Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

bildirilmeyen iş kazası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-11-2006, 14:33   #1
tunca07

 
Varsayılan bildirilmeyen iş kazası

İyi günler,
Öncelikle bu benim aldığım ilk iş henüz 1 haftalık bir avukatım. İlginiz için şimdiden çok teşekkür ederim.

Olay 2003 mart ayında press makinasının müvekkilin yüzüne patlamasıyla oluyor. İşveren bu durumdan sonra kendi imkanlarıyla ambulans bile çağırmadan işçiyi sağlık ocaklarında gezdiriyor velhasıl sonunda özel bir hastaneye kabul ettirmeyi başarıyor. Bu sırada işçi sigortalıda değil. Bu olyadan yaklaşık 1 sene sonra işçinin sigortasını yapıyor ama işçi bu olayla 2 gözünü de sürekli olarak kaybediyor. özel hastahanede yetersiz olduğu halde yaklaşık 15-20 gün tutuluyor yanlış tedavi yapıldığı için hasta gözünü kaybediyor gibi bir durumda ortaya çıkıyor ayırca. Müvekkilin eylül 2005 tarihindeki dilekçesi üzerine Çalışma ve sosyal güvenlik bakalınlığından iş müfettişi görevlediriliyor ve %70 işyerini kusurlu tutuyor. İşçi 200'nın 9. ayında malulen emekli ediliyor ssk'dan. Tedavilerini ankarada görüyor kazadan 3 ay sonra. Bu yerlerde tedavi görürken vizite kağıtlarında iş kazası olduğu belirtilmiyor. İş yeri müvekkile her ay 600 YTl maaş vermeye devam ediyor. Sigortadan da sadece 450 Ytl civarında maaş alıyor şuan da . Hiç bir yerden toplu bir tazminat da almamış. Tedavisinde de yoksulluktan dolayı devam edemiyor. Olması gereken ameliyatları olamıyor vs.

İşveren ve hastaneyi sorumlu görüyorum. Ayırca yanlış tedavide bulunan doktoruda sorumlu tutmak istiyorum. ricam bu tür durumlarda izlenen yolar ve karşılaşılan sorunlar nelerdir. Dava açmadan önce düşüncelerinizi öğrenmek istedim.
Saygılarımla
Old 11-11-2006, 14:41   #2
uye9493

 
Varsayılan

öncelikle kazanın olduğu tarihte işçi sigortasız oldugundan dolayı tazminat isterken hizmet tespitini de istemeniz gerekmekte daha sonra ssk ve işvereni birlikte dava edeceksınız
Old 11-11-2006, 14:52   #3
tunca07

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan isaaydogan
öncelikle kazanın olduğu tarihte işçi sigortasız oldugundan dolayı tazminat isterken hizmet tespitini de istemeniz gerekmekte daha sonra ssk ve işvereni birlikte dava edeceksınız

olayın meydana gelemsinde şirket kusurlu bulunuyor. İş müfettişinin raporu var. yalnız rapor nerdeyse 2 sene sonra düzenlenmiş. Bu rapor yeterli olmaz mı ? SSK'yı hasm göstermemizin gerekçesi nedir biraz açarsanız sevinirim.
Old 11-11-2006, 15:06   #4
uye9493

 
Varsayılan

beraber açılacak hizmet tespit davalarında ssk kanuni olarak davalı konumundadır ayrıca iş kazası kolundan emekli aylığı bağlanması durumunda ve ayrıca ssk işverene açacağı rücu davasında yasal hasımdır ssk. diye biliyorum diğer arkadaşlar ne der acaba?
Old 11-11-2006, 15:19   #5
tunca07

 
Varsayılan

HİZMET TESPİT DAVASI NEDİR?



A-Tanımı:



Sigortasız çalışan işçilerin, geçmiş sürelerini sigortalı hale getirebilmek için iş mahkemelerinde açtıkları davalara hizmet tespit davası denir.



B-Yasal Dayanağı:



506 sayılı Sosyal Sigortalar kanununun 79. maddesi [1]“…Yönetmelikte tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonunda başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır” Şeklinde hüküm ihtiva etmektedir.



C-Dava Açılacak Mahkeme:



506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu gereğince hizmet tespiti davaları İş Mahkemelerine, İş Mahkemelerinin kurulu olmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemelerine açılır.



D-Davacı:



Hizmet tespit davasını kişinin kendisi ya da sigortalı ölmüşse hak sahipleri eş, çocuk, ana-baba açabilir.



E-Davalı:



Hizmet tespit davalarında işveren ile birlikte Sosyal Sigortalar Kurumuna da dava açılması gerekir.



F-Dava Açma Süresi:



a-Sigortalı, sigortasız hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde dava açmalıdır.

b-Sigortalı ölmüşse, hak sahiplerinin 5 yıllık hak düşürücü süresi sigortalının ölüm tarihinden başlar.



G-Dava Sonucu:



Sigortalı davayı kazanırsa, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hesaplanacak primleri gecikme zammı ve idari para cezasıyla birlikte işverenden tahsil edilir.



Sonuç:



Çalışmaları fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden tespit edilemeyen sigortalılar çalışmalarını yetkili bir mahkemede açacakları hizmet tespit davasıyla ve yargı kararıyla ispatlayabilirler.



Tespit davasının üç temel koşulu vardır:



a- Sigortasız çalışma,

b- Çalışmanın kuruma bildirilmemiş veya kurumca saptanmamış olması,

c- 5 yıl içinde dava açılması.
Old 11-11-2006, 15:20   #6
tunca07

 
Varsayılan

Bu dava ile birlikte maddi ve manevi tazminat isteminde bulunsam bir sorun olur mu acaba onu merak ediyorum ?
Old 11-11-2006, 15:24   #7
uye9493

 
Varsayılan

[zaten öle yapmalısınız
1- ...... tarihlerinde .. işyerinde gecen hizmetlerin tespitine hükmedilmesini,
2 işyerinde ,çalışmakta iken geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine
3-iş kazasınından dolayı maddi manevi tazminat ını aynı davada isteyeceksıniz

ayrıca taleplerin teminat altına alınabilmesi için davalının gayrimenkullerine tedbir konulmasını isteyebilirsin diğer meslektaşlarda bu konuda bir şeyler yazarsa daha güzel olur iş kazalarıyla ılgılı bilgiler cok dağılmış durumdadır yönetici sadece iş kazaları ile ilgili bir bölüm acarsa gerek pratik bilgiler gerek ıçtihatlarla daha uygun olacağı görüşündeyim
Old 11-11-2006, 18:30   #8
tunca07

 
Varsayılan

netice talep kısmına ileride talep edeceğimiz maddi ve manevi tazminat haklarımızın saklı tutulmasına şeklinde bir ibare koymak mı daha mantıklı olur yoksa bir biktar tazminat istemek mi?
Old 11-11-2006, 18:34   #9
uye9493

 
Varsayılan

şöyle yazın fazlaya dair hertürlü dava ve talep haklarımız saklı kalmak kaydıyla misal 100ytlmaddi tazminata şeklinde bunun nedeni yuksek harc ödemeyin diyedir bilirkişi gercek maddi tazmınat mıktarını belirledikten sonra ıslah edip mıktarı artırırsınız ancak manevi tazmınat ıcın bunu yapmayın ne ıstıyorsanız onu yazın cunku ıslah ıle mıktarı artıramazssınız manevi tazmınat bölünemediğinden dolayı
Old 11-11-2006, 18:52   #10
tunca07

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan isaaydogan
ancak manevi tazmınat ıcın bunu yapmayın ne ıstıyorsanız onu yazın cunku ıslah ıle mıktarı artıramazssınız manevi tazmınat bölünemediğinden dolayı

ileride talep edeceğimiz manevi tazminat hakkımızın saklı kalmasına ;

gibi bir ibarenin hukuki geçerliliği nedir acaba ?
Old 11-11-2006, 19:52   #11
Tiocfaidh

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan isaaydogan
şöyle yazın fazlaya dair hertürlü dava ve talep haklarımız saklı kalmak kaydıyla misal 100ytlmaddi tazminata şeklinde bunun nedeni yuksek harc ödemeyin diyedir bilirkişi gercek maddi tazmınat mıktarını belirledikten sonra ıslah edip mıktarı artırırsınız

Maddi tazminat davalarında müddeabihi bilirkişi raporu öncesi düşük göstermek gerçekten belirttiğiniz gibi mantıklı bir yol, İsa bey. Ancak mahkemenin düşük bir tazminata hükmetmesi durumunda, temyiz(daha doğrusu istinaf) yolunun kapanmaması için en azından 1.000 ytl'lik bir maddi tazminat davası açmak daha yerinde olmaz mı? Siz daha iyi bilirsiniz ama sanırım temyiz ve istinaf sınırları, ıslah edilmeden önce dilekçeden belirtilen müddeabih değerlerine göre belirleniyor. Tabi yanılıyor da olabilirim.

Saygılar
Old 11-11-2006, 20:33   #12
uye9493

 
Varsayılan

.: Sinerji Mevzuat ve İctihat Programı :.
**************
BİR KARARININ TEMYİZ EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ BELİRLENİRKEN KARARIN VERİLDİĞİ TARİHTEKİ HUKUKSAL DURUMUN ESAS ALINACAĞI- KARARLARIN KESİNLİK SINIRI

KAYIT NO : 68667
**************
Esas Yılı : 2005
Esas No : 9-85
Karar Yılı : 2005
Karar No : 127
Karar Tarihi : 02.03.2005
Daire No :
Daire : HG
**************

ÖZET : Bir davada tarafların temyiz yoluna başvurabilmeleri için, öncelikle o davanın usul hukuku kuralları çerçevesinde temyizi olanaklı bulunan bir kararla sonuçlandırılmış olması gerekeceği çok açıktır. Eş söyleyişle, henüz temyizi olanaklı bir nihai karara bağlanmamış olan bir davada, tarafların temyiz hakkının varlığından söz edilemez. Temyiz hakkı, gerekçesi veya sonucu itibariyle o hakka sahip tarafın/tarafların aleyhine sonuçlar doğuran ve usul hukuku kurallarının temyizine olanak tanıdığı bir kararın verildiği tarihte doğar. Davanın daha önceki aşamalarında böyle bir hak doğmuş olamayacağına göre; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu ( kararın verildiği ) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki "karar" teriminin, yerel mahkemenin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksamaya yer yoktur. Öte yandan, 5219 sayılı Kanun'un Genel Gerekçesinde yer alan "... Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yargıtay'ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır." şeklindeki ifade de, kanun koyucunun, günümüzün ekonomik koşullarını ve paranın satın alma gücünü gözeterek, miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında yerel mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetiminin dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir. Anılan kanun yorumlanırken, kanun koyucunun bu amacı da gözden uzak tutulmamalıdır.
**************

(1086 S. K. m. 427/2-4, Ek m. 3)

DAVA : Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : A. Dava Konusu: Dava iş akdinin haksız ve önelsiz olarak feshedildiği iddiası ile açılmış işçilik hakları ile ilgili alacak istemine ilişkindir.

B. Davacının İsteminin Özeti: Davacı, davalıya ait cam fabrikasında çıtacı olarak çalıştığını, sigortalılığının Kuruma geç bildirildiğini, hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmadan müvekkilinin amele gibi çalıştırıldığını, bu işten anlamadığını söyleyince de "işine gelirse çalış, yoksa defol git" denilmek suretiyle haksız olarak iş akdinin feshedildiğini belirterek başlangıçta ihbar ve kıdem tazminatı ile ücret, ücretli izin ve fazla mesai ücreti ile ilgili kısmi talepte bulunmuş ve fazlaya ait haklarını saklı tutmuştur. Ancak daha sonra verdiği ıslah dilekçesi ile istek miktarlarını bilirkişi tarafından saptanan miktarlara yükselterek davasını tam dava haline dönüştürmüş, fazlaya dair haklarını da saklı tutmamıştır.

C. Davalının Cevabının Özeti: Davalı vekili, iş akdinin haksız olarak davacı işçi tarafından feshedildiğini ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

D. Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkeme iş akdinin işçi tarafından haksız olarak feshedildiği kanaati ile, ihbar ve kıdem tazminatı ile fazla mesai ücreti bakımından davanın reddine, diğer istek kalemleri bakımından davanın kabulüne karar vermiştir.

E. Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Özel Daire, iş akdinin işçi tarafından feshedildiği görüşü ile kıdem tazminatına da hükmedilmesi gerektiği gerekçesi ile kararı bozmuş, mahkeme önceki kararında direnmiş, direnme kararı davacı işçi tarafından kıdem ve ihbar tazminatı yönünden temyiz edilmiştir.

F. Uyuşmazlık: İşçinin iş akdini fesihte haklı olup olmadığı, dolayısıyla kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

G. Ön Sorun: Her ne kadar uyuşmazlık iş akdinin işçi tarafından feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmakta ise de; mahkemenin direnme kararının tarihi ve kapsamı ile temyiz dilekçesinin kapsamı itibarı ile kararın temyiz edilebilirlik, diğer bir söyleyişle kesinlik sınırı altında kalıp kalmadığı ön sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin olduğu tutar 899.415.005 TL'dir.

Bilindiği gibi, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış; 15. maddesindeki hüküm gereğince, 2. maddesinin ( B ) fıkrası, 3. maddesinin ( C ) fıkrası, 7, 9, 10, 11, 12. maddeleri ile 13. maddesinin ( B ) fıkrası 1.1.2005 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun'un, 2. maddesinin yayım tarihinde yürürlüğe giren ( A ) fıkrasının ( c ) bendi ile; 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında yer alan ve Ek 3. maddesine göre "kırk milyon TL" olarak uygulanması öngörülen parasal sınır "bir milyar TL"; 5. fıkrasında yer alan ve Ek 3. maddesine göre "sekiz yüz milyon TL" olarak uygulanması öngörülen duruşma sınırı "on milyar TL"; "altı yüz milyon TL" olarak uygulanması öngörülen karar düzeltme sınırı da "altı milyar TL" olarak değiştirilmiştir.

Kısaca, anılan Kanun, 21.07.2004 tarihinden itibaren temyiz ( kesinlik ) sınırını 1.000.000.000 TL ( 1.000 YTL ), karar düzeltme sınırını da 6.000.000.000 TL ( 6.000 YTL ) olarak belirlemiştir.

Görülmekte olan dava 11.07.2002 günü açılmış, yerel mahkemenin 17.12.2003 günlü önceki hükmü Özel Daire'ce 01.07.2004 günü bozulmuştur. Direnme kararı ise 08.11.2004 günü verilmiştir.

Görüldüğü üzere; gerek dava, gerek önceki karar ve gerekse bozma tarihlerinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427/2. maddesinin 5219 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki direnme tarihinde ise söz konusu değişiklikle oluşan yeni hükmü yürürlüktedir.

Dolayısıyla, somut olayda direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı konusundaki yapılacak değerlendirme; temyiz sınırı konusunda bu tarihlerden hangisinde yürürlükte bulunan yasa hükmünün esas alınacağı yönünde yapılacak saptamaya bağlı olarak, farklı sonuçlara götürecektir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; 5219 sayılı Kanun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda daha önce değişiklik yapan çok sayıdaki kanunlardan farklı olarak, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımamaktadır. Sadece, Geçici 1. maddesinde "Bu Kanun'la artırılan parasal sınırlar nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez." şeklinde, salt göreve ilişkin bir düzenleme yer almaktadır.

Bu noktada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu aynı yönlerde değiştiren önceki Kanunlardaki düzenlemeler ve özellikle bunların uygulamaya yönelik hükümleri hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür:

08.05.1973 gün ve 1711 sayılı Kanun'un Geçici Maddesi'nde; değişikliklerin sayılan istisnalar dışında -ki, temyiz ve karar düzeltme sınırına ilişkin düzenlemeler istisnalar arasında değildir- kural olarak, Kanun'un yürürlük tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı belirtilmiş; böylece, yürürlük tarihinden önce açılmış olan davalarda temyiz ve karar düzeltme istemleri yönünden gözetilecek sınırın, dava tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmüne tabi olması benimsenmiştir.

16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun'un Geçici Maddesi'nde ise, temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

Yine, 26.02.1985 gün ve 3156 sayılı Kanun'un Geçici Maddesi; getirdiği değişikliklerin Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda da uygulanacağı yönündedir.


20.06.1996 gün ve 4146 sayılı Kanun'un geçici maddesi ise, değiştirilen hükümlerin, Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı kuralını taşımaktadır.

Görüldüğü üzere, temyiz ve karar düzeltme sınırında değişiklikler içeren daha önceki Kanun metinlerinde, değişikliklerin ne şekilde uygulanacağı yönünde açık hükümler bulunmakla birlikte, bu hükümler arasında bir paralellik yoktur.

Bu açıklamaların ortaya koyduğu sonuç şudur: Kanun koyucu, özellikle enflasyondan kaynaklanan nedenlerle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'ndaki temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin hükümleri daha önce de bir çok defa değiştirmiş, ancak, bu değişikliklerle getirilen yeni sınırların derdest davalara etkisini düzenlerken, aynı ilkeleri benimsememiştir.

Dolayısıyla, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımayan 5219 sayılı Kanun'la ilgili değerlendirme yapılırken, benzer nitelikteki değişiklere ilişkin olarak yukarıda sayılan önceki kanunlarda yer alan düzenlemelerin, somut olay bakımından yorumlama ve sonuca varmada yardımcı nitelikte bir ölçüt olarak alınmasına olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan durum karşısında, bu yönün, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun genel yapısı, ruhu ve öngördüğü yargılama ilkeleri çerçevesinde, 5219 sayılı Kanun'un gerekçesi de dikkate alınarak, yargısal içtihatlarla açıklığa kavuşturulması gerektiği Hukuk Genel Kurulu'ndaki ön sorunla ilgili görüşme sırasında ittifakla benimsenmiş; görüşme bu çerçevede yapılmıştır.

Hukuk Genel Kurulu'nda ön sorun bakımından yapılan görüşme sırasında dile getirilen düşünceler, şöyledir:

Azınlıkta kalan bir kısım üyeler, her davanın açıldığı tarihteki hukuksal duruma tabi olması gerektiği; zira, bir davanın davacısının, davayı açarken, temyiz ve karar düzeltme aşamaları da dahil olmak üzere, açtığı davanın o tarihteki hukuksal duruma göre çözüme kavuşturulacağı inancıyla hareket edeceği, usul hukukuna ilişkin kanun değişikliklerinin kamu düzenine ilişkin olmaları nedeniyle geçmişe etkili ( derdest davalar yönünden de uygulanması gerekli ) olacaklarına dair, öğreti ve uygulamadaki görüşün, temyiz ve karar düzeltme sınırlarına yönelik değişiklikler bakımından uygulama yerinin bulunamayacağı yönünde görüş bildirmişlerdir.

Buna karşılık, çoğunluğun benimsediği görüş şu şekilde oluşmuştur:

Bir davada tarafların temyiz yoluna başvurabilmeleri için, öncelikle o davanın usul hukuku kuralları çerçevesinde temyizi olanaklı bulunan bir kararla sonuçlandırılmış olması gerekeceği çok açıktır. Eş söyleyişle, henüz temyizi olanaklı bir nihai karara bağlanmamış olan bir davada, tarafların temyiz hakkının varlığından söz edilemez. Temyiz hakkı, gerekçesi veya sonucu itibariyle o hakka sahip tarafın/tarafların aleyhine sonuçlar doğuran ve usul hukuku kurallarının temyizine olanak tanıdığı bir kararın verildiği tarihte doğar. Davanın daha önceki aşamalarında böyle bir hak doğmuş olamayacağına göre; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu ( kararın verildiği ) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki "karar" teriminin, yerel mahkemenin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksamaya yer yoktur.

Öte yandan, 5219 sayılı Kanun'un Genel Gerekçesinde yer alan "... Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yargıtay'ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır." şeklindeki ifade de, kanun koyucunun, günümüzün ekonomik koşullarını ve paranın satın alma gücünü gözeterek, miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında yerel mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetiminin dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir. Anılan kanun yorumlanırken, kanun koyucunun bu amacı da gözden uzak tutulmamalıdır.

Sonuç olarak, direnme kararları da dahil olmak üzere, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu'nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü esas alınmalıdır.

Somut olayda, temyiz istemi yerel mahkemenin 13.10.2004 günlü direnme kararına yöneliktir. Söz konusu tarihte, 5219 sayılı Kanun'un temyiz sınırını bir milyar TL olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve eldeki davanın müddeabbihi bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararı kesin olup, temyizi mümkün değildir.

SONUÇ : Hal böyle olunca, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.


**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.

Old 11-11-2006, 22:36   #13
Av.Aynur26

 
Varsayılan

sayın meslektaşım,
öncelikle bağlanan malulluk aylığı işgücünün 2/3sinin kaybı nedeniylemi bağlandı yoksa olay işkazası kabul edilerek bu nedenlemi bağlandı.Şayet işkazası nedeniyle bağlandı ise bu işkazası sonucu işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açabilirsiniz
Ayrıca,müvekkilinizin çalışmaları hiç bildirilmemiş ise SSK ve işveren aleyhine hizmet tespiti davası açabilirsiniz.Ancak bu dava ile tazminat davası birlikte açılamaz.
Old 11-11-2006, 22:49   #14
tunca07

 
Varsayılan

Aynur Hanım teşekkür ederim. Maluluk aylığı iş gücü kaybından dolayı bağlanmış. Hizmet tespiti davası için de maddi ve manevi tazminat içinde dava açmayı düşünüyorum. İşin garip bir yanı var 2005 senesinde iş müfettişleri görevlendirilmiş %70 işyerini kusurlu tutan bir rapor düzenlemişler. Fakat işyeri hiç bir yerde (vizite kağıtlarında vs.) işe giri bölümünü doldurmamışlar. Ayrıca bu kaza sigortayada hiç bir şekilde bildirilmemiş. Ama 2006 yılının 9 ayında müvekkile aylık bağlanmış 391 YTL ssk tarafından. Bu durumda asıl olan maddi ve manevi tazminat istemidir bizim tarafızda bu yönde bir tavsiyede bulunursanız sevinirim. Bu iki davayı aynı anda açmamın bir sakınca sı olur mu bu durumda. İşveren işçiyi kazadan 15 ay sonra sigortalı yapmış ve iş müfettişide kazayla ilgili olarak bir rapor düzenlemiş 2005 yılında. kaza 2003 de oluyor. Böyle bir şey nasıl olabilir. sigorta kusur tespiti yapıyor fakat iş kazası hiç bir belgede geçmiyor. Kazanın oldugu yıl olan 2003 yılına ait SSK raporarında şirket ismnin geçtiği yerler var. İlginize şimdiden teşekkür ederim. (bu arada kazadan sonra işveren müvekkili direk özel hastaneye yatırıyor ve yanlış tedavi ve müdaha sonucu gözlerini kaybediyor. ) biraz karışık bir durum teşekkür ederim
Old 11-11-2006, 23:01   #15
tunca07

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan isaaydogan
[zaten öle yapmalısınız
1- ...... tarihlerinde .. işyerinde gecen hizmetlerin tespitine hükmedilmesini,
2 işyerinde ,çalışmakta iken geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine
3-iş kazasınından dolayı maddi manevi tazminat ını aynı davada isteyeceksıniz

ayrıca taleplerin teminat altına alınabilmesi için davalının gayrimenkullerine tedbir konulmasını isteyebilirsin diğer meslektaşlarda bu konuda bir şeyler yazarsa daha güzel olur iş kazalarıyla ılgılı bilgiler cok dağılmış durumdadır yönetici sadece iş kazaları ile ilgili bir bölüm acarsa gerek pratik bilgiler gerek ıçtihatlarla daha uygun olacağı görüşündeyim

Aynur Hanımın dediğine göre hizmet tespiti ve tazminat davası birlikte açılamiyor. Bu durumda kafam biraz karıştı...
Old 12-11-2006, 00:01   #16
Av.Aynur26

 
Varsayılan

Sayın tunca07,
müvekkilinize malulluk aylığı işkazasından dolayı bağlanmadı ise SSK'ya işkazası geçirdiğini , bu nedenle malul kaldığını ve maaş bağlanmasını istediğini bir dilekçe ile başvurusanız konu kurumca incelenecektir.Şu anda müvekkiliniz sigortalı bir işte çalışıyormu?
Hizmet tespiti davasının yargılama şekli ile tazminat davasının yargılama şekli farklı olduğundan birlikte açılamazlar.
Old 12-11-2006, 00:10   #17
tunca07

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Aynur26
Sayın tunca07,
müvekkilinize malulluk aylığı işkazasından dolayı bağlanmadı ise SSK'ya işkazası geçirdiğini , bu nedenle malul kaldığını ve maaş bağlanmasını istediğini bir dilekçe ile başvurusanız konu kurumca incelenecektir.Şu anda müvekkiliniz sigortalı bir işte çalışıyormu?
.

şuan müvekkilim malulen emekli durumunda ve çalışmıyor hiç bir işte. Bu işyerinden 08.09.2006 tarihinden çıkış verilerek kendisine SSk'dan aylık bağlanmış durumda. kaza olduğu vakit ise sigortasızdı. Zaten kazadan 15 ay sonra sigorta yapılmış ama işte elimdeki bir belgede ssk raporunda şirketin adı yazıyor altta bir ibarede...

bu durum karşısında ilk önce tazminat davasımı açmak daha mantıklı olur yoksa hizmet tespit davası ve iş kazası tespit davasımı yoksa her ikisi birden mi açayım.. aynı dilekçede ikisini birden açamıyyorum anlaşılan dediğiniz gibi...
Old 12-11-2006, 00:25   #18
Av.Aynur26

 
Varsayılan

öncelikle SSK'ya başvurarak işkazası geçirdiğinizi ve malulluk aylığı bağlanmasını talep edin.SSK olayı işkazası olarak kabul ettiği takdirde işkazası tespit davası açmanıza gerek kalmaz.Şayet SSK olayı işkazsı kabul etmez ise işkazası tespit davası açabilirsiniz.Hizmet tespit davası ancak müvekkilinizin sigortalı çalışma günlerini arttıracaktır.Buda hak kazanıyorsa maaş bağlama oranında bir artış sağlayabilir.Tazminat davasında da maddi tazminat miktarını yüksek tutmayın,zira hesaplanacak zarar miktarından, SSK ca işkazasından dolayı malulluk maaşı bağlanırsa bu gelirler düşülecektir.Ancak fazlaya ilişkin haklarınızı saklı tutmayı unutmayın.
Old 12-11-2006, 00:39   #19
tunca07

 
Varsayılan

müvekkil şuan aylık almakta bence hizmet tepitini hiç karıştırmaya gerek yok diye düşünüyorum davayı etkileyecek gibi gözükmüyor sadece süreci uzatacak ve 1 sene daha fazla sigortalı olacak zaten kaza tarihinden sonra ssk ca düzenlenen raporlarda bu firmaya ait ibareler var kazadan 3 ay sonra düzenlenen raporlarda. bu sıradada işçi sigortasız. bu olayın içinde başka bir iş var ben onu anlamadım açıkcası. Nasıl olurda sigortadaki doktorlar burda iş kazası yazmazlar ama bu kişiyi o sırada sigortasız olmasına rağmen tedavi ederler ve daha sonra iş müfettişi kazadan işverini %70 kusurlu bulurken iş yerine herhangi bir yaptırımda bulunulmaz... ilgiç doğrusu
Old 12-11-2006, 10:31   #20
uye9493

 
Varsayılan

sayın aynur hanım.hizmet tespit davası ile tazminat davasının aynı davada neden açılamayacağı hususununa katılmıyorum.Genel olarak.Çünkü işçi öncelikle sigortalı olmak zorunda yani iş kazası için işçinin sigortalı olması gerek miyormu. Misal bir örnek verelım. iki işçi var birisi sigortalı diğeri sigortasız.İş kazası oluyor aynı olayda iki işçide vefat ediyor.Sigortalı olan için işveren iş kazası ihbarında bulunuyor diğer için ise bulunmuyor arkadaşıydı denerek geçiştiriliyor.SSK mufettıslerı iş kazası oldugunu kabul edıyor.Sigortalı işçiye iş kazası kollarında diğer işçiyede normal ölüm aylıgı bağlanıyor.Şimdi bu durumda sigortalı işçi için manevi zarar ve ssk ca karşılanmayan zararlar için dava açılacağını düşünelim .Diğer işçi içinde dava açılacak .
1-Bu iki işçi için aynı dava dilekçesiyle dava açılamazmı.
2- Davada destekden yoksun kalma tazmınatı ile manevi tazmınat ıstenılmezmı
3- sogortalı gosterılmeyen işçi için aynı davada kazanın oldugu tarıhte çalıştıgı ıcın oncelıkle aynı davada hızmet tespiti istenemezmı yoksa sızın cevabınızda anladıgım hzımet tespit davası acılıp bıttıkden sonra 2 sene sonra kesınleştıkden sonramı tazmınat davası acılacak?????????????????????
Old 12-11-2006, 13:30   #21
Av.mdogan

 
Varsayılan ynt

Aynur hanıma katılıyorum.yanlız burada iki dava söz konusu birincisi hizmet tespiti zira bu ön koşul 2003 yılında iş kazası geçirdiğinden bahisle maddı manevı tazmınat davası açmak ıstıyorsanız oncelıkle o donemde sigortalı oldugunun tespiti gerekecektir ve ikinci bir dava ise işverenin bu kusurlu eylemınden söz konusu olan maddi manevı tazmınat davası,olayın iş kazası olduğunu ispatlamanız gerekecek gittiği sağlık kurumunun raporları belgelerınıde delıl olarak gösterin ve iş kazası olduğunu kanıtlamaya çalışın mantıkı bir düşünceyle yüzüne patlaması normal günlük hayatta olabılecek kazalardan değildir.Ancak iş yaşamında söz konusudur.
Old 12-11-2006, 13:41   #22
uye9493

 
Varsayılan

Sayın Av.mdogan]Aynur hanıma katılıyorum.yanlız burada iki dava söz konusu birincisi hizmet tespiti zira bu ön koşul 2003 yılında iş kazası geçirdiğinden bahisle maddı manevı tazmınat davası açmak ıstıyorsanız oncelıkle o donemde sigortalı oldugunun tespiti gerekecektir ve ikinci bir dava ise işverenin bu kusurlu eylemınden söz konusu olan maddi manevı tazmınat davası,olayın iş kazası olduğunu ispatlamanız gerekecek gittiği sağlık kurumunun raporları belgelerınıde delıl olarak gösterin ve iş kazası olduğunu kanıtlamaya çalışın mantıkı bir düşünceyle yüzüne patlaması normal günlük hayatta olabılecek kazalardan değildir.Ancak iş yaşamında söz konusudur''ŞEKLİNDE yazmıssınız


bu aynur hanımım dusuncesı değil benim düşüncem bu şekilde konuyu netleştirelim aynı davada hem hızmetın tespit edilmesini ve tespiti ile birlikte maddı manevı tazmınat istenilmesi gerekecektir. dogrumu dusunuyorum
Old 12-11-2006, 17:59   #23
tunca07

 
Varsayılan

sigortasız işçi iş kazası geçirdiği zaman maddi ve manevi tazminat davası açamaz mı bu bana biraz garip geldi. Kaldı ki işçi iş kazasından dolayı malulen emekli edilmiş. Ama o sırada iş yerinde sigortasız çalışıtırlmaktaymış. Hizmetin tespiti bence işçiye bağlanan aylık için belki bir artırım sağlar.. bölge çalışma ceza keser. Vergi dairesi ceza keser bu tür idari yaptırımları var. Ancak genel mahkemelerde o tarihte tedavi gören ve şuan da iki gözü görmeyen bir kişi sigortasız olarak çaşıtırıldığı için böyle bir tespit davası açmaya zorlanabilir mi iş hukukun ruhuna aykırı gibi geliyor bana.. ne dersiniz?
Old 12-11-2006, 18:07   #24
Av.Aynur26

 
Varsayılan

Sayın İsa bey,
İşyerinde sigortasız çalışan bir işçinin işyerinde maruz kaldığı kazanın işkazası sayılabilmesi için işçinin sigortalı olması şart değildir.O işyerinde çalışan işçi SSK'ya işkazası geçirdim şeklinde başvurduğunda olay SSK müfettişlerince incelenir ve kazanın işkazası olup olmadığı konusunda rapor tanzim edilir.Şayet kaza işkazası sayılmaz ise bundan sonra işkazası tespit davası açılabilir.SSK müfettişlerince kaza işkazası kabul edildiği takdirde işçinin maluliyet oranı belirlenir ve maaş bağlanır.İşverenin SSK'ya işkazasını bildirmemiş olması kazanın işkazası sayılmayacağı anlamına gelmez.Kazanın Kanunda işkazası sayılan durumlardan olması yeterlidir.
Old 12-11-2006, 19:38   #25
uye9493

 
Varsayılan

SAYIN AYNUR hanım
İşyerinde sigortasız çalışan bir işçinin işyerinde maruz kaldığı kazanın işkazası sayılabilmesi için işçinin sigortalı olması şart değildir.

ANCAK
506 SAYILI KANUNUN
Madde 11 - A) İş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır:
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısiyle,
c) Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

görüldüğü üzere çalışan işçi demiyor o nedenle mahkeme önsorun olarak işçinin orda çalışıp çalışmadıgının tespiti istenmeyecek midir cunkü işe alınmakla işçiler sigortalı olması gerekmiyormu?
Old 12-11-2006, 20:00   #26
Av.Aynur26

 
Varsayılan

Sayın İsa Bey,
Bir kimse bir işyerinde çalışmaya başlamakla kanunen sigortalı sayılır.Ancak işveren kuruma bildirmemiş ve çalışan işkazasına maruz kalmış ise o kişi kuruma başvurarak işkazası geçirdiğini, malul kaldığını ve işkazasından dolayı malulen emekli aylığı bağlanmasını talep ettiğinde, konu SSK ca araştırılır ve kaza işkazası kabul edilirse ve şartları oluşmuş ise kendisine işkazasından dolayı maluliyet aylığı bağlanır.Kaza SSK'ca işkazası kabul edilmez ise işkazası tespiti davası bundan sonra açılır.SSK'ya başvuru yapılmadan işkazası tespiti davası açılırsa,mahkemece ,işkazasına uğrayan kişiye SSK'ya başvurması için süre verilmektedir.Kısaca,bir işyerinde çalışan ve SSK'ya bildirilmeyen bir kişinin işyerinde uğradığı kaza sigortalı değil diye işkazası sayılmaz diye bir şey sözkonusu değildir.Yeterki kaza Kanunda belirtilen hallerden birisine girsin.Kişinin sigortalı olması gerekmez derken bunu kastetmiştim.
Old 12-11-2006, 20:24   #27
uye9493

 
Varsayılan

aynur hanım bilgi ve ilginize teşekkür ederim iyi çalışamalar
Old 13-11-2006, 01:00   #28
tunca07

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlarım bakınız ; tarafları aynı olan bir davada, aynı olayda ve aynı mahkemenin görev alanına giren bir durumda nasıl olurda iki dava açılabilir, muhakeme edebilmek güç... bunu öncelikle açıklamak gerekir, hukuk bir muhakeme olduğuna göre mevzuatlar önemli değildir... Yargıtayın düşüncesi her konmuda her an değişebilmektedir... böyle de olmuştur! (Not: benim açtığım konuya da bu mesaı atıyorum.)
not2: yargıtay 10. ve 21. hukuk daireleri arasındaki ayrım hukuku değil yargıtayı bağlamaktadır lütfen bunu göz önüne alalım..
Old 13-11-2006, 15:32   #29
Yılmaz Topcuk

 
Varsayılan

"Malülen emekli olmak" koşulu ile "iş kazası kolundan gelir bağlanması" farklı şeylerdir. Kişinin iş görme kaybı iş kazası sonucunda meydana gelmiş olsa dahi iki farklı sigorta kolu sözkonusu. Anladığım kadarıyla kazazedeye yalnızca işgücü kaybına uğramış olmsı nedeniyle malüllük kolundan aylık bağlanmış. Kanatımızca, konunun SSK'ya da aktarılması, SSK tarafından olayın "iş kazası olduğu" tespiti halinde iş kazası sigorta kolundan kazazedeye gelir bağlatılması gerekir. Böylelikle yüksek aldığı aylığın tamamı, diğer sigorta kolundan ise yarısı tutarında gelir alacaktır. Yukarıda arkadaşlarında belirttiği gibi, konunun SSK'ya aktarılmasında fayda görüyorum. İşveren sigortasız işçi çalıştırırken işçi kaza geçirmesi halinde 506 sayılı ysanın 10'uncu maddesince SSK'nın yapacağı tüm masrafları SSK İşverenden tahsil edecektir. Böylelikle "sigortasız eleman çaltırmanın cezasını" işverene yüklenmiş olacaktır
Old 21-11-2006, 11:11   #30
tunca07

 
Varsayılan

kişi iş kazası sonucu malulen emekli olmuş. Konuyu daha derin araştırdım. Bu durumda iş kazası olarak da 1 mart 2003 tarihi gözüküyor fakat kişi o tarihte söz konusu firmada sigortalı olarak gözükmüyor. Ancak iş kazası olduğu bağlanan aylık kağıdında belirtilmiştir. Bu durumda direk tazminat davası açmamak için bir neden yok sanırım... ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İş Kazası MİNA Meslektaşların Soruları 25 07-01-2010 13:00
Trafik kazası davasımı iş kazası davasımı? Yusuf ayık Meslektaşların Soruları 12 20-11-2008 17:41
İş Kazası jurista Meslektaşların Soruları 2 23-04-2007 13:31
Deniz Kazası haldun Meslektaşların Soruları 0 13-06-2006 17:10
Trafik kazası onurel Hukuk Soruları Arşivi 1 12-02-2002 00:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08835912 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.