Mesajı Okuyun
Old 28-11-2012, 11:23   #3
Admin

 
Varsayılan

Öncelikle hukuki nitelendirmeyi yapmak gerekirse, Savcılığın suçu hırsızlık (TCK.141) olarak görmemesi tartışılabilir olmakla beraber sanıyorum kabul edilebilir bir durum. Zira TCK.141 açık olarak "taşınır mal"dan bahsediyor. Aynı maddenin ikinci fıkrası taşınır nitelikte mal niteliğinde enerji hırsızlığını düzenliyorken, bilindiği gibi 6352 sayılı yasanın 105. maddesi ile bu madde 2.7.2012'te yürürlükten kaldırılmıştır. Bu açıdan maddenin lafzına bakarsak taşınır mal niteliğinde olmayan hiçbir metanın hırsızlık suçuna konu olamayacağı sonucuna varabiliriz.

Tabii bu durumda çalınan sanal bir eşya olmayıp, örneğin fiziki varlığı olmayan gerçek bir değerli meta olsaydı, Savcılık aynı sonuca varacak mıydı diye tartışabiliriz. Günümüzde kullanılan pekçok yatırım aracı var ve bunları çoğunda tüm işlemler sadece sanal olarak yapılıyor, yatırımcılar fiziki bir varlık elde etmiyor. Mali açıdan teknik olarak hangileri sanal, hangileri gerçekte fiziki varlığa sahip bilemiyorum ancak örneğin tahviller, gayrımenkul sertifikaları, forex, ortaklık varantları, yatırım fonları vs. araçlara yatırım yaptığınızda -en azından uygulamasında- fiziki varlığa sahip bir geri dönüşüme sahip olmuyorsunuz, tüm işlemler sanal olarak yapılıyor. Bu durumda örneğin bir banka aracılığıyla bir gayrmenkul sertifikasına yatırım yapsanız ve banka sistemlerine girilerek bu sertifikanız "çalınsa", Savcılık fiziki varlığı olmadığı gerekçesiyle 141 madde kapsamına girmeyeceği yorumunu yine yapar mıydı diye düşünmek gerek.

Ancak 141. maddeyle Savcılığın yorumuna ister katılalım, ister katılmayalım, bence TCK 243. maddeyle ilgili hiçbir tereddüt yok, eylem apaçık olarak TCK 243'de düzenlenen suçu oluşturmaktadır.

Esasında anlattığınız olayda TCK. 243. maddedeki suçun oluşumu için sanal eşyanın "çalınması" dahi gerekli DEĞİLDİR. Md. 243/1 bilişim sistemine hukuka aykırı girmekten bahsetmektedir. Bir kişinin kendisine ait olmayan bir üye hesabına kasten girmesi 1. maddedeki suçu oluşturur, o üye hesabından hiçbir değişiklik yapması dahi gerekmez. Nitekim madde gerekçesine bakarsak bu yoruma varmamak pek güç:
Alıntı:
Sisteme, hukuka aykırı olarak giren kişinin belirli verileri elde etmek amacıyla hareket etmiş bulunmasının önemi yoktur. Sisteme, doğal olarak, haksız ve kasten girilmiş olması suçun oluşması için yeterlidir.

Hesapta değişiklik yapılması (sanal eşyanın çalınması) ise 243/3 madde kapsamındadır, zira sanal eşyanın bir hesaptan diğerine geçirilmesi, "verilerin değiştirilmesi"dir. Maddenin gerekçesi bu konuda da oldukça açık:
Alıntı:
Sistem içindeki bütün soyut unsurlar, fıkrada geçen “veri” teriminin kapsamındadır.

Konuyu özetlemek gerekirse, Savcılığın eylemi TCK 243. madde kapsamında görmemesi bence hatalı bir hukuki yorumdur, eylem apaçık şekilde bu madde kapsamına giriyor, hatta bana sorarsanız bu maddenin bizzatihi ruhunu oluşturan ve ceza hukuku ders kitaplarında örnek olacak kadar tipik bir eylem.

Bu karar üzerine ne yapabilirsiniz sorusunun yanıtı açık. CMK 173. gereğince Ağır ceza Mahkemesine itiraz da bulunmalısınız. Ağır Ceza Mahkemesinin savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldıracağı düşüncesindeyim.

Öte yandan işin bu teorik boyutunun ötesinde, sizin örneğinizde bir de pratik boyutu var, o da failin yurtdışında olduğunun tespit edilmiş olması. Takdir edersiniz ki yukarıdaki teorik tartışmaların ötesinde bu apayrı bir durum ve ceza davası açılsa dahi, yurtdışında yaşayan ve kim olduğu dahi bilinmeyen bir failin Türk yargısı tarafından önce tesbit edillip, sonra da cezalandırılmasının sağlanması pratikte kolay ulaşılabilir bir sonuç değil. O nedenle "usul açısından" kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldırdıp davanın açılmasını sağlamanız gerektiğini düşünüyorum ancak dava açıldıktan sonra da Türk Mahkemeleriyle bir sonuca varmanızı kolay görmüyorum. Eğer imkanınız varsa, şikayeti Almanya'da yapmanız sonuç almak açısından daha etkili olabilir ama tabii şikayeti yapsanız dahi orada açılacak bir davayı takip etme güçlüğü apayrı bir konu.