Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

istifa eden memurların beklediği anayasa mahkemesi kararı yayımlandı.fakat?

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 18-12-2009, 13:54   #1
zeynepozay

 
Soru istifa eden memurların beklediği anayasa mahkemesi kararı yayımlandı.fakat?

sevgili üyeler, 1984 ve 1995 yılları arasında memur iken 1995 te istifa edip şuan itibariyle ssk lı olarak çalışan birinin yayımlanan anayasa mahkemesi kararına göre ikramiye ve kıdem tazminatı alabilme hakkının doğup doğmadığı konusunda sizin de görüşlerinizi bekliyorum..kararı sunuyorum...
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Esas Sayısı : 2005/40
Karar Sayısı : 2009/17
Karar Günü : 5.2.2009

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1- Danıştay 11. Dairesi (E.2005/40)
2- Ankara Bölge İdare Mahkemesi (E.2002/33)

İTİRAZLARIN KONUSU: 24.5.1983 günlü, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmetlerin birleştirilmesi sonucunda yaşlılık aylığı bağlandığı halde 5434 sayılı Yasa’ya göre emekli ikramiyesi ödenmemesi işlemine karşı açılan davalarda itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptali için başvurmuşlardır.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

İtiraz başvurularının gerekçelerinde özetle,

2829 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin birinci fıkrasındaki “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve…” ibaresi nedeniyle, uzun müddet Emekli Sandığına tabi görevlerde çalıştıktan sonra, örneğin son bir ay başka bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışıp yaşlılık aylığına hak kazananlara, Emekli Sandığınca emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün olamadığı, adalet ve hakkaniyet ölçütleri gereğince bu durumda olanlara Emekli Sandığına tabi olarak çalıştıkları sürelerdeki prim veya keseneklere göre emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği, diğer yandan uzun bir süre başka sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak çalıştıktan sonra, son bir yılında Emekli Sandığına tabi bir görevde çalışanlara 5434 sayılı Yasa’nın 89. maddesi de gözetildiğinde Emekli Sandığına tabi olarak çalıştıkları süre üzerinden emekli ikramiyesi ödeneceği, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi sonucunda 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olana Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından aylık bağlanması halinde, aynı veya değişik kamu kuruluşlarında, Emekli Sandığına ve Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden, son kamu kuruluşu işverenince ilgiliye kıdem tazminatı ödendiği, keza son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olana Emekli Sandığınca aylık bağlanması halinde, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden ayrılan ilgiliye sadece Sandığa tabi olarak geçen hizmetleri üzerinden emekli ikramiyesi ödendiği, ancak somut olayda olduğu gibi, son defa Sandığa tabi bir görevden emekliye ayrılmayanlara ise ikramiye veya kıdem tazminatı ödenmediği, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesinin amacının ilgililerin sosyal güvenliklerinin sağlanması olduğu, ilgiliye Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından aylık bağlanması halinde kamu kuruluşlarında geçen bütün hizmetleri için son kamu işverenince kıdem tazminatı ve son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılana da Sandığa tabi hizmeti ne kadar olursa olsun ikramiye ödendiği, örneğin 24 yıl Sandığa tabi hizmeti olan birisine son defa Sandığa tabi bir görevden emekliye ayrılmamış olması nedeniyle ikramiye ödenmediği, bunun kişinin sosyal güvenlik hakları kapsamında yer alan toplu ödemeden (ikramiyeden) yararlanma hakkını ortadan kaldırdığı, böylece farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet süreleri birleştirilerek sosyal güvenliklerine kavuşturulması amaçlanan ve bu haliyle aynı hukuksal konumda bulunan ilgililerden, son defa Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara ikramiye ödenmesini engelleyen itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

2829 sayılı Yasa’nın itiraz konusu ibareyi de içeren 12. maddesi şöyledir:

Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.

Ancak, ilgililere, her ne suretle olursa olsun evvelce kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi ödenmiş süreler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz.

Ayrıca, 8 inci maddenin birinci fıkrası gereğince aylık bağlananlara, emekli oldukları son görevlerinden dolayı ilgili bulundukları sosyal güvenlik kurumu kanununun emekli ikramiyesine veya iş kanununun kıdem tazminatına ilişkin hükümleri uygulanır.”

B- İlgili Yasa Kuralı

2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi şöyledir:

“Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.

Ancak, malullük, ölüm, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre yaş haddinden re’sen emekli olma süresi kanunla belirlenen vazifelere atanma veya seçilme ve bağlı oldukları kurumun kanunla değiştirilmesi hallerinde ilgililere hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır.”

C- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10. ve 60. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

A- 2002/33 esas sayılı davada, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Rüştü SÖNMEZ, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN ve Enis TUNGA’nın katılımlarıyla 28.2.2002 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Fulya KANTARCIOĞLU, Rüştü SÖNMEZ ve Ertuğrul ERSOY’un karşıoyları ve oyçokluğuyla ,

B- 2005/40 esas sayılı davada, 12.5.2005 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle,

karar verilmiştir.

V- BİRLEŞTİRME KARARI

24.5.1983 günlü, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasındaki “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan …” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin 2002/33 esas sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2005/40 esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2005/40 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 12.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 30. maddesinin birinci fıkrası gereğince Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Fatih Acar, SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürü İbrahim Ulaş, SGK Kamu Görevlileri Emeklilik İşleri Dairesi Başkanı İsmail Ertüzün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi Erol Güner ve SGK Kamu Görevlileri Emeklilik İşleri Dairesi Başkanlığı Şube Müdürü Necmettin Taşan’ın 4.2.2009 günlü sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararlarında, başka sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak çalıştıktan sonra, son bir yılda Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunanlara bu süre üzerinden emekli ikramiyesi ödendiği halde uzun süre Emekli Sandığına tabi görevlerde çalışıp başka bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak yaşlılık aylığına hak kazananlara Emekli Sandığınca emekli ikramiyesi ödenmediği, bunun kişinin sosyal güvenlik hakları kapsamında yer alan toplu ödemeden (ikramiyeden) yararlanma hakkını ortadan kaldırdığı, adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre bu durumda olanlara, Emekli Sandığına tabi olarak çalıştıkları sürelerdeki prim veya keseneklere göre emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği, bu nedenlerle itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2829 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin birinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için, son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılma ve kendilerine 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanma koşullarını taşımak gerekmektedir. Bu koşulları taşıyanlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden 5434 sayılı Yasa hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenecektir. Bu koşullarla birlikte 5434 sayılı Yasa’nın 89. maddesinin birinci fıkrasındaki “…her tam fiili hizmet yılı için, … hesaplanacak tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.” hükmü gereğince emekli ikramiyesi alabilmek için, T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerde en az bir yıl çalışmış olmak da gerekmektedir.

2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasına göre, birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacaktır.

1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin dördüncü fıkrasında “T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıdaki düzenlemelere göre, farklı sosyal güvenlik kurumlarındaki hizmet sürelerinin birleştirilmesiyle 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi gereğince son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olması nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanması halinde, aynı veya farklı kamu kuruluşlarında, gerek Emekli Sandığına, gerekse Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak geçmiş olsun, anılan kamu kuruluşlarında geçen toplam hizmet süreleri üzerinden son kamu kuruluşu işveren tarafından ilgiliye kıdem tazminatı ödendiği; son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan Emekli Sandığınca aylık bağlanması halinde ise son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılmayan ilgiliye, emekli ikramiyesi ödenmediği, yalnızca kamuda işçi olarak geçen süreye karşılık kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, bir yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara da, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemektedir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.

Anayasa’nın 10. maddesindeki “kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.

2829 sayılı Yasa’da benimsenen sistemle, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı halde, itiraz konusu ibareyle son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasa’ya tabi çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, adil sonuçlar doğurmadığından 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle itiraz konusu ibare, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

İptal edilen ibarenin, ayrıca Anayasa’nın 60. maddesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

VII- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi İptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmektedir.

İtiraz konusu ibarenin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VIII- SONUÇ

A- 24.5.1983 günlü, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve ...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

B- İptal edilen ibarenin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

5.2.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI




Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Ahmet AKYALÇIN
Üye
Mehmet ERTEN




Üye
Mustafa YILDIRIM
Üye
A. Necmi ÖZLER
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR




Üye
Şevket APALAK
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ




KARŞIOY GEREKÇESİ

1982 Anayasası’nın Geçici 15. maddesinin, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanlık Divanı’nı oluşturuncaya (6.12.1983) kadar geçecek süre içinde, çıkarılan kanunların, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasa’ya aykırılığının iddia edilemeyeceğine ilişkin son fıkrası 3.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasa ile madde metninden çıkarılmış, ancak aynı kurala koşut düzenleme getiren 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa’nın 25. maddesi değiştirilmemiştir. Bu durumda Anayasa değişikliğine karşın belirtilen dönemde çıkan yasaların Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesini engelleyen 2949 sayılı Yasa’nın 25. maddesinin ihmalinin mi iptalinin mi gerektiğinin tartışılması gerekmiştir.

Anayasa’nın 152. maddesinde “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır” denilmektedir. Maddede “davaya bakmakta olan mahkeme” yönünden bir sınırlandırma getirilmediğinden iptal ve itiraz başvuruları nedeniyle incelediği davalarda Anayasa Mahkemesi’nin davaya bakmakta olan Mahkeme olduğunda duraksanamaz.

2949 sayılı Yasa’nın 18. maddesinin 2. bendinde “Mahkemelerce kendisine Anayasa’nın 152 nci maddesine göre intikal ettirilen işleri ve Yüce Divan sıfatıyla çalışırken veya siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda aynı madde gereğince ön mesele olarak bakması gereken işleri karara bağlamak” Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Burada yalnız Yüce Divan sıfatıyla çalışırken veya siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalardan söz edilmesi ise ön mesele olarak kabul edilen işlerin bunlarla sınırlı olduğu anlamına gelmemekte, Anayasa Mahkemesi’nin asıl işlevi olan Anayasa’ya uygunluk denetiminin yanı sıra görevlendirildiği bu iki konuda doğabilecek duraksamaları önleme amacına yönelik bulunmaktadır.

Öte yandan, Anayasa’nın 152. maddesinin “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” biçimindeki başlığından yola çıkarak Anayasa Mahkemesi’nin “diğer mahkemeler” kapsamına girmemesi nedeniyle iptal ve itiraz başvuruları nedeniyle baktığı davalarda uyguladığı bir kuralın Anayasa’ya aykırılığını incelemeyeceği sonucuna varılamaz. Gerçekten böyle düşünüldüğünde, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan ve siyasî parti kapatma davalarında da Anayasa’ya aykırılık sorununu ön mesele olarak inceleyememesi gerekir. Çünkü bu davaların diğer mahkemelerde görülebilecek türden klâsik davalar olması sonuçta bu davalara bakan Mahkeme’nin Anayasa Mahkemesi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Ayrıca Anayasa maddelerinin başlıkları Anayasa’nın 176. maddesine göre Anayasa metninden sayılmaz.

Öte yandan, Anayasa yargısının kabul edildiği bir hukuk sisteminde, Anayasa’nın üstünlüğünün ve bağlayıcılığının sağlanabilmesi için bir zorunluluk olmadıkça ihmâl yoluna gidilmesi olağan ve kabul gören bir yöntem değildir. Bu bağlamda Anayasa’nın 138. maddesindeki hâkimlerin Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm vereceklerine ilişkin kuralla hakimlerin doğrudan Anayasa’yı uygulayabilmeleri değil bakmakta oldukları bir davada uygulayacakları kuralları Anayasa’ya aykırı bulmaları halinde bunların iptalleri için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaları sağlanarak aykırılığın giderilmesi amaçlanmıştır. Mahkemelerin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına vardıkları kuralları ihmâl ederek doğrudan Anayasa’yı uygulayabileceklerinin kabulü, Anayasa’ya uygunluk denetiminin Anayasa Mahkemesi’ne verildiği bir hukuk sistemine ve onu yansıtan Anayasa’ya aykırılık oluşturur.

Anayasa’nın Geçici 15. maddesinin son fıkrasının 4709 sayılı Yasa ile kaldırılmasından önceki dönemde, bu fıkra kapsamına giren kimi yasalardaki kuralların Anayasa’da yapılan değişiklikler sonucu Anayasa’ya aykırı duruma gelmelerine karşın mahkemelerde görülmekte olan davalarda bunların Anayasa’ya aykırılıklarının ileri sürülememesi nedeniyle aradaki aykırılık iptalin imkânsızlığı karşısında zorunlu olarak ihmâl yoluyla giderilmeye çalışılmıştır. Bir hukuk karmaşasının yaşandığı tartışmasız olan bu dönem, 4709 sayılı Yasa’nın getirdiği değişiklikle sona ermiştir. Artık Türk hukuk sisteminde “ihmâl” yönetimini haklı kılacak bir neden kalmamıştır. Ayrıca bu yöntem, ihmâl edilmekle dolaylı olarak Anayasa’ya aykırı oldukları saptanan kimi kuralların varlıklarını sürdürmelerine neden olmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2949 sayılı Yasa’nın 25. maddesi iptal edilmeden, bu maddenin ihmâli yoluyla esasın incelenmesine geçilemeyeceği gerekçesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.



Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Old 15-07-2011, 11:11   #2
limonkabuğu

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesinin 2005/40 E., 2009/17 K. sayılı ve 05/06/2009 T.li iptal kararına aykırı olarak 16.06.2010 T.li ve 5997 Sayılı bazı kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14. maddesi ile 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 89. maddesinin birinci fıkrası ile yeni bir düzenleme yapılmıştı. İşte Anayasa Mahkemesi iptal kararına aykırı olarak yapılan bu yeni düzenleme 12.05.2011 tarihinde Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.Artık istifa eden memurun emeklilik ikramiyesini almasına engel olabilecek hiçbir yasal düzenleme kalmadı.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI



Esas Sayısı : 2010/81

Karar Sayısı : 2011/78

Karar Günü : 12.5.2011

R.G. Tarih-Sayı : 09.07.2011-27989


İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Cumhuriyet Halk Partisi) adına Grup Başkanvekilleri M. Akif HAMZAÇEBİ ve Muharrem İNCE (Esas Sayısı: 2010/81)


İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 14. İdare Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/98)


DAVA ve İTİRAZIN KONUSU: 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve…” bölümünün, Anayasa’nın 2., 10., 138. ve 153. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.


I- İPTAL DAVASI İLE İTİRAZ BAŞVURUSUNUN GEREKÇELERİ


A- İptal davası dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:




“II. GEREKÇE


16.06.2010 Tarihli ve 5997 Sayılı Kanunun 14 üncü Maddesi ile Değiştirilen 5434 Sayılı Kanunun 89 uncu Maddesinin Birinci Fıkrasının İkinci Tümcesinde Yer Alan “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” Sözcüklerinin Anayasaya Aykırılığı


5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanunun 89 uncu maddesinin 5997 sayılı Yasayla değişik birinci fıkrasının birinci tümcesinde, “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak” verileceği belirtilmiştir.


Fıkranın ikinci tümcesinde ise “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi” ödenir denilmiştir.


Söz konusu ikinci tümcenin, 2829 sayılı Yasanın 12 nci maddesinin birinci tümcesinde yer alan, “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılanlara ve …” sözcüklerinin Anayasa Mahkemesi tarafından (05.02.2009 günlü, E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararla) iptal edilmesi üzerine getirildiği ifade edilmektedir. Anayasa Mahkemesinin kararı 05.06.2010 günlü Resmi Gazetede yayımlanmış ve 1 yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Kural, 19.06.2010 günlü Resmi Gazetede yayımlanmış, boşluk doğmaması için de 5997 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle 01.06.2010 günüde yürürlüğe girmesi kabul edilmiştir.


5434 sayılı Yasanın 89 uncu maddesinin değişik birinci fıkrasının ikinci tümcesi, 2829 sayılı Yasanın 12 nci maddesinin birinci tümcesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılanlara ve …” sözcüklerinin yer aldığı kuralla, aşağıdaki karşılaştırmalı tabloda görüldüğü gibi aynı niteliktedir.


Mülga 2829 sayılı Yasa’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilen “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve …” ibaresini de içeren 12 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.”


5434 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin, 5997 sayılı Yasayla değiştirilen birinci fıkrasının ikinci tümcesi şöyledir: “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.”


İki tümce arasındaki farklılıklar, yer aldıkları yasaların tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.


a) İptal edilen düzenleme, 2829 sayılı Yasada yer almakta iken bu kez 5434 sayılı Yasaya yerleştirilmiştir. Bu nedenle de iptal edilen düzenleme “son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılanlar” şeklinde tanımlama yaparken, 5434 sayılı Yasada yer alan yeni düzenleme doğal olarak, “son defa bu kanun” şeklinde tanımlama yapmıştır.


b) Yeni düzenlemede 5434 sayılı Yasayla birlikte, yine doğal olarak, 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışanlar sözcükleri kullanılmıştır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu Yasaya gönderme gerekli hale gelmiştir ve 5510 sayılı Yasanın 5434 sayılı Yasaya ilişkin geçiş hükümlerini içeren geçici 4 üncü maddesine gönderme yapılmıştır. Geçici 4 üncü madde hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılanlar ile 5434 sayılı hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde iken emekliye ayrılanlar aynı statüdedir.


Bu teknik farklar dışında, her iki kuralın da anlam ve kapsamı aynıdır. 2829 sayılı Yasa’nın 12 nci maddesinin birinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için, son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılma ve kendilerine 2829 sayılı Yasa’nın 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanma koşullarını taşımak gerekmektedir. Bu koşulları taşıyanlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden 5434 sayılı Yasa hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenecektir. Bu koşullarla birlikte 5434 sayılı Yasa’nın 89 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki “...her tam fiili hizmet yılı için, ... hesaplanacak tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir” hükmü gereğince emekli ikramiyesi alabilmek için, T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerde en az bir yıl çalışmış olmak da gerekmektedir.


5997 sayılı Yasayla değiştirilen yeni kuralda da aynı şekilde son defa 5434 sayılı Yasa veya 5510 sayılı Yasanın geçici 4 üncü maddesine tabi görevlerden emekliye ayrılma söz konusudur.


2829 sayılı Yasa’nın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre, birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacaktır.


Sonuç olarak yeni düzenlemede de, bir yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa’nın 8 inci maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara, son defa 5434 sayılı Yasaya veya 5510 sayılı Yasanın geçici 4 üncü maddesine tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma süreleri için emekli ikramiyesi yine ödenmeyecektir.


Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.


Anayasanın 10 uncu maddesindeki “kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.


2829 sayılı Yasa’da benimsenen sistemle, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı halde, itiraz konusu ibareyle son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasaya ve 5510 sayılı Yasanın geçici 4 üncü maddesine tabi çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesini öngören kuralın, daha önce iptal edilen kuralda olduğu gibi, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine ve adil sonuçlar doğurmadığından 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılığı devam etmektedir.


Ancak, Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural gereğince, yasama organı yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını gözönünde bulundurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde yasa çıkarmamak, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Başta yasama organı olmak üzere yargı ve yürütme, kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile de bağlıdır. Gerekçeleriyle birlikte kararlar, yasama işlemlerini değerlendirme ölçütlerini içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler. Bu nedenle, yasama organı düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de gözönünde bulundurmak zorundadır. İptal edilen yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması, Anayasanın 153 üncü maddesine aykırılık oluşturur.


Hukuk devletinde, yasama organını da kapsayacak biçimde devletin bütün organları üzerinde hukukun ve Anayasanın mutlak egemenliği vardır. Yasakoyucu her zaman hukukun ve Anayasanın üstün kuralları ile bağlıdır. Anayasal denetimde bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesine yer verilmiştir. Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılmasına Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrasındaki bağlayıcılık ilkesi engeldir. Yasama organının iptal edilen kuralın aynını veya benzerini yasalaştırması durumunda Anayasa Mahkemesi kararlarının etkinliği ortadan kaldırılarak yasaların yargısal denetimi anlamını yitirir.


Bir yasa kuralının, Anayasanın 153 üncü maddesine aykırılığından söz edilebilmesi için, iptal edilen önceki kural ile “aynı” ya da “benzer nitelikte” olması gerekir. Bunların saptanabilmesi ise öncelikle, aralarında “özdeşlik”, başka bir deyişle, amaç, anlam ve kapsam yönlerinden “benzerlik” olup olmadığının incelenmesine bağlıdır.


Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve Anayasanın üstünlüğü ilkesi karşısında, iptal edilen bir kurala yeni bir yasa ile geçerlilik sağlanamaz. Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararının etkisini ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme olduğu duraksamaya yer vermeyecek kadar açık olan dava konusu sözcükler, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen daha önceki kuralla aynı içerikte olduğundan Anayasanın 153 üncü maddesine aykırıdır.


Açıklanan nedenlerle, 16.06.2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ile değiştirilen 5434 Sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” sözcükleri Anayasanın 153 üncü maddesine aykırı olup, iptali gerekmektedir.


III. SONUÇ VE İSTEM


Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 16.06.2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ile değiştirilen 5434 Sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” sözcükleri Anayasanın 153 üncü maddesine aykırı olduğundan iptaline karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”


B- İtiraz başvurusu kararının gerekçe bölümü şöyledir:


“Dava dosyasının incelenmesinden; 5434 sayılı Kanun’a tâbi hizmetleri bulunmakta iken 14/11/2000 tarihinde görevine son verilen, SSK’ya tâbi olarak görev yaptıktan sonra 2829 sayılı Kanun’un 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden 01/06/2008 tarihinden itibaren SSK’ca yaşlılık aylığı bağlanan davacı tarafından, 5434 sayılı Kanun kapsamında Emekli Sandığı’na tâbi olarak geçen hizmet sürelerine tekabül eden emekli ikramiyesinin ödenmesi talebiyle idareye yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.


24/05/1983 gün ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tâbi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12’nci maddesinin birinci fıkrasında “Son defa T.C. Emekli Sandığına tâbi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T. C. Emekli Sandığına tâbi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir” hükmü bulunmakta iken, anılan hükmün “Son defa T.C. Emekli Sandığına tâbi görevlerden emekliye ayrılan ve ...” şeklindeki ibaresi, 05/06/2009 gün ve 27249 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 05/02/2009 gün ve E:2005/40, K:2009/17 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra (05/06/2010 tarihinde) yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.


Anayasa Mahkemesi’nin bahsi geçen iptal kararının gerekçesinde;


“2829 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin birinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için, son defa T.C. Emekli Sandığına tâbi görevlerden emekliye ayrılma ve kendilerine 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanma koşullarını taşımak gerekmektedir. Bu koşulları taşıyanlara, T.C. Emekli
Şandığına tâbi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden 5434 sayılı Yasa hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenecektir. Bu koşullarla birlikte 5434 sayılı Yasa’nın 89. maddesinin birinci fıkrasındaki
‘...her tam fiili hizmet yılı için, ... hesaplanacak tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.’ hükmü gereğince emekli ikramiyesi alabilmek için, T.C. Emekli Sandığına tâbi görevlerde en az bir yıl çalışmış olmak da gerekmektedir.


2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasına göre, birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması hâlinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tâbi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacaktır.


1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin dördüncü fıkrasında ‘T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya malûllük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.’ hükmüne yer verilmiştir.


Yukarıdaki düzenlemelere göre, farklı sosyal güvenlik kurumlarındaki hizmet, sürelerinin birleştirilmesiyle 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi gereğince son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olması nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanması hâlinde, aynı veya farklı kamu kuruluşlarında, gerek Emekli Sandığına, gerekse Sosyal Sigortalar Kurumuna tâbi olarak geçmiş olsun, anılan kamu kuruluşlarında geçen toplam hizmet süreleri üzerinden son kamu kuruluşu işveren tarafından ilgiliye kıdem tazminatı ödendiği; son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan Emekli
Sandığınca aylık bağlanması hâlinde ise son defa Emekli Sandığına tâbi bir görevden emekliye ayrılmayan ilgiliye, emekli ikramiyesi ödenmediği, yalnızca kamuda işçi olarak geçen süreye karşılık kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, bir yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara da, son defa Emekli Sandığına tâbi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tâbi olarak yaptıkları çalışma süreleri
için emekli ikramiyesi ödenmemektedir.


Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.


Anayasa’nın 10. maddesindeki ‘kanun önünde eşitlik ilkesi’ hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. 2829 sayılı Yasa’da benimsenen sistemle, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı hâlde, itiraz konusu ibareyle son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tâbi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasaya tâbi çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, adil sonuçlar doğurmadığından 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”


ifadelerine yer verilmiştir.


Bu gerekçeye göre; farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı hâlde, son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tâbi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasa’ya tâbi çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, adil sonuçlar doğurmadığından 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.


2829 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin ilgili ibaresinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi nedeniyle doğan hukukî boşluğun doldurulması amacıyla çıkarılan ve 01/06/2010 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan 5997 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi ile 5434 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinin birinci fıkrası değiştirilerek “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tâbi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tâbi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz” hükmü getirilmiştir.


Görüldüğü üzere; 2829 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin ilgili ibaresinin iptali nedeniyle 5434 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılan yeni düzenlemede de, birleştirilen hizmet sürelerinden Emekli Sandığı’na tâbi hizmet süreleri için emekli ikramiyesinin ödenebilmesi için “son defa 5434 sayılı Kanun veya (5434 sayılı Kanun’a ilişkin geçiş hükümlerini içeren) 5510 sayılı Kanun’un geçici 4’üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılma” koşulu aranmıştır.


Dolayısıyla; eşitlik ve hukuk devleti ilkelerini zedelediği için Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen 2829 sayılı Kanun’un 12’nci maddesi ile 5434 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesinin birinci fıkrasında yapılan yeni düzenlemenin doğurduğu hukukî sonuçlar aynıdır.


Bu durum; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde belirtilen eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri açısından Anayasa’ya aykırılığı devam ettirdiği gibi, iptal hükmünün hukuksal sonuçlarını ortadan kaldıran yeni bir yasal düzenleme yapılmasının, aynı zamanda Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrasında yer verilen “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmüne de aykırı düşmektedir.


Bu durumda; (19/06/2010 gün ve 27616 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5997 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi ile değişik) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun hâlen yürürlükte bulunan 89’uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinin “... Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve ...” şeklindeki ibaresinin, Anayasa’nın 2’nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi ile 10’uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine ve 138’inci maddesinin son fıkrası hükmüne aykırı olduğu kanaatine varıldığından, anılan Kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerekmiştir.


Açıklanan nedenlerle; Anayasa’nın 152’nci maddesi uyarınca bakılmakta olan davada uygulanacak olan (19/06/2010 gün ve 27616 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5997 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi ile değişik) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun hâlen yürürlükte bulunan 89’uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinin “... Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve ...” şeklindeki ibaresinin Anayasa’nın 2, 10 ve 138’inci maddelerine aykırı olduğu kanaatiyle, anılan ibarenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına, Anayasa Mahkemesi’nin konu hakkında vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına, beş ay içinde bir karar verilmezse davanın yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına, kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, işbu kararla birlikte dava dosyası ve içeriği evrakın çıkarılacak birer onaylı örneğinin Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine, 21/09/2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”


II- YASA METİNLERİ


A- Dava ve İtiraz Konusu Yasa Kuralı


16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun iptali istenilen bölümü içeren 89. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:


“Madde 89 – (Değişik: 21.4.2005 – 5335/3 md.) (Değişik birinci fıkra: 16.6.2010–5997/14 md.) Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.”



B- Dayanılan Anayasa Kuralları


Dava dilekçesinde Anayasa’nın 153. maddesine, başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.


III- İLK İNCELEME


Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla 7.12.2010 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında; dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.


IV- BİRLEŞTİRME KARARI


8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin, 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Yasa’nın 14. maddesiyle değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve…” bölümünün iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan E.2010/98 sayılı itiraz başvurusuna ilişkin davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2010/81 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2010/81 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 7.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.


V- ESASIN İNCELENMESİ


Dava dilekçesi, başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, dava konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:


A- Kuralın Anlam ve Kapsamı


5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için, son defa 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerden (T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden) emekliye ayrılma ve kendilerine 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanma koşullarını taşımak gerekmektedir. Bu koşulları taşıyanlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenecektir. Bu koşullarla birlikte 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrasındaki “…her tam fiili hizmet yılı için, … hesaplanacak tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.” hükmü gereğince emekli ikramiyesi alabilmek için, T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerde en az bir yıl çalışmış olmak da gerekmektedir.


2829 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasına göre, birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacaktır.


Bir yıldan fazla 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara da son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak geçirdikleri çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemektedir.


B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu


Dava dilekçesinde; 2829 sayılı Kanun’un 12. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılanlara ve…” ibaresinin Anayasa Mahkemesi’nin 5.2.2009 günlü, E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararıyla iptal edildiği, iptal hükmüyle oluşacak hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla yapılan 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesindeki 5997 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümle aynı olduğu, bu nedenle kuralın Anayasa’nın 153. maddesine; başvuru kararında da; Anayasa Mahkemesi’nin K.2009/17 sayılı kararıyla eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine aykırılığı nedeniyle iptal edilen hükümle aynı hukuki sonuçlar doğurduğundan yeni düzenlemenin Anayasa’nın 2., 10. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.


Anayasa’nın 153. maddesinin son fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” denilmektedir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi kararları yayımlanmakla bağlayıcılık özelliği kazandığından, yasama organı aynı konuda farklı bir yasada düzenleme yapsa bile bu kararları etkisiz veya sonuçsuz bırakacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve iptal edilen kuralları yeniden yasalaştırmamak zorundadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının sonuçları kadar gerekçeleri de bağlayıcıdır. Çünkü kararlar gerekçeleri ile bir bütünlük oluştururlar ve bu doğrultuda yasamanın da içinde yer aldığı devletin ve kişilerin etkinliklerinde yönlendirici ve belirleyici olurlar. Bu nedenle yasama organı iptal edilen yasaların yerine yeni düzenleme yaparken kararların gerekçelerini de gözönünde bulundurmakla yükümlüdür.


Bir yasa kuralının Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırılığından söz edilebilmesi için, kurallar farklı yasalarda yer almış olsa bile iptal edilen önceki kuralla içeriği yönünden “aynı” ya da “benzeri” olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Burada iki kuralın özdeş olması yetmeyecek, kurallar arasında “teknik, içerik ve kapsam” bakımından da benzerlik aranacaktır.


Teknik içerik ve kapsam bakımından benzerlik, iptal edilen yasa ile yeniden çıkarılan yasanın sözcüğü sözcüğüne aynı olması anlamına gelmez. Çünkü, böyle bir anlayış 153. maddenin son fıkrasındaki kuralı anlamsız ve uygulanmaz kılar. Konu ve kapsam bakımından sözcüklerde farklılıklar olsa bile ikinci yasanın aynı amaç doğrultusunda Anayasa Mahkemesi kararına karşın onu etkisiz kılmak amacıyla çıkarıldığının saptanması aranan koşulun gerçekleşmiş sayılması için yeterlidir.


İptali istenilen kuralın gerekçesinde, düzenlemenin 2829 sayılı Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden ayrılan ve ...” ibaresinin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmesi sonucunda oluşan hukuki boşluğun doldurulması amacıyla yapıldığı belirtilmiştir.


2829 sayılı Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için; son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmış olmak ve kendilerine 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanmış olmak koşullarını taşımak gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 5.2.2009 günlü, E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararıyla; söz konusu kuralla, bir yıldan fazla 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin “iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine” karar vermesi ve kararın 5.6.2009 günlü, 27249 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanması nedeniyle iptal hükmü 5.6.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.


Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümle eldeki davada iptali istenilen hükümler arasında ilk bakışta farklılık varmış gibi görünse de, farklılık 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden kaynaklanan mevzuat değişikliğine dayanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesinde 5434 sayılı Kanun’a ilişkin geçiş hükümleri yer almaktadır. Her iki kural kapsamına giren kimseler son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlardır. İptali istenilen kuralda 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerin de eklenmiş olması kapsamı değiştirmemektedir. Her iki kural gereğince kapsamdaki kişilere 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesi gereğince Emekli Sandığı Kanunu’na tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak ödenmektedir.

Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin K.2009/17 sayılı kararıyla iptal ettiği kural ile eldeki davada iptali istenilen kural kapsam ve içerik yönünden aynı niteliktedir. Bu nedenle iptali istenilen kural Anayasa’nın 153. maddesine aykırı olarak yasalaşmıştır. İptali gerekir.



Kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 138. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.


VI- SONUÇ


16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve …” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 12.5.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Old 16-09-2011, 16:54   #3
janan

 
Varsayılan

Bu Anayasa Mahkemesi kararı karşısında açılan dava var mı acaba? Herhangi bir mahkeme kararına ve bilgisine ulaşamadım.
Şimdiden yardımlarınız için teşekkürler
Old 16-09-2011, 19:20   #4
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Aynı durumda olan bir müvekkilim için SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı'na dilekçe 20.07.2011 tarihinde başvuruda bulundum...

GELEN CEVAP (25.08.2011 tarihli):

İlgi dilekçeniz üzerine konu incelenmiştir.

Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 09.07.2011 tarihli ve 27989 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 12.05.2011 tarih ve E.No:2010/81, K.No:2011/78 sayılı kararı ile;

".....
VI- Sonuç:
16.06.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli SandığıKanunu'nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE" karar vermiş ve iptal kararında, kararın yürürlüğüne ilişkin olarak herhangi bir süre verilmemiş, dolayısıyla 12.05.2011 tarihli iptal kararı 09.07.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Anayasa'nın 153. maddesinde iptal kararlarının geriye yürümeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu iptal kararı Resmi Gazete'de yayımlandığı 09.07.2011 tarihinden itibaren hüküm ve sonuç doğurmaya başlamıştır.

Bu nedenle, tarafınıza Anayasa Mahkemesi kararının yürürlük tarihi olan 09.07.2011 tarihinden önce aylık bağlanmış olması nedeniyle talebiniz doğrultusunda tarafınıza 5434 sayılı Kanunun değişik 89. maddesi hükmü esas alınarak emeklilik ikramiyesi ödenmesi imkanı bulunmamaktadır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Daire Başkanı a.
Şube Müdürü
Old 03-10-2011, 09:37   #5
stj. av derya

 
Varsayılan

Sayın Av. Caner Arıcı'ya verilen cevabın aynısı 15..09.2011 tarihinde bize de cevap olarak verilmiştir. Sormak istediğim şu ki bu cevabın üzerine dava yoluna giden bir üye var mı acaba ve dava sonucu nasıl?
Old 03-10-2011, 14:39   #6
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
stj. av derya
Alıntı:
Sayın Av. Caner Arıcı'ya verilen cevabın aynısı 15..09.2011 tarihinde bize de cevap olarak verilmiştir. Sormak istediğim şu ki bu cevabın üzerine dava yoluna giden bir üye var mı acaba ve dava sonucu nasıl?

Kanaatim, kurumun cevabının doğru olduğu yönünde. Zira Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi kararından sonra açılmış veya açılacak olan davalırın reddolunacağını düşünüyorum.

Bana başvuran kişiye davanın reddolunacağı kanaatimde olduğumu belirttim, yine de denemk istedi, kendisi adına dava dilekçesini hazırladım ve davayı kendisi açtı, neticeyi bekliyoruz.

Saygılarımla...
Old 04-10-2011, 11:34   #7
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Müvekkilin idareye başvurusu üzerine aynı red cevabı müvekkile de gelmiş, biz de davayı açarak şansımızı deneyeceğiz.

Caner bey, sizden ricam dava dilekçe örneği koymanız mümkün müdür? Ben de dava dilekçesini hazırlıyorum ancak bazı konularda kafam karıştı, destek almak adına eğer dilekçenizi koyarsanız sevinirim.

Teşekkürler,
Old 04-10-2011, 19:52   #8
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Sayın av. aslı;

Meslektaşımız Sayın Av.Nazife Eytemiş BAŞAR bu konuyla ilgili örnek dilekçe vermişti; buraya aynısını alıntı yapıyorum.

Av.Nazife Eytemiş BAŞAR'a teşekkürlerimle...

Alıntı:
Yazan: Av.Nazife Eytemiş BAŞAR


İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA



Davacı :

Davalı : SOSYAL GÜVENLİK KURUM BAŞKANLIĞI/ANKARA
(Sosyal Sigortala Genel Müdürlüğü, Kamu Görevlileri
Emeklilik İşleri Daire Başkanlığı)

Dava Konusu
İdari İşlemin
Tebliğ Tarihi :



Dava Konusu : Emekli Sandığı’na tabi çalısma sürelerime isabet eden emekli ikramiyesinin ödenmesi için tarafımca yapılan başvurunun reddine ilişkin davalı idarenin ………….... tarihli ve ………….. sayılı işlemin iptal edilmesi ve ikramiye tutarının ödeme tarihindeki memur maaş katsayısı üzerinden hesaplanarak ödenmesi talebinden ibarettir.

Açıklamalar : (…………-………….) tarihleri arasında T.C. Ememkli Sandığı’na bağlı ………………… kurumunda çalıstım. ……………….. tarihinden itibaren istifa edip SSK sigortalısı olarak çalıstım. ……………… tarihinde emekli oldum.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na, ………………. tarihinde başvurarak, Emekli Sandığı’na tabi …… yıl ….. ay ……. günlük süre için emekli ikramiyemin ödenmesini talep ettim. Bu talebimin reddedildiğine dair yazı, ………….. tarihinde tarafıma tebliğ edildi.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na açıkladığım durumum doğrultusunda 24.05.1983 günlü, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ‘‘ Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve…’’ ibaresinin Anayasa’nın 2. , 10. ve 60. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nin Esas Sayısı : 2005/40, Karar Sayısı : 2009/17, 05.02.2009 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve 5 Haziran 2009 tarih ve 27249 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Fakat Anayasa Mahkemesi’nce, iptal edilen ibarenin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden iptal hükmünün, kararın resmi gezete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

Ancak 5 Haziran 2010 günü 1 yıllık iptal kararının yürürlüğe girme süresi dolduğundan hukuksal boşluk oluşmuş ve ardından TBMM tarafından 16.06.2010 günü kabul edilen 5997 sayılı ‘‘5997 SAYILI BAZI KANUNLARDA VE 190 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİSİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN’’da, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında belirtilen Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ve 10. maddesindeki eşitlik ilkesine uygun düzenleme yapılması gerekirken tam olarak yapılmamıştır.

Sözü edilen Kanun’un 14 üncü maddesi ile 5434 sayılı Kanun’da yapılan yeni düzenlemede;

‘‘MADDE 14 – 5434 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrası “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.”

Şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklik de 19 Haziran 2010 günü Resmi Gazetede yayımlanmıştır; ancak yeni düzenlemede Anayasa Mahkemsi’nin kararına uyulmamıştır. Ayrıca bu maddenin yürürlük tarihi de 1 Haziran 2010 olarak belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonucunda TBMM’de kabul edilen 5997 Sayılı Yasa gereğince oluşturulan yeni düzenlemeye göre memuriyette geçirdiğim sürelerin ikramiyesinin ödenmesi için Sosyal Güvenlik Kurumuna yaptığım ………….. tarihli başvurum da kurumca ………………. tarihinde ekli yazı ile reddedilmiştir.

Yeni yasal düzenlemeyle yapılan; iptal edilen hükmün başka bir kanuna monte edilmesidir. Dolayısıyla yeni yasal düzenleme de Anayasa Mahkemesi’nin, ilgili kanun madde hükmünün iptal kararı gerekçelerini karşılamadığından, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerindeki hukuk devleti ile eşitlik ilkelerine uygun adil çözümün bulunması için Sayın mahkemenize başvurmak kaçınılmaz olmuştur. Devlet Memuru olarak geçirdiğim …………………--……………….. tarihleri arasındaki dönemde ödenen prim ve kesenekler doğrultusunda hak kazandığım emeklilik ikramiyesinin sadece son defa Emekli Sandığı’na çalışmadığım ve SSK’dan/Bağ-Kur’dan emekli olduğum gerekçesiyle reddedilmesi tarafımca hakkaniyete ve adalete aykırı olması sebebiyle kabul edilemez. Mahkemenizden Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesine uygun olmayan yeni düzenlemenin (5997 sayılı kanunun 14. maddesi) Anayasa Mahkemesine gönderilmesi yoluyla iş bu davamın ve benim gibi magdur tüm vatandaşlara ilişkin sorunun adaletli çözümü talebim mevcuttur.

Deliller :Emekli Sandığı Sicil Dosyası, SSK/Bağ-Kur Sicil Dosyası, vs. her türlü delil.

Hukuki Sebebler:2829 Sayılı Yasa, 5997 Sayılı Yasa, 5434 Sayılı Yasa.

Sonuç ve İstem :Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle Anayasa’ya aykırı olan 5434 Sayılı Kanun’un 89. maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinin iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin kararları da gözönüne alınarak, davanın kabulü ile ……………………. tarihleri arasında geçen memuriyet süelerim ile fiili zammı toplamım olan …….. yıl ……ay süre için, ödeme tarihindeki memur maaş katsayıları üzerinden tarafıma emekli ikramiyesi ödenmesi talebime karşılık Kurumca gönderilen …………………… tarihli red kararının iptaline, yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim.

Davacı


Ekler :
1…SGK’ya başvuru dilekesi
2…SGK’nın ………….. tarihli red kararı
3…Hizmet süremi gösterir belge
4…Anayasa Mahkemesi’nin 2009/17 karar, 2005/40 esas ve 05.02.2009 tarihli kararı
Old 05-10-2011, 11:57   #9
Av.Barış Kılıç

 
Varsayılan

Uzman öğretmenlik ile ilgili açılan davalar var. Aynı durum bu davalar için geçerliydi. Yani anayasa mahkemesi iptal etti. İdareye yeni bir düzenleme yapılması için 1 yıllık süre öngördü. Bir yıl sonra anayasa mahkemesi kararından yararlanmak için açılan yüzlerce dava danıştay incelemesinden geçerek kabul edildi. Bu olayda Anayasa mahkemesi kararı geriye yürüdü. İdare mahkemelerinin olayı nasıl değerlendireceği tam belli olmaz. Olayda Anyasaya aykırı olarak yapılmış bir işlem var ve bu anayasa mahkemesi kararıyla onaylanmış. Bence idare mahkemeleri çok büyük ihtimalle davayı kabul edeceklerdir. Bence 60 günlük süreyi göz önüne alarak davanızı açın.
Old 28-11-2011, 15:24   #10
Av.Gök

 
Varsayılan Emeklİ SandiĞi Emeklİlerİ İÇİn İkramİye

Arkadaşlar bu konuyu ben de takip ediyorum ve bu konuda dava açmak istiyorum. Sorularımla ilgili bilgi verirseniz sevinirim.
SGK'na başvururken Ankara'ya mı başvuracağız yoksa müvekkilin oturmuş olduğu ildeki kuruma mı başvuracağız?
Ayrıca bu dava tam yargı mı yoksa idari işlemin iptali davası mı olacaktır?

İlginize şimdiden teşekkür ederim.
İyi çalışmalar dilerim
Old 28-11-2011, 16:00   #11
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Raşiteser
Arkadaşlar bu konuyu ben de takip ediyorum ve bu konuda dava açmak istiyorum. Sorularımla ilgili bilgi verirseniz sevinirim.
SGK'na başvururken Ankara'ya mı başvuracağız yoksa müvekkilin oturmuş olduğu ildeki kuruma mı başvuracağız?
Ayrıca bu dava tam yargı mı yoksa idari işlemin iptali davası mı olacaktır?

İlginize şimdiden teşekkür ederim.
İyi çalışmalar dilerim

SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı'na (ANKARA) dilekçe ile ikramiyesinin ödenmesi konusunda müracaat edeceksiniz... Sonra size yukarıdaki cevabımdaki gibi bir yanıt gelecek... Bunun üzerine işlemin iptali için dava açacaksınız... Hak kazanması halinde ödenmesi gereken ikramiye tutarını hesaplamak ve buna göre tam yargı davası açmak imkansız gibi... Davadan olumlu netice alınır mı bilemiyorum; açılan davaların sonuçlarını bekliyoruz... Kolay gelsin...
Old 05-12-2011, 12:26   #12
Av. Alper KOÇ

 
Varsayılan

T.C.
ANKARA
9. İDARE MAHKEMESİ

DAVACI
VEKİLİ
ESAS NO : 2010/2223
KARAR NO : 2011/1710
DAVALI __________________: SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI / ANKARA
VEKİLİ ___________________ :
DAVANIN ÖZETİ___________ : Davacının Emekli Sandığına tabi geçen hizmetlerine karşılık emekli
ikramiyesi ödenmesi talebinin reddine ilişkin 05/10/2010 tarih ve 62.808.001 sayılı davalı idare işleminin; Anayasa
Mahkemesinin 05.02.2009 tarih ve E:2005/40 , K:2009/17 sayılı kararı ile 2829 sayılı kanunun 12.maddesinin 1.
fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği , bu karardan sonra yeniden yapılan yasal
düzenlemenin de Anayasaya aykırı olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca emekli sandığına tabi
olarak geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği ileri sürülerek iptali ile hakettiği emekli
ikramiyesinin ödeme tarihindeki güncel tutarlar üzerinden hesaplanarak ödenmesi istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Anayasa Mahkemesinin 05.02.2009 tarih ve E:2005/40 , K:2009/17 sayılı kararı ile 2829
sayılı Kanunun 12.maddesinin 1. fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmişse de,
19.06.2010 tarihli, 27616 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe giren
16.06.2010 tarihli ve 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
yapılmasına Dair Kanunun 14 üncü maddesi ile 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 89 uncu maddesinde
yapılan değişiklik dikkate alındığında davacıya emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığı, tesis edilen
işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının Emekli Sandığına tabi geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenmesi talebinin
reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali ile hakettiği emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki güncel tutarlar
üzerinden hesaplanarak ödenmesi istemiyle açılmıştır.
2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun
"Aylığı Bağlayacak Kurum" başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, "Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden,
ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması
halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve
ödenir." hükmü yer almış; "Emekli ikramiyesi" başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrasında ise "Son defa T.C. Emekli
Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet
süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek
ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre
emekli ikramiyesi ödenir." hükmüne yer verilmiş, Anayasa Mahkemesinin 5.2.2009 günlü ve E:2005/40, K:2009/17
sayılı kararı ile, 2829 sayılı Kanunun 12. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi
görevlerden emekliye ayrılan ve ..." ibaresinin iptaline karar verilmiş, bu
kararın gerekçesinde "............ bir yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu
dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa'nın 8. maddesi
uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara da, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye
ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma sürelerin için emekli
ikramiyesi" ödenmemesi ve bu suretle emekli ikramiyesi ödenmesi konusunda "son defa bağlı olunan sosyal
güvenlik kurumuna göre ayırım" yapılmasının Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu vurgulanarak
Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından yaşlılık aylığı bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve
ortaklıklarda prim veya kesenek Ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden T.C. Emekli Sandığı
tarafından emekli ikramiyesi ödenmemesinin de anılan Anayasa hükümlerine aykırılık oluşturduğu belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda özetlenen kararından sonra; uyuşmazlık konusu olayın yasal dayanağını
oluşturan ve 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu’nun 89. maddesinin birinci fıkrasında “Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi
malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her
tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun
veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta
iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen
Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık
bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet
sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12
nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri
uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu’nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı
Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye
ayrılan ve...” bölümünün, Anayasa’nın 2., 10., 138. ve 153. maddelerine aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesinin
Esas Sayısı:2011/81 esasında kayıtlı açılan davada; Anayasa Mahkemesi' nin 12.05.2011 günlü, E.2010/81,
K.2011/78 sayılı kararı ile "Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümle eldeki davada iptali istenilen hükümler
arasında ilk bakışta farklılık varmış gibi görünse de, farklılık 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden
kaynaklanan mevzuat değişikliğine dayanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesinde 5434 sayılı
Kanun’a ilişkin geçiş hükümleri yer almaktadır. Her iki kural kapsamına giren kimseler son defa T.C. Emekli
Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca birleştirilen
hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlardır. İptali istenilen kuralda 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerin de eklenmiş olması kapsamı değiştirmemektedir. Her iki kural
gereğince kapsamdaki kişilere 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesi gereğince Emekli Sandığı Kanunu’na tabi daire,
kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden her tam
fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak ödenmektedir.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin K.2009/17 sayılı kararıyla iptal ettiği kural ile eldeki davada iptali
istenilen kural kapsam ve içerik yönünden aynı niteliktedir. Bu nedenle iptali istenilen kural Anayasa’nın 153.
maddesine aykırı olarak yasalaşmıştır." gerekçesiyle 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son
defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren
görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve ...” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar
verilmiş, bu karar 09.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesince bir kanunun tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı
bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre
görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun
görülemez.
Diğer yandan, Anayasanın 153. maddesine göre yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı olan
Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının, bu karardan önce açılmış bulunan ve henüz sonuçlanmamış olan
tüm davalara uygulanması gerekmektedir.
Buna göre, Anayasa Mahkemesince verilen karar ile, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet süreleri
birleştirilmek suretiyle, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan sosyal güvenlik kurumu
tarafından aylığı bağlananlardan, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılmamış olanlar ile
Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kurumlan tarafından emekli veya yaşlılık aylığı bağlananlara emekli
ikramiyesi ödenmesine engel olan "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve ..." ibaresi iptal edildiğinden,
2829 sayılı Kanunun 12. maddesinin 1. fıkrasının iptal kararından sonraki şekline göre, "kendilerine bu Kanunun 8
inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire,
kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi" ödenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanan davacıya, T.C. Emekli Sandığına tabi
daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden emekli
ikramiyesi ödenmesi gerekmekte olup yasal dayanağı kalmayan aksi yöndeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 125. maddesinde ise “idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.” kuralına yer verilmiş olup, davacının hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan işlem nedeniyle
uğradığı zararın tazmini Anayasal bir zorunluluktur.
Öte yandan, dava dilekçesinde, davacı tarafından hakettiği emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki güncel
tutarlar üzerinden hesaplanarak ödenmesi yönünde talepte bulunduğu görülmekle birlikte;
5434 sayılı Kanunun 89. maddesinde; “Emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut
toptan ödeme yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için, aylık bağlamaya esas tutarların bir
aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Verilecek emekli ikramiyesinin hesabında, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler
nazara alınmaz. İştirakçilerden, kanunlarla belirlenen bekleme süreleri sonunda kadrosuzluk veya yaş haddi
sebebiyle emekliye sevk edilenler ve vazife malûllüğü hükümlerine göre vazife malûllüğü aylığı bağlananlar ile
ölüm sebebiyle haklarında emeklilik işlemi uygulananlara; bu Kanuna göre aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden
üç ay içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasına esas alınan katsayılarda meydana gelecek artış nedeniyle
oluşacak ikramiye farkları ile ilk malî yılın birinci ayında katsayılar dışındaki diğer unsurlarda meydana gelecek
artışa, bu tarihte yürürlükte olan katsayılar uygulanmak suretiyle bulunacak ikramiye farkları, emekli ikramiyesi ile
ilgili hükümlere göre ayrıca ödenir. Ancak, aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artış
yapılmadığı takdirde, müteakiben katsayılarda altı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğan ikramiye farkları da
bunlara ayrıca ödenir. Emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanmadan veyahut toptan ödeme
yapılmadan ölen iştirakçiler için yukarıdaki esaslara göre hesaplanacak ikramiyenin tamamı, aylığa veya toptan
ödemeye hak kazanan dul ve yetimlere, bu Kanunun 68 inci maddesinde gösterilen hisseleriyle orantılı olarak
ödenir. ... Bu Kanunun 88 inci maddesi kapsamına girenlerin emeklilik ikramiyeleri hakkında da yukarıdaki
hükümlere göre işlem yapılır. Sandıkça tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek emekli ikramiyelerini almadan ölenler ile
ölüm tarihinde aylığa müstehak dul ve yetim bırakmadan ölen iştirakçilerin ikramiyeleri, kanunî mirasçılarına
ödenir. Bu madde gereğince ödenecek emeklilik ikramiyesi ödendikçe onayı veren kurumca, Sayıştay ve Danıştay
başkanlarının ise kendi kurumlarınca, yazı ile istenilmesi üzerine en çok iki ay içinde faturası karşılığında Sandığa
ödenir. Ölenlerin hak sahiplerine ödenecek emeklilik ikramiyesinin tahsili hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda değinilen 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesine göre emekli ikramiyesi
ilgiliye bağlanan emekli aylığı esas alınarak belirlenmektedir. Emeklilik, memuriyet statüsünün değişmesine neden
olan ayrı bir statü olduğundan, bu statünün başlangıcı da aylığın bağlandığı tarih olduğu gibi emekli aylığı da,
ödenecek ikramiyenin bir unsuru ve ölçüsü olup, emekli aylığı belirlendikten sonra buna göre ikramiye
ödenmektedir. Bu nedenle; davacının yoksun kaldığı ikramiye farkı, diğer bir anlatımla uğranılan zarar emekli
aylığının bağlandığı tarih itibariyle oluştuğuna göre, tazmini gereken zararında, zarara neden olan bu işlemin tesis
olunduğu tarihteki hukuksal duruma göre hesaplanması gerekeceği tabiidir.
Bu itibarla; yukarıda değinilen açıklamalar ve yasal mevzuat hükümleri gereğince, davacıya ödenmesi
gereken emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki güncel tutarlar üzerinden hesaplanarak ödenmesi yönündeki
istemin, herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığı anlaşıldığından reddi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, davacının işlem nedeniyle ödenmeyen emekli
ikramiyesinin davalı idarece ödenmesine, davacının emekli ikramiyesinin güncel tutar üzerinden ödenmesi
isteminin ise reddine , aşağıda dökümü yapılan 66,55 TL yargılama giderinin davanın sonuçlanış biçimine göre
40,00 TL ile AAÜT uyarınca belirlenen 550,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, diğer
yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, AAÜT uyarınca belirlenen 550,00 TL vekalet ücretinin
davacıdan alınıp davalı idareye verilmesine, artan posta giderinin istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğini
izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere, 14/07/2011 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
Başkan Üye

Konuya ilişkin olarak Ankara 9. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararı sizlerle paylaşmak isterim. Mahkeme Anayasanın 125. maddesini gerekçe göstererek mağdurların lehine karar vermiş.

Emekli ikramiyesinin güncel tutar üzerinden ödenmesini talep etmeniz durumunda karşı vekalet ücreti doğacaktır Zira mahkeme emeklilik tarihinde geçerli olan ikramiye tutarını esas almış ve talep tarihinden itibaren faiz istenebileceğini belirtmiş.
Old 05-12-2011, 12:28   #13
Av. Alper KOÇ

 
Varsayılan

T.C.
ANKARA
9. İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2010/1449 KARAR NO : 2011/1686
DAVACI __________________ :
DAVALI ___________________ : SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI / ANKARA
VEKİLİ ____________________ :
DAVANIN ÖZETİ __________ : Davacının Emekli Sandığına tabi geçen hizmetlerine karşılık emekli
ikramiyesi ödenmesi talebinin reddine ilişkin 13/07/2010 tarih ve 51.455.085 sayılı davalı idare işleminin;
Anayasa Mahkemesinin 05.02.2009 tarih ve E:2005/40 , K:2009/17 sayılı kararı ile 2829 sayılı kanunun
12.maddesinin 1. fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği , bu karardan
sonra yeniden yapılan yasal düzenlemenin de Anayasaya aykırı olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi
kararı uyarınca emekli sandığına tabi olarak geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenmesi
gerektiği ileri sürülerek iptali ile ödenmeyen emekli ikramiyesinin yasal faizi ile birlikte ödenmesi
istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Anayasa Mahkemesinin 05.02.2009 tarih ve E:2005/40 , K:2009/17 sayılı kararı ile
2829 sayılı Kanunun 12.maddesinin 1. fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar
verilmişse de, 19.06.2010 tarihli, 27616 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve yayımı tarihinden itibaren
yürürlüğe giren 16.06.2010 tarihli ve 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik yapılmasına Dair Kanunun 14 üncü maddesi ile 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı
Kanununun 89 uncu maddesinde yapılan değişiklik dikkate alındığında davacıya emekli ikramiyesi
ödenmesinin mümkün olmadığı, tesis edilen işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın
reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının Emekli Sandığına tabi geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenmesi
talebinin reddine ilişkin 13/07/2010 tarih ve 51.455.085 sayılı davalı idare işleminin iptali ile ödenmeyen
emekli ikramiyesinin yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında
Kanunun "Aylığı Bağlayacak Kurum" başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, "Birleştirilmiş hizmet süreleri
toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca,
hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca,
kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir." hükmü yer almış; "Emekli İkramiyesi" başlıklı 12.
maddesinin 1. fıkrasında ise "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve
kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara,
T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen
sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi
ödenir." hükmüne yer verilmiş, Anayasa Mahkemesinin 5.2.2009 günlü ve E:2005/40, K:2009/17 sayılı
kararı ile, 2829 sayılı Kanunun 12. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi
görevlerden emekliye ayrılan ve ... "ibaresinin iptaline karar verilmiş, bu kararın gerekçesinde " bir
yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik
kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı
bağlananlara da, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu
taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma sürelerin için emekli ikramiyesi"
ödenmemesi ve bu suretle
emekli ikramiyesi ödenmesi konusunda "son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım"
yapılmasının Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu vurgulanarak Sosyal Sigortalar Kurumu
tarafından yaşlılık aylığı bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya
kesenek Ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden T.C. Emekli Sandığı tarafından emekli
ikramiyesi ödenmemesinin de anılan Anayasa hükümlerine aykırılık oluşturduğu belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda özetlenen kararından sonra; uyuşmazlık konusu olayın yasal
dayanağını oluşturan ve 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen, 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin birinci fıkrasında “Hizmet sürelerinin tamamı bu
Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi
kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan
ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir
aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga
2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun
8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire,
kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden
bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri
uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu
Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren
görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve...” bölümünün, Anayasa’nın 2., 10., 138. ve 153.
maddelerine aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesinin Esas Sayısı:2011/81 esasında kayıtlı açılan
davada; Anayasa Mahkemesi' nin 12.05.2011 günlü, E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararı ile "Anayasa
Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümle eldeki davada iptali istenilen hükümler arasında ilk bakışta farklılık
varmış gibi görünse de, farklılık 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden kaynaklanan mevzuat
değişikliğine dayanmaktadır. 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesinde 5434 sayılı Kanun’a ilişkin geçiş
hükümleri yer almaktadır. Her iki kural kapsamına giren kimseler son defa T.C. Emekli Sandığına tabi
görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine 2829 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet
süreleri üzerinden aylık bağlananlardır. İptali istenilen kuralda 5510 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerin de eklenmiş olması kapsamı değiştirmemektedir. Her iki
kural gereğince kapsamdaki kişilere 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesi gereğince Emekli Sandığı
Kanunu’na tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet
sürelerinin toplamı üzerinden her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli
ikramiyesi olarak ödenmektedir.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nin K.2009/17 sayılı kararıyla iptal ettiği kural ile eldeki davada
iptali istenilen kural kapsam ve içerik yönünden aynı niteliktedir. Bu nedenle iptali istenilen kural
Anayasa’nın 153. maddesine aykırı olarak yasalaşmıştır." gerekçesiyle 16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı
Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.
maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 89. maddesinin
değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin “Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü
maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve ...”
bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, bu karar 09.07.2011 tarihli Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesince bir kanunun tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı
bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan
kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı
düşeceği için uygun görülemez.
Diğer yandan, Anayasanın 153. maddesine göre yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı
olan Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının, bu karardan önce açılmış bulunan ve henüz
sonuçlanmamış olan tüm davalara uygulanması gerekmektedir.
Buna göre, Anayasa Mahkemesince verilen karar ile, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet
süreleri birleştirilmek suretiyle, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan sosyal
güvenlik kurumu tarafından aylığı bağlananlardan, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye
ayrılmamış olanlar ile Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kurumlan tarafından emekli veya yaşlılık
aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı
Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken
emekliye ayrılan ve ..." ibaresi iptal edildiğinden, 2829 sayılı Kanunun 12. maddesinin 1. fıkrasının iptal
kararından sonraki şekline göre, "kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet
süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya
kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu
hükümlerine göre emekli ikramiyesi" ödenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanan davacıya, T.C. Emekli
Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin
toplamı üzerinden emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmekte olup yasal dayanağı kalmayan aksi yöndeki
dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, Anayasa’nın 125. maddesinde “idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı
ödemekle yükümlüdür.” kuralı yer verilmiş olup, davacının hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan işlem
nedeniyle uğradığı zararın tazmini Anayasal bir zorunluluktur.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, davacının ödenmeyen emekli ikramiyesinin
davalı idareye başvuru tarihi olan 15/06/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacıya
ödenmesine, aşağıda dökümü yapılan 61,30 TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya
verilmesine, artan posta ücretinin isteği halinde davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren
30 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere 14/07/2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
BAŞKAN Üye Üye

Aynı doğrultuda verilen diğer bir karar
Old 09-12-2011, 17:01   #14
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Açmış olduğum davada davalı idarenin cevap dilekçesini yeni tebliğ aldım. Cevap dilekçesini inceledim dilekçede ağırlıklı olarak idare mahkemelerinin vermiş olduğu red kararlarını sunmuşlar. (Belirtmek isterim ki hayatımda idari davalarda hiç bu kadar kalın bir cevap dilekçesi almamıştım Sundukları mahkeme kararları her ne kadar red kararı olarak gözükse de içerik olarak değildi. Genelde hak kazanılan dönemdeki katsayılar üzerinden emekli ikramiyesi ödenmesine ilişkindi.

Maalesef ki bende ödeme tarihindeki katsayı üzerinden ödenmesi diyerek hata yaptım. O yüzden yeni dava açacak arkadaşların bu hususu göz önünde tutmalarını tavsiye ederim.
Old 09-12-2011, 20:42   #15
Av.Gök

 
Varsayılan

Mahkeme esasen bu davanın kabulüne,işlemin iptaline karar veriyor.Ancak davayı reddetmiş gibi karşı vekalet ücretine hükmediyor.Bu tam yargı davası olsaydı doğru olabilirdi ama açılan davalar iptal davası.Dolayısıyla Danıştay'ın karşı vekalet ücreti açısından kararı bozacağını ya da düzelterek onayacağını düşünüyorum.

Saygılar
Old 12-12-2011, 09:35   #16
Av.Gök

 
Varsayılan

Arkadaşlar TBMM emekliler için devletten istifa edenlere emekli ikramiyesi ödenmeyecek şeklinde yeni bir tasarı hazırlıyormuş.Bu açılan davaları etkiler mi bilmiyorum, yürürlüğü henüz belli değil.BU arada belli ki hükümet bu paraları ödememekte kararlı görünüyor, neyse ki Anayasa Mahkemesi var da 300 bin emeklinin hakları yerine getirilebilsin umarım
Old 21-12-2011, 14:49   #17
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Konuyla ilgili Danıştay 10. Dairesinin 04.04.1974 tarih ve 1974/361 E-1974/1040 K. sayılı kararına acil ihtiyacım var. Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ile ilgili, açılmamış davalar için Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürüyebileceğini içermekte.

Kazancı da bulamadım. Bu ve benzer kararlar elinde olan arkadaşlar kararı paylaşabilir misiniz?

Teşekkürler...
Old 02-01-2012, 14:57   #18
avtuba

 
Varsayılan

Sayın Av. Aslı Kaya, bende dava açmak üzereyim, örnek dilekçenizi gönderebilir misiniz acaba... teşekkür ederim
Old 02-01-2012, 15:33   #19
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Sayın avtuba,

Aynı link içerisinde Av.Nazife Eytemiş BAŞAR'ın paylaşmış olduğu dilekçe örneğinden faydalanabilirsiniz. Bende o dilekçeden esinlenerek hazırlamıştım.

Kolay gelsin.
Old 16-01-2012, 16:28   #20
Av.Zehra Şerife

 
Varsayılan Dava Dilekçesi

Sayın meslektaşlarım ben de bu konuda dava açacağım ,ancak dilekçede miktar belirtme zorunluluğu yok mu? gönderilen dilekçede miktar göremedim!
Old 16-01-2012, 17:27   #21
av.sally

 
Varsayılan

İkramiye miktarının tam olarak ne kadar olduğu bilinemeyeceğinden miktar belirtilmemiş olabilir mi?
Old 17-01-2012, 21:44   #22
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Zehra Şerife
Sayın meslektaşlarım ben de bu konuda dava açacağım ,ancak dilekçede miktar belirtme zorunluluğu yok mu? gönderilen dilekçede miktar göremedim!

Hayır gerek yok; zira dava iptal davası... Ödenecek tazminat miktarını karardan sonra SGK belirlesin. Tabi orda da sorun çıkmaz inşallah...
Old 27-01-2012, 12:52   #23
kadriye uysal

 
Varsayılan Anayasa Mahkemesi İptal Kararından sonra açılan dava

Alıntı:
Yazan Av. Aslı Kaya
Konuyla ilgili Danıştay 10. Dairesinin 04.04.1974 tarih ve 1974/361 E-1974/1040 K. sayılı kararına acil ihtiyacım var. Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ile ilgili, açılmamış davalar için Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürüyebileceğini içermekte.

Kazancı da bulamadım. Bu ve benzer kararlar elinde olan arkadaşlar kararı paylaşabilir misiniz?

Teşekkürler...
Değerli meslektaşım kouyla ilgili açmış olduğum şahsi davam var.İdarenin ilk cevap dilekçesi henüz geldi.bahsettiğiniz Danıştay Kararı benim davamda da etkili olacak. kararı bulup bulamadığınızı ve içeriğini öğrenmek istedim. Katkı ve paylaşımlarınız için Teşekkürler
Old 27-01-2012, 13:04   #24
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Alıntı:
Değerli meslektaşım kouyla ilgili açmış olduğum şahsi davam var.İdarenin ilk cevap dilekçesi henüz geldi.bahsettiğiniz Danıştay Kararı benim davamda da etkili olacak. kararı bulup bulamadığınızı ve içeriğini öğrenmek istedim. Katkı ve paylaşımlarınız için Teşekkürler

Sayın Uysal malesef söz konusu kararlara ulaşamadım. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarının geriye yürümezliği ile ilgili şöyle bir Yargıtay kararına rastladım;
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 27.10.2005 tarih ve 2005/7984 E-2005/11638 K. Sayılı kararı gereğince de “…..iptal davası ya da itiraz üzerine bir yasa kuralının iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözümlemekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı kuralı gereğidir. Anayasa’nın 153. Maddesine göre –iptal kararları geriye yürümez- ilkesi kesinleşmiş yargı kararları için geçerlidir. 10.03.1969 gün 1/3 sayılı
Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi henüz çözümlenmemiş kesin hüküm halini almamış uyuşmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uygulanacaktır. İptal kararından önce verilmiş ve kesinleşmiş yargı kararları bakımından iptal kararları geriye yürümez.”

Kolay gelsin.
Old 27-01-2012, 13:28   #25
yasinkocabıyık

 
Varsayılan

güncel katsayılardan ödenmesi konusunda sgk'nın itiraz dilekçesinde bize örnek gösterdiği davalarda hep 'hukuka aykırı işlem tarihindeki' katsayılardan ödenmesi, hukuka aykırı işlem de emeklilik işlemi olduğu için o tarihteki katsayılardan ödenmesi şeklinde bir yaklaşım vardı karar gerekçelerinde.

biz bu durumun aslında bizim lehimize olduğunu yazdık cevabımızda. çünkü o kararlardaki durumla bizim durumumuz farklı. bizlerin olaylarında emeklilik tarihinde hukuka aykırı bir işlem yoktu ki o tarihteki katsayılardan ödensin. sgk o vakitte yaptığı işlemi hukuka birebir uygun yaptı. bizim durumumuzda hukuksuzluk yeni oluştu çünkü talep hakkımız yeni doğdu.

bizim sıkıntımız, 09.07.2011 sonrası oluşan hukuki durum içerisinde sgk'nın gerekli işlemi yapmaması. yani hukuka aykırı işlem tarihi, 09.07.2011 sonrasında davacıların sgk'ya başvurusunu müteakip sgk'nın red cevabı verdiği işlem.

burada kısaca özetlediğim bu durumu cevap dilekçemizde daha detaylı şekilde açıkladım ve sgk'nın emsal gösterdiği kararların da şeklen bakılmak yerine özüne inildiğinde ve gerekçesi anlaşılarak yaklaşıldığında bizi desteklediğini ifade ettim. umarım mahkeme dikkate alır.
Old 04-02-2012, 01:51   #26
Hak Hukuk

 
Varsayılan İstifa Eden Memurların İkramiye Hakları Kuşa Çevrildi

6270sayılı Kanun (26.01.2012 Tarihli Resmi Gazete)
MADDE1 8/6/1949 tarihlive 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli SandığıKanununun 89 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 89 Hizmet sürelerinintamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılıSosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici4 üncü maddesi kapsamında geçenlerdenemekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığıbağlanan veyahut toptan ödeme yapılanasker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılıiçin aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığıemekli ikramiyesi olarak verilir.
Birinci fıkra kapsamınagirmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılıKanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmetibulunanlardan mülga 2829 sayılıSosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak GeçenHizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 incimaddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleriüzerinden emeklilik, yaşlılıkya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılıKanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinetabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklardageçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılıİşKanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatınahak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olmasışartıylaemekli ikramiyesi ödenir.
İkinci fıkra uyarınca ödenecek emekli ikramiyesi, bu Kanun veya 5510 sayılıKanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına giren görevlerdegeçen her tam fiili hizmet yılıile sınırlı olarak bu görevlerden ayrıldıklarıtarihteki emeklilik keseneğine esas aylık tutarıüzerindenve aylığın başlangıç tarihindeki katsayılar dikkate alınaraködenir. Mülga 2829 sayılıKanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasınınbirinci cümlesi ile üçüncüfıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırıhükümleri uygulanmaz.
Yukarıdaki fıkralaragöre verilecek emekli ikramiyesinin hesabında30 fiili hizmet yılından fazla süreler ile mülga2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarıncabirleştirilen hizmet süreleri üzerindenaylık bağlananlara ödenecek emeklilikikramiyesinin hesabında bu Kanun veya 5510 sayılıKanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinetabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklardageçen ve 1475 sayılıKanunun 14 üncü maddesine göre kıdemtazminatıödenmesini gerektirmeyecek şekildesona eren geçmiş hizmet süreleri ve her nesuretle olursa olsun evvelce iş sonu tazminatı veya bu mahiyetteolmakla birlikte başka bir adla tazminat ödenen süreleriile kıdem tazminatı ya da emekliikramiyesi ödenmiş olan süreleri dikkate alınmaz. Ancak, mülga2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanmış olmakla birlikte, buKanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncümaddesi kapsamında hizmetleri arasında başkabir sigortalılık hali kapsamında çalışmasıbulunmayanların emekli ikramiyesine esas fiili hizmet sürelerininhesabında, 1475 sayılıKanunun 14 üncü maddesindeki şartlar aranmaz.
Emekli ikramiyesinin hesabınaesas hizmet süresinin tespitinde dikkate alınmaküzere, emeklilik veya malullükaylığı bağlanması dışında herhangi bir sebeple görevlerisona erenler için, görevin sona erme sebebinin bu durumu kanıtlayanbelgelerle birlikte yazılı olarak kuruma bildirilmesi ve bunlarınözlük dosyasında saklanması zorunludur. Buzorunluluğa uymayanlar ikinci fıkra hükümlerindenyararlandırılmazlar.
İştirakçilerden, kanunlarla belirlenen bekleme sürelerisonunda kadrosuzluk veya yaş haddi sebebiyle emekliye sevk edilenler ve vazifemalullüğü hükümlerine göre vazife malullüğüaylığı bağlananlar ile ölümsebebiyle haklarında emeklilik işlemi uygulananlara; buKanuna göre aylığa hak kazandıklarıtarihi takip eden üç ay içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasınaesas alınan katsayılarda meydana gelecekartış nedeniyle oluşacak ikramiye farklarıile ilk mali yılın birinci ayında katsayılardışındaki diğer unsurlarda meydana gelecek artışa,bu tarihte yürürlükte olan katsayılar uygulanmaksuretiyle bulunacak ikramiye farkları, emekli ikramiyesiile ilgili hükümlere göre ayrıca ödenir. Ancak, aylığa hak kazandıklarıtarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artışyapılmadığı takdirde, müteakiben katsayılardaaltı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğanikramiye farkları da bunlara ayrıca ödenir.
Emekli, adi malullükveya vazife malullüğü aylığı bağlanmadan veyahut toptan ödeme yapılmadanölen iştirakçiler için yukarıdaki esaslara göre hesaplanacakikramiyenin tamamı, aylığa veya toptan ödemeye hak kazanan dulve yetimlere, bu Kanunun mülga 68 inci maddesinde gösterilen hisseleriyleorantılı olarak ödenir.
Emekli ikramiyesini aldıktansonra yeniden iştirakçi durumuna girenlerin tekrar emekliye ayrılmalarında,sadece sonradan geçen hizmetlerine karşılıkyukarıdaki esaslara göre emekli ikramiyesi ödenir.Şu kadar ki, evvelce verilmişolan ikramiye ile sonradan geçen hizmetler için ayrıcatahakkuk ettirilecek ikramiyenin hesabına esas alınanfiili hizmet süreleri toplamı, 30 yıldanfazla olamaz ve evvelce 30 hizmet yılıiçin emekli ikramiyesi ödenmişolanlara hiçbir şekilde ikramiye farkıödenmez.
Bu Kanunun mülga88 inci maddesi kapsamına girenlerin emekli ikramiyeleri hakkındada yukarıdaki hükümlere göre işlem yapılır.
Sosyal Güvenlik Kurumuncatahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek emekli ikramiyelerini almadan ölenlerile ölüm tarihinde aylığa müstahakdul ve yetim bırakmadan ölen iştirakçilerinikramiyeleri, kanuni mirasçılarına ödenir.
Bu madde gereğinceSosyal Güvenlik Kurumunca ödenen emekliikramiyeleri, düzenlenecek fatura üzerine Sayıştayve Danıştay başkanları için kendi kurumları, diğerleriiçin emekliye sevk onayınıveren kurum tarafından karşılanır. Özelleştirilen, faaliyeti durdurulan, kapatılanveya tasfiye edilen kamu idareleri tarafından karşılanmasıgereken emekli ikramiyesi tutarları ise, emekliye sevkonayı aranmaksızınve faturası karşılığında Hazine tarafından karşılanır.Bu fıkraya göre Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacaködemelerin, fatura düzenlenmesini müteakipiki ay içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılmasızorunludur.
Ölenlerin hak sahiplerine ödenecek emekliikramiyesinin tahsili hakkında da yukarıdaki fıkrahükmü uygulanır.
MADDE2 5434 sayılıKanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 223 Bu maddenin yürürlüktarihinden önce, mülga 2829 sayılıKanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleriüzerinden emeklilik, yaşlılıkya da malullük aylığı bağlananlar ile ölenlerin haksahiplerine, varsa açtıkları davalardan vazgeçmeleri ve bu Kanunun89 uncu maddesindeki şartların varlığı halinde aynı esas ve usuller çerçevesindeemekli ikramiyesi ödenir. Davalardan vazgeçilmesi halinde,mahkemelerce Sosyal Güvenlik Kurumu lehine hükmedilecek vekalet ücretleriKurumca tahsil edilmez.
Bu Kanun veya 5510 sayılıKanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında fasılalı olarak hizmeti bulunan ve bumaddenin yürürlüğe girdiği tarihte aynı kapsamda çalışmakta olanlardan, bumaddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra emeklilik, yaşlılık, malullük ile dulve yetim aylığı bağlanacak olanlar hakkında 89 uncu maddenin dördüncü fıkrasınınuygulanmasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki fasılalı hizmetsüreleri için 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesindeki şartlar aranmaz.”
Old 04-02-2012, 10:01   #27
LAWYER66

 
Varsayılan Karar temini

Alıntı:
Yazan Av. Aslı Kaya
Sayın Uysal malesef söz konusu kararlara ulaşamadım. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarının geriye yürümezliği ile ilgili şöyle bir Yargıtay kararına rastladım;
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 27.10.2005 tarih ve 2005/7984 E-2005/11638 K. Sayılı kararı gereğince de “…..iptal davası ya da itiraz üzerine bir yasa kuralının iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözümlemekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı kuralı gereğidir. Anayasa’nın 153. Maddesine göre –iptal kararları geriye yürümez- ilkesi kesinleşmiş yargı kararları için geçerlidir. 10.03.1969 gün 1/3 sayılı
Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında açıklandığı gibi henüz çözümlenmemiş kesin hüküm halini almamış uyuşmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uygulanacaktır. İptal kararından önce verilmiş ve kesinleşmiş yargı kararları bakımından iptal kararları geriye yürümez.”

Kolay gelsin.

Çok yerinde bir kararmış ikramiye bekleyenler açısından. Zira sgk hep bu nedene dayanarak savunmalar hazırlamaktadır. <sizden ricam kararın tam metnini de paylaşabilmeniz mümkünse. teşekkürler
Old 04-02-2012, 10:39   #28
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Müsabaka devam ederken (derdest dava dizboyu) taraflardan biri kuralı değiştirdim deyiveriyor. Sonra "Hukuk Devleti" teranesi. "Benim memurum, benim emeklim, benim köylüm" kandırmacasına dahi rahmet okutan bir yasal düzenleme.
"Derdest davadan feragat et, davanın reddi nedeniyle hükmedilecek vekalet ücretini senden istemeyeceğim".
Üçüncü dünya ülkesiyiz ya. Pazarlık yapıyoruz.
Old 08-02-2012, 15:52   #29
Av. Aslı Kaya

 
Varsayılan

Peki çıkan bu yeni yasa , önceden açılan davaların -ki emekli sandığına tabi çalışma süresi 14 yıl 7 ay gibi bir süreyse- nasıl etkileyecektir? Açıkçası artık kafam tamamen karıştı. SGK 2. savunma dilekçesi de tarafıma tebliğ edildi artık son söz Mahkemenin.

Sayın Lawyer66, kararı gönderiyorum. Kusura bakmayın bir süredir siteye giremediğimden mesajınızı yeni gördüm.

T.C.

YARGITAY

5. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/7984

K. 2005/11638

T. 27.10.2005

• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA BEDELİNİN TAHSİLİ DAVASI ( İdarenin El Koyma Tarihinden İtibaren Yirmi Yıl Geçmesiyle Taşınmaz Malikinin Her Türlü Dava Hakkının Düşmesi )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Kamulaştırmasız El Atma Halinde Taşınmaz Malikinin Dava Hakkını Yirmi Yıl İçinde Kullanmasının Gerekmesi )

• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA ( El Koyma Tarihinden İtibaren Yirmi Yıl Geçmekle Taşınmaz Mülkiyetinin İdareye Geçmesi )

• KAMU DÜZENİ ( Kamulaştırma Kanununda Öngörülen Hak Düşürücü Sürenin Talep Olmasa Dahi Mahkemece Re'sen Dikkate Alınmasının Gerekmesi )

• RE'SEN DİKKATE ALMA ( Kamulaştırmasız El Atmaya Dayalı Bedelin Tahsili Davasında Yirmi Yıllık Dava Açma Süresinin Kamu Düzenine İlişkin Bir Süre Olması-Talep Olmasa Dahi Bu Hususun Mahkemece Kendiliğinden Dikkate Alınmasının Gerekmesi )

• TAŞINMAZ MÜLKİYETİNİN İKTİSABI ( Kamulaştırmasız El Atmalarda El Koyma Tarihinden İtibaren Yirmi Yıl Geçmekle Taşınmaz Mülkiyetinin İdareye Geçmesi )

• ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI ( Geriye Yürümemesi-İptal Kararından Önce Kazanılmış Haklara Uygulanmaması )

• GERİYE YÜRÜMEME İLKESİ ( Anayasa Mahkemesinin İptal Kararları Bu İlkeye Tabi Olduğundan İptal Kararından Önce Kazanılmış Haklara İptal Kararının Uygulanamaması )

• TERKİN ( Kamulaştırmasız El Atılarak Yol Haline Getirilen ve Bedelinin Tahsiline Karar Verilen Taşınmazın Tapu Kaydının İptali ile Terkinine Karar Verilmesinin Gerekmesi )

2942/m.38

4721/m.705,999

2709/m.35,46,153

ÖZET : İdare tarafından kamulaştırmasız el konulan taşınmazın, fiilen el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi halinde, taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarının her türlü dava haklarının düşer. Mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçer. Taşınmaz mülkiyetinin kazınılması tescille olur. Miras, Mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanun da öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca, Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanı da bulunmamaktadır.

Kamulaştırmasız el atılarak yol haline getirilen ve bedelinin tahsiline karar verilen bölümün tapu kaydının iptali ile yol durumuna dönüştüğünden terkinine karar vermek gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri yönünden verilen dilekçelerle istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekili ve davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyada yapılan incelemede;

1- Dava konusu taşınmaza davalı idare tarafından dava tarihinden uzun zaman önce yol olarak el atıldığı anlaşılmıştır.

2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinde; idare tarafından kamulaştırmasız el konulan taşınmazın, fiilen el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmesi halinde, taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarının her türlü dava haklarının düşeceği öngörülmüştür. Söz konusu Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi hak düşürücü süreyi içermekte olup, bu husus kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, kamu düzenine ilişkin hususlar, tarafların talepleri olmasa bile mahkemece resen karara bağlanması zorunludur.

2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesine göre; idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşer. Başka bir anlatımla, mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçer. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705. maddesindeki "Taşınmaz mülkiyetinin kazınılması tescille olur. Miras, Mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanun da öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır" hükmü ile açıklığa kavuşturulmuştur.

Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesi iptal edilmiş ise de, Anayasanın 153/son maddesi uyarınca; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi uyarınca, Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin iptal edilmesinden önceki kazanılmış haklara uygulanması imkanı da bulunmamaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.05.2005 gün ve 2005/5-288 Esas-2005/352 sayılı kararında da bu husus benimsenmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilme ve dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre geçmiş ise taşınmaz maliki olan davacı tarafın her türlü dava hakkı düşeceğinden, bu husus araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,

2- Kabule göre de;

Kamulaştırmasız el atılarak yol haline getirilen ve bedelinin tahsiline karar verilen bölüm 1272,14 m2 olduğu halde 1820 m2'lik bölümün tapu kaydının iptali ile TMK.nun 999. maddesi uyarınca yol durumuna dönüştüğünden terkinine karar vermek gerekirken tesciline karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan gerekçe ile HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde ödeyenlere iadesine 27.10.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi, Anayasa Mahkemesince Anayasanın 2, 13, 35 ve 46. maddelerine aykırı bulunarak 04.11.2003 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 10.04.2003 tarih ve 2002/112 esas, 2003/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 46. maddesinde belirtilen kamulaştırma, mülkiyet hakkına getirilen Anayasal bir sınırlamadır. İdare kamulaştırma yetkisini yasaya uygun olarak kullanmaksızın taşınmaza el atarak, Anayasada korunmayan bu davranış ile iptal edilen Kamulaştırma Kanunun 38. maddesine dayanarak 20 yıl geçmekle taşınmazın idare adına tapu kütüğüne tescilini sağlayacaktır. Ayrıca yirmi yıllık süre geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkının düştüğü kabul edilmesi halinde taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi söz konusu olur. Bu durum mülkiyet hakkının özünü zedelemektedir. Kamulaştırmasız el koyma mülkiyet hakkına aykırıdır. ( Anayasa Mahkemesi 10.04.2003 gün ve 2002/112-2003/33 sayılı kararının gerekçesi )

Avrupa İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşmenin ek protokol 1. maddesindeki kurala dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmaktadır.

İdare; kamulaştırma yapmadan, kamulaştırmasız el atma yoluyla el atmadan itibaren 20 yıllık süre dolmakla taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını sona erdiremez. İdarenin bu yetkisini yaratan 38. madde yürürlükte değildir. Bu maddeye dayanılarak taşınmaz malikin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına devam edilemez. Mülkiyet hakkı ( 38. madde kalktığına göre )hukukumuzun genel prensipleri içerisinde zamanaşımına uğratılamaz. Kamulaştırma kanunun 38. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce ( 08.11.1983'ten önce )taşınmazına kamulaştırmasız el konulan taşınmaz malikini dava hakkının sınırlandırılamayacağı 16.05.1956 gün ve 1956/1-6, 16.06.1956 gün ve 1954/1-1956/7 sayılı içtihadı birleştirme kararları ile belirtilmiştir. Şu anda 38. madde iptal edilmiş olduğuna göre iptal edilen maddedeki gerekçe kullanılarak mülkiyet hakkı kısıtlanamaz.

Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesinin kararı, mahalli mahkemenin esas hakkındaki kararı kesinleşinceye kadar verilirse, mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorundadır. Bir yasa kuralının Anayasaya aykırılığı iddiası ile itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesince verilecek karara uymak zorundadırlar.

Bu durumda, iptal davası ya da itiraz üzerine bir yasa kuralının iptali sonucu, mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözümlemekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı kuralı gereğidir.

Anayasanın 153. maddesine göre "iptal kararları geriye yürümez" ilkesi kesinleşmiş yargı kararları için geçerlidir. 10.03.1969 gün 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklandığı gibi henüz çözümlenmemiş kesin hüküm halini almamış uyuşmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uygulanacaktır. İptal kararından önce verilmiş ve kesinleşmiş yargı kararları bakımından iptal kararı geriye yürümez.

Bu duruma göre taraflar arasındaki uyuşmazlık henüz kesinleşmediğinden Kamulaştırma Kanunun 38. maddesinin iptal edildiği göz özüne alınarak; taşınmaz malikinin her türlü dava hakkını 20 yılla sınırlayan yasal engel ortadan kalktığı gibi, kamulaştırma yetkisine sahip idarenin 20 yıllık süreye dayanarak kamulaştırmasız el attığı taşınmaz bedelini ödemeden mülkiyetini tapu iptal ve tescil yoluyla kazanması imkanı da ortadan kalkmıştır.

Diğer taraftan Medeni Kanunun 705. maddesinde taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi mülkiyetin tapu siciline tescil edilmiş olmasına bağlıdır ilkesi getirilmiştir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 gün ve 1996/4 Esas, 1998/3 karar sayılı kararına göre kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin Türk Medeni Kanunun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdasi, yapıcı, kurucu, yenilik doğrucu nitelikli kararlarıdır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır. Öyle ise tescil kararı açıklayıcı bir karar değildir. Tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmazın mülkiyetinin ancak tescil kararı ile kazanılabileceğine ilişkin bu İçtihadı Birleştirme Kararı ve MK.nun 705. maddesindeki ilke göz önüne alındığında, 2942 sayılı Kanunun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce kamulaştırmasız el atma tarihinden, dava gününe kadar 20 yıllık hak düşürücü süre geçtiği takdirde, tapuda kayıtlı taşımazın mülkiyetinin idareye kendiliğinden geçtiği de kabul edilemez.

Malikin; kamulaştırmasız el atılan taşınmazdaki mülkiyet hakkının, el atma tarihinden dava tarihine kadar ( Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce )20 yıllık süre geçmesi nedeni ile idareye geçtiği kabul edilemez. Anayasa Mahkemesince iptal edilen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesine dayanılarak hüküm kurulması artık mümkün değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, taşınmaz malikinin; kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasının süreye bakılmaksızın işin esasına girilerek sonuçlandırılması gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

KARŞI OY :

Anayasanın 35. maddesinde temel haklardan olan mülkiyet hakkı güvence altına alınırken 46. maddesinde de kamulaştırma nedeniyle bu hakka sınırlandırma getirilmiştir. Diğer bir deyiş ile bedeli nakit ve peşin ödenmeden taşınmaza ait mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olmaksızın kullanılmasına kimse engel olamayacaktır.

Buna rağmen idare, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu veya özel kanunlardaki hükümlere göre kamulaştırma işlemi yapmadan veya bu işlemleri tamamlamadan özel mülkiyette bulunan bir taşınmaza el koyarsa, burada kamulaştırmasız el koymadan söz edilecektir.

Kamulaştırmasız el koyma kavramı, 6830 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olaylar için söz konusudur. Bu tarihten önceki el koymalar 221 sayılı Kanun ile kamulaştırılmış sayıldığından, burada 38. madde uygulaması yapılmayacaktır. Bu noktada 221 sayılı Kanunun yürürlükte olup olmadığı sorusu akla gelebilir. Ancak 2942 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinde bu Kanunla ilgili düzenleme yapıldığından, 221 sayılı Kanunun ortadan kaldırılmadığı sonucuna ulaşmak zor olmayacaktır.

Öte yandan kamulaştırmasız el koyma davalarının kaynağı 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olup bu karar göre mal sahibi, kamulaştırmasız el koyan idare aleyhine müdahalenin önlenmesi davası açabileceği gibi, bu fiili duruma razı olduğu takdirde yer bedelini içeren tazminat davası da açabilir. Bu davaların açılması için zaman bakımından bir sınırlandırma getirilmemiştir ki doğrusu da budur.

Daha sonra 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kanunun 38. maddesi ile mal sahibi yönünden dava açma hususunda sınırlandırma getirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu maddenin iptali ile ilgili 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas, 2003/33 sayılı kararının gerekçesinde de belirtildiği gibi kamulaştırmasız el koymanın anayasal bir dayanağı yoktur ve ( Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi mülkiyet hakkının sınırlanmasına aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur. )Burada hemen belirtelim ki Anayasanın 153/son maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağı hüküm altına alınmış olup, bu bağlayıcılık sadece hüküm fıkrası ile değil kararın gerekçesini de içerir.

Yine Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında belirtildiği gibi ( Hukukun genel ilkelerinden birisi de mülkiyet hakkının "zaman ötesi" niteliği, başka bir anlatımla mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramamasıdır. Bu nedenle, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu tarafından bir taşınmazın malik, zilyet veya mirasçılarına tanınmış olan hakların, hak sahiplerince yirmi yıl kullanılmaması, o kimselerin taşınmazla aralarındaki ilişkiyi fiilen kestiğini gösterse bile, o taşınmazla aralarındaki ilişkinin sona erdiği anlamına gelmez )diğer bir deyişle Mal sahibinin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı sona ermez ve kendiliğinden idareye geçmez.

Öte yandan Avrupa İnsan Haklarının Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Protokolün 1. maddesinde; "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Her hangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve Yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkten yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez." denilmektedir. İşte bu kural uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne değişik ülkelerden gelen davalarda kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmuştur.

Bu nedenle YHGK.nun 2005/5-288-352 sayılı kararındaki ( 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi hükmünün koşulları gerçekleştiğinde mülkiyet hakkı artık idarenindir. Tapudaki tescil işlemi, kazandırıcı değil açıklayıcı işlemdir. )gerekçeye katılmak mümkün değildir. Bu gerekçe Anayasa Mahkemesinin gerekçesi ile taban tabana zıttır ve Anayasa Mahkemesi kararlarına tümüyle uyma zorunluluğu bulunduğuna göre YHGK.nun bu kararı emsal olarak alınamaz.

Kaldı ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 gün ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı kararında da kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararlarının inşa-i ihdasi ( YAPICI-KURUCU-YENİLİK DOĞURUCU )kararlar olduğu ve mülkiyet hakkının bu kararların kesinleştiği anda kazanılacağı belirtilmektedir. O halde Mahkeme kararı olmadan taşınmaza ait mülkiyet hakkının kendiliğinden idareye geçmesi söz konusu olmaz. Yirmi yıllık sürenin geçmesi, sadece mal sahibinin idare aleyhine her türlü dava açma hakkını ortadan kaldırmıştır. İşte bu nedenledir ki; Dairemiz, kararlarında kamulaştırmasız el koyma tarihinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçse bile idarenin kendiliğinden mülkiyet hakkını elde ettiğini kabul etmeyerek, mal sahibinin taşınmaza yeni yapılan kadastro, imar düzenlemesi veya mahkeme kararı ile sahip olduğu tarihi, 20 yıllık hak düşürücü süre için başlangıç tarihi kabul etmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile bu kısıtlama ortadan kalktığına göre artık mal sahibi kamulaştırmasız el koyan idare aleyhine süresiz olarak dava açma hakkını yeniden elde etmiştir.

ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARININ GERİYE YÜRÜMESİ :

Dava tarihi nazara alınarak 10.04.2003 tarihinde verilen ve Resmi Gazetede 04.11.2003 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geriye yürüyerek bu davada uygulanması gerekip gerekmediği tesbit edilmelidir. Meselenin en önemli bölümü budur.

Anayasanın 153/5. maddesine göre Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bu bir ilkedir. Diğer bir deyişle iptal kararından önce yapılmış tamamlanmış işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Aksi halde iptal edilen maddeye dayanılarak yapılan ve tamamlanan işlemler geçersiz sayılırsa hukuk düzeninin istikrarı bozulacak ve kamuda hukuka güven duygusu tamamen ortadan kalkacaktır.

Ancak; geriye yürümezlik ilkesi mutlak kabul edilerek harfiyen uygulanmalı mıdır? Kanaatimizce katı bir uygulama bazı sakıncalı durumların ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Konuya ilişkin Anayasanın 152. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:

"Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır"

Maddenin üçüncü fıkrasında ise "... Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır" hükmü yer almıştır.

Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemelerin, itiraz yolu ile yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararına uymak zorunda oldukları sonucuna ulaşılmak kaçınılmazdır. Bu durum 152. maddenin amir hükmüdür. Bir kere iptal kararı geriye yürümeyecekse dava mahkemelerinin aykırılık itirazlarını Anayasa Mahkemesine iletmelerinin bir anlamı olmayacaktır. İtirazın bir anlam ifade edebilmesi için en azından durdurulan dava açısından iptal kararının geriye yürümesi gerekmektedir. ( Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu Sh: 72 Erzincan 1992 Prof. Dr. Hasan Tunç )

Aksi taktirde Anayasa aykırılığı def'i olarak ileri süren taraf da kendisi hakkında uygulanmayacak olan iptal kararı için boşu boşuna uğraşmış olacaktır.

Konuya değişik bir açıdan bakalım: Davanın taraflardan birisi; hakkında uygulanacak kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğu kanaatinde ise bunu iptal ettirerek aleyhindeki olumsuz durumu ortadan kaldırmak için mahkemeye başvuracaktır. Bu başvuru kişi için Anayasal bir haktır. Hak kullanıldığında sahibine bir yarar sağlamayacaksa zaten ortada bir hak yok demektir. Bu durumda bu hususa ilişkin Anayasa hükmünün bir anlamı olmayacağı gibi bu hükmü koyan Anayasa Koyucunun da "abesle iştigal ettiği" gibi garip bir sonuca ulaşılacaktır. Tabiatıyla böyle bir durum asla söz konusu olamaz.

Öte yandan Anayasanın 153/son maddesinde "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre mahkeme görülmekte olan bir davada bir kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu görerek veya bu konudaki itirazı ciddi bularak Anayasa Mahkemesine gider, Anayasa Mahkemesi de bu maddeyi iptal ederse, mahkeme bu karara uymayarak eskiden olduğu gibi iptal edilen maddeye dayanarak karar veremez, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uymak zorundadır. Aksine verilen karar Anayasa'ya aykırı olur. Ne var ki; mahkemeler Anayasa'ya aykırı karar veremezler.

Uygulamada, itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvuran mahkeme; itirazı haklı görülerek yasanın ya da bir kuralın iptali halinde, iptal edilen yasa maddesi veya kuralı yok kabul ederek karar vermektedir.

O halde somut norm denetiminde Anayasaya aykırılık itirazında bulunan tarafın iptal kararının sonuçlarından yararlanması gerekir. ( Türk Anayasa Hukuk 7. Baskı Sh: 411'de Prof. Dr. Ergun Özbudun )

Hemen belirtelim ki; iptal kararından önce verilen kesin hüküm halini almış adli ve idari yargı kararları asla geçersiz hale gelmez, ortadan kalkmaz ve bu kararlar aleyhine yargılamanın iadesi yoluna gidilemez.

Bu aşamada çok önemli bir hususu daha açıklama zorunluluğu vardır.

İtiraz yoluyla başvuru üzerine iptal edilen ( somut olayda Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi )kuralın uygulanacağı başka benzer davalarda durum ne olacaktır? Örneğin bir mahkemenin elinde benzer nitelikte bir çok dava varsa ve bu davaların tümünde ayni kural uygulanma durumunda ise; Anayasa Mahkemesi Anayasaya aykırılık iddiası ile kendisine intikal eden bu dosyalardan birinde, bu kuralın iptaline karar verdiğinde, yerel mahkeme iptal edilen kuralı yok sayarak elindeki öteki davaları da ayni biçimde karara bağlayabilecek midir? Bu soruya "hayır" cevabı verilirse, benzer öteki dosyalar da Anayasa Mahkemesine gönderilmelidir, sonucuna varmak gerekir.

Ayni biçimde itiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de bu hükmü yok kabul ederek mi? karar verecekler yoksa her dosya için mutlaka Anayasa Mahkemesine mi başvuracaklardır sorusunu sormak gerekir.

Aslında bir kuralın iptali yönünde karar veren Anayasa Mahkemesi, ayni kuralın iptali istemini içeren öteki dosyalarda, durumu saptandıktan sonra, bu kuralın başka bir dava ile iptal edildiğini belirtmekle yetinir. ( Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi Ankara 1996 Doç. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu Sh: 303 )

Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında gerekçe bölümünde konuya ilişkin şu görüşlere yer verilmiştir:

Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir.

İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." Yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.

Öte yandan Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, yasa, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Yukarıda gösterilen ve iptal kararlarının bağlayıcılığını ortaya koyan kuralla bu kuralın birlikte değerlendirilmesi durumunda, iptal kararlarının ileriye yönelik "derhal" etkisi tartışmasız biçimde ortaya çıkar.

Böylece, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen bir yasanın geleceğe yönelik tüm etkilerinin kaldırılması ve iptal kararına uyulması tüm devlet kuruluşlarınca kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Sonuç olarak, iptal kararlarının kimi durumda geçmişi, fakat her durumda geleceği etkilemesi asıldır.

Bu durumda, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan "İptal kararları geriye yürümez." kuralının anlamı ne olmak gerekir? Bu sorunun yanıtı da sistemin içerisinden çıkmaktadır.

Anayasa'da iptal kararları idari davalarda olduğu gibi düşünülmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.

Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel ( subjektif )işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez.

Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.

Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece ortaya çıkmakta ve "İptal kararları geriye yürümez." kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır.

Bütün bu görüşler birlikte değerlendirildiğinde şu sonuçlara varmak kaçınılmaz olmaktadır.

a- Anayasanın 152. maddesine göre itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundadırlar.

b- İtiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce açılan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecektir. Bu halde iptal kararı eldeki dava bakımından geriye yürümüş olacaktır.

c- İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uymak zorundadırlar ve iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler.

d- Hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş sonuçları doğurmuş, kesin hüküm halini almış, adli ve idari yargı kararları ile netleşmiş, yargılama konusu oluşturmayan ve oluşturmayacak olan durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez.

e- İptal kararlarının Anayasanın 153/5. maddesi uyarınca geriye yürümeyeceği hallerde kesinleşmiş Yargı kararları Yargılamanın iadesine konu teşkil etmezler ve bu yolla ortadan kaldırılamazlar.

Ayrıca; Şereflikoçhisar, Ürgüp, Siirt, İskenderun Asliye Hukuk Mahkemeleri, davacıların gayrimenkullerine yapılan tecavüzün önlenmesi için açtıkları davalarda, 2942 sayılı Yasa'nın 38. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı savının ciddi olduğu kanısına vararak iptali için Anayasa mahkemesine başvurmuşlar ve yapılan yargı denetimi sonunda itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı bulunarak mahkemenin 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas - 2003/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının öncelikle itiraz yoluna başvuran yukarıda adları yazılı yerel mahkemeler uymak zorundadır.

Öte yandan Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yayımlandığı 04.11.2003 tarihine kadar iptal edilen 38. maddedeki 20 yıllık hak düşürücü süre dolmamışsa zaten mesele yoktur. 38. madde uygulanmayacaktır. Ancak bu tarihe kadar 20 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde açılmış olan veya açılacak olan davalar benzer nitelikteki davalar olduğundan eldeki veya bu nedenle açılacak olan davalarda dahi Anayasa Mahkemesinin iptal kararına Mahkemeler uymak zorundadırlar.

Bu nedenle görülmekte olan davada hak düşürücü süreden bahsetmek mümkün olmadığından Sayın çoğunluğun hak düşürücü sürenin geçip geçmediği yönündeki araştırmaya yönelik bozma kararına iştirak edemiyorum.
Old 08-02-2012, 16:10   #30
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av.Aslı Kaya

Yukarıdaki mesajınızda koyu harflerle işaretlediğiniz son bölüm kararın Karşı Görüş'ü olup, uygulamanın tam tersini savunmaktadır. Yanıltıcı olmaması için Sayın Üyelerimizi uyarma gereği duydum.

Anayasa'nın 153.maddesindeki "İptal kararları geriye yürümez." kuralının kazanılmış hakların korunmasına yönelik olduğu yorumu yapılmakta ve uygulamada eğerkazanılmış hak söz konusu değilse pek çok karar geriye yürümektedir.

Bu nedenle somut olayda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarından eskiden emekli olmuş kişiler de yararlanacaktır diye düşünüyorum.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
551 sayılı patent haklarının korunması hakkında kararnamenin 136 maddesinin kısmi iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı Av.Yüksel Eren Hukuk Haberleri 3 13-04-2012 13:25
Anayasa Mahkemesi Kararı Av.Yüksel Eren Hukuk Haberleri 0 07-10-2009 08:46
Anayasa Mahkemesi Kararı Av.Yüksel Eren Hukuk Haberleri 0 18-03-2008 08:49
Anayasa Mahkemesi Kararı SMK38 Hukuk Soruları Arşivi 2 01-11-2006 15:54


THS Sunucusu bu sayfayı 0,19889998 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.