14-02-2009, 23:41 | #241 |
|
Trafik polisi arabayı durdurmuş ve eğilip sormuş:
-Ehliyet ruhsat lütfen -Tabi buyrun demiş soför ve uzatmış. Polis bakmis bi problem yok.emniyet kemerini taktınız mı? hız limitini ve kurallara uyuyormusunuz? Şoför; kemerim takılı, hiç hız limitini aşmam ve tüm kurallara uyarım ve hiç cezam yok demiş. -Pekii demis polis, cevre vergisi pulu? -Burada, buyrun demiş adam. -İlk yardim cantaniz var mi? demis polis. -Tabii deyip bagaji acmis adam. Polis bakmis icinde eksik yok. -Yangin sondurucu? -Burada buyrun. -Zincir? -Derhal çıkarayım; buyrun. Polis daha sonra tekrar sormuş: -arabanınızın silecekleri, diğer tüm donanımları düzgün çalışıyor mu? -evet demiş ve tek tek hepsini çalıştırmış açmış motoru bile göstermiş adam. Polis son kez umidini yitirmiş bir ifade ile sormuş arabanızın teyibi çalışıyor mu? -çalışıyor demiş Şoför Peki demiş polis; Mezdeke kaseti var mı? Şoför çok şaşırmış. -Evet oda var buyrun demiş. Polis: iyice şaşkın bir halde Tamam siz onu takın teybe ve sesini biraz açın demiş ve baslamış oynamaya. Şoförün şaşkınlığı daha da artmış ve dayanamamış sormuş. -Hayrola memur bey? Polis cevap vermiş: -Ee eşşek değilsin , artık takarsın bi 20 milyon... |
15-02-2009, 15:13 | #242 |
|
Patron ve Sekreter
Soguk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir isadami ve sekreteri arabalarını terketmek zorunda kalırlar ve uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar. Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürü battaniye bulunmaktadır. Geceyi gecirmeye hazırlanırlar ve isadamı bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir, 'Ben yerde uyku tulumunda uyurum' der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun icine girerek fermuarı çeker. Bir sure sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar; 'Efendim, ben cok üşüyorum.' Adam fermuarı açar, uyku tulumundan çıkar, bir battaniye alıp kadının uzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak uzereyken yine sekreterinin sesini duyar; 'Efendim, ben hala cok üşüyorum..' Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar; 'Ben yine coooook usuyorum'. Adam yattigi yerden; 'Bir fikrim var.' der, 'Burasi issiz bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen evliymişiz gibi davranabiliriz.' Genc kadın kıkırdar; 'Tamam, bana gore hava hos.' Adam yattıgı yerden avazı çıktığı kadar bagırır; 'ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYEYİ KENDİN AL!!!!!' |
05-03-2009, 17:43 | #243 |
|
Fıkra gibi...
Bugün aldığım fıkra gibi mailli siz dostlarımla paylaşmadan edemedim...
Merhaba, ... ......’ın senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı “ Esrarlı Gözler” adlı film ..... 2009 Cumartesi günü ........... kanalında 22:30’ da gösterilecektir. İlginize sunulur. SENDER ve maillin konu başlığı aynen şöyle "Meslektaş taşlamak için iyi bir fırsat " |
05-03-2009, 18:14 | #244 |
|
Demirel'in Anlattığı Fıkra
Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda eski Cumhurbaşkanları'ndan Demirel'e ülkenin durumu
hakkında ne düşündüğü sorulmuş. Demirel de soruyu yönelten kişiye:"Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş: Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi,'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş. Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?' Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...' Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı, 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.' Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin ne?' Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen, e mi !' Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek Kıssadan hisse: Ananı "öpen" kadı ise, kime şikáyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu! Anladın mı? |
12-03-2009, 12:21 | #245 |
|
Delinin biri hastanenin içinde elinde satır doktoru kovalamaya başlamış.doktor önde deli arkada epey bir koşmuşlar. En sonunda deli doktora yetişiyor ve bir kenarda kıstırıyor.
