24-11-2009, 16:00 | #31 |
|
Ya da bir soru da ben sorayım izninizle; evlilik içinde 2002 yılının 3. ayında alınmış bir gayrimenkul var.Bu gayrimenkul bayan üzerine kayıtlı. parasını da %95 bayan ödemiş. Ancak müteahhide parayı koca götürmüş erkekle erkek muhatap olur hesabı.Boşanmadan sonra erkek dava açmış ben aldım diye dava açmış. 1/2 sini istiyor.
Bu durumda ne yapmak lazım |
03-06-2010, 10:24 | #32 |
|
merhaba sayın meslektaşlar.
benim de bir sorum olacak. davalı ile müvekkilemiz evlilik birliği içerisinde araç satın almışlar ve boşanma gerçekleşti. evlilik 2002 yılından sonra. şimdi 1/2 si diğer eşe ait olur diye bi madde bulamamdım kanunda. nerde yazıyor acaba? neye göre yarısı diğer eşe ait oluyor? |
09-07-2010, 11:10 | #33 |
|
Katkı Payı Davasında Zamanaşımına İlişkin HGK.Kararı
T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO : 2010/8-231 KARAR NO : 2010/255 Y A R G I T A Y İ L A M I İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Aydın Aile Mahkemesi TARİHİ : 22/12/2009 NUMARASI : 2009/1427-2009/1490 DAVACI :M. E. K. vekili Av. K.P. DAVALI :H. A.vekili Av. A. Ö. Taraflar arasındaki "Katkı payı alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.11.2008 gün ve 2006/1041 E.-2008/1165 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 26.05.2009 gün ve 2009/1873 E., 2009/2621 K. sayılı ilamı ile; (...Davacı M. E. K. vekili, davalı adına kayıtlı 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün alımındaki katkısı nedeniyle davalı eşinden katkı payı alacağı isteğinde bulunmuştur. Davalı H.A. vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı defı'nde bulunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüyle 16.202 YTL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Eşler arasında boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejimi sona ermiştir(TMK.nun 225/son). Taraflar arasında evlilik tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TMK. m. 170.), bir yıl içinde başka mal rejimini seçmediklerinden 24.9.2002 tarihine kadar ise edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.(4722 s.K. md. 10/1,4721 s.K. TMK md. 202/1.). TMK.nun 178.maddesinde, "evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün Kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar." hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiş görülmekte olan dava ise bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 6.11.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir. Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, "Davanın Borçlar Kanununun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve henüz zamanaşımı süresinin dolmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı vekili getirmektedir. Davaya konu edilen ve davalı adına tapuda kayıtlı gözüken 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün 02.03.2000 tarihinde dava dışı üçüncü kişiden satış yoluyla edinildiği, uyuşmazlık konusu değildir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 2000 yılında ortak hayatın devam ettiği dönemde alınan ve davalı (kadın) adına tapuya tescili yapılan taşınmazın alımında yapıldığı ileri sürülen katkı payına ilişkin alacağın dava zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği, burada varılacak sonuca göre, davanın yasal süresinde açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır. Öncelikle katkı payı alacağı ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır. Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (T.M.K.) 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi (T.K.M.) yürürlükte iken, taraflar; evlenme mukavelesiyle kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmediklerine göre, aralarında yasal rejim olan mal ayrılığı geçerlidir. (TKM. m.170) Taşınmaz, taraflar arasında bu rejim geçerli iken edinilmiştir. Mal ayrılığında; eşlerden her biri, kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (T.K.M. m.186/1). Eşlerden her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları yine kendilerine aittir. (T.K.M. m.189). 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 152'nci maddesi gereğince evin intihabı, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi kocaya aittir. 153'ncü madde gereğince de eve kadın bakar. Başka bir ifade ile, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisine göre; kadının eve bakması ve ev işlerini yapması yasal ödevidir (Hukuk Genel Kurulu'nun 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamı). Yukarıda da değinildiği üzere, koca mensup olduğu sosyal çevre bakımından, zorunlu ihtiyaçlarla birlikte, normal yaşayış düzeyini sağlamakla yükümlü olduğuna göre, kadının gelirinden bunları karşılamak üzere sarfı gereken giderlere Medeni Kanunu'nun 190.maddesi uyarınca münasip katılma payı dışında kalan kısmının kocanın mal varlığını arttırmada kullanıldığının kabulü gerekir. 190.maddenin 2.fıkrasındaki "karının bu suretle iştiraki kocanın hiçbir vakitte iade ve tazmin mükellefiyetini icap etmez" yolundaki hükmü de, hiç kuşkusuz kadının katılma zorunda bulunduğu masraflar için uygulamak gerekir. Bunun aksinin kabulü kadının, kocanın mal varlığını arttırmaya ya da katılma zorunluluğu sonucunu doğurur ki, bu fiilen kocanın yasal yükümlülüklerine ters düşeceği gibi hakkaniyet ve adalete de aykırı olur. Davalının mal varlığındaki artışın niteliği de göz önünde tutulduğunda davacının hibe (bağışlama) amacıyla hareket ettiğinden de söz edilemez (H.G.K.'nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57 sayılı ilamı). 743 Sayılı Kanun'da, eşlerden birinin edindiği mala, diğer eş katkı yapmış ise, sağladığı bu katkı karşılığını isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararları ile; katkıyı sağlayan eşin, diğerinden katkısı karşılığı genel hükümlere göre bir tazminat (veya alacak) talep edebileceği kabul edilmiştir (H.G.K.'nun 01.02.1985 gün ve E:2/176, K:57; 28.09.1994 gün ve 1994/2-47 E. - 564 K.; 18.09.1996 gün ve 1996/2-498 E. - 595 K.; 03.02.1999 gün ve 1999/2-56 E. - 40 K.; 07/06/2000 gün ve 2000/2-959 E. - 972 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamları). Öğretide ise, eşlerin aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi destek nedeniyle, katkı sağlayan eşin diğer eşe karşı bir alacak hakkına (katkı tazminatına) sahip olduğu ileri sürülmüştür (Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.56; Özuğur, A. İhsan:Mal Rejimleri, Ankara 2007, s.147; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.139; Gümüş, M. Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul 2008, s.324; Gençcan, Ö. Uğur: Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007, s.473; Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, A.: Türk Özel Hukuku (Aile Hukuku), Cilt III, İstanbul 2005, s.417). Alman Federal Mahkemesi de, mal ayrılığı rejiminde eşler arasında bir paylaşımı olanaklı kılmak için, (aile hukuku dışındaki) genel hükümlere başvurduğu görülmektedir. Bununla, mal ayrılığı rejiminin, evlilik sona erdiğinde eşler arasında bir paylaşıma yer vermemesinin adaletsizliği ve bunun ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği karşısında, verdiği kararlarla, genel kuralları zorlayarak eşler arasında bir paylaşım gerçekleştirmeye çalışmıştır (Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.68, 71). Gerçekten, karı-kocanın kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlama düşüncesi ile, aralarında akdi bir ilişki kurdukları her türlü duraksamadan uzaktır. Katkı yapılan malın edinme nedeninin temelinde de, bu düşünce yatmaktadır. Katkıyı sağlayan eşin, diğer eşe bu maddi desteği, bağışlama olarak kabul etmek de, mümkün değildir. Diğer taraftan, katkıyı alan eşin, aldığını para olarak iade edeceği düşüncesinde olduğu da, ileri sürülemez. Çünkü, evlilik birliğinin temelindeki aile birliği düşüncesi buna engel oluşturmaktadır. Eşler arasındaki bu ilişkinin temelinde kocanın (veya kadının) taşınmazdan katkısı oranında yararlanacağı esası bulunmaktadır. Bu akdi ilişki, bir süre sınırlamasına tabi tutulmadığı gibi, evlilik birliğinin devamı süresince varlığını koruyacağı aşikardır. Buraya kadar yapılan açıklamaların zamanaşımı süresine etkisi de irdelenmelidir: Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (B.K.) 125-140'ncı maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması gerekir (Tutumlu, M.Akif: Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, Ankara 2007, 27-28; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2009, s.254 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Ayrıca bakınız: H.G.K.'nun 3.12.2003 gün ve 2003/4-658 E. - 727 K.; 3.5.2006 gün ve 2006/4-232 E. - 269 K. sayılı ilamları). B.K.'nun 125.maddesindeki " bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir" hükmündeki (her dava) sözcüklerini "bütün alacaklar" şeklinde anlamak gerekir (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.265; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.36). B.K.'nun 125'inci maddesi, sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür (Zeytin, Zafer: a.g.e., s.266; Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.42). Diğer taraftan, eşler arasındaki borç ilişkilerinin dava ya da takip yoluyla çözümlenmesinin, evlilikte bulunması gereken karşılıklı güven, saygı ve sevgi duygularını olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünen Yasa koyucu, evlilik süresince eşlerin birbirlerindeki alacakları hakkında zamanaşımının işlemeyeceğini kabul etmiştir (Tutumlu, M.Akif: a.g.e., s.333). Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.'nun "Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler" başlığı altında 132.maddenin 1.fıkrasının 3.bendinde aynen; "Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında" demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır. Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.'nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.'nun 125.maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava (bütün alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir. Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.'nun 132.maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir. O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece "davanın B.K.'nun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu" şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir. Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan işin esasına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
09-07-2010, 11:23 | #34 |
|
Hukuk Genel Kurulu Kararının Tarafımdan Değerlendirilmesi:
Kişisel kanaatime göre, HGK. Kararı doğru olup, 8. HD.’nin daha önce verdiği 29.03.2010 tarih ve ESAS NO :2010/948 ; KARAR NO :2010/1424 sayılı kararı ile de tutarlıdır. Buna karşılık her iki kararda da B.K. 125. maddeye atıfla, 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği şeklindeki yorumdan iki sonuç çıkmaktadır: 1- Eşler arasında “mal ayrılığı” rejimi esnasında ortaya çıkan katkı payı alacaklarının temeli, borçlar hukukudur. Bu nedenle (BK.m. 132/f.1,b.3 hükmü de dikkate alınarak), alacak davası evliliğin sona erdiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu halde dava tarihi esas alınarak katkı yapılan malın değeri belirlenecek ve bu durumda dava tarihinden itibaren faiz işleyecektir. 2- Bu katkı payı alacaklarının temeli, borçlar hukuku olarak kabul edildiğine ve MK.m.227 dışında tutulduğuna göre, kanaatimce görevli mahkeme de, aile mahkemesi değil, genel mahkemeler olması gerekir. Zira, evlilik birliği sona erdikten itibaren 10 yıl içinde açılabilecek olan bu tür davalarda, dava temelini bir yandan borçlar hukuku ilişkisi olarak kabul edip, diğer yandan halen eşleri evli saymak, ispat kurallarını buna göre değerlendirmek, bana göre hukuk mantığına aykırıdır. Ancak Yargıtay uygulaması benim görüşümün aksi olup, bu tür davalarda da (MK.m.227 kapsamında kabul edilerek) Aile Mahkemesinin görevli olduğu yönündedir. ELEŞTİRİ: Kişisel kanaatim, eşler 2002 sonrasında edinilmiş mallara katılma rejimi içinde olduklarından, 1 Ocak 2002 öncesi edinilen mallar açısından uygulamanın böyle ikili bir ayırım yapmaması gerekir. Zira yeni yasal mal rejimi içinde eşlerin edinilmiş ve kişisel malları ayırımı dikkate alınmış ve bu mallardan yapılan katkılar, MK.m.227 ve 230. hükümleri ile düzenlenmiştir. Özellikle 227. maddede eşlerin hangi malından hangi malına katkı yapıldığı belirtilmemiş, sadece genel olarak ..”diğerine ait bir mala..” katkıdan bahsedilmiştir. Edinilmiş mal rejimi tasfiyesi içinde eşlerin hiçbir edinilmiş malı bulunmasa dahi, tasfiye talep edilebilir ve bu tasfiye içinde 227. maddedeki talepler ileri sürülebilir. Bir eşin kişisel malından diğer eşin kişisel malına katkı, bu madde kapsamında talep edilebilir. MK.m.220 gereği, mal rejimi başlangıcından önce sahip olunan mallar “kişisel mal” sayıldığına göre, demek ki, MK.m.227, 1 Ocak 2002 öncesi kişisel malları da kapsamaktadır. Bu yorum kabul edildiğinde, ancak o zaman bu tür katkı payı davalarında aile mahkemesi görevli sayılır. Yasal mal rejimi tasfiyesi içinde katılma alacağı ve katkı payı taleplerinin tek bir zamanaşımına bağlı olması gerekir. Bu husus malların değerlendirilmesi anı için de önemlidir. Ayrıca farklı zaman dilimlerinde birbirinin malvarlığına katkı yapmış olan eşler arasında da eşitsizlik yaratacaktır. Bu nedenle Yargıtay'ın katkı payı davalarını MK.m.227'den ayrı olarak yorumlayıp, 10 yıllık zanaşımı uygulaması, buna karşılık MK.m.227'ye dahil olan Değe Artış Payı talepleri ile, KATILMA ALACAĞI taleplerini, MK.m.178'i kıyasen uygulayarak, 1 yıllık zamanaşımı süresine tabi tutması, mal rejimleri kurallarına aykırı olduğu kanaatindeyim. Bu hususta acilen bir yasa değişikliği yapılarak, mal rejiminden doğacak her tür alacak haklarının tek bir zamanaşımı süresine bağlanması, hukuk güvenliği gereğidir. Saygılarımla. |
13-08-2010, 00:52 | #35 |
|
Mal rejimi tasfiyesi ve zamanaşımı
Bilindiği gibi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yeni Kanunun uygulanmaya başlanması ile Aile Hukukunda ve özellikle boşanma davalarında zaman zaman sorunlar yaşanmaktadır. Boşanma davalarında yaşanan sıkıntıların başında ise mal rejimi tasfiye davaları gelmektedir. Gerek doktrinde, gerek yargıda tartışmalı olan hususlar bulunmaktadır. Nitekim, mal rejimi tasfiyesi ile ilgili olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sadece ZAMANAŞIMI konusunda, 2009 ve 2010 yıllarında birbirini nakzeden ilamlarının sayısı dörde ulaşmıştır.
4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun dikkatle tetkik edildiğinde, her ne kadar 1. maddesinde geçmişe etkili olmama kuralını benimsediğini belirtse de, hemen tüm maddelerinde şu veya bu şekilde, 4721 sayılı TMK hükümlerinin uygulanmasına ayrı bir özen gösterildiği müşahede edilmektedir. O kadar ki, hemen tüm maddelerin ve hatta fıkraların sonlarında, bir takım kayıtlara bağlı olduğunu belirtmek suretiyle, 4721 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ibaresi vurgulanmaktadır. Bu tutum, kanun koyucu tarafından yeni Kanunun biran evvel etkin uygulamaya geçirilmesinin temini bakımından düşünülmüş olabilir. Ancak, eski kanun ile yeni kanunun uygulanacağı alan ve hükümlerin anlaşılmasında hala güçlükler yaşanmaktadır Bu cümleden olmak üzere, 4721 sayılı Kanunun mal rejimi tasfiyesi davaları için 178. maddesinde öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresi de, Kanunun yürürlüğe girişinden bu yana geçen 8 yıla rağmen tartışılmaya devam etmektedir. Bana göre, tartışılacak, tereddüde düşecek bir durum bulunmamaktadır. Şöyle ki; 1- 743 sayılı TKM’nde mal rejimi tasfiyesi için kanun herhangi bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir. Yani önceki 743 sayılı KANUNDA bu konuda bir hüküm bulunmamaktadır. 2- Bu nedenle, Yargıtay İÇTİHATLARI ile, 818 sayılı Borçlar Kanunun (BK) 125. maddesinin alacak davalarında öngördüğü 10 yıllık zamanaşımının mal rejimi tasfiye davalarında da kullanılması karar altına alınmıştır. 3- Kanun hükmü olmadığı takdirde boşluğu doldurmak için içtihatlar ve içtihadı birleştirme kararlarının uygulandığı malumdur. Yani, kanun hükmünün bulunmaması halinde içtihatlar uygulanır. Konu hakkında kanun hükmü vazedildiğinde İÇTİHATLAR GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRİR. 4- BK 125. madde, “.. Kanunda başka suretle HÜKÜM MEVCUT OLMADIĞI takdirde…” ifadesini kullanmıştır. Kanunda artık o konuda boşluk yoktur. 4721 sayılı TMK’nun 178. maddesi, mal rejimi tasfiye davalarında 1 yıllık zamanaşımını KANUN HÜKMÜ olarak açık seçik ortaya koymuştur. İçtihatlara ve BK’nun 125. maddesini kullanmaya veya atıfta bulunmaya artık gerek kalmamıştır. 5- Deniyor ki, 4722 sayılı TMK’nun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunun 1. ve 10. maddeleri çerçevesinde 1 Ocak 2002 tarihinden önceki evliliklerde, boşanma halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanır. Doğrudur, KANUN HÜKÜMLERİ uygulanır. 4722 sayılı Kanun, İÇTİHAT KARARLARI dememiştir. Kaldı ki, belli bir konuda içtihat varsa, aynı konuda kanun hükmünün vazedilmesiyle bu içtihat geçerliğini yitirir. 6- Belki de yukarıda kayıtlı açıklamaları yapmaya hiç gerek bulunmamaktadır. 4722 sayılı Kanunun ”Hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri” başlıklı 20. maddesi herhangi bir yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır. MADDE 20. — Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, Türk Kanunu Medenîsi hükümlerine tâbi olmaya devam ederler. Ancak söz konusu süreler, Türk Medenî Kanununun belirlediği süreden uzun ise, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu Kanunda belirlenen sürenin geçmesiyle dolmuş olur. Kanun yürürlüğe girmeden önce işlemeye başlamış süreler DAHİ, TMK’daki sürelerden uzunsa, TMK’daki hüküm uygulanacaktır. İşlemeye başlamamış süreler ise haliyle TMK hükümlerine tabidir. 7- TMK 241/2. madde dahi, “Dava hakkı alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak 1 yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden 5 yıl geçmekle düşer.” ifadesini kullanarak, alacak hakkının 1 yılda zamanaşımına uğrayacağını teyit etmektedir. O zaman ne tartışılmaktadır? 1 Ocak 2002 tarihinden önce akdedilmiş evlilik birliliğinin boşanma, iptal veya ölümle son bulması halinde mal rejimi tasfiye davalarında 743 sayılı TKM hükümleri uygulanacaktır. Peki, güzel, önceki Kanun döneminde, kanun hükmü de olmayan, içtihat kararlarına göre, başka bir kanuna atıfla oluşturulmuş 10 yıllık zamanaşımı süresi, 4721 sayılı TMK’nun öngördüğü 1 yıllık zamanaşımı süresinden uzun değil midir? Uzundur. O zaman 4722 sayılı kanuna göre ne yapılacaktır? 4721 sayılı Kanunda mevzu bahis olan, yani 1 yıllık süre uygulanacaktır. PROF. DR. ŞAKİR BERKİ’NİN ZAMANAŞIMI HAKKINDA ANLATTIKLARI. Rahmetli hocamız Prof. Dr. Şakir BERKİ derslerde zamanaşımına ayrı bir önem verirdi. Kanunlarda zamanaşımı hükümlerine duyulan ihtiyacın nedenlerini, günümüzde de bilinen genel bilgiler doğrultusunda anlattıktan başka, bir başka hususu da ilave ederdi. Borçlar Hukuku’nun öngördüğü 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin yanlış anlaşıldığını ve yanlış uygulandığını söylerdi. Borçlar Kanunun, İsviçre Borçlar Kanunundan aynen iktibas edildiğini, İsviçre’nin ise kanunu oluşturmasında Alman ve Fransız kanunlarından yararlandığını ilave ederdi. Avrupa kanunlarında zamanaşımı için “her halükarda 10 yıldır” ifadesinin iktibas sırasında manasının anlaşılamayarak, sadece “10 yıl” ifadesinin kaydedildiğini, bu uzun sürenin, esasında varlığı bilinmeyen bir alacağın, daha sonra ortaya çıkması halinde uygulanmasına münhasır olduğunu söylerdi. Örnek vermek gerekirse, mal rejimi tasfiyesi gibi bir davada, evlilik birliği sırasında eşlerden biri, bir taşınmaz satın almıştır. Diğer eş bunu bilmemektedir. Her iki eş de çalışmaktadır. Mal rejimi tasfiye davasında bu taşınmazın mevcudiyeti diğer eş tarafından bilinmemektedir. Dava sonuçlanmış ve kesinleşmiştir. Davanın açıldığı tarihten, örneğin 8 sene sonra bu taşınmazın varlığı ve tarafların evlilik birliği içerisinde edinildiği anlaşılmıştır. İşte, bu durumda yine dava açılabilecektir. Ama, dava açma tarihinden sonra 10 yıl geçmiştir ve yukarıda kayıtlı durum ortaya çıkmıştır. “Her halükarda” tanımının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Yani bu durum kanıtlanmış ve hak doğurucu bir sebep olarak ileri sürülse dahi zamanaşımı def’i ileri sürülebilecektir. Ben de hocamın görüşlerine katılıyorum. Alacağınız, talep edeceğiniz belli iken, hiç kimse oturup bunu 9 sene bekleyip sonra talep etmez. Hemen dava açar. Alacağın zayi edilmesi, kaçırılması veya başka bir ayına dönüştürülme risk ve ihtimalini göze almaz. 10 yıllık zamanaşımı süresinin yeni Türk Borçlar Kanunu taslağında değiştirilmekte olduğuna dair duyumlar da bulunmaktadır. Saygılarımla. |
19-08-2010, 21:15 | #36 |
|
Mal Rejiminin Tasfiyesi
Merhaba
Mal rejiminin tasfiyesi talepli davanın (veya mal rejimiyle ilgili kişisel malların iadesi davası dışındaki davalar) ön koşulu boşanma kararının kesinleşmiş olmasıdır. Mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma davasının ferisi değildir. Ayrı bir dava olarak açılmalıdır. Ancak Meslektaşlar mal rejiminden kaynaklanan taleplerini de boşanma davasında öne sürmektedirler. Bu durumda yüksek mahkeme mal rejimi ile ilgili dava hakkında tefrik kararı verilmesini ve ayrı bir esasa kaydedilmesini harcının alınmasını (nispi harç) ve boşanma davasının bekletici mesele yapılmasını istemektedir. Mal rejiminin tasfiyesi davası (sizin olaydaki dava TMK'nin 227.maddesinden kaynaklanan değer artış payı davasıdır) boşanma davası ile birlikte açılmışsa tefrik kararı verilerek ayrı bir esasa kaydedilecek davada doğal olarak aynı aile mahkemesinde görülecektir diye düşünüyorum. Mal rejiminden kaynaklanan dava ayrı olarak açılmışsa oradaki aile mahkemelerinden bir başkasına da düşebilir. Bu durumda boşanma davasının henüz sonuçlanmadığı/kesinleşmediği ve boşanma davasının bekletici mesele yapılması talepedilmeli. Mal rejiminden kaynaklanan davalar nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi davalardır. Harçlar Kanununun 28.maddesindeki AYM'nin iptali üzerine yapılan değişiklik harç ödeme konusunda kolaylık sağlıyor denilebilir. Harcı ödeme gücü olmayan kadınlar HUMK'nin 465 vd maddelerinde düzenlenmiş bulunan adli yardım müessesinden yararlanabilirler diye düşünüyorum. İyi çalışmalar diliyorum. Not:Konuya özel ilgimden dolayı Bir kaç ay içinde çıkacak "İçtihatlı Edinilmiş Mallara katılma rejimi" adlı dilekçe örneklerini de içeren bir çalışmam olduğunu da bu vesileyle konuya ilgi duyan meslektaşlarıma duyurmuş olayım. Ayrıca av.m_kirmizi@hotmail.com adresimdem ya da 0 539 322 88 33 nolu telefonumdan iletişim sağlanması durumunda daha geniş bilgi paylaşımı yapabileceğimi de belirteyim. |
23-11-2010, 10:16 | #37 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Şıpka, Katkı payı alacağına işletilecek faizin "dava tarihinden işletilmesi" sanıyorum MK.225/II uyarınca "mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer." hükmü nedeniyledir.Böyle bir durumda, tasfiye değerlerinin de dava tarihi itibariyle kıymetlendirilmesi daha doğru olmaz mı? (MK.230/III'e göre) Tasfiye anındaki değere, dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi sizce adil olabilir mi? |
23-11-2010, 12:11 | #38 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Dikici, Alacağın muacceliyeti diye bir kavram olduğunu sanırım bilirsiniz. Siz alacağınız olduğunu beyan etmedikçe, dava açmadıkça muacceliyet nasıl olacaktır? Daha basit anlatmaya çalışayım. 10 senelik mürürzaman var, faizi de yüklü olsun diye 9 sene 11 ay sonra dava açarsanız. Bu süre için faiz isterseniz adil olabilir mi? Her tecrübeli genç değildir. |
23-11-2010, 13:15 | #39 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Toprak, Muacceliyeti de müecceliyeti de gayet iyi bilirim. Sanıyorum sorumu anlayamamış (*) olmalısınız ki, bu soruyu sordunuz. Not: (*) Ya da ben iyi anlatamamış olabilirim. |
01-03-2011, 17:13 | #40 |
|
Değerli üstatlar, edinilmiş mallara katılma rejiminde katkı Payı ve tasfiye davaları hususundaki zamanaşımı konusu ile ilgili değerli görüşlerinizi inceledim.Ancak son duruma ilişkin sağlıklı bir bilgiye erişemedim. Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde açılacak tasfiye davasında katılma alacağı talep edebilmek için boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 1 yılmı yoksa 10 yılmı zamanaşımı var. Zira bir müvekkilim 2006 yılında boşanmış, karar aynı yıl kesinleşmiş. Evlilik birlii içinde 2002 yılında aldıkları arsa için katılma alacağı davası açmak istiyor. Dava zamanaşımı nedeniyle red olur mu?
|
02-03-2011, 09:17 | #41 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Meslektaşım, Katılma payı alacağı için dava açma süresi kesinleşmeden itibaren 1 yıl. Yani yasadan kaynaklı edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ve tasfiye payı alacağı uygulamada 1 yıllık zamanaşımı süresine tabi. Saygılar. __________________ |
14-05-2011, 01:12 | #42 | |||||||||||||||||||
|
Ben gayet adil olduğunu düşünüyorum. Zira arzu edene "tevdi mahalli tayini" "alacaklının temerrüdü" de var. |
28-07-2011, 11:00 | #43 |
|
mal rejimi sorunu ve maddi manevi tazminat
değerli meslektaşlarım acil cevap bekleyen bir sorum var yardımcı olursanız sevinirim. müvekkilim aleyhine eş tarafından boşanma davası açılmıştır. dava sonuçlanmış müvekkil aleyhine 25000tl maddi 25000tl manevi tazminat ödenmesine, ayrıca boşanmalarına da karar verilmiştir. bu aşamadan sonra davalı eş müvekkilime karşı mal rejiminden kaynaklanan talepleri için dava açabilir mi?
|
28-07-2011, 13:11 | #44 |
|
Boşanma davası kesinleştikten itibaren bir yıl içinde mal rejimi tasfiyesi davası açılabilir. Bu nedenle eğer bu süre geçmemişse müvekkilinize karşı (2002 sonrası edinilmiş mallar varsa) bu dava açılabilecektir.
|
08-01-2012, 17:30 | #45 |
|
Mal reiminin tasfiyesi ve Katılma alacağı davalarının yeni HMK.m.107 kapsamında BELİRSİZ ALACAK DAVASI olduğu kanaatindeyim.
Bu görüşümü Ekim 2011'den sonra katıldığım eğitimlerde (TBB. ile çeşitli baro bölgelerinde yaptığımız Aile Hukuku eğitimlerinde) dile getirdim. Bazı Usul Hukuku öğretim üyelerinin de aynı yorumda bulunduğunu duydum. Bana göre özellikle KATILMA ALACAĞI, eşlerin tüm malvarlıklarının tasfiyesine dayandığından ve borçlar da düşeceğinden dolayı BELİRSİZ BİR ALACAK DAVASIDIR. Ancak katılma alacağı için söylediklerimi 2002 öncesi KATKI PAYI ALACAĞI için söyleyemeyeceğim. Zira bu dava mal rejimi tasfiyesi değildir, sadece bir katkının varlığı ve bugünkü değerinin talep edilmesidir. Bu nedenle belirsiz alacak olmamalı. Zaten bu tür davalarda zamanaşımı da 10 yıl olduğundan bir hak kaybı sözkonusu olamayacaktır. Bu konudaki yorumlarını bekliyorum. Saygılarımla. |
08-01-2012, 18:01 | #46 |
|
Sayın Hocam,
"Ancak katılma alacağı için söylediklerimi 2002 öncesi KATKI PAYI ALACAĞI için söyleyemeyeceğim.Bu dava,sadece bir katkının varlığı ve bugünkü değerinin talep edilmesidir.Bu nedenle belirsiz alacak olmamalı." demektesiniz. Peki bu belirli alacağın miktarını, dava açmak isteyen bir vatandaş, belirlenmesini mahkemeye bırakmadan, kendisi nasıl belirleyecektir? Saygılarımla. |
09-04-2012, 16:21 | #47 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu konunun uzun süre tartışılacağı hiç şüphesizdir. Katkı Payı Alacağı isteminde dava konusu alacak miktarı belirlidir veya belirlenebilir değerdedir. Bugünkü değerinin tespiti de belirlenebilir olduğuna göre HMK m.109 da belirtilen KISMİ DAVA (kısmi alacak davası) olarak açılması daha uygundur diye düşünmekteyim. Mal rejiminin tasfiyesi ve katılma klacağı davalarının HMK.m.107 kapsamında BELİRSİZ ALACAK DAVASI olarak kabul edilebilir olmasının da gerekçesinin kolayca belirlenebilir olmadığı ve yargılamayı gerektirdiği ancak bilirkişi incelemesi sonucunda değer belirlenebileceği düşüncesi ile hocamın görüşlerine katılıyorum. |
10-01-2013, 14:22 | #48 |
|
Sn. KAYAR
Bende Mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalarda zamanaşımının 10 yıl olduğu konusunda size katılıyorum.Çünkü Tasfiye davası MK.m.178in gerekçesinde sayılmamıştır.Bu nedenle Borçlar Kanundaki 10 yıllık zamanaşımı süreleri uygulanmalıdır.İlgili konuya yönelik Yargıtay Kararları mevcuttur.ÖRNEĞİN ; T.C. Y A R G I T A Y 2.HUKUK DAİRESİ ESAS 2006/9383 KARAR 2007/1228 Y A R G I T A Y İ L A M I İNCELENEN KARARIN: MAHKEMESİ :İzmir 5.Aile Mahkemesi TARİHİ :19.122005 NUMARASI :819-1201 DAVACI :F. D. DAVALI :M.R. D. DAVA TÜRÜ :Mal Rejiminin Tasfiyesi TEMYİZ EDEN davacı Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine yönelik olup 25.8.2005 tarihinde açılmıştır.Boşanma davası 16.9.2002 tarihinde açılmış, tarafların boşanmalara ilişkin karar 2.6.2004 günü kesinleşmiştir. Davalı vekili 24.10.2005 havale tarihli dilekçesinde Türk Medeni Kanununun 178. maddesinde yazılı bir yıllık süre geçtiğinden bahisle zamanaşımı definde bulunmuş, mahkemece dava tarihi ile boşanma hükmünün kesinleştiği tarih arasında bir yıldan fazla zaman geçtiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.Katılma alacağının zamanaşımı konusunda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda bir hüküm mevcut değildir. Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca; kural olarak alacak davaları on senelik zamanaşımına tabidir. Borçlar Kanununun 125. maddesindeki “bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” tarzında anlamak gerekir. Zamanaşımının başlangıcı da mal rejiminin sona erdiği tarihtir. (MK.m.225) Türk Medeni Kanununun genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan 5. maddesi uyarınca Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Olayda, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu nedenle davalının zamanaşımı itirazının reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.05.02.2007 (Pzt.) Başkan Üye Üye Üye ÜyeHakkı Dinç Necati Söz Nail Özkılıç Halim Kayapınar Ö.Uğur Gençcan (Muhalif) -2- KARŞI OY YAZISI Tarafların dava dosyasında mevcut nüfus kayıt örneğine göre 2.6.2004 tarihinde boşandıkları, davacı kadın tarafından 25.8.2005 tarihinde katılma alacağı (TMK m. 231) davası açıldığı ve davalı koca tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i üzerine yerel mahkeme tarafından “TMK m. 178 hükmüne göre evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı gerekçesiyle zamanaşımı sebebiyle davanın reddine verildiği, davacı tarafından davanın süresi içinde açıldığı gerekçesiyle hükmün temyiz edildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda “görüş birliği” vardır.Çekişme nedir?;Tarafların 8.4.1978 tarihinde evlendikleri ve 2.6.2004 tarihinde boşandıkları, aralarında bir mal rejimi sözleşmesi yapmadıkları için 1.1.2002-2.6.2004 tarihleri arasında kural mal rejimine (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (= TMK. m. 202 f.I, 218-241) tabi oldukları (4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 10 f. II) bellidir.Eşler arasında yapılmış bir mal rejimi sözleşmesi bulunmadığı için eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere 1.1.2002-2.6.2004 tarihleri arasında davalı kocanın edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktarın yarısı üzerinde katılma alacağı bulunan davacı kadın katılma alacağına (TMK m. 231) ilişkin istemini ne zaman gerçekleştirebilir?Ne sebepten doğmuş olursa olsun “her türlü alacak” kural olarak zamanaşımına tabi olduğundan (EREN, s. 1234-1235, OĞUZMAN/ÖZ, s. 445) mal rejimlerine yönelik alacaklar için de belirli bir süre sessiz kalınırsa bu hareketsizlik o alacağın artık dava edilmesine engel oluşturur. Başka bir anlatımla zamanaşımı (Verjaehrung) söz konusu olur. (EREN, s. 1232, OĞUZMAN/ÖZ, s. 442, TEKİNAY, s. 829)Edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerin katılma alacağından (TMK m. 231) doğan alacak hakkı ile ilgili olarak zamanaşımı hakkında kanunda bir düzenleme bulunmamaktadır. 1) ZAMANAŞIMI SÜRESİBK. m. 132 b. 3 hükmüne göre evlilik süresince eşlerin birbirinden olan alacakları için zamanaşımı işlemez. Eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun, alacak ne zaman doğmuş olursa olsun BK. m. 132 b. 3 hükmü uygulanır. (BECKER, s. 138, OĞUZMAN/ÖZ, s. 451)Hemen belirtmeliyiz ki dönüştürme davası (TMK m. 206) sonucu mal ayrılığına geçilmişse ya da eşler başka bir mal rejimine geçmişlerse (TMK m. 203) katılma alacağı (TMK m. 231) evlilik sırasında da doğar.Zamanaşımı süresi eşler arasında mal rejimi sözleşmesi bulunup bulunmadığına göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. 2006/9383-2007/1228 -3- A) EŞLER ARASINDA BİR MAL REJİMİ SÖZLEŞMESİ VARSA ZAMANAŞIMIEşler arasında kural mal rejiminin (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) (= TMK. m. 202 f.I, 218-241) uygulanması asıl ise de eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini yani mal ayrılığı rejimi (= TMK. m. 242-243), paylaşmalı mal ayrılığı rejimi (= TMK. m. 244-255), mal ortaklığı rejimini (= TMK. m. 256-281) kabul edebilecekleri (TMK m. 202) gibi Kanunda öngörülen sınırlar içinde kural mal rejimi (yasal mal rejimi=edinilmiş mallara katılma rejimi) ile ilgili farklı anlaşmalar da yapabilirler. (KILIÇOĞLU, s. 76)Türk Medeni Kanununun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde özel hukuk alanına giren çekişme konusu tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Başka bir anlatımla Türk Medeni Kanununun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, sadece medenî hukuk ilişkilerinde değil Ticaret Hukuku, İş Hukuku vs. gibi özel hukuk alanına giren tüm özel hukuk ilişkilerinde uygulanacaktır. (Ömer Uğur GENÇCAN, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama-İçtihatlar-İlgili Mevzuat, Yetkin Yayınevi, Ankara 2007, Kısaltma: GENÇCAN-TMK-2, s. 131)Eşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi “varsa” katılma alacağı yönünden zamanaşımı süresi BK. m. 125 gereği “sözleşmelerden doğan” talep haklarının zamanaşımı süresi olarak doğal olarak “on yıldır”. (Ömer Uğur GENÇCAN, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama-İçtihatlar-İlgili Mevzuat, Yetkin Yayınevi, Ankara 2004, Kısaltma: GENÇCAN-TMK, s. 1198-1199, GENÇCAN-TMK-2, s. 1958) B) EŞLER ARASINDA BİR MAL REJİMİ SÖZLEŞMESİ YOKSA ZAMANAŞIMIEşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi “yoksa” katılma alacağı (TMK m. 231) yönünden zamanaşımı süresi:- Bir yıllık süre : Mal rejiminin sona ermesi (TMK. m. 225) ve katılma alacağının (TMK m. 231) varlığının öğrenilmesinden itibaren başlar,- On yıllık süre : Her durumda mal rejiminin sona ermesinden (TMK. m. 225) başlar.a) BİR YILLIK SÜREEşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi “yoksa” katılma alacağı (TMK m. 231) yönünden zamanaşımı süresi, mal rejiminin sona ermesi (TMK. m. 225) “ve” katılma alacağının (TMK m. 231) varlığının öğrenilmesinden itibaren “bir yıldır”.Eksik katılma alacağında da (TMK m. 241) dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıldır. Eksik katılma alacağı davasında hak ihlalinin “tam olarak” bilinmesine gerek bulunmadığından (HAUSSER/BASLER, Art. 220 Nr.29, ZEYTİN, s. 247) benzer şekilde katılma alacağında da (TMK m. 231)) hak ihlalinin “tam olarak” bilinmesine gerek bulunmamaktadır. (Aksi görüşe göre bir yıllık sürenin başlaması bile olanaksızdır: DURAL/OĞUZMAN/ÖĞÜZ, s. 391.) b) ON YILLIK SÜREEşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi “yoksa” katılma alacağı (TMK m. 231) yönünden zamanaşımı süresi “her durumda” mal rejiminin sona ermesinden (TMK. m. 225) başlamak üzere “on yıldır.” 2) DOĞRUDAN ON YILLIK SÜRE KANUNUN SİSTEMATİĞİNE AYKIRIDIRDeğerli çoğunluk tarafından hiçbir ayrımlama yapılmadan doğrudan on yıllık zamanaşımı süresinin benimsenmesi Kanunun sistematiğine de aykırıdır. a) BOŞANMA SEBEBİYLE AÇILACAK DAVALARA YÖNELİK DÜZENLEMEYE AYKIRILIKKatılma alacağı (TMK m. 231) boşanma davalarının fer’i niteliğinde değildir. Ancak TMK. m. 178 hükmüne göre evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden “bir yıl geçmekle” zamanaşımına uğradığı da bir gerçektir. Bir yıllık süre için madde gerekçesinde; “Madde boşanma sebebiyle açılacak davaların, evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasından itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğunu hükme bağlamaktadır.Bu hüküm sayesinde evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasına rağmen eşlerin ‘yıllar sonra’ maddî ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir. Bütün alacak istemleri gibi boşanmadan doğan tazminat ve yoksulluk nafakası istemlerinin de bir zamanaşımı süresinin olması gerekir. Bu süre, evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.” açıklaması vardır.Boşanma evliliği (Ömer Uğur GENÇCAN, Boşanma Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara 2006, Kısaltma: GENÇCAN-Boşanma-2, s. 63) ve mal rejimini sonlandıran bir sebeptir. Evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına rağmen eşlerin “yıllar sonra” maddî ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası gibi sebeplerle karşı karşıya gelmelerini önlenmek isteyen Kanun Koyucunun katılma alacağında (TMK m. 231) farklı düşünmesi 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu sistematiği ile de bağdaşmaz. b) EKSİK KATILMA ALACAĞINA İLİŞKİN DÜZENLEMEYE AYKIRILIKTasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, “katılma alacağını” karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir. Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin “sona ermesinin” üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Eksik katılma alacağı davasında (TMK m. 241) özellikle alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkının düşeceği gözetildiğinde katılma alacağı (TMK m. 231) için on yıllık zamanaşımı süresi uygulanması fiilen eksik katılma alacağı davasını uygulanamaz duruma getirmektedir. 3) DELİLLERİN EKSİLMESİ GERÇEĞİ Zamanaşımı süresinin değerli çoğunluk görüşünde olduğu gibi mal rejimi “sözleşmesinin” yokluğu/bulunup bulunmadığı hiç dikkate alınmadan, eşler arasında bir mal rejimi sözleşmesi “yoksa” bile kısa süre (=bir yıl) olmaksızın/olmadan doğrudan “on yıl” olarak benimsenmesi eşleri “yıllar sonra” karşı karşıya getirmektir.Eşlerin yıllar sonra karşı karşıya gelmesinin en önemli sakıncası ise kanıtlama güçlüğüdür.Zamanaşımının dayandığı esas;- Mahkemeleri aradan zaman geçtiği için inceleme zorluğu bulunan eski olaylarla uğraşmaktan kurtarmak,- Tarafları ise delilleri (=makbuz, senet vb.) uzun süre saklamaktan kurtarmaktır.( EREN, s. 1233, OĞUZMAN/ÖZ, s. 443, JdT 1965 I 249, KILIÇOĞLU, s. 600, TEKİNAY, s. 830, BGE 90 II 428)Ölüm sebebiyle oluşan bir katılma alacağı davasının diyelim 30 yıllık evlilikten sonra 10 yıl zamanaşımı süresi de eklendiğinde 40 yıl önceki bir olgunun kanıtlanmasında o belgenin saklanması bir yana tanıkların bile vefat etmiş olacakları gerçeği karşısında ne büyük zorluklar ve hak kayıplarına yol açacağı izahtan varestedir.Uzun zaman alacağını aramayan katılma alacaklısı, borçlu eşinden;- mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir “maddî tazminat”,- boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan “manevî tazminat” olarak uygun miktarda bir para ödenmesini,- boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafakayı (=yoksulluk nafakası) “10 yıl sonra isteyememesi” gibi katılma alacağı davası ile katılma alacağını da isteyememelidir.Kamu yararı, hukuki güven ve sosyal barış bile bunu gerektirmektedir. Alacak hakkını uzun süre aramayan bir kimsenin hukuken korumadan yoksun bırakılması adalet duygusunu da asla zedelemez. (EREN, s. 1233, TEKİNAY, s. 830)Değerli çoğunluğun “farklı görüşüne” açıkladığım sebeplerle katılmıyorum. |
03-05-2013, 14:09 | #49 |
|
Merhaba,
Yargıtay HGK.’nun 17 Nisan 2013 tarih ve 2013/8-375 E dosyasında katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresini 10 yıl olarak belirlendiği bilgisi tarafımıza iletilmiştir. Kararın gerekçesi henüz yazılmamış olup takip ediyoruz.Yazıldığında paylaşacağız. Bilginize |
04-05-2013, 16:16 | #50 | |||||||||||||||||||||||
|
Biraz önce katıldığım seminerde Yargıtay 8. HD Başkanı sayın Yusuf ULUÇ aynı bilgiyi tarafımıza ulaştırdı. Henüz gerekçe yazılmamakla birlikte karşı oy da bulunduğunu iletti. Saygılar. |
04-05-2013, 21:39 | #51 |
|
Benim de bugün katıldığım seminerde aynı karara değinildi. tabi gerekçesi henüz yazılmadığından açıklanamadı ancak sunumu yapananın görüşü, TMK daki 1 yıllık düzenleme boşanmanın feri lerine ilişkin oysa katılma alacağı BK genel esaslarına göre yapılmalı o yüzden 10 yıl uygulanması doğrudur.
|
29-05-2013, 11:03 | #52 |
|
T.C.
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu ESAS NO : 2013/8-375 KARAR NO : 2013/520 YARRGITAY İLAMI İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Aile Mahkemesi TARİHİ : 04/10/2012 NUMARASI : 2012/605-2012/727 Taraflar arasındaki “katkı payı ve katılma alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.11.2011 gün ve 2007/176 E..-2011/1000 .K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 08.05.2012 gün ve 2012/2056 E., 2012/3981 K. sayılı ilamı ile; (...Davacıbirleşen dosyada davalı E.A.G. vekili, evlilik içinde alınan ve davalı S.adına tescil edilen Gelibolu ve Zekeriyaköy’de bulunan taşınmazlarla ilgili katkı payı ve katılma alacağı isteğinde bulunmuş, ayrıca vekil edenine ait antika yüzükle ilgili de talepleri olduğu bildirilmiş, birleşen dosyada vekil edeni aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini ve aksi halde belirlenecek miktarların karşılıklı takas ve mahsup edilmesini istemiş, 11.10.2011 tarihli harcını da yatırdığı dilekçesi ile taleplerini 111.300 TL katkı payı, 148.700 TL katılma alacağı olarak ıslah etmiştir. Davalı S.M.Ş.vekili, Zekeriyaköy’deki taşınmazda davacının katkısı olmadığını, Gelibolu’daki taşınmazın annesi tarafından bedelsiz verildiğini, yüzüğün varlığının ve vekil edeni tarafından alındığının ispat edilmesi gerektiğini açıklayarak davacının davasının reddine karar verilmesini savunmuş, birleşen dava dosyasında ise, evlilik içinde alınan ve E. adına tescil edilen iki adet araçla ilgili katkı payı ve katılma alacağı isteğinde bulunarak birleşen dosyanın davalısı E.’dan tahsilini istemiştir. Islah dilekçesine karşı cevabında ise katılma alacağı ile ilgili talebin zamanaşımına uğradığını açıklayarak reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davacı E.A.G. vekili tarafından açılan katkı payı alacağı davasının kabulü ile 111.300 TL katkı payı alacağının davalı-karşı davacı S. M.Ş.'den tahsiline, hüküm altına alınan katkı payı alacağından 100.000 TL’ye dava tarihi, 1.300 TL'ye ise ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacı E.A.G tarafından açılan denkleştirme katılım alacağı isteminin kısmen kabulü kısmen reddi ile 148.700 TL katılım alacağının karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı davacı S. M.Ş.'den tahsiline, fazlaya dair istemin reddine, davacı E.A.G ’ün yüzük ile ilgili talebinin vazgeçme nedeni ile reddine, mahkememizin bu dosyası ile birleştirilen dava dosyasında davacı S. M.Ş lehine 10.000 TL katılım alacağının karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıdan alınıp davalı-karşı davacıya ödenmesine, davalı karşı davacının katkı payı davasının kısmen kabulü kısmen reddi ile 7.200 TL katkı payı alacağının davanın açıldığı 12.10.2009 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte E.’dan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine, tarafların hüküm altına alınan alacakları ile doğacak yasal faizlerin karar kesinleştiğinde karşılıklı olarak takas ve mahsubuna karar verilmesi üzerine hüküm davalı-birleşen dosyanın davacısı S. M.Ş vekili ile katılma yolu ile davacı-birleşen dosyanın davalısı E.A.G vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkeme, davalı-karşı davacı S.vekilinin hükmün açıklanmasına ilişkin isteğini de hükümde açıklanması gereken bir husus veya maddi hata olmadığı gerekçesi ile reddetmiştir. Taraflar 20.9.1990 tarihinde evlenmiş, 12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM.nin 170. m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (4721 sayılı TMK.nun 225/2. m.) yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK.nun 202.m). Dava konusu mal varlığı değerlerinden Sarıyer Zekeriyaköy’deki 1431 parselde 7 nolu dubleks mesken kooperatif adına tapuda kayıtlı olup kooperatife S.M.Ş. 22.5.2000 tarihinde ortak olarak girmiş ve kooperatif ortaklığını 26.7.2005 tarihinde A.G.G.’a devretmiştir. Diğer dava konusu Gelibolu Güneyli Köyündeki 2901 parsel ise erkeğin annesi A.Ş. adına tapuda kayıtlı iken 28.8.1996 tarihinde tapuda satış yolu ile S.M.Ş.’e devredilmiştir. Birleşen dosyada dava konusu edilen 34 VA 3390 plakalı araç 29.9.1999, 34 BN 2248 plakalı araç ise 26.7.2004 tarihinde E.A:G. adına trafikte tescil edilmiştir. Dava konusu malvarlıklarının edinme tarihleri itibariyle tarafların isteklerinin karşılıklı olarak katkı payı ve katılma alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacı E. vekili, vekil edeni aleyhine açılan boşanma davasına karşı harcını da yatırdığı 12.12.2005 tarihli karşı davasında “edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile vekil edenimizin kendi hissesi olan 100.000 TL'nin vekil edeninin banka hesabına geçirilmesini” istemiş, bu istek boşanma davasından tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilmiştir. Bilahare mahkemenin isteği üzerine 11.10.2011 tarihli dilekçesi ile isteğini açıklamış ve aynı zamanda ıslah isteğinde de bulunmuş ve ıslah ettiği miktara ilişkin harcı da tamamlamıştır. Bu dilekçesinde açıkça davanın açılması sırasındaki isteklerini katkı payı alacağına özgülediklerini ve bu 100.000 TL katkı payı alacaklarının 111.300 TL'ye yükselttiklerini, bunun dışında 158.700 TL katılma alacağı talepleri olduğunu, aleyhlerine açılan dava sebebiyle varsa 10.000 TL katılma alacağının da takas edilmesini istediklerini açıklamış ve ıslah isteğinde bulunmuştur. Bu dilekçeye karşı 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile S.vekili, ıslah edilen katılma alacağı ile ilgili 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini açıklayarak zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Öncelikle davacının (E.A.G) 12.12.2005 tarihinde açtığı davasında davanın niteliği tam anlaşılamamakta ise de 11.10.2011 tarihli dilekçesinde açıkça bu miktarı (100.000 TL'yi) katkı payı alacağına özgülediklerini bildirdiğine göre mahkemenin taleple bağlı olması kuralı da gözetilerek davacının isteğinin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteği olmakla birlikte 100.000 TL miktarındaki harcı yatırılan talebinin tamamının katkı payı alacağı olarak kabul edilmesi gerekir. Bunun dışında davacının ıslah dilekçesinde ayrıntılarını açıkladığı katılma alacağı isteği de bulunmaktadır. Diğer yandan birleşen dosyadaki Sinan’ın talebinin 34 VA 3390 plakalı araç bakımından katkı payı, 34 BN 2248 plakalı araç yönünden ise katılma alacağı olduğu hususunda tereddüt yoktur. Bu belirlemeden sonra, dosya kapsamı, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları karşısında ortak hesaptan çekilen para ile alınması halinde de yarı yarıya taraflara ait olması gereken 34 BN 2248 plakalı aracın alım tarihi itibariyle aksi ispatlanamadığından edinilmiş mal olarak kabul edilerek, katılma alacağı hesaplanmasında, 34 VA 3390 plakalı araçla ilgili olarak da dava tarihindeki değer ve tarafların gelirleri, kişisel tasarrufları ve erkeğin TKM.nin 152. maddesinde yazılı evi geçindirme yükümlülüğü gözönünde bulundurularak belirlenen katkı payı oranı ile çarpılarak bulunan katkı payı alacağı miktarında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığına, alınan bilirkişi raporları ve yapılan hesaplamalar hüküm kurmaya yeterli görüldüğüne göre bu tür davalarda uygulanması gereken hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkeleri karşısında hükmü katılma yoluyla temyiz eden davacı-birleşen dosyada davalı E. vekilinin araçlarla ilgili temyiz itirazlarının tamamı yerinde görülmemiştir. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, dosya arasında bulunan banka dekontları ve hesap ekstreleri ile havale edilen miktarlar gözetilerek Gelibolu’daki taşınmazın bedelsiz değil erkeğin annesi tarafından satışla devredildiği kabul edildiğine, çalışarak gelir elde ettiği anlaşılan kadının gelirini başka yerde kullandığı ispat edilemediğinden alımlarda katkısı olduğunun kabulü gerektiğine, yapılan katkı payı hesaplamasında taraf gelirleri, kişisel harcamaları ve TKM.nin 152. Maddesindeki erkeğin evi geçindirme yükümlülüğü dikkate alınarak belirlenen katkı payı oranı ile dava tarihindeki taşınmaz değerleri çarpılarak katkı payı alacağı bulunduğuna, bu hesaplamada Zekeriyaköy’deki taşınmaz bakımından 1.1.2002 tarihine kadar yapılan ödemeler de gözetildiğine, 111.300 TL bulunan katkı payı alacağı bakımından dava tarihi ve ıslah tarihindeki değerlere ayrı ayrı faiz yürütüldüğüne, faiz yürütülmeyen 10.000 TL miktar için mahsuptan söz edilerek ıslah dilekçesinde faiz istenmediğine, feragat sebebiyle reddine karar verilen antika yüzükle ilgili harcı yatırılarak artırılan bir değer olmadığından harcı yatmayan değerle ilgili vekalet ücreti takdir edilemeyeceğine, dava dilekçesinin açıklanması niteliğindeki 11.10.2011 tarihli dilekçede ayrıca yargılama giderleri ve vekalet ücretinden bahsedilmemiş olmasının, dava dilekçesinde açıkça yazılarak istenen bu taleplerle ilgili davacının hakkını ortadan kaldırmayacağına, taşınmazları veya hakkını alım tarihlerinde kocasına bağışladığına dair kadının bağışlama iradesini içeren herhangi bir delil veya beyan da dosyaya sunulmadığına, talep dikkate alınarak karşılıklı hükmedilen alacaklar ve faizleri bakımından takas ve mahsuba karar verildiğine göre davalı-birleşen dosyadaki davacı S. vekilinin aşağıda yazılı katılma alacağı dışındaki diğer temyiz itirazları da yerinde değildir. Davalı-birleşen dosyanın davacısı S. vekilinin katılma alacağı ile ilgili temyiz itirazlarına gelince; mahkemece yapılan değerlendirmede açılan davanın esas itibariyle belirsiz davalar olduğu, TMK.nun 178. maddesinde yazılı zamanaşımı süresinin boşanmadan kaynaklanan maddi manevi tazminat ve yoksulluk nafakası ile ilgili olduğu, aleyhe yorumlanamayacağı açıklanarak zamanaşımı def’i reddedilmiş ve yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Davacının katılma alacağı isteğini ıslah dilekçesinde 158.700 TL olarak bildirdiği ve harcını da ıslah ile birlikte yatırdığı, dava dilekçesindeki yazılı miktar içinde katılma alacağı olmadığı, dava dilekçesindeki 100.000 TL miktarın açıkça katkı payı alacağına özgülendiği, dava 1 yıllık sürede açılmakla birlikte dava dilekçesinde katılma alacağı olarak talep edilen bir miktarın olmadığının davacı E. vekili tarafından açıklandığı, tarafların boşanmalarına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 13.10.2008 tarihinden ıslah dilekçesinin verildiği 11.10.2011 tarihleri arasında katılma alacağı bakımından 1 yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiği ve davalının ıslah dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğu ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, davacının katılma alacağı talebi bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanıp uygulanamayacağı hususunda toplanmaktadır. 743 sayılı TKM.nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM.nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK.nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM.nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK.nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne yer verilmiştir. 4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğ an dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM.nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK.nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK.nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK.nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK.nun 5. maddesi yollamasıyla bu mal rejiminde BK.nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K). Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK.nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK.nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK.nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK.nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır”, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, “mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer'i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır. Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bugünkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz sürecide dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da gözönünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 – 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak, on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı gözardı edilemez. Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK’nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer'i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir. Taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 13.10.2008 tarihinden ıslah dilekçesinin tarihi olan 11.10.2011 tarihine kadar TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğuna ve davalı Sinan vekili ıslah dilekçesi ile talep edilen katılma alacağı miktarı bakımından süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacı E.’nın dava konusu ettiği mal varlığına ilişkin katılma alacağı miktarı zamanaşımına uğradığından mahkemece 148.700 TL katılma alacağı bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu kısım bakımından da yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı-birleşen dosyanın davacısı Sinan vekilinin temyiz itirazları aleyhine hükmedilen katılma alacağı açısından yerindedir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davalı-davacı S. vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; katkı payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir. Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle katılma alacağı yönünden kısmen bozulmuş; Yerel Mahkemece, "katılma alacağına ilişkin davanın Borçlar Kanununun 125.maddesinde öngörülen on (10) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gibi, esasen bu tür davaların belirsiz alacak davaları olduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı-davacı vekili getirmektedir. Davaya konu edilen, Sarıyer Zekeriyaköy 1431 parselde 7 nolu dubleks meskenin davalıdavacı koca adına kooperatife üyelik suretiyle edinildiği 1. 1. 2002 tarihinden, kooperatif hissesinin elden çıkarıldığı 26.7.2005 tarihine kadar ödemelerin devam ettiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğünden sonra edinilen mallar konusunda, evlilik birliğinin boşanma ile sonuçlanması halinde, eşler arasında katılma alacağına ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin TMK 178. maddesi uyarınca bir yıl mı, yoksa aynı Kanunun 5. maddesi yollaması ile Türk Borçlar Kanunu 146. maddesi(eBK m. 125) uyarınca on yıl mı olduğu; varılacak sonuca göre ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır. Mahkeme ilk karar gerekçesinde; zamanaşımı savunmasını ret ederken uygulanacak zamanaşımı süresi tartışması yanında, katılma alacağı davalarının esasen “belirsiz alacak” davları olduğunu ve zamanaşımı savunmasının bu nedenle de kabul edilmediğini belirtmiş ve özel Dairece bu hususun tartışılmamış, uygulanacak zamanaşımı hükmü(TMK m. 178) yönüyle mesele ele alınmış ve salt bu nedene hasren bozma yapılmış olması karşısında, Yerel Mahkeme’nin terditli olarak; gerek uygulanacak zamanaşımı süresi itibariyle, gerekse de davanın bir belirsiz alacak davası olduğundan bahisle direnmesinin “yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığı önsorun olarak tartışılmış ve oyçokluğu ile önsorun olmadığı kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir. İşin esasının incelemesinde; uyuşmazlığa konu taşınmaz yönünden uygulanacak mal rejiminin niteliği Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmeli değildir. Çekiş me; eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mala ilişkin katılma alacağı yönünden uygulanacak zamanaşımı süresi konusundadır. Taraflar arasında bir sözleşme bulunmaması nedeniyle, Kanuna göre belirlenecek olan; Kanun’daki düzenleme şekliyle “artık değere katılma” alacağı olarak ifade edilen ve uygulama ile öğretide “katılma alacağı” olarak adlandırılan eşler arasındaki bu alacak, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kabul edilen “edinilmiş mallara katılma” rejimine ilişkin bir kavram olup, TMK’nın 231 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Alacağın açıklanan bu niteliğine göre, Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığa dönülecek olursa; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na bakıldığında, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına özgü olarak bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir(KILIÇOĞLU, Ahmet: “Katılma Alacağında Zamanaşımı”, Fırat Öztan’a Armağan, C. I, Ankara 2010, s. 1289; ACAR, Faruk: Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, 3.B, Seçkin Yayınevi, Anaka 2012, s. 275; SONSUZOĞLU, Elif: Medeni Kanun’da Mal Rejimi Düzenlemeleri ve Vergi Hukukundaki Etkileri, Legal Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 50; ÖZUĞUR, Ali İhsan: Mal Rejimleri, 5. B. , Seçkin Yayınevi, Ankara 2008, s. 82). Bu nedenle edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı konusu tartışmalara neden olmuştur. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler TMK m. 178’deki zamanaşımı süresinin bu dava da uygulanması gerektiğini belirtmiş iseler de bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir. Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı(CEYLAN, Ebru: Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006; s. 68; KILIÇOĞLU, s. 1292); “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan bir dava” da olmadığı, kaldı ki edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinin boşanmanın değil mal rejiminin sona ermesinin bir sonucu olduğu kabul edilmektedir(DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper: Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul 2005, s. 391). Zira boşanmanın fer’ileri; boşanma davası ile birlikte veya ayrı olarak açılan maddi-manevi tazminat(TMK m. 174/1-2) ve nafaka(TMK m. 175) gibi hususlardır. Belirtmek gerekir ki; TMK m. 178’in salt boşanmanın fer’î niteliğindeki tazminat ve nafakayı kapsadığı madde gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. Boşanma olgusu; salt mal rejiminin sona ermesini, dolayısıyla katılma alacağı gibi taleplerin gündeme gelmesini sağlayan harici bir olgudur(ERDEM, Mehmet: Özel Hukukta Zamanaşımı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 203;KILIÇOĞLU, s.1291; ACAR, s. 284). Ancak ifade etmek gerekir ki; katılma alacağını gündeme getiren; eş söyleyişle katılma alacağını talep edilebilir hale getiren tek harici olgu boşanma değildir(TMK. m. 225). Öğretide, mal rejimlerinden doğan davaların boşanmanın fer’î olmadığı kabul edilmekle birlikte; mal rejiminin tasfiyesinin aile hukukunun bir parçası olduğu, bu nedenle katılma alacağı davalarında, zamanaşımı süresinin TMK. m. 178’e göre belirlenmesinin isabetli olacağı da savunulmaktadır(ACAR, s. 284; ÖZUĞUR, s. 82).Bu düşünce tarzının, esasen bir kıyas olmayıp, genişletici bir yorum olduğu ileri sürülse de, maddenin Kanun sistematiği içinde bulunduğu yer nazara alındığında, bu fikir zamanaşımında kıyas yasağına takılacaktır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu sistematiği incelendiğinde; 178. maddenin, Kanunun “İkinci Kitap, Birinci Kısım, İkinci Bölüm-Boşanma” düzenlemesi içinde, “Boşanmada tazminat ve nafaka” kenar başlığı altında yer aldığı görülür. Oysa katılma alacağı TMK, “İkinci Kitap, Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm-Eşler Arasındaki Mal Rejimi” düzenlemesi kapsamında(TMK m. 231 vd.) yer almaktadır. Mal rejiminin “boşanma” dışındaki sebeplerle sona ermesi halinde, katılma alacağında zamanaşımı süresinin TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on yıl olacağı genel kabul gören bir husustur(ANIL, Yaşar Şahin/TANER, Yonca: Eşler Arasındaki Mal Rejimleri, Legal Kitabevi, İstanbul 2011, s. 191-193; DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 391). Özel Daire de, yukarıya metni alınan kararında belirttiği üzere, mal rejiminin boşanma dışındaki hallerde; yani eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on(10) yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağını kabul etmektedir. Mal rejiminin boşanma nedeniyle sona ermesi halindeki zamanaşımı süresini, salt TMK. m. 178’deki “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları” ifadesine dayandırmak kanun koyucunun amacına da uygun düşmez. Zira, kanun koyucu mal rejimleri için ayrı ve özel bir zamanaşımı süresi öngörmek isteseydi, bunu ayrıca düzenler ve salt boşanma ile sınırlı olarak değil de mal rejiminin diğer sona erme halleri (TMK m. 225) için de öngörürdü(KILIÇOĞLU, s. 1292). Şu halde katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK m. 178 uyarınca belirlenmesine imkân bulunmamaktadır. Bu durumda katılma alacağında zamanaşımı sürelerinin belirlenmesi katılma alac ağının hukuki niteliğine göre belirlenecektir. Uygulanacak zamanaşımı bakımından da, öncelikle özel hukuktaki zamanaşımı süreleri üzerinde durmakta yarar vardır. Uygulanması ve dolayısıyla ele alınması gereken zamanaşımı ıskati(düşürücü) zamanaşımı olup, özel hukuktaki teknik anlamı ile borcu sona erdirmeyen, ancak kanunda belirlenen sürelerin geçmesi ile alacaklının alacak ve dava hakkı karşısında borçlunun geçen süreyi ileri sürerek borcu ifadan kaçınma hakkı kazanmasıdır(HGK. 05.05.2010, E.2010/8-231; K.2010/255 ). Bu niteliği ile zamanaşımı maddi hukuka ilişkin bir kurum olsa da; hem esasa, hem de usule ilişkin yönleri bulunmaktadır (YILMAZ, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınevi, Ankara 2012, s. 867). 2Bu açıklamalar ışığında katılma alacağının niteliğine baktığımızda; katılma alacağının kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olduğu görülür(AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ KARAMAN, Derya: Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, C. 2, 14. B., Beta Yayınevi, İstanbul 2012, s. 174; ZEYTİN, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2. B, Seçkin Yayınevi, Ankara 2008, s. 234; YETİK, Nurten: Boşanma, Anlaşmalı Boşanma ve Mal Rejimleri, 3. B, Bilge Yayınevi, Ankara 2008, s. 128; KIRMIZI, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, Yargın Hukuk Yayınları, İstanbul 2012, s. 245). Bu niteliği gereğiyle; katılma alacağının doğumuyla bu alacak artık temlik edilebilir, haczedilebilir ve rehnedilebilir(GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2008, s. 380). Katılma alacağı kanundan doğan bir alacak olduğundan, TMK m. 5 yollaması ile Borçlar Kanunu genel hükümlerinin bu alacak bakımından da uygulanacağı açıktır(ŞIPKA, Şükran: “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde, Tasfiyeyi ve Katılma Alacağını Talep Hakkına İlişkin Zamanaşımı Süreleri”, Bilge Öztan’a Armağan, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, s. 843) 01.01.2002 Tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresi konusunda Türk Medeni Kanunu’nda ayrı bir hüküm bulunmadığına ve niteliği itibariyle hakkın bir alacak hakkı olduğunun açık olmasına göre, olayda uygulanması gereken hükümler, TMK. m. 5 yollaması ile TBK. m. 146(eBK m. 125) uyarınca belirlenecektir. Anılan hükümde; “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir”(6098 Sayılı TBK. m. 146; eBK. m. 125) düzenlemesi yer almaktadır. Şu halde, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146(eBK m. 125) uyarınca on(10) yıl olarak uygulanmalıdır(DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 391; ŞIPKA, s. 846; KILIÇOĞLU, s. 1294). 2Eldeki olayda; tarafların 20.9.1990 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın 01.01. 2002 tarihinden sonra edinilen taşınmaz yönünden katılma alacağına(TMK m. 231 vd.) ilişkin bulunduğu, 12.12.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlandığı ve boşanma hükmünün 13.10.2008 tarihinde kesinleşmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, ıslah tarihi olan 11.10.2011 tarihi itibariyle Kanunda öngörülen (TBK m. 146; eBK m. 125) on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği kabul edilmelidir. Özel Dairenin; davacı-davalının katılma alacağına ilişkin ıslahın TMK m. 178 uyarınca bir (1) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnmesi, yukarıdaki açıklamalar nedeniyle yerinde olup onanmalıdır. Ne var ki, Özel Dairece bozma kapsamında kalan işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları, hükmün zamanaşımı süresi yönünden bozulması nedeniyle incelenmemiş olduğundan, diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan davalı-davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.04.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi. |
30-05-2013, 15:36 | #53 |
|
10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı
Merhabalar,
Yarg.HGK, öğretideki baskın görüşleri de dikkate alarak, bir yanlıştan dönmüş ve mal rejimi davalarında 10 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir. Böylece, uygulamadaki bazı hak kayıpları kısmen de olsa giderilebilecektir. Devam eden davalarda 10 yıllık süre uygulanacak, buna karşılık 1 yıllık zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş davalar bakımından maalesef kesin hüküm nedeniyle hak kaybı devam edecektir. Açılmamış, ancak boşanma davasından itibaren 10 yıl geçmemiş ise, mal rejimi tasfiyesi davası halen açılabilir. Ancak ilgili Yarg. HGK. kararında ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN HANGİ TARİHTE BAŞLAYACAĞI hususunda bir ayrıntı bulamadım. Daha önce kitabımda ve makalelerimde de belirttiğim gibi, borçlar kanunu hükümleri kıyasen uygulanarak zamanaşımı süresi 10 yıl olmalı, ama MAL REJİMİNİN SONA ERDİĞİ TARİHTEN başlamalıdır. MK.m.225 de belirtildiği üzere, mal rejimi BOŞANMA DAVASININ AÇILDIĞI TARİHTE SONA ERER. ( MK.m.241'de de , üçüncü kişilere karşı açılacak olan davalardaki 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı, mal rejiminin sona erdiği tarih olarak belirlenmiştir.) Bu nedenle ben de zamanaşımı başlangıcının boşanma davasının kesinleştiği değil, açıldığı tarih olması gerektiği kanaatindeyim. |
01-10-2013, 10:22 | #54 | |||||||||||||||||||||||
|
Değerli Hocam, Katılma alacağının belirsiz alacak türünde olduğu fikrinize tamamen katılmakla birlikte, katkı payı alacaklarının bundan farklı düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Zira belirsiz alacak davası malumunuz olduğu üzere, alacağın miktar yahut değerinin davanın açıldığı tarihte belirlenmesinin objektif veya sübjektif olarak belirlenmesinin mümkün olmadığı durumlar için düzenlenmiştir. Katkı payı alacağı davalarının, bir katkının varlığı ve bunun bugünkü değerinin talep edilmesi olduğunu belirtmişsiniz ki meselenin bu noktasında sıkıntı yok. Fakat, katkı payı davalarında, davacının yaptığı katkının çoğu kez, dava açıldığı anda belirlenebilir olmadığı görüşündeyim. Zira genellikle her iki eşin evliliğin başından beri elde ettikleri gelirlerinin özellikle bu gelirlerinden yapacakları tasarruf oranının, varsa başkaca ziynet vs. gibi katkılarının tutarının belirlenebilmesi için teknik uzmanlığa (bilirkişi incelemesine) gerek duyulmaktadır. Bu anlamda katkı payı davalarının da belirsiz alacak davası olarak görülebilmesi gerektiği kanaatindeyim. Böyle bir ön kabulden yola çıkarak, katkı payı alacağı davalarının belirsiz alacak davası olarak asgari bir değer üzerinden açılabilmesi imkanı olduğunu düşünürsek; asgari bir değer üzerinden açılan belirsiz alacak davası niteliğindeki katkı payı davasında, yargılama esnasında alacağın miktarının belirlenebilir olduğu ve davacı tarafça bu değere artırıldığı durumlarda zamanaşımı artırılan kısım için de dava tarihinde kesilmiş olacak mıdır? |
07-08-2015, 15:17 | #55 |
|
Sevgili büyüklerim; iyi günler diliyorum. Sorular çok oldu, özür diliyorum ama mesleğin bu safhasında her şey çok zor ve içinden çıkılmaz geliyor
Boşanma davası açtık, kocanın kıdem tazminatı ve banka hesaplarına teminat istedik ama mahkeme “tasfiye davası açılmadığından tedbir talebinin reddine” diye karar verdi, şimdi biz tasfiye davası açıp tekrar tedbir talep edebilir miyiz? Yetkili mahkeme hangisi? Kocanın evlendikt en sonra çalışmaya başladığı bir işyerinde, henüz ödenmemiş kıdem ve ihbar tazminatı var, bunlar katılma alacağına konu edilebilir mi? Bu ikisi, boşanma tarihi itibariyle henüz ödenmemişse “edinilmiş mal” kapsamından çıkıyor mu? Banka hesaplarında para varmış ama muhtemelen davayı duyunca hepsini çekmiştir, bunları nasıl talep edebiliriz? Davacı eşin bozdurulup harcanan bilezikleri nasıl istenebilir? Aileye ait olan bir araba var, kullanımını, vergi ve benzin masraflarının ödenişi vs hepsi bunu kanıtlıyor ancak araç davalı eşin kardeşi üzerine. Bu araç hakkında da tedbir talep edip tasfiyeye konu edebilir miyiz? Yardımlarınız için çok teşekkür ederim. |
28-03-2017, 10:08 | #56 |
|
eşin anne babası tarafından tapuda satış yapılan taşınmazların gerçekte bağışlandığının kabulü gerektiğine dair yargıtay kararı :
T.C. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No:2015/11715 Karar No:2017/1293 K. Tarihi: MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. K A R A R Davacı ... vekili, dava dilekçesinde sayılan evlilik birliği içinde edinilen malvarlığı nedeniyle 10.000,00 TL alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 02.07.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile, talep miktarını arttırarak toplam 52.045,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir. Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın banka hesabı ve ev eşyaları yönünden kısmen kabulü ile 28.379,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 2- Davalı vekilinin banka hesabına yönelik temyiz itirazlarına gelince; Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222). Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Somut olaya gelince; eşler, 15.11.1986 tarihinde evlenmiş, 12.01.2010 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK'nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı m. TKM 170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın m. 10, TMK m. 202). Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır(TMK m. 179). Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede; Dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, davacının davalının banka hesaplarında bulunan para nedeniyle alacak talebinde bulunduğu, davalının hesabındaki paranın babası tarafından kendisine devredilen taşınmazın satışından elde edilen para olduğunu, kişisel malı olduğunu savunduğu, mahkemece davalı adına olan banka boşanma dava tarihinde hesaplarındaki para nedeniyle alacağa hükmedildiği, davalının ...'ında bulunan 6791476 nolu hesabında boşanma dava tarihinde 40.000,00 TL, 6607453 nolu hesabında boşanma dava tarihinde 1.258,94 TL olduğu anlaşılmaktadır. Tapu kayıtları, banka hesap hareketleri, taraf beyanları ve tüm dosya kapsamına göre, davalının savunmasında belirttiği 5088 parsel sayılı taşınmazın davalının babası tarafından ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya devredildiği, davalının 5088 parsel sayılı taşınmazı 30.12.2009 tarihinde sattığı, davalının ....'ında bulunan .... nolu hesabını 30.12.2009 tarihinde 89.000,00 TL yatırarak açtığı, hesabındaki paranın 49.000,00 TL sini 11.01.2010 tarihinde .... nolu hesabına virman yaptığı, hesabında 40.000,00 TL para kaldığı; .... nolu hesabına 49.000,00 TL nin virman yapıldığı aynı gün bu hesaptan 48.000,00 TL nin....'na (davalının kız kardeşi) havale ettiği hesabında 1.258,94 TL para kaldığı görülmektedir. Tasfiyeye konu banka hesaplarındaki paranın kaynağı davalı adına olan 5088 parsel sayılı taşınmazın satışından elde edilen paradır. O halde, uyuşmazlık 5088 parsel sayılı taşınmazın edinilmiş mal olup olmadığı hususundadır. Mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, karşılıksız kazandırma (TMK m. 220/2) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde olduğu; bu nedenle, eşe geçen bu malvarlığının onun kişisel malı olduğu kabul edilir. Kuşkusuz bu işlemin karşılıksız kazandırma olmadığı iddia eden tarafından ispatlanabilir. 5088 parsel sayılı taşınmazın davalının babasına ait iken davalıya ölünceye bakma akdi ile devrettiği, aynı şekilde davalının babasının 821 ve 6140 parsel sayılı taşınmazlarını da davalının kardeşlerine ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği davalının sunduğu tapu müdürlüğü yazılarından anlaşılmaktadır. Davalının babası tarafından ölünceye kadar bakma akdi gibi işlem yapılmış ve yapılan devir evlilik birliği içerisinde gerçekleşmiş ise de; bir fiili karine olarak, hayatın olağan akışına göre eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi malvarlığı devirleri karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirildiğinden ve bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını, tasarrufun karşılıksız kazandırma olmayıp karşılığı verilerek elde edilmiş bir edinim olduğunu, gerçek anlamda bir satış işlemi olduğunu iddia eden eş; başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle de ispatlayamadığından davalıya babası tarafından devredilen 5088 parsel sayılı taşınmaz yönünden davacının mal rejiminin tasfiyesine bağlı bir alacak hakkının mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca, mahkemenin davalının kardeşine gönderdiği 48.000,00 TL nin de babasının ölmeden önce mirasçıları arasında yapmış olduğu paylaşmaya dayalı olduğunun kabulü de bu yöndedir. Tüm bu açıklamalara göre, Mahkemece, banka hesaplarında bulunan paraya yönelik davacının talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, deliller hatalı değerlendirilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda 2. bentte gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; davacının diğer temyiz itirazlarının yukarda 1. bentte gösterilen sebeplerle reddine ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 31,40 TL onama harcının peşin harçtan mahsubu ile artan 453,60 TL'nin istek halinde temyiz eden davacıya iadesine ve peşin harcın da temyiz eden davalıya iadesine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
29-03-2017, 02:38 | #57 |
|
Mal tasfiye rejimi
Sayın Av.Hatun Olguner, paylaştığınız Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarih ve 2017/1293 sayılı Kararı çok faydalı oldu. Teşekkür ve saygılarımı sunarım.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Edinilmiş Mala Katılma Tapu İptali | denipre | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 16 | 19-10-2012 11:20 |
edinilmis mallara katılma rejimi | obaykan | Meslektaşların Soruları | 11 | 19-08-2011 08:54 |
E.Mallara Katılım Rejimi/Henüz Dava Açılmadan/Mevduat Diğer Eşin Hak ve Yetkileri/ | Jeanne D'arc | Meslektaşların Soruları | 19 | 24-03-2009 15:19 |
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulama Sorunları Sertifika Programı | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 0 | 12-11-2006 10:13 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |