13-11-2007, 19:29 | #1 |
|
Türkçe Dersi Fakültelerde Zorunlu Olsun Mu?
Bir dava dilekçesi yazdığınızda; ödev veya tez hazırladığınızda; resmi makamlara dilekçe yazdığınızda; THS’de forumlara mesaj yazdığınızda; yazdıklarınıza şöyle bir baktığınızda ne düşünüyorsunuz? “Evet, çok güzel yazmışım” diyor musunuz? Mesela bir kelimeyi yazarken tereddüt yaşamaz mısınız? Acaba yazılışını doğru mu yazıyorum(Yanlış/yalnız); acaba doğru anlamını yazdım mı; imla işaretlerini doğru kullandım mı vs.vs…
Yukarıda yazdığım endişeleri yaşamıyorsanız, sizi tebrik ederim. Çünkü ben zaman zaman bu endişeleri yaşamaktayım. Yazdığınız dilekçe vs. de kendinizi iyi ifade ettiğinize inanıyor musunuz ? Yazdıklarınızın okuyan tarafından kolay anlaşılabildiğine inanıyor musunuz? Yani muradınızı rahatlıkla anlatabildiğinize inanıyor musunuz? Son yazdıklarıma da evet diyorsanız, Türkçe ve imla konusunda mükemmelsiniz diyebilirim. O zaman, karşılıklı davamız olmamış demek ki…Yine THS’de mesaj yazarken, -de –da bağlaçlarını ayrı yazıyorsunuz demektir. THS’de soru sorduğunuzda, “Konuyu biraz açar mısınız?” “Siz şöyle demişsiniz ama ben böyle anladım” “Sorunuz net değil” şeklinde yanıtlar almıyorsunuz demektir. Ben ise gerek takip ettiğim davalar nedeniyle, gerekse THS’de yazılan mesajlar nedeniyle Türkçe ve imla konusunda hukuk fakültesi veya diğer fakülte mezunlarının sorunu olduğunu görüyorum. Üstelik kendimi de bu konuda yeterli bulmuyorum. Türkçe dersini orta ve lise öğrenimi sırasında aldım. Fakültede ise bu ders yoktu. Çok kitap okuduğumu sanıyorum. Her gün 2 gazete okuyorum. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Ama yine de yeterli bulmuyorum. Ana dilini iyi konuşamayan avukat, savcı, hakim olur mu, diyorum. Üzülüyorum…. Sebebi ne olabilir diye düşündüm. Acaba fakültelerde bütün sınıflarda Türkçe dersi zorunlu olsa, çözüm olur mu? Sadece hukuk fakültesinden söz etmiyorum. Tıp fakültesinde, siyasal bilgiler fakültesinde ve diğerlerinde de zorunlu olsun istiyorum. Türkçe’yi iyi konuşamayan bir hariciyeci olur mu? THS’de bir forum bulunmaktadır. Roma Hukuku gerekli bir ders mi, diye… Bence gerekli tabii ki…Ama katılımcıların çoğu gereksiz diyor. Oraya yazanların bazıları, Türkçe(seçimlik ders olmasına rağmen), maliye/iktisat gibi dersleri de gereksiz bulmaktadır. Yukarıya bir anket açtım. Türkçe dersi fakültelerde zorunlu ders olsun mu? Evet diyorsanız lütfen işaretleyin…Hayır diyorsanız da işaretleyin ama düzgün cümlelerle ve imla kurallarına uyarak sebebini ve çözüm önerinizi de belirtir misiniz? Katılımınız için şimdiden teşekkürler… Saygılarımla |
13-11-2007, 20:12 | #2 |
|
"Hayır" diyorum. Çünkü; "AYIP OLUR".
Nitekim oluyor... Acaba ben mi takıntılıyım diyorum, mesajınızı ve sizin gibi düşünenlerin de olduğunu gördükçe içim ferahlıyor. Bitişik yazılan ama ayrı yazılması gerekenler, yalnız-yanlız-yalnış-yanlışlar, beni oldum olası rahatsız etti. Şarja şarz dendiğini gördükçe, duydukça ve benzeri yazım yanlışlarıyla karşılaştıkça, tuhaf oluyorum. "Tuhaf olan sensin, sus, bir şey söyleme, hiç olmadı duyma" diyorum. Ama sahiden ayıp oluyor. Üniversite sıralarına gelip de, hala dile hakim olamamışlığın kabulü anlamına gelecek anket sorusuna, işte en çok bu nedenle "Hayır" diyorum... Çok ayıp olur gerçekten! Saygılarımla... |
13-11-2007, 21:10 | #3 |
|
Üniversite sıralarına kadar gelip, düzgün konuşup yazamamak gerçekten ayıp. Elimden geleni yapmama rağmen, ben de gerçekten bazen zorlanıyorum veya tereddüt ediyorum. Ancak, fakültede bu dersin okutulmasından yanayım. Zira unutmamak lazım ki, hukuk dili ve anlatım tarzı, özel eğitim gerektirir. Staj sırasında yazmaya öğrendiğimiz değerli dilekçelerimiz, eğer Türkçe dilinde başarılı değilseniz ancak değerli bir üstat yanında staj görmemiz halinde gerçekten değerli olur. ( Konu bu olunca, terlememek mümkün değil. )
|
13-11-2007, 21:28 | #4 |
|
Ne yazık ki Türkçe öğretimine yabancı dil öğretimi için ayrılan zaman, emek, para, uğraş ayrılmadığından, herkes Türkçe öğrenimini küçümsediğinden, eğitim programlarının içeriği öğretmek değil usandırmak üzerine kurulu olduğundan çocuklar, gençler kendi dilini öğrenemeden hayata atılıyor. Büyük bir ayıptır gerçekten, ama bu durum o gençlerin ayıbı değil, anadil eğitimi veremeyen devletin ayıbıdır. Anadilini öğrenemeyen bir insan ne yabancı dil öğrenebilir ne kendini anlatabilir ne de sağlıklı düşünebilir. Çünkü sağlıklı düşünmenin yolu sağlıklı dil kullanımından ve iletişimden geçer.
Eğer fakültelerde konulan Türkçe dersleri başarılı olabilseydi evet derdim, zararın neresinden dönersek kârdır düşüncesiyle. Ama kendi dilini ilk ve ortaöğrenimde öğrenemeyenler fakültede ne öğrenme çabası içinde oluyor ne de öğrenebiliyor. Dil öğreniminin önceki aşamalarda tamamlanması gerektiğini, fakülte öğrenimi sırasında ise yazma becerilerinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. |
13-11-2007, 21:55 | #5 |
|
Yazarlık dile hakim olmayı gerektirir değil mi? Yanılıyor muyum yoksa? Ama yazarlarımız dahi hatalar işlemektedir, kaldı ki üniversite öğrencileri işlemesin.
Ben evet diyenlerdenim, çünkü Türkçeyi konuşurken, yazarken ve hatta düşünürken yanlış yapanlar bulunmaktadır. Bu yanlışı yapanlar arasında ben de varım. Dil, düşünce sistemimizin çalışmasına en mükemmel katkıyı sağlayan bir unsurdur. O yüzden, daha iyi düşünebilmek demek, daha iyi yazabilmek, daha iyi konuşabilmek demektir. İlkokuldan üniversiteye olsun dil eğitimi demek, beyin eğitimi, düşünce eğitimi ve yazabilme eğitimi demektir. Bir Alman, Almanca dilini kullarak düşünür; bir Japon, Japonca dilini kullarak düşünür; bir Türk, Türkçe dilini kullarak düşünür. Kendi dilinde yalnızca üçyüz kelime bilen ve bunları basit günlük işlerde kullanagelmiş bir vatandaş, basit düşüncelerle yoğrulmuş zihnini geliştirebilmesi için, öncelikle okumaya, Türkçe dil bilgisini geliştirmeye, kelime dağarcığını zenginleştirmeye gayret etmelidir. "Ben herşeyi öğrendim ." diyen bir kişi çıkabilir. Onu tebrik etmek gerekir. Ancak geri kalanlar ne yapsın? Türkçemize yakın zamanda başka dillerden katılan saçma sapan kelimeler, dilimizi kirletmektedir. Bu konuda uyanık olmak adına hangi branş olursa olsun, mesleki teknik terimlerin de yabancı dillerden oluşması uzun zamandır tartışılan bir konudur. Hasasiyet kazanması açısından ne kadar bilinçli olsak az gelir. Gelişen teknoloji, ülkemizin başka ülkelerle olan ilişkilerinde şuursuzca yabancı dillerden dilimize aktarılan kelimelerin, dilimizin özünü yoketmeye meyilli olduğunu unutmamak gerekir. Bu sebeple geleceğin bilim adamları demek olan, günümüz öğrencilerinin, şimdiden daha temkinli çalışmalar içine girmeleri gerekmektedir. Sonuç olarak Türkçe dersi üniveristelerde verilmeye devam edilmelidir. Saygılarımla arzederim. |
14-11-2007, 15:39 | #6 |
|
Ben de 'evet' diyenlerdenim. Hepimizin zaman zaman bazı kelimeleri yanlış yazdığı, dil bilgisi kurallarını atladığı olur mutlaka. Önemli olan bunu en aza indirebilmek için uğraşmak bence. Kendimle ilgili 'özeleştiriyi' yaptıktan sonra, birçok insana göre oldukça dikkatli olduğumu da görüyorum.
Niyetim kimseyi küçümsemek değil, ama üniversiteye gelip en azından 'de, da' bağlacının veya soru eklerinin ayrı yazılacağını bilmeyen, zaman eklerini Türkçe'de olmayan bir şekilde değiştiren, yeni ve oldukça ilginç kelimler icad eden, Türkçe'mizde olmayan harfleri alfabeye katmak için uğraşan, cümlede konulduğu yere göre anlamı değiştiren virgülü kullanmayan insanları kendi kendime ayıpladığımı da söylemeden edemeyeceğim. Ben 'üniversiteye gelmiş' diyerek geniş bir çerçeve çizdim. Hele hele ki bunu Hukuk Fakültesi diye sınırlarsak çok daha kötü şeyler düşündüğümü belirtmeliyim..Bu 'herkes yanlış yazabilir canım, bunda ne var' gibi bir savunmayla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir konu bence. Hayır efendim!! Herkes yanlış yazabilir ama bir hukukçu bu kadar dikkatsiz yazamaz..Yakıştıramıyorum.. Türk Dili dersinin zorunlu olması bence çok iyi bir fikir olur. Ayıp olur belki, Şehper Hanım'a katılmamak elde değil aslında.. Metrolardaki ''sarı çizgiyi geçmeyiniz'', minibüslerdeki ''durmadan inmeyiniz'' vb. gibi uyarıları görünce; insanların bir zorunluluk ya da bir kural olmadan bazı şeylere dikkat etmediğini ve bu uyarıları kimsenin de ayıplamadığını görüyorum. Biz uyarılmaya, uyulması zorunlu olan kurallar konmasına alışkınız, çünkü bunlar olmadan yapmamız gerekenin farkına varamıyoruz ne yazık ki!! Dilimize sahip çıkma konusunda da demek ki zorunluluk getirilmeden olmayacak diye düşünüyorum. Zamanla tüm öğrenciler alışır ve kimse bunu ayıplamaz.. |
14-11-2007, 22:34 | #7 | |||||||||||||||||||
|
Üniversiteyi bitirip de duruşma salonu kürsüsüne gelip, hala türkçeyi bilmemesi ise daha ayıp. Bu nedenle daha da geç olmadan evet! |
14-11-2007, 22:48 | #8 |
|
Bu arada Türk Dili dersi "YÖK Dersleri" olarak bilindiği durumuyla zorunludur, bütün fakültelerin ilk sınıflarında bu ders verilmektedir. Ama dersler nasıl geçmektedir, kaç kişi katılmaktadır ve verim nedir, bakılırsa gerçekten çok kötü bir tabloyla karşılaşırsınız. Çoğu okutman hâlâ altın bileziğin sıfat tamlaması mı ad tamlaması mı olduğunu tartışırken çok az okutman yaygın olarak yapılan yanlışlar ve son dönem edebiyatı üzerinde durarak öğrencilerin ilgisini çekmeye çalışmaktadır.
Büyüklerimin bilgisine... |
14-11-2007, 22:54 | #9 | |||||||||||||||||||||||
|
Bir dava dilekçesinde, "Oku, baban gibi eşek olma" cümlesi ile, "Oku baban gibi, eşek olma" cümlesi arasındaki anlam uçurumunu yaratacak bir dikkatsizliği, bir hukukçunun yapmaya hakkı olamaz. Zira bunun yaptırımı, ayıplanmaktan öte sonuçlara gebedir. Üniversite 1.sınıfta, hukuk dilinin kavramlarıyla tanışan ve en geç yılın sonunda hukuk diline vakıf olması beklenen hukuk öğrencisine, ilkokul sıralarında öğretilen imla bilgilerinin tekrar ettirilmesine ihtiyaç duyulması ise, izahtan varestedir. (Bir örnekleme: Dile vakıf olmadan hukuk eğitimine başlamanın, ingilizce öğrenmeden hukuk ingilizcesi eğitimine başlamaktan farkı var mıdır sizce? Farklılık olup, olmamasını da bir yana bırakalım, verim alınabilir mi sizce?) Bazı yanlışlar göz ardı edilebilir, hiç birimiz mükemmel değiliz. Ancak noktalama işaretlerinin, ayrı yazılması gereken eklerin ayırdında olmamanın, bizler nezdinde değilse de, müvekkiller nezdinde kabul edilemez olduğu inancındayım. Bir dava dilekçesinde, ya da cevap dilekçesinde, ayrı yazılması gereken kelimelerin bitişik veya bitişik yazılması gerekenlerin ayrı yazılmasının yaratabileceği anlam kaymaları üzerine örnekler getirmeye ne dersiniz? Sonrasında, kan ter içinde, "Ben öyle değil, böyle demek istemiştim" cümlesini dile getirmek zorunda kalan avukatın hali neyse ne de, müvekkilinin vay haline... Saygılarımla... |
14-11-2007, 23:12 | #10 |
|
Sayın Envanter,
Görüşlerinizi açıklarken "de" bağlacını sözcüklerle zorla evlendirdiniz, söylemeden edemeyeceğim. Bağışlayın lütfen! Not: Bağlacın zorla evlendirilmesi deyimi sayın Sancar Karaca'ya aittir. Bakınız THS İtiraf. |
14-11-2007, 23:24 | #11 |
|
Evlilikle ilgili söz Sancar Karaca'ya aittir, bunu hoşuma gittiği için kullandım. Telif haklarına saygı duyarak tabii.
Tabii ki hepimiz iyi olmaya çalışıyoruz ve bu nedenle birbirimizin yanlışlarını göstermemizin bizi geliştirici nitelikte olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla. |
15-11-2007, 11:27 | #12 |
|
1-Fakülte:Bir üniversitenin, öğrenim alanı veya uzmanlık konusu bakımından ayrılmış kollarından her biri:
2-Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu. Türkçe dersi temel ana derslerden. Bu nedenle üniversite kapısından girmiş bir BİREYE zorunlu bu dersi veriyorsa müfredatımız ve bunu tartışma yapabiliyorsak ters giden bir şeylerin olduğuna kesin kanaat getirilmeli. Çözüm mü? Çözüm kesinlikle üniversite kelimesinde değil. İçi boşaltılmış ilkögretim ve ortaögretim müfredatının bu hale gelme sürecini incelersek çözümü net olarak görülecektir... |
16-11-2007, 16:31 | #13 |
|
Türkçemizin ümiversitelerde okutulması konusu hakkında değişik bir bakış açısı sunmak istiyorum.
THS foumlarında dikkatle ve uzun zamandır izlediğim bazı hususlar bulunmaktadır. İsim vermem imkansız. Bazı üyelerin aynı yazma hatalarını tekrarlayıp durduklarını, ancak bu hataların Türkçe dil bilgisizliğinden kaynaklanmadığını, bir takım ruhsal sıkıntılarını yazılarına yansıttıklarını üzülerek dile getirmek istiyorum. İlkokul öğrencilerinin Türkçe dersinden sınava girdiklerinde, öğretmenlerin dikkatle dile getirdikleri şey,; “Aynı hataları hep aynı öğrencilerin tekrarlayıp durmalarıdır” demeleridir. Annesi ve babası boşanma eşiğinde olan bir çocuk, soru sonlarında bulunan –muyum ve –miyim gibi ekleri ısrarla birleşik yazabilir. Bu ekleri bitişik yazmalarının tek sebebi anne ve babasının ayrılmamasını istemesi ve bunu dolaylı da olsa yazdıklarına yansıtmasıdır. Düşünce bozukluğu içinde olan yada psikiyatrik rahatsızlıkları olan üniversite gençleri de aynı hatalara düşebilirler. Bu her zaman bilgisizlik olarak adlandırılmamalıdır. Gelecek endişesi duyan üniversite gençleri, bir yakınına duyulan özlem, hasret duyguları, yalnızlık hisleri kişide kronik rahatsızlıklar meydana getirebilir. Türkçe dersinden sınava tabi tutulan arkadaşlarım da, kurdukları cümlelerde çok enteresan mantık hataları yapabiliyorlardı. Türkçe dersini iyi bilen arkadaşım kırık not alabiliyordu. Tabanca, ateş, ölüm, korku gibi kelimelerin cümle içinde kullanıldığında, bu cümlelerde yine enteresan hatalar görülebilmektedir. Bir yakınını ev yangınında kaybetmiş Türkçe öğretmeni de “ateş” kelimesine rastgelen cümlesinde, o olayı unutmak için cümlede yanlış dil bilgisi, özne yüklem hataları yapabilmektedir. Babası elektrik direğinden düşen bir üniversite öğrencisi, ünlem işaretinin direği anımsatması sonucu ve babasının ölümünü hatırlattığıi için, ısrarla ünlem işaretini kullanmayabilir. Ya da büyük harfle başlayan” L” harfini cümle başlarında küçük yazabilir. Bir yakınının cenazesine katılmış olan öğretim görevlisi, “g,y,j ş” harflerinin aşağıya doğru olması sebebiyle mezarı hatırlattığı için, o olayı unutmak adına bu harfleri kullanmak istememekten kaynaklanan cümle hataları meydana gelebilir. Ben konunun yalnızca bu boyutunu dile getirmiş olmakla, yani eğitim, gelişim gibi hususların da geçerliliğini kabul ediyorum. Saygılarımla. |
17-11-2007, 22:11 | #14 |
|
Sayın Ergin,
