Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Mizah Yazılarım

Yanıt
Konu Notu: 5 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 28-09-2011, 20:55   #31
hukukbilgisi

 
Varsayılan Facebook’tan Naklen

Facebook’tan Naklen

- Avukat, cübbe ile arkadaş oldu.
- Çevik Kuvvet, Çağlayan Adliyesi’ni dürttü!
- Bilumum adliyeler Çağlayan ile arkadaş oldu.
- Hukuk fakültesi öğrencisi “Kitaplar çok kalın, olmalı daha yalın” grubuna katıldı.
- Adalet Bakanı, UYAP’ı beğendi.
- Stajyerler, AVUKAT grubuna katıldı.
- Hakimler, savcılarla arkadaş oldu.
- Avukat, bir Yargıtay kararını beğendi.
- TBMM, 3 tane YASA ekledi.
- Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi’ni beğendi.
- Mübaşir, duruşma listesini paylaştı.
- Avukatlar, baro kimlik kartı resmini değiştirdi.
- Özel yetkili savcılar, “adil yargılanma hakkı”nı dürttü.
- Avukatlar, “baro odası” grubuna katıldı.
- Haciz memuru, yediemin ile arkadaş oldu.
- Avukatlar “metrobüs” grubuna katıldı.
- Şüpheliler “sanık” grubuna katıldı.
- Hakim ve savcılar, zabıt katiplerini beğendi.
- Çevik kuvvet, biber gazıyla arkadaş oldu.
- Trafik polisleri “radar” grubuna katıldı.
- Avukatlar, yeni borçlar kanunu ile ticaret kanunu’nu dürttü.
- Adli tıpçılar, kadavra ile arkadaş oldu.
- Bir kısım medya, Tekzip grubuna katıldı.
- Yazar “Facebook’tan Naklen” yazısını paylaştı.


(28/09/2011)
Old 29-09-2011, 14:21   #32
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan hukukbilgisi
Facebook’tan Naklen

- Avukat, cübbe ile arkadaş oldu.
- Çevik Kuvvet, Çağlayan Adliyesi’ni dürttü!
- Bilumum adliyeler Çağlayan ile arkadaş oldu.
- Hukuk fakültesi öğrencisi “Kitaplar çok kalın, olmalı daha yalın” grubuna katıldı.
- Adalet Bakanı, UYAP’ı beğendi.
- Stajyerler, AVUKAT grubuna katıldı.
- Hakimler, savcılarla arkadaş oldu.
- Avukat, bir Yargıtay kararını beğendi.
- TBMM, 3 tane YASA ekledi.
- Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi’ni beğendi.
- Mübaşir, duruşma listesini paylaştı.
- Avukatlar, baro kimlik kartı resmini değiştirdi.
- Özel yetkili savcılar, “adil yargılanma hakkı”nı dürttü.
- Avukatlar, “baro odası” grubuna katıldı.
- Haciz memuru, yediemin ile arkadaş oldu.
- Avukatlar “metrobüs” grubuna katıldı.
- Şüpheliler “sanık” grubuna katıldı.
- Hakim ve savcılar, zabıt katiplerini beğendi.
- Çevik kuvvet, biber gazıyla arkadaş oldu.
- Trafik polisleri “radar” grubuna katıldı.
- Avukatlar, yeni borçlar kanunu ile ticaret kanunu’nu dürttü.
- Adli tıpçılar, kadavra ile arkadaş oldu.
- Bir kısım medya, Tekzip grubuna katıldı.
- Yazar “Facebook’tan Naklen” yazısını paylaştı.


(28/09/2011)

Okur bu yazıyı beğendi.
Old 29-09-2011, 19:09   #33
hukukbilgisi

 
Varsayılan Masör ve Munise

Masör ve Munise

Önsöz

90’ların sonuydu, internet bağlantımız çevirmeli ağla yapılıyordu. İnternette Türkçe sayfalar çok azdı ve çoğunluk, kendi internet servis sağlayıcısının internet sayfalarında vakit öldürüyordu.

Şimdilerde sayıları onbinleri bulan blog ve forum sayfaları yok denecek kadar azdı. Bu forum sayfalarından biri de Superonline’ın web sitesinde bulunmaktaydı. Bu forumlardan birisi hayli eğlenceliydi, konu sınırlaması yoktu ve herkes kafasına göre takılıyordu. İşte bu forumda, kafa dengi bir hatun kişiyle karşılaştık ‘hadi biraz dalgamızı geçelim’ dedik ve başladık karşılıklı yazmaya. Bu yazışma ‘umuma açık’ olarak yapıldı ve okuyanlar çok keyif aldıklarını söylediler. Benim de en keyifli yazma denemelerimden biriydi. Bu yüzden o yazışmaları kaydettim ve ara ara da okuyarak zamana karşı dayanıklılığını test ettim. Ozanlar ayak verir ve atışmalar başlar. Bu yazışma keyifli bir yazışma olmuşsa, bu başarı, ozan türünden güzel bir ayak veren Munise Hanım’a aittir. Kendisini sevgiyle anıyorum.

Buyurun bakalım...

Masör- Ayaklarına masaj yapabileceğim bayanlar aranıyor... Ama bulunur mu bilinmez.... Yaşının illa ki 40 olması gerekmektedir (39 da olur)... Teklifimde gayet ciddiyim vallahi....

Munise Hanım- Bugün okuduğum en güzel mesaj bu. Günün bu saatinde ve gerçekten şu an en çok buna ihtiyaç duyuyorum. Bu mesaj gerçekse lütfen nasıl ve ne zaman? Gözünüz aydın ben 39 bile değil tam 40 yaşındayım. Elleriniz dert görmesin.

Masör- Cevap veriyorum: Her zaman ve her şekilde bu mümkün... Ayak ve boyun mesajı benim için bir hayat biçimi, bir yaşam felsefesidir... Masaj deyip geçmemek gerekir, çok önemli bir husustur... İnsanı rahatlatır, gevşetir ve ziyadesiyle mayıştırır... Bu yüzden hoyrat ellerle yapılmaması gerekir... Ayaklarınıza ve boynunuza talibim efendim... Açık adres (kapalı da olsa ben bulurum) ve saat verilmesi yeterlidir.... Hamamımız emrinize amadedir... Ne kadar munis kadınlar var ya rabbim!.. Sevgilerimle ayaklarınızdan bus ediyorum!..

Munise Hanım- Galatasaray hamamı zaten meşhur. Bu akşam hemen bunu ayarlayalım. Hele ben bugün nasıl yoruldum. Bütün gün ayakta. Ayağımda da 13 pound ayakkabı. Allah ne muradın varsa versin.

Masör- Ben de çok iyi anlaşacağımıza yürekten inanıyorum. Sevgili Munise Hanım, ayaklarınızı yıkamak için sabırsızlanıyorum sevgili hanım efendi... Ve tabi ki ayaklarınızın ayakkabılar içinde çektiği ızdırabı da biliyorum; acınız acımızdır... Elimden geleni ardıma koymayacağıma emin olabilirsiniz... Sevgi ve saygılarımla...

Munise Hanım- 0 elinizi ardınıza koymayıp da bana masaj yapmak için kullanmanız o kadar rahatlattı ki beni, bilemezsiniz!..

Masör- Rahatlamış olduğunuzu işitmek beni ne kadar bahtiyar etti bilemezsiniz. Böylece içimde kalan küçük tereddüt parçasını da silmiş oldunuz. Ben kimin için varım saygıdeğer hanımefendi, tabi ki sizin için... Övgünüz bana bundan sonrası için daha büyük bir şevk ve çalışma hevesi vermiştir... Verdiğiniz bu cesaretten dolayı değerli bedeninizin diğer yorgun yerlerini de dinlendirmek isterim. 40 yaşındasınız ama 20 yaşındaki kızlar sizin yanınızda çok bayat kalıyor inanın... İkinci mesaimi sabırsızlıkla beklemekteyim... Gerekli yerlerinizden bus ediyorum hanımefendi... Rahatladığınızı işitince ben de rahatladım inanın... Sevgilerimle...

Munise Hanım- Halen bir rüya gördüm sanıyorum. Ama biliyorum ki gerçek. Arkadaşlarım bendeki bu değişime hayret ettiler. Hepsi de biz de isteriz diyorlar. Ama senin de daha fazla yorulmanı istemiyorum. Sonra ben ne yaparım değil mi? İşte diğer garip tipler beni beyni sulanmış ve de erkek delisi gibi görüp saldıracaklar ama tüm dünya bilsin diye buradan yazdım sana. Senin yerin asla doldurulamaz. İnşallah benden daha güzeli gelmez sana masaj diye. Öff ki öff!..

Masör- O nasıl söz bi daha duymayayım... Bundan sonraki mesajlar masaj değil ancak hava alırlar... Ben sizden çok memnunum... Ben bu kadar masaja duyarlı bir beden daha görmedim.... İnsan böyle hanımlarla karşılaşınca masör olduğuna seviniyor.. Çünkü her bir dokunuşu sonuna kadar hak ediyorsunuz Munise Hanım... Arkadaşlarınızı bence boşverin... Aramıza yabancı yüzler girmesin ne olur... Ellerinizden bus ediyorum...

Munise Hanım- Haklısınız sayın masörüm. Ben de aramıza başka kadınlar ve de kadın cinsine sahip olanlar girmesin istiyorum ama bunlar beni yerler. Zaten sabahtan beri tehdit altındayım. Her ne kadar ağzımdan ismini kaçırdım (daha doğrusu buradaki herkese senin isminle hitap etmeye başlamışım farkında olmadan onlar da duymuş tabii) ama asla adres vermedim. Yine de beni takip eder de seni bulurlar diye korkuyorum. Ne yapalım belki aralarında kura çekip bir tanesinin gelmesine göz yumarım. Yine tabanım ağrımaya başladı. Alışkanlık yaptı işte. İmdat - imdat - imdat!..

Masör- Ne olur gereksiz ayrıntıları hayatımıza sokmayın Munise Hanım... Onlara vereceğim zaman sizden çalacağım zaman demektir ki bunu asla istemem... Ayaklarınızın imdat sinyali vermesi ise beni endişelendirdi... Acaba layıkıyla masaj yapamadım mı diye hayıflanıyorum şimdi... Dilerseniz bir seans daha yapıp, ayaklarınızın yorgunluğunu alıp götürmek isterim... Ellerimin sabırsızlandığını bilmelisiniz sevgili Munise Hanım... Teninize dokunmak ve yorgunluğunuzu almak ve sizi olabildiğince rahatlatmak için sabırsızlıkla bekliyorum... Biliyorsunuz gündüz ve gece her daim emrinizdeyim... Sizi ve ayaklarınızı ve dahi boynunuzu gördükten sonra masörlük hayatımın doruğuna çıktım inanın... Dilerseniz birlikte doruklara çıkalım Munise Hanımefendi...

Munise Hanım- Bütün bir gün seni düşünüp durunca ayaklarım sızladı. Yoksa senden kaynaklanan bir hata değil. Aksine bu güzel masaj karşısında elbette dünyaları şaşırdı. Bir daha bir daha diye vızıldanıyorlar. Kızlar bana işkence yaparak senin adresini öğrendiler. Ben de istemezdim ama ne yapalım kader. Sanıyorum bu satırları okuyanlar bu yazıların ciddiyetinden şüpheye düşüyordur. Ve yine eminim şurada kaç hatunun da içi gidiyordur. Bilseler ki ciddi ciddi masaj yapılıyor. Neyse güzel ellim akşama görüşürüz.

Masör- Senin hatırın için birkaç tazeye masaj yapabilirim sanıyorum. Yatıp kalkıp sana dua etsinler; yoksa gözüm senden başkasını görmüyor... Ellerim senden başkasına dokunmak istemiyor... Evet, bu masajları sanal sananlar da olacaktır... Halbuki ne kadar gerçek ayaklarınız ve ne kadar narinler... Diğer kısımlarınızı burada anlatmak ise tabi abes kaçar değerli hanımefendi... Ben bileyim yeter.. Ben her zamanki saatte ve yerde kapınızda olacağım... Beklemekteyim binbir sabırsızlıkla...

Munise Hanım- Şu telefonunu kes artık akşam için randevu alacağım ama telefon hep meşgul... Lütfen bana bunu yapma. Hani tüm vaktin benimdi? Aşkolsun. Kaç gündür sana ulaşamadim. Bu akşam yine uğramak istiyorum. Lütfen artık beni cevapla....

Masör-Ben de sizi nasıl özledim bilemezsiniz Munise Hanım... İki gün tatil girip de araya masaj yapamadım ya size, inanın hamlıktan her yanım zonkluyor... Birazdan meşguliyetime son vereceğim gibi 50 adet daha yeni hat çekeceğim ofisime... O ayaklarınızı nasıl özledim anlatamam... Hele bilekleriniz, diz kapaklarınız... Hele boynunuz... Yok ben dayanamayacağım, derhal ben sizi arıyorum tüm ev, iş ve cep telefonlarınızdan... Müthiş masaj yapasım geldi... Bekleyiniz hanımefendi ibibikler öter ötmez, akbilim dolar dolmaz oradayım. İki dakika dediniz 22 dakikadır bekliyorum fakat ne arayan var ne de soran.... üfffffff

Munise Hanım- Çok haklısın. Üstelikte sabahtan beri sana ulaşmaya çalışırken. Bu yaptığım affedilmez bir hata. Lütfen bana kızıp da o güzelim masajından mahrum etme. Birkaç dakika içinde o güzelim sesimi sana duyuracağım.

ARIYORUM, ARIYORUM AMA DAİMA DIT DIT DIT; YANİ MEŞGUL..

Masör- Ne kadar üzgünüm bilemezsiniz hanımefendi. Ben hayatta böylesine üzüldüğümü hatırlamam. Dıt dıt meşgul çalan o alçak telefonu az önce çöpe attım saygıdeğer masaj yapılası bacaklara sahip hanımefendi... Telefonda izne ayrılacağınızı buyurmuştunuz, ne güzel bir haber bu ya rabbim, desenize on gün size aralıksız masaj yapabileceğim... Hem de sadece ayaklarınıza saplanıp kalmadan... Bütün yorgun ve argın yerlerinizi rahatlatabileceğim... İzninizle ben bu on günlük süreyi hep birlikte geçirmek için valizimi toplayıp size gelmek istiyorum... Çünkü yollarda geçirecek yarım saat bile bizim için büyük bir kayıptır düşüncesindeyim... Yeteri kadar adres ve telefon bırakırsanız eğer ben akşamdan sizdeyim hanımefendi... Hem siz işten dönene kadar da bir sürü yemek yapar, bulaşıkları da bir güzel yıkarım... En masörce duygularımla ayaklarınızdan bus ediyorum saygıdeğer hanımefendi. Muck!..

Ev, iş, mobil ve cep telefonlarınla seyyar telsizin ve görüntülü telefonunu da aradım ama tümünden birden kapsama mıntıkası dışına taşmışsınız; bu yüzden masaj yarına kalacak sanırım... Lütfen beni yarın kırmızı telefondan arayınız ki, bulamamak gibi bir problemimiz olmasın... Haberin olsun valizlerim hazır... Bir de şu var; bazı arkadaşlar Munise Hanım diye birisinin olmadığını, kendi kendime gelin güvey olduğumu söylüyorlar... Ne diyeyim meyve veren ağacı hem taşlarlar, bir de oturur maceralarını okurlar... Her zamanki yerlerinizden bus ediyorum Munisem Hanımım... Hörmetler saygıdeğer hanımefendi...

Munise Hanım- Ah benim yakışıklı ve güçlü masörüm. Notunu niye buraya yazdın canım? Kusura bakma dün kapsama alanı dışına taşmışım. Bugün içindeyim. Elbette Munise diye biri var. Etiyle kanıyla işte benim.

Masör- Saygıdeğer hanımefendi, tabi ki, ben sizin etinizle ve kanınızla capcanlı, kıpır kıpır, dipdiri birisi olduğunuzu biliyorum. Ama gel de bunu kıskanç mahlukatlara anlat!.. Ben sizin gibi ayaklara ve ayak bileklerine sahip birisine masaj yaptığımı hiç hatırlamam. Siz mesleğimde bir doruksunuz hanımefendi... Ben böyle, masörlük kariyerimi bitirdiğimi düşünürken, sizin gibi ayaklara sahip bir hatun kişiyle müşerref olunca adeta yeniden hayata ve kariyerime döndüm... Size minnettarım hanımefendi zaten bu yüzdendir ki, sizin için gece gündüz mesai yapmaktan zerre kadar çekinmiyorum. Çünkü siz buna layıksınız... Masaj yaparken ruhumu teslim etsem inanın gam yemem. Yeter ki size yakın bir yerde öleyim... Bugün gene masaj dilerseniz ben her zamanki yerimde olacağım saygıdeğer hanımefendi... Sevgilerimle masaj yapılası yerlerinizden bus ediyorum...

Munise Hanım- O güzel notları yazan ellerin dert görmesin. Sadece parmakların yorulmasın diye endişe ediyorum. Bu akşam her zamanki yerde bekliyorum canım...

Masör- Pek saygıdeğer hanımefendi, tabi ki bu günleri görmeniz çok iyi oldu. Çünkü herkese böyle günler ve masajlar görmek kolay kolay nasip olmaz. Neden derseniz, benim gibi masör kolay yetişmiyor hanımefendi; yüz yılda bir tane ya geliyor ya da gelmiyor... Ya işte böyle hanımefendi, ben her daim masaja hazırım... Benim varlık sebebim zaten sizin o nadide ayaklarınız ve diğer masaj yapılası yerleriniz.... Emrinize hazırım hanımefendi ve bittabi tel' deyim!..

Munise Hanım- İyi ki annen seni doğurmuş ve bu vatana bağışlamış. Pardon şimdi de bana. İyi ki varsın sevgili masörüm. İnan bana tam zamanında karşılaştık. Ve bakışmadan anlaştık. Bazı şeyler var kolay söylenmiyor. Biz senle bunları susarak aştık. Sezen bu şarkıyı galiba masaj için yazmamıştı. Ama uysa da uymasa da nerden geldiyse aklıma geldi ben de yazdım. Bendeki şiir ruhu bile dile geldi. Tanrım inan yıllar sonra başıma gelenler inanılır gibi değil. Ama 20 yıl önce karşılaşsaydık benim naçiz vücudum belki de masaj istemeyecekti. Ama ya şimdi. Hele bir de senden sonra. Senden sonra istemem ben hiç kimseyi, Senden sonra senden sonra olamam ben bir başkasıyla. Gördün mü şarkılar bile 40 yıllık!..

Masör- İzin verirseniz şimdi hattan çıkıp size bir tel edip akşam için randevu almak istiyorum. Aslında siz aramızda teklif yok istediğin zaman gel, paspasın altından anahtarı al diyorsunuz ama ben gene de kibarlığı elden bırakmayayım... 20' likler, 30' luklar ve hatta 35' likler sizin yanınızda halt etmişler, ben 40 yaşında olup da böyle bir diri beden görmedim ya rabbim!.. Masajlarım ise ancak küçücük minnacık rötüşler olabilirler bu nefis bedenin yanında.. Birazdan teldeyim biricik Munise' m.

Munise Hanım- Evet canım masörüm. Biraz önce söylediğiniz gibi hattaydınız. Ve nasıl tam isabet. Tam yerime oturdum. Telefon sesi. Telefon havalandı geldi beni iki yanağımdan öptü. O bile sevinçten dile geldi. Elbette canım bundan sonra tüm randevular sadece sana ait. Ve artık paspas altından anahtar almana da gerek yok. Anahtarını bugün yaptırdım. O güzel ellerine kavuşmayı hasretle bekliyorum.

Masör- Ya ben sevgili Munisem hanım Ya ben!.. Sesinizi duyunca ben çıldırmıyorum mu sanıyorsunuz?.. Ağzınızdan ilk harf çıktıktan sonra bana bir haller oluyor ve size masaj yapmak için sabırsızlanıyorum... Bugün bir şoföre de ihtiyaç duyduğunuzu söylediniz ve inanınız ben kahroldum, neden derseniz ne arabam var ne de ehliyetim... İşte o anda kötü kadere lanetler yağdırdım... Çünkü sizin şoförünüz olma şansı ellerimin arasından uçup gitmişti... Size araba da bile masaj yapabilecektim oysa ki... Ama olsun geceler var ya, geceler ikimize de yeter... Ben size her zamanki saatimizde masaj yapmaya razıyım; yeter ki siz bana masaj yap deyin... Duydum ki daha fazla masaj yaptırmak için Amerika' ya gidiyormuşsunuz, lütfen bunun doğru olmadığını, bu seyahatin başka bir amacı olduğunu söyleyin... O yabancı yabancı adamlar sizi incitirler de ben ondan korkarım... Lütfen ayaklarınıza ve masaj yapılası yerlerinize yabancı bir el değmesin... Gece yapacağım masaj için şimdiden yeni teknikler geliştirmeye başladım bile, heyecanım ise her zamanki gibi sonsuz... anahtarı almaya geliyorum Munisem Hanımım.

Munise Hanım- Hayatımda duymadığım hazzı bana duyuran sen. Değil Amerika Tanzanya'ya bile gitsem kimse bana el süremez. Artık senden başkası bana haram. Şöför takımından sana ne canım. Onlar seni de beni de taşımak için dünyaya getirildiler. Ne gam araban ve ehliyetin yoksa. Bütün arabalar ve şöförler benim. Sen iste sana da bir tane göndereyim. Akşamı iple çekiyorum. Ha unutmadan bu akşam hangi renkte mum istersin?

Masör- Bir tanem şeklinde dünyaya gelmiş olan Munise Hanımefendi, gene beni mutluluklara gark ettiniz. O ne muhteşem bir mumlu masaj fantazisi yarabbim!.. Kırk yıl düşünsem böyle bir masaj aklıma gelemezdi doğrusu. Bu fikir ancak sizin gibi görmüş geçirmiş bir hanım tarafından dile getirilebilirdi zaten.. Bu arada aklıma gelmişken bir konuya temas etmek istiyorum Munisem Hatunum. Şöyle ki: Dün gece saat 03 dolaylarında size gene yumuşak yumuşak masaj yaparken, alışık olmadığım bir şekilde ellerim hafifçe dizlerinizin biraz üstünde bir bölgeye temas eder gibi oldu. Öyle oldu çünküm ancak böyle bir bölge beni tepeden tırnağa titretebilirdi. İçim geçti sevgili hanımefendi... Ve şöyle düşündüm; neden narin diz üstlerinizi bu masajdan mahrum bırakıyoruz ki.. Bunun için mantıklı bir sebep gösterebilir misiniz bana, yo hayır gösteremezsiniz tabi ki... Hiç itiraz kabul etmem bundan sonra diz üstü bölgenizde benim ilgi alanım içindedir... Hayııııır, hiç eziyet olmaz bilakis müthiş keyif alırım ben bundan... Bedeninizin her yeri benim için vatanımın bir parçası gibidir, öylesine kutsaldır yani... İbibikler ötse de, ötmese de derhal oradayım Munisem Hatunum... Lütfen bugün masaja biraz erken başlayalım... Öpüyorum bir tek tanem Munisem.

Munise Hanım- Ve artık tek eksik sen kaldın. Artık saatleri, dakikaları değil saniyeleri sayıyorum. Diz kapağını akşam görüşürüz.

Masör- Kader bizi dün gece de buluşturma lütfunda bulundu sevgili Munisem Hatunum... Hayatımda yaptığım en dehşetli masajlardan birisi oldu dünkü masaj... Sözde diz kapağı mevzusunu konuşacaktık ama o rehavet içinde benim aklıma bile gelmedi... Ama ben huşu içerisinde diz kapağı ve hatta biraz da üst bölgelerinizde dolaştım usulca... Olumsuz bir tepki gelmeyince sizden, cesaretlenip iki parmak daha yukarı bile çıktım Demek ki pratik olarak diz kapağı meselesini çözmüş olduk saygıdeğer hanımefendi... Bunun daha yukarıları olacak mı bilemiyorum tabi, bana o günleri de umarım gösterirsiniz... Heyhat bugün önce izne ayrılıyorsunuz, daha sonra bir turla geziye çıkacaksınız ve daha sonra da Amerika' ya gideceksiniz... Peki şu ben garip masörünüzü hiç düşünmediniz mi aylarca sizsiz ne yapacak diye?.. Hiç değilse birkaç gününüzü bana ayırabilseydiniz de yoğun bir masajla biraz rehavet depolasaydım. Hem bu sizin için de çok iyi olurdu. Yad ellerde masaj sıkıntısı çekmezdiniz... Ben, gene hararetle ve su kaynatmış olarak bu geceyi bekleyeceğim ve tabi kırmızı mumların egzantrik havasını da... Siz ne kadar mum kokulu bir hanımsınız yarabbim!.. Size bayılıyorum hanımefendi.. Siz bir he deseniz, evimi terkleyip sizin ilelebet masörünüz olmak istiyorum; lütfen bu teklifimi düşününüz hanımefendi... Masaj yapılması imkan dahiline giren yerlerinizden de muckuyorum efendim...
Old 02-10-2011, 19:49   #34
hukukbilgisi

 
Varsayılan Korsan Piyasasında Son Durum

Korsan Piyasasında Son Durum

Birçok müzik sanatçısının korsan tehdidi nedeniyle albüm yapmadığı şu günlerde, bu piyasadaki son gelişmelere bir göz atalım, değerli okurlar:

— Hernangi bir ülkenin başbakanının sık sık miting gezilerine çıkmasını fırsat bilen korsancılar, piyasaya korsan başbakan sürdü. Korsan sektörünü yasalaştıran tasarının görüşülmesi esnasında durum fark edilerek korsan başbakan tutuklandı.

—Çinli yönetmen Hung Çin Çotanak Çung'un son filmini 1.000.000 kopyayla Türkiye korsan piyasasına süren korsan CD'ci Abdulkadir Tektoynak, yalnızca 10 adet VCD satışı yapmak suretiyle iflas etti. “Filmin Türkçe altyazısını bulsaydım, sonuç çok farklı olurdu” diyen Tektoynak, muhabirimizin alaycı bakışlarından kurtulamadı.

— Ümraniye-Kadıköy hattı arasında yolcu taşıyan özel halk otobüsü, 3.-TL'den bilet satınca, vatandaşlar tarafından korsan otobüs olduğu anlaşıldı ve 'korsan dediğin ucuz olur eşşoğlusu' denilerek şoför ve muavini öldüresiye dövüldü.

— Kendi yaptığı albümün korsanını piyasaya süren XXX isimli müzik firması yetkilisi 'korsanda daha fazla para var lan' diyerek konuya farklı bir bakış açısı sundu.

— Adli Tatili fırsat bilen korsancılar İstanbul'un 10 ilçesine korsan adliye açarak 12.987 suçlunun beraat etmesini sağladı.

— Windows 17'yi piyasaya süren korsancılar, daha sürdüklerinin 2. dakikasında yakalandılar. Mardinli teyp tamircisi olan suçlu, “Sürüm nosunu yanlış yazmışım abi” dedi.

— Teriyer namı altında piyasaya 4589 adet çomar sokan korsancıları yakalamak isteyen emniyet güçleri sokak itlerinin saldırısına uğradı. Kuduz aşısı yapılmak üzere hastaneye götürülen görevliler, kendilerine yapılmaya çalışılan aşıların sahte olduğunu anlayınca, hastane başhekimine topluca kafa attılar.

— Eczanelerde 1.5 TL'den satılan syxkopitix isimli ilacın 1 milyon kutu sahtesini 33 TL'den piyasaya süren korsan ilaççılar yaptıklarına eşekler gibi pişman oldu. Üstelik bu vesileyle iflas da etmiş oldular.

— Windows Messenger'i marka olarak tescil ettirmek isteyen Antepli yemeni ustasının medeni cesaretinin derecesi Guinnes Rekorlar kitabına girdi.

— Korsan CD ve kaset yapmak üzere piyasaya korsan CD'ci ve kasetçi süren uluslararası bir şebeke toplumda infial yarattı. Yaratılan infialde 54 konut yerle bir oldu, 44 işyeri kullanılamaz hale geldi.

—Güneşi Gördüm 3”, “Recep İvedik 6”, “Issız Adam 8,5” filmleriyle korsan film piyasasına girmek isteyen 15 kişilik çete Giresun Firkateyni tarafından püskürtüldü.

— Hakkari’nin Gitmesek de Görmesek de Beldesi’nin belediye başkanı adaylarından Mustafa Baldudak, yerel seçimler arifesinde ismini “Kemal Kılıçdaroğlu” şeklinde değiştirmek için mahkemeye başvurdu. Olayda ölen ya da yaralanan olmazken, Mahkeme Başkanı “Piyasaya korsan belediye başkan adayı mı sürmek istiyosun lan ipne?” diyerek başvuru sahibini azarladı.
Old 03-10-2011, 09:16   #35
hukukbilgisi

 
Varsayılan Ölmeden Önce Tatmanız Gereken 10 Acı Şey

Ölmeden Önce Tatmanız Gereken 10 Acı Şey

Ölmeden önce izlemeniz gereken filmlere, gezmeniz gereken yerlere, yapmanız gereken işlere dair onlarca liste vardır. Bunlar, hayattan keyif almanız açısından önemli takviyelerdir. Fakat, hayatımızı hayat yapan, sadece aldığımız keyifler değildir. Bazı acıları yaşamaz ve hayatımızın hamuruna katmaz isek, çok yavan bir eser ortaya koyacağımız bellidir.

Araştırmacılıklı ve listecilikli yazarlığımın bir sonucu olarak, ölmeden önce tatmanız gereken acılardan bir demet sunmak istiyorum:

1-) Uyku dozunun iyi ayarlanmaması nedeniyle vize veya final sınavını kaçırma acısı.

2-) Para ödeyerek binme uygulamasının iptal edildiği gün, akbilsiz veya kontörsüz olarak otobüse binme ve çıkan arbede neticesinde asfalta düşerek dizini çarpma acısı.

3-) Topluluk üyelerinin heyecanlı heyecanlı bir filmden bahsettiği ortamda, filmi izlememiş olma kaynaklı sohbete katılamama ve ‘yönetmen o sahnede metafor yapmış’ diyememe acısı.

4-) Üç derece Hipermetrop’luk nedeniyle yakını ziyadesiyle göremiyor iken, gözlük camlarından birinin yere düşüp kırılması nedeniyle yaşanılacak olan görsel ve bulanıksal acı.

5-) Şifrelerini alarak girdiğiniz KPSS sınavının beklenmedik bir şekilde iptali nedeniyle hevesinizin kulağınıza kaçması acısı.

6-) Avukat olarak, büyük bir özgüvenle açtığınız 500 bin liralık maddi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle, kendisini vekille temsil ettiren karşı tarafa ödemesi gereken red vekalet ücretini müvekkilinize izah gerekliliğinin verdiği kekremsi acı.

7-) Büyük bir duygusal yoğunluk içerisinde, kendi yazdığınız şiiri sevgilinize okuduktan sonra, onun “İkinci Yeni tarzı şiirlerden hiç hazetmem, ne biçim şiir lan bu?” şeklinde bir yorum yapmasıyla birlikte “İkinci Yeni”nin ne olduğunu bilmemekten de kaynaklanan hayal kırıksal acı.

8-) İştirak edeceğiniz bir protesto gösterisinde; memura, yasa ve yönemeliklere mukavemet ettiğiniz üçün, kafanıza yiyeceğiniz copun verdiği ileri demokratik acı.

9-) Çok sevdiğniz tv dizisinin, yeterli izlenme oranlarına ulaşamadığı için yayından kaldırılması sebebiyle çekeceğiniz reytingsel acı.

10-) Bir Pazar günü Pendik’teki evinizden çıkıp, alışveriş yapma ve gezmek amacıyla Kapalıçarşı’ya gittiğinizde, çarşının kapalı olması nedeniyle tadacağınız haftasonusal acı.

Not: Bu liste duruma göre 20’ye, 30’a tamamlanabilecektir.
Old 03-10-2011, 20:20   #36
hukukbilgisi

 
Varsayılan Çiçeklerin Dili

Çiçeklerin Dili

Sanal alemde gezinirken, pek çok sitede rastladığım bölümlerden birisi de 'çiçeklerin dili'. Konunun ilgimi çekmesinin yanında, toplumsal bir özellik de arzetmesinden ötürü çiçeklerin dili hakkında yazmaya karar verdim. Üstelik her çiçeğin tek bir kelimeyle açıklanması bana yetersiz gibi göründü. İşte, çiçeklerin Milli Eğitim Bakanlığı'nın onaylamadığı ve hiçbir okula tavsiye etmediği gerçek dili:

Beyaz Gül (masumiyet): Her nedense rengi beyaz olan her şeyin masum olduğuna dair yaygın bir inanış vardır. Örneğin beyaz gelinlik, o da masumiyeti, saflığı, bekareti simgeler. Halbuki kaç tane hatun kişi, bekaretine 17 yaşında veda etmiş olmasına rağmen, 37 yaşında beyaz gelinlik giymekte hiçbir sakınca görmez. Bu nedenle beyaz gül hadisesine temkinli yaklaşmakta yarar vardır. Bu gül hiç de masum olmayabilir; belki 10 tane çiçekle kırıştırmıştır, belki 150 tane arıyla cilveleşmiştir, nereden bileceğiz. Ancak, kriminal bir vakaya karışmadığı manasında bu tez desteklenebilir ve bence beyazlığı böyle anlamak yerinde olur.

Bir erkek bir kadına beyaz gül verdiğinde şöyle demek ister: Ben masumum, sen masumsun, onlar masum; hepimiz masumuz!..

Bir kadın erkeğe gül vermişse tek bir anlamı vardır: Ben masumum!

Bir de mesken masuniyeti vardır ki, konut dokunulmazlığı anlamına gelir ve konumuzla zerre kadar ilgisi yoktur. Varsa bile şimdi hiç uğraşamayacağım billahi.

Kırmızı Gül (aşk): Kırmızı güle aşk anlamının yüklenmesi tamamen 'ya benimsin ya toprağın' zihniyetinin bir ürünüdür. Sevgilisine kırmızı gül veren aşık şöyle der adeta: "Eğer bana evet demezsen, seni öyle bir keserim ki vücudundan işte, tıpkı bu güllerin renginde kanlar akar. Billur kan, akar akar akar..." Böyle bir çiçek alan kadın kişi, çok iyi düşünmelidir. Karşısında gerçekten iflah olmaz bir aşık vardır ve bıçağın sokulduğu yerden akan kan ile, ilk gece akacak olan malum kan arasında bir tercih yapmalıdır.

Eğer bir kadın erkeğe kırmızı gül vermişse şu anlama gelir: Sana aşığım, ama buna kocam ne der hiç bilmiyorum!

Pembe Gül (gönlüm sende): Değerli okur, bu gül bir tür 'elim sende' anlamını taşır. Çünkü, bu gülü vermekle erkek ya da kadın, verdiği şahsı gönlüyle ebelemiştir. Bu tür ebeleme çabaları bazen gebelikle sonuçlanır ki, bu da zaten istenen bir sonuçtur. Eğer, bu renk gülü alan kişinin medeni durumu verilen gönlü almaya müsait değilse, 'silahım belimde' anlamına gelen bir kaktüsle karşılık vermesi mümkündür.

Sarı Gül (sıcak sevgi): Genellikle erkeklerin bayanlara vermeyi tercih ettiği bir gül türüdür ki, 'seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli' ilkesine zıt bir ideoloji içerir. Türkçe meali şudur: Ben öyle uzaktan sevemem. Şöyle mıncık mıncık, sarmaş-dolaş, öpüş-kokuş, ısçak-ısçak severim. Ne olur, cinsel olanı dahil tüm temas isteklerime yanıt ver!..

Kadının erkeğe verdiği sarı bir gül, 'dokun ama taciz etme' anlamına gelir.

Pembe Karanfil (içtenlik): Erkeğin kadına verdiği pembe karanfil 'sana bağrımı, kalbimi, günah defterimi ve cüzdanımı açmaya hazırım' anlamına gelirken; kadının erkeğe verdiği pembe karanfil ise yalnızca 'çenemi açmaya hazırım' anlamına gelir. Pembe rengi hoş çağrışımlar yapsa da, bu renk bir karanfil erkeği hemencecik de 'eşcinsel' diye suçlamamak yerinde ve terbiyeli bir davranış olur. Ancak, yerinde duramayan ve terbiyesiz bir insansanız 'heh heh keh' diye gülümsemekle yetinseniz hiç fena olmaz.

Sarı Karanfil (hüzün): Değerli okurlar, hüznümüzün ifade etmek istediğimiz zaman bu çiçekleri tercih ederiz. Bu çiçekleri muhatabımıza verdiğimiz zaman, doğal olarak sizin hüzünlü olduğunuzu anlaması gerekir. Ancak, çiçeklerin dili diye bir şeyden haberi yoksa muhtemelen 'aa kırmızı menekşelere bak ne hoş' cümlesini de sarfedebilir.

Erkeğin kadına verdiği bu renk bir karanfil şu anlama gelir: "Esasen ağlamaklığım söz konusu, ama erkekliğe mok sürmemek için sembolik bir anlatımı yeğliyorum." Kadının erkeğe verdiği sarı karanfiller ise gene yukarıda izah ettiğimiz gibi hüzünlü olduğunu gösterir, ancak bir farkla ki; kadın çiçekleri verir vermez zırıl zırıl ağlamaya başlar.

Orkide (mağrur, gururlu):
Değerli okurlar bu çiçek veren açısından da, alan açısından da gururu ifade eder. Hatta verilen(orkide) açısından da gururu temsil eder. Orkide açısından durum şudur: Madem ki bu kadar para ediyorum, madem ki TL'den bile kıymetliyim o halde gururluyum. Gururluyum öyleyse varım!

Erkek bir kadına orkide verdiğinde şöyle düşündüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz: Bir holdingde üst düzey yöneticiyim; garajda otom, sahilde yatım var. söyleyiniz hanımefendi Allah aşkına gururlu olmakta haksız mıyım?.. Mamafih gururum size aşık olmama engel değil. Ama aşkımı reddederseniz bu orkideleri başka bir kadına vermekte tereddüt etmem; bana kadın mı yok!

Bir kadın erkeğe orkide veriyorsa eğer, mutlaka şu cümleleri sarfeder: Ay pardon yanlışlık oldu, ben bu çiçekleri anneme verecektim!.. Gördüğünüz gibi, gururu gerçekleri söylemeye engeldir.

Ağlayan Gelin (isyan): Erkeğin vermediği, kullanmadığı bir çiçek türüdür ve şahsen ben adını ilk kez duyuyorum. Parantez içinde de gördüğünüz üzere isyanı temsil eder. Tahmin edeceğiniz üzere yeni evlenen kadın(gelin), evlendiğinin daha birinci günü dolmadan, yanlış bir insanla evlendiğinin farkına varır ve bu duruma isyan eder. Ne var ki, bu duygularını bir günlük kocasına ve kendi ailesine izah etmesi mümkün değildir. Bu yüzden sembolik bir anlamı olan bu çiçeklerden 3 ton kadar alır ve önüne gelen herkese verir. Bu çiçeklerden alan erkek kimseler içlerinden şöyle derler: Bu evlilik bu isyana dayanamaz, kesin yakında boşanırlar. Ben şimdiden kadına yakınlık göstereyim de, dul kaldığı zaman belki bir olayımız olur!.. Görüldüğü üzere ağlayan gelinin durumu yürekler acısıdır.

Menekşe (alçak gönüllü): Menekşe gözlü kadınlar(Elizabeth Taylor'un kulakları çınlasın) olmasa bile bu ismi taşıyan çiçekler alçak gönüllülüğün sembolüdürler. Menekşe üretimi ile alçak gönüllü insan sayısı arasında ters bir orantı vardır. Alçak gönüllü insan sayısı azaldıkça menekşe üretimi artar ve insanlar sözüm ona alçak gönüllüymüşlercesine önlerine gelene bu çiçekten vererek, herkesi menekşe manyağı yapmaya çalışırlar.

Örneğin işe yeni başlayan bir eleman, kadınsa erkek ve erkekse de kadın patronuna her gün menekşe taşır. Bu şu anlama gelir: Ben haddimi bilirim, size layık biri değilim, yani sizde gözüm yok. Ayriyetten az bir maaşa çalışırım, izne ayrılmam, mesaiye kalırım, eşek gibi çalışırım.

Oysaki, daha menekşeler solmadan patronunu hafiften süzmeye ve zırt pırt zam istemeye başlarlar. Demem o ki, samimiyeti ifade eden pembe karanfillerle birlikte verilmedikleri takdirde bir kıymet-i harbiyeleri yoktur.

Son olarak tek olarak verilen menekşe alçaklığı temsil ederken, buket olarak verilenleri gönüllü olmayı imgeler.

Gerbera (iyimser): Son yıllarda çok az alıcısı bulunan bir çiçek türüdür ki, en çok da gayrı safi milli hasılası yüksek ülkelerde rağbet görür. Ülkemizde en çok tüketildiği ve armağan edildiği yer Nimet Abla Milli Piyango gişesidir.

Erkek ya da kadın, loto ya da piyango kendilerine çıkabilir iyimserliği içerisinde mütemadiyen gişeye Gerbera taşırlar. Bu davranışa bir anlam veremeyen bayi ise, her defasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Acil Servisi'ni arayarak yardım talebinde bulunur. Enteresandır ki, bu zamana kadar hiç boşu olmamıştır. Şikayet ettiği her Gerbera müptelası ilgili kliniğe yatırılmıştır.

Kırmızı Krizantem (sessiz istek): Hayli alımlı olan bu çiçek, ekseriyetle okullarda ve devlet dairelerinde rağbet görür. Örneğin bu çiçeği öğrenci öğretmenine vermişse şu anlama gelir: Hocam gözünün yağını yiyim, beni sınıfta bırakma!.. Öğretmen çiçeğin üzerine tebeşir tozu serpip doğruca çöpe atarsa hiç umut yok demektir ki, bu da sessiz isteğin reddi anlamına gelir.

Bir vatandaş bu çiçeği herhangi bir devlet dairesindeki müdür, şef ya da amire verirse tek bir anlama gelir: Ah ne olur şu benim evrakımı bir imzalasan, ben sana daha ne çiçekler getiririm. Eğer görevli, çiçeği almayıp da çiçeğin yeşil sapına işaret ediyorsa, bu onun krizantem değil dolar istediğine dair güçlü bir emaredir.

Sevgilisinden böyle bir çiçek alan kadın, çiçeği aldığı takdirde hangi isteğin sessizce dile getirildiğini iyi bir şekilde hesaplamak zorundadır. Aksi takdirde bir taciz olayıyla karşı karşıya kalabilir.

Kırmızı Gülümtraksı Yeşil Papatya (derin beklenti): Herhangi bir yere asker gönderdiğinde ganimet masasına oturacağını uman saftoriklerin yakasına taktıkları çiçek. Bu yöndeki derin beklentiler, genellikle derin sularda boğulmakla neticelenebilir, dikkatli olmak lazım!..

Değerli okurlar, Çiçeklerin Dili başlıklı çalışmam burada bitiyor. Aslında daha pek çok çiçek var, ama genel olarak bir fikir sahibi olduğunuzu sanıyorum. Olamadıysanız da tatlı canımı hiç üzmem doğrusu...
Old 05-10-2011, 20:17   #37
hukukbilgisi

 
Varsayılan Asparagaslar

Asparagaslar

Dün gece, tüm televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde; magazine, travestilere, Galatasaray'a, Demet Şener'e, Hakan Şükür'e, Memoli'ye, Hülya Avşar'a hiç rastlanmadı. Geniş güvenlik önlemleri alan kanal sahipleri, saat 00:13'ten itibaren Televole yayınına başlayarak, telaşlanacak bir durum olmadığı şeklinde açıklama yaptılar... "Ne oldu yahu, darbe neyin mi oluyor?" endişesiyle sokaklara dökülen bir grup vatandaş, "YUH, BU BİZE REVA MI?" pankartları taşıyarak hükümeti protesto etti.

Mardin'in Midyat ilçesinde 116 yaşında ve bu zamana kadar hiç aşık olmamış bir dedeye rastlanıldı. Bunu neye borçlusunuz şeklindeki medya sorusunu dede şöyle yanıtladı: Ben hayatım boyunca yoğurt yedim, işte buna borçluyum!.. Yahu dede, uzun ömrünü değil, aşık olmamanı neye borçlusun diye sormuştuk diyerekten, dedeyi fırçalayan medya mensuplarına dede şöyle kükredi: Len sıpalar, ben de onu anlatmaya çalışıyorum işte; yoğurt yemekten aşık olmaya zaman mı kaldı?..

Dün bütün yurtta ve Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'nde, bir tek cep telefonu satışı bile olmadı, hatta bir tek sms bile gönderilmedi. GSM şirketleri iki günlük yas ilan ederek, bayraklarını yarıya indirdi.

Adıyaman dolaylarında yapılan kazılarda, Türklerin viagra hapını bundan 550 yıl önce de bildikleri ve kullanmaya hiç ihtiyaç hissetmedikleri ortaya çıktı. Konuyla ilgili olarak görüşüne başvurduğumuz Arkeolog Doktor Hamit Mezopotamya, hakkaten de öyle, demiştir.

Dün gece 23: 50' de TEM' de Bolu istikametinden gelip Trafik Canavarı istikametine gitmekte olan bir şehirlerarası yolcu otobüsüyle; Singapur' dan gelip Londra' ya gitmekte olan bir Boying 98 uçağı ve iki kayık, üç vapur, bir uzay mekiği hatalı sollama sonucunda zincirleme kazaya sebebiyet verdiler. O esnada taşıtların içinde olan tüm dünya nüfusu zayi olduğundan; Dünya gezegeni geçici olarak yaşama kapatıldı!..

Afrika' nın balta girmemiş çayırlarında yeni bir uygarlık keşfedildi. Beş - altı kelimelik dağarcıklarına rağmen uygarlık bireylerinin birbirleriyle çok iyi bir iletişim kurdukları tespit edildi... Kameralarımızın tespit ettiği sözcüklerden işte birkaçı: Pentium bilgisayar, ekran kartı, monitör, modem, enter, e- mail adresi, Kadıköy bağlantınız kesildi, 36000 bps hızında bağlandı, server error, yeniden bağlan!, nickname, ıcq' un kaç?, mesaj ekle, katılıyorum, tamam, sırıtma işareti gibi... Araştırmayı yöneten Profesör de aynen şöyle dedi: Hoş bir uygarlık ama bunlar azıcık salak mı ne?

Bu ay gelen turist sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde on ikilik bir artış gösterdi... Heralde Tribün Gazetesinin yorumuna göre; bunda Türk erkekinin viagra hapına ihtiyaç duymaması etkili oldu... Düşüncelerini sorduğumuz beş Türk erkeki: Seneye inşallah yüzde bin beş yüz artırıcaz, dediler. Tellaklar ise, bize kalsa on milyar artırırız, diye konuştu. Ülkemizi ziyaret eden turistler ise şöyle demek ihtiyacı duydular: Biz var sevmek viagraya ihtiyacı olmayan Türk erkeklerini very; çünkü onlar istediğimiz her şeyi veriy!..

Bir Türk doktoru AIDS mikrobunu öldüren bir yöntem buldu. Buna göre AIDS' li hastaya iki kurşun sıkılıyor ve mikrop da, hasta da ölüyor... Şimdi bu dahi doktorlar, ilacın yan etkilerinin ortadan kaldırıldığı bir yöntem bulmak üzere 200 yıllık bir çalışma projesini Sağlık ve Sosyal Bakanlığı' na sundular... Proje kabul edilirse, çalışmalar 400 yıl sonra başlayabilecek... Sağlık Bakanlığı, olayın bizimle bir ilgisi yok, konu ekipler amirliğinin işidir diyerek topu İçişleri Bakanlığı' na attı. Bir İçişleri Bakanlığı müstahdemi "Bakan imzası olmadan gılımı gıpırdatmam vallahi" dedi. Muhabirimiz Cavit Canlabaş müstahdeme "kardeşim biz sana fikrini değil Bakanın yerini soruyoruz, bu seni ilgilendiren bir konu değil" deyince müstahdemden şu karşılığı aldı: "Şuna da bakın hele! Len dıfıl, ben Bakan Begimin koskoca bir yiğeniyim, elbettte bize de bir çift söz hakkı düşer, de git işine!" Böyle kaba bir şekilde konuşan Bakanın yiğeninin kafasına bir taş atmak için yere eğilen muhabirimiz, kıçına nereden geldiği olmayan bir tekme yedi. Sonuç itibariyle, yarından itibaren ilgili bakan hakkında derlediğimiz bant çözümlemelerinin yayımına başlayacağımızı gururla duyururuz!.. Görsün bakalım medya kaç bucakmış!..

Çemişkezekli Nuray Örtmen, depremleri iki saniye önce haber veren bir sistemi, tamamen köy olanakları ile hayata geçirdi... Örtmen, rekorunu iki saniye daha geliştirmek için çalışmalarına aralıksız devam ediyor... Görüşlerine başvurduğumuz Köy Olanakları şu şekilde konuştu: Köyümüze elli yıldır gelen ilk öğretmen olan Nuray Öğretmen için canımız feda, elbette tüm olanaklarımızı seferber edeceğiz. Köyün muhtarı ise, biraz sitemkar bir hava takınarak, "yahu muhabir kardeş, koskoca köyün muhtarı yanı başında gayvesini içerken, sana yakışıyor mu hiç Köy Olanaklarından demeç almak?" Mahcubiyetinden dudakları kuruyan ve yutkunma ihtiyacı hisseden muhabirimize bir Allah' ın kulu su vermedi. O da Lan Roverine bindiği gibi terkedip gitti o köyü...

Dün gece cep telefonuyla konuşma yapmak isteyen 65346 cep telefonu abonesinden 5432' si aradıkları kişininin kapsama alanı dışında olmasından dolayı görüşme yapamadılar. Arzuladıkları konuşmayı yapabilen abonelerin bu mutlulukları ise telefon faturalarına aynı güzellikte yansımadı. Olayda can kaybı olmazken, mal kaybı da olmadı. Sadece para kaybı oldu. Bir Telekom yetkilisi "O kadar kayıp jetonlu telefonlarda da olur" diyerek, yüreklere su serpmeye çalıştı. Aynı yetkili gece geç saatlerde bir televizyon kanalının gece haberlerine yetişerek: "Bundan böyle, ayda üç kez kapsama alanı dışına çıkan abone aleyhine bir adet penaltı kararı verilecektir" dedi. Bunun üzerine haber spikerini bir gülme aldı ve araya reklam sokulması mecburiyeti doğdu.

Tüpgaza gene zam yapılırken, tüp bebek fiyatları olduğu yerde kaldı; tüp geçit projesi ise hala proje olarak kalmaya devam ediyor.

Güneydoğu Anadolu' da, henüz kendisine klip çekilmemiş tezek toplayan bir çocuğa rastlandı... Bu konuya duyarsız kalamayacaklarını ifade eden Kültür Bakanlığı yetkilisi, bu çocuğun gönlünü almak hükümetimizin birinci görevidir, bu yüzden kendisini Devlet Sanatçısı aday adayı yapıyoruz dedi. Bu sözler üzerine şımaracağı tahmin edilen çocuk ise : "Ula, bu ödülü vermedikleri kimse de kalmadı, vallah- billah ben almam böyle bir ödülü!" diyerek ödülü reddetti...

TBMM' nin dünkü oturumunda; trafik ve enflasyon canavarlarından sonra bir grup canavar daha icat edilmesi kararı alındı. Resmi gazetede yayınlandıktan sonra yürürlüğe girecek olana yeni canavarlarımız şunlar: İnternet canavarı- Aşk canavarı- Köprü canavarı- Cep telefonu canavarı. Aynı oturumda Trafik ve Enflasyon canavarına 75. yıl plaketi verilmesi de karara bağlandı. Adı geçen canavarlar ise, ilgili bakanlığa verdikleri bir dilekçede, kendilerine Türkiye' de süresiz oturma ve çalışma izni verilmesini talep ettiler. Bu talepleri, TBMM' nin yarınki oturumunda veya kalkımında oylamaya sunulacak.

Dün sabah CNN televizyonunda yapılan bir açıklama dünyayı dehşete düşürdü. Habere göre, Amerika' daki nükleer silahları ateşleyecek kablo yanlışlıkla İstanbul' daki bir apartmanın kapı zillerinden birine bağlanmış. Bu kapı zili tespit edilene kadar İstanbul halkının gittikleri evlerin zillerini çalmamaları önemle rica ediliyor. İstanbul' un kendine has özelliklerinden ötürü, bir kısım veletlerin kapı zillerini çalıp kaçma huyundan vazgeçmeleri de özellikle istirham edildi. Türkiye' den açıklama yapan bir grup asgari ücretli ise: "Hayat pahalılığı böyle giderse, halkın patlaması yanında nükleer patlama mantar tabancası gibi kalır!" diyerek yüreklere su serpmedi.

TBMM' nin ilgili kısmı tarafından, bütün bir yıl boyunca devamsızlık eden milletvekili sayısı 550 olarak açıklandı. Devamsızlık süresi ise 365 gün olarak belirtildi. Buna karşılık TRT 3' ten sene boyunca gösterilen yüce mecliste, kimleri vekil diye seyrettiğimiz ise açıklığa kavuşmadı. Meclis kameramanının Hakkari' ye sürgüne gönderilmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Kullanılan arabanın her hangi bir yere çarpıp çarpmayacağını sürücüye 7 saniye önceden haber veren bir cihaz üretildi. Bu buluşla, kelime- i şehadet getirebilmesi için şoföre gerekli zaman sağlanmış olacak. Cihazı üreten firma yetkilileri, buna ilaveten araçlarda hava yastığının konduğu yere hava kefeni koyma çalışmalarının da sürdüğünü açıkça ifade ettiler. 2012 yılında bu yeni icatlara göre piyasaya sürülecek araçların başka önemli bir özelliği ise, bagaj kısmında sürücünün tuttuğu takımın rengini alabilen ve bukalemun adı verilecek olan tabutların olması. Tepkilerini öğrenmek istediğimiz bir kısım sürücü, araba firmasının bu açıklamasına tepki göstererek: "Yuh, bari arka koltuğa da imam koysunlar!" dediler. Sürücüler Birliği Federasyonu yayınladığı bildiride: Halka hizmeti Hak' ka intikal olarak algılayan zihniyete karşıyız, diyerek bolca sitem etti.

Filanca Parti Genel Başkanı Farzet İllet kıbleye doğru yaptığı basın açıklamasında: "Partimizin kazandığı ilk genel seçimden sonraki bütün genel seçimler otuz yılda bir yapılsın. Bu amaçla hazırladığımız tasarıyı iki dakika içinde meclise sunacağız" derken. Bir diğer parti reisi ise: "Sizin kazandığınız ilk seçimden sonra genel seçimler her on dakikada bir yenilenmelidir" diyerek, rakibine elense çekti. Görüşlerine başvurduğumuz bir şahıs da: "Birader benim konuyla bir ilgim yok, ben burada patlamış mısır satıyorum; bakan beyi arıyorsanız kendisi karşıki binada oturur" şeklinde konuşarak, oraya gönderdiğimiz muhabirimizin ne kadar gerzek bir adam olduğunu ispat etmiş oldu.

Uluslararası Yirmi Sayısı Federasyonu As Başkanı Coni Simit:"Bana göre dünyada ve hatta kainatta 20 sayısından daha güzel bir sayı yoktur, bu böyle biline!" dedi. Bu açıklamayı müteakip söz alan 20 sayısı ise: Başkanım doğru söylüyor, zaten sırf bunun için 19 ve 21 beni her gün araya alıp dövüyorlar; şikayetçiyim" dedi.

Sayın seyirciler, servet düşmanı işçiler ve kamu çalışanları gene greve giderek, kibar ve kültürlü insanlarımızı gene zor durumlara düşürmeye çalışıyorlar. Bunların yaptığını çorumlu yapmaz vallahi; ne öyle açız- maçız.. Açlıktan kim ölmüş?..Allah' tan polisimiz olaya müdahele etmiş ve o kibar insanlarımıza hiçbir şeycikler olmamıştır. Öbürlerinin de Allah cezasını vermesin, ne diyelim...

Bu yıl da turizmimizin patlamasına az bişey kaldı değerli frolayn severler!... Bu yıl gelen turist sayısı 1956' nın haziran ayının ilk onbeş dakikasında gelen turist sayısını şimdiden geçmiş durumda. Daha ben ne söyleyeyim?..

Cudi dağı eteklerinde bölücü örgüte yönelik olarak yapılan operasyonlarda, örgüte yataklık yapan beş tane yataş pufy gözaltına alınmıştır... MİT tarafından sorgulanan yataklar, ' evet onları biz yatırdık ama eşekler gibi pişmanız' demişlerdir... Yataklar ilk sorguları yapıldıktan sonra DGM savcılığına sevk edilmişler ve ondan sonra da, adliye binasına demirbaş olarak yazılmışlardır...

Ünlü ressamlarımızdan Tuval Renk, Akbank Sanat Salerisi' nde 49. Kişisel sergisini açtı. Sekiz gündür bir Allah' ın kulunun girmediği sergi için fikirlerini sorduğumuz ressam Renk "Bu fazla kişisel bir sergi oldu, galiba" dedi...

Otobüs duraklarının vazgeçilmez simalarından bilet karaborsacıları, Akbil satışlarının kendi satışlarına sekte vurması nedeniyle dün öğleden sonra, İETT' nin çeşitli yerlerdeki temsilciliklerine molotof kokteylle saldırı düzenlediler... Saldırıda ölen ya da yaralanan olmamakla birlikte; birmilyon adet Akbil telef olduğundan, karaborsacılar bu durumdan yararlanan oldu!..

Boğaz' a üçüncü köprü yerine tüp geçit yapılacağının açıklanmasından sonra Tüp Bebek Anneleri ilgili makama başvurarak, çocuklarımızla bu köprü arasında soyadı benzerliği ve akrabalık var bu yüzden bizlerin bu geçitten ücretsiz olarak yararlandırılması gerekir, dediler. Hay demez olsalardı, çünkü bu konuşmanın ardından yeteri kadar çevik kuvvet, kuvvetlerini bunların üzerinde denediler... Olayda yaralananlar da oldu, gözetim altına alınanlar da...

Adalet Bakanlığı "Çetelere bulaşmamış bir Allah' ın kulu var mı?" konulu bir yarışma düzenledi. Yarışma sonucunda dereceye giren ilk beş kişiye: "Siz utanmıyor musunuz bakayım çete elemanı olmamaya?" denecek ve derhal vatandaşlıktan ihraç edilecekler.

RTÜK, yılbaşı gecesinde dansöz oynatmayan beş tane tv kanalının ekranını kararttı. RTÜK' ün bu uygulamasını demokratik kitle örgütleri protesto ederek şöyle dediler: "65 milyon nüfuslu memleketimizde sadece televizyon ışığında oturan 1.245.000 aile vardır ve bu ekran karartma uygulamasıyla bu aileler perişan olmuşlardır. Ekranların karardığı saatlerde 45.008 sehpa devrilirken, 1.567.980 adet de tabak kırılmıştır. Ekran karartmalara karşı karalı mücadelemiz sürecektir. Kahrolsun karartma, yaşasın aydınlatma!"

Yılbaşı büyük ikramiyesini tek numarayla kaçıranlardan 15 tane vatandaşımız aynı gece akıllarını da kaçırdı. Olayda mal ve can kaybı çok oldu. Gene aynı gece, rekor sayıda beddua edildi. Edilen bu bedddualardan kaçının tuttuğu bilinmiyor. Yılbaşı çamı muhabirimizin bize bildirdiğine göre, saat 03:00 itibariyle en az 22 bedduanın gerçekleştiği kesinlik kazandı. Bedduaların gerçekleşmesi neticesinde mevta olanların kimlik tespiti çalışmaları devam ediyor.

Yılbaşında halkın genel tercihi gene tv olurken; rakıcılar rakılarının, sigara tiryakileri sigara paketlerinin, bilgisayar müptelaları bilgisayarlarının, kediler çöp bidonlarının, köpekler kemiklerinin, kamber' ler düğünlerinin, kokular çiçeklerinin, katiller kurbanlarının, burunlar mendillerin, sakallar jiletlerin, taksiciler alkoliklerin, trafik polisleri yolların, haber spikerleri haberlerin, vapurlar iskelelerin, martılar simitlerin, balıklar yemlerin, aspirinler baş ağrılarının, şekerler çayların yanlarında ve yakınlarında olmaya özen gösterdiler.

Memur maaşlarına yapılan yeni zam % 30 olarak açıklandı. Yüzde otuzluk bu zam memurlara, geçmiş yıllarda yapılanın aksine, bir sene saniyelere bölünmek suretiyle, saniyede bir yapılacak. Bunu duyan memurlar, "böyle saçma şey mi olur..." diyecekleri sırada kafalarına iki adet cop indirilerek gerekli sukunet sağlanmıştır.

Dün gece yarısı bir açıklama yapan saat saniyesi: "Yahu arkadaş, bütün bir yıl ben eşek gibi çalışıyorum ama akrep ve yelkovan sürekli ense yapıyorlar. En ağır işler bana yaptırılıyor. Hiç değilse yeni yılda yüküm biraz hafifletilsin" dedi. Ulusal Zaman İşleri Müdürlüğü Kısım Şefliği ise yaptığı açıklamada: "Ulen bastıbacak, bacak kadar boyunla eski köye yeni adet mi getireceksin?" diyerek saniye' ye ağzının payını bir güzel verdi.
Old 25-01-2013, 00:10   #38
hukukbilgisi

 
Varsayılan

Beyinsizliğe Karşı Elele

Milli gelir dağılımında kişi başına düşen para miktarı Dolar bazında sürekli artmakla birlikte; bu rakamın “ortalama” bir rakam olduğu gerçeğini unutmamalıyız. 13.000 ABD Doları civarında olduğu ileri sürülen bu rakam, ülkemizin çoğunluğunu oluşturan bir kesimi için 2.000 - 3.000 ABD Doları seviyesinde realize olurken, küçük bir azınlık için ise bu rakam 100 Milyon -1 Milyar ABD Doları mertebesine kadar ulaşmaktadır. Bu rakamlardan hareketle elbette 1 Milyar ABD Dolarına sahip insanları suçlayıcı bir tavır içinde olmayacağız. Ne de olsa, liberal ekonomi söz konusudur ve tabiatta da olduğu üzere, büyük balık küçük balığı yutar, durumu vardır.

“Doğada da böyle anasını satayım” gerçeğini unutmuş değiliz. Bununla birlikte, ilim insanlarının yapmış olduğu kimi araştırmaları da göz ardı edemeyiz. Nitekim 25 Şubat 2010 tarihli Nature Dergisinde yayınlanan bir fizyoloji çalışması, insan beyninin eşitsizliğe tepki verdiğini göstermiş bulunmaktadır. Yapılan çalışmaya göre, insan beyninin toplumsal değerlerle şekillendirilmeyen temel yapıları, kişinin kendisine odaklı değil, diğer insanların durumuna da tepki veriyor: Aynı iş için kendisi daha fazla para alırken, başkasının para almamasından hoşnutsuzluk duyuyor. (http://haber.sol.org.tr/bilim-teknol...i-haberi-24733)

Eğer, durum gerçekten böyle ise –ki bilimcilerin bulgularının yanlış olduğunu sanmıyorum- ortada garip bir durum vardır. Beynimiz böyle çalışmakta ise, mevcut durumdaki gelir dağılımı eşitsizliğini anlamakta zorluk çekmeliyiz. Eşitsizliğe karşı tepki gösteren bir beynimiz söz konusu iken, Dünya hâlâ neden bu haldedir, bu sorunun cevabını vermek zorundayız...

Değerli okurların, bayram ve hafta sonu tatilini bu sorunun cevabını arayarak heba etmelerine gönlüm razı olmaz, o yüzden cevabı hemen burada vermeye çalışacağım.
Cevap verirken, hiç kuşkusuz gene bilimden yararlanacağız.

Sorunun cevabı şu ilmi paragrafta yatıyor olabilir, muhterem okurlar:

“Ancak Neanderthaller atalarımız için en uygun cinsel partner olsalar da, tek değiller. Geçtiğimiz ay, Almanya Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, Moğolistan’da 30 ila 50 bin yıl yaşındaki bir insansı kemiğinden elde ettikleri DNA örneğinin ne bir Neanderthale ne de insana ait olmadığını buldular. Kemiğin sahibinin ataları insanlarla ya da henüz bulunmamış bir başka eski insansıyla çiftleşmiş olabilirler.” (http://haber.sol.org.tr/bilim-teknol...r-haberi-27247)

Haberden de anlaşılacağı üzere, sorunsalımız ile ilgili güzel veri bulmuş durumdayız. Homo Sapiens tabir ettiğimiz türümüz, bundan binlerce yıl önce, ne Neanderthale, ne de insana ait olmayan bir tür ile öpüşmüş, koklaşmış olabilirmiş. Şimdi ben diyorum ki, çiftleşilen bu insansı türü, bizim beynimiz gibi bir beyine sahip değildi. Bu çiftleşmeden sonra, kimi ürünler homo sapiensin beyninin özelliklerini taşırken, kimisi de insansının beyninin özelliklerini taşıdı. Her iki türün özellikleri, nesilden nesile aktarıla aktarıla geldi; biri diğerine üstünlük sağlayıp, diğerini tamamen yok edemedi.

Atalarımızın, binlerce yıl önce gaflet veya abazanlık halinde başka türlere de sarkması, bugünün eşitsiz toplumu yarattı, diyerekten, çok mühim bir tez de dile getirebiliriz sevgili okurlar.

İlim sayesinde ortaya attığımız bu tezi, daha da genişletebiliriz. Bugün bile birçok sorunun kaynağında, uçkurundan başka bir şey düşünmeyen insanların hareketleri yok mudur?..

Yuvaların yıkılmasında, 70’lik dedelerin 18’lik çıtırlar peşinde koşarken toplum nezdinde rezil olmasında, Clinton’un şapşallığında uçkur konusunu göz ardı edebilir miyiz?..

Her halükarda, yine de, atalarımızın günahının daha büyük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünküm, bugün için bir uçkur hadisesi en fazla birkaç ay manşetlerde kalabiliyorken; atalarımızın salaklığı sonucu ortaya çıkan Eşitliksiz Toplum, hâlâ bütün canlılığıyla ayakta durup durmaktadır.
Old 08-12-2014, 18:25   #39
hukukbilgisi

 
Dikkat

365 Günüm de Yandı Ha Yandı!

Bir memleket düşünün; senede 1 gece, cinayet dahil, her türlü suçu işlemek serbest bırakılıyor!.. Bu gecenin adı Arınma Gecesi’dir ve nihayetinde “ölen ölür, kalan sağlar onlarındır” şeklinde mantıklı bir bakış açısı vardır. Ayrıca, bu geceye katılmak istemeyenlerin, evlerinde oturma hakları olduğu gibi, ille de arınmak isteyenlerin de, evlerinde oturanları avlama hakkı vardır. Görüldüğü gibi; nereden baksan tutarlılık, nereden baksan hayran olunasılık var.

“The Purge: Anarchy” filminden bahsetmekteyim. En medeni ülkemiz olan ABD, fazla nüfusu biraz olsun dengelemek için, böyle bir “hak” icat ediyor ve özgürlüklerin lafta bırakılamayacağına ilişkin harikulade bir örnek sunuyor.

Filmde dikkat çeken iki husustan ilki, bu ihtiraslı gecenin ekonomiye tek katkısının fazla nüfusu azaltmak olmamasıdır. Arınma Gecesi’nde, başkası için de avlanabilir ve 100 bin dolarlarla ifade edilebilecek paralar kazanabilirsiniz.

İkinci husus ise, her ciddi devlet gibi, Amerika’nın da vatandaşlarına gereğinden bir gıdım fazla güvenmemesi ve vatandaşlarının yeter sayıda cinayet işleyememe ihtimaline binaen, ordunun da sokaklara salınmasıdır. Askerler, başka ülkelerde de zaman zaman sokaklara salınmaktaysa da, Arınma Gecesi kopseptine uygun olmadığı için, burada ele almıyoruz.

Filmle ilgili ilk izlenimlerim çok olumsuzdu, ‘böyle şey mi olur, anasını satayım’dı; ‘böyle medeniyet mi olur lan’dı. Film bittiğinde ise, fikrim değişmişti. Senenin 365 günü insan öldürülen bir ülke vatandaşının, Amerikan medeniyetine laf söylemeye hakkı olamazdı.

Madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, trafik kazalarında katledilenlerle ilgili ceza almış bir tek Allah’ın kulu olmadığına göre, 365 günüm de yandı ha yandı, durumu söz konusuydu.

Amerika’nın zengini, öldüreceği adam için binlerce dolar nakit para ödüyordu; bizde ise bedavadan daha ucuzdu.

Cinayet aletleri açısından baktığımızda da, Amerika bizden açık ara öndeydi, Arınma Gecesi’nde tüfek, tabanca, bomba her türlü silah kullanılırken; bizdeki Arınma Yılı’nda tek cinayet aleti FITRAT’dı.

Sabah 7 deyince Amerika’da sirenler ötüyor ve katliam bitiyordu, bizde ise davul-zurna çalsan kimsenin umurunda değildi.

Gönül isterdi ki, medeni bir ülkede yaşıyor olalım, ve senede bir gün, insanlar ne yapacaksa yapsın; ayakkabı kutusu istifleyen istiflesin, biber gazı sıkmak isteyen sıksın, ağaç kesmek isteyen kessin, avm yapacak olan yapsın. Ama n’olur kalan 364 gün rahat dursunlar, herkes işine gücüne baksın.

Yeter lan, ayağımızda 10 TL’lik naylon ayakkabıyla, her gün öldürmeyin bizi!..

Not:
Bu bir film eleştirisidir, gerçek olay ve kişilerle ilgi ve ilişkisi varsa, sinemaya gitmek nasip olmasın!..
Old 08-12-2014, 18:26   #40
hukukbilgisi

 
Varsayılan İlham

İlham

İlham gerektiren işlerle ilgili olan insanların, ‘ilham perisi’ ne gidiyorum, şeklinde bir beyanatı hiç olmamıştır. ‘ilham perisi’, çoğunlukla ‘ilham perimi bekliyorum’ kalıbıyla kullanıldığından, beklenilesi bir varlık olduğu düşünülür.

Yazar Rüşdü Paşa, Türklere ilişkin görüşlerini yazdığı deneme kitabında, Türk insanının, makine başı ve cenaze töreni hariç, hep bekleme eğiliminde olduğunu söyler. ‘İlham perisi’ni de bu kategoriye sokmakta sakınca yoktur.

Özellikle, beste yapanlar ve edebi eser yaratıcılarını ilham perisiz düşünemeyiz. Eğer, bu kişileri bir röportajda yakalamışsak, soru kaçınılmazdır: Bu eseri bestelerken, nerden/neyden ilham aldınız? Sorunun muhatabının, ‘ilham değil, alınteri’ şeklinde bir cevap vermesi, beklentiye uygun olmadığından, çiçek, böcek, kelebek türünden bir yanıt vermesi umulur. Bu cevap, hem röportaj yapanı tatmin eder, hem de okuru, kendisinin de, ilham perisi geldiği takdirde, bir ürün ortaya koyabileceği yönünde bir algı oluşturur. Soru ve cevabını okuyan kişi, ‘bir gün ben de… neden olmasın’ şeklinde ifade edebileceğimiz, sevmili bir ruh haline ulaşır.

İlham perisinin beklenen bir varlık olması, yolundaki inancın kimseye zararı yoktur. Bu yüzden, ben de ‘işiniz yoksa bekleyin’ deyip geçmekte bir sakınca görmem.

Ne var ki, sıkıntımız başka bir konudadır. Yeryüzünü kaplayan tüm şarkı, şiir ve romanların, ilham perisi elinden çıktığını kabullenmemiz çok zordur. Çünkü, her şarkı, her şiir aynı güzellikte değil. Okuduğumuzda bizi şiirden, dinlediğimizde bizi şarkıdan soğutacak çok örnek bulabiliriz.

Demek oluyor ki, ya ilham perilerinin tümünün aynı kalitede olmadığını kabul edeceğiz, ya da ilhem perisi olmadan da eser verilebileceğini hesaba katacağız.

İlham perileri arasında fark olduğunu kabul ettiğimiz zaman da, sorunlarımız bitmiyor. İyisi nasıl gelecek, bunda da parayı bastıran mı kaliteli periyle tanışma şerefine nail olacak, gibi sorularımız bitmek bilmeyecek. Yoksa, ilham perileri diyarı da, sınıflı bir toplum mu? Olur mu olur. Karancıya can veren Yaradan, perileri de üç-beş kasta bölmüş olabilir.

Gelin, biz, ilham perilerinin tıpkıçekim olduğunu varsayalım ve diğer seçenek üzerinde düşünelim. Yani, ilham perisi olmadan, eser ortaya koyma seçeneği…

Newton’un başına düşen elma, biraz daha bekleyip, ağacın altında akıllı telefonunu kurcalayan bir günümüz fanisinin kafasına düşseydi ne olurdu? Muhtemelen, şişik kafalı bir selfie fotoğrafıyla, olaydan haberdar olurduk. Ancak, yerçekimini de düşünen olmazdı. Bu varsayımsal durum bize, ilham perisi kıvamında bir etkilenme söz konusu olacak ise, öncelikle buna hazır olmamız gerektiğini gösterir. Hazır değilseniz, kafanıza çanak anten de düşse, büyük şehir çalışıyor, der geçip gidersiniz.

Arşimet’in suyun kaldırma gücünü bulduğu ânı hatırlayalım. Yıkanırken, suyun üzerinde yüzen tası görür ve ‘evreka evreka’ buldum buldum, diyerek sokağa fırlar. Muhtemelen, kendisi için ‘evrakını kaybettiydi, buldu demek ki’ diyenler de olmuştur, ancak o, bulacağını bulmuştu bile. Günümüz duş yapan insanının, tasla bir ilgisi kalmadığı için, yüzyıllar önce bu buluşun yapılmış olmasına, yatıp kalkıp dua etsek yeridir. Hamamda yıkanmayı tercih edenler de, su üstünde yüzen bir tası her halde pek hayra yormazlar, ne kadar küçük bir ‘gemicik’ der geçerlerdi.

Tatava yapma, tıkla geç çağında, sözü fazla uzatmamak şarttır. Bu yüzden; Edison’un “Sıkı bir çalışmanın yerini hiç bir şey alamaz. Deha %1 ilham ve %99 terdir” sözüyle, Einstein’in “Dehanın 10'da 1'i yetenek 10'da 9'u da çalışmaktır” sözünü hatırlatalım ve huzurlarınızdan ayrılalım…

24/09/2014
Old 28-12-2014, 11:23   #41
hukukbilgisi

 
Dikkat Mizah Arşivi

1994'ten beri yazmış olduğum mizah yazılarımı, derleyip toplayıp bir word dosyasına aktardım; 350 küsur sayfa ediyor. Kitap şeklinde düzenleyip, bir blog şeklinde paylaşmaya da başladım. Bu sanal kitabı isteyenlere word dosyası şeklinde ulaştırabilirim. Ya da,
http://mizaharsivi.wordpress.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Unutmadan, yeni yazılar da yazmaya ve eklemeye başladım

İçindekilerimiz de şöyle:



I. KISIM - CİNS vs KARŞI CİNS

01) Aşkta Top Çevirmek Mümkün Müdür?
02) Bir Erkeği 10 Günde Nasıl Kaybedersiniz?
03) Erkekler Ne İster?
04) Erkekler Seksi Tercih Ediyor
05) Erkeklere Dair Şu Kadar Gerçek
06) Kadın Bağlamında Aşk (Milleyet’te Yayınlandı)
07) Erkek Bağlamında Aşk
08) Erkeklerin Gözüyle İdeal Kadın Sorunsalı
09) “İltifat Et Bana Aşıkam Ben Sana”
10) Kadının İcadı
11) Makyajın İcadı
12) Masör ve Munise (Aleni Sanal Çapkınlık Deneyimi)
13) Sanal Erkek Çapkın
14) Sanal Kadın Çapkın
15) Seks Yalanları
16) Sevgililer Günü'nden Notlar
17) Homo Erectus
18) Anneler Günü’nden Notlar
19) Babalar Günü’nden Notlar
20) Çiçeklerin Dili
21) Erkeğin Eğitimi
22) İlişkilerin Sulu Dönemleri
23) Erkekler Ölmez Cinsiyet Bölünmez!
24) Sevgililer Günü’nde Neler Yapabiliriz?

II. KISIM - TÜRKLER-TÜRKİYE

1) Türk Rekorları
2) Türkiye ve Avrupa Birliği
3) AB Yolunda Kurulması Muhtemel Sivil Toplum Kuruluşları
4) Ortalama Türk
5) Yıl 2000 Küsur: Türkiye’den Felaketler!..
6) Almanak 2000 Küsur (Türkiye)
7) Türkiye’den Dünya Rekorları
8) Sherlock Holmes (Son Görev)
9) Türkiye İstatistikleri
10) Türkiye’nin Önümüzdeki 10 Yılına Şekil Verecek Formül
11) Türkiye, İsrail ve Angelina Jolie
12) Türkiye’ni Temiz Tut, Yeşili Keser Atarsın


III. KISIM- TOPLUM, MEDYA, BİLİM, EKONOMİ, SAĞLIK VE DİĞERLERİ...

01) Önce Ne Vardı?
02) Paralel Evrende Neler Oluyor?
03) Zayıflama Diyetleri
04) Dört Soruda Beyin!..
05) Herkeslere Sorduk: Yeni Yıl?
06) İş Görüşmesi İçin İpuçları
07) Korsan Piyasasında Son Durum
08) Biz Gene İyiyiz!
09) Örnek Cv
10) Gelecek de Bir Gün Gelecek (Milliyet’te Yayınlandı-1997)
11) Küçük Bir Fark...
12) Muhteşem İcat!
13) Yeni Öğretim Yılı’nın Sınav Soruları
14) Yalanlar ve Palavralar
15) Yeni Ceza Kanunu Değişiklikleri
16) Turist Tipleri
17) İcat Ve Keşiflerimiz
18) Personel Alımı Duyurusu
19) Asparagaslar
20) Çakma Komplo Teorileri
21) Meraklar
22) Tanrılarımız ve Kurbanlar
23) Arama Motoru Tavsiyeleri
24) Suni Teneffüs
25) Zekâ Türleri
26) İnsan 2.0
27) Bilgisayarla Yeni Tanışanlara Nasihatler (Milliyet’te Yayınlandı)
28) Hayvanlar Ansiklopedisi
29) Balık Burcu Ne Yapsın?
30) Özgün Beddualar
31) Biri Yer Biri Bakar (Kopuş’ta Yayınlandı)
32) Mizah (Kopuş’ta Yayınlandı)
33) Facebook’tan Naklen
34) Ekonomik Krizden Yırtma Yolları
35) Ölmeden Önce Tatmanız Gereken 10 Acı Şey
36) Beyinsizliğe Karşı Elele
37) Ergenekon Soruşturması’nda Gözden Kaçanlar
38) Asparagaslar 2
39) Tanrı’nın Eli...
40) ETİK’leriyle Oynanan GEN’ler
41) Şüphesiz Şüphe'siz!..
42) Mayınsız Projeler
43) Kayıt Dışı
44) Vatandaşa Sorduk: İrticayla Mücadele Belgesi
45) 40 Saniye
46) Boyu Değil İşlevi Önemli!..
47) Vatandaşa Sorduk: Kürt Açılımı
48) Açılıma Destek: Ver Kurtul!..
49) Malum Yaratık
50) Şifa Niyetine: Binbir Şifa Preparatları
51) Vizyondakiler
52) Fokur Fokur Focus
53) Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
54) 2012
55) 2011
56) Vizyondakiler 2
57) Günün Manşetleri
58) Medya Uyarıları (Medyakronik’te Yayınlandı)
59) Vasiyetnamemdir
60) Vasiyetnameye Cevap
61) Geleceğin meslekleri
62) İlham

IV. KISIM- YAZARIN ÖZEL SAHASI

1) Kaynak Kodlarımı Açıklıyorum!..
2) Biçilmiş Don Ergenekon
3) Blogumun/Sitemin Özellikleri
4) Bale Tetkiklerim
5) Ben Bir Sit Down Mizahçı Olarak, Neden Stand-Upçılara Karşı Açık Bir Üstünlük Sağlıyorum?
6) Resim Çizme Maceralarım
7) Askerlik Maceralarım(Binde Biri)
8) Neden Cumhurbaşkanı Olmalıyım?
9) 2014 Yaz Sezonu Fotomodellik Tarifem

V. KISIM- POLİTİK DÜRTME ve DİPLOMATİK SÜRÇMELER

1) Halkımıza İvediliklen Duyurulur!..
2) Ulusa Sesleniş!..
3) Türk Sinemasından Seçmeler Eşliğinde Seçim Sonrası
4) Tarihte O Gün
5) Ziyadesiyle Siyasi Hastalıklar
6) Aşamalı Laikliği Koruma Programı
7) Demokrasi Şart Midur?
8) 365 Günüm de Yandı Ha Yandı
9) Cumhurumuzun Başının yakın bir gelecekte karışacağı hususlar

VI. KISIM- TESTLER

1) Gıcık mısınız?
2) Karışık Test
3) Cesaret Testi
4) Sigara Testi
5) Aşk Testi
6) İyi Bir Şofer misiniz?
7) Kitabını Seversen Testi
8) Sosyal Bir Kişilik misiniz?
9) Yoksa Seks Bağımlısı mıyım?
10) Yandaş mısınız?
11) Doğru İşte misiniz?

VII. KISIM- BİLGE CAN YAKAN YANITLIYOR

01) Rumuz: Jascan Abla (24) - Kadıköy
02) Rumuz: Tosun (19) - Çankırı
03) Rumuz: Tüpgaz (27) - Ankara
04) Rumuz: Şemşiye (17) Aşağı Saksonya'nın İçinden
05) Rumuz: Kar Maskesi
06) Rumuz: Kamuflaj (20) - Bolu
07) Rumuz: Nadir Keşke ( 49) - İstanbul
08) Rumuz: Mania Engel (36) - Marmaris
09) Rumuz: Zuhal Kararlı (37) - Kastamonu
10) Rumuz: Hicabi Makro (46) - Antakya
11) Rumuz: Hulki Haş İki O (40) - Edirne
12) Rumuz: Muhyiddin Rototif (39) - İkitelli
13) Rumuz: Şebnem Tamyağlı (29) - Akşehir
14) Rumuz: Porn Fileks (41) - Pendik
15) Rumuz: Phone Fileks (33) - Maltepe
16) Rumuz: Sacit Üniversal (23) - Boğaziçi
17) Rumuz: Abdurrahman Gülüver (57) - Brüksel
18) Rumuz: Ab (48) - Helsinki
19) Rumuz: Abdullah Bin Erdoğan (41) - Van
20) Rumuz: Hasan Kamil (47) - İstanbul
21) Rumuz: Dursun Yürümez (25) - İstanbul
22) Rumuz: Hüsamettin Yüzmetre (24) - İstanbul
23) Rumuz: Raziye Rencide (32) - Girne


VIII. KISIM- MİZAHSAL İZAHLAR İçin Ne Dediler?
Old 05-04-2016, 14:01   #42
hukukbilgisi

 
Varsayılan Ne Zaman Emekli Olacağım?

Ne Zaman Emekli Olacağım?

Tuzu kuru memleketlerin insanlarının hoş hayalleri vardır; Dünya’yı gezmek tozmak, Paris’te tango yapmak, Rio’da festivale iştirak etmek, Madrid’de boğa güreşi seyretmek gibi… Bizcileyin memleketlerde ise, hayallerimizin başında, emekli olmak gelir. İstiklal’de yürürken başını tuğla düşmemek; gösteri ve yürüyüşlerde biber gazı yememek; çeri domatesi, geçen haftaki fiyattan almak; tavuk döner siparişi verip sakat-etle karşılaşmamak ise, bize özgü, tam olarak sayılmasa bile, hayal olmaması için de bir neden olmayan beklentilerimizi ifade eder.

Normal şartlarda emekliliğin, hayal kategorisinde ele alınmaması gerekir, gayet ‘gerçek’ bir olgudur. Ne var ki, ‘mezarda emeklilik’ gibi laflar tedavüle girince, ister istemez, gerçekle hayal arasındaki o sınır da kayboluyor.

Bildiğiniz üzere; ecnebilerin çektiği Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Karayip Korsanları, Yıldız Savaşları, X-Men gibi sayısız fantastik film örneği bulunmaktadır. Bizde fantastik sinema, pek ilerleyemediği gibi, çoğunlukla uyarlama şeklindedir. Oysa, emeklilik hayalimize ilişkin bir film, fantastik sinemamıza olağanüstü bir katkı sağlayabilecektir. Ben şimdiden bir film konusu buldum bile, değerli okurlar. Filmimizin adı: Emeklilerin Efendisi!.. Filmin kahramanı, 80’li yıllarda 42 yaşında emekli olan, emekli olduktan sonra da çalışmaya devam ederek, ikinci kez emekli olan bir emekçimizdir. Yer yer flaşbekler de yapılmak suretiyle; Murat 124, Vita yağı gibi görsellere yer vererek; emeklilerimizi onurlandırabiliriz…



Neyse, konumuzu dağıtmayalım.

Gelelim, sorumun sebep ve yanıtına…

Resmi tarihe göre Temmuz, gerçek tarihe göre Şubat doğumlu olmakla; Şubat ayında 50. yaşıma girmiş bulunurken, Temmuz ayında resmen 50. yaşıma gireceğim. Bu vesileyle, kendim için bir marş da yazdım:

Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
Çünkü ben girdim elli yaşıma
Bu rüzgârla şahlanmış, başımda ak saçlarım
Başka türlüsü yakışmaz, bu olgun yaşıma

Emeklilik sorusuna gelmek üzereyim.

10’uncu yaşımı 1976 yılında Mecidiyeköy/Gülbağ Mahallesi’nde idrak etmiş idim. Hattı müdafaa yerine, hattı meşgul etme yolunu seçtiğimden; Gülbağ-Taksim seferini yapmakta olan 66 no’lu otobüsün müdavimlerinden sayılırdım. Bu satırları okuyanlar, İstiklâl’e bira içmeye filan gittiğimi sanabilirler, ancak böyle bir durum söz konusu değildi; hatta açık/kapalı alanlarda yasak olmamasına rağmen sigara da tüttürmüyordum.

Neyse efendim, konumuz, nereye gittiğim değil zaten. İşte, ben bu seyahatlerim esnasında ve dahi 10 yaşımda yaşlılara yer vermeye başlamıştım. Şimdiki müfredatta olmayabilir, fakat o zamanki müfredatta olsa da, olma da; öğretmenlerimiz ve büyüklerimiz, yer verme konusunu biz çocuklara iyice belletmişlerdi.

Gel zaman, git zaman, otobüs hatlarım değişti, fakat huyum değişmedi. Bu yaşıma kadar; yaşlılara, hastalara, engellilere, hamile kadınlara yer vermeye üşenmedim. Bu arada, mahallenin veletleri ‘abi topumuz kaçtı atar mısın buraya?” aşamasından “amca, topumuz kaçtı, atar mısın buraya?” aşamasına geçmiş olsalar da, ne zaman otobüs, minibüs, metrobüs, metro ve tramvaya binsem, yaşlılığı kendime hiç kondurmadan, yer vermeye devam ediyorum.

Her ne kadar, yer vermeye dünden gönüllü olsam da, bazı zorluklar da yaşamıyor değilim hani. Örneğin, metrobüse binmiş oluyorum; bir değil, iki değil 4-5-6 yaşlı insan var. Verebilecek, tek bir yerim olduğundan ve bu konu için ihale açıp, zaman da kaybetmek istemediğimden; en yaşlısını tahmin etmek zorunda kalıyorum. Umuyorum ki, hep isabetli tahminler yapıyorumdur.

Bir diğer zorluk ise, hamile kadınlara yer verme konusunda çıkıyor. Bazen, hamile olduğunu sandığım bir kadının, aslında göbekli de olabileceği sorusu, kafamı kurcalamaya başlıyor. Araçlarda, yaşlılara, gazilere ve hamile kadınlara yer verin, kuralı koymuşlar. Göbekli bir kadına yer verip, kural ihlali de yapmak istemiyorum… Her durumda, vicdanımın sızlamaması bakımından, yerimi verip kurtuluyorum…

Geldik, emeklilik mevzusuna…
Bendeniz, yer vermekten, ne zaman emekli olacağım?
Mahallenin veletlerinin, “dede dede, topumuz kaçtı, atar mısın?” aşamasına geçmelerini mi beklemeliyim?
Old 20-04-2016, 21:32   #43
hukukbilgisi

 
Neşeli Espri Üretme Teknikleri: 1

İhraç da edebilseydik eğer, tek başına bile bizi kalkındırabilecek olan mizah üretimimiz; diğer sektörlerde olduğu gibi, temel bazı tekniklere dayanmaktadır, ey sevgili okur.

Bazen Leman, Uykusuz, Penguen gibi mizah dergilerinde; bazen Cem Yılmaz gibi stand up’çıların gösterilerinde; bazen Zaytung gibi web sitelerinde; bazen ‘Avrupa Yakası’ gibi tv dizilerinde; bazen Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü gibi ustaların öykülerinde; bazen de Gezi Olayları gibi hayatın tam içinde rastladığımız mizah, başlı başına bir zekâ ürünü değildir. Kısaca, beynimiz espri salgılamaz, beyin aktivitelerimizin mizaha dönüşümü belli bir çaba gerektirir.

Bu yazımda, bu tekniklerden en çok kullanılanı olan ‘değiştirme’yi ele alacağım.

Ondan önce, bir hatırlatma yapmak istiyorum. Siz, en zekice esprileri üretseniz bile, kaderi, onu sunduğunuz kitlenin anlayabilirliği ile sınırlıdır. O yüzden, hitap ettiğiniz kitlenin ilgi alanlarını yakından tanımak, espri üretiminin ön şartıdır, diyebiliriz.

Peki, nedir kitlelerin ilgi alanları? Aklımıza ilk gelenleri sayalım; futbol, politika, sinema, tv dizileri, yemek programları, yarışma programları, toplu ulaşım araçları, sağlık hizmetleri, hastalıklar, internet, sosyal paylaşım ağları, akıllı telefon, kadın-erkek ilişkileri, selfie fotoğraf çekimi vs.

Futbolla ilgili olarak üreteceğiniz bir espri, kadınların büyük çoğunluğunun ilgisini çekmeyecektir, ancak geri kalan kitle size fazlasıyla yeteceğinden bu doğrultuda espri üretebilirsiniz. Tv dizilerinin takipçisi olmayan bir kitleye, bununla ilgili bir espri yaptığınızda çoğunlukla anlaşılmayacaktır. Demek ki, yukarıda da belirttiğimiz üzere, hitap ettiğimiz kitle önemlidir.

Şimdi gelelim ‘değiştirme’ tekniğimize…

Daha iyi anlaşılabilmesi bakımından, örnek vererek başlayalım.

Yakın zaman önce, bir devlet büyüğümüz ‘400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün’ buyurmuşlardı. İşte bu lafı alıp, farklı yerlerde kullanarak ve üzerinde az biraz değişiklik yaparak, espri üretebiliriz. Misalen, okula gitmek için evden çıkmakta olan bir çocuk, annesine ‘400 TL harçlık ver huzur içinde okuluma gideyim’ diyebilir. ‘400 milletvekili verin’ ibaresi artık, bir kalıp olarak kullanılabilir, aklınıza gelebilecek her ilgi alanında kullanılabilir.

Bir başka örnek verelim. Tv programlarında çok kullanılan bir kalıp cümle vardır: ‘Bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik.’ Karikatürist Yiğit Özgür, bir çiziminde bunu çok iyi kullanmış; cümleyi özel bir duruma uygulayarak, kanayan bir yaramıza parmak basmıştır.


Değiştirme tekniğini Cem Yılmaz’ın Gora, Arog ve Yahşi Batı filmlerinde de gözlemleyebiliyoruz. Bu üç filmin ana mantığı aslında çok basittir. Sıradan bir Türk yurttaşımızı alıyoruz, ilk filmde uzaya, ikinci filmde Eski Çağ’a ve üçüncü filmde de vahşi batı’ya gönderiyoruz. Bir Türk’ün yabancı ortamlarla buluşması, sırf bu haliyle bile bir komikliğe yol açmaktadır zaten.
Türk’ün uzayla ve başka ortamlarla imtihanını daha öncesinden Sadri Alışık filmlerinden de hatırlıyoruz. Turist Ömer tiplemesiyle Sadri Alışık’ın, oynadığı Uzay Yolu parodisinde, Mr. Spock’ı yepyeni bir mantık anlayışıyla karşılaştırmasını, yaşı müsait olanlar gülümseyerek hatırlayacaktır.

Kıssadan hisse, bir Türk’ün yer veya zamanını değiştirdiğinizde, yetenekli ellerde, espri üretimi bakımından elinizde çok malzeme olacaktır.


Değiştirme tekniğinin en bilinen bir tekniği de, insanın konuşma özelliğinin hayvanlara naklidir. Hayvanların insan gibi konuşmalarına, insan gibi tepki vermelerine, insan gibi araçlar kullanmalarına kitaplarda, filmlerde ve karikatürlerde çokça rastlayabiliyoruz. Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem isimli karikatüristler, bu tekniğin en başarılı uygulayıcılarıdırlar, diyebiliriz.


Tv dizileri ve filmler, ‘değiştirme’ tekniğinin en çok kullanıldığı alanlardan biridir. Birkaç yıl öncesine kadar ekranlarımızda olan ‘Çok Güzel Haraketler Bunlar’ isimli komedi programını hatırlayacaksınız. Hemen her skeçte bir dizideki ‘Behlül’ karakteri kendine yer bulurdu. Behlül’ü kendi konseptinden çıkarıp bir skece uyarladığımızda, kendiliğinden bir tuhaflık ortaya çıkacaktır zaten.

Babam ve Oğlum filminin ‘Gollerimi açaydım böyle iki yena, getme deyeydim’ şeklindeki ünlü repliği de, Çok Güzel Haraketler Bunlar’da bolca kullanılmıştır.


İlk yazımızı, kısaca özetleyecek olursak; bir kişiyi, bir sözü, bir nesneyi kendi bağlamından alıp, başka bir yerde kullanma olarak tarif edebileceğimiz ‘değiştirme’ tekniği, mizahçılar/komedyenler tarafından fazlasıyla kullanılan, komik durumlara yol açan neredeyse garantili bir tekniktir.
Old 21-04-2016, 13:37   #44
hukukbilgisi

 
Neşeli “Neden Sevgilin Yok” Sorunsalı…

Bir vesileyle sevgili edinenlerden bir bölümünün en büyük problemi, başkalarının neden sevgilisi olmadığı konusudur. Bu sevgilili kişiler, sevgilisi olmamayı sorun etmeyen kişileri sorun haline getirmeyi görev bilirler. Yazımızın konusu, işte bu sevgilisi olmayan kişilerin, olası sevgili edinmeme nedenleridir. Şimdi bu olasılıklardan bazılarını tokat gibi, sevgilisi olanların yüzüne çarpalım:

1. Sevgilim yok, çünkü bir sevgiliye ayıracağım zamanda daha çok diyet yapabilirim. 120 kilodan 80 kiloya düşmem lazım ki, nereden bakarsan bak, sevgiliye ayıracak bir dakikam bile yok.

2. Sevgilim olursa, ilişki konsepti gereği, ona şiirler yazmam şart. Ne var ki, şiirden anlamıyorum; hece vezni, serbest vezin, uyak, redif ne menem bir şeydir, bilmiyorum.

3. Sevgi ve sevgili emek ister. Ben, emeğimi işverenime vakfettim; ssk var, yemek var, aylık akbil var, brüt 1.750 TL de maaş alıyorum. Sevgilim, bana bu imkânları sunabilecek mi?

4. Sevgili dediğin serenat filan bekler; benim müzik kulağım yok, nota-solfej bilmem, sesim çok kötü, Akdeniz Akşamları şarkısı da ezberimde yok.

5. Sevgili dediğin romantik ortamlara bayılır, mum ışığında yemek yemek filan ister. Yemek konusu benim için sıkıntılı, diyet listemde olmayan yemekleri yememem lazım. Mumlardan da hiç haz etmem, çünkü sadece diplerini aydınlatıyorlar. Halbuki yemek yenilecekse spot ışığında yenmeli, yoksa ne anladım ben o yemekten.

6. Sevgili dediğin telefonda uzun uzun konuşmak, bol bol mesajlaşmak ister. Bir kere o kadar kontörüm yok. Olsa bilem benim sadece konuşma paketim var, sms gönderemiyorum. Cep telefonumu 1999 yılında almıştım, daha selamınaleyküm demeden, şarjım bitiyor.

7. Sevgili denilen bu hatunların film seçme yetenekleri berbat. Nereden buluyorlar o kadar ağlak filmleri anlayamıyorum. Benim favori oyuncularım ve filmlerim; Bruce Lee, Jet Li, Chuck Norris, Charles Bronson, Rocky 1, Terminatör 2, Jaws 3 (3D), Behçet Nacar. Kadınlardan da Lucy Liu, Uma Thurman… Kriterlerim bunlar, bana bunlarla gelin o dakka sevgili olalım.

8. Gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, sevgili milleti, ille de sevilmek istiyor. Sevgili olmuşuz ya, daha Allah’tan daha ne istiyorsun. Bunlar hep, kadın ruhundan anladığını iddia eden yazarların marifeti. Buradan bu kişilere de seslenmek istiyorum: Kadının ruhunda sevilmek yok, sevgili olmak var. Bunu bilir, bunu söylerim!.. Sevilmek istiyorsaydın, kedi olarak gelseydin dünyaya, töbe töbe…

9. Yaptığım araştırmalara göre, bu sevgili mahlukatı, doğuştan hiperaktif… Yok Taksim’e gidelim, yok Ortaköy’e uçalım, yok Moda’ya zıplayalım. N’oluyor arkadaş, nedir bu aceleniz. Eğlenmesini bilen, oturduğu yerden de eğlenir. Size uyup fellik fellik gezecek olsam, The Walking Dead olsun, The Big Bang Theory olsun, Games of Thrones olsun bunları nasıl takip edebileceğim. Hiç mi vicdan yok sizde. Sherlock’un yeni sezonunu da başlamak üzere zaten, dayaktan öldürseniz, mahalle bakkalının ötesine geçmem…

10. Bu sevgili insanlarının en büyük zaaflarından birisi de alışveriş yapmak değerli okurlar. Ayakkabı, çanta, makyaj malzemesi almak için mağaza mağaza dolaştıkları yetmiyormuş gibi, sizden de eşlik etmenizi beklerler. Geze geze haklayamadıkları mağazaları, eve gelince bir de internet üzerinden haklamaya çalışır bunlar. Lan, daha demin alışverişten gelmediniz mi, bir de online alışveriş yapmasanız olmuyor mu!.. Bir çift ayakkabıya verdiğin parayla, ben 15 çift müzik/film cidisi alıyorum, insaf ulan, insaf!..

11. Sevgili denilen bu kitleyle, en çok anlaşamadığım noktalardan biri de, siyasi görüş mevzusu değerli okurlar. Bunların ekseriyesi, kendisine liberal diyor, fakat ben bilmiyorum liberal ne demek; anarşik misin, faşik misin yekten söylesene!.. Antin kuntin şeylerle beni niye meşgul ediyorsun, sevgili mesaimi niye ziyan ediyorsun. Benim görüşüm belli, devletim bana hangi görüşü uygun görmüşse, benim görüşüm o. Baki kalan gök kubbede hoş bir devlet değil midir?.. 15 sene önce sosyal demokrattım, Allah ve devlet yüzüme baktı da, şimdi vizyonum değişti. Yeni vizyonum, vizyon 2025 anasını satayım.

12. Bir kısım sevgilinin de fiziksel aktivite saplantısı vardır sayın okurlar. Yok efendim deniz kenarına gidip koşmalıymışız, yok efendim Çoruh nehrine gidip rafting yapmalıymışız, yok efendim yamaç paraşütü yapmalıymışız. Daha yazarken içime fenalıklar geldi. Böyle spor mu olur lan, sayın olası sevgilim. Bence en şahane spor, DışıTürk’ten maç paketi alıp, kanepemize uzanıp maç seyretmektir. Maç izlerken cilveleşmek suretiyle sporumuzu da yapmış oluruz hem. Peşinden de aslanların bizonları kovaladığı bir belgesel izleriz, al sana sporun en şahanesi.

Not: İroniden anlamayan nesile aşina değiliz
Old 05-08-2016, 18:21   #45
hukukbilgisi

 
Dikkat Yöresel Vatandaşlık

Türkiye vatandaşlığı, türk vatandaşlığı, anayasal vatandaşlık derken, işler iyice karıştı. Büyüklerimize kolaylık olsun diye, bunu da ben icat ettim.
Bir anayasa taslağı da hazırlamış bulundum; copy right bakımından az bir kısmını arz ediyorum:

1- Devletin şekli
madde 1
Malatya yöresi bir cumhuriyettir.

2- Cumhuriyetin nitelikleri
madde 2
Malatya yöresi cumhuriyeti, yöre insanının huzuru, kayısı ve dut pekmezinin geliştirilmesi anlayışı içinde, meyve sebzeye saygılı, yöresine bağlı, hiç şüphesiz demokratik, yöre insanına layık ve tarhana çorbasına şefkatle yaklaşan bir yöre devletidir.

3- Yörenin bütünlüğü, resmi şivesi, bayrağı, milli türküsü ve baş kazası
madde 3
Malatya yöresi, kayısısı, dutu, pekmezi ve bulguruyla bölünmez bir bütündür. dili türkçedir, ama şive serbesttir.bayrağı, şekli kanununda belirtilen, içli köfte ve ayranlı bayraktır.
Yöresel türküsü, "bir ay doğar ilk akşamdan", türküsüdür. baş kazası, Arguvan'dır.

4- Değiştirilemeyecek hükümler
madde 4
Anayasanın 1, 2 ve 3. maddeleri değiştirilebilir, değiştirilmesi teklif edilebilir, kafası gözü yarılabilir.
bu maddeleri değiştiren muhteremler, kendi anayasalarını yapmakla mükelleftir.

5- İdari yapılanma
madde 5
Yöremiz cumhuriyetinde; teokratik kanton, demokratik özerk, kültürel eyalet türünden teşkilatlanmalar yasaklanmıştır, Ankara yöresiyle papaz olmanın manası yok. Malatya yöresi cumhuriyeti, kaza, köy, mezra, mahalle, belde gibi yapılanmalardan oluşur. Kaymakamlık, muhtarlık gibi ünvanlar başımızın tacıdır.

A. Şimşek / 30.9.2015/ İstanbul
Old 21-08-2016, 01:13   #46
hukukbilgisi

 
Varsayılan İhtarname

............................. NOTERLİĞİNE


KEŞİDECİ :
Yakut Köşkü Yalı Konak Sarayları Sitesi Yöneticiliği

ADRESİ : …..

MUHATAP : Muhlis Muhatap


ADRESİ : …..


K O N U : Birikmiş aidat borçlarının ödenmesi ihtarıdır.


Sayın Muhlis Muhatap,

21/08/2016 tarihi itibariyle birikmiş aidat borcunuz bulunmaktadır.

Borçlarınızın dökümü şu şekildedir:

Temmuz ayı aidatı : 150 TL
Temmuz ayı hidrofor bakımı : 100 TL
Temmuz ayı asansör bakımı : 050 TL
Temmuz ayı bahçıvan prim kesintisi : 100 TL
Temmuz ayı güvenlikçi prim kesintisi : 100 TL
Temmuz ayı kapıcı prim kesintisi : 075 TL
Temmuz ayı havuz bakım ücreti : 075 TL
Temmuz ayı bisiklet parkuru bakımı : 045 TL
Temmuz ayı spor salonu bakımı : 050 TL
Temmuz ayı nereden geldim İstanbul’a pişmanlığı bedeli : 250 TL
Temmuz ayı kıl/tüy/tüs gideri : 075 TL
Temmuz ayı ne güzel, kentin gürültüsünden uzak bedeli : 080 TL
: 1.150 TL
Hesabı yuvarlama bedeli : 850 TL
TOPLAM : 2.000 TL’dir

Sayın Muhlis Muhatap,
Madem aidat borçlarını ödeyemeyecektiniz, ne zıkkıma, sitemizden daire aldınız.
Güzide sitemizin finansal görüntü ve dokusuna zarar verdiğiniz’çün hiç utanmıyor musunuz?
Site yönetimi olarak, bu yaşımıza geldik, böyle rezalet görmedik.

Sadede gelecek olursak;

İşbu ihtarnamenin tarafınıza tebliğinden itibaren 5 (Beş) gün içinde faiz hariç 2.000,00 TL aidatı bedelini ödemenizi, aksi takdirde www . aidatiniodemeyenler . net isimli bir site açarak adınızı her gün tıklatacağımızı; tvitter, feysbuk, instargramda fotoğraflarınızı borç tutarınızla birlikte yayınlayacağımızı ve adaleti mutlaka sağlayacağımızı esefle ihtar ederiz.


İHTAR EDEN
Yakut Köşkü Yalı Konak Sarayları Sitesi Yöneticiliği
Old 06-09-2016, 20:40   #47
hukukbilgisi

 
Mutlu Bayram Tebriği

BAYRAM TEBRİĞİ

Sayın Müşterimiz/Müvekkilimiz/Şuyumuz-Buyumuz,

Mübarek Kurban Bayramı vesilesiyle; açmayı düşündüğünüz boşanma, mal tasfiyesi, işçi alacağı, işveren vereceği, tazminat, nafaka artırımı davaları avukatlık ücretlerinde %25 indirim yapıyoruz. Patronun çıldırmış olması münasebetiyle, bunlarla birlikte açacağınız isim tashihi davalarıyla tüketici hakem heyeti başvurularınıza % 99.9 indirim yapıyoruz. Bitti mi, bitmedi!

Bayramın birinci günü arayan ilk 25 müvekkil adayının kredi kartlarına 9 taksit, hamili kart sahiplerine de 99 taksit uyguluyoruz.

Dileyen müşterilerimiz 50 TL mukabilinde; cübbe giyerek selfie çektirme imkânından da yararlanabileceklerdir. Selfi çektirmek için yanında ikinci bir müşteri getiren vatandaşlarımıza ise piyasa değeri olan üç kavanoz bal, pardon 3 adet Borçlar Kanunu hediye ediyoruz.

Mübarek Kurban Bayramı’ın hayırlara vesile olmasını diler, hayırlı günler dileriz.

En Biriyinci Hukuk Bürosu




Feysbuk adresimiz: ……
İnstakram adresimiz: …..
İnternet adresimiz: ….
Tivıtır adresimiz: …
Gugıl mep haritamız: …
Unutmadan bir de büro adresimiz: ….
Telefon şeysimiz: ……….. (150 hat)
Old 22-12-2017, 13:06   #48
hukukbilgisi

 
Mesaj Facebok!

Facebok!

Sosyal medyamızın göz bebeği Facebook, geçtiğimiz günlerde bir duyuru yayınladı. Haberi veren siteye göre, duyuru şöyle: “Başkalarının hayatını Facebook üzerinden sürekli takip edenler kendilerini daha kötü hissediyor.” Kötü hissetme nedeni olarak da “negatif sosyal karşılaştırma” tespiti yapılmış. Bu yüzden, kullanıcılara, yalnızca yakın arkadaş ve akrabalarını takip etme tavsiye edilmiş.

Facebook'u 2013-2017 yılları arasında kullanmış, 7 ay önce de tamamen hesabını silmiş birisi olarak, 4 yıllık tecrübeme dayanarak, bu duyuruyla ilgili birkaç kelam etmek istiyorum.

Başkalarının hayatını, Facebook üzerinden sürekli takip etme sorunsalından kurtulsak bile, elimizde daha İnstagram, twitter, tv kanalları gibi geniş bir ürün yelpazesi var. İnstagram ve twitter, tıpkı Facebook gibi internet mecrasında yer alıyor. Televizyon mecrası ise, bizlere ilginç maceralar sunmaya devam ediyor.

Televizyon kanallarında yer alan bazı programları, başkalarının hayatını takipten, suçlu ve mağdurların hayatlarını takibe kadar çıtayı hayli yükseltmiş durumda. Bu programlarda, güvenlik güçlerinin çözemediği dosyalar bile ele alınıp, failler bulunmaya çalışılıyor. Programlar öyle kurgulanıyor ki, polisiye dizileri, bunların yanında ancak merdiven inipçıkmak kadar heyecan verebiliyor. Facebook ve İnstagram'dan farklı olarak, Twitter'da da kriminal bazı vakalarla karşılaşıyoruz. Kimi suçların mağdurları, paylaşımlarıyla fail ya da failleri bulmaya çalışıyorlar ve buluyorlar da.

Neyse, konuyu fazla dağıtmayalım. Yazıda adı geçen kuruluşların da bir duyuru hazırlayıp, başkalarının hayatını takip konusunda açıklama yapması yerinde olacaktır. Facebook üzerinden başkalarının 'şahane' hayatlarını takip etmek kötü hissettiriyorsa; TV üzerinden başkalarının kriminal hayatlarını takip etmenin kötü hislere sebep olup olmadığını bilmemiz lazım.

Başkalarının hayatını Facebook üzerinden takip etmeyelim, İnstagram ve Twitter üzerinden takip etmeyelim, TV üzerinden takip etmeyelim; peki, biz bu takibi ne üzerinden yapacağız? Takip etme dürtümüzü nasıl tatmin edeceğiz? Muhterem Facebook, bir duyuru yayınlayıp bize bunu da söylesin, çok rica ederim. Acaba duyuruyla, Facebook üzerinden takip etmeyin, ancak fiziksel takip münasiptir mi, denmek istenmektedir? Bir minibüs tedarik edip, uygun teknik cihazlarla donattıktan sonra, takip nesnesinin kapısının önüne konuşlansak, çok mu abartmış oluruz? Takip dürtümüzü nasıl kontrol edebileceğiz, lütfen çıkıp birisi söylesin!.. Bu açıdan bakıldığında, Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'nde eksiklik olduğunun da farkına varıyoruz. Takip etme ihtiyacı, fizyolojik ihtiyaçlardan mıdır, yoksa ait olma ve sevgi ihtiyacından mıdır, bunun da, söz konusu ihtiyaçlar şemasına bir şekilde yerleştirilmesi gerekmektedir. Takip etme dürtümüz tatmin edilmediğinde neler olabilir, bunun da kamu spotu olarak açıklanması ve uygun mecralarda yayınlanması çok isabetli olacaktır.

Konumuzun bir başka boyutu da maliye boyutudur, değerli okurlar. Bir işin maliye boyutu yoksa, o işin boyutu da yoktur değerli okurlar. Bilim insanlarının yıllardır arayıp durdukları Dördüncü Boyut da zaten bu boyuttur. Bir atasözümüzün de ifade ettiği üzere; Nerede bir ürün varsa, Maliye de oradadır! Facebook da ticari bir ürün olduğuna ve bu üründen kazanç elde ettiğine göre; kutsal bir marka olabilmesi açısından vergilendirilmiş olması da zorunludur. Google, Facebook gibi kuruluşların sahipleri, mutlaka ülkemize vergi veriyorlardır. Ancak, biz tüketici olarak vergimizi veriyor muyuz? Veriyorsak KDV mi veriyoruz, vermiyorsak niye vermiyoruz? Örnek verecek olursam, hatırladığım kadarıyla Facebook'un mirasçılara intikal gibi bir özelliği vardır. İşte şahane bir fırsat, hesap intikallerinden veraset ve intikal, hamaset ve intikal, ifşaat ve intikal gibi vergiler alamaz mıyız? Yediğimiz bir simide bile vergi öderken, Facebook'ta paylaşılan bu simidin fotoğrafına neden vergi vermeyelim? Devlet yetkililerini bu hususta adım atmaya ve hatta koşmaya davet ediyorum. Vergi verme ihtiyacımızı da, aynı şekilde Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ne yerleştirmeyi ve Facebook üzerinden takipte bulunurken, şu şarkıyı terennüm unutmayalım:

Facebook penceresinden ansızın bakıp gittin
Bir takibin külünü, yeniden yakıp gittin!


Notlar:

1- Bu yazı OpenOffice programında yazılmıştır.
2- Yazmak için F Klavye kullanılmıştır.
3- Yazı için Google'ın 'Bunu mu Demek İstediniz?' isimli yazım kılavuzu kullanılmıştır.

Kaynak: https://odatv.com/facebooktan-cok-sa...712171200.html
Old 24-12-2017, 19:46   #49
hukukbilgisi

 
Mesaj Süper Kahra-man'lar

Özellikle çocukluk döneminde; uçabilirlik, kurşun geçirmezlik, görünmezlik, hızlılık gibi özellikleriyle süper kahramanlar çok ilgi çeker. Süper Kahmanların edebiyatta veya sinema gibi mecralarda görünmesinin, neredeyse 60/-70 yıllık bir tarihi vardır. Ancak, günümüz bilim ve teknolojisiyle, kahramanlara has bu özelliklerin hiçbirini gerçekleştirebilmiş değiliz. Hiç kuşkusuz, bu özelliklerin kazanılmasıyla ilgili çalışmalar yapılıyordur. Benim başarılı gibi gördüğüm tek örnek, internette yayınlanan bir videoda gösteriliyordu. Videoda gördüğüm kadarıyla Bir Çinli, şeffaf bir pardesüyü önünde tuttuğu zaman görünmez oluyordu ve ona doğru bakanlar, ağaçlık fonu görüyordu. Bu pardesü gerçekse, şu haliyle hayallerimizden çok azuk bir noktada sayılır. Kaldı ki, videonun gerçeklekiği de tartışılıyor.

Süper Kahramanlı film izler veya çizgi roman okurken, ileriki bir tarihte bu özellikleri kazanabilir miyiz acaba, diye haklı olarak soruyoruz tabi.

Bu soruyu, İsrailli tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari cevaplamaya çalışmış.


Bu cevaba gelmeden önce, bildiğim bazı Süper Kahramanlar ve özellikleri hakkında aldığım notları aktarmak istiyorum:


Hellboy: Okültistler tarafından dünyaya getirilmiş bir iblis. Normal bir insandan daha güçlü ve fiziksel olarak daha dayanıklıdır. Ateş Hellboy’a zarar veremez, Hellboy'un yaraları hızlı biçimde iyileşir. Farklı diller konuşabilir. Sağ eli Kıyametin Sağ Eli (Right Hand of Doom) olarak bilinir ve yok edilemez.


Batman: Milyarder sanayici. Süper gücü yoktur. Bilim ve teknolojiyi kullanarak suçlularla mücadale eder.

Wolverine: Otoriteye uymayan, anti-kahraman. Mutanttır. Kendi kendini iyileştirme özelliği vardır, insana göre daha geç yaşlanır. Keskin pençeleri çok dayanıklı bir metalle kaplanmıştır.

Wonder Woman: Her türlü kurşun saldırısına koyabilir, kurşunları geri fırlatabilir. Uçabilir.


X-Men: Evrim sonucunda, her biri farklı insanüstü güçlerle doğan kahramanlardır. Mutanttırlar.
(Bazıları: Iceman, Wolverine, Anka Kuşu, Storm, Deadpool)


Luke Cage: İlk siyahi süper kahraman. Maruz kaldığı deneyler sonucunda kurşun geçirmez özelliği olur.


Superman: Dünya dışından gelmiş bulunan kahramanlardandır. Havasız ortamda yaşayabilir, x-ray görüşü vardır, teleskobik görüşü vardır, mikroskobik görüşü vardır, sıcaklık saçan bakışları vardır, süper işitme duyusu vardır, tüm hayvan ve insanların sslerini taklit edebilir, nefesinin soğutma özelliği vardır, hipnotize edebilme özelliği vardır, son derece dayanaklıdır, gezegenleri yerinden oynatabilecek gücü vardır, süper hıza çıkabilme yeteneği vardır, hiçbir şekilde yaralanmamakla birlikte Kriptonit güçlerini zayıflatır, süper zekidir, beyni bilgisayar gibi çalışır, her dili konuşabilir, her şeyi hatırlayabilir ve nihayetinde uçabilir.


Örümcek Adam: Ağ fırlatarak uçabilen ve suçla mücadele eden bir kahramandır.


Hulk: Bruce Banner, radyasyon kaynaklı mutasyon geçirmiştir. Aşırı sinirlendiğinde irileşmekte, yeşil renk almakta ve güçlenmektedir.


Kaptan Amerika: Bir insanın dört katı güçtedir. Süper olan, daha çok kalkanıdır, her türlü saldırıyı önleyebilecek sertliktedir.


Belli başlı süper kahramanların özelliklerini hatırlattıktan sonra, cevabımıza geri dönebiliriz.
İsrailli tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari, katıldığı bir zirvede şu sözleri sarfediyor:


“Zenginler, zihinsel ve bedensel olarak süper insanlar haline gelebilir. Eskiden de zengin/fakir, işçi sınıfı ve aristokrasi arasında farklar vardı. Ama gerçek farklılıklar yoktu, çiftçi ile kral arasında fiziksel ve bilişsel anlamda fark yoktu. Ama şimdi beden, beyin ve zihinleri yapabilme gücüyle ekonomik eşitsizlikler gerçek eşitsizlik haline gelebilir. Zenginler, zihinsel ve bedensel olarak süper insanlar haline gelebilir. Eski tanrıların ötesine geçeceğiz. İncil'deki tanrının yapabildiği tek şey organik canlılar. İnsanlar, 4 milyar yıllık evrimden sonra organik olmayan canlıları üretmeye, yaşam formlarını üretmeye çalışıyor. Bu artık bir metafor değil. Ama tanrısal yetenekler kazanıyorsanız tanrısal sorumluluklar da elde etmelisiniz.”



Alıntı biraz uzun oldu, ama cevabın daha iyi anlaşılması için gerekiyordu. Aslında yazar, süper kahramanlardan değil, süper insanlardan söz ediyor. Yine de, kastettiğinin süper kahramanvari bir süper insan olduğunu varsayıyorum.

Yazarın tahminine göre, fiziksel ve bilişsel olarak bugün zenginle fakir arasında bir fark yoktur. Süper İnsanlar, gelecek bir zamanda fiziksel ve bilişsel eşitliği bozacaktır. Eşitliği bozma durumu, öyle yenilir yutulur bir hamle değildir, süper insanlar tanrısal yetenekler kazanacaktır ve elbette sorumlulukları da tanrısal olacaktır!..

Süper Kahramanlar konusu ile ilgili olarak, yoksullar için gelecek hiç parlak değildir.



Şimdi başka bir soru daha sorabiliriz: Zenginler Süper İnsan olacaksa, yoksullan ne olacak?


Yakın zaman önce izlediğim bir filmde (Ghost in the Shell), insanların her türlü organı, robot teknolojisiyle yenilenmiş herhani bir organla değiştirilebiliyordu. Hatta, bir robot gövdesine insan başı yerleştirildiğine de tanık oluyorduk. Şu anki teknolojiyle robotik el, kol ve bacaklar yapılabilmekteyse de, kafa nakline henüz gelmediğimizi sanıyorum.

Günümüz teknolojisiyle baktığımızda, ufkumuzun organ nakilleriyle sınırlı olduğu anlaşılıyor. Bunlarda çok sınırlı olanaklarla yapılabiliyor. Demek ki, ileride yapabileceğimiz tek şey, tüm organlarımızı değiştirip yaşlanmayacağımız bir teknolojiniyi yaratmak. Buna karşın, insan ömrü zaten uzamış durumda; eskiden 40'lı yaşlarda ölürken, şimdi 70, 80, 90 ve 100'ü görmek, gayet normal sayılıyor.


Tekrar sorumuza dönelim: Gelecekte yoksulların durumu ne olacak?

Cevap, az önce yaptığımız açıklamanın içinde var zaten. Yoksullar, en fazla organlarının yenisiyle değiştirilebilmesini umabilir. O zaman ne olur? Süper işçilerimiz olur, süper taşeronlarımız olur. Sınıf atlama pozisyonlarının, bilim ve teknolojiyle değişecebileceğini pek sanmıyorum. Süper işçi ve süper memurlar olarak, toplum hayatına katkıda bulunmaya devam edebilirler...






Kaynak: 'Zenginler süper insanlar haline gelebilir'
Old 27-12-2017, 18:44   #50
hukukbilgisi

 
Mesaj Kehanetler!..

Sene biterken, gazete ve televizyonlarda, önceki kehanetleri doğru çıkmış insanların, önümüzdeki yıla ilişkin tahminleri de sorulur çoğunlukla. Onlar tahmin yapa dursunlar, ben bir hukukçu olarak, önümüzdeki yıl ve hatta sonraki yıllar için birkaç kehanette bulunayım izninizle.


Dava Sonrası Stres Bozukluğu Büroları:

Önümüzdeki yıllarda, bu tür büroların kurulmasının kaçınılmaz olacağını düşünüyorum. Malumunuz üzere, dava sonrasında kaybeden de, kazanan da mutlu olmaz. Kazanan kişi, davayı kazanmıştır, ama avukatına para verecektir. Zaten kazanılacak bir dava değilmiş midir canım, niye veriyordur ki o kadar parayı... Kaybedenin durumunu sormaya hiç gerek yoktur elbette. Davayı kaybetti, avukatına para verdi, karşı tarafın avukatına para verdi, yargılama giderlerini ödedi; al sana dava sonrası stres... Dava bitti ama sorunları bitmedi. Karar verildi, gerekçeli karar yazılacaktı, temyiz edilip edilmeyeceği beklenecekti filan derken, hadi hakimi de strese soktuk. Şu durumda, biten davaların yol açtığı stresi bir nebze olsun azaltabilmek adına, Dava Sonrası Stres Bozukluğu Bürolarının açılması kaçınılmaz olacaktır.


Dava Yürütme, Karara Bağlama, Temyiz Etme Otomasyonu:

Ortalık, dava ve icra takipi yazılımlarından geçilmiyor. Bunlardan sağlanan veriler de, yine bir bilgisayar ortamına UYAP sistemine aktarılıyor. Hukuka ilişkin ne varsa, bilgisayar ve internet ortamında hallediliyor desek, çok abartmış olmayız. Lakin, bu bilgisayar teknolojisi durduğu yerde durmaz, sürekli ilerlemek ve gelişmek ister. Durumdan vazife çıkartacak girişimciler, hiç kuşkusuz bu yönde stratejiler geliştiriyordur. Hiç yorulmasınlar, ben hemen, ne yapacaklarını söyleyeyim. Şimdiden “UYAP'TIM OLDU” olarak isimlendirdiğim bu yazılım, dava dilekçesi sisteme girer girmez, otomatik olarak tebligatları, müzekkereleri filan hazırlayıp e-posta yoluyla ilgililerine gönderecek. Duruşmaları, webcam benzeri bir cihazla gerçekleştirdikten sonra,, aynı şekilde tanıkları da dinleyecek. Her türlü zaten bünyesinde mevcut olduğu için, dosyanın bilirkişisi de bu yazılım olacak. Keşif yapılacaksa, adliye otoparkında bulunan drone'lardan dilediği kadarını keşif mahalline gönderecek ve keşfini yapacak. Dosya tekemmül ettirildikten sonra ilgili hakimin bilgisayarına gönderilecek. Hakim, sadece davanın kabul veya reddedildiğini yazacak. Yazılım, daha önce topladığı delillere göre hakimin kararını doğrular şekilde gerekçeli kararı yazacak. Taraflardan birisi kararı beğenmez ise, UYAP üzerinden “Temyiz Ediyorum” seçeneğini tıklayacak. Sistem, davanın hem reddine, hem kabulüne göre hazırlandığından; derhal mantıklı bir temyz dilekçesi hazırlayıp Yargıtay'ın ilgili dairesine e-postalayacak.


UltraMegaTay Mahkemesi:

Mahkemelerin, öncesine arabulucuk ve uzlaştırmayı, sonrasına da istinafı koyduktan sonra, Yargıtay ve Danıştayın sonrasına da bir mahkeme kurmak gayet mantıklı gibi görünmektedir. Benim UltraMegaTay adını verdiğim bu mahkemede, arabulucu, mahkeme, istinaf ve temyizden gezine gezine gelmiş dosyalara son bir kere daha bakılacaktır. Bu mahkemenin verdiği karar ise, kanun hükmünde olacaktır. Bu mahkemede hakim, savcı, yazı işleri görevlisi vb görevlilerin hiçbirisi olmayacakıtr. Bu kısım, tamamen dijital, sanal ve ziyadesiyle bitcoinvari ve yazılımsaldır.
(Not: Kehanetlerimde; yazılımlardan, otomasyondan filan sahsediyorum diye sanılmasın ki yazılım şirketi sahibiyim, hiç ilgisi yok. Vakti zamanında sermayesi 1 TL'ye kurmuş olduğum Masyon-oto isimli bir şirketim var ama iştigal konusu yazılım değil software gibi şeyler).


Ceza Hukuku Otomasyonu :

Ceza mahkemeleri için de münasip bir yazılımın piyasaya sürülmesi an meselesidir fikrimce. Ceza dosyasının hazırlanması, yukarıdaki yazılım yaptığı gibi olacaktır. Ondan farklı olarak bu yazılımda, sanığın e-posta veya cezaevi pastasına şu seçenekleri içeren bir menü sunulacaktır:

Suçu işledim çünkü:

a- Namus meselesi
b- Töre vazifesi
c- Yan baktı meselesi
ç- Tüy dikti hadisesi
d- Gözünün üstünde kaşın var efsanesi


Sanık, ilgili şıkkı tıkladıktan sonra yazılım, aşağıdaki kararlardan birini verebilecektir:

a- Beraat kararının hemen açıklanması
b- Hükmün açıklanmasının 5 yıl süreyle geri bırakılması
c- Hükmün açıklanmasının 15 yıl süreyle geri bırakılması
ç- Hükmün açıklanmasının vefattan sonrasına bırakılması
d- Hükmün turşusunun kurulması veya arşive bırakılması


Denetimli serbestlikti, hükmün açıklanmasının ötelenmesiydi, şartlı salıvermeydi filan derken derken, ille bir ceza verilmesi gerekiyorsa; hükümlü cezasını sanal ortamda çekecektir. Hükümlüye 3D bir gözlük temin edilecek ve gözlüğün usb üzerinden sisteme bağlanması suretiyle, sanal olarak hazırlanmış cezaevinde sanal olarak hapis yatacaktır. Sanal cezaevi sisteminde cezasını çeken hükümlü, ilk 24 saatini yasaklı sitelere girmeden geçirelirse derhal tahliye edilecek ve kendisine zimmetlenen 3D gözlük geri alınacaktır.

Kehanetlerimiz şimdilik bu kadar, sağlıcakla kalın.


Not: Kartal Adliyesinin metro çıkışındaki kısmında bir simitçi var. Gayet güzel çay yapıyor. Büyüklerimden dileğim, UYAP sistemine bir de çay talep girişi filan yapsınlar. Gidemediğimiz zamanlar oradan talep açalım, çayımız ayağımıza gelsin.

Not: Sağlıklı ve huzurlu nice seneler dilerim...
Old 29-12-2017, 17:56   #51
hukukbilgisi

 
Mesaj Haber Metnindeki Metin benim!..



Yazılara biraz ara verip, Komik Anılar Caddesi'nde gezinelim biraz.

Senesini tam hatırlayamıyorum, 1985 veya 1986 olabilir.
Fakültenin hemen yanında bulunan öğrenci yurdunda ikamet etmekteyiz. İki arkadaş, dolaplarımızda biriken kitap stoğunu azaltmak amacıyla mesafesiz satış şeklinde, ticare itkinlikte bulunuyoruz. Diğer gençler de yurttan öğrenci arkadaşlar, geyik muhabbeti olsun diye bize eşlik ediyorlar.

Bir ara fotoğrafımız çekilmiş ve haber yapılmışız. Haberin varlığından, birkaç gün sonra fakültedeki arkadaşların ikazıyla haberdar oluyoruz.

Efendime söyleyeyim, şimdiye kadar yazdığım mizah yazıları A4 kağıdı hesabıyla 500 sayfa filan tutar, ancak hiçbiri bu haber kadar komik gelmez bana

Haberdeki cümle düşüklükleri bir yana, baştan aşağı atmasyon

Yıllar sonra, yazılanları şimdi düzeltiyorum

1- Bir kere adım Metin değil. Haberi yapan sorsaydı söylerdim zaten, ama haberi masa başında uydurduğu için sormamış tabi

2- Okul veya derslerimi aksatmadığım yalandır, gayet de aksatıyordum

3- Hayatımda MFÖ, Sezen Aksu, Ahmet Kaya kaseti almadım. Şarkılarını da hiç söylemedim

4- Gitar çalmışlığım hiç yoktur. Birkaç akor öğrenmiştim, ancak foto esnasında bir şey çalmıyordum. Nitekim fotoda da görülüyor, sağ elimin avuç içini tellerin üzerine kapatmışım

5- Gazetenin adı hepten rezalet zaten Newyork Times filan olaydı, iyiydi

Fotoğraf çekilirken, bakışlarından anladığım kadarıyla farkeden arkadaşlarım olmuş, ama hiç söylemediler, bu vesileyle onları kınadığımı belirtmek isterim

Tarihe yanlış bilgi/belge bırakmamak adına bu düzeltmeyi de 30 küsur yıl sonra yapmış olalım
Old 06-01-2018, 19:41   #52
hukukbilgisi

 
Mesaj 2018 Yılı Burçlarınız

KOÇ BURCU (21 Mart - 20 Nisan)

Uranus, Jüpiter, Ay, Güneş ve Mars'ın kaderiniz üzerindeki etkisi bu yıl da devam edecek. Aralığın 30'una kadar devam edecek bu süreç, 31 Aralık itibariyle yeniden devam edecek. Dünyayı tüm kötülüklerden kurtarmak için hayata geçireceğiniz bilgisayar yazılımı, sehven çok tehlikeli bir virüsün yayılmasına sebep olacak. Bu özgün başarısızlığınız yüzünden, NASA'nın 'Dünya'yı Uzaylıların İşgalinden Kurtarma' projesine atanacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Mayıs ayında kendi mizacınıza uygun bir insanla evlenip, kendi mizacınıza daha uygun bir aday bulduğunuz Temmuz ayında boşanacaksınız.

Para Durumu: İşyerinizde 'Asgari Geçim İndirimi' sloganıyla başlatacağınız kampanya, ürünlerinize olan ilgiyi artıracak ve yıl sonunu bulmadan, sık sık yapacağınız indirimlerle bol bol para kazanacaksınız.

BOĞA BURCU (21 Nisan - 21 Mayıs)

Takdire şayan sabrınız, bu yıl meyvelerini verecek ve Haziran ayı ortasında 73 yaşında emekliliğe hak kazanmış olacaksınız. Aylık maaşınız brüt 793 TL, net 93 TL olacak. Bu 93 TL ile bir rakı sofrası kurmak suretiyle çakırkeyif olacak ve yıl sonuna kadar mutlu-mesut bir şekilde yaşayacaksınız. Kasım ayı ortalarında Facebook'taki arkadaş listeniz 4.500 rakamına ulaşacak, ancak Aralık sonunda bu arkadaşların 4.495'inin yapay zeka olduğunu anlayacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Sabırlılık özelliğiniz kazandırmaya devam edecek. İlkokuldaki sıra arkadaşınız ile yeniden karşılaşarak mutlu bir izdivaç yapacak ve hatta müşterek bir de mezar yeri alacaksınız.

Para Durumu: Net 93 TL aylığınızla rakı içmek yerine loto filan oynamanız durumunda, neden zengin olmayasınız, değil mi efendim?


İKİZLER BURCU (22 Mayıs - 22 Haziran)

Emekli olduktan sonra köyünüze yerleşip tarımla iştigal etmeye başlayacaksınız. Bostanınızda yetiştirdiğiniz devasa kabak ve Diyarbakır karpuzları, Amerika'nın uzaydaki uydu istasyonları tarafından bomba olarak algılanacak ve FBI, CIA gibi zinde kuruluşlar tarafından terörist ilan edileceksiniz.

Aşk ve Beraberlik: Yılın ilk yarısında sevgilinizden ayrılırken, ikinci yarısında aradığınız ruh eşini bularak 'aşk ve beraberlik' hususunda berabere kalacaksınız.

Para Durumu: Bu yılki para durumunuz 'Durumum yok' şeklinde özetlenibilir.


YENGEÇ BURCU (23 Haziran - 22 Temmuz)

Mart ayında yazacağınız doktora tezinizin boyutu 45 GB'yi aşınca, Tez jürisi fenalık geçirerek, sizi kapının önüne koyacak. Tezinize talip olacak olan Hollywood, eserinizden 45 filmlik bir seri çekecek.

Aşk ve Beraberlik: Çok verimli bir aşk yılı yaşayacaksınız. Metrekareye 3,09 aşk düşecek. Aradığınızı bulacak, bulduğunuzu kaybedeceksiniz.

Para Durumu: Paramı bitcoine mi yatırsam, antin kuntine mi yatırsam diye bir ikileme düştükten sonra, geleneksel yöntemlerden vazfeçmeyip paranızı altına yatıracaksınız.


ASLAN BURCU (23 Haziran - 22 Temmuz)

Brezilyalı bir palyaçonun milletvekili seçildikten bir süre sonra, meclisi yeteri kadar ciddi bulmayarak istifa etmesi gibi; siz de Yemekteyiz programına iştirak edip, 'Ne biçim program lan bu, hiç karnımız doymuyor, beşamel sosuna ekmek banmaktan ülser oldum' diyecek ve diskalifiye edileceksiniz.

Aşk ve Beraberlik: Yemekteyiz pogramında tanıştığınız hanım hanımcık bir hanımla mutlu bir izdivaç yapacaksınız.

Para Durumu: Firmaların ürünlerine serpiştirdiği glikoz şurubu, glikoz şerbeti, mısır şurubu, mısır şerbeti gibi katkılar size ilham olacak. Glükoz tarhanası, mısır marmelatı, fruktoz bulamacı gibi ürünlerle şansınızı deneyeceksiniz.


BAŞAK BURCU (23 Ağustos - 22 Eylül)

Sezgi, duygu, dürtü, akıl, mantık , google map gibi yol göstericiler eşliğinde yılı tamamlamaya çalışacaksınız. Geliştireceğiniz bir yazılımla twitter hesabınızın karakter sayısını 1.500'e çıkartacak ve kendinizi daha fazla pohpohlama şansı yakalayacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Futbol, edebiyat ve sinema eleştirmenliği gibi görevleriniz, sizi, uygun eşi bulmaktan mahrum bırakıyor. Eleştirmeyi bırakıp 'Ne güzel paslaşıyor keratalar', 'Ne şahane bir roman, çok da betimleyici' ve 'Fevkaledenin de fevkinde üst mevkide bir film' gibi değerlendirmeler yapmaya başladığınızda, eşinizi de bulacaksınız.

Para Durumu: Peşin söyleyelim ki, bu yıl köşeyi dönme yılınız!.. Hindistan'ın Tac Mahal'i turizm kitapçığından kaldırmasıyla birlikte, bulunduğu yere dört başı mamur bir 150 katlı rezidans kondurmak için, yetkili mercilere başvuracak ve olumlu sonuç alacaksınız. Madem izin aldık, bir de avm patlatalım diyecek ve betona beton demeyeceksiniz. Hayırlı işler, bol kazançlar.


TERAZİ BURCU (23 Eylül - 22 Ekim)

'Düzenli Kaos', 'Dengeli Dengesizlik' gibi ilkeleri hayatının merkezine koymuş burç mensupları olarak, aynı politikayı devam ettireceksiniz. Bulunduğunuz ortamlarda kaos ortamı yarattıktan sonra, kurtarıcı gibi ortaya çıkıp, kaos unsurları arasında mekik ve şınav politikası uygulayacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Aceleci davranmadığınız ve yaş haddinden emekli olmadığınız sürece, mutlu aşk hayalleri kurmaya devam edebilirsiniz.

Para Durumu: İngiltere'nin, Afrika'daki St Helena adasına ticari bir havalimanı kurmasından sonra, bundan ilham olarak Heybeliada'ya bir adet siyasi havalimanı kurmaya teşebbüs edecek ve fakat teşebbüs aşamasında derdest edileceksiniz.


AKREP BURCU (23 Ekim - 21 Kasım)

Gördüğünüz bir rüya üzerine, Zombiya isimli bir ülkeye yerleşmek isteyeceksiniz. Ne yazık ki, pasaport ve vize işlemleri sırasında böyle bir ülkenin var olmadığını öğrenecek, büyük bir hayalkırıklığı yaşayacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Siz ne kadar kibar ve inceyseniz, kendisi bir o kadar Recep İvedik olan bir kişiyle romantik bir ilişki yaşamaya çalışacaksınız. 6 hafta kadar sürecek bu ilişki, Aile Arasında filmini izlemenizle birlikte sona erecek.

Para Durumu: Dedenizin vefatı üzerine yüklü bir mirasa konacağınızı umarken, mirasın intikalinden önce mal rejimi tasfiyesinin yapılacağını ve mirasa konu olan yerlerin önemli bir kısmının ninenize kalacağınızı öğrenerek, depresyona gireceksiniz. İngiltere'de 2017 yılında yaşanan dondurma kıtlığı, size yeni iş alanları açabalir.


YAY BURCU (22 Kasım - 21 Aralık)

Zyzzyva (buğday biti) sözcüğünün Oxford İngilizce Sözlüğü'ne girmesinden sonra, 'Bit kadar kıymetim yok mu, beni de alsanıza sözlüğünüze' diyerek, sizden hiç beklenmeyecek bir hamle yapacaksınız. Olumsuz cevap üzerine, Türk Dili Kurumu'na başvurup, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü'ne girmeye teşebbüs edeceksiniz.

Aşk ve Beraberlik: Her evlenme girişiminiz 'hastalıkta ve sağlıkta...' kısmına gelindiğinde olumsuz sonuçlanacak, bel fıtığı ve kronik romatizmanız saadeti bulmanıza engel olacak.

Para Durumu: Uçakla uçarken, paraşütle aşağıya okyanustaki sörf tahtasının üzerine atlamanız ve bir süre gittikten sonra bir aslanın üzerine binip 3 km yol gitmeniz, size herhangi bir gelir sağlamayacak.


OĞLAK BURCU (22 Aralık - 21 Ocak)

Bu yıl, kısmetse yükünüzü tutacaksınız, fakat bu yük çoğunlukla depresyon, işsizlik, parasızlık gibi yükler olacak. Almanya'dan çifte vatandaşlık aldıktan sonra Avustralya'ya da başvururak üçte vatandaşlık hakkını elde edeceksiniz.

Aşk ve Beraberlik: Kendinizden yaşlı insanlara olan eğiliminiz nedeniyle, yolunuz Madame Tussauds Müzesi'ne düşecek. Burada yaşayacağınız platonik aşklar, size ömür boyu yetecek.

Para Durumu: Bu yıl ekonomik durumunuz bir felaket. Bankalardan kredi de alamayacaksınız. Akraba ve arkadaşlarınızdan borç para isteyeceksiniz ve lakin alacağınız karşılık 'Valla, biz de paramızı vadeli bitcoine yatırdık, vadeyi bozamayız.' şeklinde olacak.

KOVA BURCU (22 Ocak - 19 Şubat)

Bağımsız davranmakta zorluk çeken burcun mensupları, 193 ülkeden 187'siyle türlü ittifaklarlar kurmaya çalışacak ve hayatlarına yön vermeye çalışacaklar. Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş finale kaldığında, kutlama yapmak için araba konvoyuna katılacaksınız. Üsküdar Sapağı civarlarında 1 hafriyat kamyonu, 2 beton mikseri ve 3 adet de tırla çarpışarak değişik bir tecrübe yaşayacaksınız.

Aşk ve Beraberlik: Borçların çoğunu etkileyen Uranüs, sizin de aşk hayatınıza yön vermeye çalışacak, ancak başaramayacak. Siz daha çok Venüs'ün etkisine meyillisiniz. Sonuç itibariyle 'mavi boncuk kimdeyse, benim gönlüm ondadır' prensibiyle aradığınız eşi bulmaya çalışacaksınız.

Para Durumu: Rekabet isteyen iş alanları hiç size göre değil. Rekabet istemeyenleri de siz beğenmiyorsunuz. Bitkisel ürünler sektöründe şansınızı deneyebilir; 6 kavanoz balı 6 liradan satmaya çalışarak finansal sorunlarınızı çözebilirsiniz.

BALIK BURCU (20 Şubat - 20 Mart)

Kendi burcum olan bu balık burcuyla ilgili olarak, yalnızca olumlu şeyler söyleme eğilimindeyim. Burcun mensupları, ununu elemiş, doktora tezini yazmış, akıllı, uslu, şefkatli, sulu gözlü, sanatkâr ruhlu ve romantik insanlardır. Yıl boyunca bu özelliklerine, yeni özellikler katacaklardır. Kararsızlıklarıyla bilinen burç mensupları, yıla yoga dersleriyle başlayıp, Aikido dersleriyle bitirecekler. Burç üyelerinden politikaya ilgi duyanlar, 50 milyon imza toplayıp cumhurbaşkanlığına aday olacak ve fakat yalnızca 1 milyon oy alacaklardır. Politik sahayı kendilerine tavsiye etmiyoruz.

Aşk ve Beraberlik: Aşk hayatları da doğaları gereği karmakarışıktır. Eski aşkıma mı dönsem, gelecekteki aşklarımın hayalini mi kursam, yoksa aktüel aşklarla mı ilgilensem, diye kendi kendilerini yiyip bitirecekler.

Para Durumu: Edebiyat, ticaret, müzik, spor, hırdavatçılık, astronomi, jeoloji, arkeoloji gibi alanlarda çok başarılı olduklarından çok para kazanmaları işten değildir. Ancak, hangi işi yapacaklarına karar vermeleri bir ömür sürebileceğinden, çok da şey etemmek lazımdır.
Old 10-01-2018, 14:36   #53
hukukbilgisi

 
Varsayılan Doğumdan Uçmaya Kumrular...



Not: Hafızam o kadar iyi değil tabi, o yüzden tarihleri
fotoğrafların exif bilgilerinden aldım.
Old 24-01-2018, 01:32   #54
hukukbilgisi

 
Mesaj

Yalnızlık Bakanlığı


İngiltere'de yalnızlık derdinden muzdarip 9 milyon kişi varmış, bu sorunu çözmek için Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık kuruluyormuş. Hazırlanan rapora göre yalnızlık, günde 15 sigara içmeye denk bir zarar veriyormuş. Kapalı alanlarda sigara içilmesi yasaklandığı gibi, açık havada da yalnızlığı yasaklayabilirler aslında. Açık alanlarda yalnız yakaladıklarını da, kelepçeleyip atarlar nezarethaneye, ama sorun çözülmüş olmaz. İşin doğrusunu yapmışlar, bakanlık kuruyorlar.



Böyle bir bakanlık bizde kurulsa, bu bakanlığın icraatları nasıl olurdu, ona bakalım...

Madem yalnızlık, günde 15 sigaraya eş değer zarar veriyor. Bence atılacak ilk adım, ülke çapında yalnızlığı bırakma merkezlerinin açılması olabilir. Bu merkezlerin başına Aile Yalnızlığı Hekimleri ya da Bireysel Yalnızlık Hekimleri getirtilebilir.

Bilindiği üzere, bizde ticari işler 'paket' mantığıyla yürütülür. Telefonla mı konuşacaksınız, türlü çeşit paket içinden birisini seçmeniz lazım. Ramazan ayında alışveriş yapacaksınız, alın size Ramazan Paketi. Yılbaşın için mi alışveriş yapacaksanız, alın size Yılbaşı paketi. Özel bir tv kanalına mı abone olacaksınız, sinema paketi, dizi paketi, futbol paketi, seç hangisini beğenirsen. Yalnızlık sorununu da, bu paket mantığıyla çözebiliriz sevgili okurlar. Nasıl mı, şöyle:

Örneğin, “gold paket” üyeliğinde; bize başvuran yalnız kardeşimize; arşivimizde bulunan diğer yalnızlardan 10 kişiyi arkadaş olarak tavsiye edebiliriz, randevularını ayarlayabiliriz. “gümüş paket” seçeneğinde ise, kendisine 5 yalnız insanı arkadaş olarak önerebiliriz. Kendisine bu hizmet verilen kişilerin maaş ve ücretlerinden kesinti yapmak suretiyle, bütçe açığı meselesini de çözmüş oluruz.



Yalnızlık Bakanlığı, yurdumun yalnız insanlarını yalnızlıktan kurtarmak için, diğer bakanlıklarla koordineli çalışırsa, daha kısa sürede sonuç alınacağı düşüncesindeyim. Mesela, başvuran vatandaşımız, yalnızlıktan kurtulmak istiyor, fakat insanlarla çok da yüz göz olmak istemiyor olsun. Böyle vatandaşlarımızın müracaatlarını İçişleri Bakanlığına yönlendirebilir ve vatandaşın peşine 2 polis takabiliriz. Böylelikle, kimseyle yüz göz olmadan yalnızlıktan kurtulunmuş olunur; hem de güvenli bir çözüm olmuş olur.

Sigara tiryakilerine, çoğunlukla 'azaltarak' bırakma tavsiyesinde bulunulur. Ancak, yalnız insan zaten tek başına olduğu için, bu çözüm burada tutmaz. Burada tam aksini uygulamak gereklidir. Bir-iki arkadaşla başlangıç yapılmalı, sonrasında üçün beşin hesabına bakmadan, bu sayı artırılmalıdır.

Konuyu, uzattıkça uzatmak mümkün, ama uzun yazılardan sıkılan okurlar için, burada noktayı koyalım ve şu şarkıya kulak verelim:

Yalnız insan merdivendir
Hiçbir yere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yokki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından


Şiir: Louis Aragon
Şarkı: Zülfü Livaneli



Kaynak:
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42713261
https://www.ntv.com.tr/dunya/ingilte...8k-APY6xpIXEGA
Old 06-02-2018, 20:49   #55
hukukbilgisi

 
Mesaj

Bir dilekçe yazmak için saatlerce uğraştıktan sonra, yorgunluğun ilacı yine yazmaktır, dedim ve bu sefer uydurma bir kişinin ağzından, uydurma bir dilekçe yazdım

ANADOLU AVRUPA ASYA AFRİKA ADLİYESİ
599. AİLE MAHKEMESİ'NE


Davacı : Rukiye Güngörmedi

Davalı : Nuri Güngöstermedi

Konusu : Ortak Hayatın Katlanılamaz Ölçüde Katkı Maddeleriyle Dolu Olmasından Ötürü Boşanma Talebidir.

Açıklamalar :

1) Davalı eşimle 1932 tarihinde evlendik. Bu evlilikten 12 çocuk, 25 torun ve 50.000 TL kredi kartı borcumuz oldu.

2) Evlilik münasebetimizin ilk 40 yılında gayet huzurlu bir şekilde yaşadıktan sonra, eşim kumara başladı. Evliliğimizi katlanılmaz kılan ilk katkı maddesi kumardır. Eşimin okey, pişti, uzun eşek, çelik-çomak gibi oyunlar oynadığına ben bizzat şahidim. Yoksa değil miyim, şimdi tam da emin olamadım. Belki de başkalarından duydum. Belki başkaları benden duydu, onu da bilemedim şimdi. Bu dilekçeyi arzuhalciye yazdırıyorum, bundan dolayı doğru mu yazıyor, yanlış mı onu da bilemiyorum. Yakın gözlüğüm, uzak gözlüğüm, astigmat gözlüğüm, velhasıl hiçbir gözlüğüm yanımda değil. Tam da unutacak günü buldum. Ne diyordum hah...

3) Kumar illetinden kurtulduktan sonra bu Nuri Bey, bu sefer alkol almaya başladı. Allah'ın günü bayiden alkol alıp, alkolle evi dip-bucak temizlemeye başladı. Yoksa içmeye mi başladı, tam da hatırlamıyorum. Belki de alkolle beni yıkıyordu, geçmiş asır, şimdi hatırlayamadım. Bu alkol hususu da, ortak hayatımızı katlanılmaz kılan ikinci katkı maddesidir. Ah Nuri Bey ah! Teneşirlere gelesin de, alkolle yıkasınlar seni...

4) Neyse efendim, yanılmıyorsam evlilik münasebetimizin 70. yılı filandı. Evin içinde yabancı bir kadın dolaşmaya başladı. Düşünüp duruyordum bu kadın kimdir, diye fakat bir türlü sualimin cevabını bulamıyordum. Ah hakim beyim ah, o tarihlerde bana hekimler teşhis koydu, hatırlayamıyormuşum pek çok şeyi. Neyse... Allah'ı var çok hamarat bir kızcaazdı. Evin her işine koşturuyordu. Torunum mu, yiğenim mi öyle bir şeydi galiba. Bir türlü hatırlayamıyorum. Hah, hatırladım! Meğerse bu Nuri Bey, üstüme kuma getirmiş. İşte bu da beşinci katkı maddesi hakim beyim. Sayısını da unuttum, beşinci miydi, yedinci miydi neydi... Kızı bir görseniz saygıda kusur etmiyor, bir dediğimi iki etmiyor öyle muhterem bir kız.

İşte Nuri Bey ve bu kız, galiba ayrı eve çıktılar sonra. Yoksa ava mı çıktılar, tam da bilemedim. Doğruya doğru çok nişancıdır Nuri Bey'im, attığını vurur.

Biraz soluklanayım, yoruldum. Bu arzuhalci de çok muhterem bir insan. Avukata gitsen en az 400 TL alır dedi bana, ben sana 100 TL'ye bırakırım dedim. Akçe mi dedi, metelik mi dedi, onu da bilemedim şimdi. Üzerimde yoktu, altın yüzüğümü çıkarıp verdim, kabul etti sağolsun. Her dediğimi yazıyor mu bu çocuk, yazıyor galiba. Allah gönlüne göre versin, Ne dersem yazıyor.

7) Hakim Beyim, eşim o kızla gittiğinden beri, evde yapayalnız oturuyorum. Yalnızlık çok zormuş. Ama ne yapayım artık bu herifle evli de kalamam. Çocuklardan, torunlardan uğrayan da yok. Yoksa, boşanmasam mı bilemedim. Boşanmasam, eve de döneceği yok vefasızın. İyisi mi boşanayım ben. Kaç katkı maddesi oldu, sayısını da unuttum. Lafı uzatmayayım da, boşa bizi Hakim Bey...


Deliller : Boşanma delilleri

H. Sebepler : Hukuki olan sebepler

Sonuç ve İstem : Yukarıda izah ettiğim sebeplerden ötürü... ooofff off vazgeçtim ben boşanmaktan. Ne desek şimdi, uzaklaştırma kararı verilmesine mi desek... Yok yok bu olmadı YAKINLAŞTIRMA KARARI olsun arzuhalci evladım.yakınlaştırma kararı verilsin diyelim...
Çok özledim Nuri Bey'imi... Saygılarımla talep ederim...

Davacı
Rukiye Güngörmedi
Old 18-02-2018, 22:39   #56
hukukbilgisi

 
Mesaj Duvara Karşı

Gelecekte akıllı duvar kağıtlarına sahip olacağımızı söyleyen Ünlü fizikçi Michio Kaku, bu teknolojiyi şöyle açıklıyormuş sevgili okurlar:

“Bu kağıt, istediğimiz herhangi bir bilgiyi bize gösterebilecek, aynı günümüzdeki bilgisayar ekranları gibi. Duvarlarımıza konuşmakla kalmayacak, onlardan cevap da alacağız. Dolayısıyla geleceğin dünyasında gelişen teknoloji iç mimarimizi de etkileyecek ve duvarlarımız telefon, laptop ve TV ekranı işlevlerini görebilecek...”

Michio Kaku'nun başka öngörüleri de var ve hepsinin önümüzdeki 20 yıl içinde hayata geçeceği varsayılıyor.

Mevzu geyik muhabbeti yapmaya çok müsait ve birkaç gün içinde bu öngörülerle ilgili bir hayli espri üretileceğini tahmin etmek zor olmaz. Ben elimi biraz çabuk tutup, twitter ve sözlük formatlarında işin suyu çıkmadan, düz yazı çerçevesinde vakayı ele almak istiyorum.

İlk başta şunu söyleyebiliriz: Konuştuğumuz kişinin bizi dinlemediğini düşündüğümüz durumlarda, duvara konuşuyorum deriz. Demek ki 20 yıl sonra, duvara konuşmak olumsuz değil, olumlu bir eylem olacak.

Duvarlara konuşuyor olmak, bir insanın, yalnız biri olduğunu da anlatır, bu insanlar biraz da deli muamelesi görür. 20 yıl sonra bu eylem, akıllı insan işi olacak elbette.

Duvarlarla etkileşimimiz tamamen konuşmayla mı olacak, bu tam belli değil. Yoksa, bazı durumlarda, akıllı telefonlarda yaptığımız gibi, bütün gün duvarları parmaklarımızla yoğuracak mıyız bilemiyorum. Çok fazla yoğurursak, acaba duvarlar bize poğaça-börek filan mı çıkaracak? Saçma gibi geliyor, ama bence yerinde bir soru. Çünkü, Michio Kaku, 3 boyutlu yazıcı teknolojisiyle birçok şeyi evimizde üretebileceğimizi de söylüyor. Kaku'ya göre ayakkabı, takı filan üretebileceğiz. Ayakkabıyı veren Rabbım poğaçayı neden vermesin, değil mi efendim?

Konu duvar olunca, atasözü ve deyimlerimizi de gözden geçirmemiz gerekecek:

Aç it fırın duvarını deler, atasözümüz muhtemelen; aç it fırın duvarını tıklar veya aç it fırın duvarıyla konuşur gibi bir hal alacak.

Duvarı nem, insanı gam yıkar, atasözümüz ise; duvarı virüs, insanı gam yıkar şekline dönüşebilir.

Düz duvara tırmanmak, deyiminin değişeceğini sanmıyorum. İster akıllı ister yarım akıllı duvar olsun, evelallah her koşulda düz duvara tırmanma eylemini gerçekleştirmekten geri kalmayız!

Michio Kaku'nun öngörüsüne göre; 20 yıl sonra akıllı lenslerimiz olacak ve bu lensler anında çeviri yapabilecek. Bana göre bu varsayım, ancak kısmen gerçekleşebilir. Muhtemelen bu lensler yapılır, fakat çevirisini kimsenin beğeneceğini sanmıyorum. Google'un çeviri hizmeti, bu konuda bize yeterli bilgiyi veriyor çünkü. Herkesin beğeneceği çeviriler için, bence 20 değil, 120 yıl daha bekleriz.

Michio Kaku, ayrıca 'kusursuz kapitalizm' olarak tanımladığı bir geleceğe doğru ilerlediğimizi de öngörmüş. Kusursuz ve kapitalizm sözcüklerini birarada görünce, elbette sizi de benim gibi bir gülme tutmuştur eminim. Kendinden esprili bir ifade olduğu için, ayrıca espri katkısına ihtiyacı yok kanımca. Belki şunu diyebiliriz, kapitalizmin kusursuz olacağını düşünmek, öngörmek değil, hiç görmemektir. Sayın Kaku, benim bu düşüncemi doğru bulmuyorsa, 20 yıl sonra, dilediği duvara bunu sorup, cevabını alabilir.

Yazımızı Kaku'nun son öngürüsüyle bitirelim. Diyor ki, 20 yıl sonra bizi istediğimiz yere götürücek otonom arabalar yapılacakmış. Ülkemiz açısından, bu öngörüye de bir cevap vereyim: Sayın Kaku, sorun otonom ya da değil arabalarda değil; trafikte. O araba mutlaka yapılır ve garibim de mutlaka bizi istediğimiz yere götürmek için çırpınır, ancak götürecek yol bulamaz. Ya Mahmutbey gişelerinde, ya Boğaz Köprüsü'nde balataları sıyırır ve kontağı kapatır.

Şimdilik, konuyla ilgili söyleyeceklerim bunlardır...

Kaynaklarus:
https://odatv.com/unlu-fizikci-20-yi...-13021830.html
Old 05-03-2018, 12:00   #57
hukukbilgisi

 
Mesaj 90. Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu!

Haftaya, Pazartesi Sendromu ile başlayalım derken, 90. Oscar Ödülleri ile başlamış oldum. İlgili haberleri okudum, ancak ödülleri kazanan oyuncu, yönetmen ve filmlerle ilgilenmedim. Haberlerdeki, küçük bir detay, daha çok dikkatimi çekti. O detaya birazdan geleceğim. Şimdi, ödüllerin başka bir yönüyle ilgilenelim.

Ödüllerle ilgili haberler, çoğunlukla şu başlıkla verilmiş: 90. Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu! Bu cümleyi okuyan insan, bir yığın sahipsiz sokak Oscar'ı varmış da, hayvan severlerde olduğu gibi sahiplendirilmiş izlenimine kapılıyor. Ben, bu haberi şöyle anlamaktayım: Oscar ödülleri yapılırken bunların kime verileceği belliydi, yanlış ellere geçmesin diye bunlara çip takıldı. Daha sonra bu ödüller kayboldu ve çipler sayesinde bulunarak, ödül gecesi de teslimatı yapıldı!

Gerçek bu değil elbette, ödül gecesinden önce, tabi ki kazanacaklar belli değildi. Hiç öyle şey olur mu canım, yarışmalarda hile yapıldığı nerede görülmüş! Demek ki, haber dilimizi düzeltmemiz gerekiyor. Haberi yalın haliyle vermek, en doğrusu olacaktır. Örneğin: 90. Oscar Ödülleri'ni Kazananlar Belli Oldu. Bu cümlede, yanlış anlamaya mahal verecek bir ifade yok.

Neyse, başta söylediğim detaya dönelim. Oscar Ödülü töreninde davetlilere Türk mutfağından lezzetler ikram edilmiş. Neymiş bu lezzetler; Adana kebabı, içli köfte ve kabak tatlısı.

Adana kebabından başlayalım. Yakın zaman önce, “Uzmanlar, gıdada at ve eşek etinin bile sıradan hale geldiğini ve normal tadın unutulduğunu belirtti.” şeklinde haberler okuduk. At etinin tadını, memleket olarak normal et sanmaya başlamışız. Demek oluyor ki, Oscar töreninde Adana kebabı olarak ikram edilen etin, at veya eşek eti olması ihtimali hayli yüksek. Misafirler, Adana kebabı yerine At'ana kebabı yemiş olabilirler. Kebap olmaya yöneltilen atlar, yarış atları mıdır, yoksa Büyükada'nın emekli fayton atları mıdır, bilmiyoruz. Umuyor ve diliyoruz ki, en azından hasta olmamış ve sinirleri alınmış olsunlar.

Atana kebabıyla ilgili olarak, başka bir hususu da hatırlatmak gerekiyor. Ülkemizde satılan bazı et yemeklerinde, hiç et de yokmuş. Örneğin, meşhur bir hamburger zincirinin sattığı hamburgerlerde et yokmuş. Et yerine ne varmış, hayvansal yağ hamuru! İşte, bu ülke gerçeklerinden ötürü; törende sunulan Adana kebabının dikkatli bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir. Naçizane New Yorklu bir avukat olarak; ödül kazanamayanların, “Lan, bize at eti yedirmişler” diyerek, ödülleri iptal ettirmek için dava açma hakkı bulunduğunu söyleyebilirim.

Gelelim içli köfte ve kabak tatlısına. Bu lezzetler, ülkemizin en popüler yemek yarışması olan Yemekteyiz'de, yarışmacılar tarafından en çok yapılan ürünlerdir. 1500 adet Yemekteyiz yarışması izledim ve bugüne kadar bunları layıkıyla yapan bir yarışmacı görmedim. Örneğin, önüne kabak tatlısı konan miafir yarışmacılar, “Buna kabak atlısı demişsin, ama bu bildiğimiz puding. Çok basite kaçmışsın, ben bu pudingi her gün sabah, öğle, akşam çocuklarıma yediriyorum.” diyebiliyor. Önüne içli köfte gelen başka bir yarışmacı ise şöyle diyor: “Hamurunu kalın açmışsın, harcı çimento gibi olmuş; ayrıca yediğim köftenin içinden at kılı ve kaz tüyü çıktı.”

Ödül törenine iştirak eden davetlilerin içli köfte ve kabak tatlılarından Oscar ödülü çıktığı için, ses etmiyor olabilirler. Ancak, yedikleri lezzetlerin, yemek istedikleri lezzetlerle ilgisi olmadığını tahmin ediyorum.

Yukarıda izah ettiğim nedenlerden ötürü; New Yorklu bir avukat olarak, ödül kazanamayan yarışmacıların, töreni iptal ettirme haklarının bulunduğunu hatırlatır, hayırlı Noeller dilerim...
Old 21-03-2018, 13:35   #58
hukukbilgisi

 
Mesaj 21. Asır Evlenme Gelenek ve Görenekleri

Son yıllarda boşanma sayısında büyük artış oldu sevgili Google-kentliler... Her ne kadar; ekonomik zorluklar, fikren anlaşamama gibi hususlar boşanma sebebi olarak gösterilmek isteniyorsa da, gerçek sebep bu değildir, değerli Face-köylüler. Boşanmaların artmasındaki en temel sebep, 19 ve 20. yüzyılda kalması gereken evlilik geleneklerini, günümüzde de yaşatmaya çalışmak istememizdir. Yaşadığımız yüzyıla ayak uyduramayan evlilikler, elbette ki sona ermeye mahkumdur.

Geçtiğimiz asırda, ülkemizdeki köy sayısı kadar değişik evlenme gelenek ve görenekleri var iken, yaşadığımız asırda, tüm bu gelenek ve görenekler bir potada eritilmiş olup, standart bir evlenme prosedürü oluşturulmuş durumdadır.

Bu yazımda kısaca, 21. Yüzyılın kendine has geleneklerinden bahsedeceğim.


Kız Beğenme ve Kız İsteme

Çağımızda kız beğenme; Facebook, İnstagram üzerinden yapılmalıdır. Öncelikle müstakbel gelin adayının sayfaları incelenir, fotoğraf ve videoları tetkik edilir. Fotoğraflarda öncelik profil fotoğrafındadır. Bu fotoğraf, gelin adayı tarafından selfie şeklinde çekilmeli ve dudaklar mutlaka büzüşük olmalıdır. Hanım kızımızın yemek yerken, sokakta yürürken, kahve pişirirken çekilmiş fotoğraf ve videoları da, kız isteyecek tarafa önemli bilgiler verir. Kız tarafının, fotoğraflara fotoşop müdahalesi yapılmadığına dair muhtarlıktan alınmış bir belge sunmaklığı gerekir. Noterden tasdik ettirilmiş bir taahhütname de aynı işlevi görecektir.

Gelin adayının bir şekilde arkadaş olarak eklenmesinin akabinde, özel mesaj yoluyla evlenme niyeti kendisine bildirilir. Evlenme teklifi kabul gördükten sonra; her iki taraf ailelerinin hazır bulunduğu bir ortamda kameralar karşılıklı açılmak suretiyle kız istenir. Facebookun izni ve Skype'nin kavliyle kız verildikten birkaç gün sonra; anne-baba-kaynana-kaynata-damat ve gelin adayının dahil olduğu, minimum 6 kişilik bir whatsapp grubu oluşturulmalıdır. Nişan, nikah, düğün gibi konular ile bunların masraflarını kimin karşılayacağı hususları, bu grup çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Geleneklerinden kopamayan bazı aileler Facebook kertmesi, İnstagram berdeli gibi yeni icatlar çıkarmaya çalışmaktaysa da, 21. Asırda bu tür teşebbüsler hoş karşılanmamaktadır.


(Temsili Skype Görüşmesi)

Evlenme Yaşı

Yaş hususu umumiyetle kızlar açısından sorun teşkil etmektedir. Okul sıralarında olması gereken kız çocuklarını evlendirme gayreti içinde olan aileler bulunmaktadır. Ancak, Medeni Yasamız 17 yaşını doldurmayanlara evlenme izni vermediği gibi, daha küçük yaştaki evlilikler toplumumuz tarafından ayıplanmaktadır. Benim de tavsiyem, yasanın ön gördüğü yaşta evlilik yapılmasıdır. Erkek açısından en önemli husus, askerliktir. Geçtiğimiz asırda kalan geleneklerimize göre erkek, askerliğini yapmadan evlendirilmemekteydi. Çağımızda ise, “Askerlik yapmamak için 18.000 USD verecek parası varsa, evlenecek parası da vardır” şeklindeki düşünce benimsenmiştir. Erkeklerin, bedelli askerlik yapanı makbul olmaktadır.


Çeyiz Hazırlanması

Çeyizin içinde; damat ve gelinin isimleriyle soyisimlerinden oluşan birer adet ortak Facebook ve İnstagram hesabı bulunur. Bu hesapların en az 100 takipçili olması, mutlu bir evliliğin müjdecisidir. Gelin adayı, ortak hesaplardan yayınlanacak gönderiler için 100 adet Cemal Süreya şiiriyle, 200 adet Nazım Hikmet şiirini çeyizinde bulundurmak zorundadır. “Giden gitmiştir, gittiği gün bitlenmiştir” gibisinden özlü ve közlü sözlerden de yeteri kadar bulundurulmalıdır.


Tattoo Gecesi

Üçüncü aşamada, Tattoo Gecesi yapılır. Gelinimiz, internet aleminden arkadaş ve takipçileriyle bir araya gelir ve koluna, buduna, omuzlarına dövme yaptırır. Desen olarak kelebek, güvercin gibi narin hayvanlar seçilir. Mümin kardeşlerimiz Maşallah, İnşallah gibi sözcükleri dövme olarak yazdırabilirler. Dövme Gecesi'nin her anı kayıt altına alınmalı; damat ve gelin müşterek konuta geçtikten sonra, bunlar ortak hesaplardan kısım kısım yayınlanmalıdır.

Dövme Gecesi'nde “Yüksek yüksek tepelere kız vermesinler” türküsü yerine “Yüksek takipçili erkeklere kız versinler” türküsü okunmalıdır.


Bekarlığa Veda Partisi

Evlenecek kız için Tattoo Gecesi neyse, erkek için Bekarlığa Veda Partisi de odur. Bekarlığa veda partisinde, erkeğin yakın arkadaşları halı saha kiralarlar. 1 saatlik maç sonrasında, erkeğin arkadaşlarından birinin evine gidilerek bir adet derbi maç seyredilir. Maç izleme esnasında küfretmek, taşkınlık yapmak ve ev yapımı rakı içmek serbesttir. Maç bittikten sonra, birkaç el tavla oynanır. Oyun konsolu varsa birkaç etap da oyun oynanır. Nikah şahitliği yapacak olan erkek arkadaşın, türlü internet sitelerinden derlediği güzel hatun fotoğraflarından oluşan bir albüm damada gösterildikten sonra gece sona erer.


Düğün

Düğüne eş, dost, akraba ve komşulardan kimse çağrılmaz. Yalnızca internet arkadaş ve takipçileri çağrılır. Arkadaş ve takipçiler, nikah töreninden sonra gelini like'larlar. Düğünün de her dakikası kayıt altına alınır. Düğün ve fotoğrafçı masrafları damat tarafına aittir. Beğenilmeyen fotoğraflara fotoşop uygulanması gerekirse, bunun masraflarını kız tarafı karşılar. Düğündeki her kişinin ve düğünün her anının kayıt altına alınabilmesi için en az 120 fotoğrafçı ve en az 25 kameraman görevlendirilmelidir. Düğün, çeşitli internet hesaplarından canlı olarak yayınlanmalıdır. Kameramanlar, düğünün farklı anlarında damat ve gelinin yüzlerine 200 kadar zum yapmalıdır. Fotoğrafçılar da, düğün pastasının bütün detaylarını gösterecek şekilde en az 20.000 megapixellik fotoğraflar çekmelidir.

Düğün için gelin arabası süslemek, geçtiğimiz asırda kalmış bir gelenek olmakla birlikte, ille de yapılacaksa, bunun için gerekli araç Uber'den temin edilmeli ve seyir esnasında bol bol konum bilgisi atılmalıdır. Gelin ve damadın önderlik ettiği düğün konboyu, seyir esnasında taksicilere bulaşmamalı, gereksiz münakaşalara girmemelidir. Damattan para koparabilmek için yol kesen veletlere ise, üç-beş bitcoin atılmalıdır.


Balayı ve Gerdek

Beşinci aşamada balayı etkinliği vardır. Çiftler balayında Bodrum, Marmaris, Çeşme, Kuşadası gibi yerlere gitmek yerine birlikte yaşanılacak olan konutun bulunduğu kattaki asansörü kullanabilirler. Damat ve gelin asansörde halvet olduktan sonra, dilerlerse apartman boşluklarında, lokanta tuvaletlerinde de halvet olmaya devam edebilirler.

Gerdeğe girecek olan erkeklere mesir macunu gibi kan şekerini zıplatacak gıdalar vermek yerine; yoğurt, yulaf gibi nispeten faydalı besinler verilmelidir.


Boşanma

Hiç arzu etmesek de, bazı çiftler boşanmak isteyecektir. İşler bu aşamaya geldiğinde e-devlet üzerinden, e-imzayla ve e-mahkeme vasıtasıyla boşanılmalıdır.
Old 22-03-2018, 13:42   #59
hukukbilgisi

 
Mesaj Polisiye Bir Hikâye: Ser Komiser Faruk

Ser Komiser Faruk, 50 yaşlarında, bir kez evlenip boşanmış, yaşlı annesiyle birlikte yaşıyor. Çocukluğundan beri polisiye romanlar okumuş, filmler izlemiş. Mesleğini seçmesinde bunlar etkili olmuş. Cinayet Büro Amirliğine atanması yıllar almış, ama ne gam; 10 yıl gelmiş geçmiş bile cinayette...

İzlediği her filmi, her diziyi polisiye filmmişçesine izliyor. Konusu cinayet olmasa bile, film karakterlerini birer suçlularmış gibi analiz ediyor; yalan söyleyip söylemediklerini, bir şey saklayıp saklamadıklarını kestirmeye çalışıyor. CSI (Olay Yeri İnceleme) dizilerindeki teknolojiye bayılıyor. Olay yerinde bulunan her nesnenin menşe ve satış bilgilerinin bilgisayarda tık diye bulunabilmesini gıptayla seyrediyor.

CSİ: Las Vegas, CSI: NY, CSI: Miami, CSI:Cyber... ne güzel diziler!.. Rüyalarında CSI: İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya dizilerinde boşrolde oynadığını görüyor. Dizilerde hep bilgisayar başındaki eleman olarak görüyor kendisini. Sokak sokak dolaşmıyor, sorguya aldığı şüphelilerle cebelleşmiyor, ölüm haberlerini ailelerine haber vermiyor, devlet daireleri ve bürokrasiyle uğraşmıyor. Oturduğu yerden, klavye ve faresini kullanarak, bütün gizemli vakaları birer birer aydınlatıyor. Bazı rüyalarında, sesli komutla çalışan bilgisayarı bile var. Böyle rüyalarında, 3D yazıcı bile var, canı ne isterse çıkartıyor yazıcıdan. Kaymaklı kadayıf gibi iş; hem cinayetleri aydınlat, hem de hobilerine zaman ayır...

Ser Komiser Faruk, Çoğunlukla sivil kıyafet giyiyor. Takım elbise değil elbette. Çok sevdiği yarım boğazlı siyah renkli kazaklardan, gardrobunda 10 tane var. Mesai arkadaşları, üzerindeki kazağı hiç yıkamadığına, yıllardır aynı kazağı giydiğine yemin edebilirler...

Cinayet Büro Amirliği, geçen yıl açılan dosyaların %2'sini başarıyla kapatmış ve suçluları adalete teslim etmiş (Rüyalarında bu oran %92)! Adalet, teslim edilen suçluların %55'inin cezasını ertelemiş, %30'unu denetimli serbestliğe tabi tutmuş, geri kalanına da üçer beşer sene vermiş, hiç moralleri bozulmamış. Halen kalan %98'in peşindeler...

***

Sabahın erken saatlerinde telefonu çaldığında, Ser Komiser Faruk çoktan uyanmış ve traşını olmuştu. Ondan daha erken kalkan yaşlı annesi Hanife Sultan da (adına Sultan ekleyerek söylüyor), kahvaltıyı çoktan hazırlamış bile.

Ser Komiser Faruk, alelacele kahvaltısını yaptıktan sonra; olay yerine gelir gelmez, cesedin üzerine örtülmüş gazeteyi kaldırdı ve yüzünü buruşturdu. Ceset, çoktan çürümüş ve iskelet yığını haline gelmişti.

Ancak, anlayamadığı bir nokta vardı. Olay yeri şeridi, olay yerini çevreleyecek (yaklaşık 50 metre karelik bir alan) şekilde değil, yalnızca iskeleti çevreleyecek şekilde çekilmişti. İşin yapılış şeklinden, yeni memurlardan Mustafa'nın icraatı olduğu anlaşılıyordu.

- Mustafaaaaaaa!

- Buyrun amirim!

- Evladım, sen mi çektin bu şeridi?

- Evet, amirim. Olay yerine intikal eder etmez, yönetmelik gereği şeridi çektim.

- Demek yönetmelik gereği... Bir bak bakayım, şu şeritte yönetmeliğe aykır biri durum var mı?

- Bakıyorum amirim. Aaaaa... Yanlış çekmişim şeridi... Tüh tüh... Ben de, olay yerinin etrafını tebeşirle çizerken, niye arkadaşlar kıs kıs gülüyor diye huylanmıştım. Şimdi hatırladım, cesedin çevresini tebeşirle çiziyorduk, olay yeri çevresine de şerit çekiyorduk.

- Koş, düzelt şu rezilliği... Tebeşirle hızını alamamışsın; Ali topu bana at, Ayşe bakkala git, gibi cümleler de yazmışsın. İnternet fenomeni mi yapacaksın bizi evladım. Medya başımıza üşüşmeden doğrusu neyse o şekilde yap.

- Emredersiniz amirim.

Olay yeri rezillikleri bununla kalsa iyiydi. İskeletin yanına uzanıp selfie çekilmeye çalışan memur mu ararsın, taco kamyonu nerede diye soran mı ararsın, kahve makinası bakınan mı ararsın...

Bütün deliler bizim birimde toplanmış, diye düşündü Ser Komiser Faruk... Bir yandan dağınıklığa çeki düzen vermeye çalışırken, diğer yandan iskeletle ilgili teori oluşturmaya çalışıyordu...

***


Memurlardan birisi (Seyfi) yanına yaklaşarak, olay yerinin, kentsel dönüşüm çerçevisinde yıkılan bir grup evin enkazı olduğunu söyledi. Yıkım yapıldıktan sonra, yeni inşaatın temeli kazılırken ceset bulunmuştu. 'Bir zamanlar buralar hep dutluk... olmasa bile hep yeşillikti' diye düşündü Ser Komiser Faruk.

Kısa süren dalgınlık anından sonra Ser Komiser Faruk, Seyfi'ye: “Merkezi arayın, bu yere ait ne kadar proje, harita vs varsa bilgisayardan bulup çıkartsınlar.” diye direktif verdi. Ser Komiser, araziyle ilgili bilgi alıp, hangi tarihte kimlerin yaşadığını ve olası katil veya katilleri öğrenme niyetindeydi. Görevliler, ceset üzerinde inceleme yaparken, Ser Komiser Faruk ve ekibi merkeze döndüler.

***

Komiser Faruk, orta şekerli kahvesini içerken, memurlardan birisi (Selami) mahcup bir şekilde odasına girdi:

- Amirim, bilgisayardan bir şey çıkmadı; belediye ve tapuya birer memurumuzu gönderdik, bilgi alır almaz, beni arayacaklar.

- Bilgisayardan niye çıkmadı lan, izlediğim bütün polisiye dizi ve filmlerde böyle şeyler bilgisayardan çıkıyordu!..

- Maalesef amirim, bizim böyle bir veritabanımız yok.

- Mecburen, belediye ve tapuya giden arkadaşlarımızı bekleyeceğiz desene...

- Öyle amirim...

***

Bekleyiş sürerken, sonraki ayın nafaka ödemesine takıldı kafası komiserin. Evlilikleri boyunca çalışan bir kadın olan eşi Nurhan, boşanma davasını açmadan 3 gün önce işinden istifa etmiş ve aylık 2.000 TL yoksulluk nafakası istemişti. Allah'tan hâkim insaflı çıkmıştı da 750 TL ile kurtulmuştu. Çocuklar karısında, nafaka borcu da kendisinde kalmıştı. Çocuklar karısındaydı ve onlar için ayrıca nafaka ödüyordu, ama hayırsız evlatlar, sağlam harcama isteyen bütün ihtiyaçları için yine babalarına geliyordu. “Çocukların alışverişlerini de ben finanse ediyorum, öyleyse eşime ödediğim nereye gidiyor lan?” diyerek çaresizce homurdanıyordu. Çocuklara para veriyor diye, nafakaları da aksatamazdı, ödemezse hapis cezası vardı. Koskoca Ser Komiser Faruk, nafaka borcundan hapiste! Hapise düşmek bir şey değil; hem miletin diline, hemi de ekşi sözlüğe filan düşerdi. Ser Komiser Faruk, böyle kara kara düşünürken...

***


Not: Yazımı devam eden bir hikâye. Bittiğinde senaryolaştırmayı düşünüyorum.
Old 26-12-2020, 11:18   #60
hukukbilgisi

 
Mesaj PES Kodu ve Diğerleri

Aşılara çip takılacak mı, takılmayacak mı sorunsalı gündemimizi meşgul ederken, HES kodu çoktan hayatımıza girdi bile değerli okurlar. Böylece, soru da kendiliğinden cevaplanmış oldu. Kod varken, çipe ne gerek var, değil mi ama?

Kodlar bir kere hayatımıza girince, kolay kolay bunlardan kurtulabileceğimizi sanmıyorum. Kodların mutlaka devamı gelecektir. Vizyon sahibi bir yazar olaraktan, ileriki bir tarihte hayatımıza gireceğini tahmin ettiğim bazı kodları paylaşmak isterim.

PES Kodu: Bir yıl önce kilosunu 25 TL'ye aldığımız peynirin fiyatının 45 TL'ye yükselmesindeki gibi, bizi şaşırtan fiyat artışlarında bu kodu kullanabileceğiz. PES Kodunun açılımı: Pes doğrusu'dur. Fiyatlardan memnuniyetsizliğimizi ve bunu protesto ettiğimizi ifade eder.

YES kodu: Yasa olsun, kanun hükmünde kararname olsun, anayasa değişikliği olsun, bunlarla bir sorunumuz olmadığını, vatandaş olarak devletten gelecek her türlü uygulamayı kabul ettiğimizi belirten koddur. Açılımı: Yes be annem şeklindedir.



KÜS Kodu: Artık görüşmek isetemediğimiz arkadaş, akraba ve komşulara gönderebileceğimiz bir koddur. Bu kodu alan vatandaşlarımızın, muhataplarıyla asla görüşmemeleri gerekmektedir. Açılımı: Küstüüüüüm, küstüüüüm'dür.

EYT Kodu: Bu kod kendisine gönderilen emeklilik vatandaşlarımız, hem yaşı, hem de zaman yolculuğu fikrinin hayata geçirilmesini beklemek zorundadır. Zaman yolculuğu hayata geçtikten sonra, diledikleri zamana gidip pat diye emekli olmamaları için, kodun içine, ayrıca gizli bir kod daha yerleştirilmiştir. Açılımı: Emeklilikte Yüz yaşını takmayanlardır.

SAF Kodu: Dolandırılmaya, aldatılmaya müsait vatandaşlarımıza özel olarak üretilmiş kodlardır. Bu kodu taşıyan yurttaşlarımız, gönül rahatlığıyla kandırılabilirler. Milleti dolandırmaya niyetli kimselerin, eylemlerine bu yurttaşlarımızdan başlamalı zaruridir. Bu kod ayrıca, ikramiye çıkma olasılığı 622 milyonda 1 olan şans oyunlarını oynayan vatandaşlarımıza da verilecektir.

SÜS Kodu: Pahalı ticari mallar için üretilmiş bir koddur. Onca para bayılındıktan sonra, her türlü bozulma ve kırılma ihtimaline karşı, o malın süs olarak kullanılması önerilir. Gerekli ya da gereksiz kullanımlardan ötürü bozulma ve kırılma durumlarında, sorumluluk tamamen alıcıya aittir. Açılımı: Sadece süslemek içindir, gibi bir şeydir.

YUH Kodu: Kararlarını beğenmediğimiz hakemler için üretilmiş bir koddur. Bu kod kendisine gönderilmiş hakemler, o dakikadan itibaren yanlış karar veremezler. Verdikleri takdirde ağızlarına kırmızı biber... pardon kırmızı kart sürülür. Açılımı: Yuh nefsine uyanlara'dır.

DEDİ Kodu: İki lafın belini kırmak isteyen vatandaşlarımız için üretilmiş koddur. Bu kodu alan vatandaşlarımızla sohbet edilebilir, dedikodu yapılabilir, çarşı iznine çıkılabilir. Açılımsız bir koddur.

Nice kodlu günlere!..


Yazım tarihi: 26/12/2020
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
siyasi tansiyonun ilacı mizah Durdu GÜNEŞ Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 0 02-01-2009 15:52


THS Sunucusu bu sayfayı 0,26207209 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.