerinin mutad işlerin tümünü kapsadığı, ancak, açık bir yetki verilmedikçe ticari vekilin bazı işlemleri YAPAMAYACAĞI BELİRTİLMİŞTİR. Tahdidi olarak gösterilen, özel yetkiyi gerektiren işlerden biri de, şirket ADINA BORÇLANMAKTIR.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu tanımlamaları itibariyle, ticari mümessil ve ticari vekil arasında, ana hatlarıyla şu farkların bulunduğu görülmektedir:
Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip ‘‘idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451 inci maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere SAHİP DEĞİLDİR. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu halde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak YETKİLENDİRİLMESİYLE MÜMKÜNDÜR. Bir başka fark da şudur: Ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2 nci maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş OLMASI ŞARTTIR. Oysa, ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Prof.Dr. Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Ord.Prof.Dr.Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İ.Ü.H.F. Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6.Baskı, Sözkesen Matbaası, Ankara 2001, sh: 167 ve devamı; Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İÜHF Yayını, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, sh: 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, sh: 33 ve devamı).
Yukarıda değinildiği üzere, gerek ticari mümessilin ve gerekse ticari vekilin temsil yetkisi, işletme sahibinin (tüzel kişiliğe sahip işletmelerde, temsile yetkili olanın) tek taraflı bir hukuki İŞLEMİNE DAYALIDIR. Herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, yasal düzenlemeler çerçevesindeki yerleşik uygulamada, işletme sahibinin bu konudaki tek taraflı hukuki işleminin, genellikle yazılı bir vekâletname verilmesi şeklinde tezahür ETTİĞİ BİLİNMEKTEDİR.
Vurgulanmalıdır ki, yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hallerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir DEĞERLENDİRME YAPILMALIDIR.
Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği KABUL EDİLMELİDİR.
Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz ÖNÜNE ALINMALIDIR. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki İŞLEMLERDEN SAYILMAKTADIR.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 30/01/1980 gün ve 1979/1692 E, 1980/170 K ,19.04.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754, 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E, 2008/654 sayılı kararlarında da aynı İLKELER BENİMSENMİŞTİR.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Konya 4.İcra Müdürlüğü’nün 2008/2899 Es. sayılı dosyası ile; Davacı alacaklı Kuşat Ambalaj A.Ş vekili tarafından borçlu A… Gıda Ltd.Şti. aleyhine04.03.2008 tarihli takip talebi ile 23.02.2008 tarih ve 9.000,00 TL bedelli bir adet çek nedeniyle Konya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30.12.2009 tarihli ihtiyati haciz kararına dayanılarak 9.000,00 TL.asıl alacak olmak üzere 9.723,28 TL.nin TAHSİLİ İSTENMİŞTİR. Örnek 10 kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılacak takipte ödeme emri, davalı borçluya 06.03.2008 tarihinde TEBLİĞ EDİLMİŞTİR.
Davacı borçlu A… Gıda Ltd.Şti. vekili, 10.03.2008 tarihinde eldeki davayı açmış; takibe konu çek, kambiyo senedi vasfı taşımadığından takibe, imzaya, borca, faize ve tüm ferilerine İTİRAZ ETMİŞTİR.
Bu arada Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/31 Es. Sayılı dosyasında; A… Gıda Ltd.Şti yetkilisi İ. Ç. ve babası M. Ç. hakkında resmi evrakta sahtecilik, bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşide etmek suçlamasıyla açılan ceza davasında sanık durumundaki İ. Ç. savunmasında; il dışına çıktığı zamanlarda dükkanda kalan babası M. Ç.’a çeklerini kullanması gerekirse imzalaması konusunda sözlü yetki verdiğini; çekleri davalı şirket adına imzalayan M. Ç. da savunmasında; davalı şirketin sahibi olduğunu ancak bu iş yerinin resmi kayıtlarda oğlu olan diğer sanık adına kayıtlı olduğunu, fiilenoğluyla beraber çalıştırdıklarını, oğlu il dışında iken çeki İMZALADIĞINI BELİRTMİŞTİR.
Mahkemece direnme kararına dayanak yapılan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.,2010/135 K sayılı dosyasında; Davacı A… Ltd.Şti. tarafından Kuşat A.Ş aleyhine açılan imzaya ve çeke itiraz davasında; davacı şirket yetkilisi müdür İ. Ç.’ın takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babası M. Ç.’a sözlü olarak yetki verdiği, bunun üzerine M. Ç.’ın oğlu davacı şirketi temsile yetkili müdür İ. Ç.’ın vermiş olduğu sözlü yetkiye dayanarak imzaladığını kabul ettiği, Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03/06/2009 tarihli duruşma zaptı ve davacı vekilinin 08/02/2010 tarihli dilekçesindeki beyanlarla bu hususların sabit olduğu, gerekçesiyle davanın reddine… KARAR VERİLMİŞTİR. Bu karar YARGITAY 12.H.D’nin 14.10.2010 gün ve 2010/10464-23394 sayılı ilamıyla onanmış; 12.05.2011 gün ve 2011/1873-9315 K. ile de karar düzeltme İSTEMİ REDDEDİLMİŞTİR.
Hemen belirtmelidir ki, dava konusu takibe konu çeki ve bunun gibi başka davalara da konu olan çekleri davacı şirket temsilcisi İ. Ç.’ın verdiği sözlü yetkiye dayanarak babası M. Ç.’ın imzaladığı hususu taraflar arasında ÇEKİŞMELİ DEĞİLDİR.
Böylece, imzanın kimin tarafından atıldığı uyuşmazlık konusu olmadığına göre, imza incelemesinin yapılmasına gerek olup olmadığı Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle tartışılmış; açıklanan olgu ve kabuller karşısında imza incelemesi yapılmasına gerek bulunmadığına oybirliğiyle KARAR VERİLMİŞTİR.
İşin esasının tartışılmasında ise; imza incelemesine gerek olmamakla birlikte yetkisiz kişinin imzasının şirketi bağlamayacağı, bozma ilamından imza incelemesine ilişkin bölüm çıkarılarak, bu gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de çoğunlukça bu görüş aşağıdaki GEREKÇELERLE BENİMSENMEMİŞTİR.
Önemle vurgulanmalıdır ki, Kanunda ticari mümessilin iyiniyetli üçüncü kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin NİTELİKLERİNDEN DOĞMAKTADIR. Ticari senetlerin ticari işletmeyle olan ilgisi iyi niyetli üçüncü kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından işletmeyi BAĞLAYACAĞI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449 uncu maddesinin 2 nci fıkrası gereğince ticari işletme adına senet düzenleyen ticari mümessilin ticaret siciline tescil edilmemiş olması ticarethane sahibinin sorumluluğunu etkilemeyeceğinden çeki şirket adına imzalayan M. Ç.’ın ticari mümessil olarak ticaret siciline tescil ettirilip ettirilmediği hususunun araştırılması DA GEREKMEMEKTEDİR.
Çek, bir tediye vasıtası olmakla beraber, hukukumuzda kambiyo senetleri ARASINDA SAYILMAKTADIR.
Gerek Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/31 Esas sayılı ceza dosyasında, davacı şirket yetkilisinin ve çeki imzalayan babasının savunmalarından gerek mahkemece direnme hükmüne dayanak alınan ve derecattan geçerek kesinleşen Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.2010/135 K sayılı dosya muhteviyatından dava konusu çeki imzalayan M. Ç.’ın şirketin işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak kambiyo taahhüdünde bulunmayı da içerecek şekilde bilvekale imza vazetmek üzere kendisine mezuniyet verilen ticari mümessil olduğunun anlaşılmış olmasına göre, imzasıyla davacı şirketin sorumlu tutulması gerektiğinde DURAKSAMA BULUNMAMAKTADIR.
Kaldı ki, vekaletin şümulunu düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388 inci maddesi hükmü amir hüküm olmayıp, her zaman için aksi belirli koşulların varlığıyla uygulanabilir; bu hüküm daha çok temsil edilenle işlem yapan arasındaki ilişkide söz konusu olur ve örneğin kambiyo senedi şirket adına yetkili olmayan kişi tarafından düzenlendiğinde, şirket yetkilisinin bu işlemi KABUL etmesi halinde 388 inci maddedeki koşullar artık aranmaz; bu şekilde işlem yapılıp, şirket yetkilisi tarafından buna ses çıkarılmamış, daha önce de bu tür işlemler yapıla gelmiş ve teamül halini almışsa burada da zımni kabulün varlığı söz konusu olur ki, bu durumda da adına işlem yapılan şirketin sorumluluğunun KABULÜ GEREKİR.
Sonuç itibariyle; yukarıda açıklanan hukuksal dayanaklar yanında, somut olayda, şirket yetkilisinin babasının daha önce de şirket adına kambiyo senedi tanzim ettiği, bunu yetkili bulunan oğlunun sözlü yetkilendirmesiyle yaptığı, bu yetkinin verildiği hususunda da şirket yetkilisinin kabulünün bulunduğu hususlarının diğer dava dosyaları ve kesinleşen karar kapsamıyla sabit olduğu, eldeki davaya konu çekin de bu şekilde düzenlendiği, artık taraflar arasında teamül haline gelen bu uygulamanın üçüncü kişiler karşısında şirketi bağlayacağı, bu nedenle davacı borçlu şirketin davasının reddine ilişkin mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu KABUL EDİLMİŞTİR.
Bu nedenlerle, direnme KARARI ONANMALIDIR.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ.





