|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
18-05-2012, 06:42 | #31 | |||||||||||||||||||||||
|
Islah konusunu açıklar mısınız? Hangi davada, neden ıslah beklendiğini anlayamadım? Saygılarımla |
18-05-2012, 12:32 | #32 |
|
UyuŞmazlik Mahkemesİ Karari Hakkinda Ne Yapilabİlİr ?
Taşınmazlarınimar planında yol, yeşil alan vs. gibi gösterilmesi karşısında uğranılanzararın tazmini istemiyle açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesigerektiği hakkında verilen Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü kararlarınakatılmıyorum.
Uyuşmazlık Mahkemesi'nin bukararları yalnız kendisini bağlar. 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’ninKuruluş ve İşleyişi hakkında Kanun’un “kararlar arasındaki çelişmelerin giderilmesi”başlıklı 30. maddesi “ Uyuşmazlık MahkemesiBölümlerinin kararlar arasındaki çelişmeler, Genel Kurulca verilecek ilkekararları ile giderilir. Görev konusundaki ilke kararları; Uyuşmazlık Mahkemesi’ni ve bütün yargımercilerini, hüküm uyuşmazlıkları dolayısıylaverilecek esasa ilişkin ilke kararları ise yalnız Uyuşmazlık Mahkemesi’ni bağlar”hükmünü taşımaktadır. Bu hükme göre, UyuşmazlıkMahkemesi'nin kendisi dâhil tüm yargı mercilerini bağlayıcı nitelikteki kararları,sadece bölümler arasındaki çelişmelerle ilgili olarak Genel Kurul’un vereceğigörev konusuna ilişkin ilke kararlarıdır. Bunun dışındaki kararlar, sözü edilentürden bir bağlayıcılık taşımamaktadır.(23.11.2005 YHGK 2005/13-619 E. 2005/671K.) Dava konusu olan uyuşmazlığın konusu uzun yıllardır imarplanlarında yol, yeşil alan vs. gibi gözüken taşınmazların amacına uygun olarak kamulaştırılmaması ve bu durumundevamlılık arz eden bir hak ihlali oluşturması nedeniyle bedelinin tazmini vebu kısmın terkinidir. İdarenin uzunyıllar imar planlarını uygulamaması vebunun süreklilik arz etmesi haksız eylem haline dönüşmüştür. Böylesine bir haksızlık olayın idarilik karakterini ortadan kaldırmıştır. İdarenin yazılı veyazılı olmayan hukuk kurallarına ağır surette aykırı davranması olan bueylemsizlikler, idari faaliyetlerin usule aykırılığın açık ve ağır biçimdeki görüntüleri olması nedeniyle idarilik vasfı ortadan kalkmıştır. Bu türhaksız eylem sonucu ferdin mülkiyet hakkına verilen zararların tazmininden doğan uyuşmazlıklara adli yargı yerinde bakılması ise hukuk sistemimizin icabıdır.(22.05.1996HGK 1996/4-226 E.,1996/391 K.) YargıtayHukuk Genel Kurulu'nun 15.12.2010 Tarih 2010/5-662 E. 2010/651 K.sayılı ilamındada imar planlarının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya datakas cihetine gitmeyenidarelerin,pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahele ettiği belirtilmiştir.Bukararda idarenin eylemi mülkiyet hakkının özününe dokunan ve onu ortadankaldıran bir niteliğe sahip kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı içinyeterli görülmüştür. Kamulaştırmasızel koyma davalarının temelini 16.05.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı İçtihadıBirleştirme Kararı oluşturmuştur. HukukSistemimizde Kamulaştırmasız el koyma davalarıda kaynağını haksız fiildenalmaktadır. UyuşmazlıkMahkemesi 01.03.2010 Tarih ve 2009/62 E. , 2010/37 K. sayılı ilamında; idarenin davacıya ait taşınmazakamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik davanın,Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümlerine göre adli yargı yerince çözümlenmesi gerekeceği hususu belirtilmiştir. İdarelerinimar planları ile 10 yıl ,20 yıl bazı durumlarda 50 yıl taşınmazı yol,yeşil alan,okul alanı olarak gösterdiği görülmektedir. İmar planlarının bu süreler boyunca hayata geçirilmediği , taşınmazların kamulaştırılmadığı gözlenmektedir. Bu durumlarda İdarelerin eylemsizliğisuskunluğu haksız fiil'den başka bir şey olamaz. Yukarıda arz ve izah ettiğim nedenlerle Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararları bu tip uyuşmazlıklarda uygulamayeri bulunmaz konunun çözümünde adli yargı görevlidir. Henüzaçılmamış davalarda bu hususlar üzerinde durulması, açılmış olup olumlu görevuyuşmazlığı çıkarılan dosyalarda bu hususlara vurgu yapılması, Yargıtayda olandosyalarda ise yargıtaya ek beyanda bulunulması kanaatimce fayda sağlayacaktır. UyuşmazlıkMahkemesi'nin kamulaştırmasız el koymayı haksız fiil olarak kabul eden kararıile yakın zamanda çıkan Uyuşmazlık Mahkemesi kararları çelişmektedir. Çelişenbu kararlarla ilgili Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu toplanmalıdır. Genel Kuruluntoplanması halinde nasıl bir karar çıkar bilinmez |
23-05-2012, 13:42 | #33 |
|
UyuŞmazlik Mahkemesİ
Uyuşmazlık mahkemesinin tartışmaya konu kararlarının bağlayıcı olmadığı hukuki gerçektir.
Ancak hepimiz biliyoruz ki bir de Türk yargısında FİİLİ GERÇEK vardır... Şu an derdest davalarda yerel mahkemeler yargı yolu bakımından görevsizlik kararı vermeye başladılar... Ben şu an 6 dosyada yargı yolu bakımından görevsizlik kararı aldım... Kaldı ki Mahkemeler (ön inceleme aşamasında olan dosyalarda) yargı yolu itirazını kabul etmese bile idare vekilleri 15 gün içinde dilekçe ile başvurarak dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesine gönderme hakkına sahipler... (Bakınız uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu) Bu durumda uyuşmazlık mahkemesinin vereceği kararda sanırım bellidir. Dolayısıyla pratikte hukuki el atmaya dayalı kamulaştırmasız el atma davaları bakımında adli yargı yolu kapanmış gözükmektedir. Saygılarımla.... |
23-05-2012, 15:14 | #34 | |||||||||||||||||||||||
|
Gerçekten durumu iyi tespit etmişsiziniz... Sanırım Belediye yada kamu kurumu vekilisiniz... Türk Yargısındaki FİİLİ GERÇEK hepimiz için hayırlı olsun.... |
06-06-2012, 16:48 | #35 |
|
Sayın Av.Armağan KONYALI bu yeni duruma şimdiden alışmış görünüyor.En azından bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyor.İdari kararların hızlı verildiği,kesinleşme gerekmediği,icra yasağı olmadığı gibi.Ve idare mahkemesinin taşınmazın güncel değerine karar vereceğini tahmin ediyor.Peki bunun karşılığında davalı yararına tapu iptal tescil kararı verebilecek mi?
|
06-06-2012, 16:54 | #36 |
|
Geçenlerde kamulaştırmasız el atma nedeniyle açtığım davada mahkeme, davalıların görev itirazını red etti. gerekçesini ise (her ne kadar henüz gerekçeli karar olmasa da) şifahen tescil olduğunu söyledi. bakalım yargıtay ne diyecek. (dava göl mutlak koruma alanında kalan parsele ilişkin açılmıştır)
|
06-06-2012, 17:16 | #37 | |||||||||||||||||||||||
|
Bakınız: 4.sayfadaki 91 nolu mesaj Ortaya çıkacak sorun şudur: Adli yargıda kamulaştırmasız el atma davası sonucunda mahkemece ''kamulaştırmasız el attığı yerin bedeli olan şu kadar liranın davalı idareden alınıp davacıya verilmesine, kamulaştırmasız el atılan şu parselin tapuda idare adına tesciline...'' karar veriliyordu. Halbuki idare mahkemesinin tapuda tescil kararı verme yetkisi ve görevi bulunmamaktadır. İdare, bu durumda mahkeme kararıyla bedelini ödediği yerin tapuda tescili için ayrıca adli yargıda dava açmak zorunda kalacaktır, diye düşünmüştüm. Hala da öyle düşünüyorum: İdare mahkemesi idarenin değil, vatandaşın sorununu çözmekle görevlidir. İdare kendi sorununu kendi çözsün. |
06-06-2012, 19:55 | #38 |
|
Haksız Fiil...
Yargıtay 5.Hukuk dairesi uyuşmazlik mahkemesi kararına uymayacak...Yerel mahkemeler de görevsizlik itirazlarını reddetmeye başladı.
|
07-06-2012, 13:30 | #39 |
|
Sayın Özgür Akın,
Yargıtay 5. HD'nin görev itirazlarını red edeceği düşünceniz bir bilgiye mi yoksa tahmine mi dayanıyor? Benim dosyalarımda mahkemeler uzak tarihlere duruşma günleri tayin etti ve görev konusunun çözüme kavuşmasını beklemeye karar verdi. Yani görevsizlik kararı verilen dosyam olmadı şu ana kadar. Ancak durum yine de belirsiz. |
07-06-2012, 13:33 | #40 |
|
Ayrıca bir konu daha var:
Bildiğiniz gibi adli yargıda, genel bütçeli idarelere karşı açılan davalarda maktu harç yatırmak yeterli, zira karşı taraf harçtan muaf. Genel bütçeli idareler kapsamında tüm bakanlıklar da giriyor. Acaba idari yargıda da aynı maktu harç ile dava açmaya bir engel var mıdır? Sulh hukuk mahkemesinde taşınmaz için bir değer tespiti yaptırıp, buna dayanarak idari yargıda Bakanlığa karşı maktu harç ile dava ikame etmenin önünde bir engel olabilir mi? Bu konuda bilgisi/tecrübesi olan meslektaşların düşünceleri nelerdir? |
07-06-2012, 15:30 | #41 | |||||||||||||||||||||||
|
Kararda benim atladığım, görmediğim, dikkatimden kaçan bir husus mu var da, artık kamulaştırmasız el atma davalarının idari yargıda görüleceğini tartışıyoruz acaba? Kısaca imar planı uygulamalırından doğan zararlarla ilgili bir karar. Ne kamulaştırmasız el atmadan bahsediliyor, ne uzun süre kamulaştırmamadan kaynaklanan zararlardan. Nerde yanıldığımı söyleyebilir misiniz? |
07-06-2012, 15:35 | #42 | |||||||||||||||||||||||
|
Peki sayın Konyalı benim aklıma şu geliyor, Ya idare mahkemesi, tazmin edilecek zararın sadece bu güne kadar taşınmazı kullanamamaktan kaynaklanan bir zarar olduğuna hükmederek, zararı "ecri misil" olarak hesaplarsa, taşınmazın bedeline hükmetmezse ? Bu durumda arada mülkiyet hakkı kaynamış olmuyor mu? |
07-06-2012, 17:38 | #43 | |||||||||||||||||||||||
|
Düşüncem hem bilgiye hemde tahmine dayanıyor...Yargıtay üyeleri'nin bu kararı uygulanamaz olarak gördüklerini biliyorum... Yargıtay 5.Hukuk dairesinde bulunan bir dosyamda 15.05.2012 tarihinde esasa girilerek dosyam geri çevrildi... Dosyada dava konusu taşınmazın ve emsalin kadastro paftasında okul hastane gibi yerlere uzaklığının işaretlenerek dosyanın geri gönderilmesi isteniyor... |
08-06-2012, 11:50 | #44 |
|
Uyuşmazlık Mahkemesinin kararının bağlayıcı olmadığı üzerinde ısrarla duruluyor... Hatta Yargıtayında bu görüşte olacağı varsayılıyor....
Peki Yargıtay HGK kararları tüm mahkemeler için bağlayıcı mıdır? (Özellikle hukuki el atmalarda dava açılmasına imkan tanıyan kararı bağlamında) Sadece İçtihadı Birleştirme Kararları bağlayıcı değil midir? Görüldüğü üzere sorun derin ve karmaşık... Uzun süre bu karmaşanın devam edeceği kanaatindeyim... |
13-06-2012, 22:10 | #45 |
|
İyi geceler arkadaşlar. Görevsizlik kararının 5 hukuk dairesi tarafından bozulduğuna dair yeni bir kararın çıktığını meslektaşımdan duydum. Kullandığım programda aradım bulamadım. Karara ulaşmış arkadaşlar yayınlarlarsa sevinirim. İyi geceler...
|
14-06-2012, 08:31 | #46 |
|
Sayın meslektaşlarım, sanırım şu şekilde bir kafa karışıklığı mevcut konuyla ilgilenenlerde, ben de kendi yorumumu getirmek isterim.
Açılan el atma davasında, eğer idare vekili görev itirazında bulunmuş ve bu itiraz reddedilmişse, süresi içinde Danıştay Başsavcılığına sunacağı bir dilekçeyle dosyanın bir tasdikli örneğini Uyuşmazlık Mahkemesine göndererek, olumlu görev uyuşmazlığı talebinde bulunabilir. Dosya Uyuşmazlık Mahkemesi'nde incelendikten sonra, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılırsa, bu karar "söz konusu dosya için bağlayıcıdır". Mahkeme, uyuşmazlık mahkemesinin kararı gelene kadar dosyayı bekletir ve sonrasında uyuşmazlık mahkemesi kararına uymak zorundadır. Fakat dosyada görev itirazı yapılırken sunulan emsal uyuşmazlık mahkemesi kararları bağlayıcı değildir. Sadece ilgili dosyayı bağlar. Dolayısıyla uyuşmazlık mahkemesine gitmemiş olan dosyalar yargıtaydan onanabilir. Benim anladığım budur, yanlışım varsa lütfen düzeltin. |
03-07-2012, 19:20 | #47 |
|
arkadaşlar uyuşmazlıkla ilgili en son gelişme nedir? Mahkeme hakimi durum netleşsin diye uzak tarihe gün vermişti ama o tarihte yaklaştı )
|
10-07-2012, 17:12 | #48 |
|
UyuŞmalik Mahkemesİ Kararina Yargitay 5.hukuk Uymuyor
T.C. YARGITAY
5.Hukuk Dairesi Esas: 2012/3866 Karar: 2012/9673 Karar Tarihi:14.05.2012 ÖZET: Dava,kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Keşifsırasında dinlenmiş olan bilirkişiler dosyada bulunan harita ve raporlarında;Dava konusu Ü., Ç. mahallesi, ... pafta, ... ada, ... parsel sayılı ... m2.liktaşınmazın davacıya ait olduğunu, Ü. Revizyon Uygulama İmar Planında <Parkalanı> lejantında kaldığını, davalı belediye tarafından inşaata izinverilmediğinden, taşınmazın tamamının kullanım imkanının kalmadığını, davakonusu taşınmazın beher m2.sinin değerinin ... TL.olduğunu, ... m2.kamulaştırmasız olarak el atılan kısmın tamamının değerinin de ... TL. olduğunuaçıklamışlardır. Bilirkişilerin bu harita ve raporları dosyada bulunandelillere, bilimsel ve hukuki metotlara ve emsal dava dosyalarında tespitedilen değerlere uygundur. Davacı vekili de bilirkişi raporundaki değerüzerinden davasını ıslah edip ıslah harcını da yatırmıştır. Buna göre;dosyadaki bilgi, belge bilirkişi raporu ve ıslah dilekçesi birliktedeğerlendirildiğinde bilirkişi raporları ve davacının ıslah dilekçesidoğrultusunda davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. (2942 S. K. m.38) (2004 S. K. m. 28) Dava: Taraflararasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin davasından dolayıyapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne dair verilen gün ve sayıları yazılıhükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ileistenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereğigörüşülüp düşünüldü: Karar: Dava,kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahallindeyapılan keşif sonucu alınan rapor uyarınca taşınmazın dava tarihindekideğerinin biçilmesi ve bedelin davalı idareden tahsili ile el atılan taşınmazındavacı üzerindeki tapusunun iptali ve davalı idare adına tesciline kararverilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sonuç: Davalıidare vekilinin temyiz itirazı yerinde olmadığından usul ve yasaya uygun hükmünONANMASINA, aşağıda yazılı kalan onama harcının alınmasına, peşin alınantemyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 14.05.2012 günündeoybirliği ile karar verildi. NOT: KONUNUNÖNEMİ GEREĞİ YEREL MAHKEME İLAMINI AŞAĞIDA YAYIMLIYORUZ. T.C. ÜMRANİYE 1. ASLİYE HUKUKMAHKEMESİ ESAS NO: 2011/174 KARAR NO:2011/738 DAVA : Kamulaştırma DAVA TARİHİ : 21/03/2011 KARAR TARİHİ : 22/12/2011 Davacı vekilitarafından davalı aleyhine mahkememize açılmış bulunan Kamulaştırmasız el atmanedeniyle tazminat davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İDDİA: Davacıvekili dava dilekçesinde; Dava konusu Ümraniye, Çakmak mahallesi, 33 pafta, 179ada, 18 parsel sayılı 250,00 m2.lik taşınmazın müvekkiline ait olduğunu,taşınmaz üzerine inşaat yapmak istediğinde 13/02/1998-16/03/1999 tarihli 1/1000ölçekli Ümraniye Revizyon Uygulama İmar Planında <Park alanı> lejantındakaldığını inşaat izni alamayacağını öğrendiğini, müvekkiline bu kamulaştırmasızel atma nedeniyle herhangi bir bedel ödenmediğini, dava konusu taşınmazınbelediye hudutları içerisinde ve imar planı dahilinde olduğunu, her türlübelediye hizmetlerinden yararlandığını, bu sebeplerle çok değerli olduğunuileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00TL, kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ilebirlikte davalıdan tahsiline, dava konusu taşınmazın davacı adına olan tapukaydının iptali ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. SAVUNMA: Davalıvekili cevap dilekçesinde; 2942 sayılı yasanın 38. maddesindeki 20 yıllık hakdüşürücü sürenin geçmiş olduğunu, değerlendirme yapılırken emlak vergibeyannamesinin de dikkate alınması gerektiğini, yeni çıkan yasaya göre davayadevam edilmesi için uzlaşma talebinde bulunmalarının gerektiğini, davacınıntalebinin fazla ve fahiş olduğunu, Dava konusu taşınmazın %40'ının bedelsizolarak terk edilmesi gereken yerlerden olup olmadığının tespit edilmesigerektiğini ileri sürerek, davanın husumet, zaman aşımı ve esas yönlerindenreddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. GEREKÇE: Davakonusu taşınmaza ait tapu kayıt örneği, çap örneği, resen emsal listesi, emlakbeyannamesi örneği, imar durumu, taraf emsalleri, yazıları gibi tüm delillerintoplanmasından sonra dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde resen seçilenbilirkişiler aracılığı ile 19/10/2011 tarihinde keşif yapılmıştır. Keşif sırasındadinlenmiş olan bilirkişiler dosyada bulunan harita ve raporlarında; Dava konusuÜmraniye, Çakmak mahallesi, 33 pafta, 179 ada, 18 parsel sayılı 250,00 m2.liktaşınmazın davacıya ait olduğunu, 13/02/1998-15/03/1999 tarihli 1/1000 ölçekliÜmraniye Revizyon Uygulama İmar Planında <Park alanı> lejantındakaldığını, davalı belediye tarafından inşaata izin verilmediğinden, taşınmazıntamamının kullanım imkanının kalmadığını, dava konusu taşınmazın beher m2.sinindeğerinin 1.050,00 TL.olduğunu, 250,00 m2. kamulaştırmasız olarak el atılankısmın tamamının değerinin de 262.500,00 TL. olduğunu açıklamışlardır. Bilirkişilerin buharita ve raporları dosyada bulunan delillere, bilimsel ve hukuki metotlara veemsal dava dosyalarında tespit edilen değerlere uygun olduğundan, bilirkişiraporlarında dava konusu taşınmazın emsallerine göre üstün ve eksik yönleriayrıntılı olarak incelendiğinden, bilirkişi raporları emsal mukayeseliolduğundan, bu sebeplerle de mahkememizce de kabule şayan görülerek benimsenmişve davacı vekili de bilirkişi raporundaki değer üzerinden davasını ıslah edip, ıslahharcını da yatırmıştır Davalı Belediye vekilinin bilirkişi kurulu raporunayapmış olduğu itirazlar mahkememizce kabule şayan görülmemiş olup, Dava konusuÜmraniye, Çakmak mahallesi, 33 pafta, 179 ada, 18 parsel sayılı 250,00 m2.likdavacıya ait olan taşınmaz, 13/02/1998-15/03/1999 tarihli 1/1000 ölçekliÜmraniye Revizyon Uygulama İmar Planında <Park alanı> lejantındakaldığından ve davalı belediye tarafından inşaata izin verilmediğinden,taşınmazın tamamının kullanım imkanı da kalmadığından, dosyadaki bilgi, belgebilirkişi raporu ve ıslah dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde bilirkişiraporları ve davacının ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kabulüne kararvermek gerekmiştir. HÜKÜM: Yukarıdaaçıklanan nedenlerle; 1- Davanın kabulüile İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, Çakmak Mahallesi, 33 pafta, 179 ada, 18 noluparselde kayıtlı 250 m2 miktarındaki parsele davalı idare tarafındankamulaştırmasız el atıldığından, bilirkişi raporunda belirlenen 262.500,00TL.nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idaredenalınarak davacıya verilmesine, 2- El atılan davakonusu parselin davacı adına olan tapu kaydının iptali ile davalı idare adınatapuya tesciline, Mahkeme kararınabilirkişinin haritasının eklenmesine, İİK.nun 28. maddesiuyarınca kararın bir örneğinin tapu müdürlüğüne tebliğine, 3- 15.592,50 TL.nispi ilam harcı alınmasına, bundan peşin alınan 3.898,15 TL. nispi ilamharcının mahsubuna, geriye kalan 11.694,35 TL. nispi ilam harcının davalıdanalınarak hazineye gelir kaydına, 4- Davacıtarafından peşin ödenmiş olan 3.898,15 TL. nispi ilam harcının davalıdanalınarak davacıya verilmesine, 5- Nispi ilamharcı dışında kalan davacı tarafından yapılmış olan ve dökümü aşağıda yazılıbulunan 1.150,50 TL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıyaverilmesine, 6- Karartarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümlerine göre20.800,00 TL. ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dair, Davacıvekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, Kararın tebliğinden itibaren 15 güniçinde temyizi kabil olmak üzere karar verildi. 22.12.2011 (¤¤) Sinerji Mevzuatve İçtihat Programı |
01-10-2012, 11:35 | #49 |
|
Arkadaşlar, Danıştay İDDK aşağıdaki kararıyla idarenin kamulaştırma yapılması isteğinin reddine dair işlemini iptal etti. T.C.
D A N I Ş T A Y İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2007/2255 Karar No : 2012/801 Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Çankaya Belediye Başkanlığı ANKARA Vekili : Av… -Aynı adreste Karşı Taraf (Davacılar) : 1- … 2- … Vekilleri : Av. …. İstemin Özeti : Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Ekrem Atıcı'nın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava; Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kalan Ankara, Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Çankaya Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmıştır. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 31.10.2003 günlü, E:2002/766, K:2003/1721 sayılı kararıyla; davacının imar planı değişikliği isteminin belediye meclisine iletilerek bu meclis tarafından bir karar verilmesi gerekirken, istemin doğrudan belediye başkanlığınca reddedilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı; diğer yandan, taşınmazların park alanına dönüştürüldüğü tarihten itibaren beş yılı aşan bir süre geçtiği halde davacıların kamulaştırma yapılmasına ilişkin istemleri, anılan taşınmazların kamulaştırma programına alınmadığından kamulaştırılamayacağı gerekçesi ile reddedilmiş ise de, beş yılı aşan bir süre boyunca kamulaştırma yapılmamasının, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının Anayasa Mahkemece iptaline ilişkin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararda ortaya konulan değerlendirmeler çerçevesinde mülkiyet hakkının özünü zedelediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Danıştay Altıncı Dairesi'nin 7.3.2007 günlü, E:2006/4077, K:2007/1377 sayılı kararıyla; anılan İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin imar planı değişikliği isteminin reddi yolundaki kısmının iptali yolundaki hükmü onanmış; dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki hükmü ise, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davalı idarenin yargı kararı ile işlem tesisinezorlanamayacağı, İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesi kararına dayanılarak, kamulaştırma yoluna gidilmemesiyle mülkiyet hakkının özünün zedelendiği sonucuna varılarak, idareyi işlem tesisine zorlayıcı nitelikte iptal kararı verilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak, dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir. Davalı idare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararını, hukuka aykırı olduğunu öne sürerek, temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir. Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla hazırlanarak yürürlüğe konulan 3194 sayılı İmar Kanununun; 7. ve 8. maddeleriyle, belirli koşullarla, belediyelere ve valiliklere yerleşim yerlerinde imar planlarını hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir. Aynı Kanunun 10. maddesinde; "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder" hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir. Anılan Kanunun 13. maddesinin, ilk halinde ise, "Resmî yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlarda inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmez. Ancak imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şekli devam eder. Ancak, parsel sahibi imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra müracaat ettiğinde imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlardan ilgili kamu kuruluşunca yapımından vazgeçildiğine dair görüş alındığı takdirde, tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar plânına göre inşaat yapılır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan imar planlarında, bahsedilen beş yıllık süre bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren geçerlidir......" kuralına yer verilerek bir yandan , imar planında kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların maliklerine yönelik olarak, taşınmazlarını tasarruf etme konusunda kısıtlamalar getirilirken, diğer yandan, taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının uzun süre kısıtlanmaması amacıyla, imar planının onaylanmasından itibaren beş sene geçmesi şartıyla, taşınmaz maliklerine belli haklar tanınmış ise de; Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı ile "Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir. 3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanmaşeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa'da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır. İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır." gerekçesiyle, 3194 sayılı Yasanın, 13. maddesinin 1. fıkrasının iptaline,1. fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 3. fıkrasının da iptaline, iptal edilen kurallar nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 6 ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin aktarılan iptal kararının, esas itibarıyla, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen kısıtlamaların neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirdiği gerekçesine dayandığı, aynı maddenin, mülkiyet hakkı kısıtlanan kişilere bazı güvenceler sağlayan 3. fıkrasının ise, 1. fıkranın iptali sonucu uygulanma olanağı kalmaması nedeniyle, zorunlu olarak iptal edildiği , bu iptalin doğuracağı hukuki boşluk öngörülerek yasama organına yeni bir yasal düzenleme yapılması amacıyla süre verildiği anlaşılmaktadır. Anılan Anayasa Mahkemesi kararı; 29.06.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve bugün itibarıyla altı aylık süre dolmuş ise de, henüz oluşan hukuki boşluğu doldurmak amacıyla herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı ve bu iptal kararının doğurduğu hukuki boşluğu giderecek yeni bir yasal düzenlemenin halen yapılmaması sonucunda ortaya çıkan mevcut hukuksal durumda, bir yandan, imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazlar üzerinde, maliklerin ne gibi tasarruflarda bulunacağı ya da bulunamayacağı konusu belirsiz hale gelmiş; diğer yandan, kamunun kullanımına ayrılmış olmakla birlikte henüz kamulaştırılmamış olan taşınmazlarla ilgili olarak da malikler tamamen güvenceden yoksun kalmıştır. Her ne kadar, 3194 sayılı Yasanın yukarıda metnine yer verilen 10 maddesinde, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarının hazırlanacağı ve program kapsamındaki taşınmazların ilgili kamu kuruluşlarınca kamulaştırılacağı öngörülmüş ise de, yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı gibi, imar programlarının; dayanağı imar planlarının tümünü kapsaması hukuken zorunlu olmadığından; imar programı dışında kalan taşınmazların hukuki durumu, bu taşınmazların kamulaştırılacağı zaman, malikin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların süresi konularındaki belirsizliğin uzun süre devam etmesi olasıdır. Nitekim, uygulamaya bakıldığında; imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde, maliklerin ileriye dönük tasarruflarda bulunamadıkları, taşınmazları kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerlerinin düştüğü, bu arsaların rayiç değerinden satılamadığı, ancak kamulaştırma bedelini almak suretiyle yarar sağlamalarının mümkün olduğu; diğer taraftan, Belediyelerin veya ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, ödenek yetersizliği gibi nedenlerle, kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazları kamulaştırmada uzun süre geciktikleri; ayrıca, kamu hizmeti gereklerine uygun olarak ikame edecek başka bir yeri belirleme ve yer değişikliği için ilgili yatırımcı kuruluşun görüşünü alma mükellefiyetinden dolayı, belediyelerin uzun süre kamulaştırılmayan özel mülkiyetteki taşınmazları, imar planlarında değişiklik yapmak suretiyle plandançıkarmayı istemedikleri görülmektedir. Aktarılan hukuksal durum ve uygulamada karşılaşılan diğer sorunların, kişilerin mülkiyet hakkını kısıtladığı ve bu nedenle, Türkiye tarafından 18.5.1954 tarihinde onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki 1. Protokolün 1. maddesinin 1. bendinde "Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.." hükmüne aykırı durumların ortaya çıkmasına yol açabileceği açıktır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 gününde verdiği kararda , ".... başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir. Hükümet mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun sözkonusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır. AİHM'ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale sözkonusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. Geriye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır. AİHM başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re'sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir (...). AİHM bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. ..... AİHM yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir (....). AİHM kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (.....)...... Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir.... AİHM başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir. AİHM bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir. AİHM sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir. Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir. Bütün bu sözü edilenler AİHM'yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir ....AİHM bu nedenle Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır." gerekçesiyle Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir. Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve bu yargı kolunun yüksek mahkemesi olan Yargıtayın ,konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir. Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E: 2010/5-662 K: 2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda, "....uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur. Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır. Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle , söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma" kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır. Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238 , K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur. Gelinen bu noktada, ortaya çıkan hukuki boşluğun doğurduğu uyuşmazlıklar, uyuşmazlıklarla ilgili olarak adli yargıda açılan davalarda Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından idari yargının görevli görülmesi; bu uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; Anayasa Mahkemesi kararından sonra ortaya çıkan hukuki boşluğun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1. maddesinde yer alan "Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir." kuralı gereğince, idari yargı organlarınca doldurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, uyuşmazlık, açıklanan çerçevede incelenmiştir. Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, içhukukumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasadaöngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek (...) için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” düzenlemesi yer almıştır. Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara , Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin, Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırılmadığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun Çankaya Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacılara ait söz konusu parsellerin , imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parsellerde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusunda da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu nedenle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik içindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) verdiği kararda, sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış ve Türkiyenin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir takdir payından yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel kamu menfaatlerine riayet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur. Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı) Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden sözedilebilmesi için, imar planının onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir. Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır. 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra müracaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alanlarda , hizmet ile ilgili yapıların yapımından vazgeçildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır. Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı öngörülmüştür.Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyunca hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür. Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık konusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir. Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması , bu program dahilinde geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorunludur. Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan sonra, davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı , dolayısıyla hepsinin birden kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dahilinde olmadığı yolundaki iddialarının da değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate alınacağı kuralına yer verilmiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerce yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almıştır. Bu kurallar uyarınca, imar planlarını hazırlamakla yükümlü olan idarelerin , ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek, gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanması aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç duyulan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dola yısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir yöntem olacaktır. Bu durumda, aksi yöndeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONANMASINA, 24.5.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. |
01-10-2012, 11:56 | #50 |
|
Bu karar çok şey anlatıp hiçbir şey söylemeyen bir karar.
Görev konusu hala belirsizliğini korumakla birlikte, Danıştay "ne şiş yansın, ne kebap" düşüncesiyle, hem mülkiyet hakkının ihlal edilmemesi gerektiğini belirtiyor, hem de "idarenin kaynaklarının verimli kullanılması / önceli sıralaması" ilkelerine atıf yapıyor. İdari yargının, usuli ve esasa ilişkin açık gerekçelerle kamulaştırmasız el atma davalarına bakamayacağı çok açık. Yargıtay da açıkça bu görüşte. İdare yargısının, bir taşınmazın idare adına tesciline karar vermesi mümkün olmadığı gibi, idari yargılamada "ıslah" müessesesinin bulunmaması, değer tespitinin başta mümkün olmayışı vb nedenlerle bu davaların idari yargıda görülmesi de mümkün değil. Bu konuda hiçbir bilgi ve birikimi olmayan idare mahkemelerine "topu taca atmak için" konuyu havale etmek bir çözüm sağlamaktan çok, çözümsülüğün devamına çalışmaktır. Bu da bahis konusu insan hakkı ihalinin devam ettirilmesi sonucunu doğurur. Türkiye'de imar uygulamalarının yapılmamasının temelinde, avanta kültürünün yattığı şüpheden uzak. Bir hukuk devletinde bu sorunu çözmek yerine işi sürüncemede bırakmak kabul edilemez! |
01-10-2012, 16:55 | #51 |
|
Burada reddedilen konunun Belediye Başkanlığınca Belediye Meclisine(belediye Kanunu uyarınca imar plan değişikliği münhasıran Belediye Meclisinin yetkisindedir.) havale edilmeden,doğrudan Başkanlık makamınca reddedilmesidir.Yoksa tazmin hükmü anlamına gelen bir karar değildir. Sadece yetki aşımı nedeniyle verilmiştir. Şu ana kadar Danıştay dan tazminat hükmü alınmadı diye biliyorum. Hala adli yargı görevli ve yetkilidir.Tazmin hükmü varsa arkadaşlar eklerse çok sevinirim.
|
05-11-2012, 15:31 | #52 |
|
Bu davalarla ilgili çok önemli bir diğer konu da şu:
Yargıtay, uygulama imar planlarının yapılmasından itibaren 5 yıllık süre içinde kamulaştırmanın yapılması gerekliliğine işaret ediyor. Bunun mefhum-u muhalifinden çıkan ise, uygulama imar planlarının yapılmadığı yerlerde, kamulaştırmasız el atma yoluyla bedel istemli dava açılamayacağı. ANCAK, İmar Kanunu'na göre, son nüfus sayımında nüfusu 10,000'i aşan yerlerde imar planlarının yapılması gerekli. "İmar planları" da nazım imar planı ve uygulama imar planlarından oluşuyor. (m.7 ve m.10). Dolayısıyla, ilçe belediyelerinin, uygulama imar planlarını yıllar boyu yapmayarak, Yargıtay'ın son dönemde oluşturduğu içtihadı ekarte edip, aynı durumu sürdürmeleri memkün görünüyor. Çünkü bu durumlarda, 1/1000'lik uygulama planları ortada olmadığı için, imar programına kamulaştırmanın alınması ve nihayet kamulaştırma işleminin yapılmasına geçilmiyor. Burada, mülkiyet hakkına vaki tecavüzlerin giderilmesi için destek olacak bir diğer hüküm de Büyükşehir Belediye Kanunu m.7/b. Buna göre, nazım imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren 1 yıl içinde uygulama imar planını yapmayan ilçe belediyelerinin yerine geçerek planları yapma yetki ve sorumluluğu büyükşehir belediyelerinde. Yani, ilk etapta, uygulama planlarını yapıp kamulaştırmaları tamamlamak her ne kadar ilçe belediyelerinin görevi olsa da, bunun yapılmaması halinde büyükşehir belediyeleri uygulama planlarını yapmalı. Yargıtay'ın 1/1000'lik planların olmadığı yerlerde bu konuya dikkat etmeden karar vermesi ise son derece sakıncalı. Örnek olarak, İstanbul'un birçok ilçesinde, nüfus yüzbinleri bulmuş olsa da, ilçe belediyeleri uygulama planlarını yapmıyor, büyükşehir de aynı şekilde hareketsiz kalıyor. Taşınmazı 1/5000'Lik planlarda kamu kullanımına tahsis edilenler ise, uygulama planlarının yapılmamış olması gerekçesiyle "kamulaştırmasız el atma" yoluna gidemiyorlar. Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. |
05-11-2012, 16:51 | #53 | |||||||||||||||||||||||
|
ne farkeder ki, uygulama plan yapıp kamulaştırmamak ile uygulama planı yapmamak mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eder mi? eder, burada bakılması gereken nokta budur.. |
05-11-2012, 17:33 | #54 |
|
UyuŞmazlik Mahkemesİnİn Karari BaĞlayici DeĞİl
]Yargıtay 5.Hukuk Dairesi İmar planlarının uzun süre uygulanmaması nedeniyle uğranılan zararın tazmini nedeniyle açtığımız tazminat davasını Düzelterek ONADI henüz karar elimize geçmedi. Karar'a ulaşınca yayınlayacağım...
saygılarımla.... |
16-11-2012, 11:27 | #55 |
|
16 Kasım 2012Tarihli iresmi gazete ve aynı yönde uyuşmazlık mahkemesi kararı
9 Nisan tarihli Uyuşmazlık mahkemesi kararıyla benimsenen imar planında belli özellikte yer aldığı halde, imar uygulmasına gidilmeyen durumlara ilişkin davalarda, görevli yargı yerinin idari yargı yeri olduğuna yönelik karardan sonra,
16 Kasım tarihli resmi gazetede de aynı yönde bir hukuk bölümü kararı yayınlandı. Görev konusunda halen bir ilke kararı verilmiş değil. Yargıtay aşamasında son durum nedir? |
26-11-2012, 14:30 | #56 |
|
Yargıtayın en son kararlarından
Dava: Taraflar arasındaki kamulaştırması el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın görev yönünden reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Dava, kamulaştırması el atılan taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, idari yargı görevli olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; hüküm davacılar vekilince temyiz edilmiştir. Yapılan incelemede, Çankaya Belediyesi Encümeninin 19 1011989 tarih ve 2511 sayılı kadarıyla onaylanan 81063 parselasyon planı ile oluştuğu imar planında açık pazar yeri olarak belirlendiği ve davalı idarece el atılmadığı tespit edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun benzer konudaki 15.12.2010 gün ye 2010/5- 662/651 sayılı kararı uyarınca imar planında açık pazar yeri gibi kamu hizmetine ayrılmış bulunan yerlere el atılmamış olsa dahi bedeline hükmedileceğine ilişkin karar da gözetilerek, 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi amir hükmü uyarınca 1/1000 ölçekli uygulama imar planının kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde davalı Belediyece ayrılma amacına uygun olarak kamulaştırma görevinin yerine getirilmemesi malikin mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlanması nedeniyle taşınmam bedel ödenmelidir. Taşınmazın aynına ilişkin bu davanın görülme yeri 15.05.1956 tarihli İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca adli yargının görevi içersindedir. Bu itibarla işin esasına girilerek hüküm kurmak gerektiği gözetilmeden mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi. Doğru görülmemiştir. Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince bozulmasına, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 11.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) 2012/5593 Esas 2012/12492 Karar 11.06.2012 tarih Yargıtay 5. daire |
26-11-2012, 14:39 | #57 |
|
Bu konu hakkında ulaşabildiğim en son karar bu. Kendi dosyamız hakkında da yakın zamanda karar gelir beklentisindeyiz. Ancak bu konuda en düşündürücü husus yeni açılacak dosyaların akıbeti. Belediye vekilleri kesinlikle görev uyuşmazlığı çıkartmak için talepte bulunacaklardır ve dosyanın Uyuşmazlık mahkemesine gitmesi durumunda da süreç bir hayli uzayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun o kadar geniş gerekçelerle verdiği kararlardan ve Yine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bu konularda adli yargının görevli olduğu kararlarından sonra hala uyuşmazlık mahkemesinin idari yargının görevli olduğu düşüncesi hukuki değildir.Bu kadar bölünmüşlük ve kararlarda farklılık hukuk devletine maalesef ki yakışmamaktadır.
|
26-11-2012, 16:22 | #58 |
|
Kanaatimce, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel kurulunca göreve ilişkin bir ilke kararı verilmesiyle yargıtay 5. hukuk dairesi bu konudaki davalara bakmaya devam edecektir. Danıştay idari dava daireleri kurulu da esasında bu konudaki davalarda idari yargının görevli olduğu ve idarelerin kamulaştırma yapmaya zorlanabileceği veya yapı izni verilmesi konusundaki kararından sonra, bu uyuşmazlılarda görevli yargı yeri idari yargı olacaktır. Ben kesinlikle bir Uyuşmazlık mah genel kurulu kararı bekliyorum idari yargı yerinde görülmesi ile ilgili. Danıştay iddk da buna zemin hazırladı halihazırda.
|
28-01-2013, 02:58 | #59 |
|
Son durum hakkında bilgisi olan var mı acaba? Bir de adli mahkemelerde değil de idare mahkemesinde dava açan var mı? Varsa şayet nasıl devam ediyor veya sonuçlandı?
|
30-01-2013, 16:07 | #60 |
|
Kamulaştırmasız hukuki el atmadan kaynaklanan tazminat davasıyla birlikte ecrimisil tazminatı da istenebilir mi peki? Aşağıdaki yargıtay kararı ecrimisil istenebilmesi için menfi bir karar ama yine de sizlerin görüşünü almak isterim.
T.C. YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2004/1153 Karar: 2004/1030 Karar Tarihi: 17.02.2004 ÖZET : Ecrimisil, haksız fiil benzeri olup, buna göre davacının fiilen bu yerden yararlanma imkanı olup olmadığına göre değil, aksine davalının uyuşmazlığa konu taşınmazı fiilen kullanıp kullanmadığı ve böylece yararlanıp yararlanmadığının tespitine göre yükümlülük belirlenebilir.Somut olayda, davacı idareye ait 56 parselin 1 m2 lik kısmı davalının işyeri olan 55 parsel içerisinde kaldığına ve davalı tarafça fiilen kullanılarak fayda temin edildiğine göre ecrimisil getirici yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Aksi takdirde davalının haksız zenginleşmesine yol açılmış olur ki kanun haksız iktisabı korumaz. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
KamulaŞtirmasiz El Atma | Mefkure | Meslektaşların Soruları | 3 | 07-03-2012 11:32 |
KamulaŞtirmasiz El Atma Ecrİmİsİl | Güldal | Meslektaşların Soruları | 4 | 13-02-2012 18:36 |
KamulaŞtirmasiz El Atma | hukukcu1985 | Meslektaşların Soruları | 3 | 29-04-2011 21:06 |
KamulaŞtirmasiz El Atma | av.serhatdiyar | Meslektaşların Soruları | 4 | 19-03-2010 17:28 |
KamulaŞtirmasiz El Atma-Şuyulandirma | av.sertan | Meslektaşların Soruları | 1 | 30-04-2007 22:24 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |