Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Basında Hasta Hakları Haberleri

Yanıt
Konu Notu: 6 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 01-10-2003, 13:08   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Mutsuz Hiv Taşıyıcılğı Ve Eğitim Hakkı

Bu başlıkta;hasta haklarına ilişkin haberler yer alacaktır.

Bilgi ve katkınızı rica ediyoruz.
Old 02-07-2006, 14:41   #2
Av.Dr.Yahya DERYAL

 
Varsayılan Basında Hasta Hakları Haberleri

Sağlık Bakanlığı'nın 2003 yılında başlattığı hasta hakları uygulamaları, 2006 yılının sonuna kadar tüm hastanelerde hasta hakları birimleri ve kurulları oluşturulmasını ve hasta hakkı ihlallerinin bu birim ve kurullarda değerlendirilmesini öngörüyor. Bu kurullarda görev alanlar genellikle sağlık çalışanları... Şikayetçi hasta ve hasta yakınının avukatı da kurullara katılabiliyor. Buralarda tartışılan konular, genellikle sağlam bir hukuk bilgisi ve nosyonu gerektiriyor.
Bu nedenle bu forumda yaşanmış (somut) hasta hakkı ihlallerini ele alıp tartışabiliriz diye düşünüyorum.
Old 02-07-2006, 21:50   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Hasta Hakkı İhlalleri-1

Düzce’nin Akçakoca İlçesi’ndeki Devlet Hastanesi’nde 31 yaşındaki Yüksel İrde’nin bebeğinin kafası doğum sırasında koptu. Aile savcılığa başvurdu, bebeğin kopan başı ise İstanbul’a Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4683912.asp?gid=48
Old 02-07-2006, 23:20   #4
Av.Dr.Yahya DERYAL

 
Varsayılan

Sayın KAYAR, sizinle birlikte çalışmak çok güzel. Çok çalışkan ve çok hızlısınız. Sayenizde bu grubu "en aktif grup" yapacağız.
Şimdi somut olaya gelirsek: Konunun özelini ve ayrıntılarını tam olarak bilemiyoruz. Basında yazılı olan da her zaman maddi gerçeği yansıtmıyor.
O halde biraz varsayımlar üzerine kurulu bir spekülasyon denemesi yapmamız gerekecek.
Bir hekim veya ebenin doğum sırasında öldürmek kastıyla bir bebeğin kafasını koparması herhalde çok uzak bir ihtimaldir. Ancak psikiyatrik vakalar bakımından istisnai olarak düşünülebilir.
O halde burada yüksek ihtimalle bir "ihmal", "tedbirsizlik" veya "acemilik" sözkonusu olabilir. Elbette "olası kast" veya "bilinçli taksir" faraziyeleri de düşünülmelidir.
Bana zayıf bir ihtimal olarak gözükse de, somut olayda bebeğin başının kopması operasyonun zorluğundan kaynaklanan bir komplikasyon da olabilir. Bu tür bir komplikasyonun var olduğu, ancak kadın-doğum uzmanı bilirkişilerce belirlenebilir teknik bir husustur.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar...
Old 02-07-2006, 23:39   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Hukukdoktoru

Olaydan basın aracılığı ile haberdar olduk.Ayrıntıları henüz bilmiyoruz.Fakat vakıa olarak bebeğin doğum sırasında başının koptuğu çok açıktır.

Operasyonun zorluğundan kaynaklanan bir komplikasyon olarak olaya yaklaşmanın biraz güç olduğunu düşünüyorum.

Saygılar
Old 08-07-2006, 21:48   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Yargı: Yatak yok mazeret değil

Yargı: Yatak yok mazeret değil
25/03/2006 Radikal Gazetesi

DHA - ADAPAZARI - Sakarya İdare Mahkemesi, 2002'de yer yokluğu gerekçesiyle evine gönderildikten beş saat sonra ölen altıbuçuk aylık Mehmet Can Yılmaz'ın ailesinin açtığı tazminat davasında, Sağlık Bakanlığı ve SSK Başkanlığı'nı kusurlu buldu. Yılmaz ailesine yasal faizleri hariç 4O bin YTL manevi tazminat, 3 bin YTL de cenaze masrafı toplam 43 bin YTL ödenecek.
Abdullah-Filiz Yılmaz çiftinin açtığı davanın dünkü karar duruşmasında mahkeme Adli Tıp Morg ihtisas Dairesi hekimlerince yapılan otopside bebeğin alt solunum yolları enfeksiyonundan öldüğünün belirlendiğine dikkat çekti ve şu görüşlere yer verdi:
"Çocuğun acilen yatırılması gerektiğinin ilk muayene eden hekimce bildirilmesine ve getirildiği eski SSK Hastanesi'nde de yatakta tedavi önerilmesine rağmen yer bulunamaması nedeniyle ertesi gün çocuğun getirilmesinin istenmesi nedeniyle doktor Ü.N.'nin 1/8 oranında kusurlu olduğu, geri kalan kusurun ise hizmetin ve sistemin işleyişinden kaynaklandığı açıkça ortadadır. Kamu hizmetinin gereği gibi işletilmemiş olmasında, şehirdeki diğer hastanelerde yatak durumu hakkında bilgi alınarak sevk yapılmamasında davalı idaresinin ağır kusuru olduğuna kanaat getirilmiştir."
Mahkeme, bebeğin ölümünde idarenin ağır kusurlu olması nedeniyle 20 bini anne 20 bini de baba için olmak üzere toplam 40 bin YTL manevi tazminat ile 3 bin YTL cenaze masrafının SSK'dan alınarak faiziyle birlikte anne-babaya ödenmesine karar verdi.
Old 08-07-2006, 22:21   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Acilde 'Yatak yok' devri bitecek

Acilde 'Yatak yok' devri bitecek

Artık acil servise başvuranlara 'Boş yatak yok' denilemeyecek, diyenler hukuki takibe uğrayacak. Gerekirse hastanedeki bütün yataklar acil hastalar için kullanılabilecek

08/07/2006 Radikal

RADİKAL - ANKARA - Sağlık Bakanlığı, acil serviste yer bulunmadığı için hastane hastane dolaştırılan hastalar için bir genelge yayımladı. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Necdet Ünüvar imzasıyla yayımlanan genelgede, ister özel ister kamu olsun tüm sağlık kuruluşlarınca bütün acil başvurulara sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın hizmet verilmesi gerektiğini söyledi. Ünüvar, hastanın ancak ileri tetkiklere ihtiyaç duyması halinde başka bir hastaneye sevkinin uygun olacağını belirtti.
Genelgede, acil hastayı, hastanede 'Yatak yok' gerekçesiyle sevk edileceği yeri ayarlamadan gönderen yöneticiler ve hekimler hakkında hukuki işlem yapılacağı anımsatılarak, şu uyarılar yapıldı:


Acil servise başvuran ve yatılı tedavi yapılması gereken hastalar, hiçbir surette boş yatak olmadığı gerekçesiyle sevk edilmeyecek. Tüm yataklar, acil hastalar için kullanılacak.

Acil durumlarda bir başka kuruma hasta nakli ancak daha ileri tıbbi bakım ve tedavi gerekiyorsa, ilk tıbbi müdahale yapılıp tıbbi stabilizasyon sağlandıktan ve sevk edileceği kurumla gerekli koordinasyon kurulduktan sonra yapılacak.

Acil hastalarla ilgili idari ve mali işlemler, tıbbi işlemleri geciktirmeyecek şekilde yürütülecek.

Özel ve kamuya ait sağlık kurumlarında 'tedavi faturaları ödenmiyor' gerekçesi gösterilerek, hasta taburcu etmeme veyahut buna benzer yanlış yorumlamalara yol açabilecek her türlü işlemden kesinlikle kaçınılacak. Herhangi bir senet veya taahhütname alınmayacak.

Kamu hastanelerince zorunlu sebeplerle özel hastaneye sevk edilmiş veya tedavi giderlerini ödemede güçlük çeken hastalara, il-ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı tarafından gerekli desteğin sağlanmasına özen gösterilecek

http://www.radikal.com.tr/haber.php?...rih=08/07/2006
Old 17-09-2006, 20:47   #8
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan Hasta Hakları

Hastane yatağı milyonlarca mikropla dolu

İki devlet hastanesinin yataklarında inceleme yapıldı. Bir gramda 317 milyon mikrop bulunuldu.

Özel bir temizlik firmasının yaptığı analiz büyük bir tehlikeyi ortaya çıkardı. Aralarında hastane ve otellerin bulunduğu kuruluşlardaki yatakların ölümcül olabilecek bakteri ve virüslerle dolu olduğu tespit edildi. Alınan örneklerin bir gramında 317 milyon canlı organizmanın bulunduğu İstanbul'daki Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki yatakların yaşlı ve çocuk ölümlerine yol açabilecek pislikte olduğu ortaya çıktı. Bu tespitten bir süre sonra da Göztepe'de şüpheli çocuk ölümleri yaşandı. Geçen yıl tatile gelen bazı Danimarkalı ve Alman turistlerin çeşitli bağırsak hastalıkları ve Hepatit A hastalığına yakalanmasından dolayı Dünya Sağlık Örgütü Türkiye'yi uyarmıştı.

PİLOT http://ads.sabah.com.tr/adserver/vie...ZjQ0Mw%3D %3D
BÖLGE
Uyarıdan sonra Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı çeşitli kuruluşları görevlerini yapmaları için çeşitli yazılar yazmıştı. Bu olayların ardından Türkiye'de de faaliyet gösteren Alman Potema Firması, yataklardaki mikropları öldürmek için geliştirdiği teknolojiyi tanıtmak için İstanbul'u pilot bölge seçti. Temizlik firması 19 hastane ile otel ve yurtlardan çeşitli numuneler alarak tahlil yaptırdı. Firmanın hastanelerin de aralarında bulunduğu yerlerden aldığı örneklerde öldürücü mikroplar çıktı. Firma raporunu bu hastanelerde acil önlemlerin alınmasını da isteyerek 20.12.2005 tarihinde İstanbul Valiliğine sundu. Raporda, Kartal ve Göztepe'deki hastanelerin durum şöyle özetlendi: "Sonuç insan sağlığını tehdit edici boyutlardadır. Hastane başhekimleri ve bilim adamları ile yaptığımız görüşmede enfeksiyondan seri halde ölen bebeklerin, enfeksiyondan hayatını kaybeden yüzlerce vatandaşımızın varlığından bahsedilmektedir."

ÖNLEM ALIN
Önlem alınmaması üzerine şirket iki hastanenin bağlı olduğu Kadıköy Kaymakamlığı bünyesindeki İnsan Hakları Kuruluna başvurarak önlem alınmasını istedi. Kaymakam Kasım Esen, belirlenen hastane ve yurtlardan numuneler aldırarak tahlil yaptırdı. Sonuç ise durumun firmanın elde ettiği bulgulardan bile daha korkunç olduğunu ortaya koydu. Hem Yeditepe Üniversitesi hem de Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde yataklarda tespit edilen bazı bakterilerin "hastane infeksiyonlarına neden olan bakteriler" olduğunu belirledi.
kaynak:www.tumgazeteler.com
Old 29-10-2006, 12:50   #9
Av. Başak SANCAR

 
Varsayılan hatalı enjeksiyon uygulaması nedeni ile oluşan sinir hasarı

Sayın Hukuk Doktoru, somut olayların tartışılması yönündeki görüşünüze aynen katılıyorum. Ve hemen somut bir olay aktarıyorum.

Müvekkile, bir devlet hastanesinde enjeksiyon uyguloaması yapılıyor, sinire denk geliyor ve bacakta yüksek oranda kalıcı güç kaybı meydana geliyor. (İatrojek sinir lezyonu) Hasta hakları birimine yaptığı başvurudan hiçbir sonuç alamadık, çünkü tamamı ile göstermelik olarak oluşturulmuş bir birim.

İşin cezai ve idari boyutunda, müvekkil ve görgü tanıkları enjeksiyon uygulamasını yapan hemşireyi teşhis edemediler, çünkü o akşam hastane acilinde görevli yedi hemşire var. Sağlık Bakanlığına İYUK 13 uyarınca yaptığımız başvuru üzerine görevlendirilen müfettiş "İğneyi yapan teşhis edilemezse, dava kazanılamaz. Müvekkilinizin başka bir yerde iğne yaptırmadığı ve bu iğne nedeni ile zararın oluşmadığı ne malum diyor". Ancak müvekkile olay günü iğne yapıldığına ve iğnenin adına dair tüm kayıtlar mevcut, görgü tanıkları da iddialarımızı doğruluyor. Tam yargı davası açtık. Ayrık ve farklı bir durum, tereddüt içindeyim. Dava, sonucu, ispat hususu ile ilgili görüş ve önerileriniz ile emsal kararlar konusunda yorumlarınızı acilen rica ediyorum. Teşekkürler
Old 13-12-2006, 10:01   #11
Seyda

 
Varsayılan Üç doktora, hastaya bilgi vermeme davası

Z.A. 2003 yılı Mart ayında bacak ağrısı, güçsüzlük ve idrar kaçırma şikâyetleriyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroşirurji Ana Bilim Dalı'na başvurdu. Omurga kanalında tespit edilen tümörün alınması gerektiğine karar verildi. Z.A. 18 Mart 2003 tarihinde ameliyat edildi. Ancak ameliyatın ardından yine Cerrahpaşa Tıp Fakültesi nöroşirurji ve fizik tedavi-rehabilitasyon kliniklerinde gördüğü 8 aylık tedaviden sonra 11 Kasım 2003 tarihinde belden aşağısı bütünüyle felç oldu. Yürüyerek geldiği hastaneden felçli olarak çıkan Ş. doktorlarından şikâyetçi oldu. Geçtiğimiz günlerde incelenen dosyadan çıkan kararla Doç. Dr. M.H., Dr. H. E., Dr. R.K. hakkında dava açılmasına karar verildi. Doktorlar, Danıştay Birinci Daire'nin kararına göre ameliyat öncesi olası komplikasyonlar hakkında hastayı bilgilendirmedikleri ve onayını almadıkları, hastanın ameliyat sonrası felçli kalmasında kusurlu davrandıkları bu nedenle üstlerine atılı suçu işlediğini doğrulayacak ve haklarında kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterli kanıtın bulunduğu oy çokluğuyla tespit edildi.
http://www.sabah.com.tr/gun116.html
Old 13-12-2006, 15:29   #12
faruksa

 
Varsayılan Sağlık Yüksek Kurulu raporu yatalak hastanın emeklilik hayalini söndürdü

ADANA’da 1998'deki Ceyhan depreminde işyerinde yıkılan demir blokların altında kalarak belden aşağısı felç olan 65 yaşındaki Remezan Yaşar’ın malülen emekli olma hayali, Sağlık Yüksek Kurulu’nun yaptığı inceleme sonrasında verdiği ‘İşgörebilir’ raporuyla bitti. 8 yıldır yataktan çıkamayan, belden aşağısı felç olduğu için tekerlekli sandalyeye dahi başkalarının yardımıyla oturabilen Yaşar’ın, ‘çalışma gücünün 3’te 2’sini yitirmediği’ tespit edildiği için malulen emekli olamadığı bildirildi.
Yunusemre Mahallesi 962 Sokak'ta tek odalı evde eşi Adile ve zihinsel engelli kızı 31 yaşındaki Fatma ile birlikte yaşayan Remezan Yaşar, Adana Çimento Fabrikası’nda çalışırken 1998 yılında meydana gelen Ceyhan Depremi’nde üzerine demir bloklar düştüğü için felç oldu. 8 yıl çalıştığı işinden çıkartılan Yaşar, o günden sonra yatağı bağlı olarak hayatını sürdürmek zorunda kaldı.
Komşularının ve mahalle muhtarı Servet Polat’ın yardımlarıyla hayatını sürdürmeye çalışan Yaşar, malulen emeklilik için SSK Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Yapılan sağlık kontrolünde, Remezan Yaşar’ın çalışma gücünün 3’de 2’sini kaybetmediği belirtilerek isteği reddedildi. Uygun bir işte çalışabileceği belirtilen Remezan Yaşar, “Bu halimle bana çalışabileceğim söylendi. Keşke çalışabilsem'' dedi.
Prim ödeme gün sayısı yetersiz olduğu için askerlik borçlanmasını mahalle sakinlerinden topladığı yardımlarla karşılayan Remezan Yaşar, böylece malulen emeklilik için gerekli prim ödeme gün sayısını tamamladı. Ancak malullüğü kabul edilmeyen Yeşar'ın normal emekli olması için yaklaşık 8 yıl daha çalışması gerektiği belirtildi.
Yunusemre Mahallesi Muhtarı Servet Polat, “Bu insan, biz sahip çıkmasaydık şimdiye kadar ölüp gitmişti. Yıllardan beri yataktan çıkamıyordu. Tekerlekli sandalyesini bile 2 yıl önce biz temin ettik. Bizim yardımımızla sandalyeye oturuyor, dışarı çıkartıp hava aldırıyoruz, sonra da 3 kişi yatağına yatırıyoruz. Bu durumdaki bir insan malulen emekli olmayacak da kim olacak" diyerek sitemini dile getirdi.
http://www.memurlar.net/haber/59773/
Old 15-12-2006, 11:11   #13
faruksa

 
Varsayılan Hasta kuyrukta doktor, hemşire ve diğer personel pazarda...

Haseki Hastanesi'nde öğlen saatlerinde tedavi olmak için yüzlerce hasta kuyrukta bekliyor. Doktor, hemşire ve diğer personel ise o saatte semt pazarında alışverişte.
Burası İstanbul'daki Fındıkzade Nevbahar Mahallesi'ndeki semt pazarı. Hemen bitişiğindeki, bahçesi ana baba günü olan bina ise Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Hastanenin bahçesi, koridorları hastalarla dolu, pazarın içi ise mesai saati olmasına rağmen doktor ve hemşire... Günlerden cuma, saat 14.00 ile 16.00 arası. Pazara giden Merkez Haber Ajansı muhabirleri alışveriş yapanları fotoğraflıyor. Beyaz önlüklü ve üniformalı müşteriler dikkat çekiyor. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli, doktor, hemşire, teknisyen ve temizlik firmasının personeli öğle yemeklerini yedikten sonra pazarda alışverişlerini yapıyorlar.
TEDAVİ SAATLER ALIYOR
Mesai saatinde ve üniformalı olmalarına rağmen çoğu kadın hastane personeli pazarda rahatlıkla alışverişini yapıyor. Personel alışverişten sonra hastanenin arka kapısından görev yerlerine dönüyor. Öte yandan, İstanbul'un en büyük hastanelerinden biri olan Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin koridorlarında ve bahçesinde ise hasta kuyrukları uzayıpgidiyor. Türkiye'nin dört bir yanından sevkli hastaların da geldiği hastanede muayene ve tedavi olmak saatler alıyor.
TARİHİ HASEKİ PİSLİK İÇİNDE
Hürrem Haseki Sultan tarafından 1539'da Mimar Sinan'a yaptırılan Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin bahçesi ve çevresi görenleri hayrete düşürüyor. Bahçe duvarında açık elektrik kabloları bulunuyor. Arka bahçesi ve eski bakteriyoloji laboratuvarına giden koridor üzerinde eski sedye, çöp bidonları ve çimento torbaları bulunuyor. Yne arka bahçede hastanenin demirbaşı olarak kayıtlı olan yüzlerce sedye, yatak, koltuk ve dolap kaderine terk edilmiş durumda. Çöplüğünde ise yemekhane artıkları ve tıbbi atıklar iç içe duruyor. Biyokimya ve diğer laboratuvarında kullanılan kimyasal madde varilleri ise bahçede duruyor. Bu duruma tanık olanlar ise, "Yetkili kimse yok mu? Hiç mi buraları gezmiyor" diye tepki gösteriyor.
http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/14/gnd113.html
Old 15-12-2006, 11:13   #14
faruksa

 
Varsayılan

Birçok hastahanede mesai saatlerine riayet edilmiyor.
Old 15-12-2006, 15:07   #15
faruksa

 
Varsayılan 'Hayati tehlikesi yok' raporundan sonra öldü... Doktora 6 ay hapis!..

Konya’da yaralı olarak getirildiği Konya Numune Hastanesinde "hayati tehlikesi yoktur" raporu verildikten 2 saat sonra hayatını kaybeden Mehmet Akkaya’nın ölümünde kusuru olduğu gerekçesiyle yargılanan Dr. Hakkı Kerimoğlu’na 4 yıl süren yargılamanın ardından 6 ay hapis cezası verildi. Kerimoğlu’nun hapis cezası paraya çevrilerek ertelendi.
A.A muhabirinin aldığı bilgiye göre, 29 Temmuz 2002’de bir yakınının cenaze törenine giden Mehmet Akkaya (76), Karaman çevre yolundan karşıya geçerken bir otomobilin çarpması sonucu yaralandı.
Konya Numune Hastanesine kaldırılan Akkaya’ya Acil Serviste pratisyen Dr.
Ömer Yarımoğlu, ilk bulgulara dayanarak geçici "hayati tehlikesi yoktur" raporu verdi.
Yaralı, Genel Cerrahi Uzmanı Hakkı Kerimoğlu, Beyin Cerrahı Uzmanı Mustafa Balevi ve Ortopedi Uzmanı Ömer Şafak tarafından da muayene edildi.
Hastaneye geldikten 2 saat sonra iç kanama nedeniyle hayatını kaybeden Mehmet Akkaya’nın oğlu Salim Akkaya (37) babasının doktorların ihmalinin kurbanı olduğunu öne sürerek, şikayetçi oldu.

-HAPİS CEZASI PARA CEZASINA ÇEVRİLDİ
Konya 4. Asliye Ceza Mahkemesinde Dr. Hakkı Kerimoğlu hakkında açılan dava 4 yıl sürdü. Mahkemenin talebi üzerine Yüksek Sağlık Şurası’nın hazırladığı raporun sonuç ve karar bölümünde şu ifadelere yer verildi:
"Hastayı tıbben iyi değerlendirmeyen, takiplerini yapmayan ve tomografi gibi gerekli tetkikleri yaptırmayan Dr. Hakkı Kerimoğlu’nun sekizde iki kusurlu olduğuna, hastanın takip ve değerlendirmelerini iyi yapmayan Dr. Ömer Yarımoğlu, Dr. Mustafa Balevi ve Dr. Ömer Şafak’ın da kusurlu olduklarına şuramızca oy çokluğu ile karar verildi." Yüksek Sağlık Şurası’nın raporunun ışığında yapılan karar duruşmasında Kerimoğlu, suçsuz olduğunu iddia ederek, şunları söyledi:
"Ben olaydan 3. derece sorumlu icapçı hekimim. Hastaya asıl sorumlu hekimler acil servisteki ve diğer uzman hekimdir. Hastadan US istenmemesi benim sorumluluğumda değildir. Ben genel cerrah olarak gerekli olmamasına rağmen çağrıldım. Benim adıma bandrol bile alınmamıştır." Mahkeme, Kerimoğlu hakkında verdiği 6 ay hapis cezasını bin 134 YTL para cezasına çevirerek erteledi.

"BEN DOKTORUM, BENDEN İYİ Mİ BİLİYORSUN?"
Olayda kusurlu oldukları Sağlık Şurası’nın raporuyla bildirilen diğer 3 doktor hakkında da Cumhuriyet Savcılığına müzekkere yazılmasına karar verildi.
Mehmet Akkaya’nın oğlu Salim Akkaya, 4 yıl süren davanın sonunda verilen kararın kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını belirtti.
Maddi durumları iyi olmamasına rağmen babasını yaşatmak için elinden geleni yaptığını anlatan Akkaya, "İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Babam ’hayati tehlikesi yoktur’ raporu verildikten 2 saat sonra öldü. Acil serviste doktora, ’babamın durumu kötü iç kanaması var ne olur bir şeyler yapın’ dedim. Doktor beni bağırarak azarladı ve ’Ben doktorum benden iyi mi biliyorsun. Beklememiz lazım’ dedi. Sonra da öldüğünü öğrendik" dedi.
Diğer 3 doktor hakkında da tazminat davası açacağını ifade eden Akkaya, şunları kaydetti:
"Benim babam 76 yaşındaydı. Ancak sorumsuz doktorlar var oldukça genç yaşta, ihmal yüzünden ölenler de olacak. Başkaları da yansın istemiyorum.
Kazanırsam, tazminatı zor durumda olan başkalarına vermeyi düşünüyorum. 4 yıllık mahkeme sürecinde yeterli maddi gücüm olmadığı için çok sıkıntı çektim.
Duruşmaları takip edebilmek için sık sık izin istemem nedeniyle iki kez işten kovuldum. Adalet sonunda doktorları kusurlu buldu. Ortada verilen bir ceza yok ama babamın hakkını sonuna kadar aramaya devam edeceğim."
www.aa.com.tr
Old 17-12-2006, 13:01   #16
Seyda

 
Varsayılan

Kansere tanıya SSK engeli
SSK, her türlü kanserin tanı, evrelendirme ve takibinde hekime yol haritası çizen PET-CT cihazıyla tetkiklere sınırlama getirdi. Hastaların boşuna ameliyat olmasını önleyen cihazdan belli kanser vakaları yararlanabilecek

NESRİN COŞKUN İzmir DHA

Tasarruf önlemlerini uygulamaya koyan SSK, bu kez kanserli hastaları mağdur eden bir uygulamaya imza attı. SSK'nın, her türlü kanserin tanı, evrelendirme ve takibinde hekime yol haritası çizen PET-CT (Pozitron emisyon tomografisi) cihazıyla tetkiklere endikasyon (neden) sınırlaması getirdiği ortaya çıktı.
Günler sürecek tetkik maratonu ve stresini dakikalara indirgeyen PET-CT cihazıyla kansere tanı koymak için ortalama 20 dakika yetiyor. Cihaz yüzde 95 kanser vakalarında, yüzde 5 oranında da kardiyolojiyle alzheimer, epilepsi gibi nörolojik hastalıkların tanısında kullanılıyor.
PET-CT kanserde tümörün iyi huylu mu, yoksa kötü huylu mu olduğunun ayırt edilmesinde, kanserin vücuda yayılıp yayılmadığını belirlemede, tedavinin işe yarayıp yaramadığının gösterilmesinde yol gösteriyor.
Ancak, cihazdan hangi kanser vakalarının yararlanabileceği konusunda SSK sınırlama getirdi. Emekli Sandığı herhangi bir kısıtlamaya gitmezken SSK sadece akciğer, özefagus (yemek borusu), kolorektal (kalınbağırsak), lenfoma, melanoma (ben kanseri) ve baş boyun kanserlerinde tanı, evrelendirme ve tekrar evrelendirmede ödeme yapıyor.
SSK, meme, mide, pankreas, karaciğer-safra yolları, incebağırsak, kemik-kas gibi yumuşak doku, genito-üriner (prostat- testis - over- mesane vs.) kanserli hastalara sevk zincirine uyarak gelmesi halinde bile ödeme yapmıyor. PET tetkiki için ücretli hasta 1850 YTL, anlaşmalı kurumlar 1450 YTL ödüyor.
Uygulamaya tepki gösteren Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker, "PET olmazsa hasta boşuna ameliyat olabilir, boşuna kemoterapi alabilir. Endikasyon sınırlaması yerine bu tetkike kimlerin karar vermesi gerektiği belirlenmelidir" dedi.
Göker, onkoloji konseyinde yumurtalık kanseri olan bir hastayı PET'e sevk ettiklerini belirterek şöyle devam etti:
"Hastanın akciğerindeki kitle için PET istedik. Ama, iki gözü iki çeşme geri geldi, çekilmemiş. Çünkü SSK ödemiyormuş. Örneğin bu over kanserli bir hasta, akciğerinde de lezyon gelişmiş. Biz bunu bir türlü kanser mi, değil mi ayırt edemiyoruz. İki şey yapabiliriz, ya PET çektirip kanser olduğunu gösteririz ya da hastayı ameliyata veririz, akciğerini çıkarırız. Yani bu kadar vahim sonuçlara yol açıyor."

http://www.milliyet.com.tr/2006/12/1...l/axgun02.html
Old 18-12-2006, 14:22   #17
faruksa

 
Varsayılan Adres bulamayan ambulans şoförleri yüzünden 3 kişi öldü

Ankara'nın Beypazarı ilçesinde yeni kurulan 112 Hızır Acil Servis Merkezinde çalışan ambulans sürücülerinin, sokakları bilmediklerini iddia eden vatandaşlar, ekiplerin olaylara zamanında müdahale edememesi nedeniyle 3 kişinin hayatını kaybettiğini öne sürdüler.
Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, birkaç gün önce sabah sporu yaparken yolda Doğan Omaç'ın kalp krizi geçirdiğini gördüğünü ve bunun üzerine cep telefonu ile 112 Hızır Acil Servisini aradığını söyledi.
Olay yerinin, 112 Acil Hızır Acil Servisinin bulunduğu Beypazarı Devlet Hastanesine 400 metre uzaklıkta bulunduğunu belirten Yavaş, şöyle devam etti:
"112 Acil Servis Merkezini aradığımda karşıma Ankara merkez çıktı. Önce yapılan görüşmenin kaydedileceğini belirten otomatik bir ses kaydı yanıt verdi. Halbuki bu gibi durumlarda saniyelerin bile önemi çok büyüktür.
Daha sonra telefona yanıt veren bayan görevliye Beypazarı'ndan aradığımı söyledim. Görevli bayan, ambulans aramaya başladı. Ben de bu arada sinirlendim ve (Hanımefendi burası hastaneye 400 metre mesafede, ben hastaneyi arasam ambulans şimdiye kadar gelirdi) dedim. (Ne yapalım beyefendi, sistem böyle çalışıyor) dedi." Daha sonra telefonu kapattığını ve belediyenin itfaiye servisini aradığını belirten Yavaş, gelen araçla Doğan Omaç'ı hastaneye kaldırdıklarını ancak kurtaramadıklarını kaydetti.
112 Hızır Acil Servisinin Ankara yerine Beypazarı Devlet Hastanesine bağlı olması gerektiğini aktaran Mansur Yavaş, "Ambulans şoförleri dakikalarca, sora sora adres arıyorlar. Birkaç gün önce tanık olduğum olayla birlikte zamanında hastaneye götürülemediği için ölenlerin sayısı 3'e yükseldi. Daha önce de 2 hastanın hayatını kaybettiğini biliyoruz" dedi.
'HIZIR ACİL TAMAMEN MERKEZDEN SEVK VE İDARE EDİLİYOR'
Beypazarı Devlet Hastanesi Başhekimi Bekir İnan iddialarla ilgili yaptığı açıklamada, Hızır Acil Servisle ilgili tepkiler aldıklarını ve başhekimlik olarak bu servise müdahalede bulunma yetkilerinin olmadığını söyledi.
Servisin tamamen Ankara merkezden sevk ve idare edildiğini aktaran İnan, "Hastanenin ambulanslarını da açılan 112 Hızır Acil Servisinin emrine verdik. Olanlar da ondan sonra oldu. Vatandaş hastaneye gelerek öfkesini bizden ve hekimlerimden almaya başladı ama bizim bu servisle bir ilgimiz yok" dedi.
Beypazarı Sağlık Gurup Başkanı Kerem Zeki Fikret de yaptığı açıklamada 5 hekimin görev yaptığı Hızır Acil Serviste hekim açısından bir sorun olmadığını, ancak ambulans sürücüleri ile ilgili çok sayıda şikayet geldiğini kaydetti.
Sağlık Gurup Başkanlığı olarak bu ekipte görev yapanları yönlendirmelerinin söz konusu olmadığını kaydeden Fikret, şöyle devam etti:
"112 Hızır Acil, Ankara İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yönlendiriliyor ve ona göre çalışıyor. Gelen şikayetlerin büyük çoğunluğunu özellikle ambulans sürücülerinin Beypazarı'nı tanımadıklarından kaynaklanan gecikmeler oluşturuyor. Ancak yapacağımız bir şey yok. Bu birim tamamen merkezden yönlendirilmektedir." Bu arada, vatandaşlar da yaşanan sıkıntıları dile getirerek, Ankara'dan gelen Hızır Acil Servis ekiplerinin Beypazarı'nı bilmediklerini ve olaylara zamanında müdahale edemediklerini iddia ettiler.
www.iha.com.tr
Old 21-12-2006, 17:25   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Hasta hakları kurullarında vatandaşın adı yok

19/12/2006
HAYAD BAŞKANI EZGİ: 'Hasta hakları kurullarımda vatandaşın adı yok

HASTA ve Hasta Yakını Hakları Derneği (HAYAD) Başkanı Leyla Ezgi, Hasta Hakları Uygulama Yönergesi'nin 2003'te çıkarıldığını, 2005 yılında ise değiştirildiğini hatırlatarak yönergenin yeni halinin vatandaşlara açık olmadığını iddia etti. Hasta Hakları Uygulama Yönergesi'nde yapılan son değişiklikle hasta hakları kurullarında bulunması gereken sosyal hizmet uzmanı veya psikolog maddesinin çıkarılarak "valiliğin belirleyeceği bir vatandaş" ve "il genel meclisi üyeleri arasından vali tarafından seçilecek bir üye" maddelerinin eklendiğini belirtti. Ezgi, hasta hakları kurul sorumlularının hastaneye idari ve ekonomik olarak doğrudan bağımlı çalıştığını ve hasta hakları kurullarının bürokrasinin hâkim olduğu, şikâyet alan kurullara dönüştüğünü söyledi. AA
http://www.birgun.net/bolum-56-haber...tml#haber_basi
Old 16-01-2007, 09:26   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Güncel Basında Hasta Hakları Haberleri 2007

HIV+ Anne-Kız'da Hata Nerede?
Türkiye medyasındaki HIV taşıyıcısı anne-kız haberi, tıbbi sır, sosyal güvenlik ve hasta hakları konusunu yeniden gündeme taşıdı. Paris'ten çocuk hastalıkları uzmanı Şakiroğlu HIV taşıyıcısı anne-kızın ifşa edilmesini bianet'e değerlendirdi.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
15/01/2007 Çiçek Cengiz ŞAKİROĞLU
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Paris) - Türkiye basınını günlerdir meşgul eden S.Ş.'nin hikayesini okuyunca "Hata nerede acaba? diye sordum kendime.

İlk olarak bu olayın günlerdir basında olması beni çok şaşırttı. Ne olursa olsun sonunda tıbbi olarak "sır" olması gereken bu olay nasıl olup da basında böylesine uluorta yazılabiliyor.

Radikal'in haberine göre HIV taşıyıcısı olan insan sayısı 1985'ten bu yana 2245. 20 yaş altındaki HIV taşıyıcısı sayısı ise 100'e yakın. "İyi ki çok değil de her gün gazetelerde yer almıyorlar." diyesi geliyor insanın.

Tabip odalarına da iş düşüyor

Tabip odalarının bu konunun bir tıp sırrı olduğunu, insanların taşıyıcılıklarının ne olursa olsun uluorta yazılamayacağını hatırlatması gerekmez mi?

HIV taşıyıcısı taşıyıcı olduğunu söylemek zorunda değil

İkinci olarak beni şaşırtan olay okul yönetiminin şokta olması. Neden şoktalar acaba? Fransa'daki yasalara göre çocukların karşılaştığı bu tip durumları ne kreş yöneticilerine, ne okul yönetimine ne de öğretmene bildirme zorunluluğu vardır. Sadece okul ya da kreş doktorunun bilgilendirilmesi zorunluluğu vardır.

Diğer aileleri bilgilendirmek neden gerekiyormuş acaba? Prof.Dr. Mahmut Baykam'ın da söylediği gibi HIV günlük hayattaki ilişkilerle, sosyal ilişkilerle, öpüşme, dokunma, sarılma, aynı yerde yemek yeme, aynı tuvaleti kullanmayla bulaşmaz.

Üçüncü olarak, bu tip hastalıklar ve bu hastalar Fransa'da sağlık sigortasından kayıtsız şartsız, yüzde yüz yararlanırlar. Ayrıca sürekli kontrol altında tutulurlar.

Anne de kızı ve kendi hasta olduğu için devletin kızı için verdiği özel eğitim yardımından (allocation d'éducation spécialisé) yararlanabilir. Anne çalışamayacak durumduysa aldıkları yardımlarla ne kendisini satmasına (bunun olup olmadığını bilmiyoruz tabii) ne de kızını bir başkasının yanına vermesine gerek kalır.

Sosyal yardım uzmanının bu tip bir aileyi tanıması zorunludur. Çocuğun takibi de zorunlu olduğu gibi onunla ilgilenen doktorun çocuğun nasıl yaşadığını bilmesi onunla ilgilenmesi zorunludur. Aksi takdirde risk altındaki kişiye yardım etmemek suçundan (non assistance personne en danger) yargılanmak mümkündür.

Zor durumdaki kişiye yardım etmemek suçu...

Üstelik kadın günü polise başvuruyor (eğer doğruysa bayramın ikinci günü polise başvurduğunu söylüyor). Bu durumda polisin yaptığı risk altındaki kişiye yardım etmemek suçuna giriyor.

Fransa son günlerde, sarhoş bir kişiyi tespit edip de sonra sarhoşluğuna rağmen alıp karakola getirmeyen, ayılmasını beklemek yerine bulduğu yerde bırakan polis skandalıyla çalkalanıyor. Ne yazık ki bu kişi sarhoş olarak nehre düşüp ölüyor.

S.Ş'nin ve kızının yaşadıkları neresinden bakılırsa bakılsın bu şıkka giriyor.

Tıbbi sır eşler arasında da geçerlidir

Yeniden tıbbi sır meselesine dönmek istiyorum. Karı-koca bile olsalar, çiftlerdeki HIV taşıyıcılığını eşlerden taşıyıcı olmayana söylemeye doktorun hakkı yoktur.

Yapılacak iş taşıyıcı olan eşi ötekine durumunu anlatmaya ikna etmektir. Ayrıca prezervatif kullanılmasını önermek vs de alınacak tedbirlerin başında gelir. Fakat hiçbir zaman taşıyıcı olmayan eşe diğerinin taşıyıcı olduğunu söyleyemezsiniz.

Hamilelik durumunda hatta çocuk doğduğunda bile (ki çocuklar ilaç tedavisi altında doğuyor ve bu da virüs bulaşma riskini epey düşürüyor) taşıyıcı olmayan eşe olayı anlatmanın çözümü taşıyıcı eşi ikna etmekten geçiyor.

İki yıl önce olan bir olayda partneri tarafından HIV bulaştırılan bir genç kadın, partnerinin virüs taşıyıcısı olduğunu bildiğini ve buna rağmen kendisiyle korunmasız cinsel ilişkiye girdiğini kanıtladı ve sonuç olarak erkek iki yıl gibi bir cezaya çarptırıldı.

Bu olayın üzerine çok önemli "tıp sırrı ölüyor mu" konulu etik tartışmalar yapıldı. Bu olay yeni bir tıp sırrı tartışması başlattı, tıp sırrının sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışılmaya başlandı.

Tıp sırrının içine girmeyen tek kanunun zayıf, korumasız kişilere ve çocuklara uygulanan şiddet (hangi tür olursa olsun) olduğunu hatırlatarak bitirmek istiyorum.

Hatayı aramaya devam edelim. Bu soruyu sorduğumuz zaman beli ilerleyebiliriz.(AÖ)

* Paris'ten çocuk hastalıklar uzmanı Çiçek Cengiz Şakiroğlu
http://www.bianet.org/2007/01/15/90229.htm
Old 26-01-2007, 11:53   #20
dresmeray

 
Varsayılan

ben HIV pozitifliği gibi bir konuda hasta ile yakın teması olan kişilerin bilgilendirilmesinden yanayım. 26 yaşında bayan bir hastayı HIV + liği ile takip etmiştik. biz klinik tabloyu açıklamak için her türlü testi yaparken kendisi de tanısını bilmiyordu. durumu hızla kötüleşirken HIV pozitif olduğu saptandıktan sonra sıkıştırdığımız eşi itiraf etmişti. kendisinin pozitif olduğunu biliyormuş. ve bile bile evliliğini devam ettirmiş ve masum birinin ölümüne sebep olmuştu. üstelik çocukları da vardı. bildirimi zorunlu olan bu hastalığı biz sağlık müdürlüğüne bildirirken eşine test dahi yaptıramadık. kimseye de söyleyemedik. bu durumda sorumlu hekim ben olsaydım kesinlikle suç duyurusunda bulunurdum. bir ceza alır mıydı hukuki boyutunu bilenler yanıtlarsa sevinirim. fakat eğer o adamın test yaptırdığı laboratuvar doktoru eşini bilgilendirseydi bunlar belki de olmayacaktı. bu konuda ben çok hassasım daha bir çok vaka gördüm. bu sebeple toplum sağlığının birey sağlığından önemli olduğunu düşünüyorum. yalnız ilgili kişiye herkese değil ama kesinlikle bilgi verilmeli diyorum.
Old 13-02-2007, 08:19   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Dilber'in Bekaret Raporu Medyada Yer Alamaz"

İntihar iddiası tartışılan Dilber Özer'in "bakire olduğu" medyada yer aldı. Prof. Fincancı, hasta mahremiyetinin ölümden sonra da sürdüğünü, bu bilgilerin basına verilemeyeceğini söylüyor; birçok kadının "esnek bekaret"e sahip olduğuna dikkat çekiyor.

http://www.bianet.org/index_root.htm
Old 23-02-2007, 10:46   #22
Hekimbaşı

 
Varsayılan Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu

Sn.Katılımcılar,

Sn.Fincancı' nın hasta mahremiyeti ile ilgili duyarlığını takdirle karşılıyorum, ama bunun devamında 'esnek bekaret' i neden konu etti, anlayamadım. İki cümle birbirinden ayrı yer aldığı, aradaki geçiş izlenemediği için emin olunamıyor. Ancak, haber verilen kadarıyla okununca, insanda, Dilber hanımın bakire olduğu, ama esnek bekaret yüzünden bu durumun istemli veya istemsiz cinsel ilişkide bulunulup bulunulmadığına yönelik kanıt olamayacağının söylenmeye çalışıldığı izlenimi ediniliyor.

Sn.Fincancı madem hasta mahremiyetinin bu kadar farkında, hasta (merhum) hakkında yorumlara yol açacak daha ileri bilgi vermesi doğru oluyor mu?

Saygılarımla,
Old 04-04-2007, 14:05   #23
emelakd

 
Olumlu

bir yargıtay kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kocaeli'nin Derince ilçesinde ikamet eden Dilek ailesinin 8 aylık bebeklerinin ölümüne neden oldukları iddiasıyla açtıkları tazminat davasında aldığı son kararla, hata yaptıkları kesinleşen doktorların bağlı oldukları kurumun ödeyeceği tazminatın dışında da tazminat ödemelerine karar verdi.
Yargıtay Hukuk genel Kurulu'nun 2005/4-101Esas Sayılı dosyası için verdiği 2.3.2005 gün ve 2005/133 sayılı kararında yerel mahkemenin direnme kararını usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozarken hasta bebeğin ölümünde kusuru bulunan doktorların da tazminat sorumluluğu bulunduğuna hükmedildi
Hukuk davalarında en üst karar mercii olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu kararının ardından davanın görüldüğü Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin önceki kararında direnme yetkisi yok.
Mahkeme, Yargıtay kararı doğrultusunda doktorların da tazminattan sorumlu oldukları yönünde yeni bir karar vermek zorunda olduğundan, karar benzer başka davalar için örnek oluşturacak.
Old 26-10-2008, 10:17   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kürtaj olmasına rağmen doğurunca dolandırıcılık davası açtı
24/10/2008
Antalya’da 5 haftalık hamileyken kürtaj olmasına rağmen doğum yapan kadın, doktora ‘dolandırıcılık’ davası açtı



Teslime TOSUN/ ANTALYA

ANTALYA'da 3 Eylül 2007 tarihinde sakat doğum ihtimali olduğu gerekçesiyle 5 haftalık hamileyken kürtaj olmasına rağmen erkek bebek dünyaya getiren 28 yaşındaki Dilek Kurt, “Kürtajı yaptım, bebeği aldım” diyen Kadın doğum uzmanı Dr. A. Aziz Akkaya hakkında ‘dolandırıcılık’ suçlamasıyla dava açtı.
Eşi Erdinç Kurt ile problemleri olduğu için boşanmak isteyen Dilek Kurt, hamile olduğundan şüphelenince 3 Eylül 2007 tarihinde Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Kadın Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Dr. A. Aziz Akkaya'nın Güllük Caddesi'ndeki özel muayenehanesine gitti. Burada 5 haftalık hamile olduğunu ve ultrason ile yapılan tetkikte ise bebeğin muhtemelen sakat doğacağını öğrenen genç kadın, 200 YTL peşin, 200 YTL ise kredi kartından çektirip 400 YTL'ye kürtaj oldu. Dilek Kurt, eşinden ayrılıp Isparta'daki ailesinin yanına gitti. Aradan geçen birkaç aylık zaman için regl olmayınca burada yeniden doktora gitti. Karnındaki sakat doğacak bebeğin 5 aylık olduğunu ve kürtaj yapılamayacağını öğrenen genç kadın, doktor hakkında Antalya'da savcılığa suç duyurusunda bulundu. Kurt'un bu başvurusu takipsizlikle sonuçlandı. Dilek Kurt, bu arada sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi. Davasının peşini bırakmayan genç kadın, itiraz ederek yeniden dosyayı açtırıp, doktorun yargılanmasını sağladı.
Dolandırıcılık suçlamasıyla hakkında Antalya 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'ne dava açılan Dr. A. Aziz Akkaya'nın yargılanmasına dün başlandı. İlk duruşmada Dr. Akkaya sanık sandalyesinde oturdu. Duruşmaya 6.5 aylık oğlu Kaan ve 4 yaşındaki kızı Melis ile gelen Dilek Kurt'u annesi Emine Altuntaş da yalnız bırakmadı.

AYLARCA İŞKENCE ÇEKTİM Dilek Kurt, duruşmada şunları söyledi:
“Oğlum gördüğünüz gibi oldukça sağlıklı. Biz o dönemde eşimle boşanma aşamasına gelmiştik. Halen boşanma davamız devam etmektedir. Ultrason ile baktığında bebeğin bir bölümünün karanlık olduğunu ve muhtemelen kolunun bacağının sakat olduğunu söyledi. Beni 10 dakikalığına bayılttı ve uyandığımda kürtajı yaptığını söyledi. Aradan geçen zaman içinde hamile olduğumu ve kürtaj yapılmadığını anladığımda ise telefonla görüştüğüm doktor bana “Ne bileyim ikizmiş demek ki. Ben birisini gördüm ve onu aldım. Ötekini görmemişimdir” dedi. Ve ben hamileliğim boyunca dünyaya sakat bir bebek getiriyorum diye büyük bir manevi baskı altına girdim. İnanılmaz zor günler geçirdim. Psikolojim tamamen bozulmuştu. Bebeğim dünyaya geldiğinde ise sakat olmadığını gördüm ama bana aylarca işkence çektiren bu doktordan şikayetçiyim. Ayrıca kürtajdan sonra verdiği ilaçlar bir hamileye değil bir kadına bile verilmeyecek ilaçlarmış.”

DOKTOR KABUL ETMEDİ Suçlamaların iftira olduğunu belirten Dr. Akkaya ise, “Kürtajdan hemen sonra hamile kalınabilir. Bu hanım da bu şekilde hamile kalmış olabilir. Ama ben kürtajı yaptım ve içerideki materyali aldım. Çevresinden, ‘Doktoru şikayet et, yüklü miktarda tazminat alırsın’ demişler kanımca ve o yüzden şikayetçi olmuştur benden” diye konuştu.
Tanıklardan Dilek Kurt'un annesi Emine Altuntaş, konuşması sırasında ağladı. Altuntaş, aylarca sakat bebek baskısına girdiklerini söyledi. Mahkeme Başkanı Mehmet Deveci anneannenin heyecanını yatıştırmak için, “Ne güzel işte. Çok güzel bir torun sahibi olmuşsunuz” dedi.
Duruşma, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nden gelecek raporun beklenmesine karar verilerek ertelendi.

http://www.radikal.com.tr/Default.as...ticleID=905009
Old 29-10-2008, 00:06   #25
üye18332

 
Varsayılan www.hurriyet.com.tr

22 yaşındaki Özgür’ün ölümünde ihmal iddiası


Ergün AYAZ/İZMİT (Kocaeli), (DHA)


KOCAELİ Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde 18 Ekim 2008 tarihinde beyin ameliyatı olduktan 1.5 gün sonra ‘Evinde istirahat etsin’ denilerek evine gönderilen ve aynı gün birkaç saat sonra ölen 22 yaşındaki Özgür Aşan’ın ailesi ve arkadaşları, ihmal iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.


Kocaeli’nin Gölcük İlçesi’nde oturan ve 31 Aralık 2006 tarihinde vücudunda ağrılar başlayan ve sık sık Gölcük Devlet Hastanesi’nde tedavi gören 22 yaşındaki Özgür Aşan’a Transvers miyelit (Felç) teşhisi konuldu. Yaklaşık 4 ay önce Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilen Özgür Aşan'ın tedavisi sürerken, beyninde sıvı oluştuğu saptandı.


Özgür Aşan, sağlık durumu hakkında ailesine bilgi verildikten sonra 18 Ekim’de ameliyata alındı. Yakınlarının iddiasına göre 7 saat süreceği belirtilen ameliyat 2 saatte tamamlandı ve yakınlarına da “Ameliyat başarılı geçti” denildi. Ameliyattan sonra kendisine gelen ve yakınlarıyla da konuşabilen Özgür, 20 Ekim’de de “Evinde istirahat etsin” denilerek taburcu edildi. Özgür Aşan evine gönderildiği gün bir süre sonra yaşamını yitirdi.


HASTANE ÖNÜNDE AÇIKLAMA

Babası İsmail Aşan ile bir grup arkadaşı, bugün Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi girişinde üniversite kampüsü önünde basın açıklaması yaparak hastane yönetimini kınadı.

Ailesi ve akradaşları adına açıklama yapan Soner Yıldırım, Özgür’ün Cerrahi Nöroloji Servisi’ne yatırılması beklenirken, ameliyattan 1.5 gün sonra evine gönderildiğini, bu durumdaki bir hastanın kesinlikle bu kadar kısa süre içinde taburcu edilmemesi gerektiğini söyledi. Soner Yıldırım, ortada büyük bir sorumsuzluk ve ihmal bulunduğunu, bu sorumluların ortaya çıkarılmasını istediklerini belirterek, ”Özgür ilk rahatsızlandığı tarihte Gölcük Devlet

Hastanesi niçin durumu ciddiye almadı. Özgür’ün ameliyatı başarılı geçtiyse niçin öldü? Beyin ameliyatı olan bir hasta niçin 1.5 gün sonra eve gönderiliyor? Özgür’ün ölüm raporunda niçin ölüm nedeni yazılı değil? Bizler, ailesi ve Özgür’ün arkadaşları olarak bu soruların yanıtlanmasını istiyoruz” dedi.


SAVCILIĞA SUÇ DUYURUSU
Basın açıklamasının ardından baba İsmail Aşan ve Özgür’ün arkadaşları Kocaeli Adliyesi’ne giderek Özgür Aşan’ın ölümüyle ilgili Kocaeli Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Baba İsmail Aşan ,oğluyla yeteri kadar ilgilenilmediğini öne sürerek, “Özgür en verimli çağında yatağa bağlı hale geldi. Oğlumla ilgilenilmedi. Eğer ilgilenilseydi çocuk belki de yaşardı. En başında ilgilenilmedi. Biz sonuna kadar şikayetçi olacağız” diye konuştu.


HASTANE YETKİLİLERİ "ARAŞTIRACAĞIZ"
Kocaeli Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi yetkilileri ise, Özgür Aşan’ın ölümüyle ilgili inceleme başlattıklarını ve Perşembe günü bu konuyla ilgili açıklama yapacaklarını söyledi.
Old 12-11-2008, 10:44   #26
av.sally

 
Varsayılan

Ölme hakkını kazandı

Ölümcül derecede hasta olan 13 yaşındaki kız inanılması zor bir karar aldı. Ölümü beklemek için evine gitti.

İngiltere'de 13 yaşındaki Hannah Jones, tedavi olması için sağlık yetkililerinin yasal girişimlerinden vazgeçmeleri üzerine ölme hakkını kazandı.

İngiliz basınında çıkan haberlere göre, ölümcül derecede hasta olan küçük Hannah, kalp nakli riskine girmektense kalan zamanını ailesiyle geçirmek istediğine karar verdikten sonra, tedavi gördüğü Herefordshire'daki sağlık yetkililerini mahkeme kararı çıkarmamaları konusunda ikna etti.

Hannah, Daily Mirror gazetesine yaptığı açıklamada, "Bana her şeyi izah ettiler, ancak artık başka ameliyat olmak istemiyorum. Yeteri kadar hastane gördüm, artık evimde olmak istiyorum" dedi.

Lösemi ve kalp yetersizliğine neden olan kalp kası bozukluğu (kardiyomiyopati) bulunan Hannah, 8 yıldır hastanelerde tedavi görüyor. Hannah'nın kalbi, kapasitesinin yalnızca yüzde 10'unu kullanabiliyor ve kendisine bu yüzden kalp atışını hızlandırılmasına yardımcı olacak cihaz takmak için 3 ameliyat yapıldı.

Hannah'nın kalp nakli olmadığı takdirde 6 ay ömrü kaldığını belirten doktorları, küçük kızın ailesini çocuklarını hastaneye geri getirmedikleri takdirde mahkeme kararıyla karşı karşıya kalacakları yolunda uyarmıştı.

Hürriyet Gazetesi
Old 21-11-2008, 15:37   #27
av.sally

 
Varsayılan Danıştaydan 'trastuzumab' etkin maddeli ilaçlara ilişkin karar

21 Kasım 2008

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, kanser hastalığının tedavisinde kullanılan "trastuzumab" etkin maddeli ilaçların kullanımını "9 hafta" ile sınırlayan Sağlık Bakanlığı genelgesinde yer alan "9 hafta" ibaresinin yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazı reddetti.
Mevlüde Demir adlı kişi, kanser hastalığının tedavisi için heyet raporuyla 1 yıl süreyle kullanımının zorunlu olduğu belirtilen "trastuzumab" etkin maddesi içeren ilaçların 9 haftalık kullanımının uygun görüldüğü yönündeki Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü işlemi ve bu işleme dayanak gösterilen Sağlık Bakanlığı genelgesinin ilgili kısmında yer alan "9 hafta" ibaresinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştayda dava açmıştı.
Davayı görüşen Danıştay 10. Dairesi, Sağlık Bakanlığı genelgesinde "trastuzumab" etkin maddesi ile ilgili düzenleme içeren kısımda yer alan "9 hafta" ibaresinin yürütmesini durdurmuştu.
Sağlık Bakanlığının, itiraz etmesi ve kararın kaldırılması talebinde bulunması üzerine dosya, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunda görüşüldü.
Kurul, itiraz gerekçelerini yerinde görmedi ve Sağlık Bakanlığı genelgesinin ilgili kısmında yer alan "9 hafta" ibaresinin yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazı reddetti.
Danıştay 10. Dairesi, dava konusu genelgedeki "9 hafta" ibaresinin iptal istemini daha sonra karara bağlayacak.
Old 25-11-2008, 17:56   #28
av.sally

 
Varsayılan

Boşanmış çiftin tüp bebeği yargı kararına bağlı
25 Kasım 2008 16:44
Geçirdiği trafik kazası sonrası felç olarak, solunum cihazına bağlı yaşayan ve tedavisi için hücre nakli gündeme gelen Denizlili 9 yaşındaki Şirvan Duran'ın iyileşebilmesinin mahkeme kararına bağlı olduğu ortaya çıktı.

Denizli Barosu Başkanı Adil Demir, Şirvan'a bu naklin yapılabilmesi için öncelikle boşanmış olan anne ve babasının tüp bebek izni almak amacıyla mahkemeye başvurması gerektiğini söyledi.

Adil Demir, yaptığı açıklamada, kök hücrenin, organ olmadığı için bu konuda bir yasak olmadığını ve olayın sadece ahlaki boyutlarda tartışılabileceğini kaydetti. Hukuki olarak evliliğin ortadan kalkmış olmasının çocuk yapmalarına engel olmadığını belirten Demir, bir çocuğun sağlığı için kök hücre yönteminin ulvi bir davranış olabileceğini ifade etti.

Taktirin taraflara ait olduğunu dile getiren Demir, şunları söyledi:

“Ortada küçük bir çocuğun yaşam mücadelesi vardır. Sağlıklı yaşam her çocuğun, herkesin hakkıdır. Yaşam hakkı, bütün hakların başında gelir. Kadın evli olmadığı için, tüp bebek yöntemiyle doğacak çocuğun, kadının nüfusuna yazılması gerekir. Doğacak çocuk, babaya mirasçı olur. Kadın evli olsaydı, çocuğun nesebi hukuki olarak sorun olurdu. Ancak bu durumda, tüp bebek müracaatı için mahkeme kararı gerekir. Mahkeme kararıyla tüp bebek yöntemine izin alınabilir.”

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Mehmet Babür Kaleli ise Denizli'deki tüp bebek merkezinin kök hücre nakli için yetersiz olduğunu söyledi. Kaleli, “Çift Denizlili olduğu için bize müracaat etseler dahi, İstanbul'a yönlendireceğiz. Kök hücre nakli için uzman hastane gerekir” dedi.

Geçirdiği trafik kazası sonrasında felç olan ve 8 aydır solunum cihazına bağlı yaşayan 9 yaşındaki Şirvan Duran, Sağlık Müdürlüğü yetkililerinin araya girmesi sonucu helikopterle Ankara'ya götürülmüş, çocuğun iyileşebilmesi için kök hücre naklinin gerektiğinin doktorlar tarafından ifade edilmesi üzerine, eşinden boşanmış olan anne Funda Bilge, tüp bebek yöntemiyle eski eşinden bebek sahibi olabileceğini belirtmişti.
Old 28-12-2008, 23:24   #29
üye18332

 
Varsayılan www.milliyet.com.tr

Karnından 1 metrelik gazlı bez çıktı



Mehmet YİRUN/ÇORLU (Tekirdağ), (DHA)
Safra kesesi ameliyatından sonra taburcu edilen kadının şikayetleri bitmeyince gerçek ortaya çıktı
TRAKYA Üniversitesi (T.Ü) Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'nde safra kesesindeki kumların ameliyatla alınması ardından taburcu edilen ve ağrılarının devam etmesi üzerine Çorlu Devlet Hastanesi'ne kaldırılan 64 yaşındaki Refiye Özcan'ın karnından 1 metre uzunluğunda gazlı bez çıktı. Aile ameliyat sırasında gazlı bezi unutan Edirne Tıp Fakültesi’ndeki doktorlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını bildirdi.
Çorlu İlçesi'nde oturan ve şiddetli karın ağrısı şikayeti ile Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi'ne giden 64 yaşındaki Refiye Özcan'ın safra kesesinde kum olduğu tespit edildi. Bunun üzerine 12 Kasım 2008 tarihinde T.Ü. Edirne Tıp Fakültesi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. İrfan Coşkun ve asistanlarının katıldığı ameliyat sonrasında safra kesesindeki kumlar temizlendi. 7 gün süreyle hastanede tedavisi süren Özcan daha sonra taburcu edilerek Çorlu'daki evine gönderildi.
Aradan geçen süre ardından karnındaki şiddetli ağrıları artarak devam eden Refiye Özcan, yakınları tarafından özel bir hastaneye kaldırıldı. Burada ultrason ve MR'ı çekilen Refiye Özcan'ın karın bölgesinde bilinmeyen bir cisim görüldü. Özel hastanede ameliyat imkanı olmadığı için Özcan Çorlu Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. Hastanede yapılan inceleme ardından Özcan 18 Aralık'ta acil olarak Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Feridun Bıkmaz tarafından ameliyata alındı. Ameliyat ardından Özcan'ın 12 parmak bağırsağının bulunduğu bölgede yaklaşık 1 metre uzunluğunda gazlı bez çıktı. Bunu öğrenen aile fertleri şaşkına döndü. Karında unutulan ve ameliyat sonrası çıkartılan gazlı bez incelenmek üzüre patoloji labaratuvarına gönderildi. Özcan ise 2 gün hastanede yatırıdıktan sonra taburcu edildi.
Karnında 29 gün süreyle unutulan gazlı bez ile yaşayan 64 yaşındaki Refiye Özcan, “Çok zor günler geçirdim. Gerçekleşen ameliyat sonrasında çok ağrılarım oldu. Hemen doktora gittim. Yapılan muayene sonrasında tıp fakültesinde yapılan ameliyatta büyük bir bez parçasının karnımda unutulduğu tespit edildi. Hemen ameliyata alındım ve karnımdaki bez alındı. Şuan kendime geldim ve daha iyiyim. Tıp Fakültesi'ndeki ameliyatı yapan doktorlar hakkında suç duyurusunda bulanacağım” dedi.
Tıp Fakültesi'ndeki sorumlular hakkında dava açacaklarını söyleyen Refiye Özcan’ın oğlu İlker Özcan, “Annem yapılan ikinci ameliyattan sonra giderek iyileşmeye başladı. Unutulan gazlı bez bağırsaklarda ve bazı organlarda ödem oluşturmuş. Yapılan ilaç tedavisiyle annem eski sağlına kavuşmaya başladı” diye konuştu.
Trakya Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. İrfan Coşkun, yapılan ameliyat ardından hastanın safra kesesinin temizlendiğini belirterek, “Hasta karnında unutulan gazlı bezden haberim yok. Açık ameliyatlar sırasında gazlı bezler o bölgede tampon olarak uygulanır. Ancak nasıl unutulduğunu bilemiyorum. Konuyu yeni öğrendim. Bana bir şikayet gelmedi. Hastanın dosyasını tekrar inceleyeceğim” dedi.
Old 12-03-2009, 21:09   #30
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

'Kanser eden' doktor arkadaşına dava açtı
Doktor arkadaşına "3 ay ömrün kaldı" diyen doktorun 2 yıl 3 ay hapis isteniyor

11.03.2009 09:35
Ateş ve öksürük şikayetleri ile gittiği tıp merkezinde doktor arkadaşı tarafından kanser teşhisi konulan ve 3 ay ömrü kaldığı söylenen Dr. Şakir Bilgel, kemoterapi tedavisi görmeye başladı. Dr. Bilgel, tedavi sürecinde 90 kilodan 64 kiloya indi. Durumu kötüleşip ciğerleri su toplayınca acil ameliyat edilen Bilgel'in sol akciğer lobu alındığında gerçek ortaya çıktı. Yapılan incelemede akciğerinde iltihaplanma olduğu belirlenen Bilgel'de tek bir kanserli hücreye rastlanmadı. Bunun üzerine psikolojik ve fiziksel yıkıma girdiğini, ailece sarsıldıklarını belirten Bilgel, kendisine kanser teşhisi koyan patolog doktor arkadaşından şikayetçi olunca, Dr. Mehmet Uhri hakkında 2 yıl 3 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Uhri mahkemede, "Ortada bir kusur var ise tedavisine katılan tüm hekimler kusurlu olmalıdır" diye kendini savundu. Mahkeme, Bilgel'i Adli Tıp Kurumu'na sevk ederek olaydan fiziki ve psikolojik olarak nasıl etkilendiğinin belirlenmesini istedi.

Hayati ARIGAN / İSTANBUL (AHT)
ÖZEL HABER

HAPİS İSTEMİYLE DAVA AÇILDI

Uhri hakkında, meslekte gerekli özen ve dikkati göstermediği ileri sürülerek "taksirle bir kişinin yaralamasına sebep olmak" suçundan 2 yıl 3 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Ayrıca iddianamede Uhri'nin ceza alması durumunda 3 aydan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere, doktorluk mesleğinden yasaklanması talep edildi.
http://www.haberturk.com/haber.asp?i...&dt=2009/03/11
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Basında Çocuk Hakları Haberleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 31 08-01-2009 01:15
Güncel Basında Aile Hukuku Haberleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 13 23-01-2008 11:54
Hasta Hakları Yönetmeliği Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hasta Hakları Çalışma Grubu 5 07-07-2006 20:52


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08846807 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.