Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

Heyetle savcı aynı seviyededir

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-04-2009, 01:16   #1
üye18332

 
Varsayılan Heyetle savcı aynı seviyededir

Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan Salonu’nda savcıların avukatlarla aynı seviyede oturmasına Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’den itiraz geldi.

Gerçeker, "Bizim sistemimiz Avrupa’dan farklı. Bizde hakimler ile savcıların teminatları aynı, savcıların mahkeme heyetiyle aynı seviyede kalması uygun"; dedi. Gerçeker, ’bireysel başvuru hakkı’na da karşı çıktı.

YARGITAY Başkanı Hasan Gerçeker, Anayasa Mahkemesi’nin yeni binasındaki Yüce Divan Salonu’nda savcı ile avukatların aynı seviyede karşı karşıya oturmasını sağlayan sistemi uygun bulmadığını belirtti. Gerçeker, "Savcıların, heyetle aynı seviyede kalması uygun. Bizim sistemimizde hakimler ile savcıların teminatları aynı. Savcı sadece iddia makamını temsil etmiyor. Müdahilin ve sanığın hakkını da koruyor, lehte olan delili de topluyor. Bizim sistemimiz Avrupa sisteminden tamamen farklı" dedi.

Bireysel başvuru sistemi tamamen bozar

Gerçeker, yüksek mahkemeler olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verilmesine de karşı olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Bu sistemle yüksek mahkemelerin üzerinde tekrar bir yüksek mahkeme kurulmuş olacak, sistem bozulacak. Bireysel başvuru hakkı tanındığı zaman Anayasa Mahkemesi’nin kadrosu genişletilecek. Yasama tarafından oraya üye verilmesi düşüncesi de bize göre yargı bağımsızlığına tamamen aykırı bir uygulama. Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değiştirilmesine, Meclis tarafından üye seçilmesine karşıyız. Bunlar bize göre yargı bağımsızlığını geriye götürecek düzenlemeler. ’Anayasa değişikliği yapılsın, yapılmasın’ demiyoruz ama mutlaka yargı bağımsızlığını daha da kuvvetlendirecek şekilde yapılsın. Anayasa değişikliğinin son dönemde gündeme gelmesinin ardından Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’le konuyu görüştük. Karşı olduklarımızı ilettik. Çünkü bu sadece Yargıtay’ın düşüncesi değil, Danıştay da, Askeri Yargıtay da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi de aynı düşüncede."

Kaynak : www.hurriyet.com.tr
Old 26-04-2009, 12:02   #2
Av.Barış

 
Varsayılan

Anayasa mahkemesini tebrik etmek gerekir.Bu kadar bağnaz kafalı varken avukatlar ile savcının eşit seviyeye gelmesi biraz zordu.gerçi baskı şimdiden başlamış ise savcının zedelenen kimliğini(onlara göre) onarmak için gene aynı seviyeye alacaklardır.
Old 26-04-2009, 12:03   #3
Av.Barış

 
Varsayılan

Anayasa Mahkemesi’nin yeni binasında savcının mahkeme heyetiyle aynı kürsüde yer almamasına Yargıtay Başkanı, ‘Türkiye’de savcılar yargılamanın bir parçasıdır’ diyerek karşı çıktı

Anayasa Mahkemesi’nin yeni hizmet binasındaki Yüce Divan salonunda, savcıların oturacağı yerin avukatlar ile aynı hizada inşa edilmesi yüksek yargıda tartışma yarattı. “Silahların eşitliği” ilkesi gereği avukatların yıllardır dile getirdikleri talepleri dikkate alan Anayasa Mahkemesi yetkilileri, savcıların mahkeme heyetiyle aynı kürsüde oturmamaları gerektiği görüşüne varıldığını belirtti.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ise, Avrupa’daki çeşitli ülkelerde savcıların avukatlarla kürsünün altında aynı hizada oturduğunu belirterek, “Ancak, Türkiye’de durum farklı. Bizde savcılar yargılamanın bir parçasıdır” dedi. Yargıtay Başsavcılığı yetkilileri de, savcıların eskiden olduğu gibi heyetle aynı kürsüde oturması gerektiğini ifade etti.

‘Silahların eşitliği’
Avukatların yıllardır dile getirdiği, “savcıların da kendileriyle mahkeme kürsüsünün altında aynı hizada karşı karşıya oturması” talebi, Anayasa Mahkemesi’nin yeni hizmet binasında hayata geçirildi.
Anayasa Mahkemesi’nin yeni binasındaki Yüce Divan salonunda kürsü sadece mahkeme heyetine ayrıldı. Savcılara, kürsünün altında avukatların oturduğu bölümün karşısında oturma bölümü hazırlandı. Mahkemenin eski binasında, savcılar kürsüde heyet ile yan yana oturuyordu.
Mahkeme yetkilileri, savcıların kürsüde, kendilerinin ise aşağıda oturmalarını “marangoz hatası” olarak yorumlayan avukatların taleplerinin dikkate alındığını ve binanın bu şekilde inşa edildiğini, silahların eşitliği ilkesi gereği savcıların avukatlarla aynı hizada oturmalarının daha doğru olduğunu ifade etti.
Bu görüşe karşı çıkan Gerçeker ise, şunları söyledi:
“Bizim sistemimizde savcılık sadece sanığın aleyhine olan hususları değil, lehine olan hususları da araştırmak ve mahkemeye sunmak zorunda.
Bizde savcılar cumhuriyet savcısıdır. Yani savcı cumhuriyeti ve devleti temsil ediyor. Bu yüzden oturma düzeninde mahkeme heyetinin yanında ve avukatlardan daha yukarda olması daha doğru.”
Gerçeker, Türkiye’de savcılarla heyetin aynı kürsüde oturmasından kaynaklanan sorunların, “Savcıların farklı bir kapıdan mahkeme salonuna girmesi, heyetin müzakere yaptığı sırada salondan çıkması ve heyetin bir parçasıymış gibi davranmaması” ile çözülebileceğini kaydetti.

kaynak:Milliyet
Old 18-02-2010, 22:49   #4
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan

Aslında konu hassas daha çok cevap gelebilirdi zannımca belkide daha önceden çok tartışılmıştır bilemiyorum. Kısacası; polisin fezlekeyle yönlendirdiği savcının iddianamesinin hüküm fıkrasını oluşturmasına ve bu hükmün yargıtayca onanmasına tek engel savunmasıysa eğer bu savunmanın dinlenir olmasının ana şartı bu yolun bir yerde kesilmesidir. Disek dirseğe sav ve hükmün savunmasız eksik kalacağı oradadır. Ya bizde oraya çıkalım yada savcıda aşağıya gelsin.bana öyle geliyor...(aşağı ve yukarı sadece rakım; seviye veya mertebe değil)
Old 19-02-2010, 18:02   #5
gastamoney

 
Varsayılan

Bizim sistemimiz Yargıtay başkanının da belirttiği gibi Avrupadan farklıdır. çünkü özellikle anglo sakson geleneği başta olmak üzere orada itham sistemi geleneği vardır. Bizde ise tahkik sisteminin değişik modeli vardır. Bu nedenle bizim uygulamamızda Savcı sadece devletin avukatı gibi algılanamaz. zaten bu da mantıksızdır;çünkü devletin sanığı mutlaka cezalandırmak gibi bir gayesi olamaz. Bu nedenle zaten CMK daki düzenlemeler ile savcının, sanığın lehine olan delilleri toplaması ve ona savunmasını yapma imkanı tanıması kabul edilmiştir. Anayasal sistemimizde hakim ve savcılar aynı teminatlardan yararlanırlar. Bu da gayet normaldir. Zira savcı gerektiğinde soruşturma evresinde şüpheli hakkında takipsizlik kararı vermektedir. Bu da bir nevi hükümdür. Ayrıca suçun sübüta ermediği halde esas hakkındaki mütalasında beraat talep eder. Yoksa yeşilçam filmlerindeki gibi ayağa kalkıp her fırsatta sanığın şiddetle cezalandırılmasını isteyen bir savcılık sistemi bizde yoktur. Bundan sonraki uygulama da sanık lehine değişme eğilimindedir. yüzden kimse savcının oturduğu yerin yüksekliğinden gocunmasın ....
Old 20-02-2010, 14:59   #6
AvTürk

 
Varsayılan

bizde savcı yargılamanın bir parçasıdır diyen yargıtay başkanına sormak gerek 'avukatlar yargılamanın nesidir?'

sn gastamoney savcının yerinden hiç bir meslektaşın gocunacağını zannetmiyorum. hatta bana göre savcının yeri tavana tutturulmuş daha yüksek bir yer olabilir. mesele mi? değil.
sorun silahlaın eşitliği, adaletin 3 sac ayağı benzetmesinin sadece lafta kalmasından ibarettir. madem uygulama böyle, bize öğretilen iddia savunma ve yargılama kavramları, bunların görevleri v.s hepsi birer gölgeden ibaret kalıyor.

mevzuatın aksine uygulama ve sn gerçekere göre durum şöyle; yargılama makamıyla kaynaşmış bir iddia makamı, iddia makamıyla kaynaşmış bir yargılama makamı, ve ne olduğu belli olmayan savunma makamı!

soru şu sistem olması gerektiği gibi mi? hayır değil.
neden düzeltmiyorsunuz kardeşim? eee bizde böyle...
Old 20-02-2010, 21:47   #7
gastamoney

 
Varsayılan

Avukatların yargılamanın neresinde olduğuna dair sorulacak sorunun uygulamadaki bazı sıkıntılardan kaynaklandığını düşünüyorum. Ceza hukuku anlamında müdafanın önemini bence burada çok tartışmaya gerek yok . Müdafa makamını önce sanığın kendisi -ki işin doğası bunu gerektirir- ve avukatı oluşturur. Şüpheli ya da sanık olabilecek bir başsavcıyı ya da hakimi de sonuçta bir avukat temsil ediyor ve onu müdafa ediyor. Bu anlamda kimse avukatlığın önemi tartışmamalı.Mesleki hayatım da bunu açıkça bana gösterdi. Ancak iddia makamı ile müdafa makamını ayıran bir özellik, iddianın tamamen kamusallığı ile avukatlığın kamu hizmeti niteliğinde serbest meslek oluşudur.Hem avukatlık kanunu hem de vergi mevzuatımızda bu açıktır. Bence uygulamada görülen aksaklıklar tecrübesizlik yahut kişisel yanlışlıklardan kaynaklanmakta... Teşekkürler
Old 28-02-2010, 04:47   #8
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

Uygulamadaki olumsuzlukların elbette kişisel hata ya da tecrübesizlikten olduğunu da görmekteyiz. Ne var ki bunların en önemli kısmının da tecrübesizlikten değil, nefsi davranışlardan ve kaprislerden kaynaklandığını düşünüyorum.
Yargının sac ayaklarını hukuk fakültelerinde herkes öğrendi.
Savunmanın önemi sadece öğretide değil, uygulamada mahkemeye nasıl da katkı sağlamaktadır ki bu da yaşanılarak görülmektedir.
Ne var ki tüm hukukçular avukatların yerini ve önemini görüyor olmasına rağmen, avukatlar bir türlü yargının ve adliyenin parçası olarak görülmek istenilmiyor.
Bunu iyi niyetli olarak yorumlamak ise bence söz konusu dahi olamaz.
Hakimleri ve Savcıları yargının bir parçası olarak görüp hukuk mesleğinin bir başka biçimde icrasını yapan avukatları, yargının bir parçası olarak görmekte tereddüt bile etmeden dışarıda bırakan anlayışı maalesef iyi niyetli olarak değerlendiremiyorum.
Avukatlık mesleğini yargının dışında bırakanlar, avukatlığa değil hukuka ihanet etmektedirler. Zira avukatın konumunu kimi zaman ciddiye almayanlar, avukatı kalem personelinin keyfiyetine emanet ettiklerinin farkında bile olmuyorlar. Tahkikatı sürdüren kolluğun keyfiyetine avukatı mahkum ediyorlar. Bu mesleğin itibarını zedeliyorlar, hatta bazıları muhataplar nezdinde avukata kaybettirdikleri itibardan adeta keyif alıyorlar.
Esasen avukatlık mesleğine yaptıkları bu tavırları ile sonuçları itibariyle nelere sebep olduklarını da umursamıyor, hatta bazen sadece üstünlük komplekslerini yaşama arzularını sürdürmeye devam eden uygulayıcılar da açıkça görülebiliyor.
Silahların eşitliği prensibi, elinde yetki olanın umurunda bile değil. Birileri güçlü silahlarını kaybetmek istemiyorlar.
Bu mevzu, MAHKEME karşısında HAKİM, SAVCI ve AVUKAT ın yeri nedir şeklinde yeniden tartışılması gereken bir noktadadır.
Mahkemeye tarafların göstermesi gereken saygıyı sadece avukattan bekleyen bir kısım uygulayıcılar, dönüp kendilerine bakmıyorlar.
Elinde güçlü yetkiler olan hükümetlerin keyfi uygulamalarının konuşulduğu platformlarda idare ve devlet tartışılır iken hakim ve savcıların keyfiyeti konuşulmuyor bile.
Anlaşılan kimse keyfi davranma hakkının elinden alınmasını da istemiyor.

Avukatların durumunun, Genel Hukuk reformu çerçevesinde değil, ayrıca ele alınıp özel olarak reforma katılması gereken yeni düzenlemelerle ele alınması, avukatın kurumlardan delil toplamada daha etkin olabilecek ayrıcalıklara kavuşturulması gibi yeni ve kapsamlı düzenlemeler yapılması zorunluluğu olduğuna inanıyorum.
Avukatlık kanunu hiçe sayan ve vekaletname olmadan tahkikat evrakını inceletmeme cüretini sürdüren uygulayıcıların olduğunu görmeye devam ediyoruz. Sebep olarak da kalem yönetmeliğini gösterebiliyorlar. Özel yasa karşısında kalem yönetmeliği konuşulabiliyor. Buradaki sorun, yasaların uygulanmasında ya da tüm eksikliklere rağmen yasalarda değil, bakış açılarında diye düşünüyorum.
Avukatlar, mücadele ederek, köklü yasal değişiklikler ile anlayış değişimini sağlamadığı sürece mesleğin itibarında olumlu bir değişim olmayacaktır. Katkısı olan tüm üyelerimize teşekkür ediyorum.
Old 28-02-2010, 05:09   #9
Av. Tuğba Karaca

 
Varsayılan

3 tane meslektaşımın bir araya geldiğinde konu neden hep aynı? Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum kanun çok açık Savcı kimdir görevi nedir hukuk sistemindeki yeri nedir ??
İnatla olayı somutlaştırıp Savcının mahkemede oturduğu yere getirmekte ki amaç nedir??
Savcı müdafisi olduğunuz sanığın lehine bir mütalaa verdiğinde de oturduğu yerden öte görevi hakkında sizleri düşünmeye sevk ediyor mu?
Old 28-02-2010, 05:12   #10
Av. Tuğba Karaca

 
Varsayılan

Hakim Savcı Avukat üçgeninden daha da önemli sanığın müdafinin yanında olamaması değil midir?
Old 28-02-2010, 05:19   #11
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan Gocunmak

Alıntı:
Yazan gastamoney
......... yüzden kimse savcının oturduğu yerin yüksekliğinden gocunmasın ....
..
Sayın hakim-savcı adayı, gocunmak kelimesi bu tartışmanın konusu dahi olamaz. Bu anlayışla başlayacağınız yerde nasıl duracağınız da şimdiden belli oluyor zaten. İşte kullandığınız kelime ile de açıkça anlaşıldığı üzere sadece avukat-savcı durumunun değil, MAHKEME karşısında, AVUKAT-HAKİM-SAVCI durumunun yeniden ele alınması zorunluluktur.
Birileri hakim savcılığı tercih etti diğerleri ise SINAVA DAHİ GİRMEDİ, avukatlığı tercih etti diye ayrıcalık kazandı zannedilmemeli. Ayrıcalık ve üstünlük görecelidir. Kimileri o dediğiniz yerleri tercih dahi etmedi. İnşallah olmaz ama eğer hakim-savcı olamazsanız, meslekten çıkmak, çıkarılmak zorunda kalırsanız, avukatlığa dönmek nasip olursa, belki de kastedilen değişimler zamanla yapılırsa, bu anlayış ile mesleği yapmakta zorlanmamanız için durduğunun yeri bir daga gözden geçirmek zorunda kalabilirsiniz.
Avukatlar, hakim savcı olamadıklarından değil, benim gibi bazıları da memur olmak istemediklerinden bu mesleği onurla sürdürmeye devam etmekteler.

Siz durduğunuz yerin rakımı ile ilgilenebilirsiniz. Yüksekte durmakla yüceldiğinizi de sanabilirsiniz. Bu meyanda yerinizi kendinizce de beğenebilirsiniz. Bir de oradaki duruşunuza göre başkaları nezdindeki yeriniz önemli olacaktır. Önce adaylıktan kurtulup oraya bir oturun meseleleri daha başka yönleri ile görmeye başlayınca, yani asaleti tastik olmuş deneyimli bir memur olunca daha başka gözlerle bakmaya başlayacaksınız. Hakim yukarıda oturuyor ise bunu da şahsiyet ile ilişkilendirmeyin. Ancak şahsiyet sorunu olanlar yer tartışması yapıp gocunurlar.
Buradaki sorun, meseleyi ince ince hukuk anlayışı bakımından sorun olarak görüp tartışanların sorunudur.
Bu meslenin ne yargı sistemleri ile ne de santimetreler ile alakası vardır. Bunlar sadece kılıftır.
Yasaların kendisine verdiği yetkiyi tek başına ve müdahale ettirmeden icabında keyifle ve keyfiyetle kullanmak isteyenler tabiki her türlü aracı kullanmak istemektedirler. Kürsü de kimi zaman bunun aracı olarak kullanılmaktadır. Bu gün bu farkedildi diye başkalarının rahatsız olduğunu görüyoruz. Burası hukukun gelişimine katkı sağlamayı amaç edinenlerin tartıştığı bir platform iken kimsenin de şahsi kaprislerini tatmin edebileceği yer edilemez. Sizin bu tavrınızı ALENEN KINIYORUM.......
Old 28-02-2010, 05:30   #12
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Tuğba Karaca
Hakim Savcı Avukat üçgeninden daha da önemli sanığın müdafinin yanında olamaması değil midir?
Yukarıdaki yazınıza üstteki beyanlarımı tekrar ile cevap vermiş oluyorum ancak avukatın sanık yanında olması değerlendirmenize de katılıyorum. Bu meselenin tartışılan konu ile değil oturum düzeni ile ilgisinin olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
İfade ettiğiniz mesele, zaten tartıştığımız konudan doğmuyor mu! Avukatın müdafaasının önemini önemsemeyen bir anlayışın ürünü olarak avukat sanığın yanından ayrılmadı mı sayın meslektaşım. Avukat savunmasını yapar iken sanığa müdahale edemesin diye bu biçimde yanına oturtulmamıştır. Savcı sanığın haklarını zaten koruyor anlayışının bir ürünü olarak savunmanın diğer ve kimi zaman da önemsiz üyesi avukat müvekkilinden ayrı oturtulmaktadır. Meselenin sadece avukatın müvekkilinin yanında olmaması yada savcı ve hakimin yukarıda oturmasından değil, anlayıştan ileri geldiğini düşünmekteyim.
Old 28-02-2010, 05:30   #13
Av. Tuğba Karaca

 
Varsayılan

Meslektaşım hakim-savcı adayı değillim ki.Bu kadar öfke niye inanın anlamadım.Avukatım ve sağlığım elverdiği sürece mesleğimi icra edeceğim.(GURURLA)
Üzülerek görüyorum ki sizin yerinizle alakalı bir probleminiz var.Burası gerçekten de hukukun gelişimine katkı sağlamayı amaçlayan ama öncelikle SAYGILI bir biçimde düşüncelerimiz dile getirebildiğimiz bir platform.
Şahsi kaprisleri tatmin etmeye gelince inanın benim ihtiyacım yok ama sanırım siz hala AVUKATLIK mesleğinin en önemli gereğinin DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ olduğunu fark edememişsiniz.
Old 28-02-2010, 05:37   #14
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Tuğba Karaca
Meslektaşım hakim-savcı adayı değillim ki.Bu kadar öfke niye inanın anlamadım.Avukatım ve sağlığım elverdiği sürece mesleğimi icra edeceğim.(GURURLA)
Üzülerek görüyorum ki sizin yerinizle alakalı bir probleminiz var.Burası gerçekten de hukukun gelişimine katkı sağlamayı amaçlayan ama öncelikle SAYGILI bir biçimde düşüncelerimiz dile getirebildiğimiz bir platform.
Şahsi kaprisleri tatmin etmeye gelince inanın benim ihtiyacım yok ama sanırım siz hala AVUKATLIK mesleğinin en önemli gereğinin DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ olduğunu fark edememişsiniz.
Sayın meslektaşım forumu doğru okusanız verilen cevapların sizinle ilgisi olmadığını anlardınız. hakim adayı olan gastamoney isimli üyenin gocunmaya dair yazısına verilen cevabı üzerinize aldığınızı görüyorum. Rahat olun bizim de bir sorunumuz yok. Ancak tartışılan bir konudan avukatların rahatsız olup gocunduğunu ifade etmiş arkadaşımız, yukarıda ona verilen bir cevabı üzerinize aldınız sanırım.
Old 28-02-2010, 05:40   #15
Av. Tuğba Karaca

 
Varsayılan

Meslektaşım ani çıkışım için özür dilemeliyim şimdi farkettim yine de üslubunuz gerçekten tahrik edici.
Saati göz önünde bulundurursak minik dikkatsizlikleri görmezden gelebiliriz sanırım.
Old 28-02-2010, 05:48   #16
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

Estağfirullah.
Sevgili gastamoney kardeşimize de kızdığımızdan kırılacağımızdan değil. Bizden de hayli genç olduğu belli. Ama ettiği sözün avukatların en azından büyük bir kısmını rahatsız edeceğini bilmesi gerekir.
Nezaket ve düzgün ifade kadar güzel bir iletişim yolu olamaz. Ancak, gocunmak kelimesi beni çok rahatsız etti doğrusu. Sanırım çok kişiyide rahatsız eder. Mesleğin henüz başında olan bir meslektaşımızın, kardeşimizin şimdiden kendisini farklı yerlerde görmesi, önce kendisine zarar verecektir. Bunu zamanla daha iyi anlayacağına eminim. Sadece önemine dikkat çekmek için vurgu yapmak istedim. İleri gitmek değil maksadım... Avukatlar çok büyük bir camiadır. Uluorta böyle rahat ve gocunmak gibi kelimeler de kolay kullanılamaz. Ben de bir avukat olarak sessiz kalmam. Ayrıca benim inanın durduğum yerle ilgili hiç bir sorunum da olmaz. durduğum yerden çok hedef vurabildiğimi biliyorum. Bu da bana yetiyor. sadece forumda fikir beyan edeyim derken ortaya çıktı. Meslektaşlarımdan avbarış bey daha fazla fikir beyan edilmeliydi dediği için yazmıştım İyi sabahlar herkese...
Old 28-02-2010, 13:06   #17
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Tuğba Karaca
Hakim Savcı Avukat üçgeninden daha da önemli sanığın müdafinin yanında olamaması değil midir?

Sanığın yeri müdafiinin yanıdır.

Bunu söyleyen sadece hukukçular değil; aynı zamanda Adalet Bakanlığı.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=47598

İnanmayan bakar...
Old 02-03-2010, 11:01   #18
MTL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hakan EREN
Sanığın yeri müdafiinin yanıdır.

Bunu söyleyen sadece hukukçular değil; aynı zamanda Adalet Bakanlığı.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=47598

İnanmayan bakar...

Kesinlikle bu şekilde olmalı. Sanık ve sanık müdafii birbirinden kopuk şekilde yargılama yapılmamalı. Keşke böyle bir düzenleme mevcut sisteme otursa ne güzel olur.
Old 14-04-2010, 10:08   #19
agah

 
Varsayılan

Sayın Ali Türker
Aslında savcılar zeminde avukatlarla eşit seviyede oturabilirler.Fakat şu andaki sistem maalesef hakim ve savcıları aynı kanuna tabi tutarak, staj eğitimini birlikte vererek onları birbirinden farklı olmadıkları yolunda şekillendirmektedir.Haliyle şu durumda hiç bir savcının kolay kolay bulunduğu yerden inmeyi kabulleneceğini zannetmiyorum.Eğer Batıda uygulandığı gibi hakim ve savcı farklı meslek grupları olarak değerlendirilseydi.Bu düşünceler de hayata geçirilebilirdi.Şu anki haliyle savcının aşayı inmesi gerektiğinin savunulduğu her ortamda olayı kişiselleştirip üzerine alınanların olması da bu yüzdendir. Savcının şüphelinin lehine de hareket etmesinden yola çıkılırsa, müdafiin de mağdurun lehine hareket etmesi gerektiğini düşünmemiz lazım.Avukatlık kanununa göre avukatlığın amacı "anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak" değil midir?
Old 16-04-2010, 14:35   #20
Avukat Ali TÜRKER

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım agah bey de da haklı. Fakat bizdeki sorunların heralde en başında geleni de kişsel ve sosyal gelişmişliğimizle alakalı... Bir çok meseleyi kişisel konumlarımızla değerlendiriyoruz.. Halbuki mesleleler, olması gereken noktasında ele alınsa, doğruya yakın cevaplar alıp sistemimizi de ona göre yeniden yapılandırabileceğiz.

Değerli meslektaşlarım, size hitap eder iken Hukuk Fakültesi mezunu olduğunuz için meslektaş diyorum. Bu ifade ile avukatları kasdetmiyorum. Nitekim Türk Hukuk Sitesi üyeleri içinde, çeşitli görevler yapan meslektaşımız da bulunmaktadır. İşte burada meslek ile görev ayrımı yapmanın önemi ortaya çıkıyor.

HUKUKÇULUK bir MESLEK iken,
AVUKATLIK, HAKİMLİK, SAVCILIK, DANIŞMANLIK, vesair işleri ifa etmek ise sadece BİR GÖREV değil midir.

Hakim, savcı, noter iken avukatlığa, avukat iken noter, hakim ve savcılığa geçişin sistemimizde bulunmasının temel nedeni, bu görevlerin aynı meslek gurubu tarafından yapılabilir olmasından ileri gelmektedir.

Hukuk meslek gurubunun mensupları, yaptıkları göreve uygun konum almayı içselleştirebilmelidir. Dün avukat iken bu gün hakim ya da savcı ya da noter olduğu gibi, dün bu görevlerde iken bu gün avukatlık yapan bir dolu meslektaşımız bulunmaktadır. Yine dün hakim iken savcı, savcı iken hakimlik yapan meslektaşlarımız da bulunmaktadır.

Şimdi bir görev değişince daha değerli ya da daha az değerli bir konuma mı gelinmiş olunmaktadır. Bu tamamen ihtiyaçlar, tercihler, koşullar gibi bir çok nedene dayanmaktadır. Somut durumdan olmaması gereken bir yorumla kişisel konumları güçlendirecek sonuçlar çıkarılamaktadır.
Sanırım bunu yaşıyoruz. Bu tarz yaklaşımlar, göreve değil mesleğe zarar verir. İtibar zedeler. Herkesin bulunduğu yerde güçlü bir duruşu vardır. Mesle santimetreler ile alakalı değildir. Yargının unsurlarının durduğu yerde saygıyı hak etmesi, ciddiye alınması, adaletin sağlanmasında etkin konumda bulunabilmesi iddiamızı değerlendirmekle alakalı bir mesele var ortada.
İşin esasının sanık, müddei ya da müşteki tarafının mahkeme karşısında eşit seviyede olması ile alakalı olduğunu görmek gerekir.
Hakimin yüksek bir konumda bulunması, mahkemeyi ve Türk Adaletini temsil edip hükmetme konumundan ileri gelir. Yukarıda duran hakim değil temsil ettiği mahkemedir. Hakim temsil ettiği güç nedeni ile orada durur ve bu uygulama da son derece yerindedir.
Saygıdeğer savcılarımızın zeminde yer alması hem müddei hem de savunmacı konumlarına nasıl bir halel getirebilir...
Yargılama aşamasında hakim ve savcıların bukundukları yerde birbirleri ile istişare ettiklerini, kimi zaman savcı yerine mütala yazdırdıklarını her meslektaşımız da görmüştür. Şimdi bu nasıl oluyor?...... Bunun anlamı nedir?.... Ara verildiğinde herkes dışarı, hakim savcı içeride. Bunun anlamı nedir?.... Açmaya gerek duymuyorum. Hukukçuların tümü bu soruların anlamını ve adalete düşürdüğü gölgeyi çok iyi bilir....
Sistem bunu mu öngörektedir?.... Oysa uygulamada sıkça karşılaşılan olaylardır bunlar...
Bu küçücük örnekler dahi, işin ciddi olduğunu göstermeye yeter. Bu mesleler, işin psişik tarafları da dikkate alınarak yeniden ve bilimsel temelleri olan yöntemler ile ciddi ciddi irdelenmesi gerekir...
Türk Adaleti, tüm kurumsal işleyişleri ile Milletimize ve Devletimize yakışır vaziyette işleyecek konuma kavuşturulmalıdır. Kanaatlerimi arz ettim...
Selam ve saygılarımla...
Old 23-05-2014, 01:03   #21
cetincesur

 
Varsayılan AİHM kararı

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE’NİN
DİRİÖZ / TÜRKİYE KARARI





Başvuru Numarası: 38560/04.

Çeviren : Tuğrul UZUN- Cumhuriyet Savcısı Adayı, 31 Mayıs 2012 tarihli kesinleşmiş bu karar Fransızca metninden Türkçe’ye çevrilmiştir.


Anahtar Kelimeler
1. Cumhuriyet Savcısının Duruşma Salonundaki Yeri, Silahların Eşitliği İlkesi
2. Adil Yargılanma Hakkı, Avukat Yardımı İsteme Hakkı, Avukat Olmadan Kollukça Alınan İfade, Adil Yargılanmaya İlişkin Güvencelerden Vazgeçme

ÖZET
1. Cumhuriyet Savcısının duruşma salonunda savunmaya göre daha yüksek bir yerde oturması, savunmayı somut bir şekilde daha güç bir hale getirmediği müddetçe silahların eşitliği ilkesini ihlal etmemektedir.
2. Avukat yardımından yararlanma hakkı kendisine hatırlatıldığı halde şüphelinin avukat istemediğini beyan etmesi sonucu kolluk tarafından avukat olmadan ifade alınması adil yargılanma hakkının ihlalini teşkil etmez. Sözleşmenin 6. maddesi, kişinin tamamen kendi iradesi ile olmak üzere adil yargılanmaya ilişkin güvencelerden vazgeçmesine engel değildir.

DİRİÖZ / TÜRKİYE KARARINDA,
Başkan - François Tulkens,
Yargıçlar- Danuté Jociene, Dragoljub Popovic, Işıl Karakaş, Guido Raimondi, Paulo Pinto de Albuquerque, Hellen Keller ve Daire Yazı İşleri Müdürü Yardımcısı F. Ellens-Passosile toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Dairesi, yapılan müzakere sonucunda 10 Mayıs 2012 tarihinde aşağıdaki kararı vermiştir.

USÛL
1. Davanın temelinde Ümit Diriöz'ün (“Başvuran”), vatandaşı olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşmenin (“Sözleşme”)'nin 34. Maddesi uyarınca 6 Temmuz 2004 tarihinde yapmış olduğu başvuru (No: 38560/04) bulunmaktadır.
2. Başvuran, İstanbul'da avukatlık yapmakta olan M. Baykal tarafından, Türk Hükûmeti (“Hükûmet”) ise kendi temsilcisi tarafından temsil edilmektedir.
3. Başvuru 22 Eylül 2009 tarihinde kısmî olarak kabul edilmez bulunmuştur. Silahların eşitliği ilkesi ve kolluk karşısında avukat yardımının yokluğundan kaynaklanan (Sözleşme'nin 6. Maddesi) iddialar ise Hükûmet'e bildirilmiştir. Ayrıca, Sözleşme'nin 29/2. Maddesinin izin verdiği üzere, Daire'nin söz konusu iddiaların kabul edilebilirliği ve esası üzerindeki hükmünü aynı zamanda açıklamasına karar verilmiştir.

OLAYLAR
I. Davanın Koşulları
4. 1977 doğumlu olan Başvuran İstanbul Bayrampaşa'da tutuklu olarak bulunmuştur.
5. Başvuran, 9 Eylül 2000 tarihinde birkaç kişilik bir grupla arasındaki sözlü tartışma sırasında birden fazla kez ateş etmiş ve dört kişi açılan ateş sonucunda yaralanmıştır. Tartışmayla ilgisi olmayan ve kaza kurşununa hedef olan bir kişi ise hayatını kaybetmiştir. Başvuran, bunun üzerine kaçmıştır.
6. Fatih Cumhuriyet Savcısı (“Savcı”), 3, 6 ve 9 Ekim 2000 tarihlerinde mağdurları ve görgü tanıklarını dinlemiştir.
7. Başvuran hakkında 12 Ekim 2000 tarihinde yakalama emri çıkarılmıştır.
8. Başvuran, 12 Ocak 2001'de sahte bir kimlik kartıyla yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. Aynı gün imzalanan tutanağa göre, Başvuran kendisi ya da baro tarafından sağlanacak bir avukatın yardımından yararlanma, yakalanmasıyla ilgili olarak yakınlarına haber verme ve sessiz kalma haklarına ilişkin olarak bilgilendirilmiştir.
9. 18 Ocak 2001'de polis tarafından başvuranın ifadesi alınmıştır. Bu amaçla imzalanan formda başvuran "ifade vermek istiyorum" ve "avukat istemiyorum" kutucuklarını işaretlemiştir.
10. Başvuran 18 Ocak 2001'de Savcı ve Fatih Sulh Ceza Hâkimi karşısına çıkarılarak avukatının huzurunda sorgulanmıştır. Avukatı, başvuranı yargılamanın bu tarihten sonraki her aşamasında savunmuştur. Kollukta verdiği ifadeyi tekrar eden başvuran, hâkim tarafından tutuklanmıştır.
11. İstanbul Cumhuriyet Savcısı, 29 Mart 2001 tarihinde düzenlediği iddianame ile başvuran aleyhine kamu davası açmıştır.
12. Başvuran, 15 Ekim 2001 tarihinde Fatih Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından mahkûm edilmiştir.
13. Hüküm Yargıtay tarafından usûle ilişkin nedenlerle 19 Ocak 2002 tarihinde bozulmuş ve dosya yerel mahkemeye geri gönderilmiştir.
14. 13 Ocak 2003 tarihli duruşmada Savcı tarafından Başvuranın cezalandırılması istenmiş, ağır ceza mahkemesi avukatının talebini yerinde görerek başvurana davanın esasına ilişkin son savunmasını hazırlaması için süre vermiştir.
15. 30 Ocak 2003 tarihli duruşmada başvuran ağır ceza mahkemesi tarafından kasten adam öldürme, öldürmeye teşebbüs ve ateşli silahla yaralama suçlarından suçlu bulunarak otuz yıl hapis ve ağır para cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkeme kararını başvuranın gözaltında alınan ifadesi, görgü tanıkları ve mağdurların beyanları ile otopsi raporlarına dayandırmıştır.
16. Başvuran bu hükme karşı temyize başvurmuş, özellikle kasten adam öldürme ve öldürmeye teşebbüs nitelendirmesine karşı çıkmıştır. Ayrıca, meşru müdafaadan yararlanması gerektiğini savunmuştur.
17. Yargıtay, 17 Aralık 2003 tarihinde yerel mahkeme tarafından verilen kararı onamıştır.
18. 5 Şubat 2004 günü karar mahkeme kalemine kaydedilmiştir.
19. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Ceza Kanunu’nda başvuranın lehine düzenlemelerin sonucu olarak 28 Haziran 2005'te verdiği ve 16 Mart 2007'de Yargıtay tarafından onanan ek kararında adam öldürmeye teşebbüs suçundan verilen cezada indirime gitmiştir.

II. İlgili İç Hukuk
20. Ceza Muhakemesi Kanununun 144. maddesine göre, yakalanan ya da tutuklanan her kişi vekâletnamesi olmasa bile avukatı ile yalnız bir şekilde görüşme hakkına sahiptir.

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME
I. Sözleşmenin 6. Maddesi’nin İhlal Edildiği İddiası Hakkında
21. Başvuran, kural olduğu üzere duruşma salonunda savcının daha yüksek bir yerde oturmasına rağmen kendisinin ve avukatının daha aşağı seviyede bulunmasının silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği iddiasında bulunmakta, ayrıca avukatı halkın girdiği kapıyı kullanırken savcının hâkimler ile aynı zamanda ve aynı kapıdan duruşma salonuna girdiğini ifade etmektedir. Başvuran, polis tarafından sorgulanması sırasında avukat yardımından yararlanmadığını da ileri sürmekte, bu bağlamda avukat talep ettiğini iddia etmektedir. Bu iddialar, Sözleşmenin, ilgili bölümleri aşağıdaki şekilde kaleme alınmış olan, 6. maddesinin 1 ve 3-c fıkralarına ilişkindir:
"Herkes (...) kendisine yöneltilen her türlü suçlamaya ilişkin olarak davasının (...) mahkeme tarafından adil bir şekilde görülerek karara bağlanmasını isteme hakkına sahiptir."
(...)
3. Her sanık özellikle şu haklara sahiptir:
(...)
c) "Kendisini savunmak veya kendi seçtiği bir avukatın yardımından yararlanmak, eğer avukat ücretini ödeyecek imkânı yoksa, adaletin gerektirmesi halinde resen görevlendirilecek bir avukatın yardımından yararlanabilmek"

A. Kabul Edilebilirlik Hakkında
1. Savcının duruşma salonundaki yerine ilişkin iddia
22. Hükûmet, başvuranın tezini reddetmekte, savcıların duruşma salonundaki yerinin daha çok şekle ilişkin olduğunu ve hiçbir şekilde sorumluluk ve görevlerinin özüne ilişkin olmadığını değerlendirmektedir. Hükûmet, savcının yerinin savunmaya göre daha yüksekte olduğu Avrupa Konseyi üyesi ülkeleri örnek vermektedir.
23. Hükûmet, Türk mahkemelerinde hâkimin yerinin savcıdan uzağında olduğunu belirtmekte, hâkim ve savcılarının oturma düzenin Türk usûl hukukundaki bir teamülden kaynaklandığını açıklamaktadır. Bu teamül, bu iki meslek üyelerinin aynı eğitimden ve mesleğe başlamadan önce aynı sınavı geçmeleri, iki meslek arasında geçişin mümkün olması gibi hususlardan kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, hükûmete göre bir cumhuriyet savcısı hâkimliğe geçebilecek, aynı şekilde bu durumun tersi de mümkün olabilecektir. Hükûmet ana fikrin, kamunun menfaatini temsil etmekle yükümlü olan savcının mağdurun haklarını savunduğu gibi savunmanın da menfaatlerini korumak zorunda olmasında yattığını ifade etmekte, bunun yanında savcının yalnızca sanığın aleyhine olan delilleri değil aynı zamanda lehine olanları da toplamak zorunda olduğunu da hatırlatmaktadır. Bundan yola çıkarak da savcının savunmadan daha yüksek ama hâkimlerden uzakta oturmasının sembolik bir anlamı olduğunu savunmaktadır.
24. Hükûmet, 10 Haziran 2004 tarihli ve 50744/99 numaralı Töre/Türkiye kararına atıf yaparak davadaki tarafların eşit haklara sahip olduğu ve başvuran tarafından tartışma konusu edilen uygulamanın adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olmadığı sonucuna ulaşmaktadır.
25. Mahkeme önceki kararlarında, ortaya konulan durumun, savcıya duruşma salonunda "fiziksel olarak" ayrıcalıklı bir yer sağlaması fakat sanığı kendi menfaatlerini savunma açısından somut şekilde dezavantajlı bir konuma sokmaması halinde silahların eşitliği ilkesini ihlal etmediğini değerlendirdiğini hatırlatır. [Chalmont/Fransa (kabul edilebilirliğe ilişkin karar) Aralık 2003 no: 72531/01 AİHS; Carballo ve Pinero/Portekiz (kabul edilebilirliğe ilişkin karar) 21 Haziran 2011 no: 31237/09]
26. Mahkeme, davadaki koşulların oturmuş içtihattan ayrılınmasını haklı çıkartacak hiçbir özellik arz etmediği kanaatindedir. Bu nedenle, iddia Sözleşmenin 35/3,4 maddesi gereğince, esasa ilişkin açık noksanlık nedeniyle kabul edilmez niteliktedir.

2. Gözaltında avukat yardımından yararlanılmaması ile ilgili iddia hakkında
27. Mahkeme, söz konusu iddianın Sözleşmenin 35/3. maddesi anlamında açıkça temelden yoksun olmadığını ve ayrıca kabul edilebilirliğe ilişkin bir kuralı da ihlal etmediğini tespit etmekte ve kabul edilebilir olduğunu beyan etmektedir.

B. Esas Hakkında
28. Başvuran, gözaltı sırasında avukat yardımından yararlanmak istediğini savunmakta fakat bu yardımı reddettiği yönünde attığı imzaya bir açıklama getirmemektedir.
29. Hükûmet, gözaltına alınır alınmaz hakları ve kendisine karşı yöneltilen suçlamalar hakkında bilgilendirilmiş olduğunu hatırlatmak suretiyle başvuranın bu iddiasına karşı çıkmaktadır. Başvurana kendisinin seçeceği ya da resen görevlendirilecek bir avukatın yardımından yararlanabileceği ve ailesini bilgilendirebileceği hatırlatılmıştır. Hükûmet, başvuranın haklarını anladığını, avukat yardımından yararlanmak istemediğini beyan ettiğini ve gerek savcılık gerekse Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay aşamasında avukatının bulunduğunu ifade etmektedir.
30. Mahkeme, 6. maddenin 3-c fıkrasında yer verilen hakkın, 1. fıkrada yer bulan ceza yargılaması bağlamında adil yargılanma hakkına ilişkin olduğu yönündeki içtihadını hatırlatır [Salduz/Türkiye kararı (Büyük Daire) no: 36391/02 50-54. paragraflar, AİHS 2008]. Mahkeme, bu bakımdan, 6/1'deki hakkın tatmin edici bir şekilde "somut ve etkin" olabilmesi için, somut olaydaki özel şartların bu hakkın kısıtlamasına ilişkin zorlayıcı bir nedenin varlığını ortaya koyması istisnası dışında, genel olarak şüpheliye ilk ifade almadan itibaren avukat yardımının sağlanması gerektiğini de belirtir. Bu nedenler avukata erişimin kısıtlanmasını haklı çıkardığında bile, sebebi ne olursa olsun, aynı yöndeki bir kısıtlama sanığın 6. maddeden kaynaklanan haklarına haksız bir şekilde zarar vermemelidir. Kural olarak, sanığın polis huzurunda, imkân dâhilindeki avukat yardımı olmadan alınan ve kendini suçlayıcı şekilde verdiği ifadenin mahkûmiyete esas alınması savunma hakkının telafisi mümkün olmayacak bir şekilde ihlali anlamına gelmektedir (Salduz/Türkiye kararı, paragraf 55).
31. Bununla birlikte, Mahkeme Salduz davasından farklı olarak, huzurdaki davada ilgilinin gözaltı sırasında avukatının olmayışının ilgili kanuni düzenlemelerin sistematik bir şekilde uygulanmasından kaynaklanmadığını not etmektedir. Olayda, ilgili mevzuat, yani Ceza Muhakemesi Kanununun 144. maddesi ilgiliye avukat talep etme hakkını tanımaktadır.
32. Bu açıdan, Mahkeme 6. maddenin ne lafzı ne de ruhunun ilgilinin adil yargılanmaya ilişkin güvencelerden tamamen kendi iradesi ile olmak üzere açık ya da zımni şekilde vazgeçmesine engel teşkil etmediğini hatırlatır [Kwiatkowska/İtalya (kabul edilibilirliğe ilişkin karar) no:52868/99, 30 Aralık 2000, ve Ananyev/Rusya, no: 20292/04, paragraf 38, 30 Temmuz 2009]. Bununla birlikte, Sözleşmenin amacına uygun olması açısından, yargılamada yer alma hakkından vazgeçme şüpheye yer bırakmayacak şekilde yapılmalı ve önemine uygun asgari güvencelerle donatılmış olmalıdır (Salduz, paragraf 59; Yoldaş/Türkiye no: 27503/04, paragraf 51, 23 Şubat 2010; Trymbach/Ukrayna no: 44385/02 paragraf 61, 12 Ocak 2012).
33. Mahkeme, huzurdaki davanın özel şartlarına göre başvuranın gözaltı sırasında avukat yardımından yararlanma hakkının kendisine hatırlatıldığını not etmektedir. Bu bakımdan, polis gözaltı esnasında başvuranın haklarını, özel olarak da avukat hakkını içeren bir tutanak düzenlemiştir (bkz. paragraf 8). Tutanağın okunmasından sonra kendisi tarafından imzalanan bir sureti Başvurana verilmiştir. Bunun dışında, polis aynı şekilde ilgiliye ailesine haber verilmesini isteme hakkı olduğunu da hatırlatmıştır.
34. Başvuran ise avukat yardımı istemediğini belirten kutucuğu işaretlemiş ve formu imzalamıştır (bkz. paragraf 9).
35. Mahkeme, başvuranın gözaltı süresince avukat yardımından yararlanma hakkı olduğunu, bu hak kendisine hatırlatılmasına rağmen kendisinin avukat yardımını reddettiğini tekrar ele alır. Dolayısıyla, başvuranın bu hakkından vazgeçmesi şüphe uyandırmayacak kadar açık ve gerekli asgari güvencelere sahip durumdadır (Yoldaş, paragraf 52). Bu bakımdan Mahkeme başvuranın avukat talep ettiğine dair iddiasını hiçbir şekilde savunmadığı gibi aksini gösteren bir beyanın altına neden imza attığını da açıklamamakta olduğunu da not eder.
36. Öte yandan, başvuranın Cumhuriyet Savcısı ve Mahkeme huzurunda da aynı şekilde ifade verdiğini ve ne kendisine yöneltilen olguları ne de ifadenin içeriğini reddetmiş olduğunu saptamamak mümkün değildir. Esasında başvuran olayların hâkimlerce yapılan nitelendirmesini reddetmekle yetinmiş, yargılamanın başından sonuna kadar aynı kalan kendi versiyonunu ise tartışma konusu yapmamıştır. Bu nedenle Mahkeme, esas mahkemesi hâkimlerinin başvuranın savunma hakkını titizlikle koruduğunu ve davadaki hiçbir unsurun başvuranın avukat yardımını reddetmesinin özgür iradesine dayanmadığını ya da şüpheye yer bırakır nitelikte olduğunu düşündürecek nitelikte olmadığını değerlendirmektedir (Yoldaş, paragraf 53).
37. Bu şartlar altında, kendi uhdesindeki hususlar ve tarafların değerlendirmeleri ışığında, davanın geniş çaplı değerlendirilmesi sonucunda Mahkeme başvuranın Sözleşmenin 6. maddesinin 1. ve 3-c fıkraları anlamında adil yargılanma hakkından mahkûm bırakılmadığı sonucuna ulaşmıştır.
38. Dolayısıyla, Sözleşmenin 6. maddesinin 1 ve 3-c fıkralarının ihlali söz konusu değildir.

MAHKEME, BU GEREKÇELERLE VE OYBİRLİĞİYLE
1. Başvurunun gözaltı sırasında avukat yokluğundan kaynaklanan iddiası bakımından kabul edilebilir fakat diğer hususlar açısından kabul edilemez olduğuna,
2. Sözleşmenin 6. maddesinin 1 ve 3-c fıkralarının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Fransızca olarak kaleme alınan bu karar Yönetmeliğin 77. maddesinin 2 ve 4. fıkraları uyarınca 31 Mayıs 2012 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.



F. Elens- PassosFrançois Tulkens
Y. İşleri Müdür YardımcısıBaşkan























Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Daire’nin Diriöz / Türkiye Kararı
Çeviren: Tuğrul UZUN
Türkiye Adalet Akademisi, Küresel Bakış Dergisi, Yıl:2, Sayı:7, Ekim 2012
Old 26-05-2014, 09:32   #22
Batu Han

 
Varsayılan

Gerçekten bu tartışmanın Türk Hukuku için çok erken olduğunu düşünüyorum. Keşke mahkemeler önce avukatın halihazırda mahkemelerde bir yeri olduğunu kabul etseler ve kendi makamlarına gösterdikleri özen ve duydukları saygıyı mahkemenin bir parçası olan avukatlara da gösterseler.

Hakimlerin avukat dilekçelerini okumadığı, gerekçeli kararlarına meslektaşlarımızın savunmalarını eklemediği bir ülkede savcı'nın yerinin tartışılmasını gerçekten ütopik buluyorum. Korkum yakın gelecekte savcıların hakimlerin de üzerinde bir noktada oturması ve hakimlerin sadece onay mercii haline gelmesidir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
''Avukat,Hakim-savcı ile aynı tuvaleti kullanamaz'' Av.G.K. Hukuk Haberleri 22 20-03-2014 12:34
Aynı alacak için ve aynı nedene dayanarak iki kez ihtiyati haciz kararı SHODAN Meslektaşların Soruları 2 03-01-2009 20:57
Savcı Maaşları belamir Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 24 12-12-2008 20:02
Savcı Sarıkaya Hk. Rusen_Alp07 Hukuk Sohbetleri 1 12-06-2006 19:40


THS Sunucusu bu sayfayı 0,13990211 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.