Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Kısaca

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-02-2011, 08:12   #31
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Dün, cenaze törenine bir saat kala başladı yağmur ve hiç durmadı. İki gündür kulağımdan eksilmeyen sese eşlik etti damlalar.
O'nun armağanı fincanlarla kimbilir kaçıncı kahvem...
Her zaman traşlı yanakları, duru sesi, gülüşü ve gözlüklerinin üstünden meraklı bakışı ile gözümün önünden hiç ayrılmadı.
Ne yazık ki, sevdiklerimizi toprağa verdikten sonra yaşama devam etmek zorundayız. Ne doyasıya ağlamaya zaman var, ne yasını tutmaya.
Kapıdan, gövdesinin yarısı görünecek biçimde uzanıp önümdeki dosyalara bakıyor, "Ben seni meşgul etmeyeyim, çalış. Sonra görüşürüz." diyor sanki...
Tamam Savaş Abi, görüşürüz...

(23.02.2011)
Old 18-04-2011, 08:11   #32
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sözcükler de terketmiş beni. Şarkılara sığınmışım. Önce Theodorakis; beş kişiye ölümsüzlük vermem mümkün olsa, seçeceklerimden biri. Sonra Müzeyyen Senar; o kara kuru, sesi memleketinin dağından büyük kadın. En son "marche funèbre"; ölmeden doya doya dinlemeli. Geçiyor gece.

Geçiyor gece. İki gönlün bir olamadığı şu dünyada, nasıl başarmış da biraraya gelip yalnızlara ilaç olmuş bu iki karbon, altı hidrojen, bir oksijen? Buz gibiyken pencereden giren hava, bir buz daha attım. Karanlıkta çakmak alevi. Dumanlara sığınmışım. Sözcükler de terketmiş beni.

Sözcükler de terketmiş beni. Sokaklara sığınmışım. Poyraz bulutları, bulutlar yağmuru getirmiş; yağmur bana seni, sen yağmuru anımsatmışsın. "Ne olur ıslak ıslak"ı mırıldanıyorum ıslak ıslak, bu döngüde adım adım yitip gidiyorum. Geçiyor gece.

(17.04.2011)
Old 04-05-2011, 07:45   #33
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Şarkıdaki gibi "baharı bekleyen kumrular" olduk. Bulutlar azıcık aralansa, ucundan görsek güneşi, biraz sıcaklık hissetsek, birkaç kırlangıç coşsa sabah sabah; bahar gelecek sanıyoruz.

İnsan, çok istediğini hayal edermiş; bizimki de o hesap. Ne papatyalar açtı kırlarda, ne nergisler. Yürek üşüten geceler bitmedi ki, bahar olsun. Yalnızlıkta ürperdikçe belki daha çok istiyoruz. Ama cemreler çoktan düştü, bahardan ses seda yok.

İki kez aldandı karşı bahçedeki erik, ikisinde de döküldü çiçekleri. Artık küsüp açmazsa yeridir. Kirazlar daha temkinli; tomurcuklar dallarda, öyle bekliyor. Bizse her sabah, gün doğmadan uyanıp, hemen pencereye koşuyoruz. Bir işaret, bir müjde bekliyoruz. Yok!

"Belki yarın" diyoruz yine de umutla; belki yarın...

27.04.2011
Old 04-05-2011, 07:47   #34
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Yağmurla uyandım güne. Pencerenin önünde, iyice üşüyene dek kaldım. Bir kahve, üç sigara. Geçen günleri saymaya çalıştım, hesabı şaşırdım, bilemedim. Gidip aynaya baktım; gözlerime, gözlerimin altına. Dudak büktüm, içimi çektim. Bağırasım geldi: Kuyu dipsiz! Herkes ipsiz!

04.05.2011
Old 26-08-2011, 22:41   #35
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

İlk dokunuş. Sanki sivilce gibi. Ama içeride. Korktu.

Eşine söyledi, gösterdi. Rahatlatıcı bir yanıt aldı. "Yağ bezesidir."

Günler geçti. Unuttu. Rahattı unutunca. Bilmemek ne güzel.

Hava sıcak, koşuşturma, çok terlemişti o gün. Deniz kıyısında hafiften bir rüzgar, bir düğmesini açtı gömleğinin. Eli oraya gitti. Daha büyük. Daha büyük bir sivilce gibi. Ama içeride. Korktu.

Korktu doktora gitmekten. Bilip de ne olacak; bilmemek güzel. Hem, değildir. Değildir, değildir. Rastlantı tüm bunlar. Adının baş harfleri, burcunun Latince adı; yalnızca bir rastlantı. Hem, burç da neymiş; inanmazdı öyle saçma şeylere. Sivilce işte. Ya da yağ bezesi. Her neyse.

Doktor O'na geldi bir gün. Eşi tutup söyledi. "Bakayım." dedi doktor. Tersledi. "Yok benim birşeyim. Uzatmayın, kapatın bu konuyu. Başka konuşacak şey mi yok?" Uzattı kadehini. "Uyuma saki."

Gece, uyuyamadı. Eli oraya gidip duruyordu. Okşadı sivilceyi bir parmağıyla. Parmak dışarıda, o içeride. Korkmadı bu kez. "İçeride, dışarıda. Farketmez. O da benim bir parçam işte. Sadece bu."

(26.08.2011)
Old 12-09-2011, 01:55   #36
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Ay, dolunay olduğundan beri yavaş hareket ediyor, ufka varması çok daha uzun zaman alıyor.
Gece uzun, gece karanlık, gece sessiz. Dolunaya bakarken saatler akıp gidiyor.
İçtikleriyle ilgisi yok, uykusu geliyor insanın.
Karşı apartmanlarda herkes yattı. Adalarda bile azaldı ışık. Dolunay, saat iki istikametinde; oysa saat üç. Esniyorum.
Bir yudum... Bir nefes.. Bir şiir...
Yok; "yarın" demenin anlamsızlaştığı saatlerde, "yarın" demeyeceğim. Ama yarın -yine de dedim- önemli bir gün. Dinlenmeliyim.
Dinlenmek için, kendimi dinlememeliyim.

(12.09.2011)
Old 25-09-2011, 01:23   #38
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Gözlerimi kapatırsam, okyanusta olabilirim.
Gözlerimi kapatırsam, heryerde olabilirim.
Mesele gözlerimi kapatabilmekte.
Old 05-10-2011, 19:15   #39
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Çay bahçesi sessizliği, çalı süpürgeli çöpçülerin hışırtısını ve sahil yolu trafiğinin uğultusunu bastırır. Yaprakların düşerken çıkardığı sesi bile duyarsınız. Kediler ve kulakları küpeli köpekler çıt çıkarmadan geçip giderler.

Karşıdaki çocuk parkı çocuksuz...

İşe gitmeden önce bankta oturup sigara molası vermek isteyen kadın, çakmak arar çantasında, bulamaz, diğer banktaki adamdan ateş ister. Sırt çantalı genç, kulaklıkla dinlediği müziğe uyumlu adımlar atar. Otobüs durağı yönünde yürüyenler aceleci, güvercinlerse telaşsız, tüylerini kabartmakta. Belediye binasının kapısı, aslanın ağzı...

Güneş biraz daha yükselir, biraz daha ısıtır ayakkabı boyacılarını.

Bir Çarşamba daha başlar...

(05.10.2011)
Old 08-10-2011, 11:39   #40
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Deja Vu

Aynı düşleri daha önce de görmüştüm ben. Aynı güzelliğe kanmış, aynı gözlerin peşinden gitmiştim. Aynı çöllerde yorgun argın yürümüştüm, aynı seraba doğru. Aynı tepelerde, aynı ağaçların arasında koşmuştum. Aynı saçlar savrulmuştu rüzgarda, yanıbaşımda. Aynı el tutmuştu elimi, aynı dudaklar sevmişti dudaklarımı. Aynı özlemler acıtmıştı yüreğimi. Aynı uçuruma düşüp yaralanmıştım. Yaralarımı saran aynı kişiydi, alnımdan öpen aynı. Aynı yerde uyuyup kalmış ve aynı şimdiki gibi uyanıp "Hepsi rüyaymış!" demiştim.
Aynı bendim ben.
Aynı aşktı o.
Aynı düştü bu.
Aynı...
Hep aynı...

(08.10.2011)
Old 09-10-2011, 11:27   #41
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Kahvemi yapıp pencereme geldiğimde, geceden beri durmaksızın yağan yağmur kesiliverdi. Hafif rüzgarla evime taşınan o güzel kokuyu içime çektim, sigara yakmadım.

Adalarla aramızda ince bir sis perdesi. Siluetin önünden uçup giden martılar. Karşı binadaki bir balkonda, yanlış saatte asılmış çamaşırlar. Yan bahçedeki asmanın artık iyice seyrelmiş üzümleri. Dudağımdaki damlalarla karışıp tuzlanan kahve.

İlk gerçek yağmuru bu, bu kışın. Gelip geçmeyen sevdalar gibi, her fırsatta kendini anımsatacak. Sokakları ıslatıp, yüreğimizi yakacak. Hiç yitmeyen, bir hayalin peşinde koşma duygusunu canlı tutacak. Bu yağmur, ah bu yağmur, bana hep yağacak.

(09.10.2011)
Old 21-10-2011, 06:39   #42
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Çocukluğumun kara trenleri götürürdü beni anneannemin yaşadığı küçük ilçeye. Belli bir yaştan sonra tek başıma seyahat etmeye başlamıştım, çok hoşuma giderdi. Şimdi modern bir trenle gidiyorum. Anneannem ve dedem öleli çok oldu. O evi bulacağım; sokağı taş döşeli, terası asmalı. Çocukluğumu bulamam, o çoktan kayboldu.

---

O zamanlar çok uzunmuş gibi gelen istasyon-çarşı ve çarşı-ev mesafeleri şimdi iki adımlık yol. Kolayca buldum Dellal Sokak'ı, sokak genişliğindeki İzmir Caddesi'nden giderek. Bu sokakların otomobiller değil, insanlar için olduğunu unutan biri, o güzelim taşların üzerine asfalt dökmüş; 60 yıldan fazladır dayanan taşların aksine asfalt çabucak yıpranıp çukurlarla dolmuş ve çamur içinde kalmış sokak.

Anneannemin evi köhne, küçücük. Teras arkada kalıyor, görünmüyor sokaktan. Kapıyı çalıyorum, açan yok. Asmayı -duruyorsa- göremeyeceğim. Fotoğraf çekip ayrılıyorum oradan. Anıları yanımda getirmiştim, yanımda götürüyorum.

(12.10.2011)
Old 19-01-2012, 16:39   #43
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Herkes gibi benim de maskelerim var. Belki sizinkilerden biraz farklı, belki daha inandırıcı.

Acıları derinlere ittim hep ama onlar yine yeşerip filizlendiler, gözyaşlarım gizli gizli suladığı için belki. Kökleriyle yüreğimi sarıp, koca ağaç oluverdiler bazen bir gecede.

Bense öykü ve şiir yazdım, fotoğraf çektim, güzel sohbetler ettim, şaka yaptım, güldüm, güldürdüm; bunlarla gizledim kendimi, yaşlı ve yalnız bir adamın hüznünü bunların ardına sakladım.

Sabahları bulutları ve kırlangıçları, akşamları günbatımı ve martıları sırf yaşama tutunayım diye izledim. Müzikle bastırıp, duymamaya çalıştım kendi çığlıklarımı; rakıyla kendimi değil, beynimdeki böcekleri sarhoş ettim.

Güzel şeyleri sizlerle paylaşıp, maskemi gözünüze gözünüze soktum; gözüne el feneri tutulmuş tavşan gibi kör ettim sizi. Gördüğünüz aslında ben değildim, amatör bir filmdi izlediğiniz.

Ve işte ışıklar yandı, perdede "Son" yazdı, görüntü silikleşti.

Haydi dışarı!

Günışığı gözlerinizi kamaştıracak, hava tertemizmiş gibi gelecek, kendi yaşamınıza dönüp unutacaksınız bu filmi. Belki küçük bir kırıntı kalacak aklınızda; mavilikte yalpalayarak gitgide uzaklaşan gri bir uçurtma. O kadar.

(22.12.2011)
Old 27-02-2012, 10:09   #44
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Bu son soğuk, eminim. Yağmurun ardı güneş; yağmurun ardı bahar. Hazırla çiçeklerini erik, suyu em toprak, son kez kaplasın gökyüzünü bulutlar ve son kez engel olsun hilali görmemize... Bu son üşümemiz, bu son yalnızlığımız. Bu günlerin ardı bayram, bu günlerin ardı şenlik. Geliyor bahar, gümbür gümbür geliyor.

(27.02.2012)
Old 03-03-2012, 18:01   #45
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Bir erkek, bir kadın...

İkisi de aslında pek tanımaz beni, ben de onların herşeyini bilmem. Kadını sevmem, erkeğe kırgınım.

Sevmemek bende, sevmediğime karşı herhangi bir olumsuz tepki uyandırmaz. Bir tek benden uzak durmalarını isterim; bunun dışında mutlu ve sağlıklı olsunlar. Üzüntülerine sevinmem, kötü şeyler dilemem onlar için.

Kırgınlığım da camdaki buğu gibidir çoğu kez; dokunulsa silinecek...

Bir kadın, bir erkek. Adam aşık o kadına.

Kadınların aşklarından hiç anlamam. Hatta çoğu kez "Bu kadın bu adamın nesini sevdi?" diye hayrete düşer, "Sevmek bu kadın için ne demek acaba?" diye düşünürüm. Ama erkeklerin aşklarını iyi bilirim, kendimden. İki kadeh tokuşturup, bir saat konuştuğumda, anlarım bir erkeğin bir kadını gerçekten sevip sevmediğini.

O adam aşık o kadına, adım gibi biliyorum. Evet, unutmayı deniyor umutsuzca. Fakat olmuyor, istemese de ele veriyor kendini, anlıyorum hala sevdiğini.

Kadının böyle bir aşka neden yanıt vermediğini hiç anlamıyorum. Aynı, kadınlar sevdiğinde neden sevdiklerini, nasıl sevdiklerini anlamadığım gibi.

Bir erkek, bir kadın. Kadını sevmem, erkeğe kırgınım. Ama isterim ki; unutup aralarını açan o ufak ve saçma olayları, yeniden başlasınlar. Mutlu bir yuva kursunlar, ömür boyu bir yastığa baş koysunlar.

Sevmediğim bir kadın, kırgın olduğum bir erkek. Sabah sabah nereden aklıma geldi bilmem.

(03.03.2012)
Old 16-03-2012, 07:29   #46
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Ve bahar geldi kirazın tomurcuklarıyla, hemen yanındaki erik de uyanır yakında. İncir ve dut daha farkında olmasalar da, papatyalar müjdeledi baharı. Denizin rengi bile değişti, serçeler neşelendi, soğukta ortalıkta görünmeyen kediler sokağı sahiplendi. Artık ilk doğduğu anda bile adaları aydınlatıyor güneş; diğer pencereden bakınca, sokağın iki yanındaki ağaçların dalları arasından akan bir ışık seli. Çatıların tam köşesine konup, dünyanın hakimi edasıyla duran martılar, güneşe karşı kanatlarını açıp açıp kapatıyorlar. Çam ve zeytindeki dinginliği değiştirmiyorsa da bahar, yandaki bahçenin duvarından kaldırıma uzanmış sarmaşıkların filizleri. Gökte, bir yanı alev rengi, diğer yanı gri bulutlar ve çeyrek ay; kuş cıvıltıları kulağımda; hava biraz ürpertse de pencerede kahve keyfi... Bahar bu, biliyorum.

(16.03.2012)
Old 20-04-2012, 18:10   #47
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Gökyüzüne her baktığımda, insanların ne kadar küçük, ne kadar çaresiz olduğunu anlıyorum. Yıldızlar milyarlarca. Yüzyıllardır merak edip araştırmış, gözlemiş, düşünmüş ve uzayın yapısını anlamışız ama büyüklük muazzam. Hele evrenin genişlemekte, dolayısıyla herşeyin bizden (ve birbirinden) uzaklaşmakta oluşu dehşet verici. Yalnızız ve daha da yalnızlaşıyoruz. Galaksimiz içinde dünya bir karınca, Samanyolu da evrende bir top kadar bile değil. Bizlerse kavga eden, böbürlenen, seven, nefret eden, şiir yazan, haksızlık eden, gülen ya da ağlayan minicik noktalarız. Bir nokta ben, bir nokta sen, bir nokta o...

(20.04..2012)
Old 16-07-2012, 07:09   #49
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Havadaki nem herşeyi yakın gösteriyor; Uludağ bizim evden görünüyor sabahları, Adalar sanki balkonumuz...

Gökyüzünde ay yarım, güneşten önce ufka varma telaşında.

Yan binanın çatısındaki martı yavruları, nedense diğer çatılardakilerden geç çıktı yumurtadan; öbürleri dolaşacak kadar büyümüşken, bunlar hala yuvada, ağızları açık, yiyecek bekliyorlar.

Deniz dümdüz; geçen gemilerin, motorların izleri saatlerce silinmiyor.

Yandaki bahçede serçeler dutları yiyor da, maltaeriğine hiç dokunmuyorlar.

Semahat Özdenses, "Sevgili, rüyana mı aldın beni bir dem?" diyor şarkıda; rüyamda ne gördüğümü anımsamaya çalışıyorum, bulamıyorum.

Bir Cumartesi daha başlıyor...

(09.06.2012)
Old 06-09-2012, 06:55   #50
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Çay bahçelerine ve çocuk parklarına daha erken geliyor sonbahar. Hele sabahın ilk saatlerinde, her ikisi de terkedilmiş gibi. Hatta sanki herşey donup kalmış: Yerde kahverengi, sarı, yeşil yapraklar; yorgun ağaçlar, yaşadıklarının farkında olmayan kediler... Evsiz bir adam, üç denk ve iki bavuldaki eşyalarıyla bankta öylece duruyor. Telaşsız hareketleriyle ortalığı süpüren çöpçüler de olmasa hayatın devam ettiğinden şüpheye düşeceğiz. Ha, bir de bulutlar; onlar her saniye değişen biçimleriyle devinimin simgesi. Yaz boyunca gördüğümüzden fazlası, gökyüzünü bizden saklamaya çalışıyor. Güneş binaların ardından yükselip, gongu çalıyor. Hadi başlasın koşuşturma, başlasın ekmek kavgası, bir gün daha yaşansın bu umut dünyası.
Old 05-11-2012, 21:28   #51
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

O yıl sonbahar iyi geçiyordu. Bu yüzden havanın bu kadar soğuk olmasına şaşırdı, sabah otogarda indiğinde. Yağmur yağsa sevinirdi ama bulutlu ve rüzgarlıydı. Montunun önünü kapattı, çantasını omuzuna atıp yürüdü. Metro girişinin bu katta mı, bir üsttekinde mi olduğunu hep karıştırıyordu; neyse ki kolayca buldu. Nasıl bir mantıksa, tek bilet satılmıyordu gişede, ikili bilet almak zorunda kaldı. Merdivenleri inip metroya bindi. Bir dakika kadar sonra duvarlar geriye doğru gitmeye başladı. Emek'de yeryüzü göründü, sonra yine karanlık tünellerde yol almaya başladı tren. Kızılay'da inip Yüksel Caddesi çıkışına yöneldi. Serçelerin masalar arasında dolaşıp kırıntıları yediği bir yerde kahvaltı yaptı. Saat sekize doğru kalktı. Kızılay'daki, hani şu bankanın yanındaki metro çıkışına gitti. Hafiften yağmur başlamıştı, gülümsedi. Bekledi, bekledi, bekledi...

Sonra gözlerini açtı, evinde, uzandığı yatakta. "İyi ki gitmemişim." dedi.
Old 12-11-2012, 10:20   #52
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Günaydın hayat...

Gün doğumu ve gün batımlarını, denizi, dağları, kestane ve meşe ormanlarını, sonbahar yapraklarını, özlemle beklediğimiz papatyaları, kedi ve martı yavrularını, ufka doğru yol alan yelkenlileri, dolunayı, yıldızları, kızıl bulutları, kumsaldaki taşları, çocukların masum yüzlerini görebildiğimiz; türküleri, şarkıları, dalgaların huzur dolu, kırlangıçların ve çocukların cıvıl cıvıl seslerini duyabildiğimiz; düşünüp, yazabildiğimiz, okuyabildiğimiz, konuşup dinleyebildiğimiz, sevip nefret edebildiğimiz için teşekkürler hayat...

Şu nefes, şu öksürük, şu "ah" için; şu kalp atışı, şu üşüme, şu ter, şu neşe ve şu yılgınlık için; pişmanlık ve kararlılık için; üzüntü ve dertler, çözümler, çözümsüzlükler için; bir elin bir eli tutuşu, bir dudağın bir dudağa dokunuşu, bir bebeğin ilk adımları gibi mucizeler için teşekkürler hayat...

(12.11.2012)
Old 21-11-2012, 09:41   #53
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Çay bahceleri, aslında hayatın bir parçası olduğu halde, hayatın kendisi gibidir. Farklı farklı insanlar karşılaşır, çeşitli olaylar olur ve sonunda herkes gider...

Çay bahçesinde tanıştığım Mesut, bundan yıllar önce lüks bir lokantada aşçılık yapıyormuş. E haliyle ücreti de yüksekmiş. Gel zaman git zaman lokantanın işleri bozulmuş. Ücretler gecikmeli ödenmeye başlamış. Oysa Mesut'un bir gün gecikmeye tahammülü yok; oğlu Oğulcan hastaymış, aldığı paranın yarısından fazlası tedavi için harcanıyormuş.

Bir gün, Mesut mutfakta etleri doğrarken... Kapatıyoruz demiş patron. Alacağını istemiş bizimki. Vermemiş adam, bir de küfretmiş. Mesut'un canı burnunda, Oğulcan hastanede... Yapışmış yakasına patronun. Verirsin, vermezsin... Bir itiş kakış... Bir tokat, iki yumruk... Mesut'un gözü kan çanağı, dudağı patlak. Zaten ufak tefek bir adam. Haklıyken haksız duruma düşmek nedir bilir misini? Öyle olmuş işte. O bıçak elinde olmasaydı keşke...

Çay bahçesine geldim, oturdum. Uzaktan işaretle istedim çayı. Mesut getirdi, elinde bir de kağıt: "Şuna bir bakıver abi, ben anlamadım."

Onama kararını okudum, yutkundum...

(21.11.2012)
Old 01-03-2013, 15:15   #54
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Cenaze töreninin ardından yol boyunca yürüdüm. Pazaryerinin oradaki derme çatma dükkanlarda arkası kuşlu ayna aradım, bulamadım. Mart güneşinin ısıttığı kaldırımlar bittiğinde, acıları rüzgara savurdum, deniz kokusunu umut diye içime çektim. Of dedim, ooof of dedim. Yaşam devam ediyordu, başkalarının dertlerini sırtıma yükleyen mesleğim beni bekliyordu. El salladım martılara...
Old 27-09-2013, 09:32   #55
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Bir gün dayanamadı, "Özledim..." yazdı sadece. Yollamadan sildi sonra. O sayfanın çoktan kapandığını düşündü, umutsuzluğa düştü. Kendine gelmesi biraz zaman aldıysa da, yine günlük yaşamın hengamesine kapılıp unuttu herşeyi.

Bir başka gün "Elimde değil, unutamıyorum." diye başladı yazmaya. Sonra düşündü; bunca zamandan sonra O'na ne dese hem eksik, hem yanlış olacaktı. Sildi harf harf, geçmişi siler gibi...

Bir sabah, tam da düşünde O'na otobüs camından el sallarken uyandı. Sözcüklerle oynamayı seven biri olsa da, dakikalarca parmaklarını hareket ettiremeden durdu. Sonra "Hasret, hayata dahil." yazdı. Bir an şüpheye düştü; bir şairin bir dizesi miydi bu, yoksa kendisine mi aitti? Uçurmadı posta güvercinini.

Bir yaz akşamı "Ne diyeceğimi bilmiyorum ama bil ki..." diye başlamışken, gerçekten de ne diyeceğini bilmediğini farketti.

Sonbahar geldiğinde özlemi bir kez daha dayanılmaz oldu. Yazmak için binlerce sözcük arasından en güzellerini seçmek istedi, karar veremedi. Keşke suskunluğu anlatabilecek tek bir harf, bir işaret, bir im olsaydı. Keşke insan, keşke demek zorunda kalmasaydı...

(Eylül 2013)
Old 18-11-2014, 13:24   #56
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Yelkenleri hazırlarsın bazen. Güneş doğacaktır birazdan. Beklersin. Rüzgar, artık poyraz mı olur, lodos mu, esse de gitsem diye beklersin. Gözün bir ufukta, bir bulutlardadır. Bir işaret, bir belirti ararsın. Beklersin. Uzun uzun beklersin. Seni uzaklara götürecek o rüzgar hiç çıkmaz, yaprak kımıldamaz. Durursun öyle. Öylece...

(18.11.2014)
Old 13-03-2015, 23:56   #57
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Ne zordur baharı beklemek!
Önce bademler, sonra erikler çiçek açar; sana sıra gelmez. Sabahları doğuda bulutlar aralanır, griden turuncuya akar ışık; ruhun hala karanlıktır oysa. Lodos martıları şenlendirir de, bir sana neşe veremez. Yağmur yağar, hemen sonra gökkuşağı; hiçbiri gözlerindeki buğuyu silemez. Şubat biter, Mart yarılanır, der ki bir Ardahan türküsü: "Şu dağlar kömürdendir / Geçen gün ömürdendir."

Ne zordur baharı beklemek!
Sabahları ilk iş pencereye gidersin; ayazı hissedip yine üzülürsün. Deniz kıyısında ararsın, yok. Yol kenarlarında papatyaları görürsün; toprağa uzanasın gelir. Yağmur yağar, gizler hüzünleri. Güneş çıkar, çıkar da ısıtmaz içini. Sabrın ha tükendi ha tükenecek. Şubat biter, Mart yarılanır, der ki bir Ardahan türküsü: "Şu dağlar kömürdendir / Geçen gün ömürdendir."

(13.03.2015)
Old 25-03-2015, 08:42   #58
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Kuşların mesaisi uzamış, daha geç kararıyor artık hava. Güneş birazdan denize batıyormuş gibi yapacak. Bir martıyı izliyorum, süzülüyor hafif lodosla. Gözlerim beynimin penceresi, gökyüzüne açılan kapı. Martının kanadına binip gidiveriyorum.

Adalara doğru, mutedil dalgaların üstünde balıkçı tekneleri, yolcu motorları, sandallar. Bostancı yönünden gelen vapur köpükle çiziyor sanki rotasını. Vapura binip gidiveriyorum.

Önce Kınalı, sonra Burgaz. Yolcular iniyor, yolcular biniyor. Herkes nasıl bilebiliyor nereye gideceğini şu karmakarışık dünyada? İskele meydanında kediler ve köpekler dost. Sait Faik heykel gibi durmuş, gelip geçen hayatı izliyor. Çay getiriyor çaycı, Heybeli'nin arkasından çıkıveren dolunay düşüyor içine. Buhar yükseliyor mis gibi kokusuyla çaydan. Buhara tutunup gidiveriyorum.

(25.03.2015)
Old 06-06-2015, 07:08   #59
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Ülkemde yıllardır insanlar ölüyor. İktidarda ha o parti, ha bu parti; insanlar öldürülüyor. İnsanlar öldürülüyor ve hiçbir zaman nedenini, niçinini öğrenemiyoruz. İnsanlar öldürülüyor ve katiĺeri bulamıyor devlet. Kimi zaman bir tren istasyonunda, bazen bir miting alanında, pazar yerinde, dağlarda, kentin ortasında, evinin işyerinin önünde, bir parkta ya da ıssız bir sokakta; insanlar öldürülüyor. Ya bir bomba, ya bir kurşun, ama her seferinde kalleşçe öldürülüyor insanlar. Bir merhabayı yarıda keser, bir gülüşü soldurur, bir adımı havada bırakırcasına... Yapılacak işleri, özlediklerini, cebindeki üç beş lirayla neyi nasıl kotarsam kaygısını, hayatı be hayatı, şu herşeyin mümkün ve herşeyin zor olduğu, yine de vazgeçilmez, yine de inatla güzel olan hayatı öylece orada bitirip... İnsanlar öldürülüyor bu ülkede yıllardır. O yüzden bu kadar çok gözyaşımız var, o yüzden bu kadar çok anasız babasız kardeşsiziz, o yüzden türkülerimizde bu kadar çok ağıt...
Old 06-08-2016, 22:33   #60
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Mutluluk gelen bir şey değildir. Hiçbir şey yapmadan, durup dururken, öylece otururken mutlu olamazsın. Mutluluk sana gelmez, senin ona gitmen gerekir.

Bazen bir koltuktan diğer koltuğa, bir odadan diğer odaya, şehrin bir başka yerine, bir başka kente ya da ülkeye...

Bazen yürüyerek, bazen trenle, gemiyle, otobüsle ya da uçakla...

Bazen de bisikletle...

Mutluluk gelen bir şey değildir, senin ona gitmen gerekir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05400109 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.