Sözünü ettiğiniz endişeleri ben de yaşıyorum. Hatta zaman zaman değil, her zaman yaşıyorum. Tek bir yazım hatası yapmamak adına dilekçelerimi defalarca kez okuduğum oluyor. Dilekçenin altına atılan imza her anlamda hakkını vermelidir. Ne yalan söyleyeyim, acele ile yazmak zorunda kaldığım dilekçelerin altına imza atmayı istemediğim zamanlar dahi oluyor. Bildiğim kadarı ile Türk Dili dersi, üniversitelerin 1. sınıfında alınan zorunlu bir ders. Ben de zorunlu ders olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak belli ki zorunlu ders olması soruna çözüm olamıyor. Öncelikle yapılması gereken, Türkçe dersi müfredatının ilköğretim yıllarından başlamak üzere değiştirilmesi ve yenilenmesidir. Kendi dönemimden örnekleyecek olursam, Türkçe ya da edebiyat ders kitaplarının oldukça sıkıcı olduklarını hatırlıyorum. Oysa İngilizce dersi kitaplarım her zaman için eğlenceli, ilgi çekici ve geçmişle bugünü bağdaştırır nitelikte olmuştur. Müfredat konusunda Türkçe öğretmeni olan annem sürekli şikayet eder mesela... Ders öğretmenlerinden görüş ve fikir alınarak müfredat hazırlanması dahi çözüme katkı sağlayabilir. Dersi anlatan kişinin yaptığı işten daha fazla keyif alması, öğrenim aşamasında olan kişinin verimini de artıracaktır. Müfredatlar ile Türkçe öğretimi-öğrenimi o kadar sıkıcı bir hale getirilmiş ki öğrenciler ister istemez bu dersten uzaklaşabiliyor. Dil öğretimi ilgi çekici, dikkat uyandırıcı olmalıdır. "Okuduğumuzdan ne anladık?", "Şair burada kime sesleniyor?" gibi basmakalıp sorularla bunu sağlamak olanaksız görünüyor Zira Türkçe dersini çok seven biri olarak ben bile bu sorulardan nefret ettiğimi hatırlıyorum. Bir de düşünün ki dersi sevmeyen ne yapsın! Son olarak dili özenli ve doğru kullanmanın önemini gösteren bir örnekle noktalamak istiyorum... Geçenlerde bir duruşmam vardı. Duruşma tutanağını o anda okuyamadım ve başka bir duruşmaya yetişme telaşında olduğumdan hakimin yazdırdığı uzuuun ara kararları o anda tam olarak dinleyemedim. Neyse, "okuyunca anlarız nasılsa..." dedim. O gün rutin işlerimi bitirdikten sonra tutanağı elime aldım. Tam 4 kere okudum ama ara kararları anlamadım, anlayamadım. Sorun bende mi diyerek önce bölüm başkanıma, sonra da bürodaki bir iki meslektaşıma kararı okuttum. Ancak gelin görün ki, biz okudukça o daha da karıştı Netice olarak hakimle konuşmam gerekiyor... Oysa ara kararlar özenli olarak ve düzgün ifadelerle kaleme alınmış olsa idi, böyle bir şeye gerek olmayacaktı. Birer hukukçu olarak, öncelikle bizler dilimizi -elimizden geldiğince- doğru kullanmak ve dilimize özen göstermek ZORUNDAYIZ! "Benim adım Hıdır, elimden gelen budur!" da dememek lazım efendim. Saygılarımla, |
02-12-2007, 17:55 | #15 |
|
arkadaşlar;
hayatımızın her alanında,insanları ilgilendiren,kanunlarımız,salt arı ve şeffaf yazılıp,insanlara sunulmadığı zaman karkaşa ve yorumlamada,farklılıklar ortaya çıkar..mahkemelerde hakim arkadaşların,serbest iradeleri ile verdikleri..kararlar..bazen..uyumsuzluk ve..karmaşa yaratıyor..tabiki meslektaşlarımıza saygı duyuyoruz. bu iş..FAKULTELERIMIZ DEN ziyade..TURKIYE BUYUK MILLET MECLİSİNDE kanunların hazırlandığı,alt ve üst komisyonlarda başlıyor.. asıl işe oradan başlıyarak..konuyu ele almalıyız...KANUNLAR..ANLAŞILIR.SALT,ŞEFFAF YAZILMADIGI sürece daha çok yorumlamada kargaşa çıkacağı kesindir.. saygılar.. |
05-12-2007, 16:06 | #16 |
|
Merhaba.
Ankete "evet" dedim ama bu tür anketleri sevmediğimi söylemeliyim. Örneğin "hayır" diyen arkadaşların çekincelerine katılıyorum.Üniversite sıralarına gelen bir öğrencinin kendi dilini, özelliklerini öğrenmeye zorlamak anlamsız. Diğer yandan öğrencilerin yetersiz bilgilerle,yalnızca sınıf geçmeye yetecek kadar, donanmış olduğunu bildiğim için "evet" deme gereğini duydum. 45 yaşında üniversite sıralarına döndüm.Zorunlu iki YÖK dersi ile karşılaştım. Birisi Devrim Tarihi(tabii orada bu derse öyle demiyorlardı), diğeri Türkçe dersi. İronik olan "Dramatik Yazarlık" okumaya gelmiş, üç aşamalı sınavdan geçmiş bir öğrenciye kendi dilini öğretmeye çalışmaktı. Çünkü sözünü ettiğim sınavlarda bu bilgilerimiz ölçülmüş, öyle seçilmiştik. Verilen eğitim öyle kötüydü ki, dönem sonu ödevi olmasaydı zor geçerdim o dersi. Yeri olmasa da diğer dersten de söz etmek istiyorum: İkinci ironiyi de o derste yaşadım. Devam zorunluluğu olmasa sınıf boş kalırdı diye düşünüyorum.ADD Yönetim Kurulu üyesi ve Kemalizm'e inanmış olan ben o dersten ortalamayla geçebildim. Gençler Atatürk'ten (80 sonrası eğitim hataları yaşayan gençler) usanmış, bir de burada onunla karşılaşınca "yetti be" diyorlardı. Her ders başımızı kaldırmadan not tutuyorduk sayfalarca... Anlatılanlar ise Devrim Tarihi, Devrim öncesi ve sonrası değil yine Atatürk-Karga, "adın Kemal olsun" gibi uzak konulardı. Yani gençler haklıydılar.Şikayette bulundum, "Devrim Tarihi böyle öğretilmez,sevdirilmez diye.Şikayetim kabul gördü ve üç yıl o öğretmen Tiyatro bölümüne Devrim Tarihi dersi veremedi. İşte böyle.. Sizlerle paylaşmak istedim bunları.. |
03-01-2008, 09:09 | #17 |
|
Benimle birlikte aynı dönemde okuyan arkadaşlarımız bilirler. Yanlış yazmıyor isem "Mef'ulün-mefa'ülatün-failatün-vs öğrenek Türkçe ve edebiyat derslerinden nefret eder hale getirildik. Yazım kuralları, imla kuralları düz yazı da bunların arasında kaynadı gitti. Sürekli okuyan zaman zaman yazılarda hata bulan ben, konuşur gibi ve aceleyle yazdığım yazılara dönüp baktığımda bir sürü hata buluyorum.
Sanırım sorunumuz konuştuğumuz gibi yazmak yerine, yazdığımız gibi konuşmak. Bu benim tespitim,yanılıyor da olabilirim. Saygılarımla... |
05-01-2008, 02:31 | #18 |
|
Bence, Türkce dersi yüksek okul egitiminde, dil bilgisi egitimini temel alarak ancak daha cok mesleki dili kullanmaya yönelik olarak da gelistirilerek verilmelidir, hatta mutlaka verilmelidir. Bu dersler uygulamaya yönelik de olmalidirlar. Bir mahkeme dilekcesi, hakim karari, bir bilirkisi raporu nasil yazilir, bence bu dersler icinde ele alinmalidir.
Hukukcunun en önemli silahidir, dogru ve yerindeki ifadeleri. Dogrulari, belki süphe duyup arastirarak ögreniyoruz ya da tesadüfler eseri. Ben "kasit" kelimesinin dogru seklini, bu sitedeki bir forumda ögrendim. Ceza Kanunu'nda bile "kast" yazmakta...Kuralara uygun, dogru bir sekilde dilin mesleki anlamda kullanilmasi, bu sekilde bilimsel yollardan ögrenilmeli diye düsünmekteyim. O nedenle ben soruya "evet" dedim... Saygilarimla Gülsün |
07-01-2008, 15:53 | #19 |
|
Dili doğru ve özenli kullanmak,bence vatandaşlık borcudur;ötesinde ve özünde de kişinin kendisine ve topluma,yaşama duyduğu saygı ve özenin, bence, en önemli ifadesidir. Eğer kişi bu saygıyı, özeni, duyarlılığı içselleştirmemişse,fakültelerde zorunlu ders olarak okuması da fayda sağlamayacaktır. İlkokul 1.Sınıf öğrencisi iken,sınıf öğretmeni,oğlumun defterine, dolmakalemi ve elyazısı ile şu notu düşmüştü :
" 20 milyon Tl. fölklör,20 milyon Tl. aydat parası getirilecek " Bu notun yeraldığı defter sayfasının fotokopisini ekleyerek İl Milli Eğitim Müdürlüğü"ne dilekçe verdim : Bu ilkokul öğretmeninin,çocuk eğitme yeterliliği ile ilgili görüşlerini istedim. Ve tabii çocuğu o sınıftan,okuldan aldım. 5 yıl önce verdiğim dilekçenin akibetini hala bekliyorum.Bu vesile ile araştırıp öğrenmeye çalışacağım. |
07-01-2008, 16:06 | #20 |
|
Bu ankete olumsuz cevap veren sayısı çok çok az olmasına rağmen, % 0 olmalıydı diye hayıflanacak kadar emin olarak "EVET" diyorum. Hatta paragraf, anlatım bozuklukları ve gramer gibi hususlarda yoğunlaşılmalı. Çok ama çok utanıyorum bazen okuduğum bazı şeylerden (!) inanın...Öyle hatalar ki, ancak yabancı uyruklu biri yaparsa hoşgörülür denecek kadar... Bu kadar olmaması için EĞİTİM ŞART, SONUNA KADAR
|
07-01-2008, 19:12 | #21 |
|
Yukarıdaki mesajımda yazılı, İlkokul Öğretmeninin Türkçe katliamı örneğini aşan,toplu katliam örneği bir dava dilekçesinden satırlar : (Davacı vekili tarafından yazılmış,bize tebliğ edilmişti,aynen aktarıyorum)
"... Taraflar bir arayagelerek karı koca olamadılar, davacı halen bakire olup kızdır. Her ne kadar resmi nikah aktedilip,evlenme ve döğün hazırlıkları yapılır iken,davacı oğlanın düzensiz ve tutarsız hareketleri ve aşırı,kadına uyumsuz durumlarının ortaya çıkması karşısında düğün yapılamamıştır... Esaslı ve çok aşırı bir uyumsuzluk vardır,bir parfüm almış,gayınbabanın evinde,davalı,damat,kayın babanın önünde vücudunun her yerine. Parfüm sıkmıştır.Halbuki gidip,içerde kimsenin olmadığı yerde parfümünü istediği gibi sıkması gerekirdi Bu durumlar karşısında evlilik birliği kökünden ve derinden sarsılmış,biraraya gelememişler,gelmeleride mümkün değildir,gelseler bile.asla geçim çıkaramazlar İşbu nedenle evlilik birliği kökünden ve derinden sarsılmıştır.." Bu dava dilekçesi beni de köklü ve derin bir sarsıntıya uğratmıştı. Hangi eğitim,öğretim ve zorunlu Türkçe dersi uygulaması bu meslektaşımıza Türkçe öğretebilir? Bence durum çaresiz ve acıklı. Kişinin kendisi eğer,sorumlu ve duyarlı değil ise,çabalar nafile... |
07-01-2008, 19:43 | #22 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Hem bakire hem de kız.
kayın baba, maun anne...
Dikkat! Tomruk devrülebilüüü; ayı çıkabilüüü... |
07-01-2008, 20:02 | #23 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Nasıl çıkarılırmış ki?
Ayrı yazılması gereken ama bitişik yazılmışları sayamadım. Ne yazık ki durum çok kötü, ama anketi işaretlemeyerek çekimser kalmamın nedeni üniversite çağında insanların anadilini öğrendiğini sanmaları ve öğrenme konusunda isteklerini tamamen yitimiş olmasıdır. Temel eğitim sayılabilecek yazım kuralları ve anlatım bozukluklarından arınmış bir dil kullanımı asıl olarak ilkokulda verilen eğitimle olanaklıdır. Üniversite çağında yapılması gereken yazım yöntemlerinin geliştirilmesi, düzgün bir diksiyonla iletişim, hızlı okuma, yaratıcı yazarlık gibi yetilerin geliştirilmesi olmalıdır. |
08-01-2008, 12:42 | #24 |
|
Özge Hanım ;
" ... Davalı oğlanın tutarsız ve düzensiz hareketleri... nedeniyle evlilik birliği kökünden sarsıldığı için... geçim çıkaramayacaklarını" davacı vekili yazmış. Arkadaşımız,neden geçim çıkaramayacaklarının gerekçelerini açıklamış oluyor...Dikkatsizlikten atlamışsınız! |
08-01-2008, 12:54 | #25 |
|
Haklısınız, nasıl çıkardığını açıklamış da benim takıldığım geçimin sağlanması yerine çıkarılması eyleminin nasıl başarıldığıdır.
|
08-01-2008, 13:24 | #26 |
|
Siz maddi geçimin temini zannetmiş olmalısınız,ama arkadaşımızın kastettiği : geçinme,anlaşma imkanıdır. Açıkladığı sebeplerle ve bunun dışında tanıklarının duruşmada verdikleri ifadelerden anlaşılacağı üzere : davalı oğlan beyaz çorap giydiği,pantolonunu bahçede çemkirdiği,maç izlerken TV den gözünü ayırmadığı v.b. nedenlerle geçim çıkarmalarının mümkün olmadığını anlamışlar...
|
08-01-2008, 13:31 | #27 | |||||||||||||||||||||||
|
Alıntısını yaptığım kısmı ben de anlamadım. O.Bayülgen sık sık ama farklı anlamda kullanırdı. Bahçede pantolon çemkirmek nasıl olmaktadır? Saygılarımla |
08-01-2008, 14:39 | #28 |
|
Kötü Türkçe kullanımında sorun bilgisizlik mi, yoksa ilgisizlik mi? Bir ilkokul mezununun dili doğru kullanamamasını eğitime bağlamak mümkün. Keza "de"lerin ayrı yazılması gibi daha "ince" kuralların hiçe sayılmasından da bilgisizliği sorumlu tutabiliriz sanırım. Ancak bir hukuk fakültesi mezununun "geliyo, gidiyo" yazmasını "geliyor"un yazılışını bilmemesine bağlayabilir miyiz?
Özellikle meslektaşlarımızın Türkçe kullanımı ile ilgili şikayetlerin büyük kısmının bilgisizlikten ziyade dile özen göstermemekle ve umursamazlıkla ilgili olduğu kanaatindeyim. En azından öyle olduğunu ummak istiyorum! Ve hal böyle olunca da hukuk fakültesinde Türkçe dersini zorunlu ders yapmanın bir faydası olacağını düşünmüyorum. İlkokul 2. sınıftan, lise son sınıfa kadar zorunlu ders olarak saatlerce "Türkçe" eğitimi almış ve üstelik Türkçe testini de aşarak Hukuk Fakültesini kazanmış bir üniversite öğrencisine Türkçe kullanımı adına öğretebileceğimiz fazla birşey kaldığını düşünmüyorum. Ama bu eğitimi gramer dersi olarak değil de, dile saygı göstermenin önemini zihinlere kazıyacak bir ders olarak yapılandırmayı düşünürseniz, o zaman sizlere katılabilirim. |
08-01-2008, 14:53 | #29 |
|
Suat Bey ;
"pantolununu çemkirdi" ifadesini,duruşmada davacı kızın annesi kullanmıştı. Ben de çok şaşırmıştım,aynı şehirde yaşadığımız ve halk arasında kullanılan yöresel kelime ve deyimleri bildiğim halde,bu deyime ilk kez rastladığım için hemen araştırdım : Pantolununun paçasını sıvamak,dizine doğru sıyırmak anlamında kullanmış tanık. Öylece vakıf oldum. Davacı tarafın izaha çalıştığı tüm bu olguların geçim çıkarmaya yetmeyeceğine dair bu güçlü anlatım ve savları davayı kazanmalarına yetmedi tabii. Çünkü mahkeme ve Yargıtay,tüm bu olaylara rağmen,yanlar arasında geçim çıkabileceğine hükmetmiş oldu. Ama meslektaşımız bana şöyle sitem etti : Sen benim karşımda dava kazanamazdın,ama herhalde birilerinden yardım aldın! İşte böyle,"İlim ilim bilmektir,ilim kendin bilmektir,eğer kendin bilmezsen ya nice okumaktır"diye boşuna dememişler. Hem kendini bilmeyecekler,hem okumayacaklar,,,Olmuyor tabii. Admin"in görüşlerini aynen paylaştığım,konu hakkındaki ilk mesajımdan anlaşılıyor... |
08-01-2008, 15:11 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
Özensizlik!
Bence de sorun ilgisizlik, özensizlik ve "saygısızlıktan"* kaynaklanmaktadır. Ben anketi, "hukuk fakültelerinde de Türkçe dersi okutulsun" olarak işaretledim. Bir hukukçunun Türkçe'yi iyi kullanması "en az" icra hukukunu ya da roma hukukunu bilmesi kadar önemlidir. Belki de böylelikle bu önemin verilmesi sağlanabilirdi. Türkçe, her fakültede olduğu gibi YÖK dersi değil, bizler için mesleki bir ders olmalıdır. Konuyla ilgili olarak değinmek istediğim bir husus daha var: "Türkçe yazmak ve bilgisayar kullanımı!" En son ne zaman, -kendime not olarak değil de- birisi okusun diye kalemle, kağıda yazı yazdım hatırlamıyorum. Yazı yazmayı unuttuk belki de... El yazımızla yazı yazarken okunduğu gibi yazılmayan kelimelerin daha çok farkındaydık ve ellerimiz refleks olarak doğrusunu yazardı. Şimdi ise "Word"ün "otomatik yazım denetimine" güveniyoruz sadece. (Sıklıkla doğru kelimeyi yanlış olarak görse de "Word", ona güvenemeyecek kadar da emin olamıyoruz bildiklerimizden.) Bu yüzden (otomatik düzeltme olmadığından) belki de sitemizde daha çok yazım hatasına rastlıyoruz. Saygılarımla, *Saygısızlık: Dava dilekçelerimizle, temyiz dilekçlerimizde bile yazım yanlışlıklarının farklı sayılarda olduğunu gözlemliyorum. Yazıyı yazarken gösterilen önem, yazıyı okuyacak kişi ya da kuruma göre değişebiliyor yani. Bu sebeple, bilgisizlikten değil de ilgisizlikten kaynaklanan hataların bir çoğu, mustakbel okuyucuya duyulan saygıyla ilişkilendirilebilir. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hangi seçmeli dersi seçmeliyim? | ahmet67 | Hukuk Lisans Eğitimi | 3 | 25-09-2007 16:40 |
İzmirli avukatlara savunma dersi | Av.Yüksel Eren | Hukuk Haberleri | 12 | 03-04-2007 23:00 |
Yüce Divandan Zamanaşimi Dersi | kum | Hukuk Haberleri | 1 | 12-11-2006 14:57 |
Savcılara AİHM'de '301' dersi | ahmetsacit | Hukuk Haberleri | 1 | 22-10-2006 11:48 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |