| Kanallar : Lütfen
Seçiniz |
|
|
|
|
|
|
|
|
tahliye taahhütnamesi ilk önce taşınmaz sahibi adına açtık daha sonra kira sözleşmesini taşınmaz sahibinin babası tarafından imzalandığını fark ettik ve diğer icra takibinden feragat etmeden kira sözleşmesini imzalayan adına tekrardan icra takibi açtık ve icra takibine itiraz ettiler fakat ilk açtığımız icra takibi halen açık ve itiraz nedeniyle durdurulduğu için meslektaşlarım nasıl bir yol izleyebilirim.
|
|
|
|
|
|
|
Merhaba, müvekkil 2024 yılı başlangıç tarihli 1 yıl süreli ve yıllık peşin 100bin tl olarak dükkan kiralıyor. Kira sözleşmesi yapılırken 50bin tl peşinat veriyor ve peşinatın ödendiği kira sözleşmesinin içerisinde de yazılıdır. Ayrıca kira sözleşmesine konulan ek madde ile kira artışları 3 yıl süre ile yıllık %20 olacak diye kararlaştırılmış. Müvekkil kalan kirayı elden ödemiştir.
Kiracı 2025 yılı için banka üzerinden 14bintl ödeme yapmıştır. Kiraya veren 2025 yılı için on aylık 139 bin tl kira alacağı icraya koymuş müvekkil tahliye edileceği korkusu ile tutarı ödemiştir. Şimdi ise kiraya veren 2024 yılı için 1 yıllık kira bedeli 100bin tl ve işlemiş faizini icra koymuştur.
1- Öncelikle 2024 yılı için sözleşme yapılırken verilen ve sözleşme içerisinde yazılı 50bin tl peşinat kira bedelinden düşülebilir mi?
2- Kira artış %20 olarak kararlaştırılmasına rağmen müvekkilin tek seferlik 14 bin tl olarak ödediği miktar aylık kira ödemesi olarak kabul edilip artış oranının çok üzerindeki miktar yıllık olarak talep edilebilir mi?
3- Müvekkilin 2025 yılı için artış oranından fazla ödemiş olduğu miktarın iadesi için istirdat davası açılarak talep edilebilir mi?
Şimdiden teşekkür ederim, iyi çalışmalar dilerim.
|
|
|
|
|
|
|
Meslektaşlarım Merhabalar;
Müvekkilim hakkında çok sayıda devam eden Dolandırıcılık dosyası bulunuyor. Zarar giderimi yapraak HAGB almaya gayret ediyoruz. Ancak davalar devam ederken bir kısım HAGB kararı kesnileşti. HAGB takdiri yapılırken suç tarihindeki adli sicil kaydının temiz olması yeterli midir? Çok teşekkürler
|
|
|
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım. Bir sorum olacaktı.İİK 121 uyarınca açılan ortaklığın giderilmesi davasında üç taşınmaz bulunuyor. Paydaşlardan ikisinin toplam pay değeri diğer borçlu paydaşa göre daha yüksek. Dosyada yapılan değer tespitine göre, küçük nitelikteki iki taşınmazın toplam değeri, borçlu olan paydaşa özgülendiğinde bu paydaşın pay değerine oldukça yakın bir denge sağlıyor. Buna karşılık, büyük taşınmazın da 2 paydaşlara tahsisi halinde, taşınmazların tümünün satışına gerek kalmadan fiilî taksim yapılması ve yalnızca özgülenemeyen taşınmazların satışa çıkarılması ihtimali doğuyor.
Bu çerçevede; TMK m.699 uyarınca paydaşlar arasındaki menfaat dengesi dikkate alınarak küçük taşınmazların borçlu paydaşa özgülenmesi, büyük taşınmazın diğer iki paydaşa tahsisi ve böylece sadece bazı borçluya düşen 2 taşınmaz yönünden satış kararı verilmesi hukuken mümkün müdür?
Zira tüm taşınmazların satışa çıkarılması halinde dosya borcunun fazlasıyla üzerinde bir meblağ oluşmakta; oysa iki küçük taşınmazın borçlu paydaşa özgülenmesi halinde dahi borç tamamen karşılanabilmektedir. Tüm paydaşların da buna rızası bulunuyor.Bilirkişi raporunda bu husus incelenmemiş, ortaklığın yalnızca satış yoluyla giderileceği tespit edilmiş.
|
|
|
|
|
Yazan : sydkyv,
Tarih : 05-12-2025 22:42
|
Zincirleme nitelikte tek bir trafik kazasında 5 araç yer alıyor. Kaza tek bir tutanak ve tek bir olay örgüsünden oluşmakta. İlk araç bir araca çarpıyor, durmayıp diğerine çarpıyor; çarpılan araç savrulup başka araca çarpıyor ve bu şekilde zincir devam ediyor.
STK kusur dağılımını tüm kazayı bir bütün kabul ederek şu şekilde yapmış:
İlk çarpan araç: %75 kusurlu
Ara zincirdeki bir araç: %25 kusurlu
Diğer üç araç: kusursuz
Benim aracımın zararının ve değer kaybının %25'lik kısmı, STK raporunda %25 kusurlu bulunan araç tarafından karşılandı. Kalan %75'lik kısım için ise kusur oranı %75 olan aracın sigortasına dava açtım.
Ancak karşı taraf sigortası cevap dilekçesinde, dosyadaki ekspertiz raporuna dayanarak şu iddiada bulundu:
Ekspertiz raporunda, benim aracıma çarpan (STK açısından %25 kusurlu olan) aracın, “benim aracıma yönelik olarak %100 kusurlu” olduğu belirtilmiş. Bu nedenle “…her ne kadar bu kazada %100 kusurlu olsam da davacının zararından sorumlu değilim” şeklinde bir savunma yapmışlar.
Yani ekspertiz raporundaki “sana karşı %100” ibaresini esas alıp, STK’nın belirlediği genel kusur dağılımını yok sayıyorlar.
Benim değerlendirmem şu şekilde:
Bu olay tek kazadır, zincirleme niteliktedir, illiyet bağı bölünemez. STK bu nedenle kazayı bütün olarak değerlendirip %75–%25 oranlarını vermiştir. Ekspertiz raporundaki “iki araç arasındaki temas bakımından %100 kusur” değerlendirmesi ise dar kapsamlıdır ve kazanın bütünüyle ilgili hukuki kusur tespiti değildir.
Dolayısıyla tarafların sorumluluğu zincirleme kazalarda Yargıtay uygulamalarına göre müteselsil niteliktedir. Ben de zararın %25’lik kısmı karşılandıktan sonra kalan %75 için doğru tarafa yönelmiş oldum.
Meslektaşlara sormak istediğim husus şu:
📌 Bu durumda, zincirleme kazanın tek bir illiyet bağı oluşturduğu kabul edilerek STK'nın belirlediği %75–%25 genel kusur dağılımı mı esas alınmalıdır, yoksa ekspertiz raporundaki “iki araç arasındaki dar çerçevede %100 kusur” ibaresi ayrı bir kazaymış gibi değerlendirilip sorumluluk buna göre mi belirlenmelidir?
📌 Bu olayda müteselsil sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiği ve zararın kusur oranına göre %75’lik kısmının ilk çarpan aracın sigortasından talep edilmesinin hukuken doğru çözüm olduğu kanaatine katılır mısınız?
|
|
|
|
|
|
|
|
Herkese merhabalar, davacı müvekkil ile davalı taraf anlaşmalı olarak boşanmıştır. Davalı adına kayıtlı bir araç bulunmaktadır ve aracın üzerinde tarafımızca konulmuş ihtiyati tedbir mevcuttur(dava çekişmeli açılmıştı). Ancak bu tedbirden sonra üçüncü kişiler tarafından araca hacizler konulmuştur. Boşanma protokolüne göre araç müvekkile devredilecektir. Müvekkil aracı hacizli olarak devralmak istememektedir. Tedbir koymuş olmamız haczin önüne geçer mi? Başka bir deyişle böyle bir durumda aracın hacizlerden arındırılarak müvekkile devri için nasıl bir yol izleyebilirim? Fikir ve görüşlerinizi bekliyorum. Cevaplar için şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım, reddedilen bir davam ile ilgili soru sormak istiyorum. Cevap verenlere şimdiden teşekkürler.
Dava arabuluculuk dava şartı yokluğundan reddedildi. Davamız ise kooperatif üyeliğinin sonlandırılması nedeniyle alacak davası. İlk başta davalı aleyhine icra takibi başlatmıştık. Davalı kooperatif icraya itiraz etti. Bizler de arabuluculuğa başvurduk. Arabuluculuk süreci sonunda davayı itirazın iptali değilde normal dava olarak açtık.
Arabuluculuk son tutanağında üst kısımda;
"Konu:Kooperatif üyeliğinin sona ermesi nedeniyle alacak talebi"
şeklinde yazmakta. Son tutanağın açıklama kısmında ise şöyle yazmakta "... icra müdürlüğü ... e. sayılı dosya ile başlatılan ve karşı tarafın takibe itiraz ile duran kooperatif üyeliğinin sona ermesi nedeniyle alacak" .
1-Arabuluculuk son tutanağın açıklama kısmında her ne kadar itirazın iptali yazsa da kooperatif üyeliğinin sona ermesi nedeniyle oluşan alacak asıl konudur. Dolayısıyla dava şartı yokluğundan reddedilmesi yerinde midir?
2-İstinaf ile hiç uğraşmadan yeniden arabuluculuğa başvurup dava mı açsam daha mantıklı olur? Davalı avukatı olmadığından karşı vekalet çıkmadı.
3-Munzam zarar için de dava açmayı düşünüyordum. Munzam zarar davasını bekleteyim mi açayım mı?
Görüşlerinizi bekliyorum.
|
|
|
|
|
Yazan : measfuyu,
Tarih : 03-12-2025 15:02
|
Meslektaşlarım merhaba, bir konuda görüşünüze başvurmak istedim.
-Ankara İcra Müdürlüklerinde örnek 14 tahliye emri ile icra takibi başlatıyoruz ve imzaya itiraz geliyor
-Sulh hukuk mahkemesinde itirazın iptaline, takibin devamına ve tahliyeye karar veriliyor. Karar henüz taraflara tebliğ edilmedi.
Güncel uygulamanın icra müdürlüğüne göre dahi değiştiğini gördüm.
Sorum şu ki;
1- Tahliye için icra dosyasına mı başvurulmalı yoksa yeni bir takip mi yapılmalı ?
2- İtirazın iptali davasında hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama gideri için ayrı bir ilamlı icra takibi mi yapılmalı ?
Şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
|
|
|
Merhabalar.
Müvekkillerin bir kısım davalı olduğu kamulaştırma davasında ilk derece mahkemesi kararı müvekkiller tarafından istinaf edilmemiş ve Bölge Adliye Mahkemesi'nin bozma ilamı neticesinde yeniden inceleme yapılan dosyada kamulaştırma bedeli daha yüksek çıkmıştır. Bu durumunda ek tazminat bedelinin tahsili için nasıl bir yol izlenebilir?
Müvekkillerin davalı konumunda olması, ek dava açılmasını engeller mi? Ya da kalan kısım için ilamlı takip yapılabilir mi?
|
|
|
|
|
Yazan : tutkamun,
Tarih : 01-12-2025 14:54
|
|
Meslektaşlarım, üstadlarım merhaba,bir kira tespit davası açtım fakat davaya konu kira sözleşmesinin başlangıç tarihi eylül ayı, kira artış ayı haziran ayı olarak düzenlenmiş. Karşı tarafın bir itirazı olmamasına rağmen kira başlangıcıyla ilgili açıklama yapmak için hakim süre verdi. Ben davayı sözleşme başlangıç tarihine göre açtım. Kira başlangıcını haziran olarak kabul edip davayı reddetmesinden ya da bir sonraki sene için tespit yapmasıyla ilgili çekincelerim var. Tespitin, artış ayından itibaren değil sözleşme tarihinden itibaren olması gerektiğiyle ilgili elinde karar olan veya daha önce böyle bir durumla karşılaşmış olan var mı? Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.
|
|
|
|
|
|
|
Sayın meslektaşlarım;
Dava muris muvazaası nedeni ile tapu iptali. Müvekkilin babası oğluna tapuda satış yoluyla birkaç parsel tarla satmış, Baba ölmüş kardeşleri dava açıyor. Davalılar ; müvekkil (x) ve müvekkilin çocukları. Müvekkil satın aldığı parsellerden iki tanesini çocuklarına satmış. Müvekkilin çocukları da bana vekalet vermek istedi. Hem davalı x in hem de x den tarla satın alan x in çocukları y ve z nin vekili olabilirmiyim . Menfaat çatışması var mı?.
Acele bir iş müsait olanlar cevap verebilir mi?
Teşekkür ederim.
|
|
|
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhaba.
Tüketici tarafından noterden düzenlenmiş satış vaadi sözleşmesi ile satın alınmış taşınmazın süresinde teslim edilmemesi nedeniyle tüketici mahkemesinde müteahhittin taşınmazı teslim ve tescil etmediği iddiasıyla dava ikame ediliyor, dava süresince taşınmaz kaydına da ihtiyati tedbir şerhi tesisi talep ediliyor, taşınmazda kat irtifakı tesis edilmediğinden dolayı da tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi tesis edilemiyor. Akabinde ödenen tutar miktarı kadar ihtiyati haciz talep ediliyor ve mahkeme tarafından ihtiyati haciz kararı kabul ediliyor, icraya konu edilip icra dosyasına müteahhit tarafından teminat depo edilmiştir. Yargılama sonunda tapu iptali tescil talebinin reddine sözleşmeden dönme nedeniyle taşınmazın güncel değerinin tahsiline karar veriliyor.
Tüketici tarafından ilama dayalı yeni bir icra takibimi yapılması gerekmektedir. İhtiyati haciz dosyasından ek takip talebiyle icra emrimi çıkarılmalıdır?
İhtiyati haciz dosyasından ek takip talebi ile icra emri düzenlettirilmesi durumunda icra emrinin iptali ile karşı karşıya kalınır mı?
Görüşlerinize ihtiyacım bulunmaktadır.
|
|
|
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
Müvekkilimiz (Kadın) ile karşı taraf (Erkek), nişan töreni yapılmaksızın yaklaşık 2 yıl süreli bir duygusal ilişki yaşamışlardır. Müvekkil (Kadın), ilişki süresince erkeğe düzenli olarak yüksek miktarlarda para transferi yapmış, ayrıca telefon, araç ve motor gibi yüksek değerli eşyaların bedelini ödemiştir.
Nişan Vaadi (TMK m. 118) : WhatsApp yazışmalarında; "SULTANIM", "Efendim kocacım buyur", "Bir ömür geçireceğim seninle" ' sen varsan her şeye razıyım bırakma beni yeter ki şu sıkıntılar bitsin yanına geleceğim' gibi ifadeler ve erkeğin;müvekkilimizin verdiği paradan sonra kadına yüzük aldığına yönelik beyanlar mevcuttur.Devamlı olarak vermezsen ayrılırız başka kadınlar bulurum şeklinde ifadeler ve ben seni sevdim seninle uzatmadan evleneceğim şeklinde ses kaydı mevcuttur. Bu ifadeler, taraflar arasında evlenme vaadi (nişanlanma) olduğu yönünde yeterli delil oluşturmakta mıdır? Araştırmalarıma göre Yargıtay uygulamalarında fiili birliktelik ve bu tür yazışmalar, nişanlanmanın varlığına karine teşkil edebilmektedir.
Para Transferlerinin Amacı: Paranın önemli bir kısmı, erkeğin mevcut ceza dosyaları, borçları evine klima alması ve kişisel harcamaları için, erkeğin yoğun talepleri üzerine gönderilmiştir. Bu harcamaların büyük kısmı evlilik amacına matuf değildir.
Yüksek Değerli Eşyalar: Müvekkil tarafından bedeli ödenen telefon, araç ve motor gibi eşyalar mevcuttur. Erkek, bu eşyaları kendi isteğiyle aldığını ve parayı müvekkilin gönüllü olarak verdiğini iddia etmektedir.Aracın müvekkilime ait olduğuna yönelik karşı tarafın mesajıda bulunmaktadır.
İlişkinin Sona Ermesi: İlişki, erkeğin başka kadınlarla görüşmesi gibi sadakatsizlik içeren davranışları nedeniyle sona ermiştir. Bu durum, ilişkinin bozulmasında erkeğin kusurlu olduğunu güçlü şekilde göstermektedir.Buna ilişkin whatsapp mesajları da mevcuttur.
Bu durum karşısında, müvekkilimiz Kadın'ın Western uniondan gönderdiği paralar ve alınan eşyaların iadesi için en güçlü hukuki yol ve strateji ne olmalıdır?
-"Kocacım", "bir ömür geçireceğim" gibi ifadeler, nişan yüzüğü takılmaması ve resmi bir tören yapılmaması durumunda dahi, TMK anlamında "nişanlanmanın" varlığını ispatlamak için Yargıtay nezdinde yeterli bir karine oluşturur mu? Bu karinenin aksini ispat yükü kime düşecektir?
- Davayı Aile Mahkemesi'nde açarak TMK hükümlerinin uygulanmasını sağlamak (özellikle TMK m. 122 ile hediyelerin iadesini kolaylaştırmak) mı, yoksa doğrudan TBK'ya mı dayanmak daha az risk taşır?
-Erkeğin kişisel borçları ve ceza dosyaları için gönderilen paralar, müvekkilin evlenme vaadi ve geleceğe güven duyması sebebiyle yapılmış olsa bile, "evlenme amacıyla yapılan harcama" (TMK m. 120) sayılabilir mi? Sayılamayacaksa, en güçlü dayanağımız Sebepsiz Zenginleşme (TBK m. 77) olmalı mıdır?
-Müvekkilin, sürekli para isteyen erkeğe, evlilik beklentisinin devamı için parayı gönderdiğini, yani bir 'lütuf' (bağış) değil, şartlı bir edim gerçekleştirdiğini ispatlamak için hangi ek delillere ihtiyaç vardır? Mesajlaşmalarda göndermezsen ayrılırız şeklinde beyanlar yer almaktadır. Tanık yoktur.
-TMK 122 Kapsamı: Müvekkil tarafından bedeli ödenen ve erkeğin adına tescil edilen araç ve motor, nişanlanmanın ispatlanması halinde, doğrudan "alışılmışın dışındaki hediye" olarak aynen iade edilebilir mi? Yoksa bedelin (zenginleşme oranında güncel değeri) mi talep edilmesi gerekir?
Davayı Terditli olarak açmak mı, yoksa olayın maddi transfer yoğunluğu nedeniyle doğrudan Sebepsiz Zenginleşme yolunu mu tercih etmek daha kesin sonuç verir? Benzer dosyası olan meslektaşlarım deneyimlerini paylaşabilirlerse çok sevinirim.
|
|
|
|
|
|
|
|
Müvekkil 17 Şubat 2021 tarihinde yapı kullanım belgesi alınan insaatten 2 Mart 2021 tarihinde arsa sahibinden taşınmaz satın alınıyor. Müteahhit veya arsa sahibine karşı yazılı bir ihbar yapılmamış ancak sözlü olarak ikisinden de ayıpların giderilmesi için talepte bulunulmuş. Bu durumda dava müteahhite karşı mı açılmalı yoksa arsa sahibine karşı mı? Ayrıca zamanaşımı tespiti nasıl yapılmalı? Şimdiden teşekkür ederim
|
|
|
|
|
|
|
Değerli üstatlarım merhabalar.
Müvekkilin eşi vefat ediyor ve alt soyları ile üst soyları bulunmuyor. Yalnızca kardeş ve kuzenler hayatta. Bu durumda saklı paylı mirasçı da eş haricinde haliyle bulunmuyor. Vefat eden kimsenin ise tüm malvarlığını eşine bıraktığına dair notere tevdi edilmiş vasiyetnamesi mevcut.
Bu durumda mirasçılık belgesi alınması durumunda tüm mirasçılar belgede yer alacak. Ancak murisin iradesi bu yönde değil. Vasiyetnamenin okunması davası beklendiğinde de intikal için olan süre geçecek. Ne yapılmasını önerirsiniz? Önce vasiyetnamenin okunması için dava açıp aynı anda veraset ilamı için mi başvurmak gerekir? Saygılarımla.
|
|
|
|
|
|
|
Sayın meslektaşlarım,
Elimizde bir kira sözleşmesi var. Mecura konu evde aile oturmaktadır. Sözleşmede kiracı sıfatına haiz olan kocadır. Fakat sözleşmede el yazısı ile yazılan şöyle ''Evi (kocanın ismi) ailesi tutmuş bulunamaktadır.'' şeklinde ifade geçmektedir. Bu ifade halinde diğer eş kira sözleşmesinde taraf sıfatına sahip olur mu ? 10 uzama yılından kaynaklı ihtar çekilecek fakat bu durum kafamızı karıştırdı. Sadece kocaya çeksek problem çıkar mı ? Ayrıca kadının sözleşmede herhangi bir imzası bulunmamaktadır. Bilgisi ve tecrübesi olan meslektaşlarımdan desteğinizi rica ediyorum. Saygılarımla, iyi çalışmalar.
|
|
|
|
|
|
|
|
Sayın meslektaşlar, tevkil kapsamında düzenlenen bir yetki belgesi ve bu şekilde duruşmaya iştirak eden bir avukatın, örneğin söz konusu asil taraf bakımından istinaf süresinin kaçırılması, delil süresinin kaçırılması vb yani hukuki veya cezai sorumluluğunu doğuran uyuşmazlıklarda sorumluluğu doğar mı? o halde tevkil için girilecek duruşma öncesi sunulacak yetki belgesinin kapsamı yalnızca duruşmaya katılım şeklinde sınırlandırılsa sizce bu uygun bir yetki belgesi olur mu ve tevkil yapan avukatı korur mu? veya tevkil yapanın dosyaya çekilme dilekçesi mi sunması gerekir? öneriniz veya tecrübeniz varsa paylaşabilir misiniz?
|
|
|
|
|
Yazan : avbeste,
Tarih : 27-11-2025 10:36
|
|
Meslektaşlarım merhaba. Müvekkilim murisin eşi. Diğer yasal mirasçılar ise murisin kardeşleri. Muris vasiyetname yaparak tüm malvarlığını müvekkile bırakıyor. Yani müvekkil hem yasal hem atanmış mirasçı. Vasiyetname açılıp okundu ve kesinleşti.Ancak müvekkil tapuya gidip intikal yapmak istediğinde diğer mirasçıların vasiyetnameye itiraz etmediğine ilişkin ispat olarak Vasiyetnamenin tenfizi davası açmadan intikal yapılamayacağı söylenmiş kendisine. Ben daha önce bu davayı hiç açmadım ancak araştırdığımda atanmış mirasçının bu davayı açmasında hukuki yarar olmadığından davanın reddine dair Yargıtay kararları olduğunu gördüm. Tapu dairesi ısrarla sorun çıkartıyor. Bu durumda miras intikalini nasıl sağlayabilirim?
|
|
|
|
|
Yazan : Av.ukat,
Tarih : 26-11-2025 15:11
|
"Kiracı kontrat bitiminde kira bedelini anlaşmaya göre %.........oranında artırmayı kabul eder."
Merhaba meslektaşlarım. Kira sözleşmesinde tam olarak yukarıdaki madde bulunmakta. Bu durumda yeni dönem için kira tespit davası mı açmalıyız yoksa TÜFE oranında artış yapabilir miyiz?
(kiracı borcunu ödemediği için icra takibi yapacağım, yanlış miktar üzerinden gitmek istemiyorum)
|
|
|
|
|
Yazan : Rümm,
Tarih : 25-11-2025 11:23
|
Meslektaşlarım merhabalar.
Açmış olduğumuz ortaklığın giderilmesi davasında tapu hissedarlarından birinin ölmesi sebebiyle mahkemece verilen yetki ile sulh hukukta ayrı bir dava açarak murise ilişkin veraset ilamını aldım.
Veraset ilamını asıl dava olan ortaklığın giderilmesi davasına sunarak mirasçıları davaya dahil edeceğim. Fakat veraset ilamında belirli oranda payın devlet hazinesine bırakıldığı belirtilmiş. Zira murisin mirasçısı da vefat etmiş ve yasal mirasçısı da kalmadığından devlet hazinesine bırakılmasına karar verilmiş.
Bu halde biz davaya hazine ve maliye bakanlığını mı dahil edeceğiz? bilgisi olan meslektaşlarım yardımcı olursa çok seviniriz.
Birde dahili dava dilekçesini sunarken "ekte sunulu veraset lamı doğrultusunda .... kimlik numaralı kişilerin davaya dahil edilmesini talep ediyoruz" demek yeterli olur değil mi?
|
|
|
|