T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2011/-537
Karar No:2011/644
K. Tarihi:19.10.2011


MAHKEMESİ : Konya 3.İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16.06.2011
NUMARASI : 2010/1097 E-2011/715 K.


Taraflar arasındaki “imzaya, borca itiraz, takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 3.İcra Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 21.01.2010 gün ve 2008/283 E.-2010/33 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi'nin 27.09.2010 gün ve 2010/8450 E.-2010/21302 sayılı ilamı ile;
("...İİK'nun 169-a/3.maddesinde; "Borçlunun ibraz ettiği belge altındaki imza alacaklı tarafından inkar edilirse, icra hakimi, 68-a maddesindeki usule göre yapacağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirdiği takdirde borçlunun itirazının kabulüne karar verir..." Aynı kanunun 68-a/3.maddesinde ise; "Tatbike medar imza mevcutsa bununla, yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imza ile yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden icra mahkemesi, reddedilen imzanın borçluya aidiyetine kanaat getirirse, itirazın muvakkaten kaldırılmasına karar verir..." düzenlemelerine yer verilmiştir. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere borçlunun tatbike elverişli imzası bulunamazsa incelemeye esas olmak üzere kendisine icra mahkemesi önünde yazı yazdırılıp imza attırılır.
Somut olayda borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş, ancak şirket yetkilisi olan İ.Ç.'ın babasına sözlü olarak çek imzalaması için yetki verildiğinin şirket yetkilisi tarafından kabulü yeterli olmayıp, bu yöndeki beyan borçlu şirketi bağlayıcı değildir. Bu nedenle yukarıda belirtilen yasa maddeleri uyarınca şirket yetkilisi İ.Ç.yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi isabetsizdir...")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI


Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan icra takibinde borca ve imzaya itiraz, takibin iptali ve tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, davacı şirket yetkilisinin takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babasına sözlü olarak yetki verdiğini beyan edip, dava konusu çekin de şirket yetkilisinin verdiği bu sözlü yetkiye dayanarak imzalandığının kabul edilmiş olmasına göre, davacı şirketin imzaya itirazının reddine; bunun yanı sıra gerek yazı, gerekse rakam ile çek bedelinin 9.000,00.TL olduğu açıkça anlaşıldığından, davacı tarafça çekin bedele ilişkin gerek yazı ve gerekse rakam kısmında belirtilen miktarın anlaşılır olmaması nedeniyle kıymetli evrak özelliği bulunmadığı iddiasının da reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire'ce, borçlu şirket tarafından, çekteki keşideci imzasının şirket yetkilisine ait olmadığı itirazında bulunulmuş olmasına göre, şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için başkasına yetki verildiğini kabulünün yeterli ve bu yöndeki beyanının borçlu şirket açısından bağlayıcı olmadığı, şirket yetkilisi yönünden yöntemince imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gereğine işaretle, karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler yanında, davacı borçlunun konusu ve karar gerekçesi aynı olan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2008/493 E.-2010/135 K. sayılı ilamının Yargıtay incelemesinden onanarak geçtiği ve tashihi karar sonucu kesinleştiği anlaşılmakla, hukuki istikrarın sağlanması amacıyla eski kararda direnilmesine karar verilmiştir.


Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; Davacı şirket yetkilisinin sözlü olarak çek imzalaması için verdiği yetki ile çek imzalayan üçüncü kişinin hukuki durumunun ne olduğu ve şirket adına düzenlediği çek nedeniyle şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı, buradan varılacak sonuca göre imza incelemesine gerek olup olmadığı ve nihayetinde takibin iptalinin gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, öncelikle vekalet, temsil,ticari vekil ve ticari mümessil kavramları üzerinde durulmasında yarar görülmüştür:


Vekalet; 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)' nun 386.maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar.
Genel (umumi) vekil, yalnız alışılagelmiş, olağan tedbirleri almağa yetkilidir; vekilin mutad dışı, olağanüstü işlemlerin yararı ve yapılması imkanı hakkında müvekkilin dikkatini çekmeğe ne derece mecbur olduğu hususu vekalet ilişkisinin güvene dayanan niteliği gözönünde tutularak, iyiniyet kurallarına göre tayin olunur(Tandoğan, Haluk Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, c.II, Ankara, 1987, s. 396).


Vekilin yaptığı muamele müvekkilini ilzam eder ise de, vekilin o muameleyi ifaya yetkili olması lazımdır. Bir kimse temsil yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir hukuksal işlem veya sözleşme yaparsa yetkisiz temsil söz konusu olur.Yine bir kimse üçüncü bir kişi ile başkası adına bir hukuksal işlem yaptığı zaman temsil yetkisini haiz değilse, yapılan işlemin hüküm ve sonuçları hiçbir şekilde temsil olunanın hukuksal alanında meydana gelmez.Temsil yetkisi olmadan başkası adına hukuksal işlem yapan kimseye yetkisiz mümessil denir(Bkz. Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c.1, 4.bası, İstanbul, Sevinç Matbaası,. 1991, sh. 543).


Genel olarak ticari senetle borç altına giren kimse o senedi imzalayandır. Ancak bazı hallerde bir şahıs senedi başkasının namına imzalamış olabilir. İşte bu durumda temsil sözkonusu olur. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda temsile ilişkin hükümler bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun temsile ilişkin hükümleri uygulanır.Temsil yetkisi kanundan ya da sözleşme ilişkisinden doğabilir. (Ertekin Erol,Karataş İzzet Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi,Ankara,1998 s: 127).


Temsilcinin temsil yetkisi yoksa temsil olunduğu söylenen şahsı Kambiyo senetleri hukuku esasları çerçevesinde sorumlu tutmak mümkün değildir; zira kendisinin doğumuna yol açtığı herhangi bir hukuki görünüş yoktur (Öztan Fırat Kıymetli Evrak Hukuku, 12.bası,Turhan Kitabevi, Ankara,2006,s:77).
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 590.maddesi gereğince temsil yetkisi bulunmadığı halde temsilci gibi senet imzalayan kimse o senetten dolayı bizzat sorumlu olur.


818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388.maddesi gereğince vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetkiyi haiz olması gerektiği gibi, ticari vekilin böyle bir taahhüt altına girmesi de aynı kanunun 453.maddesinde özel yetkinin bulunması koşuluna bağlanmıştır. Ancak, yine bu Kanununun 450.maddesine göre, ticari mümessil böyle özel bir yetkisi olmadan kambiyo taahhütlerinde bulunabilir.


Ticari hayattaki yoğunluk ve karmaşıklık, ticari işletme sahibinin, belirli bir büyüklüğe ulaşmış olan işletmesini tek başına yönetmesini neredeyse imkansızlaştırdığı için, yardımcı kullanması zorunlu hale gelmektedir. Ticari mümessil ve ticari vekil, bu yardımcılardan ikisidir.


Gerek ticari mümessillik ve ticari vekillik; gerekse diğer yardımcılıklar (örneğin komisyoncu, acente gibi) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32.maddesinde düzenlenmiş olan temsil müessesesinin, ticari hayatın söz konusu gereklerinden kaynaklanan, bu gerekliliklere uydurulmuş özel türleridir. Önemli bir ortak yön olarak, hem ticari mümessillik ve hem de ticari vekillik, tek taraflı bir hukuki işlemle verilen bir temsil yetkisini içerirler ve bu temsil yetkisinin verilmesinde etken olan alt ilişkiden bağımsız bir nitelik taşırlar.


Ticari mümessil, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449/1.maddesinde, “Bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimse” olarak tanımlanmış; maddenin 2.fıkrasında, “Müessese sahibi, vekaletnameyi ticaret siciline kaydettirmeye mecburdur. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilin muameleleri ile mülzemdir.” hükmüne yer verilmiştir.


Ticari vekil ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/1.maddesindeki tanıma göre, “Ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimse”dir. Maddenin 2.fıkrasında, ticari vekilin yetkilerinin mutad işlerin tümünü kapsadığı, ancak, açık bir yetki verilmedikçe ticari vekilin bazı işlemleri yapamayacağı belirtilmiştir. Tahdidi olarak gösterilen, özel yetkiyi gerektiren işlerden biri de, şirket adına borçlanmaktır.


818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu tanımlamaları itibariyle, ticari mümessil ve ticari vekil arasında, ana hatlarıyla şu farkların bulunduğu görülmektedir:


Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451.maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu halde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur: Ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.


818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2.maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa, ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Prof.Dr.Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Ord.Prof.Dr.Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İ.Ü.H.F. Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6.Baskı, Sözkesen Matbaası, Ankara 2001, sh: 167 ve devamı; Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İÜHF Yayını, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, sh: 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, sh: 33 ve devamı).


Yukarıda değinildiği üzere, gerek ticari mümessilin ve gerekse ticari vekilin temsil yetkisi, işletme sahibinin (tüzel kişiliğe sahip işletmelerde, temsile yetkili olanın) tek taraflı bir hukuki işlemine dayalıdır. Herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, yasal düzenlemeler çerçevesindeki yerleşik uygulamada, işletme sahibinin bu konudaki tek taraflı hukuki işleminin, genellikle yazılı bir vekaletname verilmesi şeklinde tezahür ettiği bilinmektedir.
Vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hallerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.


Eğer, verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.


Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 30/01/1980 gün ve 1979/1692 E, 1980/170 K ,19.04.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754, 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E, 2008/654 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.



Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Konya 4.İcra Müdürlüğü'nün 2008/2899 Es. sayılı dosyası ile; Davacı alacaklı K..Ambalaj A.Ş vekili tarafından borçlu A..Gıda Ltd.Şti. aleyhine 04.03.2008 tarihli takip talebi ile 23.02.2008 tarih ve 9.000,00 TL bedelli bir adet çek nedeniyle Konya Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 30.12.2009 tarihli ihtiyati haciz kararına dayanılarak 9.000,00 TL.asıl alacak olmak üzere 9.723,28 TL nin tahsili istenmiştir. Örnek 10 kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılacak takipte ödeme emri, davalı borçluya 06.03.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir.


Davacı borçlu ...... Gıda Ltd.Şti. vekili, 10.03.2008 tarihinde eldeki davayı açmış; takibe konu çek, kambiyo senedi vasfı taşımadığından takibe, imzaya, borca, faize ve tüm ferilerine itiraz etmiştir.


Bu arada Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2009/ 31 Es. Sayılı dosyasında; ... Gıda Ltd.Şti yetkilisi İ. Ç.ve babası M.. Ç. hakkında resmi evrakta sahtecilik, bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşide etmek suçlamasıyla açılan ceza davasında sanık durumundaki İ.Ç. savunmasında; il dışına çıktığı zamanlarda dükkanda kalan babası M.. Ç..’a çeklerini kullanması gerekirse imzalaması konusunda sözlü yetki verdiğini; çekleri davalı şirket adına imzalayan M.Ç.da savunmasında; davalı şirketin sahibi olduğunu ancak bu iş yerinin resmi kayıtlarda oğlu olan diğer sanık adına kayıtlı olduğunu, fiilen oğlu ile beraber çalıştırdıklarını, oğlu il dışında iken çeki imzaladığını belirtmiştir.


Mahkemece direnme kararına dayanak yapılan Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.,2010/135 K sayılı dosyasında; Davacı.... Ltd.Şti tarafından ....A.Ş aleyhine açılan imzaya ve çeke itiraz davasında; davacı şirket yetkilisi müdür İ. Ç.’ın takibe konu çeki ve bunun gibi çekleri imzalaması için babası M. Ç.’a sözlü olarak yetki verdiği, bunun üzerine M. Ç.ın oğlu davacı şirketi temsile yetkili müdür İ.Ç.’ın vermiş olduğu sözlü yetkiye dayanarak imzaladığını kabul ettiği, Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 03/06/2009 tarihli duruşma zaptı ve davacı vekilinin 08/02/2010 tarihli dilekçesindeki beyanlarla bu hususların sabit olduğu, gerekçesiyle davanın reddine… karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay 12.H.D’nin 14.10.2010 gün ve 2010/10464-23394 sayılı ilamı ile onanmış; 12.05.2011 gün ve 2011/1873-9315 K ile de karar düzeltme istemi reddedilmiştir.


Hemen belirtmelidir ki, dava konusu takibe konu çeki ve bunun gibi başka davalara da konu olan çekleri davacı şirket temsilcisi İ.Ç.’ın verdiği sözlü yetkiye dayanarak babası M. Ç.’ın imzaladığı hususu taraflar arasında çekişmeli değildir.


Böylece, imzanın kimin tarafından atıldığı uyuşmazlık konusu olmadığına göre, imza incelemesinin yapılmasına gerek olup olmadığı Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle tartışılmış; açıklanan olgu ve kabuller karşısında imza incelemesi yapılmasına gerek bulunmadığına oybirliği ile karar verilmiştir.


İşin esasının tartışılmasında ise; imza incelemesine gerek olmamakla birlikte yetkisiz kişinin imzasının şirketi bağlamayacağı, bozma ilamından imza incelemesine ilişkin bölüm çıkarılarak, bu gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de çoğunlukça bu görüş aşağıdaki gerekçelerle benimsenmemiştir.


Önemle vurgulanmalıdır ki, Kanunda ticari mümessilin iyiniyetli üçüncü kişilere karşı kambiyo taahhütlerinde bulunacağından söz edilmesinin nedeni, ticari senetlerin niteliklerinden doğmaktadır. Ticari senetlerin ticari işletme ile olan ilgisi iyi niyetli üçüncü kişilerce kolaylıkla anlaşılamayacağından ticari mümessilin imzaladığı senetlerin iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından işletmeyi bağlayacağı öngörülmüştür.


818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449.maddesinin 2.fıkrası gereğince ticari işletme adına senet düzenleyen ticari mümessilin ticaret siciline tescil edilmemiş olması ticarethane sahibinin sorumluluğunu etkilemeyeceğinden çeki şirket adına imzalayan M. Ç.’ın ticari mümessil olarak ticaret siciline tescil ettirilip ettirilmediği hususunun araştırılması da gerekmemektedir.


Çek, bir tediye vasıtası olmakla beraber, hukukumuzda kambiyo senetleri arasında sayılmaktadır.


Gerek Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/31 Esas sayılı ceza dosyasında, davacı şirket yetkilisinin ve çeki imzalayan babasının savunmalarından gerek mahkemece direnme hükmüne dayanak alınan ve derecattan geçerek kesinleşen Konya 2.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/493 E.2010/135 K sayılı dosya muhteviyatından dava konusu çeki imzalayan M.Ç.ın şirketin işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak kambiyo taahhüdünde bulunmayı da içerecek şekilde bilvekale imza vazetmek üzere kendisine mezuniyet verilen ticari mümessil olduğunun anlaşılmış olmasına göre, imzası ile davacı şirketin sorumlu tutulması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.


Kaldı ki, vekaletin şümulunu düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 388.maddesi hükmü amir hüküm olmayıp, her zaman için aksi belirli koşulların varlığı ile uygulanabilir; bu hüküm daha çok temsil edilen ile işlem yapan arasındaki ilişkide söz konusu olur ve örneğin kambiyo senedi şirket adına yetkili olmayan kişi tarafından düzenlendiğinde, şirket yetkilisinin bu işlemi kabul etmesi halinde 388.maddedeki koşullar artık aranmaz; bu şekilde işlem yapılıp, şirket yetkilisi tarafından buna ses çıkarılmamış, daha önce de bu tür işlemler yapılagelmiş ve teamül halini almışsa burada da zımni kabulün varlığı söz konusu olur ki, bu durumda da adına işlem yapılan şirketin sorumluluğunun kabulü gerekir.


Sonuç itibariyle; yukarıda açıklanan hukuksal dayanaklar yanında, somut olayda, şirket yetkilisinin babasının daha önce de şirket adına kambiyo senedi tanzim ettiği, bunu yetkili bulunan oğlunun sözlü yetkilendirmesi ile yaptığı, bu yetkinin verildiği hususunda da şirket yetkilisinin kabulünün bulunduğu hususlarının diğer dava dosyaları ve kesinleşen karar kapsamı ile sabit olduğu, eldeki davaya konu çekin de bu şekilde düzenlendiği, artık taraflar arasında teamül haline gelen bu uygulamanın üçüncü kişiler karşısında şirketi bağlayacağı, bu nedenle davacı borçlu şirketin davasının reddine ilişkin mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiştir.
Bu nedenlerle, direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 19.10.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Teminat yatırılması için verilen kesin süre Av.Yasemin Meslektaşların Soruları 3 13-11-2008 16:04
İşveren Hesabına Yatan Para için İşçisinin haciz önceliği var mıdır? Yerleşik Yabancı Meslektaşların Soruları 1 22-10-2008 11:00
anonim şirketin ortakları başka şirket kurmuş, borç için bu şirkete gidilebilir mi? Av. çağlar bildirici Meslektaşların Soruları 6 19-09-2008 17:11
Yabancı Şirketin Türkiyedeki banka hesabına ilişkin vergi ve diğer mevzuat hükümleri chaglar Meslektaşların Soruları 3 12-04-2008 07:58
A.Ş.yetkilisinin şahsi hesabına yapılan ödeme avbf Meslektaşların Soruları 2 17-03-2008 22:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11632609 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.