doktor: - ne yapacaksan hadi çabuk yap dayanamayacağım bu işkenceye der. deli: al biraz şunu şimdi de sen beni kovala |
14-03-2009, 15:40 | #246 |
|
Demekki bazen atlarda konuşurmuş :-))
Karıkoca kahvaltı yaparken kadın bir anda elindeki tavayı kocasının kafasına gecirir. Ne olduğunu anlamayan kocası şaşkınlıkla durumu sorar. Kadın: -Dün pantalonunu yıkarken içinde üstünde Cigdem yazan bir kağıt buldum. -Bunun üzerine kocası karıcım O gecen gün üzerine bahis oynadığımız Atın ismiydi der. Bu acıklamayı yeterli bulan kadın pür neşe icinde kahvaltısına devam eder. İki gün sonra yine kahvaltıda bu sefer daha büyük bir tava ile Kocasının kafasına öyle bir vurur ki koca bir kac dakika kendini bilmeden masa üstünde yatakalmıştır. Ayılınca karısına yine durumu sorar ve kadın cevap verir. - Dün senin at aradı ... |
20-03-2009, 23:33 | #247 |
|
Deprem olan bir bölgede yıkılan bir binanın mütahitine dava açılır. Mahkeme zamanı gelir fakat mütahit ortalıklarda yoktur. Hakim savcıya sorar ne yapalım diye. Saycı da formalite icabi bi mahkeme yapalım elbet birini tutuklarız der.
(diyalog) Hakim: kimi tutuklayacağız Savcı: kumu tutuklayalım ..... kum çağırılır... Hakim: kum seni tutuklayacağız Kum : beni tutuklayamazsınız benim işim sadece sıvada yıkıma ben neden olmadım siz çakılı suçlayın...... çakıl çağırılır... Hakim: çakıl senin tutuklayacağız Çakıl : beni tutuklayamazsınız benim orda işe yaramam için çimento lazım asıl iş onda ...... çimento çağırılır... Hakim: çimento seni tutuklayacağız Çimento : benim sağlam olmam için demire ihtiyaç vardır asıl sorumluluk onda onu tutuklayın ...... demir çağırılır.... Hakim : demir seni tutuklayacağız Demir : benide tutuklayamazsınız Hakim : neden???? Demir : çünkü ben olay mahalinde yoktum ki... |
26-03-2009, 02:31 | #248 |
|
...
Canım, burada X operatörü çekmiyor, o yüzden bana cepten ulaşamayabilirsin!" dedim. "E benim diğer operatörden hattım var, seni onunla ararım." dedi.
Sarışın mı? Evet. |
28-03-2009, 17:11 | #249 |
|
Seçme saçmalar
Ne yapıyorsun? -Telefonla konuşuyorum.. -Aaa sizin telefon konuşuyor mu?
3 Japon sırayla uçaktan atlamış. Japonlar ölmüş, sıra ise kırılmış! Geçen gün arkadaşlarla fırında patates yiyorduk, fırın sıcak geldi bahçeye çıktık? Soru: Yangın dolabını açarsan ne olur? Cevap: Yang kızar... Soru: İnsanları niye kafasına su dökerek uyandırırlar? Cevap: Çünkü suyun kaldırma kuvveti vardır. Abi duydun mu, 50 kişiyi taramışlar. -Yapma ye, nerde? -Marketin karsısındaki berberde. Kavun deyip geçme çünkü parola kavun değil! Yarasa yararlı bir hayvandır. Yararlı bir hayvan olmasaydı yaramasa derlerdi. Fransızların nesi eksiktir ? "FRAN"ları tabi ki! Bir adam kendini sürekli kanalizasyona atıyormuş neden? Kendini bir *** sanıyormuş. Biz sade vatandaşız, zenciler kakaolu, Çinliler limonlu. Bol keseden atmış, dar keseden eşek. Elsiz babaya ne denir? Noel baba. HeMan bir gün hastalanmış dokora gitmiş Doktor reçete yazarken sormuş: Doktor: Reçeteyi kimin adına yazıyım? HeMan: Gölgelerin gücü adına. Kırmızı mendil mavi denize düşerse nolur? Islanır. Uçan köpeğe ne denir HavUÇ. Yıkanan ton'a ne denir? Cevap: WashingTon. |
31-03-2009, 01:13 | #250 |
|
Barmen
Bir adam bara girer ve barmene: "Herkese benden bir içki, sen de iç bir tane." der. Barmen "Peki efendim" diyerek bardaki herkese birer içki verir, kendisi de bir tane içer. Hesap gelince adam pişkin pişkin "Param yok" der. Barmen çok sinirlenir, güvenliği çağırıp adamı döve döve dışarı attırır. Ertesi gün aynı adam yine gelir, barmene döner; "Herkese benden bir içki. Ama sana yok. Sen içince sapıtıyorsun." |
31-03-2009, 01:16 | #251 |
|
Futbol
Bir futbol fanatiği birgün arkadaşının ziyaretine gider. Arkadaşı ise ölüm döşeğinde azraille boğuşuyor. Perişan durumda olan arkadaşına rağmen dayanamaz ve sorar: "Bana bir iyilik yap ve öbür tarafa gittiğinde orda da futbol var mı yok mu diye haber ver." Arkadaşı tamam der. Adam öldükten iki hafta sonra fanatik arkadaşını ziyaret eder. Fanatik olan, arkadaşının hayaletini görünce saşkınlıkla kalkar. Hayalet: "Sana bir iyi bir de kötü haberim var, ilk önce hangisini söyleyeyim?" Fanatik: "İyi haberden başla." "İyi haber; her carşamba arkadaşlarla maç yapıyoruz. Kötü haber ise; bu çarşamba kalecimiz sensin!" |
10-04-2009, 23:29 | #252 |
|
Bir avcı, evine gelen misafirlerine eski bir ayıpostunu göstererek der ki: “Bu ayıyı Bolu ormanlarında vurmuştum.”
Misafirlerden biri, bu palavraya inanmayıpsorar: “Nasıl olur? Bu kutup ayısı, Bolu’dabulunmaz.” Avcı gülümseyerek cevap verir: ”Kardeşim ayı bu. Buranın kutup olmadığını, Bolu ormanları olduğunu nereden bilsin?” |
14-04-2009, 06:48 | #253 |
|
Bob nerede?
George Bush bir ilkokulu ziyaret eder. Çocuklara: - Sorusu olan var mı? der. Ve küçük Bob sözü alir. - Benim üç sorum olacak: 1- Seçimlerde daha az oy almanıza ragmen nasıl oldu da Başkan oldunuz? 2- Hiroshima'ya atılan atom bombasi sizce dünyanin en büyük terör faaliyeti değil midir? 3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz? Aniden zil çalar ve çocuklar tenefüsse çıkarlar. Çocuklar geri döndügünde bu sefer sözü küçük Tom alır. Benim beş sorum olacak: 1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da Başkan oldunuz? 2- Hiroshima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın en büyük terör faaliyeti değil midir? 3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz? 4- Bugün neden zil 30 dakika erken çaldı? 5- Bob nerede? |
15-04-2009, 13:23 | #254 |
|
Kadın aynada vücudunu seyrediyordu. Eşine:
-Görüntümü iğrenç buluyorum;yağlı, buruşuk... Bir iltifata ihtiyacım var. Eşi: -Gözlerin iyi görüyor. |
16-04-2009, 22:27 | #255 |
|
Büyükşehir Belediyesi Kuruluşlarından KİPTAŞ'ın Genel Müdür Yardımcısı Emin Batur'a, şantiyelerden birinde meydana gelen bir
kaza sonunda kazaya maruz kalan duvarcı ustasının yazdığı tutanak: İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek, ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur: Bildiğiniz gibi ben bir duvarcı ustasıyım. İnşaatın 6. katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı, yaklaşık 250 kg. kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağıya indim bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım, 6. kata çıktım ipi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya salladım. Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili 6 kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aşağı indim, bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havada buldum. Nasıl bulmayayım ben yaklaşık 70 kiloyum. 250kg lik varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akil edemedim. Yolun yarısında Dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın burada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca 2 parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarımda bu sırada kirildi. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince bu sefer ben aşağıya inmeye varil yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemği de bu sırada kirildi. Can havli ile ipi bırakmayı akil ettim. Başımı yukarı kaldırdığımda bos varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenabı Hak'tan tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim. Duvarcı Ustanız LAZ OSMAN |
18-04-2009, 18:36 | #256 |
|
Bektaşi seyyar arabasına sebze ve meyveleri yüklemiş, mahalle aralarında satmak için yola koyulmuş. Araba bayağı havaleli... Öyle bir yere gelmiş ki, bakmış yokuş. Sağa bakmış - sola bakmış ama, bir türlü yardım istemeyi onuruna yedirememiş. "Ya Allah!" deyip dayanmış seyyar arabasına... Yük ağır- Bektaşi yaşlı, yokuşun ortasında gücü tükenmiş. Araba kaydı kayacak. Son bir hamle daha yapmış fakat nafile... Bakmış olacak gibi değil, tekrar sağa-sola bakmış ve başlamış bağırmaya... "Yetiş ya Ali! yetiş ya Ali!..." Çevredekiler bakmış Bektaşinin durumu vahim, hemen koşup arabaya el atmışlar ve düzlüğe çıkarmışlar. Sonra içlerinden biri Bektaşi' ye takılacak ya... "Bektaşi baba! yetiş ya Ali, yetiş ya Ali dedin ama, bak Ali gelmedi biz geldik." demiş. Bektaşi bu, altda kalır mı?
"Bak hemşerim, ben çağırırım, kendi mi gelir birini mi gönderir onu ben bilemem." |
29-04-2009, 21:10 | #257 |
|
Sinyal
Temel arabasi ile Taksim Meydaninda donup duruyordu. Ayni trafikcinin
onunden besinci defa gecerken, polis de merak etti ve Temel'i durdurup sordu: - Bir yeri mi ariyorsunuz? Niye meydanin etrafinda donup duruyorsunuz? Temel: - Sol sinyal takildi da.. |
02-05-2009, 15:23 | #258 |
|
İlahi adalet
Adamın biri hastalanıyor. O gün canı işe gitmek istemiyor. İçinden Allah’a şöyle bir dua edeceği tutuyor: “Allahım, her gün işe gidip 8 uzun saat boyunca evim ve eşimin rahatı için çalışıyorum. Eşim ise sadece oturuyor. Ne olur, bir gün benim yerime geçip, ne kadar zor bir hayat yaşadığımı görmesini sağla.” Hikaye bu ya, birdenbire adamın dileği yerine geliyor. Ertesi sabah, karısının bedeninde uyanıyor. Hemen yataktan fırlıyor. Eşinin kahvaltısını hazırlıyor. Çocuklarını uyandırıyor. Elbiselerini hazırlıyor. Onların da kahvaltılarını yaptırıyor. Beslenme çantalarını hazırlıyor. Çocukları okula götürüyor. Eve dönüyor. Evi toparlıyor. Yıkanacak bulaşıkları ve çamaşırları hallediyor. Temizliyiciye götürülecek olanları eline alıp telefon faturasını ödemek için bankaya gidip sıraya giriyor. Faturayı ödedikten ve temizlikçiye uğradıktan sonra, akşam yemeği için alışverişe gidiyor. Eli kolu dolu bir vaziyette eve dönüyor. Bu arada öğlen oluyor. Evi süpürmeye başlıyor. Eşyaların tozunu alıyor. Mutfağı siliyor. Çocuklarının okuldan gelince yiyeceği keki pişiriyor. Eee artık çocukları okuldan alma zamanı da geliyor. Yolda onlarla sohbet ediyor. Okulda olanlar konusunda akıl fikir veriyor. Eve geldiklerinde derslerini kontrol edip, çalışma masalarına oturmalarını sağlıyor. Süt ve kek getiriyor. Bu arada yıkadığı çamaşırları ütülemesi gerekiyor. Ütü bittiğinde, ancak akşam yemeğini hazırlayacak kadar vaktinin kaldığını fark ediyor. Hemen patatesleri soymaya başlıyor. Salataları yıkıyor. Pilav için pirinci ıslatıyor. Etleri çıkartıp, fırın için hazırlıyor. Kocası eve geldiğinde, onu sofraya tabakları yerleştirirken buluyor. Akşam yemeğinden sonra, önce eşinin kahvesini pişiriyor. Masayı topluyor ve bulaşıkları hallediyor. Eşinin ve çocuklarının ertesi gün giyeceği kıyafetleri kontrol ettikten sonra çocukları yatırıyor. Onlara hikaye okuyor. Televizyon seyretmeye ve biraz da gazete okumaya salona dönüyor ki, eşi onu yatak odasına çağırıyor. Ne de olsa, adamcağız bütün gün onlar için çalışıp, yoruldu, şimdi rahatlaması ve gevşemesi gerekiyor. Bu da zaten onun görevi. Ertesi sabah uyandığında hemen Allah’a yalvarmaya başlıyor: “Allahım özür dilerim. Ben ne dediğimi bilmiyormuşum. Karımın hayatını rahat zannetmekle ne halt ettiğimi şimdi anladım. Lütfen beni eski halime döndür.” Allah cevap veriyor: “Evet, dersini aldığını görüyorum. Herşeyi değiştireceğim ama, maalesef 9 ay beklemek zorundasın. Çünkü dün gece hamile kaldın!..” |
02-05-2009, 15:38 | #259 |
|
Gülüm benim
Ahmet Bey 97’sinde. Hüseyin Bey ise 92’sine erişmiş. Yıllardır dostlukları devam etmekte. Bir gün Ahmet Bey Hüseyin Bey’in evine, yemeğe davet edilmiş. Dikkatini çekmiş, Hüseyin Bey karısına hitap ederken “Gülüm, hayatım, balım, tatlım, şekerim, sevgilim, ruhum” gibi laflar kullanıyor. Bir ara karısı mutfaktayken yine, “Birtanem, nerelerdesin, yemeğin soğuyacak” demiş. Ahmet Bey dayanamamış. “Yahu dikkat ediyorum, karına ne iltifatlı laflar ediyorsun. Ballar, şekerler... Bunca seneden sonra olacak sey değil, bravo sana” demiş. Hüseyin Bey söyle bir arkasını dönüp karısının hala mutfakta olduğunu tespit ettikten sonra, “Sorma birader...” demiş; “Ne balı, şekeri? 10 yıl oluyor, bizim hatunun adını unuttum. Bir türlü çıkaramıyorum!..” |
04-05-2009, 15:23 | #260 |
|
Komik vecizeler
*Parasız, kocasız, kararsız kalmayacaksın !
*Hayatın dikiş yerlerinden atmasına izin verme !.. Unutma, iğne de senin elinde iplik de !.. *Anadan duymayan kız öğüt almaz, Babadan görmeyen oğul sofra kurmaz. *Hayatı çocuk gibi yaşamaya bak. En ufak şeylere sevin, çığlık at, en büyük dertlere saf saf bak. *Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ölüme götürür. *Aşk bir kum saati gibidir. Kalp dolarken beyin boşalır. |
05-05-2009, 00:31 | #261 |
|
Annem haber dinliyor,endişelerini sesli şekilde "Kazılardan yine laz silahı çıkmış." diyerek ifade ediyor.
-Tamam anne, savcılara bildirelim faillerini boşuna aramasınlar; Temel ile Dursun gömmüştür oraya onları. |
14-05-2009, 13:15 | #262 |
|
Amerika’da bir seçim kampanyasında, "Cumhuriyetçi" aday konuşurken sarhoşun biri laf atmaya başlamış:
"Ben demokratım, bana bu palavraları yutturamazsın!" "Cumhuriyetçi" aday "demokrat" seçmeni yatıştırmaya çalışmış: "Tamam arkadaş, sen demokratsın! Peki neden demokratsın, hiç düşündün mü?" "Benim dedem de demokrattı, babam da demokrattı, ben de demokratım!" Cumhuriyetçi aday, tam fırsatı demiş: "Peki, deden eşek olsaydı, baban eşek olsaydı, sen ne olurdun?" Sarhoş, şişeden bir yudum çekmiş: "Cumhuriyetçi olurdum!" |
15-05-2009, 11:55 | #263 |
|
Dedenizin yaşanmış hikayelerini iyi dinleyin. Bir gün işinize yarayabilir.
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş.Adambiraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş.
Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış. Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış. Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş.Şapkalar gitmiş. Kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları... Adam düşünmeğe başlamış : ' Ben şimdi ne yapıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri alacam ? ' Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyorlar, kafalarını kaşıyorlar. Adam ellilerini havayakaldırmış , maymunlarda. ..derken adam ne yapacağını bulmuş, kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da... Adam böylece bütün şapkaları geri almış, sepetine koyup yoluna devam etmiş. > > Aradan 50 yıl geçmiş...Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş. Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş.Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış... Bir saat sonra uyanmış,birde bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok... Darken tuhaf sesler duymuş,birde kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasındabirer şapka. Düşünmüş... ' Dedem yıllar once bana bir hikaye anlatmıştı...ne yapacağımı çok iyi biliyorum...' Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar... adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da.. ve adam gülümseyerek kendibaşındaki şapkayı çıkarmış yere atmış... o anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayıkapmış, adama da bir tokat atmış ve şöyle demiş: 'Sadece senin mi deden var şerefsiz !!!' |
20-05-2009, 17:13 | #264 |
|
Ah bu erkekler (!).
Kadının biri alışveriş için şehre inmiş, ilk girdiği dükkânda harika ayakkabılar bulmuş, ikincide de nefis bir elbise. Üçüncü dükkânda her şey 5 dolara inmiş, gözlerine inanamazken birden cep telefonu çalmış. Hattaki kadın doktor ona kocasının feci bir trafik kazası geçirdiğini, durumunun kritik olduğunu, yoğun bakıma kaldırıldığını söylemiş.
Kadın doktora kocasına çarşıda olduğunu iletmesini, bir an önce orada olacağını söyleyerek telefonu kapatmış, ama akabinde hayatının en verimli alışverişini yapmakta olduğunu fark etmiş ve hastaneye gitmeden 1-2 mağazaya daha girmiş, birkaç saat sonra sabah alışverişini bir fincan kremalı kahve ile tamamlanmış ki birden kocasını hatırlamış. Suçluluk duygusu ile hastaneye koşmuş. Koridorda doktoruna rastlayıp kocasını sormuş. Doktor, kadının elindeki paketlere bakıp "Buraya hemen gelmek yerine alışverişine devam ettin değil mi?.." demiş bağırarak, "Sanırım kendinle gurur duyuyor olmalısın. Adam burda yoğun bakımda, sen mağaza mağaza dolaş.. İyi be..! Ama bu senin son alışverişin olacak. Artık ömrünün sonuna kadar onun hastabakıcısı olacaksın, hem de başından 1 dakika bile ayrılamadan.!" Kadın son derece üzgün başını önüne eğmiş.. Bayan doktor,onun bu haline uzun uzun baktıktan sonra kıkırdamaya başlamış, "Şaka yapıyorum kıııız şakaaaa.." demiş, "Takıldım sana. Kocan öldü. Vallahi öldü. Hadi aç bakayım şu poşetleri de neler aldın görelim! |
20-05-2009, 22:06 | #265 |
|
Tolstoy orduya katıldığında bir subayın yürüyüşü nizami yapmadığı için bir askeri dövdüğünü görür. Subaya "Senin gibi bir insana tokat atmaya utanmıyor musun? Sen hiç İncil okumadın mı?" der. Subay Tolstoya dönüp,"Peki sen hiç mi ordu tüzüğü okumadın?" der.
|
20-05-2009, 22:10 | #266 |
|
Rusya ile polanya sınırında bir köylünün arazisi bulunur. Sık sık sınır ihtilafı olduğundan köylü mahkemeye başvurarak sınır tesbiti yaptırır. Keşif ve bilirkişi incelemesinden sonra arazinin polonya sınırları içinde kaldığı yönünde mahkeme karar verir. Köylü elini açar ve "Çok şükür yarabbim.Artık Rusyanın kışlarına katlanmak zorunda kalmayacağım."
|
23-05-2009, 17:50 | #267 |
|
Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları eşşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır...
Eşek, iyi bir yol mühendisidir: Yokuşları en fazla yüzde yedi eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar. 1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye'ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafı'a mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından, elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş: - Ne yapıyorlar böyle? - Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar. - Anlayamadım? - Eşek %7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz. Deyince Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş: - Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz? Kayserili bozgun... Cevap vermiş: - Amerika'dan mühendis getirtiyoruz... |
28-05-2009, 04:43 | #268 |
|
Bir türlü kendisine uygun eş bulmayan yeni evlenmiş arkadaşıyla karşılaşınca...
"Ne güzel benden önce evlendin" demiş. Arkadaşı suratını buruşturup, "Evlilik hiç de güzel değil, hergün kavga hergün ayrı bir küslük... "dediğinde, arkadaşı cevabı yapıştırmış. "Olsun, sonunda barışıyorsunuz ya" |
09-06-2009, 22:47 | #269 |
|
Kızın çocukluğu, gençliği, okul hayatı hep şehirde, lüks semtlerde, alışveriş merkezlerinde geçmiş..
Hayatında köy hayatını yaşamamış, hiç köy görmemiş. Ama kader bu ya gönlünü bir köy delikanlısına kaptırmış.. Düğün yemeğinde konuşma sırası ona gelince ayağa kalkmış, "Çok değişik duygular içindeyim.." demiş, "İnanın kocamla tanışana kadar hiç öküz görmemiştim.." |
09-06-2009, 22:58 | #270 |
|
2 yaşlı kadın çay içerken kocalarını çekiştirmeye başlamışlar..
"Kocamın tırnaklarını yemesi beni deli ediyor" demiş biri, "Benimkinde de ayni hastalık vardı.." demiş diğeri, "Ama ben onun bu kötü alışkanlığını kırdım..!" "Aa?.. Nasıl?.." "Dişlerini sakladım..!" |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Fıkra Gibi Tüketici Şikayetleri | Av.Ceylan Pala Karadağ | Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 26-09-2006 12:31 |
Fıkra:) | buketoz | Site Lokali | 4 | 22-03-2004 00:13 |
Fıkra - Çok Güldüm | Batu Han | Site Lokali | 0 | 28-02-2003 19:45 |
Bir De Fıkra | Cest la vie | Site Lokali | 0 | 24-03-2002 23:26 |
ANAYASA m. 38/ 7 son fıkra | Av. Hulusi METİN | Hukuk Sohbetleri | 0 | 10-02-2002 14:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |