28-12-2012, 09:02 | #1 |
|
Şiir Gibi İşimiz Var
Şiir hakkında:
“Ülkemizde her üç kişiden beşi şairdir.” demiş Aziz Nesin. “Okuyandan çok yazan var.” sözünü ise kim söylemiş bilmiyorum ama doğru söylemiş, Doğan Hızlan köşe yazısında anlatmış: “Yıllar önce kapanan Sombahar dergisinin son sayısında dergi satışı bin adede ulaşabilmiş ancak. Kapandığı gün ise, onlara gönderilen şiir sayısı çoktan on bini geçmiş. Demek ki şiir gönderen bile o dergiyi okumuyor.” http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17719294_p.asp Hukuk hakkında: “Ülkemizde her üç kişiden beşi adalete tutkundur.” diye Aziz Nesin’e nazire yapılabilir. Ne var ki hukuk kurallarına uyma konusunda aynı tutku yok. (Örneğin, kayıt dışı ekonomi, iş güvenliği, trafik suçları, vergi kaçakçılığı ve lütfen siz saymaya devam ediniz) Hukukun iki ayağı vardır: Kurallar ve yaptırımlar. Hukukun iki koruyucusu vardır: Vatandaş ve devlet. Vatandaş kurallara uymamayı gelenek haline getirmiş. Devlet ise yaptırımları uygulamakta isteksiz. (Örneğin, gıdaların bile denetlenmemesi, hasbelkader yargılama yapılırsa erteleme, hagb gibi usul kuralları ve lütfen saymaya siz devam ediniz) SONUÇ: Şiir ve hukuk birbirine çok benziyor. Herkes hukuktan yana ama hukuk yapayalnız. Hukukçuların tek işi hukuktur. Hukuk olmazsa hukukçu da olmaz. Hukuka ilk sahip çıkması gerekenler hukukçulardır. SORU: Hukukun uygulanması için vatandaşa ve devlete karşı hukukçuların yapması gereken nedir? |
28-12-2012, 10:30 | #2 |
|
Sorun => EĞİtİm..
|
28-12-2012, 17:03 | #3 |
|
Çözüm dürüst ve düzgün olmak sanırım.Öncelikle devletin yargı kararlarına uyması ve hukuka uygun davranması gerekli. Baktığımız zaman devletin kurumlarının hukuk kurallarına uymadığını ve yargıyı takmadığını görüyoruz. Bir gece de kanunlar değişiyor. İşimize nasıl uyarsa kanun yapıyor yasama organımız. Asıl sorun biz Türk milletinin hukuka uymayı sevmemesinden kaynaklanıyor. Bunun da cevabı konar göçer atalarımızdan olsa gerek!!!)Bu nedenle biz hukukçuların yapabileceği çok bir şey olduğuna inanmıyorum.
|
29-12-2012, 00:52 | #4 | |||||||||||||||||||||||
|
Bir tarafta vatandaş ve devlet diğer tarafta... bunlara karşı olan hukukçu! Hukukçu vatandaş değil mi peki? Despotların, diktatörlerin, zorbaların 'hukukçu vatandaşlarına' karşı hukuku kim savunacak? Saygılarımla |
29-12-2012, 08:01 | #5 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Yasama Organında hukukçular çoğunlukta olduğu halde… ! ? http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategor...letvekille ri Hukukçu TBMM milletvekilleri (380) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategor...illetvekilleri Saygılarımla |
29-12-2012, 22:41 | #6 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Benim ilk mesajımda da zaten hukukçular ''adalet meleği'' olarak takdim edilmemiştir. Konumuz, ''hukuk kurallarının uygulanmamasının hukukçuların mesleğini aşındırması ve bu aşınmaya karşı ne yapılabileceği'' çerçevesindedir. Aşınma çeşitlidir: 1- Biri birine tokat attığında mağdur sanığın cezalandırılmasını ister. Ceza yerine hagb kararı verildiğinde tokadı yiyen kişi bir tokat da adliyeden yemiş olur. Bu durumda iki yanağına da tokat yemiş kişinin hukuka saygısı ve güveni kalmaz. Hukuka saygı duyulmazsa hukukçuya da saygı duyulmaz. 2- Biri birine tokat attığında mağdur sanığın cezalandırılmasını ister. Bu nedenle davaya katılma isteği duyar. Bu nedenle bir avukattan yardım isteme gereği duyar. Ama hagb kararı verileceğinden, davada avukat olsa da olmasa da sanık cezalandırılmayacağından avukattan yardım isteme gereği kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Bu durumda mağdurun avukatı da bir tokat yemiş olur. 3- Biri birine tokat attığında, yine hagb kararı verileceği nedeniyle, sanık da kendini savunmak için başka bir avukattan yardım alma gereği duymaz. Başka bir avukat da başka bir tokat yemiş olur. Sonuç: Cezalandırılmayan tokat hukukçunun yanağını acıtır. Somut Soru: Bugünkü uygulamada hagb kararı herkese bir suç işleme hakkı vermektedir. Bir başka deyişle Kanun'un amacı aşılmış ve hukuk uygulanmamaktadır. Halbuki hagb kararı hâkimin takdir yetkisi ile sadece ''bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirilen'' kişiler için verilmelidir. Bir kimsenin ''bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirmek'' hayli zordur. Bu kanaatin sağlam gerekçesi olmalıdır. Öte yandan, bir kimsenin ''bir daha suç işleyeceğine'' ilişkin kanaat getirmek de hayli zordur. Bu iki zorluk arasına sıkışan hâkim Yargıtay kararlarına sığınmaktadır. Çünkü Yargıtay - bir daha suç işleyeceğine ilişkin kanaat için sağlam gerekçe aramakta ama - bir daha suç işlemeyeceğine kanaat için gerekçe aramamaktadır. Yargıtay'ın bu tutumu hâkimleri hagb kararı vermeye zorlamaktadır. Yargıtay'ın tutumu Kanun'dan daha serttir. Bu konuda hukukçular bir şey yapamaz mı? - Öğretide karşı görüşler oluşturulması - Hâkimlerin Yargıtay kararlarına karşı sağlam gerekçelerle direnmesi - Katılan vekili avukatların itiraz dilekçelerinde sağlam gerekçelerle Yargıtay kararlarını eleştirmesi - İtirazları inceleyen ağır ceza mahkemelerinin hagb kararlarını kaldırması - Baroların medyada kamuoyu oluşturması mümkün mü? Sanık Vekiline Not: Hagb kararı ilk bakışta sanık avukatına nefes aldıran bir uygulama gibi görünse de bu uygulama olmadığında daha çok müvekkil ve daha çok itibar kazanılacağı düşünülmelidir. Soyut Soru: Devlet denetim yetkisini kullansa çevre, gıda, imar ve daha pek çok konuda vatandaş için daha güvenli bir ülke olur. Ayrıca, denetimler sonucu verilecek cezalar ve çıkacak anlaşmazlıklar nedeniyle pek çok dava olur. Devletin denetim yetkisini kullanmaması hukukçulara hem vatandaş sıfatıyla hem de mesleki olarak zarar vermektedir. Devletin denetleme yetkisini kullanması için hukukçuların yapabileceği yok mu? Saygılarımla |
30-12-2012, 01:01 | #7 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
İğneyi kendimize...
İşe avukatlardan başlayalım: 1.Büronun niteliklerinin belirlenmemesi, uygulanmaması… 2.Tabela kurallarına uyulmaması… 3.İş yeri ruhsatı alınmaması… 4.Su, elektrik tüketiminin “iş yeri tarifesi” üzerinden ödenmemesi… 5.Görev sınırı dışında ayrıcalık yaratılmaya çalışılması… 6.Müvekkile ait olması gereken Yargı/İcra-daki“ avukatlık parasının” avukata “hak” olarak verilmesi… Saygılarımla |
30-12-2012, 13:56 | #8 | |||||||||||||||||||||||
|
Hukukun, ceza hukukunun, işlevi sadece mağdurun cezalandırma isteminin tatmini midir? Saygılarımla |
30-12-2012, 14:26 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
Konumuz, hukukçuların yaptıkları işten maddi ve manevi tatmin duyması için hukukun uygulanması gereği ve bunun için ne yapılabileceğidir. Saygılarımla |
30-12-2012, 14:53 | #10 |
|
herkes kurallara uyarsa ne olur?
mesela iş sözleşmeleri keyfi şekilde sona ermese, işveren sgk bildirimleri vs hatta kıdem ve diğer alacakları hemen ödese kişiler birbirlerine karşı suç işlemese, tazminat davalarına gerek kalmadan vatandaş işleri kendi arasında halletse idare tümüyle yasada belirtilen somut normlara uyvun davramsa ne tüzel olur değil mi! bunlar mümkün olmadığından dolayı sürekli olarak hukuk devreye giriyor. eskiden din kurallarının yerini şimdi vatandaşların oluşturduğu ve sonra o koymuş oldukları kuralları ihlal eden kişiler olmaktadır. hukuku vatandaş ya da devlet korumaz. devletin hukuku koruma gibi bir işlevi yoktur. hukuku devlet yapar ve vatandaş bu kurallara uyarak bu işlevi yerine getirir. getirmezse ne olur? burada hukukçular devreye girer. yani yargı ayağı. işte asıl hukuku koruyacak olan bunlardır. siz kurallara uymazsanız bunu। bir sonucunun olduğunu gösteren bir mekanizma devreye girer. işte hukukçu bu mekanizmanın çarkalrını oluşturur. iyi bir hukukçu bu çarkların sağlam işlemesini sağlar. iyi bir hukuk mu dediniz? işte o biraz zor. bu ülkede mesleğe girişte bile haksızlıkla bir yere gelen be karar mekanizmasında rol alan bir meslek grubu varken o iş biraz zor |
30-12-2012, 19:52 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
Av.Armağan Konyalı, bir taraftan 'hukukçuları' devletle ve vatandaşla karşı karşıya getiriyorsunuz, diğer taraftan hukukçuların Yargıtaya neler yapabileceği konusunda fikir yürütüyorsunuz desem' 'ama konumuz o değil' diyeceksiniz zannedersem. 'Hukukçular' genellemesinden ne anlıyorsunuz? Kimdir Sizin bahsettiğiniz 'hukukçular'? - Yazdıklarınızda anlaşılacağı üzere 'Yargıtay' hukukçular camiasının dışında kalıyor! Yargıtay hukukçulardan oluşmuyor mu? - Aynı şekilde 'hukukçuların' dışında kalan başka bir tabaka var yazdıklarınızdan anladığım kadarı ile: vatandaş sıfatına sığınarak hukuka aykırı eylemlerde bulunan hukukçular! Kim bu vatandaş sıfatına sığınarak hukuka aykırı eylemlerde bulunan kişiler? Adil olmayan bir hukuk sistemini savunan ve o sistemin emrinde olan hukukçular mı, yoksa o sisteme ve hukukuna karşı çıkan hukukçular mı? Not: Benim düşünceme göre hukukçu 'vatandaştır'; hukukçu vatandaşlık sıfatına sığınamaz ama vatandaş hukukçu sıfatına sığınabilir. Çünkü yabancı olmayan herkes vatandaştır; ve bu vatandaşın birisi hukukçu, diğeri doktor, diğeri mimar bir diğeri duvarcı veya aşcı sıfatlarına, bazıları ise birden fazla sıfata, sahip olabilir. Şimdiye kadar yazdıklarımla belirtmek ve açığa çıkarmaya çalışmak istediğim bir konu var: GENELLEMEMEK 1. Bu konuda hukukçular bir şey yapamaz mı? sorusu bir genellemedir. Çünkü bu soru ile tüm hukukçuların sizinle aynı düşüncede olduğunu vurgulamış oluyorsunuz. Bu konuda en azından 'Yargıtay Hukukçuları' sizinle aynı düşüncede değil, yazdıklarınızdan da anlaşılacağı üzere. Diğer tarafta hukuk devletin üstünde/üzerinde olan bir kuvvet ve hukukçu ve bu kuvvetin temsilcisi değildir. Siz Hukukun uygulanması için vatandaşa ve devlete karşı hukukçuların yapması gereken nedir? sorusunu sormakla hukukçuyu ve hukuku devlete ve vatandaşa karşı ve onların dışında bir güç imiş gibi gösteriyorsunuz. Devlet klasik tanımı ile: Yasama, Yürütme ve Yargıdan oluşur. Hukuk(Yargı) bu tanımı ile devletin bir gücüdür, devletin dışında ve o na karşı değildir. 2.Diyebilirsiniz ki: 'ben Yargıyı' kast etmiyorum, benim demek kistediğim 'hukuk!' Tabii Hukuku bir yana bırakırsak, hukuk bir toplumsal üstyapı kurumudur. Bu işlevi ile hukuktan ve hukukçudan bir 'devrim' bir 'ihtilal' beklemek boşunadır(Yargıtaya karşı eylem planınız). Devrimleri ve ihtilalleri başkaları yapar hukukçular değil (en azından şimdiye kadar olan devrim ve ihtilaller için geçerli olan bir saptama, bildiğim kadarı ile). Hukuk ve hukukçu devrimle ve ihtilalle gelen yeni rejimi ya kabul eder ve o nun emrine girer, ya da kabul etmez; bu durumda yeni rejim kendi hukukunu oluşturur ve bu hukuka bir meşruiyet kazandırır. 3. Diğer bir genelleme: Vatandaş. 'Vatandaş kurallara uymamayı gelenek haline getirmiş.' demekle yersiz bir genelleme yapıyorsunuz bence. Benim bildiğim vatandaş genelde kanunlara saygılıdır. Ve kurallara ve yasalara uyanların sayısı uymayanlardan daha fazladır. Aynı hukuk sistemine ait devletlerin bazılarında kurallara uygun davranmayanların sayısı diğer devletlere nazaran daha çok veya azsa, bu durum vatandaşın kurallara uymamayı gelenek haline getirmesinden ziyade, toplum yapısı ile ilintilidir bence. Saygılarımla |
31-12-2012, 14:39 | #12 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
iğneyi kendimize - 2...
Avukatlarla sınırlı olarak: 1.Hukukun en geniş anlamıyla tam olarak uygulanması halinde, vekil-avukat işsiz kalır (Maddi tatminsizlik!) 2.Maddi tatminsizlik duygusuna kapılmayan (!?) vekil-avukat, hukukun uygulanmasından manevi tatmin duyabilir. Bu tatminle başka bir iş arar. 3.Sonuç olarak, hukukun uygulanmaması varlık nedeni olduğundan, vekil-avukat ancak uygulanmayan hukukun müvekkili lehine uygulanmasını sağlamaktan maddi ve manevi tatmin duyar. Hukuk Devletinde "birey" olmak bilinciyle... Hepimize mutlu yıllar. Saygı ve sevgilerimle |
02-01-2013, 10:09 | #13 | |||||||||||||||||||||||
|
Herkes hukuka uygun davranırsa zaten hukukun uygulanmasına gerek kalmaz. Saygılarımla |
02-01-2013, 11:05 | #14 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Ben genelleme yapmış ve tutarsızlıklarla dolu olabilirim. Ama konu "ben" değilim. Konumuzda iki örnek verdim: 1- Hagb hukukun uygulanmasında bir engel mi, değil mi? 2- Devletin denetim görevini yerine getirmemesi hukukun uygulanmasında bir engel mi, değil mi? Sayın Üyelerden beklediğim bu iki örnek üzerinde değerli hukuki görüşlerini yazmaları ve diğer örnekleri tartışmaya açmalarıdır. Eğer Sayın Üyeler bu iki örneği kabul etmiyorlarsa da nedenlerini belirtirler umudundayım. "Hukukun uygulanmaması karşısında bir şey yapması beklenen hukukçuların" kim olduklarını sormuşsunuz. Konumuzun çerçevesinde bir tanım yapmak gerekiyorsa: "Hukukun uygulanmaması karşısında bir şey yapması beklenen hukukçu, hukukun uygulanmaması nedeniyle maddi veya manevi zarara uğradığını düşünen ilgili mesleklerin mensuplarıdır." Bir zarar olmadığını düşünen hukukçular bu tanımın kapsamında değildir. Onlardan bir şey yapması beklenmemektedir. Ama lütfedip, zarar olmadığı konusunda değerli görüşlerini yazarlarsa konuya en büyük katkıyı sunmuş olurlar.
Çok doğru ifade etmişim ki görüşümü çok doğru özetlemişsiniz: Devlet denetleme yetkisini kullanmazsa hukuk uygulanmaz. Hukukun uygulanmamasına denetlenecek ilgili vatandaşlar karşı çıkmaz. Denetlemeden yarar görecek vatandaşlar ise hukukla ilgisiz oldukları için karşı çıkmaz. Halbuki denetleme yapılmaması ülkenin zararına olduğu gibi, ilk mesajımda sunduğum nedenlerle, hukukçuların da zararınadır. Bu nedenle hukukçular, denetlenecek vatandaşların ve denetleyecek devletin karşısında yer almak zorundadır. Çünkü hukukçular bizzat hukukla ilgilidir.
- CMK 231.maddesinde koşulları açıkça belirlenmiş hagb kuralı bu koşullar olmadan uygulanırsa hukuk uygulanmamış olur. Kanun'da yazılı koşulları istemek devrim istemek anlamına gelmez kanısındayım. - Devletin denetim yetkisini kullanmasını istemek de devrim istemek sayılmaz. Saygılarımla |
02-01-2013, 18:17 | #15 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
1.Şiir ve hukuk birbirine hiç benzemez! 2.Şiirde şair saklanmak ister, hukuk yasayla bilinmek! 3.Şiir, şairinin orkinos çığlığıdır. 4.“Herkes hukuktan yana” değil! Menfaatinden yanadır. 5.Şair, şiirini şifreler. Yasa koyucu hukuku yasayla deşifre eder. 6.“Hukukun uygulanması için vatandaşa ve devlete karşı”… a.Hukukçular görüşlerini açıklarlar, b.Vekil-avukat dava açar.
1."hukuka aykırılık şüphesi bulunduğu hallerde eylemlerin usul hükümlerine göre yargılanması"nı sağlamak vekil-avukatın işidir. Aksine uygulama vekil-avukata duyulan gereksinimi ortadan kaldırabilir. 2.“Herkes hukuka uygun davranırsa …” Hukuk uygulanmış olur da, vekil-avukat iş bulamaz! Saygılarımla |
03-01-2013, 08:46 | #16 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
a. Hukukçular görüşlerini açıklamıyor. Hukukçular Yargıtay görüşü peşinde sürükleniyor. Hagb konusunda sitemizde tek görüş belirten hukukçu yok. b. Hagb konusunda bir dava açılabilecek olsa davada husumeti Yargıtay'a yöneltmek gerekir.
Yüzyıllar sonra herkesin hukuka uygun davrandığı bir düzeye ulaşılırsa vekil-avukatlığın sıkıcı olacağı düşüncenize katılıyorum. Saygılarımla |
03-01-2013, 11:37 | #17 | |||||||||||||||||||
|
Anlamak için
Sohbetin
1.Başlığı "Şiir Gibi İşimiz Var" 2.Odak noktası "Hukukun uygulanması" 3.Ağırlık noktası "Hagb."
görüşü ise ... YASA: “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder.” (CMK.m.231/5-son cümle) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına İTİRAZ edilebilir (m.231/12). Gerekçe: Hagb. “…bugün hemen bütün Batı ülkelerinin ceza mevzuatında yer alan bir kurumdur. Özellikle 1950’li yıllardan sonra Kara Avrupası ceza hukukuna girmiş ve bugün gerek Batı ve gerek Doğu Avrupa ülkeleri ceza sistemlerindeki yerini almıştır. “Hükmün geri bırakılması” kurumu önce Anglo-Sakson hukukunda ortaya çıkmış ve daha sonra Kara Avrupası hukukunu etkileyerek ceza kanunlarına girmiştir. Nitekim Fransız hukukunda bu kurum, ilk önce 2/2/1945 tarihli Kanunla çocuk suçlular hakkında uygulanmaya başlanmış, daha sonra 1975 yılında yapılan değişiklikle yetişkinleri de kapsamına almıştır. Belçika’da aynı kurum 29/6/1964 tarihli bir Kanunla hukuk sistemine getirilmiştir. Bu örneği, Hollanda, Japonya, Polonya, İsviçre gibi ülkelerde de görmek olanaklıdır…” Durum: Yasal koşullar mevcut ve yargıç da Hagb. Kararı vermişse… Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına İTİRAZ edilebilir (m.231/12). Hagb. Kararı vermemişse… Özetle ... !? Saygı ve sevgilerimle |
03-01-2013, 11:56 | #18 | |||||||||||||||||||||||
|
Yasal koşulların aranması ve hak eden sanıklar hakkında hagb kararı verilmesi gerekirken, Yargıtay'ın zorlaması nedeniyle herkes hakkında hagb kararı verilmesi hukukun uygulanmaması sonucunu doğurmaktadır. Bakınız: CMK 231.maddesindeki yasal koşullar |
03-01-2013, 18:11 | #19 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Anlamak için-2
Bildiğim: Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için mahkûmiyet kararı verilebilmesi ve bu mahkûmiyet kararının da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesini mümkün kılması gerekmektedir. İzleyebildiğim kadarıyla, Yargıtay “hagb “ konusunda herhangi bir karar verilmemiş olmasını “İtiraz” sebebi saymakta… Yoksa… |
03-01-2013, 19:26 | #20 | |||||||||||||||||||||||
|
- mağdurun zararını gidermeyen - eski hale getirerek kamunun zararını gidermeyen - hiç bir pişmanlık ifadesi göstermeyen - yeniden suç işlemeyeceğine ilişkin kanaat uyandırmayan - aynı eylemi defalarca işlemiş sanıklara ceza vermekte idi. Bu sanıklar için hagb kararı vermemekte idi. Yargıtay bütün bu kararları bozdu. Mahkemeleri her sanık için hagb kararı vermeye zorladı. Durum budur. Durum vahimdir. Yargıtay'ın yorumuyla herkese iki yıla kadar cezası olan bir suç işleme hakkı verildi. Hatta, eğer birinci suçun yargılaması sırasında ikinci suç işlenirse ikinci suç için de hagb kararı verilmekte. Birinci ve ikinci suçun yargılaması devam ederken üçüncü suç işlenirse üçüncü suç için de hagb kararı verilmekte. Suçlu cennetinde kimse masum olmak istemez. Saygılarımla |
03-01-2013, 19:53 | #21 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Öğrenmek için...
Sayın ve sevgili Konyalı, Varmak istediğiniz yere gelebildi isek.. Bu konudaki ilk ve son Yargıtay Kararını paylaşırsanız, hep birlikte irdeleriz. Saygılarımla |
04-01-2013, 00:34 | #22 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av.Armağan Konyalı, yazdıklarınızı tam olarak anlıyamadığım için yorum yapmak zorunda kalıyorum. Yazdıklarınızdan iki sonuç çıkarıyorum: 1. Hukuki bir kurum olarak Hagb'ye karşı olduğunuz. 2. Yargıtayın Hagb konusunda mahkemeleri belirli bir yönde karar vermeleri için zorladığı. 1.ci şık: CMK 231.ci madde belirli bir devlet politikasının, bir cezalandırma politikasının ve verilen cazanın infazı politikasının bir ürünüdür. Siz mağdurun cezalandırma isteğini göz önünde bulundurarak failin cezalandırılmasından yana olabilir ve Alıntı: ...hagb kararı herkese bir suç işleme hakkı vermektedir düşüncesinde olabilirsiniz. Açıkça belirtmek gerekirse bende kurallara uymayan bir davranışın müeyyidelendirilmseinden yanayım. Diğer taraftan cezalandırmanın amacının mağdurun cezalandırma isteğine indirgenmemesi olduğu düşüncesindeyim. Modern ceza teorileri mağdurun menfaati ile toplum menfaatini ve failin yeniden topluma kazandırılmasını öngören karma bir cezalandırma sistemini yeğliyor. Bu yönden bakınca CMK 231.ci madde modern bir cezalandırma ve infaz sisteminin Türk hukukuna kazandırılması oluyor bence. Maddeye karşı gösterilen direniş hukuki olmaktan ziyade politiktir. 2.ci şık: Sayın Av. Hulusi Metin'in belirttiği türden somut bir örnek getirirseniz üzerinde tartışılır. Buna rağmen kısaca belirtmekte fayda var: Yargıtay, mahkemeleri belirttiğiniz türden bir uygulamaya zorluyorsa ve Alıntı: Yargıtay'ın yorumuyla herkese iki yıla kadar cezası olan bir suç işleme hakkı verildi. ise durum gerçekten vahim. Saygılarımla |
04-01-2013, 22:47 | #23 | |||||||||||||||||||||||
|
Hagb kurumunun amacı kanunda yazan koşullarından bellidir: - Daha önce suç işlememiş ve - şimdi iki yıla kadar ceza verilmesi gereken hafif suç işlemiş sanığın - bir daha suç işlememeye teşvik edilmesi, - mağdura zararını ödemeye teşvik edilmesi, - kamunun zararını eski hale getirerek gidermeye teşvik edilmesi, hagb kurumunun amacıdır. Bu amaca hiçbir diyeceğim yoktur. 2. Yargıtayın hagb konusunda mahkemeleri Kanun'a aykırı biçimde ve hagb kurumunun amacına aykırı biçimde karar vermeye zorladığı kanısındayım. Açıklamak için, hagb kararının iki ayrı suçta uygulamasını örnek olarak aşağıda sunuyorum: İmar Kirliliğine Neden Olma ve Mühür Bozma Suçu Hakkında Örnek Olay: Sanığın ruhsat almadan 5 katlı inşaatın kabasını bitirdiği değişik tarihlerde 5 ayrı denetimde tespit edilmiş, 5 kez mühürlenmiş ve her mühürlemeden sonra savcılığa 5 imar kirliği suçu ve 4 mühür bozma suçu için ayrı ayrı suç duyurusunda bulunulmuştur. Savcılığın açacağı her davada hagb kararı verilir. Çünkü hagb kararı verilmezse mahkemenin ceza hükmünü Yargıtay bozar. Halbuki örnek olayda hagb kurumunu düzenleyen CMK’un 231’nci maddesindeki koşullar oluşmadığı kanısındayım: MADDE 231’e göre: (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, gerekir. c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Halbuki: - Sanığın 5 kez imar suçu işlemiş, 4 kez mühür fekki suçu işlemiş olmasına karşın, - Ruhsatsız yapı dava aşamasında henüz kaba inşaat halinde olup, sanığın inşaatı ince işçiliği ile tamamlayacağı ve böylelikle yeniden suç işleyeceği kuşkusuz olmasına karşın, - Sanığın kişilik özellikleri ve duruşmadaki davranışları yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaat uyandırmamasına karşın, - Sanığın konut ihtiyacı dışında 5 katlı kocaman bina yapmasına karşın, - Sanığın yaptığı inşaatı suçtan önceki hale getirmemesi ya da hâlâ ruhsat almamasına karşın Mahkemeler hagb kararı vermek zorundadır. Çünkü Yargıtay böyle istemektedir: Yargıtay’a göre CMK’nın 231’nci maddesinde sözü edilen zarar maddi zarardır; ölçülebilir ve somut olmalıdır. Halbuki Kanun zararı maddi-manevi diye, ölçülebilir-ölçülemez diye ayırmamıştır. Hatta ‘’eski hale getirme’’ koşulu ile kamunun zararının giderilmesi için yol gösterilmiştir. Bir başka deyişle, Kanun ‘’tazmin’’ sözcüğünün yanında bir de ‘’eski hale getirme’’ ifadesini kullanarak zararın sadece maddi olmayacağına işaret etmektedir. Zararı maddi-manevi olarak ayırırsak adalet yerini bulmaz: Hagb uygulamasında biri birine tokat atarsa ve bu tokat yüzünden burnu kanayan mağdurun gömleği leke olursa Yargıtay gömlek lekesi için zararın ödenmesini istemekte ama tokatın izini görmezlikten gelmektedir. Halbuki mağdur için yüzündeki tokat izi gömlek lekesinden daha önemlidir. Kamu zararı açısından bakarsak: İmar kirliliği bir zarar oluşturur. Bu zararın ruhsatsız binanın yıkılmasıyla ve böylelikle eski hale getirilmesiyle giderilmesi mümkün iken, mühendislik ve fen kurallarına aykırı olarak yapılan binalar vatandaşların can güvenliğini tehdit etmeye devam etmektedir. Yargılama giderleri açısından bakarsak: Deneme süresi içinde suç işlemezse ceza davası düşeceği için sanığa yargılama giderleri bile yüklenmez. Adli sicil açısından bakarsak: Hagb kararı bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Kayıtlar gizlidir. Bir başka deyişle sanığın sabıka kaydı bile olmaz. SONUÇ: Sanığın yaptığı yanına kâr kalır. Hukuk uygulanmamış olur. SONUCUN SONUCU: Herkes bir kez ruhsatsız bina yapma hakkına sahiptir. Vatandaşlar bu haklarını coşkuyla kullanmakta ve birbirlerini kutlamaktadır. Çarpık şehirleşme içinde can güvenliği olmayan binalarda yaşamaktayız. Durum vahimdir. Sorumu tekrar ediyorum: Hukukçular hukukun uygulaması için ne yapabilir? |
04-01-2013, 23:35 | #24 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av.Armağan Konyalı, 231.ci maddenin alıntılamadığınız kısmını okuyunca Size değil, Yargıtaya hak vermek zorunda kalıyorum. Alıntıda eksik olan (a) bendi var: 231.ci Madde fıkra 6 nın tamamı şöyle:
Halbuki diye başlıyarak anlattığınız olayda söz konusu kişinin mahkum olmamış olduğu düşüncesindeyim. Mahkumiyet varsa ve Yargıgay buna rağmen Hagb diyorsa haklısınız. Saygılarımla |
05-01-2013, 00:16 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
|
05-01-2013, 02:25 | #26 | |||||||||||||||||||||||
|
Anlaşıldığı kadarı ile ortada hukuki bir problemden ziyade bir Türkçe problemi var. Ben, konunun virgülle ayrılan a, b ve c bentleri olduğu düşüncesindeyim. Saygılarımla |
05-01-2013, 10:41 | #27 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Ben de yanıtımı ...
Not: Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23.09.2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. KAYNAK: RG.05.01.2013, Sayı : 28519 http://www.resmigazete.gov.tr/main.a...1/20130105.htm Saygı ve sevgilerimle |
05-01-2013, 11:59 | #28 | |||||||||||||||||||||||
|
Ayrıca, mağdurun kapı kapı süründürülmesi bana hiç doğru gelmiyor. Saygılarımla Sabırlı Okuyucuya Not: Bu başlığın konusu ''hukukun uygulanmaması karşısında zarar gören hukukçuların ne yapacağı'' hakkındadır. ''Hagb'' ve ''Devletin denetleme görevini yerine getirmemesi'' sadece benim verdiğim iki örnektir. Diğer örnekler ve önerilerle katkıda bulunursanız konu başlıktaki amacına ulaşacaktır. |
05-01-2013, 12:02 | #29 | |||||||||||||||||||||||
|
(a) bendi hakkında tartışma yok. Herkes aynı fikirde. Yargıtay bile. |
05-01-2013, 12:43 | #30 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bireysel başvuru - Mağdur
1.AY.m.148 (Ek fıkra: 5982 - 7.5.2010 / m.18) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
2.Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun 3.Mahkemenin görev ve yetkileri MADDE 3-(1) Mahkemenin görev ve yetkileri c) Anayasanın 148 inci maddesi uyarınca yapılan bireysel başvuruları karara bağlamak. 4.http://www.turkhukuksitesi.com/showt...532#post621532 “…kamu ihlalinden anlamamız gereken, yasal düzenlemeler, idare faaliyetleri, mahkeme kararlarıdır. Ayrıca bu ihlalin başvurucuyu doğrudan etkilemiş olması gerekmektedir. Hak kişisel bir hak olmalıdır, Ayrıca hakkın güncel bir hak olması gerekmektedir.” (Samet İLDEŞ)
O halde bu kabulle... Olası girişimler: 1. Hukukçuların çoğunlukta olduğu Yasa koyucu yeni bir yasa yapar... 2. Hukukçular görüşlerini bildirmeye devam ederler. 3. Sanığın savunmanı müvekkili adına sevinir 4. Mağdurun avukatı, İtiraz eder. 5. Yargıç hükmünde direnir 6. Bu sohbeti izleyen Yargıtay görüş değiştirir. 7. Hukukçular sıfatlarına/görevlerine göre hukukun uygulanmasını isterler / istemezler... 7.1.Avukat hukukun uygulanması ister (Av.K.m.2), 7.2.Vekil-avukat hukukun müvekkili lehine uygulanmasını ister... 8. Ve ...
Sorusuyla Sayın Konyalı, sohbeti sürdürür |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
şiir gibi şarkı sözleri paylaşmak istedim.. | dark | Site Lokali | 189 | 01-12-2015 08:39 |
Şiir-im-si | Av. Gülgün | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 2 | 12-05-2012 12:07 |
Şiir Denemelerim | Av.Suat Ergin | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 68 | 17-01-2010 02:44 |
Şiirle yaşa, şiir gibi ol.. | Av.Ersin VARGÜN | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 11 | 21-04-2008 11:45 |
Hakimden şiir gibi karar! | mutlakadalet | Hukuk Haberleri | 27 | 30-06-2007 18:52 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |