Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Tüpligasyon

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 20-10-2011, 13:28   #1
Nur Deniz

 
Varsayılan Tüpligasyon

Halk arasında ''Tüplerini bağlatma, kanallarını bağlatma'' olarak bilinen doğum kontrol yöntemi tüpligasyonda resmi nikah aranmasının nedeni nedir?

Bir soru da ben sormak istedim. Bir hastamın resmi nikahı yok. 2 çocuk sahibi ve çocuklarının kimlikleri var. Genelevde çalışıyor ve sosyal güvencesi var. Sigara içtiği ve tansiyonu yüksek olduğu için hap kullanamıyor, enjeksiyon yaptıramıyor. RİA (Rahim içi araç, spral) takılamıyor.

Devlet hastanesi kadın doğuma başvuruyor ve tekrar ve hiç çocuk sahibi olmak istemediğini, tüplerinin bağlanması isteğini doktora anlatıyor.

Doktor (her ikisi de) , resmi nikahı olmadan tüpligasyon yapılamayacağını söylüyor ve hastayı geri çeviriyor.

Resmi nikah bence bu durumda istenmemeli.

Hukuki gerekçesini aradım ama bulamadım, gelecek yanıtlara göre hastama yardımcı olmayı planlıyorum. Şimdiden teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Old 20-10-2011, 14:11   #2
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın Nur Deniz;

18.12.1983 tarihli Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük'ün 2-c düzenlemesine göre "sterilizasyon" deyimi, kadınlarda tüp ligasyonunu ifade ediyor.

"İzin belgesi" başlıklı 13. maddeye göre; "On haftayı geçmeyen gebeliklerde yapılacak rahim tahliyesinde,
gebe kadın,
a) Reşitse kendisinden,
b) Küçükse kendisinin rızası alınmakla birlikte velisinden,
c) Vesayet altında bulunup da reşit ya da mümeyyiz değilse, kendisinden ve
vasisinden (Bu halde ayrıca sulh hakiminden de izin alınması gerekir),
d) Evliyse eşinden,
örneği Tüzük`e ekli izin belgesinin alınması gerekir.
Evli kimseye sterilizasyon ameliyatının uygulanması, eşinden, ayrıca, izin
belgesi alınmasına bağlıdır.
"


Tüzük kapsamında kadının evli olma şartına ilişkin zorunluluk ifade eden bir düzenlemeye rastlamadım. Evli ise eşinden izin alma şartı üzerinde durulduğu görülüyor. Konuya ilişkin değerli üyelerce yapılabilecek paylaşımları da merakla beklediğimi ifade etmeliyim.
Old 21-10-2011, 08:10   #3
Nur Deniz

 
Varsayılan

Sayın Engin Ekici, yanıtınızı dikkate alarak Sağlık Gurup Başkanlığı'na bizzat giderek durumu anlattım. Doktor Bey, telefonla arayarak:Kişinin bedeni üzerinde kendisinin tasarrufu olması'' gerektiğini vurgulayarak Kadın Doğum Uzmanı ile görüştü.

Bugün için randevu aldık. Nüfus kayıt örneği ve kimliği ile birlikte yeniden başvuracak ve operasyon geçirebilecek. Sorunu çözebildik.

Yanıtınız için yeniden teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Old 21-10-2011, 08:33   #4
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Sayın Engin Ekici, yanıtınızı dikkate alarak Sağlık Gurup Başkanlığı'na bizzat giderek durumu anlattım. Doktor Bey, telefonla arayarak:Kişinin bedeni üzerinde kendisinin tasarrufu olması'' gerektiğini vurgulayarak Kadın Doğum Uzmanı ile görüştü.

Bugün için randevu aldık. Nüfus kayıt örneği ve kimliği ile birlikte yeniden başvuracak ve operasyon geçirebilecek. Sorunu çözebildik.

Yanıtınız için yeniden teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Kamuoyunda sıklıkla dile getirilen birtakım söylenceler, belirttiğiniz durumda olduğu gibi çoğu zaman yasal bir dayanağı varmışcasına hatalı bir algı oluşturabiliyor.

Yasal düzenlemelerin hayatın "gerçeklerini" göz önünde bulundurarak hazırlanması önem arz ediyor. Dolayısıyla, evli olmadığı halde hamile kalan birçok insan olduğuna göre, buna ilişkin tıbbi işlemlerin de hukuk nezdinde ele alınması ve yasalarla düzenlenmesinin gerekliliği tartışılmaz..

Yararlı olabildiğime sevindim.
Old 21-10-2011, 08:36   #5
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
evli olmadığı halde hamile kalan birçok insan olduğuna göre,

Ben de benzer bir örnek verdim. Ya yumurtalıklarında tümör olsaydı, ya da rahminin alınması gerekseydi o zaman da ''Git evlen, gel!'' mi diyecektiniz dedim.
Old 21-10-2011, 13:34   #6
n.okyay

 
Varsayılan

Uygulamanın yasal bir dayanağının olduğunu sanmıyorum. Bir ara evli olmayan ancak babaları üzerinden bakılan bayanların dış gebelik, doğum vs. kadın doğum tedavilerine ait giderler SGK (eski uygulamada SSK) tarafından karşılanmıyordu. Faturalar hastaneye geri iade ediliyordu. Daha sonra bu uygulamadan vazgeçildi.
Geçmişte gördüğüm bir davada müvekkil hastanede tedavi görüp tüplerini bağlatan evli bir bayanın faturası sağlık güvencesi tarafından ödenmemiş ve gerekçede de sağlık uygulama tebliğinde tüpleri bağlamaya ait hizmet kodunun bulunmadığı bildirilmişti. Açtığımız alacak davasını kazandık. Ancak arşive kaldırdığımdan dosya bilgilerine ve karara ulaşamadım. Yardımcı olacaksa arşivden bulabilirim.
Old 21-10-2011, 15:27   #7
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan n.okyay
Yardımcı olacaksa arşivden bulabilirim.

Çok teşekkür ederim Sayın n.okyay. Ancak; Operasyon için tetkikleri yaptırdı hastam ve gün aldı (hem de çok yakın bir güne) SGK'da karşılıyor.
Old 21-10-2011, 16:36   #8
Dr.DOGRAMACI

 
Varsayılan

Değerli yorumlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ederim. Sayın Deniz'in sorusu üzerine verilecek bir cevap kalmamış

Madem ki burası çalışma alanı tartışıp, bilgi paylaşımında bulunarak bilgilerimizin artacağı bir yer Sayın Ekici'nin de dediğinin üzerine aklıma bir takım sorular takıldı. Madem ki cevap veremiyorum ben soru sorayım

Evlilik birliğinin çeşitli tanımları var ancak basitçe temelde iki kişinin bir araya gelerek maddi ve manevi paylaşımlarda bulunarak birlikte yaşama iradelerini hukuki ve resmi nitelik kazandırmaları.

Müşterek çocuk bu evlilik birliğinin amaçlarının neresinde?
Sonuçta üreme yeteneğine sahip çocuk yapmayan evliler olabildiği gibi üreme yeteneği olmayan bireylerin evlenmesi de olası. Bu sebeple müşterek çocuk çok önemli olmakla beraber evlilik birliğinin öncelikli amacı olmamalı.

Aynı zamanda değil müşterek çocuk meydana getirmek eşler arası cinsel ilişkiye girmek dahi karşılıklı irade uyuşması ile meydana gelmelidir. Aksi halde eş tecavüzleri söz konusu olur ve bunun cezai yaptırımları da mevcuttur. Ayrıca (istisnalar hariç) evli çiftlerde 10 haftaya kadar gebeliğin sonlandırılması da eşlerin birlikte rıza göstermesine bağlıdır. Diğer taraftan bakılırsa bir taraf rıza göstermezse tek taraflı müşterek çocuk yapma girişiminin dahi cezai müeyyidesi var.
Yani evlendin birlikte çocuk yapmak istedin daha sonra vazgeçtin gebeliği sonlandırmak istedin her seferinden karşılıklı rıza gerekli, buraya kadar her şey doğal. Diğer eş rıza göstermedikçe müşterek çocuk yapamazsın. Bu eşlerin bedenleri üzerindeki tasarruftan ve kişilik haklarından ileri gelen bir durum.

Kişi bu hakkını (ilişkiye girmeme, çocuk yapmama) kendi iradesi ile ileri sürerken eşinin rızasını almasına gerek yok/sorun yok ama bunu kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunarak meydana getirmek istediğinde ise (sterilizasyon) eşinin rızasını alması gerekiyor. Bana burada bir tuhaflık var gibi geliyor??

Sorular

* Tüzükle yapılan bu düzenleme (kişinin kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunmasının bir başkasının rızasına bağlı olması) anayasaya ve hukuka uygun mudur?

* Evlilik birliği içerisinde çocuk sahibi olmak istemeyen eşin hukuki sorumluluğu nedir? Bu eşe karşı boşanma talebinde bulunabilir mi? Yargı içtihatları ne doğrultuda?

* Oldu ki kişi eşin rızası olmadan kendisini kısırlaştırdı. Bunun cezai sorumluluğu yok ancak hukuki sorumluluğu nedir? Diğer eş nasıl bir hak iddiasında bulunabilir? Boşanabilir mi, tazminat isteyebilir mi?

Sorular daha çok ve türetilebilir de
Değerli yorumlarınızı merak ediyorum..
Saygılarımla.
Old 22-10-2011, 11:35   #9
n.okyay

 
Varsayılan

Tüzükle yapılan bu düzenleme (kişinin kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunmasının bir başkasının rızasına bağlı olması) anayasaya ve hukuka uygun mudur?

Bu düzenlemenin amacı eşlerden birinin diğerinin bilgi ve rızası olmaksızın üreme yeteneğini sona erdirmesini engellemektir. Anayasada eşler arasında eşitlik ilkesi mevcuttur. Evlilik birliğini ilgilendiren böylesi önemli bir kararda ortaya konulacak irade beyanında ortak kabul aranmasını doğal karşılıyorum. Kadının kocasının bilgisi ve rızası dışında bu tür bir işlem yaparak üreme yeteneğini sona erdirmesi çocuk arzusu olan eş açısından boşanma nedeni olabilir diye düşünüyorum.
Ancak somut olaylarla bağlantılı düşünmek gerek. Örneğin 6 çocuk sahibi ve çocuklarının bakımını tek başına yürüten bir kadın düşünelim, eşinin rızası olmadığından tüpligasyon işlemi yapılamadığını farz edelim. Şimdi kocanın rıza vermemesini hukuk düzeni koruyacak mıdır? Benim cevabım hayır.
Henüz çocukları olmamış ve evlilik öncesinde de çocuk sahibi olmak istemediğini açıkça beyan etmemiş bir bayanın evlendikten sonra çocuk sahibi olmaktan kaçınması boşanma sebebidir. Bu konuda emsal kararlar da mevcuttur.
3. sorunuz hayli ilginç. Diğer eş için boşanma açısından haklı neden ve tazminat talebinin kabulü sonucunu doğurur diye düşünüyorum. Gene de somut olayın verileri ile düşünmek gerek. Genetik bir rahatsızlığı olan ve önceki çocukları sakat doğan bir erkeğin, kendini kısırlaştıran eşinden bu yönde tazminat talep etmesi mümkün müdür?
Old 22-10-2011, 13:58   #10
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Sorular

* Tüzükle yapılan bu düzenleme (kişinin kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunmasının bir başkasının rızasına bağlı olması) anayasaya ve hukuka uygun mudur?

* Evlilik birliği içerisinde çocuk sahibi olmak istemeyen eşin hukuki sorumluluğu nedir? Bu eşe karşı boşanma talebinde bulunabilir mi? Yargı içtihatları ne doğrultuda?

* Oldu ki kişi eşin rızası olmadan kendisini kısırlaştırdı. Bunun cezai sorumluluğu yok ancak hukuki sorumluluğu nedir? Diğer eş nasıl bir hak iddiasında bulunabilir? Boşanabilir mi, tazminat isteyebilir mi?

Sorular daha çok ve türetilebilir de

Yanıtlar

* Kişi evli iken de kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunabilmelidir. Çocuk yapma yeteneğini sona erdirmek gibi son derece önemli ve şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak / karar için diğer eşin rızasını aramak son derece mantıksız. Üreme yeteniğini sona erdirme kararında kişi diğer eşin görüşünü alır veya almaz, bu tamamen onun inisiyatifindedir. Kişi evli de olsa kendi bedeni üzerinde kendi karar vermelidir. Bu onay yasayla da getirilse evrensel insan haklarına aykırıdır. Kişi ancak yaptığı işin sonuçlarını anlayamayacak durumda ise verdiği kararın sıhhati tartışılmalıdır. O zaman da kişiye vasi atanması yoluna gidilir vs..

* Evlilik birliği içinde kadın veya erkek üreme yeteneğini ortadan kaldırırsa, bu boşanma nedeni olabilir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını getirebilir. Çocuk sahibi olmayı istemek ve eşinden çocuk sahibi olmayı istemek de haktır. Bu arzunun, diğer eşin iradi tasarrufuyla, sona erdirilmesi, evlilik birliği içinde tartışmayı, huzursuzluk ve umutsuzluğu da beraberinde getirmiş ise ve ortak hayatın yaşanmasını olanaksız kılmış ise boşanma gerçekleşecektir.

Yalnız burada asıl sorun, üreme yeteniğini kendi özgür iradesi ile sonlandıran eşin doğrudan KUSURLU ve /veya ağır kusurlu nitelenip nitelenemeyeceğidir.Ben de bu konuda değerli görüşleri bekliyorum

Şimdilik bu kadar olsun..Saygılarımla,
Old 22-10-2011, 16:30   #11
üye31284

 
Varsayılan

Farklı düşünen pek çok insan olmakla birlikte, benim gözümde, evliliğin en önemli sebeplerinden biri evlilik içi çocuk sahibi olma güdüsüdür. Tabii illa ki sevdiğiniz insanla bir ömür geçirmek gibi diğer sebeplerin yanında...

Gerçi evlenince de bir ömür birlikte geçirip geçirmeyeceğiniz kesin değil... Ama evlenince dünyaya gelen çocuğun evlilik içi çocuk olacağı kesin. - İstisnalardan bahsetmiyorum. -

İnsanlar evlenmeden önce, birbirlerinin hayattan beklentileri hakkında fikir sahibi oluyorlardır heralde. Çocuk isteyip istemedikleri vs...

Kocasının çocuk istediğini bilen bir kadın, bunu bilerek ve aksini söylemeyerek evlenmişse, sonra da gidip eşinin rızası olmadan ve tedavisi imkansız olan sağlık problemi nedenine dayanmadan üreme yeteneğini sonlandırırsa, bence bu ağır kusurdur.

Ama bunun sınırı nedir.? Kimine göre 1 kimine göre 2. Ama 2 den sonrasında mutlak karar hakkı kadınlara tanınmalı.

Yani aslında çok uzun yazarsam kimse okumaz diye kısa kesiyorum. Ara sıra ortaya çıkabilirim.

Netice: Somut duruma göre değişebilir, ispat problemleri olacaktır, dosyaya bakmak lazım.
Old 22-10-2011, 17:01   #12
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın Dr.DOGRAMACI'nın sorularına acizane bir bakış

Alıntı:
* Tüzükle yapılan bu düzenleme (kişinin kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunmasının bir başkasının rızasına bağlı olması) anayasaya ve hukuka uygun mudur?
Daha önce çocuk sahibi olunup olunmaması, evlilik birlikteliğini zedeleyip zedelememesi, eşlerin evlilik öncesinde çocuk sahibi olma noktasında birbirlerine net yaklaşımlarda bulunup bulunmaması ve bulundularsa yaklaşımlarının ne olduğuna göre, kadının bedeni üzerinde tasarrufta bulunurken eşinin rızasını alıp almamasının gerekliliği farklılık gösterebilir düşüncesindeyim.
Alıntı:
* Evlilik birliği içerisinde çocuk sahibi olmak istemeyen eşin hukuki sorumluluğu nedir? Bu eşe karşı boşanma talebinde bulunabilir mi? Yargı içtihatları ne doğrultuda?
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin dosya numaralarını bilmediğim bir kararına göre; tüp bebek tedavisinden kaçınan koca haksız bulunmuş ve bu husus boşanma nedeni sayılmıştır.
Alıntı:
* Oldu ki kişi eşin rızası olmadan kendisini kısırlaştırdı. Bunun cezai sorumluluğu yok ancak hukuki sorumluluğu nedir? Diğer eş nasıl bir hak iddiasında bulunabilir? Boşanabilir mi, tazminat isteyebilir mi?
Eşlerden birinin bir daha çocuk yapamayacak biçimde bedenine müdahalede bulunması/operasyon geçirmesi evlilik birlikteliğine zarar verici bir durum olarak nitelendirilebiliyor ise boşanma nedenidir ve kusurlu bir davranıştır diye düşünüyorum. Tazminat hususunda ise, her olayın özelliğine ve somut duruma göre tüm yönleriyle ele alınması gereken bir konu olması hasebiyle net bir saptama yapılamayacağı kanaatindeyim.

Saygılarımla..
Old 22-10-2011, 17:53   #13
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Kişiler Hukuku ile Aile Hukuku karşı karşıya gelirse ne olur?

Kadın ve erkek, birbirleriyle anlaşıp evlenmeye karar verirse “evlenme akdi” yaparlar. Bu akit B.K. daki “sözleşme serbestisi” ne tabi değildir. Belirli koşullarda yapılması gerekir ve her iki tarafın da o koşullara uyması beklenir. Çünkü evlilik kurumu, “kamu düzeninden” sayılmaktadır. Evlilik, ancak devletin öngördüğü şekillerde yapılırsa geçerlidir. Aynı şekilde boşanma da devletin koyduğu kurallar çerçevesinde olur. Devletin koyduğu kurallara “Aile Hukuku” denilmiştir. Bunun dışındaki taraflarca yapılacak düzenlemeler, geçersizdir. Örneğin, evlenmeden önce kadın bir kağıt imzalasa ve kağıtta “Kocam beni dövse de, aldatsa da boşanma davası açmayacağım” dese bu belge geçerli olacak mıdır? Geçerli olmayacaksa, evlenmeden önce tarafların tüpligasyon konusundaki anlaşmaları da geçersiz olacaktır. Tersi manadaki yorumlara katılmıyorum.

Bu girizgahtan sonra soruları cevaplamaya çalışayım.

Alıntı:
Yazan DR.DOĞRAMACI
Sorular

* Tüzükle yapılan bu düzenleme (kişinin kendi bedeni üzerinde tasarrufta bulunmasının bir başkasının rızasına bağlı olması) anayasaya ve hukuka uygun mudur?

* Evlilik birliği içerisinde çocuk sahibi olmak istemeyen eşin hukuki sorumluluğu nedir? Bu eşe karşı boşanma talebinde bulunabilir mi? Yargı içtihatları ne doğrultuda?

* Oldu ki kişi eşin rızası olmadan kendisini kısırlaştırdı. Bunun cezai sorumluluğu yok ancak hukuki sorumluluğu nedir? Diğer eş nasıl bir hak iddiasında bulunabilir? Boşanabilir mi, tazminat isteyebilir mi?
1- Mevcut hukuk sistemine ve Anayasa’ya uygundur.
2- Sayın Ekici’ye katılıyorum. Boşanma sebebidir.
3- Hukuki sorumluluğu, boşanma davası açılması olasılığıdır. Tazminat istenebilir. Ancak yine Sayın Üyelerden farklı düşünüyorum. Boşanma sebebidir ve tazminat istenebilir. Ancak “kısırlaştırma” nedeniyle fazladan bir tazminat istenemez. Çünkü o boşanma sebebidir. Ancak boşanma nedeniyle uğranılacak maddi ve manevi tazminat talep edilmelidir, diye düşünüyorum(zina örneği farklı bir örnek, umarım kimse bu örneğe dayanmaz).
Old 23-10-2011, 09:00   #14
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Katkı

Alıntı:
av-ufuk

Alıntı:
Yalnız burada asıl sorun, üreme yeteniğini kendi özgür iradesi ile sonlandıran eşin doğrudan KUSURLU ve /veya ağır kusurlu nitelenip nitelenemeyeceğidir.Ben de bu konuda değerli görüşleri bekliyorum

Kusur ve ağır kusur kavramları…

"HGK. Kararından (E. 2003/11-756,K. 2003/743,T. 10.12.2003):

Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır.
Genel kabul görmüş tanıma göre, kusur; hukuk düzenince kınanabilen davranıştır.

Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır, kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.

Kusur kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılır.

Kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesidir.

İhmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir.

Ağır kusur, yargısal kararlarda "aynı durum ve koşullar altında her mantıklı insanın göstereceği en ilkel ( basit ) dikkat ve özenin gösterilmemesi" şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla ağır kusurda; hal ve şartların yüklediği özen gösterme ve tedbir alma ödevlerine veya bir hareket tarzı emreden kurallara "tam bir aldırmazlık" söz konusudur. Ağır kusur, bağışlanması kesinlikle olanaksız olan irade eksikliği esasına dayanır."

Soru bağlamında Olay ve Hukuk...

Saygılarımla

Kahve molası..
Old 23-10-2011, 18:03   #15
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Soru bağlamında Olay ve Hukuk...

O zaman şöyle sorayım; tarafların hiç çocukları yok, evleneli 3 yıl olmuş, çocuk sahibi olmalarını engelleyecek maddi/ manevi/ fiziki engelleri yok, kadının tıbbi bir rahatsızlığı yok.

Ve gayet iradi bir biçimde tüpligasyon işlemini yaptırıyor. Eşine söylüyor ve eşi öyle üzülüyor ki; bir arada yaşayamayacaklarını söyleyerek boşanma davası açıyor. Kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahisle Manevi tazminat talebinde bulunuyor.

Öncesinde ise, tarafların arasında, hiçbir tartışma, hakaret, aldatma, sövme vs..olmamış, gayet mutlular. Diğer eş yararına manevi tazminata hükmedilmeli midir? Neden?

Ya da aynı somut olay koşullarında erkeğin vazektomi yaptırdIğını düşünelim. Diğer eşin kişilik hakları saldırıya uğramış olacak mıdır?

Saygılarımla,
Old 23-10-2011, 18:31   #16
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

Alıntı:
av-ufuk
Alıntı:
O zaman şöyle sorayım; tarafların hiç çocukları yok, evleneli 3 yıl olmuş,

Yaşları..?

Tarafların MÜŞTEREK hiç çocukları yok, evleneli 3 yıl olmuş ... Dersek cevabı etkiler mi!?

Kişilik hakları... na saldırı !

YARGITAY
YİBGK.E. 1986/5,K. 1988/1,T. 22.1.1988:

Boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi kabahatsiz eş, boşanmaya neden olan olaylara dayanarak medeni kanunun 143/2. Maddesi uyarınca manevi tazminat davası açabilir. Burada BK.m. 49'daki kusurun özel ağırlığı koşulu aranmaz.Maddi ve manevi tazminat

4721 s.TMK.
MADDE 174.- Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

743 s.MK (Mülga)
MADDE 143 - Mevcut ve hatta muntazar bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsız karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan münasip maddi bir tazminat talebine hakkı vardır.
Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir suretle haleldar etmiş ise, hâkim manevi tazminat namiyle muayyen bir meblâğ dahi hükmedebilir.

Yine bir mola (çay/kahve)..


Mola arasında ekledim:

ŞAHSİ MENFAATLERİN HALELDAR OLMASI
818 s.BK. MADDE 49 - (Değişik: 3444 - 04.05.1988) Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dâva edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tâyin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.

Kişilik hakkının zedelenmesi
6098 s.TBK. MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.

Molaya devam...

Yine mola arasında...

HGK. Kararından (E. 2004/13-61,K. 2004/110,T. 25.2.2004):

Gerek hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada kişilik hakkının konusuna girdiği belirtilen değerler göz önünde tutularak, kişisel değerleri,

1-Maddi ( bedensel ) değerler ( yaşam, beden tamlığı, sağlık );

2-Manevi değerler ( özgürlükler, onur, saygınlık, ad ve resim üzerindeki haklar, aile bütünlüğünün bozulması, sır çevresi vs );

3-Mesleki ve ekonomik değerler ( mesleki onur, ekonomik özgürlük ve varlık, mesleki ve ticari gizlilik gibi )

şeklinde üçe ayrılarak değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.

Ve yine molaya...
Old 23-10-2011, 21:56   #17
Dr.DOGRAMACI

 
Varsayılan

Herkese çok değerli yorumları için teşekkür ederim. Gerçekten hepsi de birbirinden değerli.

Peki soruyu şu şekilde özetlesem;

Evli bir çift çocukları var veya yok, üremeye engel sağlık problemi vs yok, gayet mutlu huzurlu bir aile.
Ancak eşlerden biri çocuk sahibi olmak istemiyor.

Bu durumda yani sadece eşlerden birinin kendi iradesi ile çocuk yapmak istememesi aile bütünlüğünün bozulması kapsamında değerlendirilebilir mi?

Çünkü gelmek istediğim nokta ha kendi iradesi ile çocuk yapmamış, ha kendi iradesi ile vücudu üzerindeki tasarruf hakkını kullanarak çocuk yapmamış. Her iki durumda çocuk yapma konusunda kişinin kendi rızası söz konusudur. Ve bir kişinin çocuk yapma konusunda zorlanamayacağını düşünüyorum. ve diğer eşin bunu dolaylı yoldan da olsa kendi lehine kullanabilecek olması (boşanma, tazminat vs) asıl o zaman kişinin özgür iradesi ve maddi değerleri üzerinde bir zorlama gibi geliyor bana.
Old 23-10-2011, 22:18   #18
üye31284

 
Varsayılan

Eşlerin çocuk sahibi olmamak için aldığı geçici önlemler ile kalıcı önlemler arasında fark vardır.

ÇÜNKÜ: AİLE BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZAN EN BÜYÜK SEBEP ÇÖZÜMSÜZLÜKLER VE TIKANIKLIKLARDIR. HAYAL KURMA HAKKININ DAHİ ELİNDEN ALINMASI, DEĞİŞTİRME, ETKİLEME HAK VE POTANSİYELİNİN ÖNÜNE SET ÇEKİLMESİ DE TAM BİR TIKANIKLIKTIR. Dolayısıyla kürtaj olmak, önlemler almak başka kökten çözüm başka şeydir.

İnsanlar ikili ilişkilerinde pek çok sorun yaşamalarına rağmen, bütünlüklerini bozmazlar, ilişkilerini çoğu zaman sonlandırmazlar. Neden? Çünkü hep karşıdaki insanı ( Çoğu zaman imkansız olmasına rağmen... ) değiştirmeye çalışırlar. Yani belki de onun değişebilme ihtimalini yani umudu, potansiyel geleceği severler. Hayaller ilişkilerin ayakta tutulmasında önemli rol oynar.

Pek çok çift için bebek sahibi olmak aile bütünlüğünü tamamlar. Geleceği yapılandırma da evlilik birliğinin özüdür bence. Ortalama bir Türk ailesinde aile yaşam döngüsü nedir? Evlenmek, ev almak, araba almak, çoluk çocuk sahibi olmak, onları evlendirmek vs vs...

Bir eşin aldığı karar diğerinin aile yaşam döngüsünü de etkiliyorsa kesinlikle tek başına karar verememelidir. Ya da sonuçlarına katlanmalıdır.

Bazı kararlar üstesinden gelinemeyecek sonuçlar doğurur.
Old 23-10-2011, 22:39   #19
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Görüş

Alıntı:
Zeytinn
Alıntı:
...önlemler almak başka kökten çözüm başka şeydir...


1.Evlilik birliğinin devamına olanak bırakmayan nesnel (objektif) bir nedenin varlığı; birliğin kökünden sarsılması sonucu doğurur ve bu durumda kusur, önemli bir öğe olmaktan çıkar.

2.Taraflardan biri veya her ikisi de kusursuz oldukları halde, evlilik birliği temelinden sarsılabilir.

3."kökten çözüm"... Halinde diğer eş, kişilik hakları kapsamında, "aile bütünlüğünün bozulması"na neden olan eşten tazminat isteyebilir.

4.Evlendikten sonra
4.1.taraflardan birisinin çocuk istememesi...
4.2.doğurma olanağının ortadan kaldırılması...
farklıdır.

Saygılarımla
Old 24-10-2011, 09:57   #20
Nur Deniz

 
Varsayılan

Tarafların müşterek çocuğu yok, 2. evlilik, eşin birinin 2, diğerinin 1 çocuğu var. Evlilik öncesi evlatlık bir başka çocuk için anlaşıyorlar. Evlatlık alıyorlar. Ancak eş müşterek çocuk istemediği için,tüpligasyon yaptırıyor, diğer eş ayrılmak istiyor ve tazminat talep ediyor .

Not: Gelir durumları iyi.( 5 çocuğa bakabilecek durumdalar)

Mesela?
Old 24-10-2011, 10:34   #21
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Tarafların müşterek çocuğu yok, 2. evlilik, eşin birinin 2, diğerinin 1 çocuğu var. Evlilik öncesi evlatlık bir başka çocuk için anlaşıyorlar. Evlatlık alıyorlar. Ancak eş müşterek çocuk istemediği için,tüpligasyon yaptırıyor, diğer eş ayrılmak istiyor ve tazminat talep ediyor .

Not: Gelir durumları iyi.( 5 çocuğa bakabilecek durumdalar)

Mesela?

Evlatlık çocuk almak diğer emarelerle birlikte ( Zaten çocukları olması, yaşlarının ilerlemiş olması vs... ) müşterek çocuk yapmama iradesine delildir. Dolayısıyla aşşağıda Türk filmi kıvamında anlattığım umutlar, hayaller, aile yaşam döngüsü burada değişir. Diye düşünüyorum...
Old 24-10-2011, 10:38   #22
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Zeytinn
Evlatlık çocuk almak diğer emarelerle birlikte ( Zaten çocukları olması, yaşlarının ilerlemiş olması vs... ) müşterek çocuk yapmama iradesine delildir. Dolayısıyla aşşağıda Türk filmi kıvamında anlattığım umutlar, hayaller, aile yaşam döngüsü burada değişir. Diye düşünüyorum...

Adamın savunması şu:Çocukları çok sevdiğim zaten kendi çocuğum varken evlatlık almamdan belli. Müşterek çocuk fikri eşimin beni sevmediği ve istemediği anlamına geliyor, güven duygum kalmadı. Müşterek çocuk istemeyen demek ki, benim çocuklarımı da istemiyor. Derse?
Old 24-10-2011, 10:47   #23
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Adamın savunması şu:Çocukları çok sevdiğim zaten kendi çocuğum varken evlatlık almamdan belli. Müşterek çocuk fikri eşimin beni sevmediği ve istemediği anlamına geliyor, güven duygum kalmadı. Müşterek çocuk istemeyen demek ki, benim çocuklarımı da istemiyor. Derse?


Olamaz mı? Olabilir...

İşte ispat problemleri... Peki burada hayatın olağan akışına uygun olan düşünce nedir? Müşterek çocuk isteme ihtimalinin hala var olduğu mu, yoksa olmadığı mı?

Bir de benim merak ettiğim başka şey şu:

Diyelim ki kadının böyle rıza almadan, haber vermeden karar alma hakkı olsa... Ve tüpligasyon işlemini yaptırsa... Bu durumda eşine bu işlemi haber vermeme hakkı da olur mu? Kadının böyle bir hakkı varsa isterse bu durumu ömür boyu saklayabilir. O zaman...?
Old 24-10-2011, 10:52   #24
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Zeytinn
Diyelim ki kadının böyle rıza almadan, haber vermeden karar alma hakkı var. Ve tüpligasyon işlemini yaptırdı. Peki eşine bu işlemi haber vermeme hakkı var mı? Kadının böyle bir hakkı varsa isterse bu durumu ömür boyu saklayabilir. O zaman...?

Haber vermeme hakkı yok. Özelde ya da devlete bağlı hangi kurumda olursa olsun, resmi nikahta onay formu imzalatılır. Ola ki, bir şekilde yaptırdı. O zaman çocuk filan istemeyi bırakan eş, yalnızca onaysız ve geriye dönüşsüz bir kontrol yöntemi seçen eşten boşanma isteyebilir mi?
Old 24-10-2011, 11:05   #25
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Tarafların müşterek çocuğu yok, 2. evlilik, eşin birinin 2, diğerinin 1 çocuğu var. Evlilik öncesi evlatlık bir başka çocuk için anlaşıyorlar. Evlatlık alıyorlar. Ancak eş müşterek çocuk istemediği için,tüpligasyon yaptırıyor, diğer eş ayrılmak istiyor ve tazminat talep ediyor .

Not: Gelir durumları iyi.( 5 çocuğa bakabilecek durumdalar)

Mesela?

Boşanma sebebidir. Boşanma nedeniyle isteyebileceği tazminatı isteyebilir.
Old 24-10-2011, 11:08   #26
n.okyay

 
Varsayılan

İnsanların çocuk arzusu ve bu yöndeki algıları kişiden kişiye ve hatta zaman içinde aynı bireyde bile değişebilir diye düşünüyorum. Hukuk düzeninin tüm olasılıkları yanıtlayarak cevap vermesi mümkün mü acaba? Nesnel düşünce ve evrensel hukuk normları iki insanın hayata ve neslin devamına ait düşünce ve algılarına ne ölçüde yanıt verebilecektir.
Uç bir örnek ama nedense aklıma “vicdani red” kavramı geliyor.
Avrupa ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede nüfusun azaldığı kadınların evlilik dışı ilişkide ya da evlilik birliğinde çocuk sahibi olmak istemedikleri belirtiliyor.
Şimdi çeşitli felsefi ya da bireysel nedenlerle çocuk sahibi olmak istemeyen bunu reddeden bayanları hukuk düzeni nasıl korumalı? Ben bu noktada kadının irade beyanın kıstas alınmasından yanayım. Gerek evlilik öncesi gerekse evlilik esnasında bu yöndeki tavrını net bir şekilde ortaya koyan ve kararını eşiyle paylaşan bayanın hür iradesi elbette ki onu kusurlu yapmaz. Ancak bu yöndeki fikrini saklayan, eşinin çocuk arzusunu bile bile bunu eşiyle tartışmak ya da boşanmak yerine kendini kısırlaştırmayı tercih eden kadının durumu gerçekten kafamı karıştırdı.
Old 24-10-2011, 11:10   #27
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Zeytinn
Olamaz mı? Olabilir...

İşte ispat problemleri... Peki burada hayatın olağan akışına uygun olan düşünce nedir? Müşterek çocuk isteme ihtimalinin hala var olduğu mu, yoksa olmadığı mı?

Bir de benim merak ettiğim başka şey şu:

Diyelim ki kadının böyle rıza almadan, haber vermeden karar alma hakkı olsa... Ve tüpligasyon işlemini yaptırsa... Bu durumda eşine bu işlemi haber vermeme hakkı da olur mu? Kadının böyle bir hakkı varsa isterse bu durumu ömür boyu saklayabilir. O zaman...?
Ömür boyu saklama şansı yok ki. Çocuk olmayınca diğer eş, illa ki nedenini araştıracak. Ya kendisindeki bir kusur nedeniyle, ya da eşindeki bir kusur nedeniyle olmadığını düşünerek, tedavi için doktora gideceklerdir. Sanırım ilk muaayenede tüpligasyon işlemi yapıldığı ortaya çıkacaktır. Boşanma sebebidir ve tazminat miktarı da artacaktır.
Old 24-10-2011, 11:18   #28
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Mesele zaten kendini kısırlaştırmayı tercih eden bir kadını/ erkeği, eşine karşı kusurlu sayıp sayamayacağımız.

Ortada geri dönüşsüz bir tercih var. Ben birey olarak üremek istemiyorum ve bu yönde kararımı verdim gerekeni yaptım.

Bu işlemi yapan öncelikle kendi kendine karşı sorumludur. Toplumsal bazda da bu bir tercihtir veya tavırdır. Ama kişi özgür iradesiyle çoğalmayı istemediğini ortaya koymaktadır.

Bu insanın kimseye karşı bir kusur işlediğini sanmıyorum. Kimseye hesap vermek zorunda da değildir. Bu insan önce kendine, kendi değerlerine, dünyayı nasıl algıladığına ve hayattaki duruşuna hesap verecektir.

Toplumun çoğunluğunun beklediği gibi olmak zorunda değil.

Diğer eşin ben senden çocuk sahibi olmak istiyordum ama.. demesinin hukuki tazminat gerekçesi olamayacağını düşünüyorum.

Saygılarımla,
Old 24-10-2011, 11:22   #29
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Zeytinn
İnsanlar ikili ilişkilerinde pek çok sorun yaşamalarına rağmen, bütünlüklerini bozmazlar, ilişkilerini çoğu zaman sonlandırmazlar. Neden? Çünkü hep karşıdaki insanı ( Çoğu zaman imkansız olmasına rağmen... ) değiştirmeye çalışırlar. Yani belki de onun değişebilme ihtimalini yani umudu, potansiyel geleceği severler. Hayaller ilişkilerin ayakta tutulmasında önemli rol oynar.

Bu arada yukarıdaki tespite de bayıldım. Ben aslında karşımdakini değiştirmeye çalışma umudunu sevdim..
Old 24-10-2011, 12:13   #30
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Ömür boyu saklama şansı yok ki. Çocuk olmayınca diğer eş, illa ki nedenini araştıracak. Ya kendisindeki bir kusur nedeniyle, ya da eşindeki bir kusur nedeniyle olmadığını düşünerek, tedavi için doktora gideceklerdir. Sanırım ilk muaayenede tüpligasyon işlemi yapıldığı ortaya çıkacaktır. Boşanma sebebidir ve tazminat miktarı da artacaktır.


"Ömür boyu" her zamanki abartı huyumdan kaynaklanan bir benzetme oldu. Haklısınız. Yoksa evet Brezilya dizilerindeki gibi para verip durum gizlenmezse ortaya bir şekilde çıkar. Ama belki 1 belki 2 yıl vs sonra ve bu durum bence de tazminat miktarını daha da arttıracak bir sebeptir.

Hali hazırdaki uygulamada zaten rıza arandığı için legal yoldan yapılan işlemden haberdar olmama gibi biri ihtimal yok koca açısından.

Rıza aranmamasının gerektiğini iddia eden görüş için bu durumun sakıncalarını belirtmeye çalıştım. Rıza aranmazsa bilgi de verilmezse bu hakkaniyete uygun düşer mi - düşmez. Hem onay almayıp hem bilgilendirme yükümlülüğü altına sokmak da biraz çelişkili bir yol olur gibi... Hakkaniyete uygun olmayan bir yolun da hukuk düzenince kabul edilmeyeceğini düşünüyorum...

Pek çok insan neden evlilikten kaçıyor. Sorumluluklardan, hesap vermekten, izin almaktan, özgürlüğünün kısıtlanmasından korktuğu için. Evli bir insanla bekar bir insanın tercih yapma özgürlüğü arasında da bir fark olmalı, bu kendi vucudu üzerinde bir hak olsa da. Madem evlenilmiş, ortak karar alınmalı. Yani bence.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,44922996 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.