Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Vekalet Süresi Kaç Yıl?

Yanıt
Konu Notu: 4 oy, 4,75 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 13-04-2006, 22:31   #31
Ramazan NARİN

 
Varsayılan

Sn.ERDEMLİG'e,
Teşekkür ediyorum.Bende bu konuya bir hukukçunun bana göre hukukdışı olması gereken(tabii bana göre) gazabına uğramış,yaklaşık İKİ TRİLYONA yaklaşan alacaklarını alması engellenmiş bir eski eğitimci olarak katkıda bulundum.


Sunduklarıma kimse açıklıkla cevap vermedi. Verilen cevaplarda, bir avukatın bir vekalet eline geçirdiğinde bunun ona üstün güç imtiyazı sağlamasının nedenine kimse değinmedi!.


Bugün bir davam sonuçlandı. Taşıdığı tevkilli vekaletnamesinde İFLAS YETKİSİ bulunmadığı halde, yasalara göre 20 yıl önce eline geçirdiği tevkili her defasında mahkemelere sunarak,(Av.'ın imza tasdiki yeterli) davalara giren avukata karşı açtığım bir enteresan davayı kaybettim.


Özetleyecek olursam.Bu bence geçersiz vekaletle iş gören avukat, bir başka dosyada hakkettiği vekalet ücretini, icraen şirketimizden tahsil ettiği halde, başka vekalet alacakları için şirketimiz hakkında DOĞRUDAN İFLAS talepli davalar açarken,tahsilde tekerrür olacak şekilde tahsil ettiği dosya içinde şirketimizin DOĞRUDAN İFLASINI İSTEYEN bir dava tesis etti.

Biz de haksızlığa karşı kendimizi savunabilmek adına; Davanın açılış tarihinden 20 gün sonra,ilgi icra dairesinden takibe konu icra dosyasındaki borcumuzun ödendiğine ve dosyanın İNFAZ edilerek işlemden kaldırıldığına dair DERKENAR aldık.

Savcılığa suç duyurusunda bulunduğumuz gibi,Asliye Hukuk Mahkemesinde de MENFİ TESPİT-MUARAZAANIN MEN'İ, KÖTÜ NİYET MANEVİ TAZMİNAT davası açtık.


Davanın safahatında, Mahkeme 20 yıl önceki vekaletnamenin aslını dosyaya getirtmedi.(TALEP ETTİĞİMİZ HALDE) Bu asıl vekaletnamede İFLAS YETKİSİ bulunup bulunmadığını dolayısıyla kötü niyetli olup-olmadığını araştırmadı.

Aleyhimize tesis edilen İFLAS DAVASI ve Cumhuriyet Başsavcılığının Adalet Bakanlığından aldığı izin ile ilgi avukat hakkında soruşturma halen derdest iken, açtığım işbu TAZMİNAT DAVASI red edildi.


Yani, hukuk kazandı!!! Veya hukukçu kazandı! Kararın gerekçesi gelince temyiz edeceğim. Süre tutum dilekçemi verdim. Ancak,Türkiyenin BİR HUKUK DEVLETİ OLDUĞU KONUSUNDA BENİ tereddüte düşüren bu sonucu kabul etmiyorum.Kararı veren hakimin dahi,bu sonucu içine sindirebildiğini vicdanen rahat olduğunu düşünmüyorum.


Tabii, hukuk bir süreç. Mahkeme kararı bir sonuç değil. İFLAS DAVASININ sürdüğü mahkeme sonuçlandıktan sonra bu defa 10 katı tutarında bir tazminat davası daha açacağım.(kaybettiğim davada manevi taminat olarak 10.000.00 YTL istemiştik)Tabii harcını bulabilirsem!


Burada, GEÇERSİZ VEKALETNAMEYE DAYANILARAK YAPILAN İCRAİ-HUKUKİ işlemleri kimseye denetlettiremedim. Bu arada BARO'ya da şikayetim olmuştu. Fakat, gördüğüm kadarı ile BARO'da davaların sonucunu bekliyor. Kendisi müstakilen bir şey yapmıyor. (İlgi avukat 65 yaşında bir dönem BARO temsilcisi idi!) Mahkemeler avukatı suçlu bulursa o da bulacak, bulmazsa o da bulmayacak gibi görünüyor.


Türkiye'de bilhassa avukat vekaletnameleri hakkında çok büyük eksikler ve boşluk var. Bununda sebebini yasakoyucuların içindeki hukukçu kimliğinin etkin olmasını görüyorum.Şurası unutulmamalıdır ki; Bu ülkeyi hukukçular kurmadı.Hukukçularda kurtarmayacak.Bu ülke hepimizin.

Bana göre hukukçuların en büyük katkısı,günlük siyasi-sosyal hayatı tanzim etmek.


Daha önce bahsettiğim bir mahkemede hakim, vekaletnamenin yasalara uygun yenilenmesi işlemine dair verdiği ara karara ilgili avukat uymadı. Yani yeni vekaletnamesini sunmadı?. Davaların bir kısmı bitti. Fakat gerekçeli karar olmadığı için mahkemenin bu ara karara uymayan avukat için ne diyeceğini / dediğini halen merak ediyorum. Biten davalar KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA DAİR KESİN şeklinde sonuçlandı.Bu sonuçları YARGITAY nezdine taşıyamayacağım. Ancak yukarıda bahsettiğim kararı bilhassa vekalet yönünden itiraz ile YARGITAY'a taşıyacağım.


İFLAS DAVASI'da muhtemelen lehime bitecek ve avukat temyiz edecek fakat bende, vekalete ilişkin bir yaptırım görmezsem, vekaleti yönünden temyiz edeceğim.


Eh,ne diyelim. Bir vekaletnamede veren ve alanın vergi numaraları olmasın ve bu kişi bu vekaletnamesi ile rahatlıkla vergi kaçırsın! Bir vekaletnamenin aslında İFLAS YETKİSİ olmasın ve bu avukat 7 tane iflas davası açıp,müvekkilinin alacağını değil, kendisine ait cüzi yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin tahsili için İFLAS davaları açarak bir şirketin ekonomik hayatıyla oynasın. (en azından manevi olarak) HUKUKA UYGUN....


HUKUÇU arkadaşlarımdan ricam, yazılı mer'i hukuka elbette saygı duyacağız fakat, yanlış varsa bunun değiştirilmesi için gerekirse elbette eleştirilerimizi de yapacağız. Hukuk insanlar için vardır ve Hukuk, ebed-i müddet değildir. Bir mesleğin diğer mesleklere üstün güç imtiyazı bulmasını sağlayacak yasalar ve uygulamalar en başta ANAYASA'nın eşitlik ilkesine aykırıdır.


Hukukun var olması için,iddia-yargı-savunma üçgeni elbette olacaktır.Hem de en güçlü şekilde fakat.Bu üçgeniin işlevinin şartı DAVACI-DAVALI-SANIK-MAĞDUR rollerini üstlenecek bir halkın bulunmasıdır.Yani sac ayağı değil DÖRTGEN.


Tabii,sunduklarım tamamen şahsi düşüncerim olup,hukuku ve hukukçuları asla bağlamamaktadır.TÜM HUKUKLA İLGİSİ OLANLARA VE HUKUKÇULARA SAYGILARIMI SUNUYORUM.

"HUKUK, BİR GÜN HEPİMİZE LAZIM OLACAK..."
Old 14-04-2006, 09:52   #32
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın erdemlig,

Forumdaki yazılarınızı okuduğum zaman, THS' nin değerli bir üyeye daha kavuştuğunu görmüş ve kendi adıma sevinmiştim. Bu düşüncem halen geçerlidir. Sizin gibi hukukçu olmayan bir diğer aydın üyemiz sayın Gemici gibi, sayın fikirbay gibi... Hukukçu olmayan arkadaşlara karşı hiç birimizin bir saygısızlğının olacağına ihtimal vermiyorum.

Yukarıda bulunan mesajınızı okuduğumda, değerlendirmelerinize birazcık şaşırdığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Aslında bu mesajı yazıp yazmama konusunda tereddüde düştüğümü de açıkça ifade etmeliyim.sebebi ise: Yazılan yazılarda bazen kastımızın dışında anlamalar oluştuğundandır.

Şimdi dönelim konuya:

Öncelikle belirteyim ki, biz hukukçuların, hukukçu olmayanların yazılarına tahammülsüzlüğü söz konusu değildir.Böyle bir şey olsaydı, forumda yer alan binlerce soruya, hiç bir mecburiyetimiz olmadığı halde öyle ya da böyle, elimizden geldiği ölçüde cevap vermezdik!

Sorun şuradadır:

Hukukçu olmayan bazı arkadaşlarımızın, forumda dile getirdikleri bir takım problemlerine cevap aldıkları halde, bazen ölçüyü de kaçırarak haksızca ve bilmeden hatalı veya doğru olmayan eleştiriler getirmekte ve bunda ısrar etmektedirler. Bu durum ise, ister istemez zaman ayırıp cevap veren üyeleri sinirlendirmektedir.

Madem bilmediğiniz bir konuda soru soruyorsunuz o halde en azından verilen cevaba karşı (o cevap hatalı olsa bile!)biraz daha nezaketli olmalısınız...

Bir doktora, hastalığımızla ilgili soru sorduğumuzda aldığımız cevaba nasıl ki saygılı olmak zorunda isek, forum dahi olsa aynı saygının bu alanda hukukçulara da gösterilmesi gerekir.

Diğer yandan, madem bir şeyler bildiğinizi düşünüyorsunuz o halde ne diye soru soruyorsunuz...(Bazı kişiler için geçerlidir) Hadi sordunuz diyelim konuda ehil olmadan nasıl sonucu tayin edebiliyorsunuz?

Bu forumu takip eden çok sayıda insan var. Doğru olmayan bir sonuç tayini, bir çok insanı yanlış yönlendirebilir.

Bu kişiler hukukçu olsalar, konuyu paylaşmak ve derinleştirmek adına sorulmuş soru olarak değerlendirebileceğiz, olayda o da söz konusu değil.

Kısaca,kimseyi hırpalama ya da zor duruma sokma gibi bir niyetimiz söz konusu olamaz. Hatalarımız olmuyor değil. Bazen gerginleşebiliyoruz. Bazen yersiz sinirlenebiliyoruz. Bunlarda haklı olabilirsiniz.

"Hukukçuların içine düştüğü durum" eleştirinize de katiyen katılmıyorum.

Sıkıntılarımız vardır ama ima ettiğiniz ölçüde hiç bir hukukçu, "hiç bir hale" düşmemiştir.

Tıpkı diğer meslekten aradaşlarımızın düşmediği gibi. İçinizi lütfen ferah tutunuz.

Saygı ve sevgiler.
Old 14-04-2006, 11:50   #33
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Mehmet S. Dikici
Sayın erdemlig,

Forumdaki yazılarınızı okuduğum zaman, THS' nin değerli bir üyeye daha kavuştuğunu görmüş ve kendi adıma sevinmiştim. Bu düşüncem halen geçerlidir. Sizin gibi hukukçu olmayan bir diğer aydın üyemiz sayın Gemici gibi, sayın fikirbay gibi... Hukukçu olmayan arkadaşlara karşı hiç birimizin bir saygısızlğının olacağına ihtimal vermiyorum.

Yukarıda bulunan mesajınızı okuduğumda, değerlendirmelerinize birazcık şaşırdığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Aslında bu mesajı yazıp yazmama konusunda tereddüde düştüğümü de açıkça ifade etmeliyim.sebebi ise: Yazılan yazılarda bazen kastımızın dışında anlamalar oluştuğundandır.

Şimdi dönelim konuya:

Öncelikle belirteyim ki, biz hukukçuların, hukukçu olmayanların yazılarına tahammülsüzlüğü söz konusu değildir.Böyle bir şey olsaydı, forumda yer alan binlerce soruya, hiç bir mecburiyetimiz olmadığı halde öyle ya da böyle, elimizden geldiği ölçüde cevap vermezdik!

Sorun şuradadır:

Hukukçu olmayan bazı arkadaşlarımızın, forumda dile getirdikleri bir takım problemlerine cevap aldıkları halde, bazen ölçüyü de kaçırarak haksızca ve bilmeden hatalı veya doğru olmayan eleştiriler getirmekte ve bunda ısrar etmektedirler. Bu durum ise, ister istemez zaman ayırıp cevap veren üyeleri sinirlendirmektedir.

Madem bilmediğiniz bir konuda soru soruyorsunuz o halde en azından verilen cevaba karşı (o cevap hatalı olsa bile!)biraz daha nezaketli olmalısınız...

Bir doktora, hastalığımızla ilgili soru sorduğumuzda aldığımız cevaba nasıl ki saygılı olmak zorunda isek, forum dahi olsa aynı saygının bu alanda hukukçulara da gösterilmesi gerekir.

Diğer yandan, madem bir şeyler bildiğinizi düşünüyorsunuz o halde ne diye soru soruyorsunuz...(Bazı kişiler için geçerlidir) Hadi sordunuz diyelim konuda ehil olmadan nasıl sonucu tayin edebiliyorsunuz?

Bu forumu takip eden çok sayıda insan var. Doğru olmayan bir sonuç tayini, bir çok insanı yanlış yönlendirebilir.

Bu kişiler hukukçu olsalar, konuyu paylaşmak ve derinleştirmek adına sorulmuş soru olarak değerlendirebileceğiz, olayda o da söz konusu değil.

Kısaca,kimseyi hırpalama ya da zor duruma sokma gibi bir niyetimiz söz konusu olamaz. Hatalarımız olmuyor değil. Bazen gerginleşebiliyoruz. Bazen yersiz sinirlenebiliyoruz. Bunlarda haklı olabilirsiniz.

"Hukukçuların içine düştüğü durum" eleştirinize de katiyen katılmıyorum.

Sıkıntılarımız vardır ama ima ettiğiniz ölçüde hiç bir hukukçu, "hiç bir hale" düşmemiştir.

Tıpkı diğer meslekten aradaşlarımızın düşmediği gibi. İçinizi lütfen ferah tutunuz.

Saygı ve sevgiler.
Bu mesaja harfi harfine katılıyor ve altına aynen imzamı atıyorum. Bu alanı bu mesajdan daha güzel anlatan bir mesaj daha yazılamazdı sanırım. Teşekkürler!

Sayın Tikici'ye küçük bir not: Sayın Gemici profesyonel olarak hukukçu değil ama hukuk fakültesi mezunu.
Old 14-04-2006, 11:52   #34
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
TALEP ETTİĞİMİZ HALDE) Bu asıl vekaletnamede İFLAS YETKİSİ bulunup bulunmadığını dolayısıyla kötü niyetli olup-olmadığını araştırmadı.

Sayın NARİN,

Aşağıda yer alan açıklamalar, Sayın NEJAT ADAY (Avukatlık kanununun Genel esasları isimli eserinin sh.119 vd.) Sayın BAKİ KURU (Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I. sh.835. vd) Sayın BURHAN GÜRDOĞAN,(Davaya vekalette Özel mezuniyeti gerektiren haller, s.159 vd) 'ın eserlerinden alınmıştır.

AVUKATA ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN İŞLEMLER:

A- BİR KANUN HÜKMÜ GEREĞİNCE ÖZEL YETKİ ARANAN İŞLEMLER

1. SULH (HUMK.63,BK.388/III)
2.TAHKİM (HUMK.63, BK.388/III)
3.İBRA (HUMK.63)
4.DAVADAN FERAGAT(HUMK.63)
5.KABUL (HUMK.63)
6.YEMİNİN KABÜLÜ VEYA REDDİ (HUMK.63)
7.AHZÜ KABZ (MAHKUMUNBİHİ KABZ) (HUMK.63)
8.HACZİN FEKKİ (HUMK.63)
9.HAKİMİN REDDİ (HUMK.33/I)
10. BAŞKALARINI TEVKİL (BK.390/III, ESKİ AVK.171/II)
11. ANAYASA MAHKEMESİNDE DAVA AÇMAK (44 SAYILI ANY. MAH. KUR.KAN.31. MADDE)

B) YARGISAL VE BİLİMSEL İÇTİHATLAR GEREĞİNCE ÖZEL YETKİ ARANAN HALLER.

1. HAKİM ALEYHİNE TAZMİNAT DAVASI AÇMAK (4.2.1959 T, 14/6 SAYILI İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARI)

2. İADE-İ MUHAKEME (HUMK.445 , 62, GÜRDOĞAN sh.157, KURU sh.845, N.ADAY,sh.126)

3. DAVANIN ISLAHI (GÜRDOĞAN, sh.158, KURU,s.846)

4. ŞAHSEN KULLANILACAK HAKLARA İLİŞKİN DAVALAR (BOŞANMA VS) (GÜRDOĞAN sh.160, POSTACIOĞLU sh.324, KURU sh. 847-848)

5. DİĞER BAZI DURUMLARTARTIŞMALIDIR)
a) BORÇLU ADINA KONKORDATO TEKLİFİNDE BULUNMAK (Bkz. ADAY,sh.127)
b)MÜVEKKİLİN İFLASINI İSTEMEK (BAKİ KURU, CİLT I. sh.847) (karşı tarafın değil! kendi müvekkilinin)



Görüldüğü gibi, avukatın özel yetkili kılınması halleri yukarıdaki gibidir. Avukatın kendi müvekkilinin İFLASINI istemesi için özel yetkili vekaletinin olması gerektiği doktrinde tartışmalı dahi olsa benimsenmektedir. Ancak, avukatın karşı tarafın iflasını istemesi bakımından özel yetkili vekaletin GEREKMEDİĞİ hususunda TARTIŞMA BİLE YOKTUR!

Bu anlamda, durumu bir kez daha incelemenizde yarar vardır.

Tüm bunların dışında belirtmeliyim ki vekaletteki yetki eksikliği tek başına davanın reddine neden değildir. Hakim eksiklik gördüğünde müvekkilin İCAZETİNİN OLUP OLMADIĞINI araştırır, icazet yoksa ancak bu durumda HUMK.67. madde devreye girer.

Mükerrer tahsilat idianız için yeterli veriyi göremediğimiz için bir yorum yapmamız mümkün değildir.

Kolay gelsin...
Old 14-04-2006, 12:31   #35
Fatma Çınar

 
Varsayılan

Hukuk her sorunun iki kere iki dört eder mantığıyla cevaplanabilecek bir bilim dalı olsaydı; dediklerinize hak vermem gerekirdi. Ama ne yazık ki, her sorunun tek ve net bir cevabı olmadığı gibi, her değişen koşulla farklılaşacağı da, hukukçu olmayanlar tarafından anlaşılamamaktadır. O yüzden sorunu saygı ya da saygısızlık çerçevesinde değerlendirmeyip, bu konuda haklı olarak görüş bildiren Sayın Meslektaşım Mehmet DİKİCİ'ye katıldığımı bildirmek isterim.
Old 14-04-2006, 15:40   #36
erdal7

 
Varsayılan

Vekaletten veya vekalet aktinden doğan bütün davaların 5 yıllık zamanaşımına tabi olması ile BK 126 , vekaletin geçerlilik süresini birbirine karıştırmamak lazım.
Bk. 397vd. Vekaletin Hitamı nı düzenlemiştir. Hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet , gerek müvekkilin ölümü ile ehliyetinin yitirilmesi veya iflası ile sona erer ,
Aksi halde Avukata her 5 yılda bir vekalet çıkartamak zorunluluğu doğar ki bu mümkün değil.
Saygılarımı sunarım
Old 14-04-2006, 23:22   #37
erdemlig

 
Varsayılan

Sayın Dikici, yukarıda tarafımdan yapılan değerlendirme -şayet dikkatle okuduysanız- o ana kadar soruyu sorana verilen cevapların tümünü kapsamaktaydı. Yine o ana kadar verilen cevapları değerlendirdiyseniz, gerçekten ciddi cevapların yanında eleştirilerime hedef olabilecek cevapların varlığını da muhakkak farketmişsinizdir. Kaldı ki tarafımdan yapılan eleştiride de bu ayırıma özellikle dikkat çekilmişti. Ancak eleştiriye verdiğiniz cevapta tüm bunları dikkate almadığınız, sadece 'meslektaş dayanışması' saikiyle hareket ettiğiniz izlenimi uyandırıyorsunuz. Hele adminin de bir sonraki yazısı tamamen aynı düşüncenin bir iz düşümü gibi duruyor. Umarım yanılıyorumdur ve bu yanılgımı burada belirtirsiniz.
Soruyu sorana verilen cevapların eleştirime kadar olan kısmını lutfen tekrar değerlendiriniz. Yaptığım eleştirinin haklılığını muhakkak göreceksiniz. Şayet meselenin bu boyutu ile ilgilenmeyip de sadece 'meslektaş dayanışması' adına hareket ediyorsanız; elbette size yine söyleyecek bir sözüm olmaz, ancak Türkiye'm, daha alınması gereken çok mesafeler var derim ve ancak ülkemin ve insanımın kara bahtına üzülürüm; o kadar. Saygılarımla.
Old 15-04-2006, 09:58   #38
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
eleştirilerime hedef olabilecek cevapların varlığını da muhakkak farketmişsinizdir. Kaldı ki tarafımdan yapılan eleştiride de bu ayırıma özellikle dikkat çekilmişti.
Bu alandaki sorulara verilecek hiçbir hukukçu cevabı eleştirilemez, sadece teşekkür edilebilir.

Eğer siz hayatınızı yemek pişirmeye adamış profesyonel bir aşçıysanız, ben de sizin kapınızı çalıp, "karnım çok aç, yemek verebilir misiniz" desem, siz de mutfağa girip benim için özellikle zaman ayırarak yemek pişirirseniz, önüme para istemeden koyduğunuz yemek için "bunun tuzu az", "tatlı yok mu", "neden et pişirmedin", "aşçılığın da işe yaramazmış", "benim bir aşçı arkadaşım var, o makarnayı daha güzel pişiriyor", "pilava tereyağ konmaz ki", "ben pişirsem daha güzel yapardım" deme hakkım yoktur. Böyle söylersem şüphesiz ki sinirlenirsiniz.

Bilmediğiniz bir konu için bu siteye gelip, hukukçulardan yardım istiyorsanız, ve bir hukukçu da hiçbir maddi menfaat beklemeksizin, sizin için mesaisini ayırarak cevap yazıyorsa, bu cevabı forum içinde eleştirme veya kınama hakkınız yoktur. Cevabı beğenmediyseniz bile bunu kendinize saklarsınız. Nezaket bunu gerektirir.

Hukukçu olmayanların hukukçuların verdikleri cevapları bu şekilde "eleştirmelerinin" nezaketsiz olmasının ötesinde çok önemli bir sonucu daha oluyor. Kendileri söyleyeceklerini söyleyip bu siteye bir daha uğramamak üzere gittikten sonra (örneğin bu konuyu açan üyemiz gibi), daha sonra başka bir soru sormak için gelen üyemizin sorusuna yanıt alma şansını da azaltıyorlar, zira hukukçu üyemiz "niye zaman ayırıp yanıt yazayım, bir de üstüne laf işitmek için mi" diye düşünmeye başlıyor. (Ben düşünüyorum!).

O nedenle her üyemiz sorusuna maddi bir beklenti içinde olmadan sadece yardımcı olmak adına zaman ayırıp yanıt yazan bir profesyonelin hak ettiği saygı ve nezaketi görmesine yardımcı olmakla yükümlüdür (buna kendileri soru sorduğu zaman hukukçu üyelerimiz de aynı şekilde dahildir!). Bunun mesleki dayanışma ile ya da hukukçularla bir ilgisi yoktur, sadece "nezaketin" ve "internet forum etiğinin" doğal bir sonucudur.

Şimdi dilerseniz konumuz olan "Vekalet'in Süresi"'ne dönelim ve bu tip sohbetleri "Hukuk Soruları" alanında değil, "Site Hakkında" alanında yapalım.
Old 15-04-2006, 18:53   #39
Ramazan NARİN

 
Varsayılan

Sn.DİKİCİ,
Açıklamalarınız için tşk ederim. Bir hayli aydınlatıcı oldunuz. İflas yetkisi konusundaki yanılgımı gösterdiniz.
İlgi avukatın tahsilde mükerrerlik olayına gelince;
İlgi avukat,vekalet alacağı ile ilgili icra emrini gönderdi. Ben TAKAS beyan ettim. Çünkü vekili olduğu şirketten bir alacağım vardı ve temyizden de dönmüştü. İlgi avukat icra dosyasına müvekilinin borcunu öderken TAKASI kabul ettiğine dair talep açarak ilgili vekalet ücretini ödeyeceği paradan keserek tahsilatı yaptı.

Daha sonra da 25.09.2005'te vekalet alacağı icra dosyasını mesnet göstererek İİK'nun 178.maddesindeki hakkını kullanarak şirketimizin DOĞRUDAN İFLASINI isteyen davayı açtı. Ben bu davanın açılmasını tahsilde mükerrerlik olarak görüyorum.Çünkü mesnet icra dosyası davanın açıldığı tarihte İNFAZ görünüyordu. Dava dilekçesi tarafımıza gelince ilgili icra dairesine gidip,ilgi icra dosyasına borcumuz bulunup-bulunmadığını derkenar olarak istedik.İcra dairesi 10.10.2005 tarihinde yani iflas DAVASININ açıldığından 20 gün sonrasında, tarafımıza ilgi icra dosyasının 23.08.2005'te, İNFAZ edilerek kaldırıldığını bildirdi.

İFLAS davamız halen derdest.Mahkeme Savcılıktan bilgi istedi. Baro da sanırım davalar sonuçlarını bekliyor. Bana göre, tabii bana göre; İLGİ AVUKAT SUÇ İŞLEDİ.

Mesleğinin özelliklerini kullanarak, yasaları bilmemek gibi bir lüksü olmadığına göre suç işledi. Şimdi SEHVEN itirazına sığınıyor.

Ben, hukukçulara şunu sormak istiyorum.Bir şirketin İFLASININ istenmesi, bu konuda bir davaya haksız olarak maruz bırakılması en azından MANEVİ TAZMİNATI gerektiren bir fiil değil midir? YASALARI İSTEDİĞİ gibi kullanmak doğru mu?

Davada,sn.avukat kendisinin yine şirketimiz hakkında iflasyolu ile takip ve ifla talebi ilanınının yayınlandığı bir mahkeme sürecini örnek göstererek,şirketimizin bu konuda bakir olmadığını ileri sürdü.Ben de; TCK'daki önceki uygulamalarda adı çıkmış bir kadına yapılan tecavüz olaylarında,tecavüzcüye kadının önceki sosyal hayatında başkaca tecavüze uğramış olmasından dolayı verilen ceza indirimini (bana göre çağ dışı bir uygulamaydı.Devam edip etmediğini bilmiyorum.) örnek verdim. DAVALAŞTIĞIM AVUKATIN SAVUNMASI BU YÖNDEYDİ.

Diyor ki, bu şirketin daha önceden de İFLASININ istendiği bir dava süreci oldu(bu davanın da kahramanı kendisiydi!) Şimdi iflasını istemem hukuka uygundur diyor.

Ben de diyorum ki; Bu avukatın bu talebi hukuka uygunsa, benim ve şirketimin varlığı hukuksuz, ikimizinde ortadan kaldırılması gerekir.Hukukun ayağına dolaşmamamız gerekir.Tazminatı davasını red eden hakim,davadan sonra kendisini uğraştırdığımızı fakat yeni şeyler öğrendiğini söyledi.Gerekçeli kararını bekliyoruz.

Mükerrer tahsilat olayımız bundan ibarettir.

İlgi avukat, bizim İFLAS davasına icra müdürlüğünün derkenar yazısını sunmamızdan,baroya,savcılığa şikayet etmemizden sonra, ilgi icra müdürlüğüne talep açarak, dosyayı yeniden indirtmiş ve güya icra müdürü maddi hata yapmış gibi 43.94 YTL bir borcumuz icat edilmiştir.Bu icat borçta cebren haciz ile yine ilgi şirketten alacağımız olan bir dosyadan tahsil edilmiş ve gerek iflas,gerekse baro ve savcılık gibi makamlara ilgi icra dosyası gördüğünüz gibi tam ödenmemişti o yüzden İFLAS davası açtım savunmaları verilmiştir.

Biz de bu defa, icra müdürlüğünün bulunduğu ilçedeki Cumhuriyet Başsavcılığına hem avukat hem de icra müdürü hakkında suç duyurusunda bulunduk.Bu da derdest.

Sonradan icat edilen borç hakkında, cesren tahsil edildiği halde İcra Hukuk mahkemesine şikayet yolu ile itiraz ettik.Kaybettik. HUKUK Mahk'LERİNE MENFİ TESPİT davaları açtık kaybettik.Belki ben avukat olmadığım için usuli hatalar yapıyorum.Ama bir avukata karşı başka avukatta bulamıyorum.Karşı avukatımız bir dönem baro temsilcisi olan,yükünü tutmuş 400 ü geçen gayrimenkule sahip güçlü ve bilgili bir avukat.

Kim olursa olsun,bu ülkenin bir ferdi ve işletmesi olarak HUKUK nerede varsa oraya kadar arama sürecimiz devam edecek.Vekaleti konusunda da yüksek yargı elbet bir karar verecek.

vEKALETİ yine geçerliyse bu hukuka benim diyeceğim bir şey olamaz.Devlet vergide bizim gibilerin üstünden inmesin.Hukukçu diye avukatların 20-25 sene girdiği davaları bilmediği ve aldığı paraları bilmediği halde bu kaçağa müsaade etsin! Ben ne diyebilirim ki....V.U.K.'356 SAYILI Genelgesi niye çıkarıldı diye hukukçu arkadaşlarıma ayrıca sormak isterim???

Saygılar sunuyorum sn.DİKİCİ...
Old 18-04-2006, 10:27   #40
ERZADEOĞLU

 
Varsayılan

ne ilgilç değil mi?
-hukuki bir konu tartışılırken ....konu kişiselleştirilip mecrasından çıkarılıyor...
hukukta bir konu araştırılırken mevzuatlarda var mı yok mu?sorusu doğrultusunda araştırılır....varsa sorun kısmen halledilmiştir.kısmen dedim yoruma açık değilse tabiki...yorumları ise uygulamalar ve yargıtay kararları ve içtihatları doldurur.Eğer mevzuatlarda yoksa bu boşluk yargı organları tarafından nasıl doldurulmuş,giderilmiş ona bakılır.ve olaya çözüm bulunmaya çalışılır.Şunu da unutmamak gerekir Medeni Kanunun 1. maddesinin son fıkrasını...
Old 18-04-2006, 12:01   #41
Ramazan NARİN

 
Varsayılan

Sayın ERZADEOĞLU,
Hocam,
Formdaki konunun kişiselleştirildiğine atıfta bulunmanızdan dolayı, M.K.'nun 1. maddesini yeniden okuyarak, (HUKUKÇU OLMADIĞIMDAN YORUMLAMAM YANLIŞ AMA) getirdiğinize bir cevap vermek ihtiyacını, affınıza sığınarak hissettim.

Hakim'in re'sen değerlendirme,tavsif,karar verme hak yetkisi elbette ki tartışılamaz. Yasada var olan boşluğu hakimin takdirinin doldurması da güzel.

Ancak, bu arada şunu da unutmamamız gerekiyor sanıyorum. Üst yargı dahil, tüm mahkeme kararlarında hakimin faktörünün 1. faktör olarak kabul ettiğimizde, değişen, değiştirilen kararlara, içtihatlara YANLIŞLIĞI ORTAYA ÇIKAN KARARLARA ne diyeceğiz? Hukuk GENEL kURULLARI' nın, temyiz mahkemelerinin önündeki dosyaların çokluğu, bu farklılıktan değil mi? Önünüze bir karar geldiğinde, bu kararı veren hakim olduğuna göre; bu karar doğrudur DİYE Mİ DÜŞÜNMEMİZ GEREKİYOR ?

Vekalet konusunda yasalar, bilerek veya bilmeyerek boşluklar vermiş. Hakimlerin bu boşlukları doldurduğunu düşünüp, teselli olmamız doğru mu veya niye devletin bazı kurumları her türlü vekalete dayanan işlemlerinde süre arıyorlar?

Şahitle bir alacağın ispatı ve istememezliğini tartışırken, ilgi yasaların kötü niyetli bazı kişilerin yanlarına iki şahit alarak alacak iddiasında bulunabileceklerini, yani alacaklı sıfatındakilerin potansiyel olarak kanuna karşı hile gerçekleştirebileceklerini yasaların kabul ettiğini hukukçu arkadaşlarımız ileri sürmüştü.

Peki, vekalet alanların kanuna karşı ebed-i müddet bir hile yapmayacaklarını, asla kötü niyetli olmayacaklarını, aradan yıllar geçsede vekalet verenin yenileme tasdiki aranmadan vekil olanın vekil edenin adına hareket ettiğini kim nasıl garanti ediyor?

Hukuktaki bu boşluğun yarattığı, imtiyaz gerçek hukukçuların hoşuna, gerçekten gidiyor mu? Gerçek hukukçuların veya vekaleten hareket edenlerin YASAL KORUNMAYA-HAKİM TAKDİRLERİNE bir ihtiyaçları mı var? Böylesine sağlanan üstünlükten vekil olanlar gerçekten mutlu mu ve vicdanen rahat mıdırlar?

Hukuki tartışma elbette sizin buyurduğunuz usul takip edilerek yapıldığında HUKUKİ SONUÇ doğurur. Fakat bu arada, etmenlerin, şikayetlerin, hatta kişisel tespitlerin göz önüne alınmasıyla varsa bir yasal boşluk onun doldurulmasını istemek gerekirse yapıcı eleştiriler ortaya koymak doğru değil midir?

Konuya kattığınız akademik katkıdan dolayı ben şahsen, size teşekkür ediyorum hocam.
Old 18-04-2006, 12:17   #42
Fatma Çınar

 
Varsayılan

Ekte Borçlar Kanunun "Vekalet"i düzenleyen hükümlerini gönderiyorum. En az bizim kadar hukuk bilgisine ve yorumlama yeteneğine sahip olan Sayın ziyaretçilerimizin böylece vekalet konusundaki (süre, sorumluluk, sona erme gibi) tüm sorularının cevabını bulacakları düşüncesiyle, bu konu ile ilgili tartışmaların sona ermesini diliyorum. İyi çalışmalar...



VEKALET

A) TARİFİ
MADDE 386 - Vekâlet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanunu hükümlere tâbi olmayan işlerde dahi, vekâlet hükümleri cari olur.
Mukavele veya teamül varsa vekil, ücrete müstahak olur.

B) TEŞEKKÜLÜ
MADDE 387 - Vekilin tevdi edilen işi idare hususunda resmî bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin icabından ise yahut bu gibi işleri kabul edeceğini ilân etmiş ise vekâlet, vekil tarafından derhal reddedilmedikçe kabul edilmiş sayılır.

C) HÜKÜMLERİ
I - VEKALETİN ŞÜMULÜ
MADDE 388 - Vekâlet akdinin şümulü mukavele ile sarahaten tesbit edilmemiş ise, taallük eylediği işin mahiyetine göre tâyin edilir.
Vekâlet, vekilin takabbül eylediği işin yapılması için icabeden hukuki tasarrufları ifa salâhiyetini şamildir.
Hususi bir salâhiyeti haiz olmadıkça vekil, dâva ikame edemez, sulh olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, hibe edemez, bir gayrimenkulü temlik veya bir hak ile takyit edemez.

II - VEKİLİN BORÇLARI
1 - TALİMAT DAİRESİNDE VEKALETİ İFA
MADDE 389 - Vekil, müvekkilinin sarih olan talimatına muhalefet edemez. Ancak, hal icabına göre müvekkilden mezuniyet istihsaline imkân olmamakla beraber şayet imkân olupta istizan olunsa idi müvekkilin muvafakat edeceği derkâr bulunan hususlarda, inhiraf edebilir. Bundan maada hallerde vekil aldığı talimata müvekkilinin aleyhine olarak muhalefet ederse, bundan mütevellit zararı deruhte etmedikçe, müvekkilünbih ifa edilmiş olmaz.

2 - HÜSNÜ SURETLE İFA MÜKELEFİYETİ
a) UMUMİYET İTİBARİYLE
MADDE 390 - Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tâbidir.
Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.
b) İŞİ BİR ÜÇÜNCÜ ŞAHSA YAPTIRMAK HALİNDE
MADDE 391 - Vekil, salâhiyeti haricinde başkasını tevkil ettikte onun fiilinden kendi yapmış gibi mesuldür.
Vekil, başkasını tevkile salâhiyettar olduğu takdirde, yalnız salâhiyetini kullanırken ve talimat verirken tekayyüt ve ihtimam göstermekle mükelleftir.
Her iki surette vekilin kendi yerine ikame ettiği şahsa karşı haiz olduğu bütün hakları müvekkil, doğrudan doğruya o şahsa karşı dermeyan edebilir.

3 - HESAP VERME
MADDE 392 - Vekil, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeğe ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur.
Vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermeğe mecburdur.

4 - VEKİLİN İKTİSABETTİĞİ HAKLARIN MÜVEKKİLİNE İNTİKALİ
MADDE 393 - Müvekkil vekiline karşı olan muhtelif borçlarını ifa edince, vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı, müvekkilin olur.
Vekilin iflâsı halinde müvekkil, bu hakkını masaya karşı iddia edebilir.
Vekilin iflâsı halinde müvekkil, vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına iktisap eylemiş olduğu menkul eşya hakkında dahi istihkak iddiasında bulunabilir. Vekilin haiz olduğu hapis hakkını, masa dahi haizdir.

III - MÜVEKKİLİN BORÇLARI
MADDE 394 - Vekilin usulü dairesinde müvekkilünbihi ifa için yaptığı masrafı ve verdiği avansları, müvekkilin, faiziyle beraber vermesi ve vekilin deruhte eylediği borçlardan onu kurtarması lâzımdır.
Vekil, vekâleti ifa dolayısiyle uğramış olduğu zarar ve ziyanın tazminini müvekkilinden isteyebilir. Meğerki müvekkil bu hususta kendisinin su'nu taksiri olmadığını ispat eyleye.

IV - BİRDEN ZİYADE MÜVEKKİLERİN MESULİYETLERİ
MADDE 395 - Bir kimseyi birlikte tevkil eden müteaddit kimseler, vekile karşı müteselsilen mesul olurlar.
Müteaddit kimseler, vekâleti birlikte kabul etmişler ise müvekkilünbihi yapmakla müteselsilen mesuldurlar ve kendi sıfatlarını başkasına devre salâhiyettar olmadıkça müvekkili yalnız birlikte yaptıkları tasarrufla ilzam edebilirler.

D) VEKALETİN HİTAMI
I - SEBEPLERİ
1 - İSTİFA, AZİL
MADDE 396 - Vekâletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir.
Şu kadar ki münasip olmayan bir zamanda vekâletten azil veya ondan istifa eden kimse diğerinin zararını zamin olur.

2 - ÖLÜM, EHLİYETSİZLİK, İFLAS
MADDE 397 - Hilâfı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zavali veya iflâsı ile nihayet bulur.
Şu kadar ki vekâletin nihayet bulması müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koyuyorsa müvekkil veya mirasçısı veya mümessili bizzat işlerini görebilecek hale gelinceye kadar vekil veya mirasçısı veya mümessili vekâleti ifaya devam ile mükelleftirler.
II - HİTAMIN HÜKÜMLERİ
MADDE 398 - Vekilin vekâletinin nihayet bulduğuna ıttıla peyda eylemeden evvel yaptığı işlerden müvekkil veya mirasçıları, vekâlet baki imiş gibi mesuldür.
Old 10-06-2006, 19:54   #43
SadeKahve

 
Varsayılan Çorba da tuz misali

Sitenin değerli üyeleri.. vekalet ilişkisinde zamanaşımının 5 ve 10 yıl oldugu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır görebildiğim kadarıyla.. Fakat yargılama süresi 10 yılı aşan ve avukatın müvekkili ile birlikte duruşmalara katıldığı hukuk davalarında durum bunun tersi değilmidir.
Old 11-06-2006, 01:57   #44
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Sitenin değerli üyeleri.. vekalet ilişkisinde zamanaşımının 5 ve 10 yıl oldugu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır görebildiğim kadarıyla..

Hangi mesajlara veya hangi yasa hükmüne dayanarak bu sonuca vardınız?

Vekalet ilişkisinde zamanaşımı söz konusu olabilir mi?

Saygılarımla
Old 13-06-2006, 11:51   #45
timucin999

 
Varsayılan

Avukatın Müvekkilinden aldığı Vekaletname aksi VEKALETNAMESİNDE Yazmadığı ve/veya aralarında sözleşme olmadığı taktirde Herhangi bir zamanaşımına tabi değildir. Ne kanunlarda ne de Yargıtay içtihatlarında Avukatın Müvekkilinden aldığı Vekaletnamesinin zamanaşımına tabi olduğuna ilişkin bir düzenlemeye rastlayamadım Avukatın Vekaletinin süreye tabi olduğunu söyleyenler dayandıkları Kanun Maddesini veya Yargıtay Kararını Açıkca yazarlarsa iyi olur.
Old 15-06-2006, 14:58   #46
SadeKahve

 
Varsayılan

Alinti.. ilk soruyu yönelten mesajdan..Babam ve Annem ipoteğin çözülmesini istedikleri için dayımlara karşı dava açmış durumdalar. Vekaletin veriliş tarihi ocak.1990 olduğu için, Konsolosluktaki hukuk görevlilerine göre, bu vekaletin geçerliliği 5 yıl olup 1995 yılında sona ermiştir.
Old 22-06-2006, 20:22   #47
timucin999

 
Varsayılan

Arkadaşlar son kez yazıyorum bu konuda hukuki mütaala sorduk ve gelen cevapta Avukatın vekaletnamesinin özel olarak süreye tabi olmadıkça ve/veya borçlar kanununda belirtilen sona erme sebeplerinden biri bulunmadıkca 10 yıllık da olsa 30 yıllık da olsa geçerliliğini kaybetmeyeceği Avukatın bu vekaletname ile İcra takibi ve her türlü hukuki işlemi yapabileceği şeklinde idi SON KEZ YAZIYORUM AVUKATIN VEKALETİ 5 YILLIK ZAMANAŞIMINA TABİ DİYENLER ŞİFAHİ OLARAK ŞÖYLE DUYDUK BÖYLE DUYDUK GİBİ KULAKTAN DOLMA ŞEYLERİ HUKUKİ MÜTALA GİBİ YAZMASINLAR AÇIKCA KANUN MADDESİ YAZSINLAR BU KONUDA YASAK GETİREN Bİ KANUN HÜKMÜ VARSA EĞER ????
Old 23-06-2006, 23:12   #48
bertrand

 
Varsayılan

Selam,

Konuya ilişkin olarak genel bir kanun hükmü yok. Sadece Yargıtay'ın uzun zaman önce verilen vekaletnamelerin gerçekten belli bir süre sonra dahi vekil edenin arzusunu aksettiriyor mu sorusu üzerine vermiş olduğu bazı kararlar bu tartışmaları ve kararların yerindeliği sorusunu gündeme getiriyor. Benimde okuduğumu hatırladığım bir Yargıtay kararında genel vekaletnameler için 10 senelik bir sürenin İÇTİHAT yoluyla konulduğunu hatırlıyorum. Ama bu içtihat genel geçer bir uygulama doğurmaktan uzak olup ülke genelinde farklı yorumlanmaktadır. Verilen kararın spesifik bir konuya ilişkin olduğu gerekçesi bir anlamda haklı olarak ileri sürülmektedir.

Yargıtay'ın yaşadığı endişeyi şahsen bende makul buluyorum ve konunun yasa ile düzenlenmesi (en azından avukat vekaletnameleri açısından) gerektiğini düşünüyorum.

Saygılar...
Old 02-08-2006, 14:49   #49
Av.Dilara Özbey

 
Varsayılan

Hukukçuların özellikle de avukatların alınganlık olarak nitelediğiniz bu hallleri meslekte sıkça karşılaşılan nahoş durumlardan kaynaklanmaktadır. Zira bir ceza davası ile ilgili bizimle görüşmeden önce 1 yıl hapis yatmış bir adamla konuşan şahsı ondan duyduğu yanlış bilgilerin aksine ikna etmek neredeyse imkansızdır. İnsanlar sırf bu nedenle avukatın başarılı veya başarısız olduğuna karar verebilmektedirler. Bu forumda bile her kafadan ayrı bir ses çıktığı, bunun ne biçim bir adalet olduğu eleştrileri mevcut ve bunun nedeni olarak da hukukçuların bilgisizliği gösterilmekte. Oysa herkesin maalesef bilmediği şu ki kanunlarda her konuda net düzenlemeler mevcut değildir. Kanunlar ihtiyaçtan doğar. Daha önce karşılaşılmamış olan ihtilafla ilgili yasal düzenleme olmaması da son derece doğaldır. Vekaletnamede süre bulunup bulunmadığı da sıkça ihtilafa sebebiyet vermediği için düzenlemeye tabi tutulmamış bir konudur. Açık bir düzenlemenin bulunmadığı hallerde elbette yorum devreye girecektir. Bu nedenle forumda yer alan avukat arkadaşlar yanlış bilgi vermiş değil, yorumda bulunmuşlardır. Davalarda avukatlar yalnızca davacı ve davalı taraf olarak delillerini değil yorumlarını da yarıştırırlar. Bu şekilde, bir yasal düzenleme mevcut olsa bile eğer yanlışsa bunun düzeltilmesi sağlanır. Halbu ki, bir hukukçu hukuk bilgisi yeterli olmayan bir şahsın sorusuna,sırf o konuda net bir düzenleme bulunmadığından yorum yoluyla ihtimalli cevap vermişse, doğruyu bilmediğinden kaçamak cevap veriyor sanılmaktadır. Lütfen biraz daha anlayış...
Old 10-08-2006, 11:02   #50
Av. Necip

 
Varsayılan

25/03/2006 da site üyesi değildim. Böyle bir cevap yazdığımı hatırlamıyorum. Sayın Moderatörümüz acaba benim ismimle başka bir üye daha mı var?
Old 10-08-2006, 11:33   #51
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Necip
25/03/2006 da site üyesi değildim. Böyle bir cevap yazdığımı hatırlamıyorum. Sayın Moderatörümüz acaba benim ismimle başka bir üye daha mı var?
Üye ismi sizinkine benzeyen bir meslektaşımız daha var, evet:
http://www.turkhukuksitesi.com/member.php?u=4782
http://www.turkhukuksitesi.com/member.php?u=8913

Sizin üye isminiz de "." ile "N" arasında bir boşluk var ve "i" harfi küçük yazılmış (Forum programı nazarında küçük "i" ile büyük "İ" farklı harflerdir).

Forum programı açısından sizin isminizle onun isminin karışma ihtimali yok. Ancak diğer üyelerin karıştırabileceğini düşünüyorsanız, isterseniz üye isminizi değiştirebilirim.
Old 12-08-2006, 03:36   #52
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Bu konuda suçlanan Sn. meslektaşımız ve üstadımızı tanımamdan ötürü bu konuya bugüne kadar cevap yazmama kararındaydım. Çünkü objektif olamayacağımı düşünüyordum. Yine de o konuya girmeyeceğim. Vekaletin süresi konusunda ise şu noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Avukata verilen ve Noter tarafından düzenlenen vekaletname ile müvekkil ile vekili avukat arasındaki vekalet ilişkisini birbirinden ayırmamız gerektiği kanaatindeyim. Zira noter tarafından düzenlenen belge vekalet sözleşmesinin kendisi olmayıp, x'in y'nin vekili (avukat ise avukatı) olduğunu tevsik eden bir unsurdur. Vekil ile müvekkil arasındaki sözleşme ise her hangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü olarak da akdolunabilir.

Bu durumda isterse 50 yıl önce verilmiş bir noter vekaletnamesi olsun. Açılan her yeni dava direk olarak asile tebliğ edilir. Asil de davayı vekiline tevdi eder ve davaya girmesini sağlar. Yani her açılan yeni davada vekil ile müvekkil arasında sözlü olarak (en azından dışa karşı) yeni bir vekalet akdi yapılmaktadır aslında. Böyle bir durumda mahkeme dosyasında asile yapılmış tebligat üzerine dosyaya vekaletname ibraz eden Avukatın bu hareketinden mahkemenin durduk yerde şüpheye düşmesini gerektiren bir durum söz konusu olamaz. Açılan yeni dava ile vekil ile müvekkil arasında yeni bir akit kurulmuştur ve bu itibarla zamanaşımı söz konusu olamaz. Zira asil açılan davayı x avukata tevdi edebileceği gibi z avukata da tevdi edebilecektir. Bir davada vekili olduğumuz kişiye karşı yeni bir dava açıldığını kendisi bize gelip söylemezse biz nereden bilebiliriz.

Noterce düzenlenen ve dışa karşı (özellikle resmi kurumlar ve mahkemeler) vekaletname ilişkisini tevsik eden belgenin süresine gelince.. Burada özel bir düzenleme yoksa (Tapu Kanunu, Noterlik Kanunu vs. ilgili mevzuatta bugüne kadar tespit edilemedi. ) Borçlar Kanununun ilgili hükümlerine bakmak durumundayız.
Alıntı:
MADDE 397 - Hilâfı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zavali veya iflâsı ile nihayet bulur
buna göre kanunkoyucu ölümü bir sona erme sebebi saymıştır ki bu vekalet ile birlikte birkaç akit için daha söz konusudur. Elbetteki Borçlar Kanunu genel hükümlerinde de ölüm bir sona erme sebebidir. Çarpıcı nokta özel hükümlerde tekrar edilmesidir. Buradan hareketle gai yorum metoduna başvurursak. Kanunkoyucunun vekaletin sona erme biçimleri arasında
ölümü saymasından vekaletin hayat boyu sürdürülebilecek bir ilişki olduğu sonucuna varabiliriz. İnsan hayatının ortalama 65-70 yıl olduğu ve ilişkinin 35-40'lı yaşlarda yapıldığı varsayılırsa ortalama 30-35 yıl ve hatta daha üzeri bir sürekliliğin kanun tarafından himaye edildiğini düşünmemizde hiçbir engel yoktur.


Ancak yine 397. maddenin "hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça" cümlesine göre buradaki sorumluluğun uygulayıcılarda olduğu sonucuna varabiliriz. Vekaletname ile işlem yapmak durumunda olan (Tapu memuru, hakim, vs.) mukaveleyi inceleyecek işin mahiyetine bakacak, vekaletnamenin veriliş tarihi, işin mahiyetine göre uzun yıllar sonra işlem yapma talebiyle gelen kişinin bu gecikmeyi açıklayabilecek durumda olmaması veya belgeleyememesi gibi durumlarda ilgiliden yeni bir vekaletname istemesi yasadan kaynaklanan sorumluluğu gereğidir. Yani bu gibi durumlarda iş uygulayıcının takdirine bırakılmış ve sorumluluk ona yüklenmiştir.

Vekaletnamede vergi numarası bulunmaması ise yasal bir zorunluluk olmayıp ilgili bakanlığın bir genelgesine dayanmaktadır ve o tarihten sonra düzenlenecek vekaletnameler için gereklidir. Beyanname esasına göre vergilendirilen avukatlar vergi denetimi söz konusu olduğunda hiçbir yere kaçabilecek durumda değildir bunu da kimse merak etmesin. Barodan nakil dahi yaptırsanız gittiğiniz yer kolayca bulunabilecektir. Ayrıca Avukatlık Kanunu gereği Avukat her işi için ayrı bir dosya tutmak durumundadır. Denetim anında kabak gibi avlanmaması için hiçbir neden veya kaçış yolu yoktur. Vergi No'su ihtiva etmeyen eski vekaletnamelerin geçersizliği konusunda bir düzenleme yapılmadığına göre bu vekaletnameler geçerlidir ve hiçbir şekilde vergi kaçırıldığına karine değildir.

Tüm Meslektaşlarıma saygılarımla!
Old 12-08-2006, 12:28   #53
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Vekaletname ile işlem yapmak durumunda olan (Tapu memuru, hakim, vs.) mukaveleyi inceleyecek işin mahiyetine bakacak, vekaletnamenin veriliş tarihi, işin mahiyetine göre uzun yıllar sonra işlem yapma talebiyle gelen kişinin bu gecikmeyi açıklayabilecek durumda olmaması veya belgeleyememesi gibi durumlarda ilgiliden yeni bir vekaletname istemesi yasadan kaynaklanan sorumluluğu gereğidir.

Sayın Av. Can Doğanel

Yukarıdaki görüşünüze katılmıyorum: Vekaletname varsa vardır; uygulayıcı bu vekaletnameyi kabul etmek zorundadır.

Eğer müvekkil ölmüşse veya vekili azletmiş ise vekilin sorumluluğu her durum için ayrı ayrı belirlenir. Geçersiz vekaletname ile yapılan işlemler geçersizdir ve geçersiz vekaletname nedeni ile tek sorumlu vekildir.

Uygulayıcıların hiç bir sorumluluğu ve vekaletnameyi kabul etmeme gibi bir yetkileri bulunmamaktadır.

Aksi halde vekiller her memura vekil olduklarını kanıtlamak durumunda kalırlar ki, vekaletname dışında bir kanıt götürmek vekil için büyük ve gereksiz bir külfettir.

Saygılarımla
Old 12-08-2006, 15:37   #54
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Vekaletnameyi veren verdiği yetkinin kendisi için tehlike oluşturacağı düşüncesinde ise bunu azil ile ortadan kaldırmalı veya vekaletnameyi verirken yapılacak işle ve bu işe uygun süreyle sınırlamak suretiyle önlemini almalı. Benim dediğim uygulayıcı için haklı bir şüphe oluşturabilecek uç örnekler içindir. Örneğin 10-15 yıl önce verilmiş bir hususi vekaletname ile tapuda işlem yapmaya gelen birinden Tapu Memuru şüphe duymuşsa tarafların vekaletnameden anlaşılan yaşları itibariyle hale hazırda sağ oldukları şüpheli hale gelmiş ise kişiye bir külfet yüklemeksizin, nüfus kaydı vs. araştırma yapabilmelidir. Tabi ki çok dar yorumlanmalı gerçekten şüpheli durumlar için söz konusu olabilmeli.
Old 12-08-2006, 16:16   #55
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Tapuda vekaleten alım-satım işlemi yapılırken, tapu memurları -eskiyi bilmiyorum,böyle bir soruyla hiç karşılaşmadım-, zaten iki hususu araştırıyorlar: 1-Kayıtlarına ulaşmış azilname var mı? 2-Hakkında işlem yapılacak olanlara ait güncel nüfus kayıt örneği.

Süre koşulu içermeyen vekaletnamelerde ötesini araştırmak gibi bir hak ve dolayısıyla sorumluluk da sözkonusu değil.
Old 12-08-2006, 16:40   #56
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Sağolun sayın Av.SEHPER demek ki uygulama da bu ilkelere oturtulmuş. Ötesini tartışmaya gerek yok artık. Bu araştırmayı yaptıktan sonra sorun doğsa bile tabi ki sorumluluğu olmayacaktır.
Old 21-08-2006, 23:54   #57
umutlaw

 
Varsayılan Konsolosluk

Sain Emrihan sizden istirhamim konsolosluk ile ilgili ogrenmis oldugunuz konuyuda bizi aydinlatmak icin burada belirtmenizdir. saygilarimla
Old 28-08-2006, 08:39   #58
suat500

 
Varsayılan

vekaletname ile ilğili hususlarda kanunumuzda süresi ile ilğili bir düzenleme yapılmamıştır.vekaletnamelerin süresiz olduğu kanaatindeyim.azil bu sebepten vardır.vekaletnamelerde süre belirtilmemiş ise veya özel bir vekaletname sadece bir dava veya bir uyuşmaslığın çözümü için verilmiş ise işin bitmesi ile vekaletname süresi dolmuştur.aksi halde vekaletnamenin süresini ve geçerliliğini tartışılması yersizdir.
Old 28-08-2006, 16:00   #59
şuayip

 
Varsayılan

madem vekalette bir munazara var bende size şu soruyu sormak istiyorum. babam ben 12 yaşındayken üzerime düzenleme şeklinde süresiz her şeyi alıp satmaya tasdikli vekalet bırakmış. tabi yaşım tutmadığı için bu vekaleti de annemi vekil atayarak bana vekalet vermiş. ben şu an 22 yaşındayım babam da felç oldu yani şuuru yerinde deyil. bu vekaletin geçerliliği ne olaki.(lütfen bildiklerinizi yazın, cevaplarınızı bekliyorum)
Old 28-08-2006, 16:09   #60
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın şuayip,

Eklediğim karar sorunuza yanıt vermektedir.

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/120
K. 1999/1933
T. 5.3.1999
• VEKALETİN SONA ERMESİ ( Medeni Hakları Kullanma Ehliyetinin Kaybı ve Kısıtlıya Vasi Tayini )
• MEDENİ HAKLARI KULLANMA EHLİYETİNİN KAYBI ( Vekaletin Sona Ermesi )
• FİİL EHLİYETİNİN KAYBI ( Vekaletin Sona Ermesi )
• VASİ TAYİNİ ( Vekaleti Sona Erdirmesi )
818/m.397/1-2
1086/m.67
ÖZET : Borçlar Kanunun 397/1 ve 2. maddeleri uyarınca Medeni hakları kullanma ehliyetinin yitirilmesi ve kısıtlıya vasi tayin edilmesiyle vekalet ilişkisi sona erer.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm vekaletsiz vekil tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR : Borçlar Kanunun 397/1. maddesi gereği Medeni hakların kullanılması ehliyetinin yitirilmesiyle vekalet sona erer. Kısıtlıya vasi atanmış olmakla aynı maddenin ikinci fıkrasının olaya uygulanması olanağı da kalmamıştır. Vasi atanmasıyla temsil yetkisi vasiye geçmiştir. Kısıtlının atadığı vekilin vekaletinin devam edebilmesi vasiden vekalet almasıyla olasıdır. Vasiden vekalet vermeyen yetkisiz vekil temyize yetkili olamaz. Bu nedenle ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 67. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Vekaleti bulunmayan Av. Emin'in temyiz dilekçesinin ( REDDİNE ), 5.3.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi

Not:Karar Kazancı'dan alınmıştır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Vekalet Ücretinin Vekalet Ücreti Olur mu? avzehra Meslektaşların Soruları 135 24-08-2017 14:14
Karşı Vekalet Ücretinin Takibinde İcra Vekalet Ücreti Sorunu mslmklvz Meslektaşların Soruları 13 06-01-2017 01:43
Azledilen Vekalet İlişkisinde Vekalet Ücreti Alacağı Av. Tuncer Öztürk Meslektaşların Soruları 17 02-10-2015 16:18
'Vekalet Süresi Kaç Yıl' ve Düşündürdükleri Gemici Hukuk Sohbetleri 6 26-04-2006 09:14
Tasviye Süresi Bilge Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 23:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,40853596 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.